Blog

  • Hamileler saç boyatırken Nelere dikkat etmeli?

    Hamileler saç boyatırken Nelere dikkat etmeli?

    Yıllardır merak edilen “hamilelikte saç boyanır mı?” sorusunun cevabı Perinatoloji Uzmanı Doç. Oluş Api’den aldi. Hamile kadınların yanı sıra mesleği kuaförlük olan kadınlar içinde önemli açıklamalarda bulundu…

    Araştırmalara göre, kadınlarda saç boyası kullanım oranı %66 ile 74 arasında değişiyor. Anne adaylarının merak ettiği konular arasında ise hamilelikte saçların boyanıp boyanamayacağı konusu önemli yer tutuyor. Perinatoloji Uzmanı Doç. Oluş Api, kadın kuaförlerin taşıdığı riske dikkat çekti, anne adaylarına uyarılarda bulundu.

    Kadınların yoğun kullandığı saç boyaları bazı dönemlerde akılları karıştırabiliyor. Özellikle gebelikdurumunda saç boyası kullanımının fetüs açısından yaratabileceği doğumsal anormallikler uzun yıllardır tartışma konusu.

    Genelde kadınların her bir gebelikleri için % 3-5 oranında doğumsal anormalilikler ile karşılaşma olasılıkları vardır diyen Doç. Dr. Oluş Api, “Burada sorgulanan gebelikte uygulanan saç boyalarının hâlihazırda var olan bu riski daha fazla arttırıp arttırmadıklarıdır” dedi.

    Mesleği kuaför olan anne adaylarında risk daha fazla!

    Saç boyama sırasında az miktarda kimyasal maddenin vücuttan emildiğini belirten Dr. Api, “Ancak ne kadar emildiği ve fetüse ne kadar zarar verdiği beli değildir. Ancak, hayvanlar üzerinde, normalde insanlarda kullanılandan yüzlerce kat daha fazla dozda boya kullanılarak yapılan bilimsel çalışmaların sonucunda, fetal gelişim üzerinde önemli bir değişiklik izlenmemiştir” dedi.

    Dr. Api, kuaförlük yapan kadınlara ve onların taşıdığı riske dikkat çekerek şunları aktardı:

    “Kadın kuaförler üzerinde yapılan araştırmalarda, mesleki nedenle ağırlıklı olarak solunum yoluyla maruz kalınan saç boyası ve benzeri kimyasallar nedeniyle, bu kadınların doğurdukları bebeklerin daha düşük doğum ağırlığına sahip oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca, bu kadınların bebeklerinde doğumsal anormallik oranının az miktarda da olsa arttığı saptanmıştır. Bu çalışmalardan yola çıkılarak, saç boyalarının solunum yoluyla deri emiliminden daha çok geçtiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, bu meslek grubundaki gebelerin iyi havalanma koşulları olan bir ortamda çalışması, koruyucu eldivenler giymesi, sık sık çalışmaya ara vermesi önerilmektedir.”

    Saç boyalarının etkilerine yönelik araştırma sayısı az

    İnsan gebelikleri üzerinde, saç boyalarının kullanımına ilişkin çok az araştırma bulunduğunu belirten Doç. Api, “Bilmekteyiz ki, kafa derisine uygulanan herhangi bir maddenin, deriden geçerek vücuda girme miktarı hayli sınırlıdır; böylece, fetüse geçecek miktar da çok az olacaktır. Ayrıca pek çok kadın gebeliğinde saçını boyamasına rağmen, bunun negatif sonuçlarına ilişkin raporlar yayınlanmamıştır. Bu bilgi, deriden emilimin minimal miktarda olduğu bilgisi eşliğinde değerlendirildiğinde; gebelikte saç bakımı işlemlerinin çok da kaygılandırıcı olmaması gerektiği yorumunu yapabiliriz” dedi.

    Hamileler saç boyatırken bunlara dikkat etmeli

    “Diğer yandan tüm gebeler için saç boyaması sırasında bazı önlemlerin mutlaka alınması önermekteyiz” diyen Api, o önlemleri ise şöyle sıraladı:

    1- Gebeliğin ilk üç ayı bebeğin organlarının oluşmaya dönemdir. Bu nedenle özellikle ilk üç ayda saç boyaları ve diğer kimyasal maddelerden kaçınılmalıdır.
    2- Saç boyası, mutlaka iyi havalandırılan bir ortamda yapılmalıdır.
    3- Gebe, boyayı kendi uyguluyorsa mutlaka eldiven kullanmalıdır.
    4- Saç boyası gereğinden uzun süre saçta tutulmamalıdır.
    5- Saç boyası işlem sonunda saç çok iyi durulanmalıdır.
    6- Ayrıca, saç boyası olarak daha çok yarı kalıcı boyalar veya balyaj tarzında saça daha yüzeysel uygulanan kimyasallar veya tamamıyla bitkisel olan kına uygulaması önerilmektedir.

    Milliyet.com.tr / Pembenar

  • Hayatınızı Değiştirecek 8 Temizlik Tüyosu

    Hayatınızı Değiştirecek 8 Temizlik Tüyosu

    Günümüz temposunda mutfağı her zaman temiz tutmak, yatak odasındaki dağınıklıktan kurtulmak ya da çok dağılmış bir oturma odasını düzenli tutabilmek pek kolay değil. Dağınıklık sebebiniz her ne olursa olsun düzenli bir yaşam alanı yaratabileceğiniz bu 8 tüyo, size büyük kolaylık sağlayacak.

    1. Limonun Temizleyici Etkisi

    Çöp kutuları kullanıldıktan bir süre sonra istenmeyen bir koku üretirler. Deterjanlar bu kokuyu çıkarmada yetersiz kalabilir. Bunu önlemek adına bir buzluğun her gözüne limon kabuğu yerleştirip üzerini suyla doldurduktan sonra dondurabilirsiniz. Ardından buz küplerini çöp kutunuzun içinde eriyene kadar bekletir ve sonrasında çöp kutusunu durularsanız kötü kokulardan kurtulabilirsiniz.

    2. Mutfak Aletlerini Kullanmadan Önce

    Sarımsak ezici, rende gibi zor temizlenen mutfak aletlerini kullanmadan önce yüzeyi hafifçe yağlarsanız ya da sprey yağ kullanırsanız, yemek artıkları yapışıp kalmayacağı için işiniz bittiğinizde temizlemek çok daha kolay olur.

    3. Sirkenin Gücü

    Kahve makinesi, çaydanlık, fırın kapları ya da çelik tencere gibi ürünlerde kalan inatçı lekeleri çıkarmak için sıcak su ve sirke kullanın. İnanın sirke, leke çıkarma konusunda bulaşık deterjanlarından çok daha etkili ve steril bir ürün.

    4. Halılara Dikkat!

    Özellikle evcil hayvanı olanların en büyük sorunlarından biri, halıda biriken koku ve tüylerdir. Kokuyu tamamen ortadan kaldırmak için halınıza karbonat dökün. Bir saat kadar beklettikten sonra halıyı süpürün ve farkı hissedin.

    5. Görünmeyen Yerler

    Yatakların ve koltukların altları herkesin temizlik kabuslarındandır. Bu soruna en etkili çözüm, elektrikli süpürgenin ağzına bir çorap geçirip ulaşılmaz noktaları bu şekilde temizlemek olacaktır. Çorap ya da bir parça kumaş, tozları çekme konusunda mıknatıs işlevi görecektir.

    6. Diş Fırçasının Gücü

    Eski bir diş fırçasının bir evi temizlemede ne kadar çok işe yarayacağını tahmin edemezsiniz. Ayakkabılarınızın altını, kauçuk yüzeyleri, banyo ve mutfağınızdaki fayans aralarını, kahve makinenizin içini ve aklınıza gelebilecek her türlü sıkışmış lekeyi eski bir diş fırçası sayesinde rahatlıkla temizleyebilirsiniz.

    7. Buzdolabı Temizliği

    Buzdolabınıza, kapağını kapatmadan koyduğunuz yiyecekler saatler içinde dolabın kokusunu değiştirebilir ve yiyeceği dolaptan çıkarmış olsanız bile koku buzdolabınıza sinebilir. Bunu önlemek için buzdolabınızın en üst rafına bir çay tabağı içinde kahve telvesi yerleştirebilir, iki ayda bir de bu telveyi yenisiyle değiştirebilirsiniz.

    8. Kağıt Havlular Tercih Edin

    Mutfak tezgahını kolayca temizlemek için tezgahınızın üzerinde bir bez dışında mutlaka kağıt havlu bulundurun. Kağıt havluyu biraz ıslatıp ufak bir miktar deterjan kullanarak mutfak tezgahınızı ve etrafa sıçrayan, dökülen sosları kolayca temizleyebilir, yıkamak zorunda olduğunuz bezle vakit kaybetmeden işinizi bitirebilirsiniz.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com/ev-bahce-ve-ofis

  • Dağınık Çocuk Odalarına 8 Çözüm

    Dağınık Çocuk Odalarına 8 Çözüm

    Çocuklarınızın kendi başına ya da arkadaşlarıyla çeşitli aktiviteler yapıp oyunlar oynaması ne kadar keyifli değil mi? Ancak oyunların bitiminde odayı toparlamaması hayli can sıkıcı olabiliyor. Buna karşın bazı kolay tekniklerle çocuklara odayı toplama alışkanlığı kazandırmak mümkün. Önemli olan en başında çocuğunuzu anlamak ve ihtiyaçlarına karşılık verebilmek.

    1. Önce Sebebi Araştırın

    Şunu unutmayın ki bireyleşmeye başlayan çocuklar, kendilerine ayrılmış bir alan olan odalarında vakit geçirmekten çok keyif alır. Ancak odayı dağınık bırakan çocuğunuz size başka bir şey ifade etmeye çalışıyor olabilir. Çocukların odalarını dağınık bırakması genelde nasıl toplayacaklarını bilmemelerinden kaynaklandığı gibi kendilerini o odaya ait hissetmemelerinden de kaynaklanabilir.

    2. Odaya Aidiyet Hissi

    Çocuklarınız odalarını benimseyemedilerse önce bu konuyu çözmekte fayda var. Odanın dekorasyonunu değiştirebilir, bunun için onların karar vereceği birkaç parça eşya satın alabilirsiniz. Çocuğunuzun kararları doğrultusunda eşyaların yerlerini değiştirmek, kendi seçimleri olan ufak tefek objeler eklemek, odayı sahiplenmelerini sağlayacaktır. Bu düzenlemeden sonra çocuklar, kendi zevklerince düzenlenmiş odalarını dağınık bırakmamak için çok daha özenli davranacaklar.

    3. Toplamayı Öğrenmek

    Toplama kavramına uzak olan çocuklar, neyi nereye ne şekilde yerleştirebilecekleri konusunda fikir sahibi olmazlar. Bu yüzden odanın nasıl toplanacağını çocuğunuza anlatmanız ve öğretmeniz gerekir. Başlangıçta dağınıklıkları beraber toplamalı, neyi nereye koyacağını ona göstermelisiniz. Ardından çocuğunuzun da aynı şeyi yapmasını isteyerek bu davranışı ona öğretebilirsiniz.

    4. Oyun Katın!

    Çocuklara yani davranışlar edindirmeye çalışmak, çoğu zaman biraz zorlayıcı olabilir. Bu da anne babaların ödül-ceza sistemine başvurmasına neden olur. Ancak çocuk kendi sorumluluğundaki odasını topladığı takdirde onu ödüllendirmek, bu davranışı her gerçekleştirdiğinde bir ödül beklentisine girmesine neden olabilir. Bunun yerine çocuğa bu alışkanlığı kazandırmak için işin içine oyun katmayı deneyebilirsiniz. Odayı hızlı toplama yarışı ya da eşyaları doğru yerlere koyma oyunu gibi aktiviteler üretebilirsiniz. Böylece çocuğunuz odasını toplarken eğlenceli vakit geçirecektir.

    5. Pratik Çözümler

    Çocukların odalarını kolayca toplayabilmeleri için onların kolayca kullanabilecekleri araçlardan yararlanabilirsiniz. Bunun için kapaklı sepetler ve kapaklı kutular çok işe yarayacaktır. Plastik oyuncaklar sepetlere; kalem, defter ve boyalar kapaklı kutulara; çöpler çöp kutusuna! Çok parçalı oyun setlerinin ufak parçalarının kaybolup dağılmaması içinse bu tip her oyuncağa ayrı bir kutu ayırmanızı öneririz.

    6. Toparlayıcı Ürünler

    Karton kutular, altı tekerlekli sepetler, yatak altına yerleştirilebilen fermuarlı eşya saklama ürünleri, çekmece içi düzenleyiciler, geniş bölmeli raflar ve aralara yerleştirilebilecek sepetler, çocuk odalarının toplanmasında mükemmel çözümler sunacaktır.

    7. Sınırlı Erişim

    Çocuğunuza odasını dağınık bırakmama alışkanlığı kazandırmak için pek çok teknik var elbette. Ancak bu dağınıklığı en başından önlemek için bazı noktalara çocuğunuzun erişimini engelleyebilirsiniz. Gardırop ve çekmeceler için kullanabileceğiniz kapı tutucular sayesinde çocuğunuzun bu dolapları açması zorlaşacaktır. Ancak bu çözüm küçük çocuklar için etkilidir. Büyüklerin kendi giyeceklerini kendileri toplaması sağlanmalıdır.

    8. Belki de Çocuğunuz Dağınık Değildir!

    Zamanında bizim de öğrenerek edindiğimiz bazı davranışlar, kayıtsız şartsız doğru demek değildir. Bunu unutmayın ve bu konuda çocuklarınızın çok da üstüne gitmeyin. Eğer siz çok titizseniz çocuğunuzun topladığı oda sizin için yetersiz gelebilir. Bu konuda evdeki diğer bireylerin fikirlerine de önem verin. Çocuğunuzun kendi odasına dair fikir sahibi olması gerektiğini unutmayın.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com/bebek-anne

  • Tül Perde Nasıl Temizlenir?

    Tül Perde Nasıl Temizlenir?

    Havalar ısınıyor, bahar geldi, tazelenmeye hazırlanın. Bahar temizliği zamanı da geldi. Evlerin en önemli aksesuarlarında perdeler için temizlik vakti.

    Renkleri ve şekilleriyle evlerin atmosferini belirleyen perdelerinizi de bahara hazırlayın. Perdelerinizi geride bıraktığımız mevsimin tozundan arındırmak için kolları sıvayın.

    Onlarca farklı çeşidi bulunan perdelerin her çeşidi için farklı temizlik yöntemleri kullanılmaktadır. Çoğunlukla açık renk olanları tercih edilen tül perdelerin temizliği de evdeki hijyen açısından oldukça önemlidir.

    Tül perde nasıl temizlenir?

    Tül perdelerinizin temizliğini her mevsim geçişinde yapmanız önerilir. Genellikle açık renk olanları tercih edildiğinden tül perdeler tozdan ve kirden çok etkilenirler.

    Eğer evinizde soba varsa, odalarda sigara içiliyorsa ya da çok tozlu bir yerdeyseniz tül perdelerinizin temizliğini daha sık yapmalısınız.

    Çamaşır Makinesinde

    Tül perdelerinizi çamaşır makinesinde yıkayabilirsiniz. Fakat kesinlikle sıcak su kullanmamalısınız. Sıcak su tül perdenizin çok kırışmasına ve daha çabuk yıpranmasına sebep olur. Narin yıkama tercihinde tercihen 30 derecede yıkanması önerilir.

    Kırışmasını engellemek için tül perdenizi kornişten çıkarır çıkarmaz bekletmeden yıkamalısınız. Ayı şekilde makineden çıkar çıkmaz da bekletmeden asmalısınız.

    Elde Yıkama

    Eğer elde yıkayacaksanız küveti kullanabilirsiniz. Bu işlem için ılık su ve çamaşır makinesine koyduğunuzdan biraz daha fazla deterjan kullanın.  Bir defa suyu değiştirip tekrar yıkayın.

    Küvetin üstüne enlemesine bir sopa koyun ve perdeyi bu sopadan sarkıtın. Böylece yıkarken kırışmasını engellemiş olursunuz. Yıkama bittikten sonra perdeyi silkeleyin.

    Sararmış perde nasıl temizlenir?

    Daha çok kirlenmiş ve rengi solmuş, sararmış perdenizi önce normal şekilde yıkayın. Küvette deterjanlı su hazırlayın ve içine 1 su bardağı amonyak ekleyin. Perdenizi bu suda 2 saat bekletin.  Ardından duru suyla yıkayın ve güneşte kurutun.

    Dikkat edilmesi gerekenler

    • Tül perdeler ütüye ihtiyaç duymaz. Doğru şekilde yıkadıktan sonra bekletmeden hemen asarsanız kırışmazlar.
    • Tül perdenin üstünde işlemeler varsa, işlemeler içte kalacak şekilde katlayarak makineye koymalısınız.

    Bu yöntemleri uygulayarak tül perdelerinizin tertemiz olmasını sağlayabilirsiniz.

    Kaynak: evhayat.com

  • Çocukluk Döneminde Korkular

    Çocukluk Döneminde Korkular

    Gerçek bir tehlikenin veya tehlike düşüncesinin uyandırdığı endişe duygusuna korku denir. İnsanoğlu binlerce yıldır “korku” yaşar ve bu yaşamımızın bir parçasıdır. Doğumdan ölüme kadar hayatın akışı içerisinde her insan korkuyu deneyimler.

    Çocukların gelişim süreci içerisinde çeşitli korkulara sıklıkla rastlanır. Bebeklikten ergenliğe kadar olan dönem özellikle çeşitli korkuların görüldüğü bir dönemdir. Korku bir nesneye, kişiye ya da bir duruma bağlı olabilir. Korkunun en önemli özelliği, korku veren uyaranın ani ve beklenmeyen bir durumda ortaya çıkmasıdır. Korkunun oluşumu, kişinin içinde bulunduğu çevrenin koşullarına, uyaranın şiddetine, geçmişteki yaşantılarına, o andaki fizyolojik ve psikolojik durumuna bağlıdır. Yapılan araştırmalarda çocukların yüzde 90’ının gelişimlerinin bir döneminde herhangi bir şeyden korktuklarını göstermiştir.

    YAŞ DÖNEMLERİNE GÖRE KORKULAR VE NEDENLERİ

    • Çocuk için yeni olan ve bilinmeyen her şey korku verir. 2-3 yaş çocuklar yüksek seslerden, elektrik süpürgesinin çıkardığı sesten, gök gürültüsünden korkarlar. 3-4 yaşlarında bu korkulara annenin desteğini kaybetme, yalnızlık, yangın, kaza vb. olaylardan korkma eklenir. Bu yaş çocuğu için somut olayların yanı sıra hayal edilen şeyler de korku kaynağı olmaya başlar. Bunun nedeni çocuğun gelişmekte olan hayal gücüdür. Bu nedenle zeki ve üstün yetenekli olan çocukların korkuları daha çok ve çeşitlidir. 4 yaş civarında çocuğun korkularında yavaş yavaş azalma görülür.
    • 5-6 yaşlarındaki bir çocuk masalların etkisi ile imgeleme dayanan nesnelerden korkar. Bu yaş çocuğunun çevre ile etkileşimi ve deneyimi artmıştır. Böylece tehlikeli olayları, durumları ve toplumun değer yargılarını öğrenmiştir. Hangi davranışlarının başkaları tarafından kabul edilmeyeceğini ya da onaylanmayacağını tahmin edebilir. Bu nedenle çocuk zaman zaman davranışlarının başkaları tarafından beğenilmeyeceği korkusunu taşır. 6 yaşta korkularda tekrar artma görülür. Anaokulu ve ilkokul döneminde hayalet ve canavar gibi unsurlar çocuklar için özellikle korkutucudur. Büyüdükçe korkularında olumlu yönde azalma gerçekleşir.
    • Çocuk korkusunu ağlayarak, annesine sarılarak, bir yetişkinle birlikte bulunmak isteyerek, eşyaların arkasına saklanarak ya da sözel olarak açıkça belirtebilir. Çoğu kez iştahsızlık, uykusuzluk, gruba katılmak istememe, inatçılık, içe kapanma vb. davranışların altında yatan temel neden korkudur. Korku anında fizyolojik pek çok belirti olabilir. Yüz kızarması veya sararması, nabız ve kalp atışlarının hızlanması, mide kasılması ve kusma, sık soluk alıp verme, titreme, terleme ve göz bebeklerinin büyümesi olabilir.
    • Korkunun psikolojik etkileri de olabilir. Bazı çocuklar konuşurken kekelemeye başlarlar. Kendine ve çevreye yönelik öfke tepkileri ya da huzursuzluk hissi en çok görülen tepkilerdir.
    • Çocuk korkuyu anne-babasını örnek alarak öğrenebilir. Annesinin köpekten korktuğunu gören çocuk, annesi gibi köpekten korkmaya başlar. Ayrıca çocuğa anlatılan korkulu masallar, eğitimde korkunun etkin bir araç olarak kullanılması, çocuğun aşırı derecede korunması, çocuğun geçirmiş olduğu kaza, yaralanma, tıbbi müdahale, ailede ve yakın çevrede yaşanan kayıplar da çocukta korku başlatabilir ya da mevcut korkuların gelişmesine neden olabilir.

    ÖNERİLER

    • Çocukta korkunun devamlılığını ve olumsuz etkilerini önlemek için korkunun nedenleri araştırılmalı ve bu nedenler ortadan kaldırılmalıdır.
    • Bu korkuların nedenleri araştırılırken yaş dönemine özgü olup olmadığına dikkat edilmelidir.
    • Aileler çocukların korkularını yok saymamalı, asla küçümsememeli ve alay etmemelidirler.
    • Korkuları olan çocuğa sabırlı davranılmalı, korkularını yenmesi için zaman tanınmalıdır.
    • Aşırı koruyucu bir tutum sergileyerek çocuk her şeyden korkar hale getirilmemelidir.
    • Çocuğa “Aman düşersin!”, “Sen tek başına karşıya geçemezsin” “Oraya gitme, karanlık” vb. sözlerle çevrenin tehlikelerle dolu bir yer olduğu duygusu aşılanmamalıdır.
    • Fiziksel temasın çocuğun korkusunu kontrol altına almasında yardımcı olacağı unutulmamalıdır.
    • Çocuğun arkadaş grubuna girmesine ve özgüven duygusunu geliştirmesine yardımcı olunmalıdır.
    • Çocuk, korkuları konusunda konuşmaya hazır olduğu zaman onunla açıkça konuşulmalıdır.
    • Çocuk, korktuğu şeye yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Örneğin denizden korkan bir çocuğun önce uzaktan denizi ve deniz kenarında oynayan çocukları izlemesine imkân verilmelidir. Daha sonra çocuğun önce deniz kenarında oynaması, sonra ayaklarını ıslatması ve yavaş yavaş denize girmesi sağlanmalıdır.
    • Çocuklara hayal güçlerini olumsuz yönde tetikleyebilecek korkulu masallar anlatılmamalı, izledikleri çizgi filmler ve filmler gelişim düzeylerine uygun olmalıdır.
    • Korkuyu hafifletmek amacıyla kendilerini yetersiz hissedecekleri “Erkek adam hiç korkar mı?”, “Sen artık kocaman oldun” gibi söylemlerden kaçınılmalıdır.
    • Bazı çocuklar korkularını davranışsal sorunlar altında maskeleyebilirler. Çocuklarla açık bir iletişim içinde  olunması  korkuları ile başa çıkmaları konusunda onları destekler.
    • Kabusların, korku fantezilerinin ve ürkütücü varlıkların çocukluk döneminin en önemli unsurları olduğu unutulmamalıdır.
    • Çocukların korku duydukları konularla dalga geçer bir tutum sergilenmemeli ya da görmezden gelinmemeli, özellikle konuyla ilgili çalışmasına yardımcı olunmalıdır.
    • Korktuğu unsurlarla ilgili olarak mantık çerçevesinde basit açıklamalar yapılmalıdır. Bu açıklamaları yaparken şarkı, hikaye ve görsel materyallerden yararlanılabilir.
    • Yeterli ve doğru ilgi göstermek, korku verici durumlarda olumlu model olmak çocukların korkularla baş edebilmelerine yardımcı olur.

    Yılmaz ERDAL

    Kaynak: egitimpedia.com

  • Victoria’s Secret kızları yalanmış meğer…!

    Victoria’s Secret kızları yalanmış meğer…!

    Her yıl yılbaşı zamanında yayınlanan defileleriyle adından söz ettiren Victoria’s Secret markasının ‘melek’ denilen mankenleri hakkında bir iddia ortalığı karıştırdı.

    Victoria’s Secret eski çalışanı, mankenlerin çok zayıf olduğu için fotoğraflarında kadınsı görünmeleri için bilgisayar hileleri kullanıldığını itiraf etti.

    İsmini gizleyen eski bir Victoria’s Secret çalışanı, markanın ünlü melekleri hakkında açıklama yaptı. İddiaya göre Rosie Huntington-Whitely ve Alessandra Ambrosio başta olmak üzere meleklere çok miktarda fotoşop uygulanıyormuş.

    Kimi manken bilgisayar programı vasıtasıyla fotoğraflarında biraz daha zayıflatılırken çoğuna da daha kadınsı görünecek şekilde yuvarlak kıvrımlar ekleniyormuş.

    Sarah takma adıyla açıklama yapan bilgisayar teknisyeni eski çalışan “Modeller sizin sandığınızdan daha zayıf. Bu yüzden fotoğraflarına rötuş uyguluyoruz” açıklamasında bulundu.

    Victoria's Secret (2) Victoria's Secret (3)

    NEW YORK, NY - NOVEMBER 10: Model Lily Donaldson walks the runway during the 2015 Victoria's Secret Fashion Show at Lexington Avenue Armory on November 10, 2015 in New York City. (Photo by Taylor Hill/Getty Images)
    NEW YORK, NY – NOVEMBER 10: Model Lily Donaldson walks the runway during the 2015 Victoria’s Secret Fashion Show at Lexington Avenue Armory on November 10, 2015 in New York City. (Photo by Taylor Hill/Getty Images)

    Victoria's Secret (5) Victoria's Secret (6)

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Düşük karbonhidratlı diyet zararlı mı?

    Düşük karbonhidratlı diyet zararlı mı?

    Hızlı ve sağlıklı şekilde zayıflamak için uygulanan diyetlerde, düşük karbonhidratlı beslenme tercih ediliyor. Ancak bilinçsizce uygulanan bu tarz diyetler, kilo vermek bir yana birçok sağlık problemine de yol açabiliyor.

    Düşük karbonhidratlı beslenme; meyve, sebze, ekmek ve türevi tahıllar, şeker gibi karbonhidrattan zengin besinlerin sınırlandırıldığı; yanı sıra et, tavuk, balık, süt ve süt ürünleri, yağlı tohumlar gibi protein ve yağdan zengin besinlerin sıklıkla tüketildiği bir programı içeriyor. Bu diyetle kısa zamanda hızlı kilo kaybı hedefleniyor.

    Uzmanlar, düşük karbonhidratlı diyetin birçok faydası olduğunun araştırmalarla kanıtlandığını söylüyor. Doğru uygulanan düşük karbonhidratlı diyetin epilepsi hastalığının hafiflemesinde, tip-2 diyabetli obez bireylerin glükoz ve insülin direncinin azalmasında etkili olduğu belirtiliyor. Düşük karbonhidratlı diyet, metabolik sendrom ve diyabet hastalığı ile ilgili komplikasyonları da azaltabiliyor. Farklı bir araştırma ise bu tür diyetlerin iç organların çevresindeki yağlanmayı azaltmada, kan trigliserid değerlerini ve metabolik sendrom belirtilerini hafifletmede yardımcı olduğunu ortaya koyuyor.

    BİLİNÇSİZCE DİYETLER TİROİDİN ÇALIŞMASINI ETKİLER

    Düşük karbonhidratlı diyetler ve dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi veren Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Özışık ve Uzman Diyetisyen Işınsu Köksal‘a göre, biliçsizce yapılan çok düşük karbonhidratlı beslenmenin yarardan çok zararı olabiliyor. Çok düşük karbonhidratlı beslenme; kan şekerinin kritik sınırlara inmesine, tiroit bezindeki hormon üretim dengesinin bozulmasına ve T3 hormonu üretimi azalırken reverse-T3 adı verilen hormonun artmasına kısacası üretimin “aktif” hormondan “inaktif” hormon olarak değişmesine neden oluyor. Bu da hipotiroidi adı verilen tiroit tembelliğinin oluşmasına yol açabiliyor.

    KRONİK YORGUNLUK GÖRÜLEBİLİR

    Yanlış uygulanan diyetler stres hormonu olarak bilinen kortizol hormonunun da artmasına yol açıyor. Yaşamsal fonksiyonlar için bir numaralı enerji kaynağı olan karbonhidrat girişinin kısıtlanması, beyin tarafından “yaşamı tehdit eden bir durum” olarak algılanıyor. Kortizol artınca vücut kötü gün için yağ depolamaya başlıyor, sindirim yavaşlıyor ve halsizlik ortaya çıkıyor. Kortizole olan talebin artması hipotalamus, hipofi, böbreküstü bezleri arasındaki hormonal dengenin aşırı zorlanmasına, bu da kronik adrenal yorgunluk sendromu adı verilen tabloya yol açabiliyor.

    YARARLI BAKTERİLER AZALIR, ZARARLI BAKTERİLER ARTAR

    Meyve ve sebzelerin eklenmediği bilinçsizce yapılan bir diyet disbiozise; yani bağırsaktaki yararlı bakterilerin azalıp zararlı bakterilerin artmasına neden oluyor. Bu da protein, vitamin, mineraller gibi besin öğelerinin sindirilememesi, sindirimin yavaşlamasına yol açıyor. Bunun aksine belirli oranlarda sebze ve meyve ile dengelenmiş bir diyet bağırsak sağlığını koruyarak sindirime yardımcı yararlı bakterilerin yani probiyotiklerin artmasını sağlıyor.

    BİLİŞSEL VE FİZİKSEL FONKSİYONLAR ZAYIFLAYABİLİR

    Çok düşük karbonhidratlı diyetler bilişsel fonksiyonların zayıflamasına neden olabiliyor. Beyin hücrelerinin bazıları yağlardan sentezlenen keton cisimcikleri yerine sadece glikozdan enerji ihtiyaçlarını karşılıyor. Yetersiz ve bilinçsiz beslenme, glikoz kaynaklarının azalmasına neden olup halsizlik hatta fiziksel performansta da zayıflamaya yol açabiliyor.

    HORMON DENGESİNİ BOZABİLİR

    Yanlış uygulanan çok düşük karbonhidratlı diyetler kadınlarda progesteron, östrojen, LH ve FSH gibi cinsiyet hormonların salgısını azaltıp adet düzensizliğine neden olabiliyor ve gebe kalmayı zorlaştırabiliyor. Aynı zamanda yapılan çalışmalar düşük karbonhidratlı diyetleri kısa dönemde düşük yağlı diyetlere göre daha fazla kilo verdirdiği fakat uzun dönemde ise verilen kiloların hatta bazen fazlasıyla geri alındığını gösteriyor.

    SAĞLIKLI KİLO VEREBİLMEK İÇİN…

    Düşük karbonhidrat diyetinin doğru uygulanması için bazı noktalara dikkat etmek gerekiyor. Kişiye özel olarak hazırlanan bu beslenme planı; karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineraller gibi tüm makro ve mikro besin öğelerini içermeli. Belirli besinlere karşı hassasiyet yoksa özellikle insülin direncini azaltan ve glisemik indeksi düşük mevsim sebze ve meyvelerinin; çavdar ekmeği, tam buğday, yulaf kepeği, kinoa gibi tam tahıl kaynaklarının belirli miktarlarda beslenme programına eklenmesi gerekiyor. Glisemik indeksi yüksek şekerli içecekler, hazır meyve suları, yoğun şeker içeren tatlılar ve yüksek düzeyde alkol gibi beslenme alışkanlıkları bırakılmalı. Sağlıklı kilo kaybı sağlanıp kalıcı bir beslenme alışkanlığı oluşturulmalı.

    NTV

  • Kokoreç Pizza tarifi

    Kokoreç Pizza tarifi

    Alışık olmadığınız bir deneyim, farklı bir servis kokoreç pizza.

    Kokoreç Pizza tarifi

    Malzemeler:

    Pizza hamuru için:

    1 kilogram un
    100 ml.zeytinyağı
    550 ml.ılık su
    20 gram tuz
    5 gram maya

    Pizza sosu için:

    3 adet doğranmış domates
    1 tatlı kaşığı domates salçası
    1 tatlı kaşığı zeytinyağı
    1 diş sarımsak
    3 dal taze fesleğen
    1/4 çay kaşığı tuz
    1/4 çay kaşığı taze çekilmiş tane karabiber

    Kokoreç harcı için:

    200 gram kokoreç (yağ oranı ayarlanmış)
    1/2 adet orta boy domates
    1/2 adet orta boy yeşil biber
    1/2 tatlı kaşığı kuru kekik
    1/2 tatlı kaşığı pul biber
    1/4 çay kaşığı tuz

    Üzeri için:

    1/2 adet mozzarella peyniri (top şeklinde, suda bekletilmiş)

    Yapılışı:

    Hamur malzemelerini sırasıyla karıştırma kabına alıp tüm malzemeyi pürüzsüz bir kıvam alana kadar yoğurun. 180 gramlık bezelere ayırdığınız hamurları üzerlerine nemli bir bez kapatıp dinlenmeye alın.

    Pizza sosu için; doğranmış domates, domates salçası, zeytinyağı, rendelenmiş sarımsak, doğranmış taze fesleğen yaprakları, tuz ve taze çekilmiş tane karabiberi püre haline getirin. Tat kontrolü yapın.

    Kokoreç harcı için; yağ oranını ayarladığınız kokoreci, baharat ilavesiyle incecik çekin. Domates ve yeşil biberi ince ince dilimleyin. Suda mozzarella peynirini küçük parçalara ayırın.

    İncecik açılan hamur bezesi üzerine ince bir kat domates sos sürün.

    Kokoreç harcını eşit oranda hamurun üzerine dağıtın. Domates ve sivri biber parçalarını ekleyin. Suda mozzarella parçalarını katıp taş fırında oldukça kısa bir süre (4 dakika) pişirin. Gevrek bir kıvam alan pizzayı sevdiklerinizle paylaşın.

    Kokoreç Pizza tarifi
    Kokoreç Pizza tarifi

    Kaynak: yemek.com

  • Evliliklerde ilişkiyi yenilemek ve canlandırmak

    Evliliklerde ilişkiyi yenilemek ve canlandırmak

    Uzun süreli evliliği olan çiftler, ilişkilerinde canlılık eksikliği ve monotonluktan şikayet ederler. Ve eşlerden biri ya da her ikisi uzun yılardır şu veya bu şekilde korudukları uyumu bozmamak adına kendi kişisel gelişimlerini kısıtlarlar ve kendilerine ve dolayısıyla ilişkilerine bir şey katmazlar. Bu durum başlı başına devam eden ve dinamikleri belli bir sistem üzerine kurulmuş olan yapının en ufak değişimde sarsılacağı korkuları ile şekil alır. Bir evlilik süresince kurulan ilişkide, ilişkinin uzun süreli olması sağlıklı olduğun anlamına gelmez. Bir evlilik süresince devam eden ilişkide bireyler kendi gelişimlerine katkıda bulundukları müddetçe ilişki dinamik ve canlı olur. İlişkinin malzemesi bireyler ve onların kişisel renkleridir. Her renk gibi ilişkilerin rengi de yıllandıkça soluklaşabilir. Bu yüzden rengin tazelenmesi gerekir. Bireysel gelişmenin engellenmesi ilişkiyi bayatlatır, bayağılaştırır ve kayıtsızlaştırır. İlişkinin sosyal olarak izole olması ilişkiyi sıkıcı bir hale getirir ve eşler birbirlerinden heyecan yaratmasını beklerler ve bireysel ihtiyaçlarının tatmin edilmesi için birbirlerinden bir hamle beklentisi içine girerler. Bireyler kendi kişisel yollarını keşfetmeli ve bu keşif içinde hem kendilerini hem de ilişkiye katacakları yeniliklerle sıkıcı ve siyah beyazlaşmış ilişkiyi canlandırabilirler. İlişki iki kişilik bir süreç olup bu keşif bireylerin önce kendileri için daha sonra kendi keşiflerinden yansıyanlarla da ilişkileri için katkıda bulunabilirler.

    İlişkinizin eskjsi kadar canlı olmadığına inanıyorsanız öncelikle şu soruları kendinize sormalısınız ,
    1) Bu ilişkiden beklentiniz ne idi?
    2) Hala eşin ya da birlikte olduğun kişi ile birliktelikten hoşlanıyor musun?
    3) Bu ilişki için ilişkinin başlarında sarf ettiğin çaba ve enerjisi sarf etmeye hazır mısın?
    Bu soruların olumlu ya da olumsuz cevapları ilişkinin bundan sonra gidişatını belirleyecektir.

    İlişkide bir şeyler kötü gittiği zaman eşlerin birbirlerini şuçlaması çok bilinen bir şeydir. Bunun yani bu aklama çabasının faydası nedir?
    İlişki paylaşımsa, hatalar ve kötü giden şeylerle ilgili de çiftlerin sorumluluğu ortaktır. Sorumluluktan kurtulma çabası ilişkiyi kısır döngüye sokan en önemli unsurdur.Çünkü eşlerden birisi sorumluluk almazsa diğeri de bunu kendisine yapılmış bir haksızlık olarak görecek ve suçlamayı alevlendirmeye devam edecektir. Önemli olan -tabi ki eğer ilişkinin sürmesi isteniyorsa- her ilişkide olduğu gibi zaman zaman gerçekleşen kötü gidişat üzerinde çalışmak, kafa yormak ve zaman harcamak ilişkiye canlılık ve bir hareket katar. İlişkiniz üzerine çalışmak, düşünmek ve her iki kişinin de kendisine ait sorumlulukları engelleyen unsurlar üzerinde durması ve bunun için zaman harcaması ilişkinin yönünü olumluya doğru değiştirir.
    Hatta ilişki için zaman harcamak ilişkinizi ilk zamanlardakinden dahi daha sağlam olmasını sağlar. Çünkü hiç bir zaman iyi ,güvenli ve sağlıklı bir ilişkinin referansı flört dönemi değildir. Hem bireysel donanımı arttırmak ama aynı zamanda eşlerin, çiftlerin birlikte sosyalleşmesi ilişkiyi hem heyecanlı hem de daha dinamik kılar.

    Heyecanı azalmış ve dinamikliğini kaybetmiş bir ilişkinin seksüel ayağı da sorunlu olacaktır. Çünkü duygusal zemini hasarlı olan bir ilişkinin cinselliği kalitesiz olacaktır. Canlılığı azalmış ve belli bir rutine girmiş ilişkinin cinsellik boyutu aynı ölçüde rutine girecek ve cinsel ilişki ‘’ egzersize ‘’ dönüşecektir. Ya da belli bir zaman sonra tamamen ortadan kalkacaktır. Çünkü ortaya çok büyük oranda ilgisizlik çıkacaktır. Fakat çiftler bunu yorgunluğa bağlayıp geçiştirerek uzaklaşmaya devam edeceklerdir.
    İlişkileri cansızlaştıran ve rutine sokan bazı noktalar;
    Çiftlerin birbirlerine eskisi kadar zaman ayırmaya karşı gönüllü olmamaları.
    Bireysel ve çift olarak sosyal yaşantının azalması
    İlişkinin önemli bir yakıtı olan çabanın azalması
    Eşlerin, çiftlerin ilişki için ve yaşanan sorunların değerlendirilmesi için vakit ayırmamaları ve bunu tartışmamaları (zaten konuşamıyoruz diyerek kestirip atmak)
    Eşlerin birbirini suçlamayı alışkanlık haline getirmeleri.
    Sorunu sadece maddi sorunlarla açıklama ihtiyacı, ağaca bakarken ormanı kaybettirir.
    Evliliğin zaten günün birinde monotonlaşacak bir yapı olarak görme inancı
    Evlilikte güveni ön planda tutmanın, heyecandan daha önemli olduğuna dair düşünceler (Sanki güven ve heyecan duyguları birbirini, dışlayacak iki duygu gibi).

    Uzm. Psk. Fatih SÖNMEZ tarafından yazılmıştır.

  • Güneş lekelerine karşı 5 etkili çözüm

    Güneş lekelerine karşı 5 etkili çözüm

    Yaz aylarının davetsiz misafirleri güneş lekeleri! Güneş ışınlarına uzun süre ve yüksek dozda maruz kaldığımızda cildimizde beliren lekeler keyfimizi kaçırabiliyor.

    Dermatoloji Uzmanı Dr. Bülent Bağcı, güneşin zararlı etkilerine bağlı olarak en sık rastlanan cilt lekelerinin çiller, melazma, gebelik lekeleri ve solar lentigo olduğunu belirtirken “Ayrıca bazı kozmetik ürünler, ilaçlar, kimyasal maddeler ve bitki özsularının güneş ışınlarıyla etkileşimi sonucunda kalıcı cilt lekeleri ortaya çıkabilir. Tüm bu cilt lekelerinin oluşmasını engellemek için doğru güneşlenmeyi bilmek gerekir” diyor.

    Güneş ışınlarının etkisiyle ortaya çıkan güneş lekelerinin tedavisi için öncelikle yüksek koruma faktörlü güneşten koruyucular kullanılması gerektiğini vurgulayan Dr. Bülent Bağcı, güneş ışınlarının etkisini kaybetmeye başladığı ekim ayından sonra ise; leke giderici kremler, kimyasal peeling, enzimatik peeling, laser, PRP ve mezoterapi yöntemleri kullanılarak tüm bu cilt lekelerinin başarıyla tedavi edilebileceğini söylüyor. Ancak gebelik dönemine yönelik bilimsel veriler olmadığından bu uygulamaların kullanılmaması gerektiğini belirten Dr. Bülent Bağcı, güneş lekelerinden korunma yöntemlerini 5 başlık altında anlattı, tedavi yönlemlerine değindi:

    • Çiller

    En sık yüz, el sırtı, kollar ve gövdenin üst kısımlarında yerleşen 5 mm çapında yuvarlak veya oval kahverengi lekeler. Çok açık tenli, kızıl saçlı, renkli gözlü kişilerde daha sık görülüyor. Çiller çevrelerindeki lekesiz ciltten çok daha hızlı melanin pigmenti ürettiğinden yazın güneş ışınlarının etkisiyle artıyor.

    • Solar lentigo

    En sık yüz, boyun, göğüs, sırt, omuzlar ve el sırtı gibi güneşe maruz kalan bölgelerde görülen, çillerden çok daha büyük, yuvarlak veya oval şekilli, kahverengi veya siyah lekeler. Genellikle dışarıda çalışmak zorunda olan ve bu nedenle güneşte uzun süre kalan kişilerde ortaya çıkıyor. Açık tenli kişilerde daha fazla görülüyor.

    • Solar lentigo

    En sık yüz, boyun, göğüs, sırt, omuzlar ve el sırtı gibi güneşe maruz kalan bölgelerde görülen, çillerden çok daha büyük, yuvarlak veya oval şekilli, kahverengi veya siyah lekeler. Genellikle dışarıda çalışmak zorunda olan ve bu nedenle güneşte uzun süre kalan kişilerde ortaya çıkıyor. Açık tenli kişilerde daha fazla görülüyor.

    Gebelik lekeleri

    Melazmanın hamilelik döneminde görülen türü olan gebelik lekeleri, güneş ışınlarının etkisiyle belirginleşiyor. Doğum sonrası kendiliğinden iyileşebilirken, geçmeyen gebelik lekelerinin tedavisi için melazmada uygulanan tedavi uygulanıyor.

    • Bitkilere bağlı güneş lekesi

    En sık yüz, boyun, gövde, kollar ve el sırtında ortaya çıkan, çizgisel veya benekli kahverengi lekeler. Cilde sürülen bazı kozmetik ürünler, parfümler ve cilde temas eden incir, havuç, limon, dereotu, kereviz gibi bitkilerin özsularının güneş ışınlarıyla etkileşimi sonrasında ortaya çıkıyor.

    • İlaçlara bağlı güneş lekesi

    Özellikle sivilce tedavisinde kullanılan bazı oral antibiyotikler güneş ışınlarıyla etkileşime girerek ciltte yanma, kızarıklık ve soyulma yapabiliyor. Erken dönemde ilaç kesilmezse, tıbbi tedavi yapılmazsa ve güneşten koruyucu kullanılmazsa, kahverengi cilt lekeleri ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle özellikle yazın doktorunuza danışmadan herhangi bir ilaç kullanmayın.

    Bu yöntemler güneş lekelerine savaş açıyor!

     – Güneşten koruyucu krem

    Yazın her gün, 10:30-13:30 arası güneşten koruyucu krem kullanın. Kremin en az 30 faktörlü ve suya dayanıklı olmasına; üç saatte bir de tazelemeye dikkat edin. Deniz veya havuzdan çıktıktan hemen sonra, her seferinde yeniden sürün.