Blog

  • Çocuklarla Kamp Kurmak İçin

    Çocuklarla Kamp Kurmak İçin

    Çocukları doğa ile tanıştırmanın en keyifli yollarından biri kamp yapmaktır. Tabii çocuklarınızı da dahil ettiğiniz kamp hayatı için bazı konularda en baştan önlem almakta fayda var. Önerilerimize kulak vererek çok keyifli ve eğlenceli bir kamp hayatı planlayabilir, çocuğunuzu doğanın en nadide güzellikleri ile tanıştırabilirsiniz.

    1. Çocuğunuz İçin Çanta Hazırlarken

    Çocuğunuzun kamp ihtiyaçları sizinkinden daha farklı olabilir. Özellikle giyecekler konusunda yedek almakta fayda var. Çoraplar, ayakkabılar, tişörtler olabildiğince fazla olmalı. Kirlenmesini dert etmeyeceğiniz giyecekler seçmelisiniz. Değişken hava şartlarına karşı da önlem almak önemli. Güneş koruyucu kremler, yağmurluk, şapka, gözlük gibi koruyucu ürünlerin yanınızda olması işinizi kolaylaştıracaktır.

    2. İlk Yardım Çantası

    Kamp yaparken ilk yardım çantası hazırlamak, atlanmaması gereken konuların başında gelir. Özellikle ilk yardım çantanızda çocukların da kullanabileceği ateş düşürücü ilaçlar, açık yaralara sürülebilecek pansuman malzemeleri gibi ürünlere de yer vermelisiniz.

    3. Yolculuk Başlasın

    Kendi özel aracınızla yapacağınız yolculuğunuzdan çocuğunuzun da keyif almasını sağlamak oldukça önemli. Öncelikle araçta, çocuğunuzun yorulduğu zamanlarda uyuyabileceği bir düzen kurmakta fayda var. Ayrıca çocukların seveceği şarkıların yer aldığı bir çalma listesi hazırlamak da çocuğunuzun keyifle seyahat etmesini sağlayacaktır.

    4. Kamp Alanı Seçimi

    Çadırınızı kuracağınız yerin kayalık, dağlık bölgeler yerine çocukların koşup oynayabileceği düzlük alanlar olmasına dikkat etmelisiniz. Ayrıca yola yakın yerlerden uzak durmalı, yakın çevrede dere, göl gibi su kaynakları olmamasına da dikkat etmelisiniz.

    5. Kampta Yemek Konusu

    Şişe taktığınız sosisleri, marşmelovları çocuğunuzla beraber yaktığınız kamp ateşinde pişirmenin ne kadar keyifli olacağını bir düşünün. Ancak yiyecekleriniz bunlarla sınırlı olmamalı. Özellikle çocukların size göre daha sık acıktığını unutmamalısınız. Bunun için cepte taşınabilecek büyüklükteki enerji barlardan bolca depolayabilir, lezzetli sandviçler hazırlayabilirsiniz. Ayrıca konserve yiyecekler de kamp hayatının olmazsa olmazlarındandır. Bunun dışında taze meyveler de çocukların atıştırmalık ihtiyacını karşılayacaktır. Yiyecekleri soğutucu çantalar ve kutular içinde muhafaza etmeniz de mümkün.

    6. Keyifli Aktiviteler

    Çocuklarınızı da dahil ettiğiniz kamp hayatında bolca keyifli aktivite üretmelisiniz. Doğada keşfedilebilecek o kadar çok şey var ki! Zaten hiçbir anınızın boş geçmeyeceğinden emin olabilirsiniz. Ancak çocukların ilgisini çekebilecek aksesuarlarla doğa gezilerini çok daha keyifli kılabilirsiniz. Çocukların doğadaki böcekleri inceleyebilmeleri için büyüteç bulundurabilir, ağaç kabuklarından koleksiyon yapmak için renkli poşetler alabilirsiniz. Doğal güzellikleri ölümsüzleştirmek için çocuğunuza özel bir fotoğraf makinesi de harika bir seçim olacak. Ayrıca pusula, el feneri, harita gibi araçları kullanmak da çocuğunuzun çok ilgisini çekecek.

    7. Doğa ile Tanışma

    Çocuklarınızın doğada karşılaşacakları canlılara dair bilgi edinmesi için doğayı tanıtıcı kitaplar edinebilirsiniz. Çocuklar doğada gördükleri canlılarla kitaplardakileri karşılaştırarak onları daha yakından tanıma fırsatı bulabilirler. Hatta kitaptakilerle aynı olan canlıların fotoğraflarını biriktirmek de kendi arşivlerini oluşturmalarını sağlayacak keyifli bir aktivite olabilir.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com/bebek-anne

  • Hibeş tarifi

    Hibeş tarifi

    Antalya mutfağının eşsiz lezzetlerinden hibeş. Bir meze balığın yanına bu kadar mı yakışır…

    Hibeş tarifi

    Malzemeler:

    250 gram tahin
    100 ml.oda ısısında su
    4 adet taze sıkılmış limon suyu
    3 silme tatlı kaşığı toz kimyon
    4 silme tatlı kaşığı tatlı toz kırmızı biber
    1 silme tatlı kaşığı toz karabiber
    6 diş sarımsak
    1,5 tatlı kaşığı tuz

    Püf Noktası

    Taze sıkılmış limon suyu kullanmaya özen gösterin, sarımsakları pürüzsüz bir hal alana kadar havanda dövün.Meze iyice karıştırılmalı, tahinin yağı hibeş üzerine çıkmamalıdır.

    Yapılışı:

    Bir karıştırma kabına tahini alın, üzerine su ekleyin ve tahta bir kaşıkla karıştırın.

    Taze sıkılmış limon suyunu ekleyerek pürüzsüz bir karışım olana kadar tahta bir kaşıkla karıştırın.

    Kabuklarını soyduğunuz sarımsakları tuzla birlikte havanda dövün.

    Sarımsak ve baharatları tahin karışımının üzerine ekleyip pürüzsüz bir kıvam alana kadar karıştırın.

    Hibeşi cam bir kavanozda kapağı kapalı olarak buzdolabında saklayın. Meze, atıştırmalık, farklı bir kahvaltılık ve sos olarak kış aylarında sevdiklerinizle paylaşın.

    Kaynak: yemek.haber7.com

  • Balkon Demirleri Nasıl Boyanır?

    Balkon Demirleri Nasıl Boyanır?

    Demir malzemesi fazla neme maruz kaldığında zamanla paslanır. Balkonunuzun parmaklıkları da zamanla paslanabilir.

    Demir korkulukla pek çok olumsuz hava koşuluna dayanıklıdır, ancak zamanla boyası dökülür ve paslı bir görüntü ortaya çıkar. Böyle durumlarda, korkulukları boyayarak yeni bir görüntüye kavuşturabilirsiniz.

    Balkon demirlerinize güzel görünüm kazandırabilmek için pasları temizleyip boyayarak balkonunuzu yenileyebilirsiniz.

    Malzemeler

    • Sert bir fırça
    • Sirke
    • Temiz bezler
    • Tiner
    • Metal astarı
    • Metal boyası
    • Fırça

    Yapılışı

    • Boya yaparken uzun kollu bir giysi ve pantolon giyin.
    • Çalışmaya başlamadan önce pastan korunmak için toz maskesi ve gözlük takın.
    • 1 litre beyaz sirkeyle bir litre suyu karıştırın.
    • Hazırladığınız karışımla balkon demirlerindeki pası temizleyin.
    • Pası temizlemek için tel fırça kullanabilirsiniz.
    • Eğer balkon demirleriniz büyükse, pası temizlemek için matkap ucuna takılabilen tel fırça kullanabilirsiniz.
    • Ardından demirleri durulayın ve boyamadan önce kurumasını bekleyin.
    • Pastan arındırdığınız yüzeyi zımparalayın.
    • Zımparalama işlemi boyanın daha kolay tutmasını sağlayacaktır.
    • Zımparaladıktan sonra parmaklıkları kuru bir bezle silin.
    • Ardında parmaklıkları bir fırça yardımıyla pas önleyici koruyucu metal astarı uygulayın.
    • Astarın kullanımı ve bekleme süresi hakkında astarın kutusundaki kullanma talimatından bilgi alın.
    • Astar tamamen kuruduktan sonra boya uygulamasına geçin.
    • Balkon demirlerini rulo ya da spreyle boyayabilirsiniz.
    • Boyayı yüzeyde hiç boşluk kalmayacak şekilde uygulayın.
    • Ardından kurumasını bekleyin.
    • Gerek görüyorsanız ilk kat kuruduktan sonra ikinci kat boya uygulayabilirsiniz.

    Balkon demirlerinizi boyayla yenileyebilir ve ilk günkü haline döndürebilirsiniz.

    Kaynak: evhayat.com

  • Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    PLANLI EVDE DOĞUM

    DÜNYADA ÖNEMLİ KURULUŞLAR EVDE DOĞUMA NASIL BAKIYOR?

    Planlanmış evde doğum, günümüzde halen tartışmalı bir konudur. Amerikan Jinekoloji ve Obstetrik derneği (ACOG) hastaneler ve doğumevlerinin doğum için en güvenilir yer olduğunu, ancak, bu merkezlerin hasta haklarına saygılı şekilde, bu hastalara evde doğum açısından tıbbi bilgilendirme yapması gerektiğini, isterlerse evde doğum yapabileceklerini vurgulamıştır. Amerikan Pediatrist ilim adamları cemiyeti de (AAP) bu konuda aynı fikirdedir. Aynı şekilde Amerikan Ebe-Hemşireler derneği (ACNM) ve Amerikan Halk Sağlığı Kuruluşu (APHA) kadınların seçilmiş bir kısmında, planlanmış hastane dışı doğumu destekleyen politikalar gütmektedirler. Dünya sağlık örgütü (WHO) ise düşük riskli gebelerin, yeterli düzeyde doğum öncesi bakım alması ve ani gelişebilecek bir probleme karşı kadrolu-donanımlı bir doğum ünitesine transferi için acil durum planı oluşturulmuş olması kaydıyla evde doğumu tercih edebileceklerine ilişkin rapor yayınlamıştır. Alman sisteminde, düşük riskli gebe kadınlara nerede (evde veya kısa süreli olarak (ayaktan tedavi ünitesi gibi) hastane ortamında) doğum yapmak istedikleri sorulmaktadır. Evde doğum hızı gelişmiş ülkeler arasında en yüksek Hollanda’dadır. Buna rağmen, burada bile 1997-2000 yılları arasındaki %35 olan evde doğum oranı, 2009’da %23’lere kadar düşmüştür.

    Amerika Birleşik Devletleri doğum oranı verilerine göre;

    Evde doğum oranları: 2011 yılında A.B.D’de 49.893 hastane dışı doğum bildirilmiş olup bunların 33.043’ünü evde doğumlar oluşturmuştur. 2010 yılında evde doğumların %13’ünü önceden plansız doğumlar oluşturmuştur. Genel olarak ise 1989-2003 arasında evde doğumların genel oranı %0,69’dan %0,57’e (yıllık ortalama %0,01 gerileme) gerilemiştir. Bu oranlar 2011 de anlamlı şekilde artarak %0.84’e artmıştır. Bu oran 1989’dan beri Amerikadaki en yüksek orandır. İngilterede bu oran 1989’da %1 iken 2011 itibariyle %2.4’lere artmıştır. Hollanda da ise 2009’da %23 civarındadır.

    Evde doğumu kimler yaptırmaktadır?

    Amerikada 2010 yılında toplam 29.981 evde doğum olmuş olup doğuma yardım eden görevliler, ırktan ırka değişmekle birlikte genel olarak %4.3 tıp doktoru, %20.6 sertifikalı ebe; %43.6 diğer ebeler; %31.6 diğer kişiler tarafından yaptırılmıştır. En fazla tıp doktoru tarafından doğurtulan grup, İspanyol asıllı olmayan zencilerdir (%20.2). Hastanedeki doğumların esas dominant görevlileri olan doktor ve sertifikalı hemşirelerin ev doğumlarındaki oranının %25’i geçmediği vurgulanmalıdır.

    Evde doğumu tercih eden kadınların genel özellikleri?

    Seçilmiş bazı gruplarda yapılan anket çalışmalarına dayanmaktadır ve bu kadınlar genel olarak; sağlık kurumlarındaki profesyonel tavsiyelerin aksine kendi sezgilerine güvenen, medikal müdahalelere ve teknolojiye karşı olan, doğumun doğal ve normal bir olay olduğuna ve vücutlarınının müdahalesiz olarak doğurma yeteneğine sahip olduğuna inanan kadınlardır. Planlı veya plansız evde doğum yapan kadınlarla ilgili olarak Amerikan 2010 verilerine göre, yaklaşık her 140 doğumdan biri evde doğumdur (ispanyol kökenli olmayan beyaz kadınlarda bu oran 1/90). Evde doğum yapanlar nispeten daha ileri yaşda, multipar, daha kırsal kesimde yaşayan ve sigara içmeyen ve prenatal bakım almayan (4 kat fazla) kadınlardır. Eğitim düzeyleri hastanede doğum yapanlarla benzerdir.

    Evde doğumun tercih edilme nedenleri?

    Daha az müdahaleli doğum arzusu (suni sancı, epidural analjezi, ilaçlarla ağrının azaltılması, dikişli doğum, enstrümanlı normal doğum (vakum, forceps) ve sezaryen doğum gibi)

    Kültürel ve inançla ilgili endişeler (erkek ebelerin istenmemesi, günah olduğunu düşünmesi vs)

    Hastane doğumlarında doktor hatası olabileceği kaygısı, hastane korkusu veya hastanedeki bakımdan memnuniyetsizlik

    Doğum sürecinin hastanın kendisinin seçim hakkı olduğunu düşünmesi ve süreci kontrol etme arzusu

    Aile ve yakın arkadaşlardan oluşan bir ortamda rahat bir doğum yapma arzusu

    Kırsal bölgelerde hastaneye ulaşmadaki güçlükler

    Ekonomik kaygılar

    Evde doğum verileri: Birçok çalışmada evde doğumun anne ve yenidoğan için sonuçları bildirilmiştir. Bu çalışmalarda genel olarak, planlanmış hastane doğumları ile karşılaştırıldığında; planlanmış ev doğumlarında, sezaryen doğum ve müdahaleli doğum oranlarının azaldığı, ve anne ve bebek açısından ölüm ya da olumsuz sonuların ise benzer olduğu tespit edilmiştir. Ancak sistematik bir değerlendirme için elde edilebilen bilgilerin kalitesinde ve çalışmaların metodolojisinde önemli eksikliklerin olduğu bilinmelidir.

    Evde doğuma ilgili yapılan geniş çaplı çalışmaların özetleri şunlardır;

    Güney Avustralyadan bir çalışmada; hastane doğumlarına göre ev doğumlarında oksijensiz kalmaya bağlı doğum anındaki ölüm oranının anlamlı olarak fazla olduğu bildirilmiştir. Bir başka metaanalizde planlı ev doğumlarında, doğum sırasındaki müdahalelerin (epidural anestezi, NST takibi, epizyotomi, operatif vajinal doğum, sezaryen doğum gibi) ve annedeki sekellerin (üçüncü derece yırtıklar, enfeksiyon, postpartum kanama,doğum yırtıkları, plasenta kalması gibi) anlamlı derecede az olduğunu ve hiç anne ölümü olmadığı gösterilmiştir. Ayrıca ilk 7 gündeki ölümlerin (anne karnında ve erken yenidoğan ölümlerini kapsayan) oranının planlı hastane ve planlı ev doğumlarında benzer olduğu ancak 7 günden 28 güne kadar olan yenidoğan ölümlerinin, ev doğumlarında daha fazla olduğu bildirilmiştir (tüm doğumlar için 1,98 kat, anomalisi olmayan yenidoğanlarda ise 2,87 kat fazla). Otörler bunun sebeplerinin, anneye doğumda daha az müdahale edilmesi, yenidoğandaki solunum sıkıntılarına yeterince müdahale edilememesinden (neonatal resusitasyon) kaynaklanabileceği hipotezini öne sürmüşlerdir.

    EVDE DOĞUM ANNE VE BEBEK SAĞLIĞINI NASIL ETKİLİYOR? Bu soruların cevapları da İleriye yönelik değerli çalışmalar (prospektif çalışma) ile verilebilir; En büyük ve en güncel prospektif 2 çalışmaAmerika ve Kanada’dan olup evde sertifikalı profesyonel ebelerle yaptırılan 5418 planlanmış ev doğumunu içermektedir. Bu çalışmada intrapartum yüksek risk tespit edilen gebeler hastaneye refere edilmişlerdir.

    Bu konudaki 1. Çalışma, Amerikan çalışması olup;

    1-) Ev doğumlarında tıbbi müdahale, hastanede olanlara göre epizyotomi oranı, sezaryen oranı, forceps gereksinimi, suni sancı ve NST çekilme oranı daha az olarak tespit edilmiştir. Bununla birlikte bu iki grubu karşılaştırmak imkansız olmasa da zordur, çünkü bu grupların doğum yaptıkları yer kendi tercihleridir ve evde doğum yapanlar genel olarak daha sağlıklı, multipar, ortalamanın üzerinde eğitimli ve müdahaleye karşı olmaya eğilimlidirler.

    2-) Hastaların %12.1’I intrapartum veya postpartum olarak hastaneye sevkedilmişlerdir; Her 6 kadının 5 tanesi (%83.4) doğumdan önce sevkedilmiş ve bunların yarısının nedeni, doğumun ilerlemesinde yetersizlik, ağrı kesici gereksinimi, aşırı yorgunluk nedeniyledir. Doğumdan sonra ise annelerin %1.3’ü ve yenidoğanların %0.7’si bir hastaneye sevkedildiler (annede kanama, plasenta kalması, yenidoğanın solunum sıkıntısı gibi nedenlerle).

    3-) Çalışmada anne ölümü olmadı.

    4-) Doğum başladığı anda düşük riskli olan gebeliklerdeki doğum anındaki ve sonraındaki yeni doğan ölüm oranı (hayatı tehdit eden anomalili doğumlar hariç tutularak) 1.7/1000 olup bu oran, kuzey Amerikadaki düşük riskli hastane doğumları ve ev doğumları çalışmalarındakilerle benzerdir. Planlı ev doğumlarında 5 doğum anında bebek ölümü tespit edilmiş olup, bir tanesi kordon sarkması, 2 tanesi makat geliş, 1 tanesi intrakranial kanama ve bir tanesi ise gerçek düğümlü kordonun boyna dolanması olgusudur. Bunların haricinde doğumdan sonra ilk hafta içinde 7 infant kaybedilmiştir (3 tanesi ölümcül doğumsal sakatlık ve ikisi ilk 28 günde olan kayıptır).

    Bunu takiben Kanada dan bir çalışma yapılmıştır; Ev doğumlarında anne bebekle ilgili sonuçların benzer veya planlı hastane doğumlarına gore daha iyi olduğu bildirilmiştir. Hastane ve ev doğumların aynı ebelerin yaptırması bu çalışmanın gücünü arttırmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları:

    1-) 20. Haftadan sonra anne karnında ölüm ve doğumdan sonraki ilk 7 günü içeren ölümler; ilginç olarak planlı ev doğumları için 3,5/10.000 ve planlı hastane doğumları için 5.7/10.000 olarak bildirilmiştir.

    2-) Ev doğumlarında doğum müdahalesi ve kötü anne sonuçları, hastane doğumlarından anlamlı derecede azdı (3. ve 4. Derece doğum yırtığı, doğum sonrası kanama gibi).

    3-) Ev doğumlarında, yeni doğanlarda doğumda canlandırma ve 24 saati aşan süre oksijen gereksinimi ve mekonyum aspirasyonu ebenin yaptırdığı hastane doğumlarından daha azdı. Her iki grupta da doğumu aynı ebelerin yaptırması yenidoğan resusitasyonundaki bir yönetim ya da beceri eksikliği ihtimalini de ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca ev doğumlarında bebeğin solunumunu ya da kendisini sıkıntıya sokabilen narkotik analjezikler ya da suni sancı verilmesinin ev doğumlarında olmaması, daha az resuitasyon ve oksijen gereksinimini açıklayabilir.

    İngiltereden geniş çaplı bir çalışmada, düşük riskli gebelerin alternatif doğum yerlerinde (ev, ayaktan ebelik ünitesi, hastane içinde hızlı ebelik birimi gibi) yapılan doğumlar ile ingiltere genelindeki doğumlar karşılaştırılmış (45-47); 2008-2010 yıllarındaki toplam 65,538 tekiz gebelik ele alınmıştır. Tek tek ölüm oranları istatistiksel analize yeterli olmadığı için doğumun başlamasından sonra olan, erken neonatal dönemde olan, neonatal ensefalopati, mekonyum aspirasyonu, brakial pleksus zedelenmesi,kısa kemik kırıkları dahil ölümler “birleşik sonuçlar” olarak çalışmaya dahil edilmiştir;

    1-) Genel olarak düşük riskli gebelerdeki primer kötü sonuçlar 4,3/1000 olarak verilmiş (toplam 250 kötü sonuç) tir. Genel olarak bileşik sonuçlar hastanede ve alternatif yerlerde doğum yapanlarda benzerdi.

    2-) Önceden doğum yapıp yapmamaya göre gruplar ayrıldığında, alternatif doğum yerlerini tercih eden ilk doğumunu yapacak gebelerde, hastaneye sevk oranı multiparlara göre anlamlı fazlaydı (%44’e karşın %9.2).

    3-) Birleşik kötü sonuçlar ilk kez doğum yapacak ve alternative yerleri seçenlerde obstetrik üniteleri seçenlere göre anlamlı fazlaydı (%0.93’e karşın %0.53). Oysa bu sonuçlar multiparlarda benzerdi.

    4-) Sezaryen doğum, doğum indüksiyonu ve epidural anestezi, haliyle, evde doğumlarda anlamlı düşüktü 5-) Düşük riskli gebelikler için planlı doğum, diğerlerine gore maliyet-etkinlik açısından avantajlı bulunmuştur.

    Geriye yönelik daha az değerli çalışmalarda: Ev ve hastane doğumları karşılaştırılmış ve genel olarak anne-fetüs-yenidoğan sekel veya ölüm oranları en az hastane doğumları kadar veya daha düşük bulunmuştur. Ancak bu bilgi tutarlı bir bilgi değildir; Bazı çalışmalardaki doğum arşiv kayıtlarında ev doğumlarında artmış bebek hasarı bildirilmiştir.

    EVDE DOĞUM YAPAN/YAPACAK OLAN HASTALARIN BİLGİLENDİRİLMESİ: Evde doğum, düşük riskli gebe popülasyonunun doğru tespiti ve gerektiğinde acil müdahale ve hastaneye transfer için acil durum planı yapıldığında, uygun bir seçenek olabilir. Birçok ülkede bu doğum tipi için entegre planlar ve sistemler geliştirilmiş olup henüz Amerikada dahi bununla ilgili çok az merkez vardır.

    DANIŞMANLIK: Planlanmış evde doğum düşünen kadınlar, bunun riskleri, yararları konusunda yukarıdaki metaanalizlerin bilgileri gözönüne alınarak bilgilendirilmelidirler. Genel olarak planlı ev doğumlarında yenidoğan ölümü açısından fark yok gibi görünmekle birlikte ilk 7 günden sonraki geç dönemde yenidoğan ölüm riskinde 2-3 kat artış olduğu bilinmelidir. Bununla birlikte mutlak risk yine de düşüktür ve denenebilir. Amerika Birleşik devletlerinde birçok evde doğum ebeleri tarafından gerçekleştirilmekte, nadiren de gönüllü olarak doktorlar tarafından da yaptırılabilmektedir.

    Ek bilgi almak için şu internet siteleri ziyaret edilebilir:

    American College of Nurse-Midwives: www.midwife.org; Midwives Alliance of North America: www.mana.org; Childbirth Connection: www.childbirthconnection.org; DONA International: www.dona.org

    HASTA SEÇİMİ: Günümüzde evde doğum için spesifik hasta özellikleri ve hastane dışı doğumların güvenliğini tehlikeye atabilecek riskler üzerine yoğun bir tartışma vardır. Bu amaçla birçok ülke bölgesel veya uluslararası bilgileri uzman görüşleriyle değerlendiren paneller düzenleyerek ortak kararlara almaya çalışmaktadır . A.B.D’de buna benzer bir algoritma bulunmamaktadır.

    Hastane dışı doğuma uygun olması muhtemel gebenin özellikleri şunlar olabilir;

    -Bilgilendirilmiş onam formu temelinde, riskleri kabul ederek bir kadın evde doğum isteyebilir,

    -Tekiz gebelik ve termde baş gelişli fetus varlığı şarttır,

    -Önceden bilinen ciddi bir tıbbi hastalığın olmaması (kalp hastalığı, böbrek hastalığı, kan pıhtılaşma bozuklukları, insulin bağımlı diabet gibi).

    -Sezaryen doğum öyküsü olmaması (Bazı yönergelerde önceden alt segment kesili sezaryen öyküsünün olması bir engel olarak kabul edilmemektedir.

    -Hastanın takiplerinde vajinal doğuma engel bir durumun olmaması (plasenta previa, aktif genital herpes, aktif HPV-siğil varlığı, AIDS gibi)

    B grubu streptokok enfeksiyonu evde doğum yapmayı planlayan gebelerde değerlendirilmelidir: Evde doğum planlayan kadınlarda grup B Streptokok taraması ve intrapartum antibiyotik profilaksisi (GBS) yapılması tartışmalıdır. Bazı evde doğum yaptıran ekipler CDC (Hastalık control ve önleme merkezi) önerilerine göre B grubu streptokok pozitif olgularda, i.v antibiyotik uygulayabilmektedirler. Şayet intrapartum i.v antibiyotik uygulaması doğum esnasında teknik olarak mümkün değilse ağızdan tedavi, fitil gibi alternatif tedaviler önerilmektedir ancak bunların etkinliği onaylanmıştır .

    Doğum girişimi öncesi organizasyon yapılması: Alman sistemi, endüstriyel bir ülke için belki de evde doğum için en uygun model olarak kabul edilmektedir. Örneğin Hollanda, devam eden yüksek ev doğum sayıları ile gelişmiş ülkeler içinde başı çekmektedir. Bunun nedenleri bu ülkede; köy ebelerine halen güçlü bir güven olması, aileler arasında doğumun doğal bir süreç olduğuna yaygın inanç olması,tıpta teknolojik müdahalelerin kullanımınının yaygın olarak sorgulanması ve eleştirilmesi, sadece yüksek riskli olgularda uzman olarak obstetrisyenlere başvurulmasının düşünülmesi ve kendi merkezlerinin dünyada tek olduğuna dair özgüvenleridir (12). Bu sistemin birçok önemli özelliği vardır;

    – Oldukça organize ve kapsamlı ebelik sistemleri vardır; Alman ebeler, 4 yıllık bir programda eğitim görmekte, hastane ve evde doğumlara hazırlıklı, bazı gebelik problemlerinin önceden ve doğum sırasında tanı ve yönetimini yapabilecek özelliklere sahip olarak yetiştirilmektedirler. Erken gebelik takipleri bile bağımsız çalışan ebelerce yapılabilmektedir. Doğum sırasında ya da takiplerde bir problem ya da tehlike işareti belirirse ebe, gebeyi bir obstetrisyene ya da sekonder veya tersiyer bir merkeze refere etmektedir.

    -Bilimsel kanıtlara göre hazırlanmış olan “Resmi el doğum kitabı”, profesyonel gruplar arasında ortak bir bakış açısı oluşturarak, gebelik sırasında, travayda ve doğum sırasında düşük riskli ve yüksek riskli gebeleri net bir şekilde ayırmaya ve ortak tedaviler yapmaya yardımcı olmaktadır.

    -Bu merkezlerde “Zamanında transfer sistemi” oluşturulmuş ve hastaneye varışlar nispeten kısaltılmıştır. Örneğin Amsterdam’da acil doğum hastalarının %85’i yarım saat içinde hastaneye yetiştirilebilmektedir. Bunlara ilaveten yetişmiş ebeler gebenin evinde serum takma, temel yaşam desteği gibi bazı müdahaleler yapmaya muktedirdirler.

    -Evde doğum yapacak olan kadına ağrı kesiciler gibi bazı farmakolojik metodların uygulanması (yenidoğanda solunumun baskılanması riski vs) önerilmemektedir. Periodik olarak ateş, nabız, kan basıncı ölçümleri ve fetal kalp dinlenmesi doğum takibinde rutindir, bunlar, müdahale değildir ve uygulanmalıdır. Temiz bir doğum kiti bulundurulmakta, mukozalara veya sağlam olmayan cilde temas eden enstrümanlar steril tutulmaktadır.

    Yeni doğan bebeğin bakımınasıl olmalıdır?: Donanımlı bir hastanedeki yenidoğan için hazırlanan standartlarla uyumlu yenidoğan bakımı evde doğan bebeklere de aynen uygulanmalıdır. Örneğin K vitamini, göz bakımı ve yeni doğan tarama testleri gibi. Aileye yapılan bu bakım açıklanmalı ve mutlaka teklif edilmelidir, ancak aile isterse bunları yaptırmama hakkına sahiptir. Amerikan pediatristler akademisi (AAP) bu amaçla doğumda hastanın başında en az 2 görevlinin bulunmasını; bunlardan birinin anneden, diğerinin bebekten primer olarak sorumlu olması gerektiğini bildirmiştir.

    Gerektiğinde Hastaneye transfer nasıl olmalıdır?: Hastane dışında doğum yapan gebelerin, doğum sırasında veya sonrasında %7-20.4’ünün hastaneye naklinin gerektiği bildirilmiştir. Hasta, ideal olarak 15 dk içinde hasta hastaneye yetiştirilmeli ve en az 24 saat gözlem altında tutulmalıdır. Ancak bu, genellikle mümkün olamamaktadır (coğrafik yerleşim, ulaşım güçlüğü, yakınlarda hastane olmaması). Bu gibi durumlarda eğer ev-hastane mesafesi uzak ise görevlilerin hastayı hastaneye yetiştirme çabası da daha az olmaktadır. Bu nedenle evde doğum yapmayı düşünen kadınlar, takipleri sırasında doğum görevlilerine bu durumu mutlaka bildirmelidirler; aksi taktirde sekel veya ölümle sonuçlanabilen korkunç durumlarla karşılaşılabilir.

    Gebe veya görevlilerin tutumları nasıl olmalıdır?: Ayrıca transfer sırasında hasta ve yakınları ile görevliler arasında nahoş, saygısızca durumlar yaşanabildiği ve bu nedenle transferin gecikebildiği ve bu durumunun anne-bebek yaşamını tehdit edebildiği bildirilmiştir. Bu nedenle taraflar birbirine saygılı davranmak durumundadırlar. Hasta transferi yapıldığında hastane personeli bu gebelerin doğum öncesi takipleriyle ilgili detaylı bilgilerini gözden geçirmelidir, çünkü bu tür bilgiler transfer sonrası hasta takibinde kritik öneme sahip olabilir. Evde doğumu denemiş bir hastanın acilen hastaneye naklinde, onun ne kadar üzüntülü, bitkin, hayal kırıklığına uğramış ve korkmuş olabileceği de unutulmamalıdır. Bu nedenle “başarısız ev doğumu tabiri” yerine “ev doğumunun transferi” gibi daha olumlu ifadelerin tercih edilmesine dikkat edilmelidir.

    EVDE DOĞUMLA İLGİLİ ÖZET ve ÖNERİLER:

    Planlanmış ev doğumları birleşik devletlerde nadirdir (doğumların %0.84’ü).

    Evde doğuma ilgi giderek artmakta ve ilgi çekmeye devam etmektedir.

    Hollanda dünyada en yüksek oranda evde doğum gerçekleştiren ülke ünvanını korumaktadır (%30).

    Dünyada evde doğumu tercih eden kadınlar başlica beyaz, ispanyol ırkından olmayan, daha yaşlı ve önceden doğum yapmış kadınlardır.

    Evde doğum sebeplerinin bazıları; daha sıcak, ailevi bir ortamda daha az müdahalenin yapıldığı doğal bir süreçte doğum yapma arzusudur.

    Büyük çaplı çalışmalarda düşük riskli kadınların hastane dışı doğumlarında sezaryen doğum hızının, perineal yırtıkların, tıbbi müdahalelerin azaldığı ve buna rağmen anne ve bebek açısından (ilk 7 günden sonraki ölümler haricinde) ciddi durumların artmadığı bildirilmiştir.

    Genel olarak planlı bir evde doğum için uyulması gereken kurallar şunlardır; Hastanın bilgilendirilmiş onamının alınması, miadında baş gelişli tekiz gebelik olması, önceden bilinen tıbbi veya gebelikle ilgili ciddi bir durumun olmaması, vajinal doğumun kontrendike olduğu durumların dışlanması (bebeğin aşağıda yerleşmesi, aktif genital sigil veya uçuk lezyonlarının varlığı gibi), doğum öncesi bakım-doğum eylemi-doğum anı ve doğum sonrası bakımların lisanslı doğum görevlileri tarafından yapılması ve acil durumlarda transfer işlemlerinin önceden planlanıp eksiksiz işletilmesi gerekmektedir.

    Hasta, doğum görevlileri, transport ekibi arasında karşılıklı saygı ve güven içinde diyalogların ve iletişimin kurulması, transportun etkinliği ile anne ve bebeğin güvenliği açısından önemlidir.

    Doç. Dr. İlker Günyeli
    Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD,

  • Detoksla Nasıl Kilo Verilir?

    Detoksla Nasıl Kilo Verilir?

    Detoks; vücuttaki toksinleri atarak, enerji seviyesini yükseltmeyi hedefleyen kısa süreli bir programdır. Özellikle mevsim geçişlerinde sıkça görülen yorgunluk, halsizlik gibi sıkıntılar yaşıyorsanız, son zamanlarda şekerli ve yağlı besin veya alkol, sigara tüketimini arttırmışsanız, vücudunuzu arındırmak için kısa süreli detoks programlarından yararlanabilirsiniz. Detoks programlarını yılda 2 veya 3 kez uygulayabilirsiniz.

    Herhangi bir rahatsızlığı olmayan, 20-60 yaş arası bireyler detoks programları uygulayabilirler. Hamileler, emziren kadınlar, çocuklar, büyüme ve gelişme çağındaki gençler, yaşlılar, kronik rahatsızlığı olan bireyler ve daha önce ciddi bir sağlık problemi geçirmiş olan kişiler kesinlikle detoks programı uygulamamalı ve diyetisyenlerine, doktorlarına danışmalıdırlar.

    Detoks; vücudun temizlenmesini hedefleyerek, vücuttaki zararlı maddelerin atılmasını ve vücudun yenilenmesini destekliyor. Böylece düzensiz beslenmenin veya çevresel etkenlerin vücudunuzda biriktirdiği kötü anılardan kurtulmuş oluyor ve enerjinizi yükseltiyorsunuz.

    Detoks programı, beslenmenizde aldığınız kalorinin daha azını içerdiği için, programı uyguladıktan sonra kilo kaybı yaşayabilirsiniz. Ancak bu programları kesinlikle bir zayıflama yöntemi olarak kullanmamalı ve önerilen süreyi aşmamalısınız.

    Detoks programları sınırlı besin ve kalori içerdiği için, uzun süreli kullanımlarında beslenme yetersizlikleri ve sindirim sorunları gibi sıkıntılar yaşayabilir ve program sonunda daha fazla besin tüketmeye ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu durum uzun süreli program sonrası daha fazla kilo alınmasına sebep olabilir.

    Yağ kaybı, sağlıklı ve düzenli beslenmeyle beraber gerçekleştirebileceğiniz bir başarı. Detoks ise; daha çok vücudunuzdaki şişliklerden kurtulabileceğiniz, su ve toksin atımına dayalı bir program.

    Uyguladığınız detoks programlarının işe yarayabilmesi için; detoks sonrasında beslenmenize kesinlikle dikkat etmeniz gerekiyor. Detoks programıyla beraber kazandığınız enerjinizi yüksek tutabilmek için düzenli ve sağlıklı beslenme tarzını benimsemeniz ve alkol, sigara tüketimini de mümkün olduğunca sınırlamanız gerekiyor.

    Detoks programlarının; sadece su, çay ve sebze-meyve sularını içeren total oruç, asitli besinleri tüketmemeye yönelik olan bazik oruç, sadece pişmemiş gıdalar ile beslenmeyi destekleyen tek yönlü program ve haftanın bir günü hiçbir katı yiyeceği içermeyen program olmak üzere 4 farklı çeşidi mevcut. Şu an ulaşabileceğiniz birçok detoks programı da bu 4 çeşitten yararlanılarak hazırlanmış programlar.

    Detoks programları kısıtlı kalori içerdiğinden kişiler kesinlikle kendi başına detoks programı uygulamamalı ve mutlaka diyetisyenlerine,doktorlarına danışmalıdırlar. Kendi başınıza yapabileceğiniz en güzel detoks, hayat boyu sürdüreceğiniz sağlıklı ve dengeli beslenme programıdır.

    Detoks programlarında; sıvı diyetler, katı diyetler veya her ikisini birden içeren diyetler mevcuttur. Bu diyetler genellikle; yeşil yapraklı sebzeleri ve şeker oranı düşük meyve ve sebzeleri içermektedir. Bunun sebebi bu sebzelerin ve meyvelerin kan şekerinde yaratabilecekleri ani yükseliş ve düşüşleri engellemektir.

    Uzm. Dyt. Merve TIĞLI ÇINAR

    Kaynak: mahmure.com

  • Ailem evliliğime müdahale etmiyor mu dediniz?

    Ailem evliliğime müdahale etmiyor mu dediniz?

    Ülkemize özgü bir durum olmasa da bizim toplumda sanırım daha fazla yaşanmakta, evlenen çocuğuyla sağlıklı ayrışmayı tamamlayamamak. Çocuğunun evliliğini kendi uzantısı gibi görmek, ondan evlenmeden önceki tavırları beklemek, çocuğundan beklediğini onun eşinin de yapmasını istemek.
    Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün 1200 ayrılmış kişi üzerinde yaptığı “boşanma nedenleri” araştırmasında ,boşanan kadın ve erkekler, evlilik ilişkilerine eşlerinin ailesinin müdahalesinin olduğunu söylüyor. Çiftler bu müdahalenin de en çok ekonomik nedenler (yüzde 50) ve evin düzeni (yüzde 40) konusunda olduğunu söylüyor.
    Aslında bunlar, sağlıklı “hoşça kal” yapamayan ebeveyn-çocuk ilişkilerinde görülür. Ebeveyn-çocuk arasında bağlı olmaktan öte bağımlı bir ilişki oluşmuştur. Bu ilişki şekli çocuğun aidiyet ihtiyacını giderirken anne-babanın ise duygusal tatmini ve yaşamsal ihtiyaçlarını giderir. Ama genelde bu şartlı ve daha çok çocuğa sorumluluk yükleyen bir sistemdir.
    Evlilik terapilerine başvuran çiftlerin büyük çoğunluğu bu konuda sınır konulmaması, kök ailelerin evliliğe müdahale etmesi ve kararları etkilemeye çalışmasından rahatsızdırlar.
    Ben bu konuda ailenin sorun çıkardığını ele almaktan öte, eşlerin bu konudaki tavrının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Müdahale eden aile yoktur, buna izin veren eş/eşler vardır.
    Toplumun eleştirmeyeceğini düşünse, fırsat verilse, danışılsa; kanımca büyük çoğunluktaki anne-baba çocuğunun evliliğine müdahil olacaktır.
    Toplumsal yapımıza baktığımızda bu konuda, ağırlıkla kayınvalidelerin sorunun merkezinde olduğunu görürüz. Genelde damat da gelin de eşinin babasıyla kronik sorunlar yaşamaz.
    Peki, neden anneler?
    • “Ben doğurdum” ile “benim kocam” savaşı
    • İki kadının ( gelin ile kaynana) erkeğin gözünde değerli olma yarışı
    • Annenin eşinden yeterince beslenememesi
    • Annenin kendi gelinlik sürecini gelinine yaşatmaya çalışması
    • “Oğlumun evi ”düşüncesi
    • Esas ailenin hangisi olduğu belirsizliği
    • Annenin kendini otorite görmesi
    • Çevrenin anneden beklentisi ( sözün geçiyorsa değerlisin)
    Vb. gibi nedenler annenin ( kayınvalidenin) çocuğunun evliliğine çok fazla müdahil olmasına neden olmaktadır.
    Aslında bunlar küçük küçük dolduruşlardır, kendi isteğine uygun hale getirme çabalarıdır. Muhtemelen siz bunları iyi niyetli olarak görürsünüz. Onlar da belki art niyetli yapmıyor olabilir ama sonuçta siz olumsuz etkilemekte ve ilişkiye zarar vermektesiniz
    Toplumsal değişime bağlı olarak, geniş aileden çekirdek aileye dönüşüm ile roller hem değişti hem netleşti. Ortalama çoğu kadın artık kendi evliliğinde başka bir kadının izni dışında söz sahibi olmasını istememektedir. Peki, doğru mu? Evet doğru.
    Kişinin Esas aile hangisi, eşi ve çocukları mı anne-baba ve kardeşleri mi? Cevap: Eşi ve çocuklarıdır. Bu cevaba anne-baba kızabilir. Peki bu soruyu anne-babaya sorsak : Esas aileniz kim diye: anne-babaları mı derler yoksa eşi ve çocukları mı derler ? evet % 99 eşim ve çocuklarım derler. O halde sizin de esas ailenizin eş ve çocuğunuz olduğunu kabul etme zamanınız geldi. Ama bu diğerlerinden vazgeçmek değildir. Kaldı ki eş ile anne/baba birbirinin alternatifi değildir. Seçenek olarak sunulamaz.
    Bu tanımlamadan sonra müdahale konusunu ele alalım
    Çoğu eş ailesinin müdahale etmediğini söylerken eşi buna itiraz eder. Bu farklılık neden kaynaklanır ? bu farklılık geniş aileden çekirdek aileye geçişle şekil değiştirmiştir. Eskiden eşin ailesi alınacak koltuğun rengine, evin düzenine vs. karışırken şimdi uzaktan kumanda ile telkin ile bunu yapıyor ?
    Yeni dönem ailelerin müdahale şekilleri neler ?
    • Kendini ezdirmemelisin
    • Neden onlara iki kez gidiyorsun da bize bir kez geliyorsun?
    • Eşin sanırım annesinin sözünden çıkmıyor.
    • Eşin niye bizi aramıyor.
    • Eşin niye şu arabayı aldı ne gerek var?
    • Eşin neden şunu giyiyor, sanki seni takmıyor
    • Asla taviz verme, yoksa ipi boynuna takar.
    • Neden kararları en çok o veriyor.
    • Neden sizde X konusu şöyle oluyor ?
    • Oraya tatile gideceğinize neden bize gelmiyorsunuz.
    • Siz orda keyif yaparken biz burada sürünüyoruz.
    • Elin kızı, anneden daha kıymetli olur mu? Seni ben doğurdum..
    • Evlendikten sonra çok değiştin, eşin seni yönetiyor.
    • Eşini neden gelirken getirtemiyorsun. Seni yok sayıyor. Değer vermiyor.
    • Komşunun gelini/damadı annesine şöyle yaptı.
    v.b gibi telkinler, eleştiriler ve yakınmalar ile aklınıza virüs bulaştırdığını fark edebildiniz imi?
    Ve genelde gereken söylemler ve müdahaleler yapıldıktan sonra da adına “ SENİN İYİLİĞİN İÇİN” denilerek final yapılır.
    Oysa her birey bu tip sözde iyi fark edişlerle çeşitli savunmalar ve isyanlara başlar. Normal giden evliliğini kurcalamaya başlar. İşte bu psikolojik hareket, genelde siz izin verdiniz sürece devam eder.
    Ne yapmalı?
    • Bu tip yorum ve eleştirilere karşı net olarak “evliliğimi konuşmak ve sizin ameliyat etmenizi istemiyorum” demelisiniz.
    • Beklentilerin karşılanması için “bunu eşimle konuşup ortak karar vermeliyiz” demelisiniz.
    • Onları sürekli memnun etmek zorunda olmadığınızı fark ve kabul etmelisiniz.
    • Eşiniz ve aileniz arasında köprü olmaktan vaz geçmelisiniz.
    • Ailenizin eşinize söylemenizi istediklerini “ ben söylemem, siz arayın söyleyin “ diyerek yüz yüze iletişimi sağlamalısınız.
    • Evliliğinizin mutluluk ve huzurunu korumak adına gerekirse ailenizin sizin üzerinizdeki “yalnızlaştırma” “dışlama” tepkisiyle baş etmeli ve bunun için evliliğinize daha çok sarılmalısınız.
    • Siz neden şöyle yapmıyorsunuz ? sorularına “bizim evliğimiz böyle” demeli ve evliliğinizin farklı ve özerk olduğunu fark ettirmelisiniz.
    • Evliliğinizle ve eşinizle mutlu olduğunuzu vurgulayarak, onların istediği olmasını sizin de istemediğinizi vurgulamalısınız.

    Sonuç olarak, evliliği dış etkenlere karşı korumak, iki tarafın sorumluluğundadır. Eşler iyi anlaşıp dayanışma sağladığı sürece her türlü dış etkenle baş edebilir. Evlilik her iki aileden oluşmuş, bağımsız bir aile ve sistemdir. İki aile ile de ilişkisini sürdürebilir ama bunlar evliliğe zarar vermeden olmalıdır..

    Serhat YABANCI
    Evlilik Ve ilişki Terapisti

  • Hassas Kıyafetlerinizi Koruyacak ve Yenileyecek İpuçları

    Hassas Kıyafetlerinizi Koruyacak ve Yenileyecek İpuçları

    Bir yanda ipekler ve kaşmirler, yepyeni topuklu ayakkabılar, etiketini daha yeni çıkardığınız o çanta, kalıbına bayıldığınız için iki tane birden aldığınız o jean pantolon… Diğer yanda sizi çileden çıkaran lekeler, gevşeyip bollaşmalar, tüylenmeler ve daha nice sorun… Hassas sorunlara etkili çözümler vaat eden en iyi 8 öneriyi bir araya getirdik.

    1. Kaşmir ve ipek kıyafetleri deforme etmeden temizlemenin en iyi yol elde yıkamak ancak sıkma işlemini elinizle değil, mutfağınızdaki salata kurutucu ile yapın.

    2. Kumaşlardaki beyaz deodorant izlerini çıkarmak için ilginç bir öneri: Gardırobunuzda köpük askınız varsa, askının üzerindeki bu koruyucu köpüğü izin bulunduğu bölgeye nazikçe sürtün.

    3. Yeni aldığınız jean pantolonu paçalarını kısalttırmak için terziye götürmeden önce en az bir kez yıkayın, zira denim kumaş yıkandığında mutlaka bir miktar çeker.

    4. Yeni aldığınız ayakkabının ayağınızı sıktığını fark ettiyseniz sıcak ya da soğuk şok uygulayın: Giymeden önce birkaç dakika saç kurutma makinesinin sıcak ayarını tutun veya iki buz torbasını suyla doldurup ayakkabıların içine koyun, ardından ayakkabıları bir gece dondurucuda bekletin.

    5. Kıyafetinizi ütüler ütülemez giymek yerine birkaç dakika askıda bekletirseniz, üzerinize giydiğinizde yeni kırışıkların oluşmasını engellersiniz.

    6. Çantanızda ya da deri ceketinizde yağ lekesi mi var? Lekenin üzerine bebe pudrası döküp bir gece bekletin. Leke tamamen geçmemişse işlemi bir kez daha tekrarlayın.

    7. Külotlu çorabınızın kaçmasını engellemek için giymeden önce üzerine saç spreyi sıkmayı deneyin.

    8. Süet kıyafet ve aksesuarları temizlemek için hiç bayat ekmek kabuğu kullanmayı denediniz mi? Bu tavsiyeye göre, kir ve lekelerin bulunduğu yerleri kabuğun kenarıyla ovmak yeterli oluyor.

    Fotoğraf: Penti

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com/moda

  • Ara öğün seçenekleri

    Ara öğün seçenekleri

    Ara öğün seçenekleri

    Öğünler arasındaki sürenin çok uzun olması gün içinde enerjimizin ve moral seviyemizin düşmesine neden olur. Öğün aralarında yapılabilecek 2-3 minik ara öğünlerle vücudun çalışma temposu düşmeden kilo kontrolü sağlanabilir.

    • 1 fincan sade Trük kahvesi + 6 adet tuzsuz badem

    • 2 adet wasa + 1dilim az yağlı beyaz peynir

    • ¼ simit + 1 bardak ayran

    • 1 fincan yeşil çay + 1 küçük çay bardağı leblebi

    • 2-3 adet kuru hurma + 2 ceviz

    • 1 porsiyon taze mevsim meyvesi + tarçın

    • 1 küçük kase yoğurt + 2 yemek kaşığı sade yulaf ezmesi

    • 1 fincan sütlü kahve + 4-5 adet form kraker

    • 2-3 adet gün kurusu kayısı veya kuru erik + 6 adet çiğ fındık

    • 1 adet kepekli galeta + 1 az yağlı karper peynir

    • 1 su bardağı patlamış mısır

    • 1 kutu activia yoğurt

    • 1 fincan sade Türk kahvesi + 2 küp bitter çikolata

    Ara öğün denince “sürekli bir şeyler yeme halinde olmak” akla gelebilir. Bu yanlış bir düşüncedir. Ara öğünlerin amacı öğünler arasındaki zamanı uzatmamak, dolayısı ile kan şekerini dengede tutarak, aşırı açlık hissetmeden gün tamamlamaktır.

    Ara öğünlerin saati, sayısı ve içeriği bireyin günlük yaşantısına bağlı olarak değişebilir. Ana öğünlerin arası 3-4 saatten fazla olduğunda kan şekeri düşer ve kişi çok açlık hissetmeye başlar, doygunluk hissi azalır, çok miktarda ve kontrolsüz yemek yemeye eğilim artar. Bu duruma engel olmak için 2,5-3 saate bir öğün düzeni olacak şekilde ana ve ara öğünler ayarlanır.

    Diyetisyen ve Yaşam Koçu Fazile Yılmaz

    Kaynak: saglikaktuel.com

  • Kimler evlilik terapisi almalıdır ?

    Kimler evlilik terapisi almalıdır ?

    Son yıllarda evliliklerinde, sorun yaşayan çiftler evlilik terapisi konusunu araştırıp bir uzmandan yardım almak için yoğun bir şekilde başvurmaktadırlar. Bu da gösteriyor ki kişilerin büyük bir çocuğunluğunda evliliğinde büyük veya küçük sorunlar yaşanmakta bu sorunların çözümü içinde bir uzmandan yardım alma ihtiyacı duyulmaktadır.

    Bundan 20 yıl önce evlilik terapisi dediğimiz zaman insanlar bu konuyu bilmemekteydiler ve de bu konuda yardım alabilecekleri bir uzman bulmakta güçlük çekilmekte idi fakat son yıllarda bu konuya talep artmış buna bağlı olarak ta bu konuyla ilgili çalışan psikolog sayısıda artmıştır.

    Evlilik terapisi dediğimiz evliliğinde sorun yaşan çiftlerin başvurduğu uzmanların hizmet verdiği bir alandır. Bu uzmanlar çiftleri dinlerler sorun ortaya konur, eşler sorunları bir kâğıda yazar birbirlerini eleştirebilirler, burada eleştirilen konular üzerinde durulur bu evliliğin düzeltilebilmesi için bu eleştirilen noktaların değiştirilip, değiştirilemeyeceği ortaya konur. Kişiler kendilerinin yaptıkları bu hataları değiştirebilecekler midir? Yada değiştiremeyecekler midir?

    Bu noktalar tartışılır. Bunların ışığında bu evlilikle ilgili olumlu veya olumsuz görüşler ortaya çıkar evlilik terapisinde, o güne kadar konuşulmayan ya da bilinmeyen yönlerde ortaya çıka bilmektedir. Böylece bu sorunlar ortaya konup çözümü içinde bir adım atılmış olur….

    Bazı durumlarda bu terapi görüşmelerinde kişilerin birbirlerini daha yakından tanımalarına yardımcı oluna bilmektedir.

    Ayrıca, EVLİLİK TERAPİLERİNDE ORTAYA KONAN EN ÖNEMLİ HUSUS AİLE İÇİNDEKİ EŞLERİN BİRBİRLERİ İLE NASIL İLETİŞİM VE EMPATİ KURMALARININ BİR BAKIMA ÖĞRETİLMESİDİR.

    KİMLER EVLİLİK TERAPİSİ ALMALIDIR?

    Özellikle aile içi iletişim, empati sorunları yaşayanlar ve bu sorunların kronik hale gelmesi, sosyal yaşamlarının etkilenmesi sonucunda sorunlar yaşayanlar…

    Çocuklarla ilgili konularda sürekli sürtüşme, fikir ayrılığı yaşayan çiftler…

    Eşlerden birinin ya da her ikisinin yaşadıkları sürekli olan duygusal kırıklıklar…

    Evlilikte uyumsuzluk ve sürtüşme yaşayanlar..

    İşle ilgili sorun yaşayıp bunu evine yansıtanlar…

    Evlilikle ilgili sorumluluklarını yerine getirmekte güçlük çekenler…

    Cinsel sorun ve uyumsuzluk yaşayanlar…

    Farklı uğraş ve zevkler yüzünden sorun yaşayanlar…

    Eşler arasında birbirini tanıma konusunda sorun yaşayanlar…

    Çiftler arasında sürdürülen evliliğin adeta bir işkenceye dönüştüğünün düşünülmesi…

    Çiftlerin gelecekle ilgili beklentilerinin, umutlarının kırılmış olması, çaresilik ve kaygı düzeylerinin artmış olması…

    Evlilikte aşır kıskançlıkların birbirlerini boğar hale gelmesi…

    Sık sık her durumda boşanmaktan söz edilmesi ve her ortamda tartışmaktan kaçınmama…

    Eşler arasında karşılıklı sözel ve fiziksel şiddettin oluşmaya başlaması…

    Hemen hemen her gün tartışma ve kavganın olması…

    Paylaşılan ortak zevklerin kalmayışı…

    Karşılıklı sevgi ve saygının yitirildiğinin düşünülmesi…

    Eşlerin birbirlerini anlamadığının ortaya konması..

    Evliliğe bağlı olarak stres, depresyon gibi sorunların ortaya çıkması…

    Kişilerin çatışması veya birinin diğerini ezmeye çalışması…

    YUKARDA SAYDIKLARIMIZDAN BİR YA DA BİR KAÇI ÇİFTLERDE BULUNUYORSA BU ÇİFTLERİN BİR UZMANA DANIŞIP EVLİLİK TERAPİSİ ALMALARINDA BÜYÜK YARAR VARDIR…

    FAKAT BU KONUDA GERÇEK BİR UZMAN BULMAK GEREKİR….

    Unutulmamalıdır ki bir evlilik belki de bir kere bile olsun bir uzmana gitmekle kurtulabilir…

    Bu açıdan uzmanların desteği önemlidir…

     

    Psk. Aykut AKOVA tarafından yazılmıştır.

  • 30 dakikada mozzarella yapımı

    30 dakikada mozzarella yapımı

    Özel malzemeler kullanmanızı gerektirmeyecek, uygulaması da oldukça basit bir tarif ile karşınızdayız.

    Bu tarifi her denediğinizde farklı bir sonuç elde edebilirsiniz, ama emin olun bir daha asla marketten mozarella peyniri almak istemeyeceksiniz. Mükemmel, krema kıvamlı peynir sadece 30 dakika uzağınızda.

    30 dakikada mozzarella yapımı

    Malzeme Listesi

    3/4 çay kaşığı limon tuzu
    1/4 adet peynir mayası tableti
    1/2 lt tam yağlı süt
    1/2 çay kaşığı deniz tuzu

    Hazırlanışı

    Adım 1

    Limon tuzunu 1/2 bardak soğuk suyun içinde eritin. Peynir mayası tabletini de 1/8 bardak soğuk suyun içinde eritin.

    Adım 2

    Orta ısıdaki ateşe büyük ve ağır bir tencere koyun ve sütü tencerenin içine dökün.

    Adım 3

    Suda erittiğiniz limon tuzunu (Su ile beraber) süte ekleyin ve süt 33 derece olana kadar nazikçe karıştırın.

    Adım 4

    Daha sonra kabı ocaktan alın ve içine suda erittiğiniz peynir mayası tabletini (Su ile beraber) ekleyin ve bir kevgir yardımı ile bu esnada yavaşça karıştırın. İyice karıştığından emin olunca 5 dakika dinlenmeye bırakın. Bekledikten sonra hafifçe parmağınızla bastırın, kremamsı bir kıvamı olmalı.

    Adım 5

    Daha sonra uzun bir bıçak yardımı ile küçük parçalar kesin. Kestiğiniz parçaları da 50 derecede pişirin. Pişen ve kuruyan parçaların elastik bir yapısı olması lazım. Ucundan çektiğiniz zaman sünmeli.

    Adım 6

    Peyniri uçlarından çekin ve katlayın. Parçalanırsa merak etmeyin. Biraz daha pişirip içine bir miktar tuz eklemeniz yeterli olacaktır. Peyniri ne kadar çok katlarsanız o kadar ipliksi yapısı olacaktır.

    Püf Noktası

    İsterseniz peynirinizi küçük toplar haline getirip o şekilde saklayabilirsiniz. Bu mükemmel ev yapımı mozarella peynirini üzerine biraz zeytin yağı ve deniz tuzu serperek ikram edebilirsiniz.

    Kaynak: yemek.haber7.com