Ekonomik refah ile insanların boş vakitlerini kimlerle geçirmeyi seçtikleri arasında oldukça açık bir bağlantı saptandı.
Blog
-
Zenginler Arkadaşlarıyla, Yoksullar Aileleriyle Vakit Geçiriyor
Daha fazla paraya sahip oldukça genel olarak daha az sosyal bir kişilik olmaya yatkın olursunuz. Yıllar boyunca, araştırmacılar bu duruma dair çeşitli potansiyel açıklamalar ileri sürdüler. Bunlardan birisi; yoksul insanların belirli ihtiyaçlarını karşılamak için çevrelerindeki ilişkilere ihtiyaç duymalarına karşın, ekonomik durumu iyi olanlar bu ihtiyaçları satın alabilecek durumda olmalarıyla ilişkilendirilir. Örneğin; yoksul bir aile çocuğuna göz kulak olması için komşularından ricada bulunurken, ekonomik durumu gayet iyi olan bir aile çocuğu için rahatlıkla bir bebek bakıcısı kiralayabilir. Ve böylesi durumlar için sosyal destek; malî olarak zorda olanlar için duygusal ve lojistik anlamda bir tampon desteği sağlayabilir. Yani güçlü bir sosyal ağ, yoksulluğun daimi stresine dair bir rahatlama sunabilir.Social Psychological and Personality Science ‘da yayımlanan “Social Class and Social Worlds Income Predicts the Frequency and Nature of Social Contact” başlıklı yeni bir araştırma ise yukarıdaki hipotezlere dair farklı bir bakış geliştiriyor. Zengin insanlar boş zamanlarının büyük bir çoğunluğunu yalnız başlarına geçiriyorlar. Fakat zenginler diğer insanlarla zaman geçiriyorken, araştırmanın bulgularına göre onların sosyal yaşantıları yoksul insanlarınkinden oldukça farklı bir şekilde gelişiyor. Esasında arkadaşlarla zaman geçirmek yoksullar için bir nevî lükstür ve durumu görece iyi olan insanlar için ise çok daha erişilebilirdir.Araştırma ekibi; verilerini iki ulusal temsil örneğinden: 2012 yılında yapılan yaklaşık 30.000 insanın verilerini toplayan General Social Survey’den ve yaklaşık 89.000 katılımcının olduğu American Time Use Survey’den elde ettiler. Ekip; verilerin analizlerini yaparken kişinin sosyal yaşamını etkileyebilecek diğer faktörleri –örneğin; yaş, cinsiyet, çalışma saatleri– kontrol altında tuttular ve aynı zamanda da ev ahalisinin büyüklüğünü (yoksul insanlar diğer aile üyeleriyle aynı evi paylaşıyor olabilir) ve şehir büyüklüğünü de (kırsal bölgelerde yaşayan insanların aile üyeleriyle vakit geçirmeleri daha muhtemeldir) hesaba kattılar.Hesaplamaların ardından ekip; ekonomik refah ile insanların boş vakitlerini kimlerle geçirmeyi seçtikleri arasında oldukça açık bir bağlantıyı saptadılar: Gelir spektrumunun alt kısmındaki insanlar ile zenginler karşılaştırıldığında; zenginlerin gün içerisinde yoksul insanlara kıyasla yalnız başlarına 10 dakika daha fazla, arkadaşlarıyla 22 dakika daha fazla ve aile üyeleriyle ise 26 dakika daha az zaman geçirdikleri bulgusuna ulaşıldı.Günün 24 saatten oluştuğu göz önüne alındığında, 22 dakikanın fazla bir zaman olmadığı açık, fakat bu süreyi haftalar, aylar ve yıllar seviyesinde ele aldığınızda azımsanmayacak bir zaman dilimi elde edersiniz. Araştırmacılar; varlıklı insanların komşularıyla daha az zaman geçirdiklerini ancak daha çok kendi seçtikleri topluluklarla (özel kulüpler, özel okul birliktelikleri gibi) vakit geçirdiklerini söylüyorlar.Öte yandan, yoksullar için bu durum bir lüks halini alıyor. Sonuç olarak; yoksullar arkadaşlarından ziyade aileleriyle daha fazla vakit geçiriyorlar ya da geçirmek durumunda kalıyorlar. Yani yoksulluk; sosyal ilişkilerin de zayıflamasına sebep olabiliyor. Sosyal anlamda birbirine destek olma durumu; yoksullar için daha hayati düzeyde olsa da, bunun için fırsatları engelleyen birçok parametrenin olduğu da kesin. Fakat; her ne kadar Marx farklı bir konteks için söylemiş olsa da; “dünyanın bütün işçilerinin birleşmesi” sosyal ilişkilerin sağlığı açısından da önemli. Çünkü görünen o ki; para arkadaş satın alamıyor belki ama, daha sosyal olabilmeyi mümkün kılıyor.bilimfili.com -
Narlı dudak balmı yapımı
İşte dudaklarınızı çatlaklardan koruyacak, evinizde kolayca hazırlayabileceğiniz dudak balmı yapımı… Çatlamış dudaklarla bütün bir yaz mevsimini geçirmek istemiyorsanız evde yapabileceğiniz kolay dudak balmına bir göz atmalısınız.
Narlı dudak balmı yapımı
Malzemeler:
- 3 çay kaşığı balmumu (rendelenmiş)
- 1 çay kaşığı bal
- 30- 35 damla nar suyu
- 6 çay kaşığı Hindistan cevizi yağı
- Krem kutusu
Narlı dudak balmı yapımı
Yapılışı:
Balmumu ve Hindistan cevizi yağını bir cezveye alın. Daha sağlıklı bir erime sağlamak için ateşte değil de kaynamış suda eritmek daha doğru olacaktır. Kaynamış suyu bir tencereye koyun ve cezveyi su içerisinde balmumu ile Hindistan cevizi yağı eriyene kadar bekletin. İkisi de eridikten sonra nar suyunu ilave edin. Balı ekleyin. Yağ ile nar suyunu karıştırmak oldukça zor olacağı için el blenderiyle karıştırmayı tercih edebilirsiniz.
Hazırladığınız karışımı önceden yıkayarak hazırladığınız krem kutularına doldurun. Karışımın üzerinde oluşan köpükleri dilerseniz karışım donmadan dilerseniz donduktan sonra alabilirsiniz.
Kaynak: haber7.com
-
Meme kanserinin en büyük düşmanı emzirmek
Acıbadem Eskişehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. İhsan Oruk, meme kanseri riskinin azalmasının doğum yapmak ve emzirmekle mümkün olduğunu söyledi.
Türkiye’de yer alan habere göre özellikle kadınlarda sıkça görülen meme kanseri hakkında konuşan Genel Cerrahi Uzmanı Dr. İhsan Oruk, son yıllarda hastalığın daha sık görüldüğüne dikkat çekti.
Kanserlerin genel olarak arttığına dikkat çeken Oruk, “Otuz yıl önceki verilere baktığımızda meme kanseri yüzde 8 civarında görülüyordu. Bu oran yüzde 13’e yükseldi. Tabii ki diğer kanserler de arttı. Bunun birkaç etkisi var. Teknolojinin gelişmesiyle görebiliyoruz. Doktora ulaşabilirlik arttı. Farkındalık arttı. Bu faktörler önemli. Medya ve iletişim araçlarının gelişmesiyle herkes hastalığı hakkında bilgi ediniyor. Bugünlerde en çok karşılaştığımız konu ise, vatandaşlar her belirtide ben kanser miyim? diyerek bizlere başvuruyor. Bu iyi bir şey değil. Meme kanserlerine baktığımız zaman genetik faktörler riskin yüzde 15’idir. Yüzde 85’i diğer faktörlerdir. Gıdalarda bulunan GDO’lar da etkiliyor. Domates, salatalık yaz sebzesidir. Ancak biz bunları kış aylarında da tüketiyoruz. Bunları kimyasal maddelerin takviyeleri ile tüketiyoruz. Bu kimyasal maddeler sebze veya meyvede durduğu gibi durmuyor, bizim vücudumuza da geçiyor” dedi.
“ANNE TARAFINDAN MEME KANSERİ VARSA RİSK YÜKSEK”
Her kadının kendisinin meme muayenesini yapabileceğini belirten İhsan Oruk, hastalıkla ilgili konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Kadınlarda özellikle ailede anne tarafında meme kanser vakası yoksa risk düşüktür. Ancak varsa risk yüksektir ve daha dikkatli olunması gerekir. Normal bir kadının aylık bir periyodu vardır. Eğer düzensizlik varsa bu da etkenlerden biridir. Biz hastalara banyo yaparken, cilt kaygan iken meme muayenesi yapmalarını söyleriz. Bunu gelen hastalara gösteriyoruz. Tarif eden siteler var. Öncelikle kendi dokularına alışmalarını istiyoruz. Herkesin dokusu aynı değildir. Meme dokusunu ayda bir kontrol ederken, farklı hissederlerse doktora başvurmaları gerekiyor. Normal olmayan meme dokusunda ellerine bir sertlik gelmesi, şekil bozukluğu olması, meme de ödem oluşmasına bağlı portakal görünümüne girmesi, meme başının içeri çekilmesi, meme başından kan geliyor olması durumunda doktora başvurmak lazım.”“MEME KANSERİNİN EN BÜYÜK DÜŞMANI EMZİRMEK”
Doğum yapan ve emziren kadınların meme kanserine yakalanma risklerinin azaldığına dikkat çeken Acıbadem Eskişehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. İhsan Oruk, “Meme kanserlerinin oluşmasının en büyük sebeplerinden biri doğum yapmamak, emzirmemek. kahvenin çok tüketilmesi, obezitedir. Organlar görev yapmak ister. Memelerin görevlerinden biri de süt vermektir. Süt verdiği zaman temizleniyor, çalışıyor. Organ görev yaparsa bozulmaz. Organ çalıştıkta canlanıyor. Ne kadar emziriyorsa, ne kadar doğum yapıyorsa o oranda meme kanserinin oranını azaltıyor. Meme kanserini önleyebilirsiniz. Çocuğunuz olduğunda emzirmeye çalışın. Eğer doğumdan sonra bebek emzirilmez ise bu durumda çok tehlikeli. Hem hücreleri zorluyorsunuz, daha sonra emzirmeyince zemin bozuluyor” şeklinde konuştu.
“ERKEN TEŞHİS İLE KANSER TEDAVİ EDİLEBİLİYOR”
Meme kanserinde erken teşhis ile hastalığının sıfırlanabileceğine vurgu yapan Oruk, “Teşhiste çok basit uygulamalar var. Artık erken teşhis için gerekli koşullar yerine getirilmeye çalışıyor. Artık her ilde KETEM dediğimiz kuruluşlar var. Kırk yaşından sonra bizim istediğimiz bir muayenedir. Erken teşhis edebilirsek, kanserin önüne geçebilirsiniz. Bu durumlarda kanseri kür haline getirebilirsiniz. Bu kür getirme yöntemini için bir çok şekli var. Meme kanserinin asıl tedavisi cerrahidir. Bunun tabii ki evresi önemli. Erken teşhis ettiğinizde memeyi almadan, sadece kanserli bölgeyi geniş temizleyerek, kanseri sıfırlayabiliyorsunuz. Eskiden meme kanseri olduğunda evresine bakılmaksızın komple meme alınıyordu. Meme kadınların bir sembolüdür.
Şimdilerde olabileceğince memeleri korumaya çalışıyoruz. Koruyabileceğimiz ve koruyamayacağımız tablolar vardır. Genelde memeyi 4 parçaya böldüğümüzde bir yuvarlak tablo düşünün. Orta alan meme başının olduğu yere biz santral alan diyoruz. Bu bölge haricindeki tümörler de alanı geniş temizleyerek çıkartmak mümkün. Memeyi komple çıkartmakla aynı sonucu veriyor. Ancak orta alanda tümör varsa o zaman memeyi komple almak gerekiyor. Bunun nedeni ise, süt kanalları orta alanda birleşiyor” diyerek açıkladı.
“ÖNCELİKLE İĞNE BİYOPSİSİ YAPSINLAR”
Meme kanseri şüphesi olan hastaların öncelikle iğne biyopsisi yaptırmaları gerektiğine dikkat çeken Acıbadem Eskişehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Oruk, sözlerinin devamında şöyle konuştu:
“Meme kanserlerinin olmazsa olmazı lef kanallarının temizliğidir. Biz Acıbadem Eskişehir Hastanesi olarak, eğer memede farklılık gözlemleniyorsa bu durumda iğne biyopsisi yaptırılmasını öneriyoruz. Çünkü iğne biyopsisi ile meme kanseri teşhisi koyulursa mevcut meme yapısı bozulmadan tedavi daha rahat uygulanabilir. Bu nedenle hastalarımız açık biyopsiden uzak dursun. Mümkünse iğne biyopsisi yaptırsınlar.” -
Doğal el losyonu tarifi
Yumuşacık ellere sahip olmak isteyenler için doğal tarif…
Ev işleriyle uğraşmaktan ellerim maalesef çok yıprandı ve sertleşti. Yumuşacık ellere sahip olmamı sağlayacak etkili bir formülünüz var mı,diyorsanız Suna Dumankaya’nın bu tarifi tam sizlik demektir…
“2 limonun suyunu; 10 gram bademyağı, 10 gram gliserin yağı, 10 gram kokulu kolonya ve 1 tatlı kaşığı bebe pudrasıyla karıştırın. Bu karışımı her gün sık sık kullanın. Sıktığınız limonların kabuklarını atmak yerine bu kabuklarla ellerinizi ovun. Elleriniz kısa zamanda pamuk gibi olacaktır.”
Kaynak: Haber7.com
-
Sağlıklı diyet nasıl yapılır
DİYET YAPARKEN TÜKETİLMESİ GEREKEN BESİNLER!Show TV de ekranlara gelen Zahide Yetiş’le de bu kez Dr. Murat Topaloğlu konuk oldu ve sağlıklı zayıflama ile ilgili bilgiler verdiZAYIFLATAN DİYET İÇECEĞİ!Sağlıklı zayıflamanın yollarını açıklayan Dr. Murat Topoğlu, çok özel tariflerle herkesi ekran başına kilitledi. Özellikle diyet yaparken tüketmek için çok özel bir içecek tarifi veren Dr. Topoğlu, bu karışım sayesinde zayıflamanın daha kolaylaşacağını söyledi. Diyet içeceğinin içerisinde; erik, kiraz, karanfil ve su yer alıyor. Bu üçünün kaynatılmasıyla hazırlanan içecek sayesinde daha uzun süre tok hissetmek mümkün.ÖDEM ATTIRAN BESİNLER!Forma girmek için vücuttaki şişliği ve ödemi atmanın çok önemli olduğunu belirten Dr. Murat Topoğlu, bunun için de bir besin listesi açıkladı. Dr. Murat Topoğlu’nun vücuttaki ödemi atmak için verdiği listede; nar, ananas, muz, lahana, maydanoz, domates, sarımsak, salatalık, havuç ve marul yer alıyor.TOKLUK HİSSİ VEREN ÇAY!Zayıflamak için tokluk hissi veren bir çay tarifi veren Dr. Murat Topoğlu, bu tarifin sabah ve öğlen yemeklerden önce içilmesini tavsiye etti. Tokluk hissi veren çay içerisinde; ada çayı, zencefil, tarçın, biberiye, ıhlamur, nane ve maydanoz yer alıyor.EKMEKSİZ TOST VE SANDVİÇ!Ezber bozan tarifler veren Dr. Murat Topoğlu, bu kez de ekmeksiz tost ve sandviç tarifi verdi. Ekmeksiz tost içerisinde; 2 kopya biber, maydanoz, lor peyniri ve karabiber yer alıyor. Kopya biberin arasına malzemelerin koyulması ve tost makinesine basılmasıyla yapılan ekmeksiz tost, zayıflamaya son derece yardımcı. Yine ekmeksiz olarak yapılan sandviçin içerisinde; marul, light labne ya da lor peyniri, maydanoz, nane ve karabiber yer alıyor. Marul arasına sarılan malzemelerle yapılan sandviç yine diyet yaparken son derece faydalı. ( haber61.net ) -
Yumurtlama Tembelliği
Yumurtlama Tembelliği Tedavisi , Yumurtlama Tembelliği nedir ? Malasef bu terim ülkemizde çocuğu olmayan her hasta için yanlış olarak kullanılmaktadır. Normalde kadının yumurtalıklarında her ay bir yumurta hücresi gelişir, olgunlaşır ve ortalama adetinin 12.-14. günleri arasında ovulasyon (yumurtlama-çatlama) meydana gelir. Bazı kadınlarda bu gerçekleşmez ve buna duruma “Anovülasyon” adı verilir.
Anovulasyon genellikle adet düzensizliklerine yol açar. Bu kadınlarda genellikle adet araları uzar (oligomenore), bazen fazla kanamalar da görülebilir.
Hormon tahlilleri ve yumurtalıkların ultrason ile incelenmesi bilgi vermektedir. Adetinin 3. günü yapılan hormon tetkikleri bilgi verebilir.
Anovulasyon olup olmadığı ise ultrasonla takip edilebildiği gibi, vücut ısısı ölçümleri ve adetin 21. günü ölçülen progesteron hormonu seviyesiyle de anlaşılabilir. Progesteron seviyesi 5 ng/ml üzerinde olan bir kadın için yumurtlama tembelliğinden bahsedilemez.
Genelde yumurtlaması olup olmadığına bakılmadan her çocuğu olmayan kadına yumurtlama tembelliği var denerek, Klomen , Serophene gibi ilaçların verilmesi doğru değildir.Tıbbi açıdan bir kadında ya yumurtlama vardır veya yoktur, bazende yumurtlamada gecikme olabilir. Normalde kadınlarda adetin ortasında , 14. günü civarı yumurtlama olur iken bazen yumurtlama 20. güne veya 25. güne kadar gecikebilir. Bu durumda da gebe kalma şansı vardır, ancak ayda bir yumurtlaması olan kadın bu şansını her ay kullanır iken 1.5 ay da bir gecikmeli yumurtlaması olan bir kadın bu şansını daha geç yani 1.5 ayda bir kullanacaktır. Bu duruma örnek olarak polikistik over hastalarını verebiliriz.
Yukarıda belirttiğim gibi çocuğu olmayan her kadına doktorlar tarafından adeta bir geçiştirme kelimesi olarak “siz de yumurtlama tembelliği var ” denmektedir. Şurası bilinmelidir ki çocuk olmasına engel sebepler arasında en iyi tedavi edilen ve başarısı %95 ler ulaşan durum yumurtlama problemleridir. Yani pratik olarak yumurtlama probleminin çözümü var diyebiliriz. Hatta bu kolaylığı göz önüne alındığında keşke her çocuğu olmayanın problemi yumurtlama sorunu olsa da hemen çözebilsek deriz.
Yumurtlamanın durması ve olmaması menopozda da olur , burada durum farklıdır ve yumurta hücreleri tükendiği için çaresi yoktur. menopozdaki durum genç yaştaki yumurtlama olmaması veya geç olması ile bir tutulmamalıdır.
Tedavi:
Tedavi hastanın gebelik isteyip istememesine göre değişebilir.
Gebelik isteyen hastalarda yumurtlamayı sağlamak için tedaviler verilir. Gebelik istemeyen hastalarda şikayet adet düzensizliği ise buna yönelik doğum kontrol hapları veya başka hormonal tedaviler verilebilir.
Yumurtlamayı uyarıcı ilaçlara her kadının cevabı aynı değildir, yani A ilacı yumurtlaması olmayan bir hasta da etki ederken diğer bir hasta da etmeyebilir veya daha yüksek dozda etki eder. Bu yüzden hangi hastada hangi ilacın, hangi dozda yumurtlama yaptığını bulmak hekimin sanatıdr. Yumurtlama yapan ilaç ve dozu bulunduğunda unutulmaması gerekn en önemli nokta; yumurtlama olduğunda ve cinsel ilişki olduğunda gebe kalma şansı mutlak değil, ay başına % 20 civarındadır. Bu yüzden yumurtlama ilacından fayda görmedi demek için en -az 6-8 ay kullanılması gerekmektedir. Bazen hastalarımız yumurtlama yapan dozu bulduğumuzda ve ilk ay hastamız hamile kalamadığında hemen bize gelerek bu ilaçta etki etmedi diye yersiz umutsuzluğa kapılmaktadırlar.
Eğer ağızdan verilen haplarla yumurtlama sağlanmaz ise bazen bu haplara ek olarak bazen de direkt olarak iğnelerle yumurtlama sağlanır.Prof. Dr. Sedat Kadanalı
-
Olumsuz Düşünen Çocuklarla Konuşmak
“Çok aptalım,” diye söyleniyor çocuğunuz mutfak masasında. Yumruğunu masaya vuruyor ve homurdanıyor.
Bir yazı ödevi üzerinde çalışıyor. Yazmak ona hiç kolay gelmiyor. Önündeki sayfayı dolduran silgi artıkları, bir önceki girişiminden pek de memnun olmadığını gösteriyor.
“Sen aptal değilsin tatlım,” diyorsunuz yumuşak bir sesle.
Kağıdı buruşturuyor ve “Evet, öyleyim! Çok aptalım! En aptal benim!”
Başınızı ellerinizin arasına alıyorsunuz.
Acaba abartıyor mu? Gerçekten aptal olduğunu mu düşünüyor?
Çocuğunuz kendi kendine negatif şeyler söyleyip duruyorsa, refleks olarak onu durdurmak istersiniz. Ona biraz güven vermek ya da düşüncelerinin yanlış olduğuna onu ikna etmek istersiniz.
Ne yazık ki ağızlarından dökülen sözler duygularıyla aynıdır. Kendilerini “sevilebilir” ya da “harika” (siz öyle olduğunu söyleseniz de) hissetmezler. Kendilerini “aptal” ve “dünyanın en kötü çocuğu” gibi hissederler.
Bu durumu düzeltmek için harekete geçmek yerine altta yatan duyguyu ve içsel bocalamaları anlamak için şunları deneyebilirsiniz:
Empati kurun: Kendinizi onların yerine koyun ve neler hissediyor olabileceklerini anlamaya çalışın. “Bu yazı ödevi bayağı zor galiba?” ya da “Canın bayağı sıkılmış gibi görünüyorsun!” Eğer aklınıza söyleyecek bir şey gelmiyorsa, basit bir cevabı deneyin: “Çok sert oldu bu” ya da “Biraz araya ne dersin?”
Meraklanın: Bazı çocuklar problemi kelimelere dökmek konusunda zorluklar yaşar. Durumu birlikte çözmeye başlarsanız, kendilerini gerçekten rahatsız eden şeyin ne olduğunu anlayabilirler belki. “Bu ödev bugün seni neden bu kadar zorladı?” ya da “Bütün yazı ödevleri mi zor geliyor yoksa sadece bu mu?”
“Senaryoyu” baştan yazın: Sorunu keşfettikten sonra yeniden denemek için bazı yeni ifadelere başvurabilirsiniz. “Yazı yazmak çok zor. Çocuğunuz “Ben aptalım” yerine “Yazmak için çok uğraşmam gerekiyor” ya da “Ne yapalım, hata yapmak da öğrenmenin bir parçası” diyebilir.
Problemi birlikte çözün: Soruna bir çözüm önerme ya da çocuğunuzu sizin için doğru olan bir çözüme yönlendirme dürtünüze karşı gelin. Sorun üzerinde birlikte çalışın. Bazen basit bir çözüm yoktur ya da hızlı bir düzeltme işe yaramaz. Çünkü cevap, “Çalışmaya devam etmem gerekiyor” ya da “Hedefe ulaşmak için çalışmam lazım” olabilir.
Düşüncelere ve duygulara meydan okuyun: Duygular gelir ve gider, sizi tanımlamazlar. Çocuğunuz kendini sevilmeyen biri gibi hissedebilir. Ama bir şeyi hissetmek, onun doğru olduğu anlamına gelmez. Bir insan bocalayabilir, ama bu aptal biri olduğu anlamına gelmez. Çocuğunuzun zor bir şeyin üstesinden geldiği ve kendine güven ve heyecan duyduğu zamanlar hakkında konuşun.
Başka ne yapabilirsiniz?Çocuğunuza yardımcı olmak için can atıyorsunuz ama zihin negatif düşünceye saplanıp kaldıysa pozitif ve güven veren yorumları kabul etmek her zaman kolay olmayabilir. İlk etapta biraz dirence karşı hazırlıklı olun. Özellikle de çocuğunuz bir şeylere farklı açılardan bakmaya alışık değilse.
Çocuğunuz için destek ve teşvik dolu bir ortam yaratın ve hayal kırıklığına karşı toleranslı olmayı öğretin. İşte birkaç ipucu:
Seçim Hakkı Verin: Çocuğunuza gün boyunca, kendi kıyafetlerini seçmek, öğle yemeklerini seçmek ya da ödevlerini nerede yapacağına karar vermek gibi seçimler yapma şansı verin. İyi seçimler için olumlu geribildirimde bulunun ve eleştirilerinize dikkat edin! Eğer onlara seçme hakkı veriyorsanız, negatif fikirleri kendinize saklayın.
Mükemmel Olmamayı Normal Karşılayın: Herkes hata yapar. Siz bile! Hatalar karşısında endişesiz tepkiler verin. Hayal kırıklığıyla baş etmenin sağlıklı yollarını modelleyin. Mesela bağırdıktan sonra özür dileyin ya da bir yanlış anlamadaki payınızı kabul edin.
İyiye Odaklanın: Her şeye kusur bulmak ya da sürekli değiştirilmesi, düzeltilmesi ya da temizlenmesi gereken şeylere odaklanmak yerine rahat olmayı öğrenin. İlişki kurmak ya da ilişkileri tamir etmek, dağınık bir odayı toplamaktan daha önemli olabilir. Her negatif cümleniz için 5 pozitif cümle kurmaya çalışın.
Bağımsızlığı Teşvik Edin: Çocuklar doğru kararlar vermek ya da odaklanmak için ebeveynlerinin yardımına ihtiyaç duysa da, sürekli yönlendirme onlara “Tek başına yapamazsın” mesajını verir. Problemi birlikte çözün ya da birlikte beyin fırtınası yapın. Bir çözüm önermesi için çocuğunuza fikrini sorun.
Azimle Çalışmaya Değer Verin: Başarıya, bir engel aşmaya ya da bir hedefe doğru yaklaşmaya götüren küçük adımlara odaklanın. “Bu ….. için gerçekten çok çalışıyorsun” ya da “Ne kadar çok uğraştın!” gibi sözler, çocuğunuzun en sondaki ödülden çok sürecin faydasına odaklanmasını sağlar.
Destek Alın: Eğer bir süredir çocuğunuzla bu konuda çalışıyorsanız ve o hala kendisi hakkında negatif şeyler söylüyorsa, hatta kendisine ya da başkalarına zarar verme tehdidinden bulunuyorsa, o zaman bir psikologdan ya da danışmandan destek almanın zamanı geldi demektir.
Ellerinizi kaldırıp baktığınızda, çocuğunuzun gözleriyle karşı karşıya geliyorsunuz.“Bu çok can sıkıcı bir ödev sanırım.”
“Evet” diye cevap veriyor.
“Nasıl yardım edebilirim sana?” diye soruyorsunuz.
Omuzlarını silkip “Benim yerime yapabilirsin” diye cevap veriyor.
İkinizde gülüyorsunuz.
Bu, ödevi değiştirmiyor ama en azından “aptal” kelimesini kullanmadan ödev hakkında konuşmanızı sağlıyor.
http://imperfectfamilies.com/…/14/childs-negative-self-talk/
Çeviri: egitimpedia.com
-
Hiç duymadığınız 12 orgazm türü
Hepimizin bildiği G noktası ve klitoral orgazmın dışında, öpüşerek, göğüs uçlarının uyarılmasıyla hatta sadece düşünerek bile orgazm olmak mümkün. Özellikle de cinsel ilişki sırasında orgazma ulaşmakta zorlanıyorsanız, diğer orgazm çeşitleri size yardımcı olabilir.
Hiç duymadığınız 12 orgazm türü
Karışık orgazm
Aynı anda birden fazla bölgenin uyarıldığı oldukça yoğun yaşanan bir orgazm çeşidi de karışık orgazm. Penatrasyon sırasında göğüs uçlarının uyarılması, öpüşmek ya da oral seks sırasında ellerle G noktasına baskı yapılması karışık orgazma ulaşmanın en kolay yolları.
Mental orgazm
Fiziksel bir uyarıcı olmadan sadece düşünce gücüyle de orgazma ulaşmak mümkün. Nefes egzersizlerinden ya da cinsel fantezilerden yararlanarak sadece düşünce gücüyle oldukça şiddetli orgazmlar yaşanabiliyor. Çünkü aslında en büyük seks organı beynimiz ve yeterli odaklanmayla fiziksel bir uyarıcıya ihtiyaç duymadan da zevk almanız mümkün.
G noktası orgazmıHala gizemini koruyor olsa da birçok uzman G noktasının gerçek olduğu konusunda hemfikir, aynı zamanda en güçlü orgazmı yaşamanın yolunun buradan geçtiğinde de. Vajinanın ön duvarından bulunan G noktası, birçok kadın için bulunması zor olsa da, penatrasyon sırasında orgazma ulaşmanın tek yolu
Göğüs orgazmı
Birçok kadının varlığından haberdar olmadığı bir orgazm çeşidi; göğüs orgazmı. Ne kadar inandırıcı gelmese de Science of Relationships (İlişki Bilimleri) tarafından yapılan araştırma sonuçları,göğüs uçlarının uyarılması ile orgazma ulaşılabileceğini gösteriyor. Araştırmaya göre, vajina ve klitorise baskı yapıldığında harekete geçen genital beyin korteksi, göğüs uçları uyarıldığında da benzer bir tepki veriyor. Böylece göğüslerin yeterince uyarılmasıyla da orgazm yaşanabiliyor.
Dudak orgazmı
Uzun süreli ve duygusal yoğunluğu olan bir öpüşmeyle de kadınların orgazma ulaşması mümkün. Çünkü birçok sinir ucunun toplandığı dudaklar, vulva, klitoris ve göğüs uçları kadar hassas. Bu hassasiyet sayesinde de birçok kadın öpüşme sırasında uyarılıyor hatta başka bir fiziksel etki olmadan da orgazma ulaşabiliyor. Ancak oldukça zorlu bir orgazm çeşidi olan dudak orgazmı için gerçekten odaklanmaya ve iyi öpüşen bir partnere ihtiyacınız var.
Anal orgazm
Anal seks birçok kadının ilk tercihi değil. Ancak uzmanlar bu yolla da orgazma ulaşmanın mümkün olduğunu söylüyor. Kayganlaştırıcı kullanarak ve mümkün olduğunca yavaş hareketlerle başlayan bir anal seks birçok kadın için oldukça zevkli olabiliyor. Bu bölgede bulunan sıkı kaslar ve ince epitel hücreler kadınların orgazma ulaşmasını kolaylaştırıyor ama zarar görmemesi adına uzun süre devam edilmemesi tavsiye ediliyor.U-spot orgazmı
Pek bilinmeyen orgazm çeşitlerinden biri de üretra üretra orgazmı. Üretranın üç tarafı klitorisle çevrili yani aslında klitorisiniz sandığınızdan çok daha büyük ve içe doğru 3-5 santim arasında ileriliyor. U noktası uyarıldığında, sertleşen doku uç kısmın kanla dolmasını sağlıyor ve böylece orgazma ulaşılabiliyor. Ancak elbette bu bölgenin hassasiyeti göz önüne alınarak sadece elle ya da buna uygun seks oyuncaklarıyla uyarılması tavsiye ediliyor.
A-spot orgazmı
Anterior fornix (ön tavan kısmı) olarak adlandırılan iç vajinal bölge de orgazmı sağlayan alanlardan biri. Vajina duvarının ön kısmındaki üste doğru ilerleyen bir noktada bulunan A-spot, uzmanlara göre oldukça yoğun orgazmlar yaşamanızı sağlayabiliyor. Çünkü bu bölgeye yapılan baskı G noktasının da dolaylı olarak uyarılmasını sağlıyor.
Servikal orgazm
Derin nokta orgazmı olarak da bilinen başka bir orgazm çeşidi de servikal (rahim boynu) bölgeye uygulanan baskıyla ortaya çıkıyor. Derin bir penatrasyon sonucu ulaşılabilen bu bölgeye tekrarlanan bir uyarıdan çok baskı uygulamak orgazma ulaşmayı kolaylaştırıyor. Ancak bazı kadınlarda bu bölge aşırı hassas olabildiği için, baskı uygulanması acıya da neden olabiliyor. Yapılan araştırmalarda bazı kadınlar bu yöntemle oldukça yoğun orgazm yaşadıklarını belirtirken, bazıları ise servikal bölgenin uyarılmasını anal sekse benzeterek acı verici olduğunu söylüyor.Klitoral orgazm
Klitoris hakkında bilinmesi gerekenlerden biri de yaklaşık 8 bin sinir ucunun bulunduğu ve kadın vücudunun en hassas bölgesi olduğu. Bu kadar çok sinir ucunun bulunması sayesinde kadınlar için zevk noktası görevi görüyor. Diğer orgazm çeşitlerini yaşayamayan birçok kadın, cinsel ilişki, oral seks ya da mastürbasyon yoluyla klitoral orgazm yaşayabiliyorlar. Klitorisin art arda uyarılması ya da baskı uygulanmasıyla ulaşılan bu orgazm çeşidi, birçok kadının en yoğun orgazm deneyimini oluşturuyor.
Bölgesel orgazm
Aslında erotik olduğunu fark etmediğiniz bile birçok vücut bölgenizin orgazma ulaşmanızı sağlayabileceğini biliyor muydunuz? Eğer yeterince odaklanırsanız, köprücük kemiği, ense, iç uyluk ve prostatınızın uyarılmasıyla bölgesel orgazma ulaşmanız mümkün. Partnerinizle ya da tek başınıza vücudunuzu keşfetmek için de bölgesel orgazm oldukça iyi bir seçenek olabilir.Çoklu orgazm
Aslında bir kadının orgazma ulaşması sayısı sınırsız. Birçok kadın arka arkaya orgazm yaşayabiliyor. Kegel egzersizlerini yapıp vücudunuzu keşfetmeniz çoklu orgazma ulaşmanın ilk adımları. Fantezilerden, uyarıcılardan ve doğru tekniklerden yararlanarak ve ilk orgazmınızın ardından biraz rahatlamak için kendinize zaman tanıyarak çoklu orgazm yaşamanız mümkün.MAHMURE.COM
-
Saç uzatan doğal maskeler
Saç uzatan doğal maskeler … Saçlarınızın sağlıklı ve hızlı bir şekilde uzamasını istiyorsanız evde hazırlayabileceğiniz bu doğal maskelerden faydalanabilirsiniz. Saçlarınızı uzun süredir kısa kullanıyorsunuz ve artık bir an önce uzun saçlara kavuşmak istiyorsunuz. Bitkisel içerikli bu maskelerle kısa zaman içinde saçlarınız istediğiniz uzunluğa ulaşacaktır.
Saç uzatan doğal maskeler
Saçların uzaması için saç telleri ve saç köklerinin sağlıklı olması gerekir. Sağlıklı saçlar her zaman daha hızlı uzar ve doğal bir parlaklığa sahip olur.
İşte sağlıklı ve hızlı uzayan saçlar için 4 maske:
Sinameki kürü
– 1 tatlı kaşığı badem yağı
– 1 tutam sinameki otu
– 1 adet bemiks ampulBir çay bardağı suya sinameki otunu koyup kaynatın ve 5 dakika demlenmesi için bir köşede bekletin. Sonrasında karışımı süzüp ılıdığında içerisine bemiks ampul ve badem yağını ilave edip karıştırın. Saçlarınıza bu karışımdan köklerden başlayıp uçlara doğru sürün. Yarım saat kadar saçlarınızda beklettikten sonra yıkayıp temizleyin. Haftada 1 kere sinameki kürünü kullanabilirsiniz.
Yoğurt maskesi
– 3 damla limon suyu
– 1 yemek kaşığı kına
– 1 adet yumurta
– 1 yemek kaşığı yoğurtMalzemeleri bir araya getirip karıştırın ve macun kıvamına gelene kadar yoğurun. Hazırlamış olduğunuz karışımı saç dipleri ve saç tellerine bir fırça yardımıyla iyice yedirin. Yarım saat kadar karışımı saçlarınızda beklettikten sonra ılık su ile saçlarınızı temizleyin. Haftada 1 kere düzenli olarak kullanabilirsiniz.
Susam otu
– 1 yemek kaşığı çörek otu yağı
– 1 yemek kaşığı susam otu
– 1 adet yumurta sarısıMalzemeleri karıştırıp saçlarınıza masaj yaparak yedirin. 10 dakika kadar beklettikten sonra yıkayıp temizleyin. Haftada 1 kez düzenli olarak kullanabilirsiniz.
Çam terebentin
– 2 yemek kaşığı çam terebentin
– 200ml doğal şampuanŞampuanınıza çam terebentin ekleyip karıştırın. Saçlarınızı bu şampuanla yıkarken az miktarda su ile şampuanı inceltin ve saçlarınıza 5 dakika firiksiyon yaparak uygulayın, ardından yıkayıp temizleyin. Gün aşırı kullanabilirsiniz.
Kaynak: haber7.com
-
Sokakta satılan açık sütleri tüketmeyin
Özellikle sıcakların başlamasıyla birlikte sokakta satılan açık sütleri tüketmeyin . Bu konuda bir denetimin olmadığını belirten Gıda Mühendisleri Odası Adana Şubesi Başkanı Şehmus Alparslan, bu aylarda pastörize süt tüketilmesi gerektiğini söyledi.
21 Mayıs Dünya Süt Günü dolayısıyla açıklama yapan Şube Başkanı Şehmus Alparslan, “Süt, içerdiği besin öğeleriyle insanlar için mükemmel bir gıda maddesidir. Yeterli ve dengeli beslenme için gerekli olan temel besin maddelerinin neredeyse tamamı sütte tek başına bulunur” dedi. Süt üzerine yapılan tartışmalar, yanlış bilgilendirmeler ve bilgi kirliliklerinin çok önemli olduğunu aktaran Alparslan, “Pastörize sütlerin katkı maddesi içerdiği, yüksek ısıl işlem gördüğü gibi iddialarla ‘sokak sütü’ tüketimi bazı kimselerce maalesef tavsiye ediliyor. Taşıdığı bütün risklere rağmen sokak sütü piyasada önemli bir hacme sahip olabilmektedir” diye konuştu.
sokak sütü Besin ögeleri yok oluyor
Sokak sütünün, çok büyük oranda denetim ve kayıt dışı olan bir ürün olduğunu aktaran Şehmus Alparslan, şunları kaydetti:
“Bu nedenle içeriğindeki yararlı bileşenlerin daha fazla kar hırsı sonucu alınması, süte su katılarak değersizleştirilmesi ya da bozulmuş veya bozulmaya yüz tutmuş sütlerin içeriğine kesilmeyi önleyici çeşitli katkılar katılarak tüketiciye sunulması her zaman yüksek olasılık olarak görülmelidir. Ayrıca sokak sütü satın alındıktan sonra kontrolsüz bir şekilde ev şartlarında yüksek ısıyla uzun süre kaynatılmakta, bu da işlenmiş sütlerin maruz kaldığından çok daha şiddetli ve besin öğelerinin kaybına neden olan bir durumu karşımıza çıkarmaktadır.
Sokak sütünden uzak durun!
Sağlıklı çiğ süt tüketimi, sağım alanından başlamak üzere taşıma, işleme, gerektiğinde depolama ve tüketim anına kadar geçen aşamaların uygun sıcaklık ve koşullarda uygulanmasının sağlanması ile mümkün olacaktır. Ki bu durum maalesef henüz ülkemizde uygulanabilir bir durum değildir. Koşulların uygun hale getirilmediği ve bu koşulların etkin olarak kontrole tabi tutulmadığı sürece sokak sütü tüketimi bir risk olmaya devam edecektir.
Bu nedenle sokak sütünden uzak durmamız ve pastörize süte yönelmemizde yarar var. Bir taraftan denetlenen, katkı maddesi içermeyen, güvenilir ve doğal haline en yakın süt olan pastörize süt ile bunun yanı sıra kutu süt üretiminin ve tüketiminin yaygınlaştırılması ve teşvik edilmesini öneriyoruz. Süt ve süt ürünleri ile ilgili resmi kontrollerin ilgili kurumlarca etkin bir şekilde yerine getirilmesinin bir zorunluluk olduğunu vurguluyoruz”
Kaynak: haber7.com