Yine farklı bir trend ile karşı karşıyayız videoyu izlemeyi unutmayın :) Üşengeçler için yeni trend Oje Dağı
Oje Dağı Nasıl Yapılır?
Oje Dağı Modelleri
Yine farklı bir trend ile karşı karşıyayız videoyu izlemeyi unutmayın :) Üşengeçler için yeni trend Oje Dağı
Oje Dağı Modelleri
Karşınızda sizi çok seven, sizin de aşık olduğunuz ve çekici bir erkek var. Birlikteliğinize seviye atlatma zamanı geldi. Sanki hissetmişçesine o geceye hazırlandınız. Her şey çok güzel… Baş başa akşam yemeğinin ardından, bir kulüpte eğlendiniz ve evet bu gece birlikte olacaksınız. Derken tüm hayalleriniz suya düşüyor. Çünkü partnerinizin tüm çabalarına rağmen bir türlü kendinizi açamıyorsunuz. Bunun pek çok nedeni olabilir. Bunlardan biri de cinsel açıdan öz güveninizin yetersiz olması. Peki her şey iyiyken neden bunu yaşıyorsunuz? Bu sorunun cevabını bugünde değil de geçmişte mi aramak gerekiyor?
Öz güven duygusunun temellerinin çocukluk yaşlarında, kişiliğimizin çekirdeğinin oluştuğu 0-3 yaş arasında atıldığını söyleyen Uzman Psikolog-Psikoterapist Esra Erdoğan, “Güven ya da güvensizlik, öncelikle bağlanmayla oluşuyor. Anne-çocuk ilişkisi yetişkinlik için temel oluşturuyor ve burada yapılan hataların sonuçları yaşamın tümünü etkiliyor” diyor.
Kişilik gelişiminin özellikle cinsel kimlik açısından keskin virajlarından biri de ergenlik yani 13-21 yaş arası dönem olarak kabul ediliyor. Bu dönemde dengeli bir kimlik ve sevme erdemi oluşuyor. Böylece gerçekten sevip, kabul etmek duygusu ve bilinci sağlanıyor. Çocuk bu evrede sevmenin bir meziyet olduğunu ve kimlik oluşumundaki önemini kavrıyor.
Cinselliğin en hararetli olmaya başladığı ve kimlik bunalımının dış görünüşle giderilmeye çalıştığı günler de bu döneme denk geliyor. Bu dönemdeki çocuklar sürekli kabul görmeyi, beğenilmeyi istiyor. Ergenlikte arkadaş çevresi ergene “Değersizsin” mesajını veriyor, daha da kötüsü bu mesaj ailenin çocukluktan beri üstü kapalı ya da açık verdiği mesajla örtüşüyorsa, bu durum onun tüm yaşamına kaçınılmaz biçimde yansıyor. Bu yansımanın cinsel yaşamdaki yeri ise cinsel soğukluk, kullanılıyormuş duygusu, orgazm olamama, kendini beğenmeme ve karşı tarafı hak etmediği inancı ile yatağa girmemeye kadar gidebiliyor. Beğenilmeyen kişi kendini de beğenmemeye başlayarak, bir kısır döngü içine giriyor.
İLK AŞAMA KENDİNİ KABUL!
Psikolog Esra Erdoğan, yatakta özgüven sahibi olmanın, kişinin kendilik kabulünün tam olması anlamına geldiğini belirterek, “Eğer kişi vücudunu beğeniyorsa, bu durumu kolaylaştırıyor. Lakin bahsettiğimiz kişinin güzel ya da çirkin olmasıyla değil, kendini nasıl gördüğüyle ilgili. Örneğin çok güzel ama kendini çirkin görebilen biri kendiyle barışık değilken, kilolu olmasına rağmen bedenini çok beğenen biri kendiyle barışık olabiliyor. Öte yandan kendini güvende hissetmesi de gerekiyor. İster partneri ister eşi… Karşısındakine güven duyması, onu kabul etmesi ve kabul gördüğünü bilmesi önem taşıyor. Ama bu bencilce bir sevgi de olmamalı tabii… Çünkü, kişi kendiyle mutsuzsa karşısındakine verdiği ve aldığı da hep mutsuzluk, huzursuzluk oluyor. Unutmayın, ileride partneriz değişebilir; o yatakta değiştiremeyeceğiniz tek kişi sizsiniz. Dolayısıyla yatağa bu düşüncelerle, karşılıklı kabul, sevme, biricik olduğunu hissetme gibi duygularla giren insan iyi bir seks hayatına kavuşuyor.”
BEDENİNİZLE BARIŞIN
Kendi bedeniyle barışık olmak mutluluğun en önemli anahtarlarından biri. “Önemli olan fiziki olarak dışarıdan nasıl göründüğü değil, kişinin kendisini aynada nasıl gördüğü ve hissettiğidir” diyen Psikolog Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çok güzel bir fiziği olmayan ama aynaya baktığında bedenini beğenen biri olabildiği gibi, tam tersi kendiyle barışık olmayan insanlar da çok güzel olmasına rağmen kendinde eksiklikler görebiliyor. Hatta kendilerini çirkin bile bulabiliyorlar. Dolayısıyla kendiyle barışık olmayan kişi yatakta da kasılıyor. Bu da doğal olarak kasılmış bir beden ve ruh halini beraberinde getiriyor. Gergin bir beden ve ruh ile orgazm olmak zordur. Çünkü orgazm bir zirveyi ve sonrasında rahatlayabilmeyi gerektiriyor. O rahatlamaya gelebilmek için de kadının kendini bırakmayı, teslimiyeti yaşayabilmesi gerekiyor.”
Çok sayıda kişi tarafından arzulanmasına ve eşi de bir o kadar istek duyulan bir erkek olmasına rağmen Angelina Jolie’nin geçirdiği depresyon nedeniyle çiftin evliliği önemli sorunlar atlattı. Psikolog Erdoğan, o günlerde Brad Pitt’in bir söyleşisinde söylediklerinin bu tür sorunlar yaşayan tüm eşlere örnek olması gerektiğini belirterek, şunları söylüyor: “Brad Pitt, o günlerde eşine nasıl şefkatle yaklaştığını, Angelina Jolie’yi içine düştüğü depresyondan nasıl kurtardığını anlatıyordu. Eğer bir erkek eşini gerçekten seviyor ve onu kazanmak istiyorsa Brad Pitt’in yaptığı gibi davranması gerekiyor.
Burada kadına düşen önemli roller de var. Öncelikle insanların evlendikten sonra asla kendine bakmayı bırakmaması gerekiyor. Her iki taraf da incelendiğinde flört döneminde en şık, en bakımlı haliyle sevgilisinin karşısındayken, evlendikten sonra bir tişört, bir eşofmanla evde dolaştıkları görülüyor. Bu da karşı cinsin gözünde cinsel imajının yavaş yavaş sönmesine neden oluyor. Anlattığım durum depresyon yaşamayan kişiler için de geçerli. Sosyal öğrenmeyle geçen bu durumu kişi ailesinde gözlemliyor ama bunun değişmesi gerekiyor. Özellikle kadınların önce ben demeyi öğrenmesi şart! Sevişirken yatakta kendi bedeninden keyif alması gerekiyor. Birçoğunun söylediği ‘Ben orgazmı bilmiyorum’ demek okuma yazma bilmiyorum demekle aynı anlama geliyor.”
GEÇMİŞ TRAVMALAR SU YÜZÜNE ÇIKIYOR
Partnerlerden birinde cinsel anlamda özgüven eksikliği olması ilişkinin gidişatını derinden etkiliyor. Örneğin vajinismus, cinsel soğukluk gibi bir durum varsa bu noktada kadının geçmişine bakmak gerekiyor. Tacize uğramış bir kadın bu durumu bilinçaltına itebiliyor. Psikolog Esra Erdoğan kadının yaşadığı bu olayın yıllar sonra, evlenmesinin ardından eşiyle birlikte olacağı zaman ağrılı cinsel ilişkiyle kendini gösterebildiğini belirtiyor: “Bu kişiler terapiye geldiğinde görünürde hiçbir şey olmuyor. İlişkileri güzel bir flörtle başlamış, içinde aşk, sevgi, iletişim, bağlılık var. Ancak bu tür sorunların kökeninde eğer fiziksel bir sorun yoksa yüzde 75-80 gibi ciddi bir oranda hatırlanan ya da hatırlanmayan bir ya da birden fazla travma yatıyor. Bunların çözümünde yoğun psikoterapi gerekiyor.”
TEDAVİDE EĞİTİM ŞART!
İlişkilerin bitmesine dahi yol açabilen güven eksikliğinin cinsel hayata yansımasının tedavisinde psikoterapi ve eğitim büyük önem taşıyor. Psikolog Erdoğan, kişinin kendi seçtiği bir terapistle görüşüp, ondan aldığı bilgileri bir sonraki seansa dek uygulaması ve verilen ödevleri hayata geçirmesi gerektiğini belirterek, bunun kısa zamanda sonuç alınacak bir sorun olmadığının da altını çiziyor: “Bir anda özgüven sahibi olunmaz. Bu bir süreç. Önce öğrenme, ardından eğitim gerekiyor. Ne farkı var derseniz; öğrenmek için okumak ya da konuşmak gerekiyor. Ama bunu davranışa döküp, hayata geçirmek eğitim sürecini oluşturuyor. Dolayısıyla kişi öğrendiklerini hayata geçirebildiği, davranışa dökebildiği, içsel olarak oturtabildiği zaman eğitimini tamamlamış oluyor.”
Yatakta öz güven eksikliğinin erkeklerdeki yansıması performans kaygısı şeklinde olabiliyor. Bu durumun temelinde eğer fiziksel bir sorun yoksa ve psikolojik birtakım problemlerden kaynaklanıyorsa yine mutlaka çocukluk, ilk ergenliğe bakmak gerekiyor. Psikolog Erdoğan, erkeklerin ilk deneyimlerinin çevrenin de baskısıyla genellikle bir profesyonelle birlikte olarak başladığına değinerek, “Ama bu, bir ilişkiden çok karşı tarafın onunla birlikte olmasına izin vermesi şeklinde gelişiyor. Bu da genç erkeklerde, kendilerini kötü hissetmekle beraber, ilk kurulan ilişki biçimini genelleyerek sadece kendi doyumlarının yeterli olduğu inancının yaygınlaşmasına sebep oluyor. İlişki kurmayı yanlış öğrenen erkek, cinselliği yapması gereken bir vazife olarak değerlendirirken kendi ejekülasyonunu da yeterli görüyor. Durum bu kadar basite indirgendiğinde birlikteliklerinde kadının mutluluğunu nasıl sağlayacağını öğrenemeyen erkek cinselliği vajina-penis düzleminde değerlendiriyor, ki bu da kadın orgazmını çoğu zaman yaptığı role inanmaktan öteye taşıyamıyor” diyor.
* Formsanté dergisinden alınmıştır.
Sosyal medyada fenomen haline gelen ‘Hair-stencilling’ (Saç baskısı) modası güzellik trendleri arasında en önlerde yerini aldı.
cosmopolitanturkiye.com
Elbette her canlının bu dünyada yaşama hakkı var. Ancak hamam böceği gibi istenmeyen canlılarla evinizi paylaşmak istemeyebilirsiniz. Peki, hamam böceklerinden kurtulmanın doğal yolu nedir?
Hamam böcekleri, su, barınma ve yiyecek ihtiyacını karşılayabildiği yerlerde yaşarlar. Dolayısıyla istediklerini onlara vermemek, ortada yiyecek bırakmamak vs. önemlidir.
Duvardaki çatlaklardan geldiklerinden duvarlar tamir edilmelidir.
Karıncalardan Kurtulmanın Kesin Yolları İçin TIKLAYIN
Hamam böceğini öldüren karşı etkili karışım
Pudra ve karbonatı karıştırın. Ortada bbir yere bırakın. Hamam böceğini yok edecek bu karışım ile hamam böceği sorunundan kurtulabilirsiniz.
Hamam böceklerini öldürmeyen ancak uzak tutan çözüm
Hamam böceğini kovan bitkilerden edinebilirsiniz.
Karanfil
Nane
Sedir
Biberiye
Sardunya (Sardunya)
Lavanta
Kekik
Rezene
Okaliptüs
Fesleğen
Defne
Özellikle defne yaprağı ve limon kabuğu hamam böceklerinin en sevmediği kokulardır. Evinize bunları koyarak hamam böceklerinin gelmesini engelleyebilirsiniz.
Herkesin kilo alma hikâyesi ve nedenleri birbirinden farklı. Kimi yemeklerin lezzetine karşı koyamıyor kimi yaşadığı bir travmanın etkisi ile hırsını yemekten çıkartıyor. Obezite tedavisinde aldıkları başarılı sonuçlarla aşırı kilolu kişilere yeni bir yaşam şansı veren Bariatrik Lab ekibinden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Güzin M. Sevinçer şöyle diyor, “Kişi fazla kilolarından kurtulmayı kendisi istemeli ve bir başkasını mutlu etmek için değil kendisi için bu yolu seçmeli.”
Yanlış yaşam alışkanları, gereğinden fazla yemek ve hareketsizlik kiloları artırıyor. Yüzlerce kez diyete başlayıp her seferinde verdiğinden fazlasını alanlar için ideal kiloya ulaşmak bir hayalden ibaret. Her diyetten başarısızlık duygusuyla çıkıp kiloları nedeniyle pek çok sağlık sorunu yaşayan kişiler için, obezite cerrahisi yeni bir başlangıç yapma şansı veriyor. Doç. Dr. Halil Coşkun’un kurucusu olduğu Bariatrik Lab, obezite tedavisini cerrahi, psikolojik ve yaşam tarzı boyutlarıyla ele alan deneyimli bir ekipten oluşuyor.
Sağlık durumu uygun olan hastalarda cerrahi yöntemlerle midenin yüzde 80’lik bölümünün devre dışı bırakılmasıyla sürekli yeme isteği yaratan açlık duygusu azaltılıyor. Obezite tedavisinin diğer önemli adımları ise kişinin uzman bir diyetisyen desteğiyle yeni bir yaşam tarzına geçmesi ve yemek isteği yaratan psikolojik sorunların ele alınması.
Eşi ya da yakınları tarafından kiloları nedeniyle aşağılanan kişilerin özgüvenlerinin zedelendiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Güzin M. Sevinçer, “Kilolu kişiler, çoğu zaman aileleri ve eşleri tarafından aşağılanmaya maruz kalıyor. Bu durum, kendilerini sevilmeye değer bulmamalarına, özgüvenlerini yitirmelerine neden oluyor. Şişman ya da aşırı kilolu bir kadının, aldatılma korkusu yaşaması veya eşi tarafından aldatıldığında bunu normal kabul etmesi sık karşılaştığımız bir durum” diyor.
Aşırı kiloları nedeniyle başkaları tarafından aşağılanan kişilerde özgüven kaybının olduğuna dikkat çekildi.
Yrd. Doç. Dr. Sevinçer, fazla kilolu kişilerin fiziksel görüntülerini bir sevilmeme nedeni, bir başarısızlık sebebi olarak görmemesi gerektiğine işaret ediyor: “Hastalarımızda daha önce zayıflamaya çalışıp istedikleri sonuçları alamadıkları için başarısızlık duygusunun yerleştiğini görüyoruz. Kilolar ve kişinin psikolojisi arasında çift taraflı bir ilişki var. Psikiyatrik problemler obeziteye, obezite de psikiyatrik sorunlara neden olabiliyor. Obezite sadece bir ameliyatla çözülebilecek bir sağlık sorunu değil. Kişinin yaşam alışkanlarını olumlu alışkanlıklarla değiştirilebilmesi için öncelikle kişiyi yemek yemeye iten sebepleri ortaya çıkartmak gerekiyor. Hastalarımızda çoğu zaman çocukluk çağı travmalarının obezite üzerinde önemli bir etkisi olduğunu görüyoruz.
Aşırı kilolu bireylerde, yeme bağımlılığı, gece yeme bozukluğu, duygusal yemek yeme bozukluğu, tıkınırcasına yemek gibi alışkanlıklarla karşılaşıyoruz. “Çöplenme” tarzı beslenenler de gün boyu azar azar yeseler bile toplamda yüksek kalori aldıkları için şişmanlıyorlar. Kilo vermeyi saplantı haline getirmek ise kendi başına bir kilo alma nedeni… Sürekli katı diyetler uygulayanlarda karşılaştığımız yemekten kaçınma bozukluğu, amaçlananın tam tersi bir sonuç veriyor. Sabah ve öğle öğünlerinde kalori almamak adına yemekten kaçınanlar tam da hafif yiyecekleri tercih etmeleri gereken akşam saatlerinde fazlaca kalori alıyorlar. Şişman kişiler, bu tabloyu mutlaka önemsemeli ve değiştirmeye çalışmalı. ”
Yrd. Doç. Dr. Sevinçer, obezitenin psikolojik sebeplerinin ele alınmasının başka bağımlılıklara dönüşmemesi açısından büyük önem taşıdığını belirtiyor ve ekliyor: “Yemeğe neden olan psikolojik sebeplerin farkında olmamak, yeme dürtüsünün farklı şekilde ortaya çıkmasına neden olabilir. Sigara ve alkol kullanımı alışkanlıkları, alışveriş bağımlılığı, kafein kullanımı, aşırı egzersiz bağımlılığı gibi başka sorunlar yaşamamak için altta yatan sebepler mutlaka irdelenmeli. Kişi fazla kilolarından kurtulmayı kendisi istemeli ve bir başkasını mutlu etmek için değil kendisi için bu yolu seçmeli.”
Kadın Doğum Hastalıkları ve Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. Oluş Api, anne adaylarının en çok merak ettiği “hamilelikte saç boyanır mı”sorusunun cevabını veriyor. Doç. Dr. Api, anne adaylarının ilk 3 ayda boyadan uzak durmaları tavsiyesinde bulunuyor.
Kadınların artan kariyer odaklı yaşam tarzları nedeniyle anne olma yaşı giderek artmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, kadınlarda saç boyası kullanım oranı %66 – %74 arasında değişmektedir.
Kadınların bu kadar yoğun kullandığı saç boyaları bazı dönemlerde akılları karıştırabiliyor. Özellikle gebelik durumunda saç boyası kullanımının fetüs açısından yaratabileceği doğumsal anormallikler uzun yıllardır tartışma konusu oldu.
Genelde kadınların her bir gebelikleri için % 3-5 oranında doğumsal anormalilikler ile karşılaşma olasılıkları vardır diyen Doç. Dr. Api, “Burada sorgulanan gebelikte uygulanan saç boyalarının hâlihazırda var olan bu riski daha fazla arttırıp arttırmadıklarıdır” diyor.
Kuaför olan anne adaylarında risk daha fazla
Saç boyama sırasında az miktarda kimyasal maddeler vücuttan emilmektedir, ancak ne kadar emildiği ve fetüse ne kadar zarar verdiği beli değildir. Ancak, hayvanlar üzerinde, normalde insanlarda kullanılandan yüzlerce kat daha fazla dozda boya kullanılarak yapılan bilimsel çalışmaların sonucunda, fetal gelişim üzerinde önemli bir değişiklik izlenmemiştir.
Diğer yandan, bayan kuaförler üzerinde yapılan araştırmalarda ise, mesleki nedenle ağırlıklı olarak solunum yoluyla maruz kalınan saç boyası ve benzeri kimyasallar nedeniyle, bu meslek grubundaki kadınların doğurdukları bebeklerin daha “düşük doğum” ağırlığına sahip oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca, bu kadınların bebeklerinde doğumsal anormallik oranının az miktarda da olsa arttığı saptanmıştır.
İnsan gebelikleri üzerinde, saç boyalarının kullanımına ilişkin çok az araştırma vardır. Bilmekteyiz ki, kafa derisine uygulanan herhangi bir maddenin, deriden geçerek vücuda girme miktarı hayli sınırlıdır; böylece, fetüse geçecek miktar da çok az olacaktır. Ayrıca pek çok kadın gebeliğinde saçını boyamasına rağmen, bunun negatif sonuçlarına ilişkin raporlar yayınlanmamıştır. Bu bilgi, deriden emilimin minimal miktarda olduğu bilgisi eşliğinde değerlendirildiğinde; gebelikte saç bakımı işlemlerinin çok da kaygılandırıcı olmaması gerektiği yorumunu yapabiliriz.
Hamilelikte saç boyanırken alınması gereken önlemler
Diğer yandan tüm gebeler için saç boyaması sırasında bazı önlemlerin mutlaka alınması önermekteyiz;
1- Gebeliğin ilk 3 ayı bebeğin organlarının oluşmaya dönemdir. Bu nedenle özellikle ilk üç ayda saç boyaları ve diğer kimyasal maddelerden kaçınılmalıdır.
2- Saç boyası, mutlaka iyi havalandırılan bir ortamda yapılmalıdır.
3- Gebe, boyayı kendi uyguluyorsa mutlaka eldiven kullanmalıdır.
4- Saç boyası gereğinden uzun süre saçta tutulmamalıdır.
5- Saç boyası işlem sonunda saç çok iyi durulanmalıdır.
6- Ayrıca, saç boyası olarak daha çok yarı kalıcı boyalar veya balyaj tarzında saça daha yüzeysel uygulanan kimyasallar veya tamamıyla bitkisel olan kına uygulaması önerilmektedir.
Zencefili pek çok kişi sever. Bu geleneksel Çin bitkisinin sadece birkaç türü sağlık ve güzellik için tedavisel özellikler barındırır. Öz yağları, vitaminler, mineraller, antioksidanlar ve aminoasitler açısından zengindir. Ayrıca saç dökülmesi tedavisinde de çok işe yarar.
Zencefilin sağlığa olan faydaları antik zamanlardan beri bilinmektedir.Bileşiminin doğal zenginliği pek çok alanda etkili olmasını sağlar:
Ayrıca zencefilin hem saç dökülmesini önleyen hem de saç uzamasını tetikleyen özellikleri, birkaç şekilde görülebilir:
Kaynak: sagligabiradim.com
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Salih Bakır, cerrahi olarak düzeltilebilen burun tıkanıklığı konusunda uyarılarda bulundu.
Akşam’da yer alan habere göre Doç. Dr. Salih Bakır, burun tıkanıklığının KBB polikliniğine başvuran hastalarda en sık duyulan şikayet olduğunu belirterek, tıkanıklığın cerrahi müdahale ile düzeltilebildiğini söyledi. Bakır, “Burun tıkanıklığı olan hastaların çoğu devamlı ağız solunumu yapmak zorunda kalır. Bu durum sabahları ağız kuruluğu ve tekrarlayan boğaz enfeksiyonlarına neden olur. Ayrıca horlama ve uyku bozuklukları, spor ve fiziksel aktivitelerde güçlük, akciğer ve kalp problemlerinde kötüleşme ve hatta burun tıkanıklığından dolayı kişinin psikolojisinin bozulduğunu ifade etmesi sıklıkla karşılaştığımız diğer şikayetlerdir. Uykuda nefes kesilmesi (apne) gibi ciddi problemi olan hastalarda eğer burunda sorun varsa burun tıkanıklığı giderilmelidir. Onun dışında burun tıkanıklığından rahatsız olan, burundan iyi nefes alamayan hastalarda sorunun kaynağı burnun kıkırdak ve kemik yapısı ise sorunun çözümü yine cerrahi düzeltmedir. Sinüzit ise yaşam kalitesini genellikle olumsuz etkileyen bir hastalık olup nadiren de olsa hayatı tehdit edecek veya onarılması sıkıntılı komplikasyonlara yol açabilir. Medikal tedavilerden fayda görmeyen hastalarda cerrahi planlanmalıdır’’ dedi.
TIKANIKLIĞIN NEDENLERİ
Bakır, burun tıkanıklığının en sık nedenlerinin burun kıkırdağında ve kemik yapısında eğrilme olduğunu söyleyerek, “Burun tıkanıklığının en sık nedenlerinden biri septum (burun direği) dediğimiz burun kıkırdağında ve kemik yapısında eğrilme olmasıdır. Bir diğer sık neden de burun yan duvarında yer alan ve halk arasında burun eti diye bilinen yapıların aşırı büyüyüp burun tıkanıklığına yol açmasıdır. Buna konkahipertrofisi (burun eti irileşmesi) denmektedir. Burun etleri, her insanda bulunan ancak değişik nedenlerden dolayı hacimleri arttığında burun tıkanıklığı ve burundan nefes almada güçlüğe neden olabilen yapılardır. Bir başka cerrahi uyguladığımız burun tıkanıklığı nedeni sinüzittir. Sinüzit, burun içi ve çevresindeki hava boşluklarının (sinüslerin) iltihabıdır. Daha az rastladığımız tıkanıklık yapıcı iyi ve kötü huylu burun kaynaklı tümörlerde de cerrahi çoğunlukla gerekir” şeklinde konuştu.
UYGULANAN CERRAHİ YÖNTEMLER
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Salih Bakır, “Septoplasti, burun tıkanıklığına yol açan septumun eğri kısımlarının cerrahi olarak çıkarılması, düzeltilmesi ve her iki burun pasajının açık olmasının sağlanması işlemidir. Hacmi artmış ve ilaç tedavisi ile küçülmeyen konkalar için farklı tekniklerde kullanılmakla birlikte, radyofrekans cihazı ile küçültme işlemi (halk arasında lazerle burun eti küçültülmesi denilen işlem) kolay uygulanabilirliği, tampon gerektirmemesi gibi üstünlükleri olan oldukça modern bir yöntemdir. Sinüzit hastalığı eğer ilaç tedavilerine dirençli hale gelmişse, yani kronikleşmişse (müzmin sinüzit) veya sinüzit komplikasyon neden olmuşsa, kronik iltihap dışında sinüzite yol açan başka nedenler (polip gibi kitleler, mantar) saptanmışsa Endoskopik Sinüs Cerrahisi (ESC) denilen ameliyatın yapılması gerekir” ifadelerini kullandı.
AMELİYAT SÜRECİ
Bakır, ameliyat süreci ile ilgili bilgiler vererek, “Genel yada lokal anestezi altında yapılabilir. Burun eti küçültülmesi, uygulanması kolay ve hasta açısından oldukça konforlu bir yöntemdir. Hastanede yatmayı gerektirmez. Ameliyat süresi ortalama 10 dakikadır. İşlemden 10-15 dakika sonra hasta taburcu edilir. Septoplasti ve ESC ameliyatı hastalığın özelliklerine göre 30-120 dakika sürebilir. Cerrahi sonrası hastanın birkaç saat yada 1 gün hastanede kalması yeterli olacaktır. Ameliyat sonrası ağrılar genellikle ağrı kesicilerle kontrol edilir. Hasta tamponsuz olarak da taburcu edilebilir yada kanama kontrolü için gerektiğinde farklı tampon türleri kullanılmaktadır. Yüzde morluk ve şişlik görülmez. Normal yaşantıya ve işe oldukça çabuk dönülmektedir’’ dedi.
ÇOCUKLARDAKİ BURUN TIKANIKLIĞI
Bakır, çocuklardaki burun tıkanıklığının sebeplerinin ise daha başka olduğunu kaydetti. Bakır, “En sık rastlanılan nedeni halk arasında “geniz eti” denilen adenoidhipertrofisidir. Geniz etinin aşırı büyüyüp arka burun boşluğunu kapatması burun tıkanıklığına yol açar ve bu durum ameliyatla tedaviyi gerektirir. Sinüzit çocuklarda da rastlanabilir. Biraz uzun ve sabırlı bir ilaç tedavisi sonrasında başarısız kalınırsa cerrahi planlanmalıdır. Yeni doğanda rastlanılan burun tıkanıklığı yapıcı birtakım konjenital (gelişimsel) anomalilerin de çoğunlukla tedavisi cerrahidir. Çocuklarda burun içerisine sokulmuş yabancı cisimler ve iyi veya kötü huylu tümörlerde burun tıkanıklığı nedeni olabilir. Bunlarda da çoğunlukla tedavi yine cerrahi uygulamalardır’’ diye konuştu.
Acaba çocuklara karne hediyesi almak doğru mu? Çocuklara Neden Karne Hediyesi Almamalısınız?
ÖĞRENME ARAÇTIR
Çocuklara karne hediyesi vaat etmek birçok açıdan sakıncalı.
İlk olarak karne hediyesi çocuğa “Okulda başarılı olmak, kendi içinde değersizdir” mesajı verir.
Böylelikle öğrenme, amaç olmaktan çıkar, araca dönüşür.
Asıl amaç, hediyeye ulaşmak olur. Öğrenme değersizleşir. Bir insan, sadece öğrenmek için öğrenmelidir.
BAŞARI VE GELİŞİM
Hediye; hediyeye ulaşabileceğini düşünen çocukların motivasyonunu artırır ve çocuk sınıfını başarıyla geçer. Çocuk da aile de mutlu olur.
Ama aslında çocuk, başarıyı (karne hediyesi) gelişime tercih etmiş olur. Gerçek öğrenme ikinci plana atılır.
Örneğin; çocuk öğrenmesi zor olan işleri, başarısız olma korkusundan dolayı seçmez. Kolay işleri seçer. Başarıyı, gelişime tercih eder.
SÜRDÜRÜLEBİLİR MOTİVASYON
Karne hediyesi çocuğu motive etse de aile kendisini tuzağa düşürmüş olur.
Çünkü her sene hediyenin değerini arttırmak gerekir. Çocuk aynı değerdeki bir hediyeyle motive olmaz.
Her sene hediyenin değerini arttırmak da mümkün değildir.
Çocuk, hediye için değil de öğrenme için çalışırsa, sürekli motivasyonu olur.
MOTİVASYON ÖLÜR
Karne hediyesi bazı çocukları kısa sürede motive etse de bazılarının da motivasyonunu tamamen kaybettirir.
Çünkü hediyeye ulaşamayacağını düşünen çocuklar, bir süre sonra çalışmayı bırakırlar.
Bu durumda çok da üzülmezler. Çünkü karne hediyesi çocuğa kötü not alma hakkı verir.
Aile bu durumda çocuğuna bir şey diyemez, çünkü çocuk, “İyi not alırsam hediye alacağınızı söylediniz. Ben hediye istemiyorum. Öyleyse kötü not alabilirim.” der.
Yani, kötü not alma hakkı otomatikman meşrulaşır.
BENİM İÇİN ÇALIŞ
İyi not almak ve sınıfını geçmek çocuğun sorumluluğundadır.
İnsanlar sorumluluklarını bir şey kazanmak için değil, değerlerinden dolayı yapar.
Aile karne hediyesi vaat ettiği zaman, çocuğa “Sınıfını benim için geçmelisin” mesajı verir.
Çocuğun sorumluluk alması engellenir. (Aslında not sistemi de yanlış bir sistem ama. Ona burada girmeyeceğim.)
YAPAY SEVGİ
Aile karne hediyesi vaat ederse ama çocuk kötü not getirse, hediyeyi alamaz.
Bu durumda aile çocuğa şu mesajı verir: Biliyorum sen tableti (karne hediyesi) çok istiyorsun. Benim bu tableti seni sevdiğim, seni mutlu etmek veya oğlum/kızım olduğun için almam gerekir ama almıyorum. Çünkü istediğimi yapmadın.
Böylelikle çocuk değersiz hissetmeye başlar.
NEDEN HEDİYE?
Peki, hediye zararlıysa, aileler neden hediye veriyor?
Çünkü okul çocuklarda iç motivasyon oluşturamıyor. Okullarda keşfetme ve öğrenme olmuyor.
O zaman aile bu tür dış motivasyon kaynaklarına başvurmak zorunda kalıyor.
NE YAPMALISINIZ?
Bu sene için çocuğunuza söz verdiyseniz, sözünüzü mutlaka tutmalısınız. Yoksa güven kaybedersiniz.
Ama diğer yıllar için çocuğunuzla konuşmalısınız.
Sizin için değil, kendisi için eğitim aldığını söylemelisiniz. Öğrenmeye odaklanmalısınız.
Ama bu tek başına yeterli olmaz. Okulların da aynı zamanda gerçek öğrenme ve keşfetme ortamı yaratması gerekir.
O zaman hediye vaadine gerek kalmaz ve evde yapay sevgi oluşmaz. Her çocuk gerçek öğrenmenin tadına varır. Sürekli motivasyonu olur.
Dr. Özgür Bolat
2016’YA DAMGA VURAN DÜĞÜNLER
2016, ünlü isimlerin düğünleriyle konuşulan bir yıl olmaya devam ediyor. Kıvanç Tatlıtuğ-Başak Dizer, Tarkan-Pınar Dilek, Gülşen-Ozan Çolakoğlu, Kenan İmirzalıoğlu-Sinem Kobal’ın yanı sıra “Umutsuz Ev Kadınları”nın yıldızı Eva Longoria da bu yıl dünya evine girenlerden oldu. Murat Boz-Aslı Enver, Kadir Doğulu-Neslihan Atagül gibi birçok ünlü ismin de düğün hazırlığında olduğu biliniyor. Düğünler ve düğün hazırlıklarının konuşulduğu bu yıl en çok dikkat çekenler arasında gelinler ve gelinlik modelleri de vardı.
PRENSES DIANA
Prens Charles ve Leydi Diana’nın 29 Temmuz 1981’de gerçekleşen düğünü, “yüzyılın düğünü” olarak kabul edildi. Bu özel günde Prenses Diana, David ve Elizabeth Emanuel’in tasarladığı gelinliği tercih etti. 40 metre ipek ve dantel kullanılarak yapılan ve binlerce minik inci ile süslenen gelinlik, tüm zamanların en güzel gelinliği olarak tarihe geçti.
KATE MIDDLETON
İngiliz kraliyet ailesinin bir başka tarihe geçen düğünü daha. Prens William’la 2011 yılında muhteşem bir törenle evlenen Kate Middleton, düğünde Alexander McQueen imzalı gelinlik giydi. Şık bir taç ve duvakla tamamlanan, dantelle tasarlanmış gelinlik, Kate Middleton’ı 2000’li yılların en güzel gelinlerinden biri haline getirdi.
GRACE KELLY
Grace Kelly, Monako Prensi Rainier ile evlendiğinde tercih ettiği gelinlikle, Conde Nast Bride Dergisi tarafından tüm zamanların en şık gelini ilan edildi. 1982 yılında bir trafik kazasında hayatını kaybeden ABD’li oyuncu ve Monako Prensesi, neredeyse yarım yüzyıl öncesine ait bir ünlü isim olmasına rağmen, bu gelinliği hala pek çok tasarımcıya ilham vermeye devam ediyor. Fildişi rengi ipekten yapılan ve dantel işlemelere sahip olan gelinlik, binlerce inci işlemesi taşıyor üzerinde.
SARAH JESSICA PARKER (SEX AND THE CITY)
Sarah Jessica Parker’ın “Sex And The City” dizisinde canlandırdığı Carrie Bradshaw’a ait bu gelinlik, Vivienne Westwood tarafından tasarlanmıştı. Fildişi rengindeki gelinlik, gerçek düğünlerdeki gelinlikler kadar akılda kalıcı oldu.
JACQUELINE KENNEDY
ABD Senatörü John F. Kennedy ile Jackie Kennedy’nin 1953 yılında Rhode Adası’nda gerçekleşen düğününde, geleceğin first lady’si omuzlarından hafifçe aşağı düşen gelinliği ve onu tamamlayan zarif duvağıyla moda tarihinin en beğenilen gelinlerinden biri oldu.
ANGELINA JOLIE
Hollywood’un en gözde çiftlerinden Angelia Jolie ve Brad Pitt, 23 Ağustos 2014’te güney Fransa’da evlendi. Son 10 yılın en merak edilen düğününde Jolie’nin gelinliği altı çocuğunun yaratıcılığından izler yaşıyordu. Jolie, tasarımcı Atelier Versace’den ipek gelinlik ve çocuklarının rengarenk çizimlerinden oluşan bir duvak hazırlamasını istedi. Moda tarihinin en ikonik ve en şık kabul edilen gelinliklerinden biri ortaya çıktı.
MARILYN MONROE
20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından ve ikonlarından biri olan Marilyn Monroe, 1954 yılında beyzbol oyuncusu Joe DiMaggio işe ikinci evliliğini yaparken koyu kahverengi bir kalem elbise giymeyi tercih etti. Moda eleştirmenleri bu alışılmadık ve şık gelinliği hep hatırlanacaklar listesinin başlarına koydu.
KRISTEN STEWART
Başrolünü Robert Pattinson ile paylaştığı “Alacakaranlık” film serisinde Bella Swan karakterini canlandıran Kristen Srewart’ın filmdeki gelinliği tüm zamanların en ikonik gelinliklerinden biri olarak moda tarihine geçti. Carolina Herrera tarafından tasarlanan uzun kollu ve uzun duvaklı gelinlik, 35 bin dolar değerindeydi.
RENEE ZELLWEGER
Bir başka Carolina Herrera tasarımı gelinliği oyuncu Renee Zellweger, 2005 yılındaki düğününde giydi. Minimalist tarzda tasarlanmış straplez gelinlik, moda eleştirmenlerinden tam not aldı ve moda tarihine adını yazdırdı.
VICTORIA BECKHAM
Victoria Beckham, 1999 yılında futbolcu David Beckham’la evlenirken, İrlanda’daki düğünlerinde, şampanya renginde, Vera Wang imzalı gelinliği giydi. Bugünün en ünlü moda tasarımcısı ve stil ikonlarından biri olan Victoria Beckham, moda tarihinin en beğenilenleri arasında yer alan gelinliğini hala gardırobunda sakladığını açıkladı.
Kaynak: cosmopolitanturkiye.com