Blog

  • Hurma Diyeti

    Hurma Diyeti

    Yaz için fit ve güzel bir fiziğe kavuşmayı ister misiniz? O zaman size önerimiz hurma diyeti yapmanız. Hurma diyeti ile 1 haftada en az 5 kilo verebilirsiniz. Yapmanız gereken yalnızca size vereceğimiz diyet tarifini uygulamanız.

    Hurma Diyeti Malzemeler

    • 21 adet Medine Hurması
    • 3 Kase Yoğurt

    Hurma Diyeti Uygulanışı

    • Günlük 21 tane hurma, 3 kase yağsız veya yarım yağlı yoğurt günlük diyet menünüzü oluşturacaktır.
    • 7 günlük bu hurma diyeti kürünü uygulayarak bir haftada en az 5 kilo verebileceksiniz.
    • Diyet listeniz şu şekilde olmalı 3 öğün yani sabah öğle, akşam 1 kase yoğurt ve 7 hurma
    • Başka şeyleri yemek yasak.
    • Geçmişteki yaşamış insanların hurma ile karnını doyurdukları düşünüldüğünde, bu tek yönlü bir beslenme değildir çünkü yoğurtta bulunan kalsiyum, vitaminler ve proteinler ile hurmada bulunan A vitamini, D vitamini, B1 vitamini, B6 Vitamini, C vitamini ile Demir, potasyum, folat, magnezyum, çinko gibi mineraller, vücudunuzun dinç ve sağlıklı bir biçimde bu 7 günlük diyet süresini atlatmasını sağlayacaktır.
    • Ramazanda uygulanmasına gelince; sahurda 7 hurma + 1 kase yoğurt, iftarda 7 hurma + 1 kase yoğurt, İftarla sahur arasında saati kendinize göre ayarlayabilirsiniz 7 hurma + 1 kase yoğurt
    • Günde en az 2 lt su ve 2 bardak yeşil çay.

    Hurmanın Faydaları

    • Kabızlık başta olmak üzere, hazımsızlık ve sindirim sistemi sorunlarına iyi gelir.
    • Kalp problemlerine ve kansere karşı etkili bir silahtır.
    • Emzirme dönemlerinde olan annelere, süt miktarını arttırıcı etkisi vardır.
    • Günde 2 adet tüketildiğinde özellik göz sağlığına karşı etkilidir.
    • Vücuttaki kötü huylu kolesterolü düşürür. Vücudun dengesini sağlar.
    • Karaciğerde yağlanma oluşmasını önler, zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar
    • Hücre yaşlanmasına karşı korucu etkisi olduğu için gençlik iksiri özelliği vardır.
    • Cilde iyi gelir, erken yaşlanmayı önler.
    • Aç karnına tüketildiği taktirde, bağırsak parazitlerini ve kurtlarını öldürür.

     

    hurma diyeti
    hurma diyeti
  • Kıyafetin Kaliteli Olduğunu Nasıl Anlarsınız?

    Kıyafetin Kaliteli Olduğunu Nasıl Anlarsınız?

    Bir dahaki alışverişinizde, beğendiğiniz o elbiseyi satın almadan önce bu 6 özelliğe sahip olup olmadığına bakabilirsiniz. Eğer önceliğiniz nitelik değil nicelikse, “Ne kadar kıyafetim olursa, o kadar iyi” diyorsanız, bir başka deyişle “hızlı moda” taraftarıysanız sorun yok. Ancak eğer yıllarca giyebileceğiniz, gardırobunuzdan her çıkardığınızda size anılarınızı hatırlatacak “evladiyelik” bir parça arıyorsanız, bu basit ama önemli noktalar aklınızda bulunsun. Unutmayın; fiyatının yüksek ya da markasının lüks olması bir kıyafetin kaliteli olmasını garantilemez. Aynı şekilde her ucuz kıyafet de kalitesiz değildir.

    1. Kasaya gitmeden önce, satın alacağınız kıyafeti deneme kabini yerine iyi ışık alan bir yerde, tercihen doğal ışık altında inceleyin.

    2. Kumaş ve bakım bilgilerinin yer aldığı etiketine bakın. Günümüzde artık pamuk, yün, keten gibi doğal lifli kumaşlardan çok akrilik, polyester, polyamid gibi sentetik olanlara rastlıyoruz. Maliyeti düşürmek için çoğu zaman bu iki tür bir arada kullanılıyor. Dayanıklılık, rahatlık ve kullanışlılık açısından özellikle palto, ceket, takım elbise gibi demirbaş parçalarda yüzde yüz doğal kumaşları tercih etmek en iyisi. Eğer alacağınız ürün kumaş karışımı içeriyorsa, doğal liflerin yüksek oranda kullanılmış olmasına dikkat edin.

    3. İçeriğin yüzde yüz doğal olması da bazen tek başına yeterli değil. Artık kumaşların ne kadar inceldiğini, hatta çoğunun içinizi gösterecek kadar ince olduğunu fark etmişsinizdir. Bu da yine maliyeti düşürmek için başvurulan bir yöntem. O halde tamamen doğal içerikli bir ürün alırken bile elinizi içine sokup ışığa tutun ve ne kadar transparan olduğunu inceleyin. Dokusu ne kadar zayıfsa, muhtemelen dayanıklılığı da o kadar düşük olacaktır.

    4. Dokunun ve hissedin. Elinizle dokunduğunuzda veya giydiğinizde teninizde hissettiğiniz doku mutlaka size o kıyafetin işçiliği ve malzemesi hakkında fikir verecektir. İçindeyken kendinizi iyi hissediyor musunuz, üzerinize tam oturdu mu, yumuşak mı, pürüzsüz mü, cildinize nefes aldırıyor mu?

    5. Dikişlere dikkat. Eğer kıyafeti hafifçe gerdiğinizde birleşim noktalarındaki dikişlerin arası ışığı geçirecek kadar açılıyorsa işçiliği yeterince iyi değil demektir. İyi dikimli bir kıyafette dikiş sıklığı ve miktarı daha fazladır.

    6. Bilhassa ceket, takım, gece elbisesi gibi parçaların ekstra düğme, payet, boncuk gibi malzemeler içermesi de küçük ama önemli bir detay. Böylece bir düğmeniz koptuğunda ya da boncuğunuz düştüğünde kolayca değiştirebilirsiniz.

    Fotoğraf: Marks & Spencer (blog.gittigidiyor.com)

  • Aşırı terlemenin hastalıklarla ilişkisi

    Aşırı terlemenin hastalıklarla ilişkisi

    Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Emin Erdem, “Aşırı terlemenin hastalıklarla ilişkisi” hakkında önemli bilgiler verdi. Terlemenin insan vücudunun ısısını sabit tutmaya yarayan fizyolojik bir olay olduğunu belirten Dr. Mehmet Emin Erdem, “Terin buharlaşması ile ısı kaybedilir ve vücut ısısının sabit kalması sağlanır. Bir günde salgılanan ter ortalama 100 cc’dir, aşırı efor ve sıcakta bu rakam saatte 1,5 litreye çıkabilir. Vücudumuzdaki ter bezi sayısı 2-3 milyon kadardır ve en fazla ter bezi avuç içinde bulunur. Terin içeriği; su, sodyum, klor, potasyum, üre gibi maddelerden oluşur; içindeki organik madde miktarının artması terin kötü kokmasına neden olur.
    Terlemeyi artıran normal durumları şöyle sıralayabiliriz:
    Ortam sıcaklığının artması, efor yapılması, aşırı heyecanlanma, nemli ortama girmek. Aşırı terleme, kalp hastalıklarından sinirsel hastalıklara kadar pek çok rahatsızlığın belirtisi olabilir. Böbrek üstü bezlerinin ani bir stres ile uyarılmasına neden olan durumlar: Ani tansiyon düşmesi, ani şeker düşmesi, aşırı kanamalar, kalp krizi ve erken dönem sıcak çarpması gibi rahatsızlıkların belirtileri arasında aşırı terleme görülebilmektedir” diye konuştu.
    Terlemeyi oluşturan sistemik hastalıklar 
    Uzm. Dr. Mehmet Emin Erdem sözlerine şöyle devam etti: “Bazı sistemik hastalıklarda da terleme ile ilgili bozukluklar oluşur. Bunlar: Enfeksiyon hastalıkları: Ateşli hastalıklarda ateş, ani ve çok miktarda terleme ile düşebilir, özellikle zatüre, sıtma, tifo ve bademcik iltihaplanmalarında bu olay görülür.
    Hipertiroidi denilen tiroit bezinin aşırı çalışması da aşırı terlemenin bir nedenidir. Artmış metabolizma hızı ve vücut ısısı nedeniyle sürekli terleme oluşur. Menopoz ve menopoz öncesi durum da kadınlarda ani gelen aşırı terleme nedenlerinden biridir. Kanser rahatsızlığı özellikle de omurga çevresinde bulunan ya da ‘mediasten bölgesi’ denen alanda bulunan tümörler sempatik sistemi sürekli uyararak aşırı terlemeye neden olurlar. Ağır kalp yetersizlikleri nefes darlığına neden olarak terlemeye neden olurlar. Akciğer rahatsızlıklarına bağlı nefes darlığı bir terleme nedenidir. ‘Raşitizm’ denilen çocukluk çağı D vitamini eksikliği çocuklarda özellikle de kafa arkasında terlemeye neden olur, çocuklarda C vitamini eksikliği de terleme yapar. Sürekli kaygı oluşturan ruhsal sıkıntı durumları da sempatik sistem uyarısı ile terlemeyi artırır. Çocuklarda ‘pembe hastalık’ da denen ‘akrodini’ rahatsızlığı terlemeyi artırır, bu hastalıkta aşırı terleme ile birlikte el ve ayak parmaklarında ağrı, şişme ve pembeleşme olur. ‘Fenilketonüri’ dediğimiz ve doğuştan gelen fenil alanın hidroksilaz enzimi eksikliğinde hastada gelişim ve zeka geriliği ile birlikte aşırı terleme gözlenir.”
    Ani gelişen aşırı terleme
    Uzm. Dr. Mehmet Emin Erdem son olarak, “Böbrek üstü bezinin ani olarak uyarılması ile sempatik sistemin aktive olması, bunun sonucunda bol miktarda soğuk terleme ile karakterizedir. Nedenleri başlıca; şiddetli ağrılar (böbrek taşı, doğum gibi), ani şeker ve tansiyon düşmesi, mide ve bağırsak kanamaları, iç kanamalar, böbrek üstü bezi tümörleri ve bazı psikiyatrik ilaçların kullanılması olarak sayılabilir. Aşırı terlemenin bir hastalık belirtisi olup olmadığını anlamak için bazı tetkiklerin yapılması gerekmektedir, bu nedenle mutlaka bir dahiliye uzmanına başvurulmalıdır” şeklinde konuştu. (trthaber.com)
  • Saçlarınızı ilk defa boyatacaksanız dikkat

    Saçlarınızı ilk defa boyatacaksanız dikkat

    Eğer saçlarınızı ilk defa boyatacaksanız dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var.

    Dış görünümünüzde değişiklik istediğinizde yapabileceğiniz en iyi şey, saç modelinizi değiştirmek veya saçlarınızı boyatmaktır. Çünkü farklı bir saç rengi size ihtiyacınız olan değişikliği verir ve ruhen çok daha iyi hissetmenizi sağlar. Cilt ve göz renginizle uyumlu bir renk tespit ederek saçlarınızı boyayabilir ve güzel görünebilirsiniz. Gözlerinizi ön plana çıkarmak, cildinizi daha canlı göstermek ya da saçlarınızın hacimli görünmesini sağlamak tamamen seçtiğiniz saç rengi ile ilgilidir. Bu yüzden kendinize uygun bir renk seçmek bu noktada büyük önem taşır.

    Eğer saçlarınızı ilk defa boyatacaksanız dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var. 

    Saçlarınızı daha önce kendiniz hiç boyamadıysanız ilk işlemi kuaförde yaptırmanızı tavsiye ederiz. En azından nasıl yapıldığını görebilir ve daha sonra bunu kendi başınıza yaparken saçlarınıza zarar verme ihtimaliniz daha az olur.

    Saçlarınızı ilk defa boyatıyorsanız bilmeniz gereken en önemli şey renk seçimidir. Göz renginizi ve ten renginizi göz önünde bulundurarak bir renk seçmeye gayret etmelisiniz.

    Kendi doğal renginizden çok farklı bir ton seçmemenizde fayda var. Doğal saç renginizden birkaç ton koyu ya da açık bir renk seçebilirsiniz. Değişiklik katmak istiyorsanız saçlarınıza yaptıracağınız gölgeleri daha baskın tonlardan tercih edebilirsiniz. Eğer kendi saç renginize yakın bir ton yapacaksanız, evde kendi kendinize boyamanız mümkün. Ancak gölge kazandırmak ya da uçları farklı renkte boyamak istiyorsanız profesyonel destek almanız kaçınılmaz oluyor.

    Ünlülerin saç renkleri arasından seçim yapabilirsiniz. Ancak saç rengini beğendiğiniz ünlünün cilt tonu ve göz renginin ne olduğu oldukça önemli. Bu seçimi yaparken sizin özelliklerinizi barındıran bir ünlünün saç renkleri arasından seçmelisiniz.

    Sizinle aynı göz rengine ve cilt tonuna sahip kişilerin saç renklerine bakarak fikir edinebilirsiniz. Saçlarınız koyu bir tona sahipse ve siz de açık tonlarda bir renk seçtiyseniz saçlarınızın öncesinde açma işlemine maruz kalması gerekir. Buna saçlarınızın bu işlem için güçlü olup olmamasına göre karar vermelisiniz.

    Saç boyalarını saçlarınız temizken uygulamamanızda fayda var. Hem boyanın tutması hem de saçlarınızı koruması için saçınızın doğal yağı gereklidir. Saçlarınız kirliyken boyamanız daha doğru olacaktır. Saçlarınızın tamamına eşit şekilde boya uygulamak için saçlarınızı 7-8 parçaya ayırarak boyayı sürebilirsiniz. Böylece nereye ne kadar boya sürdüğünüzü bilmiş olursunuz. (haber7.com)

  • Bebeğinizin Dış Dünyayla Tanışmasını Sağlayacak 5 Oyun

    Bebeğinizin Dış Dünyayla Tanışmasını Sağlayacak 5 Oyun

    Bebekler yavaş yavaş dış dünyayı algılamaya başladığında onların bu sürecine destek olmak için ebeveynlere de büyük görevler düşer. Okul öncesi dönemde bebekleri dış dünyaya hazırlamak için ne gibi oyunlar oynayabileceğiniz konusunda önerilerimizden ilham alabilir, kendiniz de yeni oyunlar geliştirebilirsiniz.

    1. Doğayı Keşfe Çıkın

    Çocuğunuzla doğayı keşfe çıkmak ve onların bu sırada ilgilerini kaybetmemesini sağlamak için hazine avcılığına soyunabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, yanınıza bir sepet almak ve doğada ilgi çeken her şeyi sepete doldurup çocuğunuzla beraber bir hazine oluşturmak. Yapraklar, kozalaklar, taşlar, çiçekler, deniz kabukları, dallar… Çocuklar bu benzersiz hazine ile doğadaki objeleri tanırken aynı zamanda çok keyifli vakit geçirecek.

    2. Renklerle Kaynaşın

    Çocuklarınıza renkleri tanıtmak için birçok yol var ama bunun en keyifli yolu, çocuğun her bir renkle tek tek haşır neşir olmasını sağlamak. Özellikle 1.5-2 yaşlarındaki çocuklar için çok keyifli olan parmak boyaları bunun için mükemmel bir yol. Boyaları ve kâğıtları, çocuğunuz için belirlediğiniz oyun alanına serin ve çocuğunuz bir rengi seçtiğinde siz de rengin ismini söyleyin. Ancak bu aktivite için kirlenmesinin sorun olmayacağı kıyafet ve örtüleri tercih edip mümkünse bir de boya önlüğü ile çocuğunuz için konforlu bir alan yaratmanız önerilir.

    3. Yaşam Alanını Tanıyın

    Çocuğunuzun odasındaki ve evin diğer bölümlerindeki objeleri tanımak için en keyifli aktivitelerden biri, eğitici kitaplardan da destek alarak tek tek objelerin yerlerini bulmak. Çocuklar, ilgi çekici renkler ve kahramanlarla dolu kitaplardaki objeleri evde de görünce bilgileri daha çok pekiştirecektir. Örneğin kitapta bir yatak resmi gördüğünüzde bunun yatak olduğunu çocuğunuza söyleyip ardından evde yatakların nerelerde olduğuna beraber bakabilirsiniz. Tercih edeceğiniz eğitici kitapları bir de sesli kitaplardan seçerseniz, oyunu daha etkili hale getirebilirsiniz.

    4. Kavramları Keşfedin

    Çocukların karşıt kavramları keşfetmeleri için kitaplar ve oyuncaklardan yararlanabileceğiniz gibi evdeki objelerle de çok keyifli aktiviteler yaratabilirsiniz. İrili ufaklı blok oyuncaklarla büyük-küçük farkını öğretebilir, tahta kaşıklarla tencerelere vurup alçak ve yüksek sesi ayırt etmesini sağlayabilirsiniz. Hareketli oyuncaklarsa hızlı-yavaş, yukarı-aşağı gibi kavramları öğretmek için ideal!

    5. Bol Bol Eğlenin

    Çocuğunuza yeni şeyler öğretirken unutmamanız gereken şey, oyundan uzaklaşmamanız gerektiğidir. Ancak bu şekilde yeni keşifleri daha keyifli kılabilirsiniz. Ayrıca çocuğunuzla beraber eğlenip onun yeni şeyler öğrenmesine destek olurken beraber geçirdiğiniz zamanlar da size kâr kalacak.

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • +18 rüyalar…

    +18 rüyalar…

    Cinsel hayatı olsun olmasın, mutlu ya da mutsuz herkes yaşamının bir döneminde erotik rüya görüyor. Bu uzmanlarca normal kabul edilse de cinselliğin tabu olduğu ülkemizde kadınlar rüyalarında dahi özgür kalamıyor!

    Kan ter içinde uykudan uyandığınızı düşünün. Hayır, kabus değildi gördüğünüz… Düşünüzde en sevdiğiniz dizinin başrol oyuncusuyla ya da her sabah iş yerinde rastlaştığınız uzun boylu, esmer yakışıklıyla pek sıkı fıkıydınız, hatta belki de biraz daha fazlası… Böyle bir durumda ne hissedersiniz? Neden ben diye kendinize sorar mısınız? Ayıp, günah diyerek aklınızdan bu fikirleri çıkarmak mı istersiniz? Siz gelin bunlardan utanıp, sıkılmayı bir tarafa bırakın. “Erotik rüyalar görmek son derece sağlıklı” diyen Psikiyatri Uzmanı Dr. Ceyda Güvenç’in sözlerine kulak verin…

    CİNSEL HAYATIN HAYAL ALEMİNE YANSIMASI NASIL OLUYOR? BU DURUMUN KİŞİNİN FANTEZİ DÜNYASIYLA BİR İLGİSİ VAR MI? 

    Cinsel hayatın hayal alemine yansımasından değil de cinsellikle ilgili hayal kurabilmenin buna olumlu katkısından söz edilebilir. Fantezilerin varlığı, aktif ve doyumlu bir cinselliğin göstergesi kabul ediliyor. Cinsel fanteziler, cinsel uyarılmayı artırmada, cinselliğin sıradanlaşmasını önlemede, seks hayatını renklendirmede kuşkusuz ki önemli öğeler. Ancak “fantezi” kavramı çoğunlukla yanlış anlaşılarak, düşünülenlerin hayata geçirilmesi olarak algılanıyor. Fantezi içeriklerinin bir kısmının sıra dışı cinsel eylemler olabilmesi de kabulü zorlaştırıyor. Dolayısıyla fanteziler “ayıp, suç, sapkınlık” kavramlarıyla birlikte anılıyor. Oysa fantezinin kelime anlamı “düşlem”. Fantezilerin hayaldeki kurgular olduğu, istenirse hayata geçirilebileceği, paylaşılabileceği, istenmezse paylaşılmayacağı konusunda kadına güven vermek ise dirençlerini kırma konusunda yardımcı olabiliyor. “Gündüz düşü” diye de adlandırılan her tür fantezinin doğal ve normal olduğunun, partnerle yaşanan cinsellikte de fantezi kurmanın olağan olduğunun altını çizmek gerekiyor. Fantezilerin partnerli cinsellikte hayata geçirilmesi ise bunun bireylerce kabul görmesi, hoşa gitmesi durumunda mümkün olabiliyor.

    UYKUDA ORGAZM NEDİR?

    Fanteziler gündüz düşü olarak kabul edilirken, gece de düş gördüğümüzün unutulmaması gerekiyor. Uykuda orgazm, çoğu araştırmacı tarafından bedenin bilinçsiz bir işlevi olarak kabul ediliyor. Bu tanım, genellikle erotik rüya kavramıyla birlikte anılıyor. Kadınlarda ihmal edilmiş uykuda orgazm, son yıllara kadar yok sayılıyordu. Bu durum gece kirlenmesi, uykuda bel gelmesi, gece boşalması, düş azması, ıslak rüya gibi isimlerle de anılıyor. Kadınlarda çoğunlukla farkındalık ve isimlendirme olmuyor. Çünkü cinsel eğitim de taraflı… Erkeklere “gece boşalması” anlatılıyor, oysa kadının yaşadığının adı bile yok. Uykuda orgazm bedenin doğal işlevi olmakla birlikte, bilinçli cinsel etkinliğin karşılığı olmuyor.

    EROTİK RÜYA GÖRMEK, CİNSİYETE GÖRE DEĞİŞİYOR MU?

    Evet, erkeklerin ve kadınların erotik rüyaları arasında farklar olduğu biliniyor. Araştırmalar, kadınların fantezilerinde ve rüyalarında bile pasif ve edilgen konumda olduklarını gösteriyor. Yaşam boyu erotik rüya görme oranı erkeklerde yüzde 100’e yakın iken bu sayı kadınlarda yüzde 40-70’te kalıyor. Erkekler ergenlikte çok sık erotik rüya görüyor. Partnerli cinselliğe geçişle bu oran azalabiliyor. Kadınlarda ise erotik rüyalar ve uykuda orgazma ileri yaşta rastlanıyor. Hele de mastürbasyon yapmayan kadınlarda, sıklıkla ilk partnerle yakınlaşmalardan sonra ortaya çıkan cinselliğin keşfiyle başlıyor.

    Erkek ve kadın cinselliğinin anatomisi, fizyolojisi, psikolojisi, sosyolojisi, kültürel kabulleri; fanteziyi ve rüyayı üreten bölge ile erkek ve kadın beyni farklı. Kadın cinselliğinin birçok faktör tarafından kontrol edildiği, erkeklere göre kompleks olduğu kabul ediliyor. Fanteziler ve rüyaların önemi, ilk cinsellik araştırmalarını yapan Kinsey’nin raporlarında belirtilmiş, daha sonra yapılan araştırmalarla da benzer sonuçlar alınmıştı. Daha da önemlisi bunlar danışanların öykülerinden doğrulanmıştı. Erkeklerde genellikle tanınan, ünlü ve çekici biriyle sıra dışı cinsel eylemleri ve mutlaka birleşmeyi içeren kısa erotik rüyaları olduğu bildiriliyor. Kadınlar ise daha önceden partnerleriyle yaşadıkları cinsel eylemleri hayal etmeyi tercih ettiği için, rüyalar da bu şekilde oluyor. Sevdikleri biriyle romantik yakınlaşmaları içeren uzun rüyalar da görülebiliyor. Erkekler rüyalarında sıklıkla tanınmış biriyle hızlıca cinsel birleşmeyi içeren durumları aktarırken; kadınlar yüzde 90 önceden tanınan, hoşlanılan karşı cinsle, sıklıkla dokunmalarla sınırlı, nadiren de cinsel birleşmeyi içeren rüyalar bildiriyor. Bu yönden bakarsak, aslında kadınların hayalleri bile kısıtlı. Birleşme dışı cinsel davranışların senaryolaştırılması daha yaygın. Rüyalarda bile duyguyla öpüşmeye evet ama birleşmek nadiren oluyor. Kadınlar gerek gündüz, gerekse gece düşlerini açıklamaktan da sıkılıyor. Çünkü geleneksel kadın rolüyle bağdaşan hareket biçimi “sıkılmak.” Sonuçta; fantezi kurmanın, erotik rüya görmenin bile suç, ahlaksızlık, günah, ayıp sayıldığı, kadınların cinselliği evlendiği erkeklerden öğrendiği, cinselliğini erkeğin izin verdiğince yaşadığı, üstelik renkli yaşamadığı ve yaşatmadığı için suçlandığı bir toplumda yaşıyoruz.

    BU TÜR RÜYALAR KİŞİNİN GÜNDELİK YAŞANTISINI NASIL ETKİLİYOR?

    Aslında keyifli rüyalar olarak kodlanıp, olumsuz etkilememesi gerekiyor ama çoğu kişide alışılmamış rüya içeriği nedeniyle suçluluğa yol açarak, olumsuzluk yaratabiliyor. Cinsel terapistler içinse aktif cinsel yaşamı olamayan insanlar açısından cinsel isteğin var olduğu ve en azından cinsel istek bozukluğu bulunmadığı yolunda bir gösterge şeklinde kabul ediliyor. Toplumumuzda cinsel rüya ve orgazm gusül abdesti zorunluğunu doğuracağından, sabahları banyo yapma gençler ve yaşlılar açısından problem olarak görülüyor. Bunun üzerine “Evdekiler anlarsa!” sorunsalı da durumu pekiştirerek, sıkıntıya yol açabiliyor.

    CİNSEL DOYUMSUZLUĞUN BUNDA ETKİSİ VAR MI? YOKSA SAĞLIKLI VE DÜZENLİ BIR CİNSEL İLİŞKİSİ OLAN KİŞİLER DE BU TÜR RÜYALAR GÖREBİLİR Mİ?

    Uzun yıllar, bilinçliyken cinsellik yaşamayan kişilerin uykuda orgazmla doğal bir çözüm üretip, gereksinimlerini karşıladıkları düşünüldü. Erkekler için bu kısmen doğru olabilir. Aktif cinsel yaşam, mastürbasyon ve partnerli cinsellik yaşanmadığında erkeklerde erotik rüyalar artabiliyor. Oysa Kinsey ve sonraki araştırmacılar kadınlar açısından buna karşı çıkıyor. Uykuda orgazm, kadınların uyanıklıkta orgazm olabilirlikleriyle doğru orantılı oluyor. Uyanıklıkta seksüel perhizler, uykuda orgazm sıklığını artırmıyor. Aksine kadınlarda cinsel rüya ve istem dışı orgazmlar, uyanıklıktaki istemli orgazm sayısı çoğalınca fazlalaşabiliyor.

    EVLİ YA DA SÜREN BIR İLİŞKİSİ OLAN KADINLARIN RÜYALARINDA FARKLI ERKEKLERİ GÖRMESİ NEYE IŞARET EDİYOR? BU DURUM KADINDA SUÇLULUK DUYGUSU YARATIYOR MU?

    Aslında hiçbir şey anlatmıyor. Aynı durum erkekler için de geçerli! Bu durum eşin daha az çekici olması anlamına da gelmiyor. Uyku, yasaklar ve özdenetimden arındırılmış bir ortam. Rüya içeriği farklı partnerleri kapsayabileceği gibi, alışılmamış ve yasaklanmış davranışları da barındırabiliyor ve bu olağan kabul ediliyor. Ama çoğunlukla kadınlar uyku ve fantezideki partneri “kuma” gibi düşünüp, eşleri için bunu yok sayarak, kabullenmiyor. Hal böyle olunca, kendi cinsel rüyalarıyla ilgili de suçluluk duyuyor.

    İNTERNET, FİLMLER VE KİTAPLAR GİBİ ÇEVRESEL FAKTÖRLER EROTİK İÇERİKLİ RÜYALARIN GÖRÜLMESİNDE ETKİLİ Mİ?

    Uyanıklıktaki uyarılma durumu açısından dünyadaki ve ülkemizdeki medya organları incelendiğinde, televizyon, internet ve gazetede cinsel obje olarak kadın bedeninin çok daha sık kullanıldığı görülüyor. Dolayısıyla heteroseksüel erkekler ve eşcinsel kadınlar, cinsel fantezileri tetikleyen dış uyaranlarla daha çok karşılaşıyor. Heteroseksüel kadınların ise daha çok dış etken olarak yakınlarında hoşlandıkları birilerinin olması durumunda cinsel rüyaları artıyor.

    PEKİ SONUÇ OLARAK EROTİK RÜYA GÖRMENIN SAĞLIKLI OLDUĞU SÖYLENEBİLİR Mİ?

    Kesinlikle evet!

    SÜREKLİ HALE GELİRSE BİR UZMANA DANIŞMAK GEREKİR Mİ?

    Çoğunlukla hayır. Aktif cinsel yaşam da süreklilik arz eder ve uzmana danışmak gerekmez. Nadiren, özellikle yaşlılarda spontan uyarılma bozukluğu olarak adlandırılan hastalığın bir komponenti olarak ortaya çıktığında ise uzman yardımı almak gerekiyor. Bu durumda uyanıklıkta da durup dururken, istemli bir cinsel uyarı olmaksızın istemsiz orgazm olabiliyor. Artmış cinsel rüyalar da buna eşlik ediyor. Söz konusu hastalık halinde altta yatan tıbbi nedenin araştırılması, epileptik bozukluklar ya da ilaçların yan etkileri gibi birtakım durumların ayrıştırılması önem taşıyor.

    Formsante 2016 – Ocak sayısı
    Ayşegül Uyanık Örnekal

  • Mutfak Temizliği İçin Pratik Öneriler

    Mutfak Temizliği İçin Pratik Öneriler

    Mutfakta zaman geçirmeyi çok seviyorsunuz ama bir de kirlenmese. Yemek yapımı bittikten sonra temizlik kısmı başlar. Unutmayın, her işin üstesinden gelmenin kolayı var.

    Mutfağınızda hijyen sağlayabilmek için belli başlı bazı detaylara dikkat etmelisiniz. Bu yöntemleri kullanarak mutfakta kolaylıkla hijyen sağlayabilirsiniz.

    • Buzdolabındaki parmak izleri, mikrofiber bir bez ile temizlenebilir.
    • Kireç lekeleri ise, sirke ya da sulandırılmış bulaşık makinesi parlatıcısı ile silinir.
    • Buzdolaplarının temizliği için sıkça önerilen bebek yağından uzak durulması önerilir.
    • Uzun süreli koruma için krom bakım ürünü kullanılması önerilir.
    • Balık kokusunun eve yayılmaması için bir tutam çayı ateşin üzerine atarak yakın veya ağzı açık bir kabın içinde sirkeli su kaynatın.
    • Balık kokusunu tabaklardan, çatallardan, bardaklardan çıkarmak için bulaşık suyuna bolca kahve telvesi atın.
    • Bulaşık suyunuza bir kaşık sirke katmakla bulaşıklarınızın daha kolay ve temiz yıkandığını göreceksiniz.
    • Küçük bir kaba biraz süt koyup dolabınızın içine yerleştirirseniz, istenmeyen kokuların süt tarafından emildiğini göreceksiniz.
    • Uzunca bir süre kullanılmayan eski çaydanlıkları içine bir parça kesme şeker koymak gerekir.
    • Çaydanlığınızın içinde biriken kireç tortusunu yok etmek için, içine sirke koyup 15 dakika kaynatın.
    • Parlaklığını kaybeden çelik tencereler ısıtılmış sirke ile ovun. Sonra iyice durulayın ve bir bez parçası ile parlatın.
    • Ekmek tahtasının kokusunu gidermek için ikiye böldüğünüz bir limonun kesik yüzüyle iyice ovun.
    • Fırın tepsilerinizi temizlerken, tepsi henüz sıcakken biraz tuz serpip, gazete kağıdıyla kuru kuru ve yumuşak bir şekilde ovarsanız kolayca temizlenir.
    • Ahşaptan yapılan kesme tahtalarının temizliği, tuz ve tel fırça ile yapılabilir.
    • Renk değişimi olduğu zaman da, sıcak sodalı su kullanılır.
    • Tahtalara düzenli olarak zeytinyağı bakımı yapılması önerilir.
    • Seramik ocaklarda oluşan yanık gıda atıklarının hemen kazınarak temizlenmesi gerekir.
    • Seramik ocakların temizlenmesi sırasında, sert temizleyicilerin ya da metal süngerlerin kullanılmaması tavsiye edilir.

    Bu önerileri dikkate alarak mutfakta hijyen sağlamanız mümkün. Kolay gelsin.

    Kaynak: Evhayat

  • Ramazanda sigara nasıl bırakılır?

    Ramazanda sigara nasıl bırakılır?

    Sigarayı bırakmak isteyenler, ramazan ayını iyi değerlendirmeli! Ramazan, sigarayı bırakmak için doğru zaman olabilir! 

    Ramazan ayında oruç tutan sigara bağımlıları günün büyük bir bölümünde sigaradan uzak kalarak, sigarayı bırakmak için büyük bir fırsat yakalıyor. Ancak araştırmalara göre, sigarayı bırakmak isteyenlerin yalnızca %15’i bilimselliği kanıtlanmış yöntemlere başvuruyor. Bilimsel olmayan yöntemler nedeniyle sigara bırakma girişimi başarısız olan kişiler ise, sigarayı bırakmak konusunda umutsuzluğa kapılıyor. Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç, sigara bağımlılığının bir hastalık gibi değerlendirilmesi ve kesinlikle sağlık profesyonellerinden destek alınması gerektiğini belirtiyor.                                                                                                             

    Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç “Dünya genelinde tütün kullanımına bağlı hastalıklar nedeniyle yılda yaklaşık 6 milyon kişi hayatını kaybediyor ve ülkemizdeki tüm ölümlerin %23’ü tütüne bağlı hastalıklar sebebiyle oluyor. Türkiye’deki 15 milyon bağımlıdan, 2,2 milyonunun geçtiğimiz senelerde çeşitli desteklerle sigarayı bıraktığını söyleyebiliriz ama gençler arasında da önüne geçilemeyen bir artış söz konusu. Tütün kullanımı bu şekilde devam ederse, 2030 yılında tütün kullanımı nedeniyle ölenlerin sayısının 8 milyonu aşması bekleniyor.” dedi. Prof. Oğuz Kılınç, ramazan ayının bu ölümcül bağımlılıktan kurtulmak için iyi bir fırsat olduğunu vurguladı.

     

    Prof. Dr. Oğuz Kılınç, Ramazan ayı nedeniyle gün boyunca herhangi bir maddenin tüketilemediği bir sürece girildiğini ve bu süreçte bağımlıların sigaradan uzaklaşabileceklerini belirtti ve içicilerin bu dönemde bağımlılıklarını kontrol altına alabileceklerini, dolayısıyla bunun bir fırsat olabileceğini ifade etti. Kılınç’a göre bağımlılar tedavilerini ramazan ayı süresince planladıkları, sigara bırakma poliklinikleri ve hekimlerden yardım aldıkları takdirde bilimselliği kanıtlanmış yöntemlerle sigarayı bırakmaları kolaylaşabilir. Bilimselliği kanıtlanmış yöntemlere başvurmanın önemini vurgulayan Prof. Dr. Kılınç, şunları söyledi: “Ülkemizde 2009 yılında kabul edilen 4207 sayılı tütün kontrol yasası ile birlikte sigara bağımlılığı daha iyi tanınmaya başlandı ve tedavi yöntemleri hakkında da detaylı bilgiye ve eğitime ulaşma şansı yakalandı. Ancak hastalar tarafından bilimselliği kanıtlanmış sigara bırakma yöntemleri hala yaygın olarak kullanılmıyor. Sigarayı bırakmak isteyenlerin sadece %15’i bilimselliği kanıtlanmış yöntemlere başvuruyor. Bilimselliği kanıtlanmamış yöntemler etkili yöntemler olmadığı için, bunları deneyenler genelde sigarayı bırakamıyor. Bırakamayınca da bu durum bir umutsuzluk olarak etki gösteriyor.

    razamanda_Sigara

    Sigarayı tek başına bırakmak kolay değil

    Sigara içenlerin %70’i bırakmak istediğini ve sadece %30’unun 2-3 yıl içinde bırakma girişiminde bulunduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz Kılınç, “Sigarayı bırakmak için istek çok önemli bir kriter olsa da, destek almadan sigara bırakma girişimlerinin çok büyük kısmı sigaraya tekrar başlamakla sonlanıyor” dedi. “Kişi sigarayı asla bırakamayacağını düşünüyor. Maalesef sigara basit bir alışkanlık, tiryakilik gibi düşünüldüğü için bilimsel yöntemlere başvurmaya gerek duyulmuyor. Kendi başına sigarayı bırakmaya çalışanlar arasında, bir yıl boyunca sigara içmeme oranı ancak %3-5 civarında ve bu girişimlerin %80’i ilk bir ay içinde tekrar sigaraya başlamakla sonuçlanıyor. Uzman desteğine başvuranların oranı ise %13 ila %15 arasında. Sigarayı bırakmak için hekimlerden, Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlar ve üniversiteler bünyesinde yer alan sigara bırakma polikliniklerinden destek alınması çok önemli. Diğer yöntemleri hiçbir şekilde önermiyoruz.”

     

    Sigarayı bırakmak isteyenler Alo 171’i arayabilir

    Sağlık Bakanlığı web sitesinde ismi bulunan ya da Alo 171 de kaydı bulunan sigara bırakma polikliniklerinin, sigarayı bırakmak isteyenler için en doğru adres olduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz Kılınç, şu bilgileri verdi: “Alo 171 sigara bırakma hattı hizmeti ve Sağlık Bakanlığı’nın sigarayı bırakmak isteyenlere yönelik ücretsiz ilaç projesi ilaçlar azalmasına rağmen devam ediyor. Sigaradan kurtulmak isteyenler, Sağlık Bakanlığı tarafından görevlendirilen sigara bırakma polikliniklerine başvururlarsa bu tedavilere ücretsiz olarak kavuşabilirler. Sigara bağımlılığının fiziksel kısmının nedeni nikotindir ve nikotin alınmadığında huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü, gerginlik, sinirlilik depresyona eğilim, iştah artışı gibi yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Bu semptomlar zamanla azalarak kaybolsa da sigara bırakma sürecinin ilk haftalarında en yoğun seviyededir. Sigara bırakma girişimlerinde başarısızlığının en önemli nedenlerinden biri yoksunluk semptomlarıdır. Bırakanların davranışsal ve bilişsel destek ve farmakolojik tedavi ile desteklenmesi bırakma başarısını artırır. Fiziksel bağımlılık ne kadar yüksekse farmakoterapi ihtiyacı o kadar fazladır. Hekimlerin hastalarının bağımlılık düzeylerini değerlendirmeleri ve sigara bırakmak isteyen hastalarına davranışsal ve bilişsel destek ve uygun medikal tedavi seçeneklerini sunmaları önemlidir.”

    Prof. Dr. Kılınç ramazanda sigarayı bırakıp tekrar başlamak istemeyenler için de şunları öneriyor: “Sigara bağımlılarının beyinlerinde bunu geçici bir süreç olarak kodlamamaları gerekiyor. Bunun sadece ramazanda değil, yaşam boyu kurtulmaları gereken bir davranış olduğunu idrak etmeleri lazım. Böyle düşünürlerse, sadece ramazan ayında değil bütün ömür boyu sigarayı bırakacağım derlerse ve yola bu şekilde çıkarlarsa ramazan ayı sigarayı bırakmak için gerçekten bir vesile olabilir.”

    Gün boyu sigarasız kalıp sahurda veya iftarda üst üste sigara içen bağımlılara da Prof. Dr. Kılınç’ın bazı uyarıları var: “Sigara 4.000’den fazla kimyasal madde içeriyor ve bunların yaklaşık 90’ı kanserojen. Sigaradan çekilen her nefeste sıkıntılı, öldürücü ya da sakat bırakıcı bir hastalığın başlama riski %50’dir. Günde sadece 1 sigara içilse bile, sigaranın ilk temas ettiği organlar olan akciğer ve kalpte ciddi riskler oluşuyor. Sigaranın her dozu ve her şekli zararlıdır ama sahurda ve iftarda üst üste içilmesi yüksek konsantrasyonda nikotin ve diğer zehirli maddelerin kana karışmasına yol açar. Bu da altta yatan ya da tanısı konmamış hastalıkların ciddi boyutlara ulaşmasına neden olabilir. Hatta ani kalp krizleri ve beyin kanamaları gelişebilir.”

    Prof. Dr. Oğuz Kılınç sigarayı bırakanlardaki iyileşme sürecini ise aşama aşama şöyle özetledi:

     

    • Sigarayı bırakanların kalp atış hızı ilk 20 dakikadan itibaren düşüyor
    • 12 saatte kandaki karbonmonoksit seviyesi normale dönüyor
    • 2 hafta ila 3 aylık bir süreden sonra kalp krizi riski azalmaya, akciğer fonksiyonları düzelmeye başlıyor
    • 1 ila 9 aydan sonra öksürme ve nefes darlığı azalıyor
    • 1 yılda koroner kalp rahatsızlığı riski, sigara içen birinin yarısı seviyesine geriliyor
    • 10 yılda akciğer kanseri riski sigara içenlerin taşıdığı riskin yarısı seviyesine gerilerken ağız, gırtlak, yemek borusu, böbrek, mesane ve pankreas kanseri riskleri de azalıyor
    • 15 yılda, koroner kalp hastalığı riski, sigara içmeyenlerin taşıdığı riskle aynı seviyeye geriliyor.
  • Başarılı diyet sürdürülebilir olandır..!

    Başarılı diyet sürdürülebilir olandır..!

    Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilara Koçak, sağlıklı bir yaşam için öncelikle iyi yaşam felsefesinin anlaşılması gerektiğini söylüyor.

    “İyi yaşam fiziksel, zihinsel ve manevi boyutlarda kendini iyi hissetmenin bütünlüğüdür” diyen Koçak, metabolizmayı hızlandırmak için önerilerde bulunuyor.

    ‘İyi Yaşam’ nedir, iyi yaşam felsefesini özetlemek gerekirse ilk beş maddede neler yer alıyor?

    İyi yaşam öyle bir şemsiye ki kişinin kendini her alanda iyi ve dengede hissetmesini anlatıyor. İyi yaşam aslında fiziksel, zihinsel ve manevi boyutlarda kendini iyi hissetmenin bütünlüğü. Bu üç boyut sosyal, duygusal, ruhsal, çevresel, mesleki, zihinsel ve fiziksel olarak da yedi boyutta detaylandırılabilir. Bu yedi boyutun her biri direkt veya indirekt olarak bir şekilde etkileşim yaratarak, yaşamımızın kalitesine katkıda bulunuyor.

    Sağlıklı bir beslenme programının altın kuralları neler?

    Beslenmenin her zaman parmak izi gibi kişiye özel olduğunu vurgularım. Herkes için ortak sonuçlar vadeden beslenme programları uzun süreli başarı sağlayamaz, verilen kilolar çok yüksek ihtimalle kısa sürede geri alınır. Burada önemli ve doğru olan kişinin fizyolojik, psikolojik özelliklerine ve metabolizmasına göre özel diyet planlaması yapmaktır. Bunun yanı sıra kişinin hayatını kolaylaştırması ve sürdürülebilir olması da çok önemli. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre en başarılı diyet sürdürülebilir diyet.

    Yaşamımızı çok kısıtlamadan ama sağlıklı beslenerek zayıflamak ve kilomuzu korumak mümkün mü?

    Diyet deyince genelde insanların aklına kısıtlama, mahrumiyet ve bir kamp dönemi geliyor. Aslında diyet kelimesi, Latinceden eski Yunancaya alınan dieta kelimesinden geliyor. Dieta; yaşam tarzı demek. Diyet kelimesi yaşam tarzı olarak algılandığında zayıflamak da, dengeli beslenmek de, kiloyu korumak da aynı çatı altında toplanıyor ve hem bedeninizi hem de ruhunuzu beslenmiş oluyorsunuz. Unutmayın ki diyette yasak yok, sadece ölçü ve denge var.

    Tatlı krizleri ya da geceleri yeme alışkanlığından kurtulmak için ne gibi çözüm yolları öneriyorsunuz?

    Tatlı krizleri ve yeme atakları birkaç sebepten kaynaklanıyor olabilir. Birincisi damak tadı ve beslenme alışkanlığınızı bu şekilde geliştirmiş olabilirsiniz veya psikolojik olarak sizi daha mutlu ettiğine ve tatlı yemeye ihtiyacınız olduğunuza inanırsınız veya insülin denen iştah canavarı pankreas tarafından kontrolsüz salınıyor olabilir. Her üç durumu da çözmek mümkün. Sürekli tatlı yeme ihtiyacı, açlık halinde konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik, yemekten 3-4 saat sonra anormal acıkma ve gece yeme isteği gibi şikayetler insülin metabolizmasında bozukluğu düşündürür. Özellikle fazla kilonuz varsa ve bu yağlanma karın bölgenizde dikkat çekici ise mutlaka bir endokrinoloji ve diyabet uzmanına danışmak gerekir. Metabolik bir altyapısı yoksa tatlı krizleri veya yeme atakları düzenli öğün tüketimi ve sağlıklı ara öğün seçenekleriyle önlenebilir. Stresli olduğumuzda yemek yemenin bizim için çok farklı anlamları olabiliyor.

    Böyle zamanlarda bizi rahatlatacak besinler var mı?

    Evet, B12 ve folik asit açısından zengin olan somon balığının yanında haşlanmış brokoli, ıspanaklı az yağlı omlet, etli kuru fasulye ve ızgara tavuklu salata gibi seçimler duygu durum bozukluklarını ve demansı önlemeye yardımcı olur. Selenyum minerali vücutta antioksidan olarak görev yapıyor. Antioksidanlar kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor. Araştırmacılar, orta yaş grubundaki bireylerde, beyinde oluşan oksidatif stresin depresyon kaynağı olabileceğini gösteriyor. Tam tahıllar, selenyumun mükemmel kaynaklarından. Baklagiller, balık, ay çekirdeği, soğan, turp, sarımsak, mantar, yumurta diğer kaynaklar arasında. Yapılan birçok çalışma özellikle Omega-3 açısından zengin olan somon tüketiminin yüksek olmasının, depresyon riskini azalttığını gösteriyor. Somon, ton, sardalya ve uskumru Omega-3’ün iyi kaynakları.

  • Swarovski 2016 uzaydan ilham aldı

    Swarovski 2016 uzaydan ilham aldı

    Uzay ve galaksi teması sanat, mimari, tasarım ve film dünyasında yıllar boyunca sanatçılara ilham kaynağı oldu.

    Yaratıcı Direktör Nathalie Colin, yıldız etkisinden esinlenerek 16/17 Sonbahar/Kış “CRYSTAL GALAXY” koleksiyonunda bu temayı keşfetmeyi seçti.

    Takımyıldızlarından, yörüngedeki gezegenlere, kozmik gece renklerinden, ışıltılı buz saçaklarına Nathalie, evrenin sonsuz elementlerini modernliği ve işçiliği ile göz kamaştıran son moda parçalarda bir araya getirdi.

    Nathalie “‘CRYSTAL GALAXY’ ışık ve gölgeyle oynamak ve ister figüratif, ister soyut bir yaklaşımla galaksilerin gizemli çekiciliğini yansıtan parçalar yaratmak için mükemmel bir tema. Yuvarlak ve 3D hacimler, ikili açık yüzükler gibi yeni şekiller ve tutulmaları, yıldızları ve takımyıldızları çağrıştıran ton geçişli çok yönlü siluetler üzerinde çalıştık” diye açıklıyor.