Blog

  • Süt dişi ile karıştırılan 6 yaş dişleri

    Süt dişi ile karıştırılan 6 yaş dişleri

    Süt dişi ile karıştırılan 6 yaş dişleri önemsenmeyen çürüğün tedavi ettirilmemesi ciddi enfeksiyonlara neden olabiliyor. 6 yaş dişleri sürer sürmez yapılacak basit ve maliyet bakımından diğer tedavilere göre daha ucuz olan fissur örtücü uygulamaları ile dişleri korumak artık daha kolay.

    Süt dişi ile karıştırılan 6 yaş dişleri

    “Süt dişi değil mi çekelim gitsin hocam nasıl olsa düşmeyecek mi?” cümlesi meslek yaşantımda en sık duyduğum cümlelerden biri. Ağrı ya da yüzdeki şişlik nedeniyle son çare olarak muayeneye getirilen bir çocuk ve ailesine bu dişin ne kadar değerli olduğuna inandırmaya çalışan bir doktor senaryosu hemen hemen tüm pedodonti uzmanlarının günlük rutinlerinde karşılaştıkları bir durum.

    Süt Dişinin Çekim Kararı Klinik ve Radyolojik Muayenenin Sonunda Verilmeli

    Süt dişinin çekim kararı detaylı klinik ve radyolojik muayenenin sonunda başka çarenin olmadığı durumda verilmeli, çekim gerçekleştikten sonra ise alttaki dişe gerekli olan mesafenin korunması için yer tutucuların yapılması gerekiyor. Çekim sayısı ve bulunduğu bölge göz önüne alındığında hastalara sabit ya da hareketli yer tutucular yapılabilir. Her süt dişi altındaki daimi diş için yol göstericidir, daimi dişlere rehberliğinin yanı sıra, yeterli özen gösterilmeyen süt dişleri, beslenme, konuşma ve estetik için de gereklidir bu sebeple ilk seçenek çekim olmamalıdır.

    Süt dişi ile karıştırılan 6 yaş dişleri
    Süt dişi ile karıştırılan 6 yaş dişleri

    Süt Dişinin Erken Çekimi, Altındaki Daimi Dişin Gömülü Kalmasına Neden Olabilir

    Aileleri tarafından süt dişi ile karıştırılan 6 yaş dişlerindeki önemsenmeyen çürüğün tedavi ettirilmemesi sonucunda ciddi enfeksiyonlarla karşılaşıp bazı durumlarda bu dişlerin çekimine karar vermek zorunda kalıyoruz. O zaman tüm çiğneme sisteminin dengesini bozuluyor ve devreye birden fazla uzmanlık alanı ilgilendiren yüksek maliyetli tedavi prosedürleri ile uyumu sağlamaya çalışıyoruz.

    Bazen de 6 yaş dişinin destek aldığı süt ikinci azıların vaktinden önce çekilmesi durumunda daimi diş kayarak sürüyor ve bunun sonucunda çekilen süt dişinin altındaki daimi diş ya gömülü kalıyor ya da farklı konumda sürebiliyor. Bu da ileride ciddi ortodontik sorunlara sebep olabiliyor. Oysaki süt dişleri sürdükten sonra yapılacak düzenli diş kontrolleri ve koruyucu uygulamalar ile bu sorunların önüne geçebiliriz.

    Sonuç olarak diş çekimi hiç bir zaman ilk tercih değildir. Yapılacak basit koruyucu uygulamalar ve dolgular ile çocuğun ağız bütünlüğünü korumak ve aileleri bilinçlendirip doğru yönlendirmek tüm diş hekimlerinin öncelikli görevleri arasında olmalıdır.

  • Kontür tekniği nasıl uygulanır?

    Kontür tekniği nasıl uygulanır?

    Belirgin yüz hatlarına sahip olmanın en kısa yolu kontür tekniği .. Yüzünüzde ışık-gölge oyunları yaratarak istediğiniz görünüme kavuşabilirsiniz.

    Kontür tekniği nasıl uygulanır?
    Kontür yapmadan önce BB krem ya da fondöten sürerek işe başlayın. Koyu renkler sürüldüğü alanı küçültür, açık renkler ise öne çıkarır. Öncelikle kulakların başladığı yerden elmacık kemiklerine, oradan da kulak ucuna uzanan üçgen alana cilt renginden 1-2 ton koyu kontür kullanın ve fondöten fırçasıyla dağıtın. Yüzünüzün T bölgesine yani burnun, alnın, kaş uçlarının altına, göz altlarına ve çenenize açık renk sürün. Son olarak allık sürerek renk geçişleri yaratın. Yüzünüze aydınlık katmak için cildinizden 2-3 ton açık göz altı kapatıcılarından, özellikle şampanya renginden yararlanabilirsiniz.

    Kontür tekniği nasıl uygulanır?
    Kontür tekniği nasıl uygulanır?

    Allıksız olmaz
    Kontür yaptıktan sonra makyajınızı tamamlamak için allık kullanabilirsiniz. Işık-gölge geçişlerine dikkat edin ve tüm yüzünüzün allığa bulanmasına izin vermeyin.

    UZMAN GÖRÜŞÜ
    Kontürleme tekniği ile yüzünüzdeki kusurları gizleyebilir ve yüz hatlarını belirginleştirerek bir heykeltıraş gibi oynayabilirsiniz. Cilt tonuna uygun sürülen fondötenin ardından yapılan kontür, daha ince ve kemikli bir yüz ve kalkık buruna sahip olmanızı sağlıyor. Unutmamanız gereken nokta; koyu renk kontürün kullanıldığı yeri geri plana iteceği, açık renk kontürün ise ön plana çıkaracağı. Örneğin elmacık kemiklerinizi öne çıkarmak istiyorsanız kemiklerin altındaki bölgelere koyu renk pudra sürmelisiniz. Daha ince bir burun için ise burun kenarlarını normal cilt renginden iki ton koyu bir pudra veya fondötenle gölgelendirmelisiniz.
    Alp Kavasoğlu/Maybelline NY Makyaj Artisti

  • Kilonuzu kontrol altına alın

    Kilonuzu kontrol altına alın

    İşte editörlerin önerileriyle “Kilonuzu kontrol altına alın” yardımcı olacak 10 ürün. Sağlıklı beslenmenin dışında, düzenli egzersiz programlarıyla hayalinizdeki görünüme kavuşabilir, görünümüzü koruyabilirsiniz.

    Kilonuzu kontrol altına alın

    “Dengeli beslenme listemi hazırladım, düzenli sporumu yapıyorum, daha ne yapabilirim?” diyenler için işte kilo kontrolü sağlayacak ürünlerin listesi:

    Baskül
    Her gün güne tartılarak başlamanın sizi motive edeceğini unutmayın. Başarı için hedef koymak, hedefe ulaşmak için kendinizi bilmek çok önemli.

    Termal sauna kemerler
    Bölgesel fazlalıklara yönelik önerilen Termal sauna kemerler hareketle birlikte marifetlerini gösterirken, yağ yakımına yardımcı oluyor.

    Titreşimli kemerler
    Titreşimli kemerler, bel bölgesinde yine yağ yakımına yardımcı oluyor. Evde, ofiste rahatlıkla kullanılabiliyor.

    Kilonuzu kontrol altına alın
    Kilonuzu kontrol altına alın

    Chia Tohumu
    Güney Amerika’dan sofralarınıza ulaşan, somondan daha fazla omega-3 yağ asidi ve protein içeren Chia tohumu, sağlıklı ve dengeli beslenenler için ideal bir seçim. Chia Tohumu’nun en yaygın kullanımı sütle karıştırılarak yapılan Chia pudingi.

    Şekersiz krem çikolata
    Çikolataya hayır diyemeyenlerdenseniz, kendinizi ödüllendireceğiniz anlarda krem çikolatadan birkaç kaşık yiyebilirsiniz. Bu hem bastıramadığınız ve diyetinize bariyer koyan tatlı krizlerinizi engelleyecek hem de size kendinizi iyi hissettirecek.

    Yağı azaltılmış besleyici toz karışımları
    Düzenli egzersiz yapanlar için besin takviyesi olarak önerilen toz karışımları, yüksek miktarda protein, vitamin ve mineraller içerir.

    Tatlandırıcılar
    Sadece sıcak içeceklerin tüketiminde değil, ev yapımı tatlılarda da kullanabileceğiniz tatlandırıcılar, şekeri diyetinden eksik edemeyenler için daha az kalori almanın en iyi çözümü.

    Pilates setleri, step tahtası
    Spor salonuna gidemiyorsanız, evinizde kendi spor salonunuzu oluşturabilirsiniz. Kilonuzu dengede tutmanın en iyi yolu egzersizleri hayatınızdan eksik etmemek.

    Yulaf ürünleri
    Doyurucu ve tok tutan yulaf türevi ürünlerle sindirim sisteminizi destekleyip sağlıklı beslenebilirsiniz.Yulaf ezmesi, yulaf kepeği, yulaf ununu diyetinize ekleyip kendinize lezzetli menüler oluşturabilirsiniz.

    Bisiklet
    Spor yapmanın en keyifli hali bisikletle formunuzu koruyabilirsiniz. Ailenizle hafta sonu düşük tempoda yapacağınız bir gezinti sizi mental olarak rahatlatırken, arkadaşlarla koyulan antreman hedefleri sizi hayal ettiğiniz görünüme kavuşturmakta etkili olacak.

  • Hastayken spor yapılmalı mı?

    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Hastayken spor yapılmalı mı? Düzenli olarak egzersiz yapan herkesin başına gelmiştir. Her yerde bolca bakteri ve mikrop doluyken, hava sıcaklığı hızla değişirken, otobüste, okulda, işte ve spor salonunda burnunu silip gezen çok fazla kişi varken bunlardan sonsuza kadar kaçman mümkün değil. Diyelim ki hasta oldun ama bir yandan da antrenmanı kaçırmak istemiyorsun. Bazılarından “Koş, terle geçer” diye duyarsın, bazı kişiler de “Hasta hasta spor mu olur, yat dinlen yoksa daha kötüye gidersin” derler. Peki ne yapmak lazım? Bunların hangisi doğru? Aslında ikisi de doğru. Bugün bolca akıl karışıklığı yaşanan bu konuyu aydınlatıyoruz.

    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Burada ilk bakmamız gereken şey, hastalığının ne olduğu. Kolayca uygulayabileceğin bir yöntemi hemen söyleyerek başlayalım. Eğer hastalığın belirtileri boynundan yukarıda ise birazdan belirteceğimiz şekillerde egzersiz yapmanda genel olarak bir sakınca yok. Örneğin biraz soğuk algınlığın var ve ateşin yok. (Burnun akıyor, hapşırık var veya boğazın acıyor.) Bu durumda düşük veya orta şiddette fiziksel aktivite yapabilirsin. Hatta bazı araştırmalarda bunun bağışıklık sistemine yardımcı olduğu, iyileşme sürecini hızlandırdığı ve aktivite sırasında solunum yollarının rahatlamasını sağladığı görülmüştür. Burada dikkat edeceğin nokta, bahsettiğimiz gibi egzersizin şiddetinin yüksek olmaması. Kendini çok zorlayacağın, depar atıp rekor denemesi yapacağın zamanlar bunlar değil. Şiddet derecesi yüksek bir antrenman yaparsan bu antrenman vücudunda metabolik stres oluşturur. Sağlıklı olduğumuzda vücut buna kolayca adapte olur (Solunum kapasitesi ve oksijen etkinliği artar, enerji yolları kullanımı iyileşir, ısı yönetimi düzelir, dokulardaki mikro travmalar onarılır, laktik asidin dokulardan uzaklaştırılması etkinleşir vb. gibi) ve bu adaptasyon süreci zamanla güçlenmemizi sağlar. Hastayken zaten vücuttaki hastalık nedeniyle oluşmuş stresin üzerine bir de şiddetli egzersizden kaynaklanan stresi eklersen, bu seni başa çıkılması zor bir noktaya ulaştırabilir. İstediğimiz bu değil.

    Hastayken spor yapılmalı mı?
    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Peki bu durumdaysan yapabileceğin aktiviteler nelerdir?

    Orta tempoda bir yürüyüş, bisiklet sürmek ya da çok uzun olmayan ve biraz terleyeceğin hafif bir koşu iyi örnekler olabilir. Başka bir alternatif de, kendini iyi hissetmene yardımcı olabilecek olan bir yoga dersi olabilir. Burada kendini dinlemen çok önemli. Eğer egzersiz yapmak kendini daha kötü hissetmene neden oluyorsa, şiddeti iyice düşür ya da tamamen dur. Belirtilerden bazıları ne olabilir? Mide bulanması, odaklanma güçlüğü çekmek, ağız kuruluğu, yutkunma zorluğu, içi çekilir gibi hissetmek ve baş ağrısı bunlardan sadece bazıları. Ayrıca tabii ki spor salonunda egzersiz yapacaksan kullandığın aletleri temizlemek ve başkalarına bulaşma ihtimalini en aza indirecek şekilde davranmak da düşünceli bir hareket olacaktır. Basit soğuk algınlıkları, genelde 1 hafta-10 gün içerisinde geçer.

    Belirtiler boynundan aşağıda ise, mesela göğsünde tıkanma varsa, grip olmuşsan, ateşin yüksekse veya mide problemlerin varsa, egzersiz iyi bir fikir olmayabilir. Bu durumlarda iyileşene kadar egzersize ara vermende fayda var. Unutmaman gereken en önemli nokta, ateşinin olduğu zamanlarda egzersiz yapmamak olmalı. Fiziksel aktivite, virütik veya bakteriyel problemleri elimine etmek için ısısını yükseltmiş olan vücudunun ısısını daha da artırır, bu da ateşin düşmesini sağlayan vücudun soğutma mekanizmasının işini zorlaştırır ve durumunu daha da kötüleştirebilir. Dinlenmen, bağışıklık sisteminin işini yapmasına ve güçlenmesine olanak sağlayacaktır. Erken yatmaya, bir iki saat fazladan uyumaya çalış. Bolca sıvı tüketmeyi unutma. Eğer grip olduysan sabırlı ol, iyileşme süren iki hafta veya daha fazla olabilir. Bunun ilk 5-7 günü en bulaşıcı zamanıdır. O yüzden dinlenmen sadece senin için değil, diğer insanlar için de daha yerinde bir hareket olacaktır.

    Hastayken spor yapılmalı mı?
    Hastayken spor yapılmalı mı?

    Tekrarlıyoruz: Ateş varsa spor yok!

    Bir de tabii ki en önemlisi vücudunu dinlemen. Amacın her zaman en etkin ve hızlı şekilde iyileşme sürecini tamamlamak olmalı. Eğer hastalık seni bitkin düşürdüyse, kemiklerin sızlıyorsa, sana yatıp dinlenmeni söylüyorsa onu dinle. Merak etme, üç beş antrenman kaçırmakla performansın düşmez, kas kaybı da yaşamazsın. Egzersize geri döndüğünde ilk antrenmanı oldukça hafif tutmaya dikkat et ve ilk hafta şiddeti aşamalı olarak artır.

    Bu kadar hastalıktan bahsettikten sonra yazımızı güzel bir noktadan bahsederek bitirelim. Düzenli egzersiz, (aşırı şiddetli ve sık yapılanlar hariç) besin değerleri yüksek bir beslenme şekliyle desteklendiğinde vücudun hastalık ve enfeksiyonlara karşı olan savunma mekanizmasını önemli ölçüde güçlendirir. Ayrıca düzenli egzersiz yapan kişiler, hastalıkları daha hafif ve daha çabuk atlatırlar. Egzersiz kan dolaşımını hızlandırır. Bu da oksijenin ve gerekli besleyenlerin dokulara daha hızlı iletilmesini sağlar ve iyileşme sürecini hızlandırır.

    Belki de başka hiçbir yerde duyamayacağın çok önemli bir bilgi vererek bu yazımızı sonlandıralım. Lenf sistemini duyduğuna eminiz. Lenf, vücudu zararlı etkenlere karşı korumaya çalışan savunma sisteminin genel adıdır. Peki, bu sistemin nasıl çalıştığını hiç düşündün mü? Sana söyleyelim. Lenf sıvısı kan damarlarından farklı olarak kendi iletim ağında dolaşır. Kalp gibi onu damarlarda dolaştıracak bir pompası olmadığı için de dolaşımına yardımcı olması için temel olarak kas aktivasyonuna ihtiyaç duyar. Egzersiz de kas aktivasyonunu artırdığı için lenf sıvısının dolaşımını hızlandırır, bu da lenf sıvısının zararlı etkenleri mümkün olduğunca hızlı bir şekilde uzaklaştırabilmesine yardımcı olur. Yani iyileşmeyi hızlandırır.

    On binlerce yıllık döngülerle rafine olmuş mükemmel bir makine olan vücudun, senden sadece hareket etmeni bekler. Hareket etmek birçok ilaçtan daha kuvvetlidir ve uzun dönemde de güvenli ve sürdürülebilir bir metotdur. Herkese hastalıktan uzak, spor dolu günler dileğiyle.

    MACFit

  • Düşük Kalorili Tavuk Suyu Çorbası

    Düşük Kalorili Tavuk Suyu Çorbası

    Kış mevsiminde motivasyon ve metabolizma düşüşe geçer, kilo vermek ve fitness hedeflerine ulaşmak zorlaşır. Bu lezzetli ve düşük kalorili tavuk suyu çorbası, soğuk havayla baş etmene yardımcı olabilir.

    Düşük Kalorili Tavuk Suyu Çorbası

    Sıcak çorba içmenin açlığı bastırmada etkili olduğunu, biliyor muydun? Bir porsiyonu 100 kaloriden az olan ve oldukça besleyici olan bu tavuk suyu çorbası, hem içini ısıtacak hem de içerdiği yüksek vitamin ve antioksidan oranı ile diyetine katkı sağlayacak.

    Eğer vücut geliştirme sporu ile ilgileniyorsan, noodle (erişte) ya da şehriye miktarını iki katına çıkarabilirsin, ama düşük kalorili bir diyet yapıyorsan karbonhidrat miktarını azaltmak için noodle’ı ya da şehriyeyi tariften tamamen çıkarabilirsin.

    Düşük Kalorili Tavuk Suyu Çorbası
    Düşük Kalorili Tavuk Suyu Çorbası

    Malzemeler

    • 2 litre tavuk suyu
    • 1 litre su
    • 3 adet tavuk göğsü
    • 2 adet büyük soğan
    • 2 adet büyük havuç
    • 2 sap kereviz
    • 1 su bardağı doğranmış beyaz lahana
    • Bir tutam kekik ya da maydanoz
    • 2 adet hazır yumurtalı noodle/erişte (ya da 1 su bardağı tel şehriye)

    Hazırlanışı

    1. Daha önceden haşladığın bir adet bütün tavuktan çıkan tavuk suyunu ve suyu bir tencereye koy ve kaynatmaya başla. Su kaynadıktan sonra içine ince ince doğradığın soğan, havuç, kereviz, lahana ve maydanozu eklemelisin. 30 dakika kısık ateşte pişir.
    2. Yumurtalı erişte ve küçük parçalar halinde doğradığın tavuğu da çorbaya ekle ve 10 dakika daha pişirdikten sonra sıcak servis et.

    Besin Değerleri*

    Toplam kalori: 98
    Yağ: 1 gr
    Karbonhidrat: 13.2 gr
    Protein: 9 gr

    *1 porsiyon içindir

    Kaynak: supplementler

  • Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Doğru erkeği seçme kılavuzu … Bir ilişki hele de evliliğe doğru gidiyorsa sorgulamalar başlıyor: “Acaba o doğru erkek mi?” Buna cevap vermenin formülleri mevcut. Peki ya siz doğru kadın mısınız? Bunu da anlamanın yolları var. Hepsi bu yazıda…

    Her kadının ideal erkek tanımı farklılık gösteriyor. Ancak ideal diye seçilen kişi aslında her zaman doğru kişi olmuyor. Kadının sadece bir özelliğine vurulup idealize ettiği erkek, ilişkinin içinde başka alanlarda açık vermeye başlıyor. Kadın bunu dert etmiyorsa, tek bir özellikle yetinmeye razı ve bu şekilde mutlu ise sorun yok. Ancak mutsuzsa yapılması gereken çok şey var. İlk adım kendine bakmak… EnaTherapia’dan Klinik Psikolog Esin Nur Akyıldız, doğru erkek meselesini çözmek konusunda bize yardımcı oldu.

    Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Doğru erkek seçimi ile ilgili hatalar sık yapılıyor değil mi?

    Hem de nasıl… İlk hata, aşkın ömrü üç yıldır demek… Aşk, roller karıştığında, kadın kadın gibi, erkek de erkek gibi davranmadığında ortadan kayboluyor. Kadının, “Beni hiç düşünmüyorsun, bana hiç şefkat göstermiyorsun, koruyup kollamıyorsun” şeklindeki şikayetlerinin limiti arttığında aslında kadın erkekten baba olmasını beklemeye başlamış oluyor. Erkek baba olmaya başladığında ise çok şefkatli oluyor ve şehvet azalıyor. Çok şefkat az şehvet demektir. Orta düzeyde şefkat ise şehvetle birlikte var olabilir. Neden şehvete girdim? Çünkü tutku eşit aşktır, aşkı aşk yapan da tutku… Dolayısı ile doğru erkek tanımı da şöyle yapılabilir: Doğru erkek, doğru rolde kalabilen erkektir.

    Bu rol karmaşası nasıl oluşuyor?

    Doğduğumuzda önce bebek oluyoruz, anne-babamız ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Anne ve baba bilinçli davranıp çocuğa ihtiyacı olanı veriyorsa, onu güvende hissettiriyorsa, koruyup kolluyorsa, sevgiyi de veriyorsa çocuk bu rolde doymuş oluyor. Anne ve babasına güvenen çocuk anlaşıldığını da hissediyor ve çocukluk rolünde kalmaya devam ediyor. Ancak bazen anne ve babalar kendileri bilmedikleri için çocukların sadece yemek, içmek, okula göndermek gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bu sefer çocuk anlaşılmadığı için kaygılanıyor, “Ben kendi kendimi anlamalıyım, kendi kendimi çözmeliyim” diyor ve çocuk rolünden çıkıyor. Öğrencilik hayatında da arkadaşları ve öğretmenleri ile olan ilişkisinde güven problemi çekiyor. Annesi, babası tarafından yeterince anlaşılmayan çocuk öğretmeni ve arkadaşlarının da onu yeterince anlamayacağını düşünüyor, onlara güvenemiyor ve otokontrollü ilişkiler kuruyor. Sonrasında bu kontrollü hayat iş hayatına yansıyor, her şeyi kontrol etmeye çalışıyor. Uzun lafın kısası ideal erkek eşittir sağlıklı erkek ve eşittir doğru rolde kalabilen erkektir. Öğrenci ise öğrenci, iş adamı ise iş adamı, eş ise eş … Baba ise baba ama sadece çocuğuna baba, eşine ya da çalışanlarına değil.

    Doğru erkeği seçme kılavuzu
    Doğru erkeği seçme kılavuzu

    İdeal erkeğimizi nasıl belirliyoruz? Bu aşamada da hatalar yapıyor muyuz?

    Ben bu ilişkideki artıları yok saymayayım. Bunlar çok önemli şeyler ve eksikliklerini hissederim. Bunların üstüne ne eklemeliyim? Annem ya da babam neden mutsuzdu? “Babam çok sorumluluk sahibiydi, işinde başarılıydı ve duygularını ifade eden bir adamdı ama hiç dokunmazdı” diyorsam artıları ile birlikte dokunan da birini seçmeliyim. Sadece dokunan ama sorumluluk sahibi olmayan birini değil…

    Herkesin ideali farklı. Hepimiz kendi anne ve babamızda neyi eksik görüyorsak onu tamamlamaya çalışıyoruz. Ama şunu unutuyoruz; bazen sırf kendi anne ve babamızda eksikliği görüp, “Bu eksikliğe sahip birini istemiyorum” diyor ve sadece o eksikliği dolduran başka birine sarılıveriyoruz. Örneğin sorumluluk sahibi olmayan, güvende hissettirmeyen, işi gücü olmayan bir erkek sırf sevgisini çok fazla gösteriyor ve dokunabiliyor diye ona doğru kayıveriyoruz. Bunun tek nedeni babamızın zamanında bize yeterince dokunmamış olması… Oysa babadaki artıların totalinde eksiyi de tamamlayacak biri olsa işte size ideal erkek… Ben ideal erkeğin tanımını yapsam sadece kendi ideal erkek profilim ortaya çıkar. Formülü şu: Anne-babanızın ilişkisine baktığınızda neler çok mutlu etmiş, neler mutsuz etmiş yazın ve oradan yola çıkarak düşünün.

    Tam tersine babanın ya da annenin olumsuzluklarına çekildiğimiz de oluyor değil mi?

    İşte biz psikologlar da bunun üzerinde çalışıyoruz ve keşke bu kadar çalışmak zorunda kalmasak… Kız çocuğu bazen diyor ki “Asla annem gibi olmayacağım, o çok zayıf, hep isteyen biri, babamla arası kötü olduğunda hep naz yapıyor ve yataktan çıkmıyor”. Bu kız babasını, yani güçlü olanı seçiyor. O zaman ilerideki seçimleri de güçlü olan özelliklerden yana oluyor. Bazen de bunu hiç sorgulamıyor ve diyor ki, “Annem böyle naz yaparak babamı kontrol altında tutuyor, o zaman ben de annem gibi olacağım”. Oysa oradaki anne davranışı sağlıksız… Anne sadece eşten besleniyor ve çocuk rolünü unutmuş oluyor. Çocuk bu davranışı seçip annesi gibi birilerini hayatına seçerse sağlıksız ilişkiler yaşıyor. Ama seçimlerinde “Annemin yaptığı doğru değildi. Babam da annemin hatalı olduğunu biliyordu ama mutsuz olduğu halde niye onunla birlikteydi?” deyip hem anneyi hem babayı sorguluyorsa en sağlıklı seçimi yapıyor, ideal kadını ya da ideal erkeği seçiyor.

    Yani her şey ailede başlıyor…

    Evet, her şey ailede başlıyor. Kadınlar babalarında daha çok neyin eksikliğini görmüşse onu dolduran kişileri seçiyor ama babadaki artı özellikleri göz ardı ediyor. “Konuşamıyordum, ulaşamıyordum, bana dokunmuyordu, beni hiç takdir etmedi, kendimi değerli hissettirmedi ama kocam öyle değil. Bana kendimi değerli hissettiriyor, bana hep dokunuyor” diyor. Ama terapide ortaya çıkıyor ki sadece dokunmak ya da konuşmak tek başına yetmiyor. Bir yetişkin olması gereken erkek çalışmıyor ya da sorumluluk almıyor veya sadık değil…

    Ailenizi çözüp seçimlerinizi o doğrultuda yaptığınızda sağlıksız olanı seçmiyorsunuz. Aile hepimiz için kutsal ve önemli ama ailemize gerçekçi gözlerle bakmalıyız. Eksi yönlerini görmeliyiz. Yaptığımız seçimlerde bu eksiler bizi rahatsız edecekse seçmeyeceğiz. Anne-baba seçme hakkımız yok, sorumsuz bir babamız olabilir ama yine de onu severiz. Sorumsuz bir erkeği ise asla kaldıramayacaksak seçmeyeceğiz. Öte yandan “Sorumsuz olması çok da önemli değil. Ben zaten rahat yaşamak, gezip tozmak istiyorum” diyorsanız zaten önceliğiniz farklı oluyor. Yani doğru erkek sizin öncelik listeniz ile ilgili bir kavram.

    Seçimlerimizi bilinçli yapmıyoruz ki, bir de bakıyoruz aşık olmuşuz…

    Gerçeği olduğu gibi gördüğünüzde bu hayatta çok güçlü oluyorsunuz. Psikodrama İstanbul 24 Grubu’nun bir lafı vardır: “Görebilecek gücün, bakabilecek cesaretin ve anlayabilecek iraden olduğu sürece bu hayatta çok güçlüsün.” İşte bu üçünü sağladığınız noktada, annenize baktığınızda “canım annem”, babanıza baktığınızda “canım babam” diyorsunuz ama eksilerini de görüyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Evet babamı çok seviyorum ama babamı seçmedim, eşimi, çocuklarımın babasını, hayat arkadaşımı seçebilirim”. Bilinçaltınız bilinçli düzeye geldiğinde, ki bunu uzman yardımı ile yapmak mümkün, zaten mutlu ilişkiler kuruyorsunuz.

    Bir baba figürü olmadan büyüyen kadınlar ne yapıyor?

    İstatistikler genellikle kendilerinden büyük yaşta erkekleri seçtiklerini gösteriyor çünkü var olmayan bir baba yerine sürekli koruyup kollayacak, onun yerine düşünecek, destekleyecek bir baba arayışları oluyor. Bu aslında sağlıksız bir tercih… Sağlıklı ilişkiler kurmak isteyen akıllı insanlar ile çalışıyor, baba ve eş rolünü ayrıştırıyoruz.

    Eş seçiminde hata oldu, geri dönüşü var mı?

    Olmaz mı? Örneğin, “Ne kadar güzel gözleri var, sabahtan akşama kadar o gözlere bakarak yaşayabilirim” deyip sonra bir gün işlerin böyle gitmediğini fark ediyorsunuz. O zaman formülleri bilmek gerekiyor. Doğru erkeği seçmek isteyen kişiye “Birisi sizi etkilediğinde ne oldu da etkiledi, bu tutku sağlıklı mı sağlıksız mı diye bakın” diyoruz. Tabii bu ancak kontrolle oluyor ve zamanla öğreniliyor. Bir ilişkinin içinde değişim yaratmak için ise önce siz değişiyorsunuz. Siz değişince otomatikman o da değişiyor. Düşünün, bir ilişki nasıl başlıyor? Önce kalbimizi pıt pıt attırıyor, ona doğru gidiyoruz. Özellikle ilişki evliliğe dönüştükten sonra bir şeyler istemediğimiz gibi olduğunda hep bu konuya konsantre oluyoruz; “Neden bana böyle davrandı ya da davranmadı?” diye sormaya başlıyoruz. Burada öncelik ve değer karşı tarafa veriliyor hep. Oysa “O niye yapıyor?” yerine “Ben neden izin veriyorum?” demek gerekiyor. “O bana kendimi değerli hissettirmiyor” diyen kişiye sormak gerekiyor, “O davranmıyor olabilir ama sen özel misin? Özelsen, sen önce kendine özel davran. Değerli misin? O zaman önce sen kendine değer ver.” Yani biri size kendinizi değerli hissettirse de, hissettirmese de çok değerli olduğunuzu, güzelsin dese de demese de güzel olduğunuzu, bir tanecik olduğunuzu bileceksiniz.

    Bu duruma bir örnek verebilir misiniz?

    Örneğin kadın akşam yemek yapıyor ve eşini arıyor, “Tam senin istediğin gibi yemek yaptım” diyor. Adam “Tamam gelirim belki” diyor ama akşam gecikiyor. Geldiğinde toplantısının uzadığını söylüyor, “Aramam gerektiğini düşünemedim” diyor. Kadın “Önemli değil” deyip alttan alıyor. Birkaç gün sonra yine aynı şey oluyor. Sonra yine… Kadın yine “Önemli değil” diyor. Niye önemli olmasın ki? Önemli ki sen ona yemek yapıyorsun, önemli ki gelmediğinde moralin bozuluyor. Senin için önemli ise önemliymiş gibi davranacaksın. Karşı taraf önem vermiyorsa yemek yapmayacaksın, ta ki o bunun eksikliğini fark edene kadar. Kadın, “Sen beni bekletiyorsun ama kusura bakma ben daha fazla bekletilmeyeceğim, ben de en az senin kadar değerliyim” diyebilecek. Kadın bunu diyebildiğinde karşı taraf da ne olduğunu düşünmeye başlıyor. Aslında sürekli önemli değil diyen kadın anne rolünde… Hiçbir erkek annesi ile sevişmek istemez, hiçbir kadın da babası ile… Rolleri karıştırmamak gerekiyor.

    Tüm bu açıklamalardan sonra ideal erkeği kısaca nasıl tanımlarsınız?

    Kendini gerçekleştirmiş, yetişkin olmuş, temel ihtiyaçlarını giderebilen, kendi kendine kimseye bağımlı kalmadan ayakta durabilen, öz motivasyonu olan, hayata bağlı, kötü yönlerini gördüğü gibi iyi yönlerini de görebilen insan ideal erkek ya da ideal kadındır. Bu ikisi yalnızken de hayatlarını çok iyi sürdürürler, bir araya geldiklerinde ise şahane olurlar.

    Formsanté Dergisi

  • Lavabo Açıcı Tarifi

    Lavabo Açıcı Tarifi

    Lavabo Açıcı Tarifi .. Kullanıma bağlı olarak lavabolar zamanla tıkanabilir ve tıkanan lavabo giderleri temizlik için büyük sorun oluşturur.

    Gelişen teknoloji sayesinde artık tıkanan giderler için de çözümler üretiliyor. Fakat siz kimyasal madde kullanmaktan kaçınıyorsanız kendi yöntemlerinizi uygulayarak gider borularını, lavabolardaki tıkanıklığı kolayca açabilirsiniz.

    Üstelik oldukça pratik olan yöntemleri kullanarak gider borusu tıkanıklığı sorunundan da kurtulabilirsiniz.

    Tıkanmayı Önleyin

    • Tıkanan her lavabo zor ya da kolay bir şekilde açılır. Fakat öncelikle önlem alarak tıkanmanın önüne geçebilirsiniz.
    • Lavabonun içine çay taneleri atmayın.
    • Bulaşıkları lavaboda yıkıyorsanız yemek artıklarına dikkat edin. Özellikle pirinç, bulgur taneleri olmak üzere diğer taneli besinleri çöp kutusuna atın.
    • Aşırı yağlı bulaşıklar yıkadıysanız işiniz bittikten sonra lavaboya sıcak su dökün. Bu şekilde yağ donup gideri tıkamayacaktır.
    • Arada bir küvet ya da lavabonun içine su doldurup pompayla basınç uygulayın.
    Lavabo Açıcı Tarifi
    Lavabo Açıcı Tarifi

    Lavabo Açıcı Tarifi

    Malzemeler

    • Yarım bardak karbonat
    • Yarım bardak sirke
    • 1 litre su

    Tıkanmış olan gidere, yarım bardak karbonat ve yarım bardak sirke döküp 15 dakika bekletin. Daha sonra sıcak su dolu bir çaydanlığı gidere boşaltın.

    Birbirinden farklı lavabo açıcı ürünler lavabonun gider borusunda kireç taşı gibi beyaz bir tabaka oluşturur, durumu içinden çıkılmaz bir hale getirir. Lavabo tıkandıysa kola ve benzeri maddeler dökerek açılmasını bekleyip zaman kaybetmeyin.

  • Bir haftada 4,5 kilo verdiren diyet

    Bir haftada 4,5 kilo verdiren diyet

    Bir haftada 4,5 kilo verdiren diyet … Kulağa garip gelebilir ama bu diyetle bir haftada 4,5 kilo vermeniz mümkün. Diyeti uygularken B ve C vitamini takviyesi yapmanız iyi olacaktır.

    Bir haftada 4,5 kilo verdiren diyet

    1. Gün: Meyve

    Muz dışında istediğiniz meyveyi yiyebilirsiniz.

    2. Gün: Sebze

    Yiyebildiğiniz kadar taze, çiğ ya da pişmiş sebze yiyin. Mısır, fasulye gibi katı sebzelerden kaçının. Ama bir yemek kaşığı tereyağıyla bir adet fırınlanmış patates yiyebilirsiniz.

    3. Gün: Meyve ve sebze

    İlk iki günle aynı programa devam ediyorsunuz fakat bugün patates yok!

    4. Gün: Muz ve süt ürünleri

    Yiyebildiğiniz kadar (ortalam 8 tane) muz yiyin ve 8 bardak süt için. (Yoğurt da olabilir.)

    Bir haftada 4,5 kilo verdiren diyet
    Bir haftada 4,5 kilo verdiren diyet

    5. Gün: Tavuk ve domates

    Tüm gün tavuk, hindi ve domates yiyebilirsiniz. Ama yediğiniz her domates için bir bardak su içmeniz önemli.

    6. Gün: Tavuk ve sebze

    İstediğiniz kadar tavuk ve sebze yiyebilirsiniz. Ama patates hala yok!

    7. Gün: Büyülü çorba

    Malzemeler;
    4-5 adet taze soğan
    2 parça lahana
    2 adet yeşil biber
    4 kase doğranmış domates
    10 tane doğranmış kereviz sapı

    Hazırlanışı;
    Tüm malzemeleri doğrayın. Doğradığınız sebzeleri bir tencereye alın ve hepsini karıştırın. Karışımın üzerini geçecek kadar su koyun, 10 dakika kadar kaynatın. Daha sonra kısık ateşte sebzeler yumuşayana kadar pişirin.

    Bu tür diyetleri doktorunuza danışmadan denemenizi önermiyoruz.

  • 7 günde 8 kilo verdiren diyet

    7 günde 8 kilo verdiren diyet

    7 günde 8 kilo verdiren diyet ! Kısa sürede yağlarından kurtulmak isteyenler dikkat! ABD’li uzmanların hazırladığı yeni diyet listesi sadece 7 günde 8 kilo birden zayıflatıyor.

    Takvim Gazetesi’nde yer alan habere göre fazla kilolarından yakınanlar için ABD’li beslenme uzmanları, yeni olduğu kadar hayli farklı bir diyet listesi hazırladı. Bu listeye uyanların bir haftada 5 ila 8 kilo arasında zayıfladığı belirtildi. Hiçbir sağlık şikayeti, hastalığı olmayan kişilerin uygulayabileceği bu yeni diyet, tüm dünyada yankı uyandırdı.

    7 günde 8 kilo verdiren diyet
    7 günde 8 kilo verdiren diyet

    7 günde 8 kilo verdiren diyet

    İşte bu iddialı diyete göre 7 gün boyunca tüketilmesi gereken gıdalar…

    1- Diyete başladığınız ilk gün sadece meyve tüketin. Açlık hissettiğiniz her an ağzınıza bir meyve atın. Önerilen meyveler karpuz, şeftali, kavun, elma ve çilek. Susadığınızda ise 8 bardak kadar su içebilirsiniz. Kesinlikle sebze, ekmek ve muz yemeyeceksiniz. Küçük bir parça çikolata bile ağzınıza atmayacaksınız.

    2 – Diyetinizin ikinci gününde meyve yerine sebzeyle beslenmeniz gerekiyor. Pişmiş ya da çiğ sebzeleri yiyebilirsiniz. Ancak yağda pişirilmiş sebzeler yasak. Susadığınızda 8-12 bardak su içebilirsiniz.

    3- Bugün meyvelerle sebzeleri birleştirme günü. Muz ve patates hariç istediğiniz herhangi bir meyve ve sebzeyi yiyebilirsiniz. Yine 12 bardağa kadar su içmek serbest.

    4- Bir önceki gün yasak olan muz bugün listenizin baş tacı. Önceden izin verilmeyen muzu bugün yiyebilirsiniz. En az 8 muz ve 4 bardak süt içebilirsiniz.

    5- Meyveleri kesip bugün sadece pirinç ve domatesle besleneceksiniz. Tüm gün boyunca bir miktar haşlanmış pirinç ile 6 domates yiyebilirsiniz. Bugün 15 bardak su içmeniz gerekiyor. Domatesin ürettiği ürik asit nedeniyle vücudun su alımını artırmak hedefleniyor.

    6- Bugün pirincin yanına istediğiniz herhangi bir sebzeyi de yiyebilirsiniz. Sebze ve pirinç açlığınızı bastırıp tok tutacaktır. Ancak 12 bardak su içmeyi de unutmayın.

    7- Diyet listenizin son gününde pirinç ile birlikte meyve ve sebze suyu içebilirsiniz. Meyve suyu vücutta biriken toksinlerin atılmasına, vücudun temizlemesine yardımcı olacaktır.

    Not: Doktorunuza danışmadan 7 günde 8 kilo verdiren diyet uygulamayın!

  • Aşkı yaşatmanın 11 yolu

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu ve Mutlu evliliğin püf noktaları size özel tüyolar… Modası hiç geçmeyen kurum; evlilik… Ancak aynı zamanda sorunları hiç bitmeyen de o…. Bekarlar evlenmek, evlenenler de boşanmak istiyor. Peki yanlışlık nerede? Her şeyin suçlusu evlilik mi yoksa bir yerlerde hata yapan biz miyiz? 

    Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliği tanımlamasını istediğimizde, “İnsanların birbirine hissettiği cinsel isteklerin, sevgi, şefkat ve ilgi ihtiyacının giderilmesinin yanı sıra daha düzenli, huzurlu ve sağlıklı bir yaşam için asırlar önce oluşturulmuş bir düzenden bahsediyoruz “diyor. Bu sosyal yapılanmanın doğada var olmadığını belirten Budak, “İnsanların yerleşik yaşama geçmeye ve sosyal hayata başlamalarıyla birlikte, farklı örf ve adetler içerisinde böyle bir kurum yapılandırıldı. İnsanlar kendilerini yaşadıkları toplumun örf ve adetlerine uymak zorunda hissettikleri için evlenmek istiyorlar. Bir de çocuk faktörü var. Çünkü insan, en temel korkularından biri olan ölüm korkusunu rahatlatabilmek için ardında bir eser bırakmak istiyor ve çocuk sahibi oluyor. Evlilik dışı bir çocuğun dışlanması ihtimali insanları evlenmeye yönlendiriyor. Son yıllarda bilimsel değil ama sosyal olarak 30 yaşını geçen kadınlarda evlenme sendromu oluştu” diyor.

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu
    Aşkı yaşatmanın 11 yolu

     Yıldönümlerinden korkmayın

    Uzman Psikolog Bülent Budak, evliliğin belli yıllarının daha zorlu geçtiği şeklindeki söylemlerin bilimsel temeli olmadığını belirtiyor. Bazı kişilerin adeta “kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi” inandıkları bu durumun zararlarını yaşadıklarını, sorun yaşama beklentisi nedeniyle 1., 3. ya da 7. yıllarda sorunlar yaşadığını da ekliyor. Oysa doğru olan evliliği yıllara değil, dönemlere ayırmak. Çünkü her dönem evliliğin taraflarına ve çevresel faktörlere göre uzayıp kısalabiliyor.

     Sanal dönem

    İnsanların kendilerini gizledikleri, sorunları görmezden geldikleri, her şeye evet dedikleri ve kendi gerçeklerini göstermedikleri bir dönemden bahsediyoruz. Evliliğin başlangıcını oluşturan bu dönemde tarafların isteği; kavga çıkmamasını, romantizmin sürmesini sağlamak ve dışarıdan bakılınca mutlu bir evlilik tablosu oluşturmak. Çiftler bu dönemde birbirlerine kendilerini tam olarak göstermedikleri gibi, aile ve arkadaşlar konusundaki olumsuz fikirlerini de kendilerine saklıyorlar. Evlenmeden önce birlikte bir evi paylaşan çiftler bu dönemi çok kısa yaşayabiliyor. Bazı çiftlerin ise bu dönemi yıllarca yaşamaları da mümkün.

     Gerçekçi dönem

    Çiftler bu dönemde yavaş yavaş “ben” demeye başlıyor; “Ben böyle düşünüyorum, böyle istiyorum” gibi… Böylece bu dönem fikir ayrılıklarının, duyguların ve beklentilerin ortaya çıktığı yılları anlatıyor. Uzman Psikolog Bülent Budak, bu dönemin çok riskli olduğunun da altını çiziyor. Çatışmaların başladığı bu dönemin süresi de çeşitli faktörlere göre değişiyor. Bu dönemin başarıyla atlatılması mümkün, ancak tartışma kültürümüzün eksikliği, karşı tarafı olduğu gibi kabul etmekten kaçınmamız ve değiştirmeye çalışmamız bu dönemden başarıyla çıkmayı da zorlaştıran faktörler. Yine bu dönemde, çiftler birbirlerinin aile fertleri ya da arkadaşları hakkında olumsuz görüşlerini de açıkça dile getirmeye başlıyorlar. “Evlenince değişti” söylemini dillendirdiğimiz bu dönemde yanıldığımız nokta ise şu; değişen kimse yok. Aslında sanal dönemde gösterilmeyenler ya da görmek istemediklerimiz bu dönemde ortaya dökülüveriyor.

    Suskunluk dönemi

    Öncelikle şunu belirtelim ki, “Gerçekçi Dönem”i başarıyla atlatıp uzmanlık dönemine giren çiftler azınlıkta kalıyor. Çoğu çift kendini suskunluk döneminde buluveriyor. Suskunluk döneminde, önceki dönemden gelen konular bir süre bir kenara bırakılıyor, sessizlik dönemi başlıyor ve bir gün daha şiddetli olarak yeniden tartışılmaya başlıyor. Her patlama, bir öncekinden daha şiddetli oluyor. Artık birbirlerine güvenlerini kaybetmeye başlayan çiftler, “Eşimle bu konu konuşulmaz” diye düşünerek iletişimden kaçınmaya başlıyorlar. İşte bu sessizlikte bazen duyulan tek şey boşanmanın ayak sesleri oluyor. İki taraf da ekonomik olarak tek başına ayakta durabilecek durumdaysa boşanma gerçekleşiyor. Eğer çocuk varsa, boşanma ertelenebiliyor. Aldatmaların en çok yaşandığı dönem de suskunluk dönemleri… Çiftler duygusal arayışlara giriyor ve bu açlığını başkaları ile gidermeye başlıyor. Bu kişiler iş çevresinden, arkadaş çevresinden ya da sanal dünyadan olabiliyor. Son zamanlarda sosyal ağlarda eski sevgililerini bulanların sayısı da oldukça fazla…

     Uzmanlık dönemi

    İşte az rastlanan ideal dönem! Tabii ki pembe bir dünyadan bahsetmiyoruz. Hayat devam ettikçe çiftlerin önüne engeller, sorunlar çıkıyor. Uzmanlığa erişen çiftler, kriz yönetimini ustalıkla gerçekleştiriyor. Ufak tefek hatalar olsa da patlamalar; küsmelere, suskunluğa gitmeden hallediliyor. Duygusal ve mantıksal olarak gelişmiş bir ilişkide, çiftler önlerine gelen her engeli başarıyla aşıyorlar.

     Kötü giden evliliği bir bebek kurtaramaz

    Uzman Psikolog Bülent Budak, çocuk sahibi olmanın bir evliliğe büyük etkileri olduğunu söylüyor. Ancak burada sadece olumlu etkilerden söz etmiyor. Öncelikle çocuk yetiştirmenin de tıpkı evlilik gibi süreçleri olduğunu, yani kolay bir şey olmadığını unutmamak gerekiyor. Bir çocuğun aileye yapacağı olumlu katkılar çocukla ilgili değil, çiftlerin bu duruma bakış açısıyla ilgili oluyor. Örneğin bir babanın, çocuk bakımının sadece annenin görevi olduğunu düşünmesi ve kadını bu işte yalnız bırakması, çiftin arasında daha önce olmayan sorunların doğmasına bile neden olabiliyor. Bu nedenle çocuğun, ilişkide hiçbir şeyin başlangıç noktası olarak görülmemesi, öncelikle tarafların bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor.

     Sanal alemdeki tehlike!

    Artık canımız her sıkıldığında kendimizi oyalayacak bir şey bulabiliyoruz. Televizyonun yanı sıra artık elimizin altında uçsuz bucaksız bir internet alemi var. Ancak sanal ortama ne kadar çok zaman harcarsanız, o tarafınızı geliştirmiş oluyorsunuz ve ilgilenmediğiniz ilişkiniz zayıflıyor. Bunun önüne geçmek için fiziksel tedbirler alın. Bilgisayarı salonunuzdan ve yatak odanızdan çıkarın. Haftada iki gün televizyonsuz ve bilgisayarsız geceler yapın.

     Düzenli ve sağlıklı yaşamak için evleniyoruz

    Evlilik insan doğasına aykırı mı?” diye sorduğumuzda ise Uzman Psikolog Bülent Budak, bu fikrin insanların sorumluluktan kurtulmak için ürettikleri bir mazeret olduğunu belirtiyor: “Doğaya bakınca hayvanların tek eşli olmadığını görüyoruz. Bu açıdan bakınca evliliğin bu doğaya aykırı olduğu söylenebilir. Ancak yaşadığımız binalar da, bindiğimiz arabalar da doğaya aykırı. Doğaya uyumlu yaşamak için ata binip mağaralarda yaşıyor olmamız gerekiyordu. Hayatımızı iyileştirmek için ürettiğimiz bu yapılanmalar gibi, düzenli ve sağlıklı bir yaşam için de evlilik kurumunu ürettik.
    Yani evlilik bir gereklilik olarak ortaya çıktı.”

    Mutlu evliliğin püf noktaları

    1. Acele etmeyin: Özellikle aile büyüklerinin “Yaşın kaç oldu, yaşıtların hep evlendi, ben de torun istiyorum” türünden dayatmalarına kulaklarınızı tıkayın. Çünkü acele ile yapılan evliliklerde ilişkinin bedeni ve ruhu oturmuyor. Tek başına aşk da, tek başına para da bir evliliğin uzun ömürlü olmasına yetmiyor.

    2. Kendinizi iyi tanıyın: Kendi ruhunuzu ve düşünce yapınızı iyi tanıyın. Bu özelliklerinize göre bir arayış içine girin. Kendinizi tanımadan karşı tarafı sırf güzel, yakışıklı ya da zengin olduğu için seçmeyin. Özellikle üçüncü kişilerin tavsiyeleri ile başlayan evlilikler kaybetmeye baştan mahkum oluyor.

    3. Gerçekçi olun: “Nikahta keramet vardır, evlendikten sonra düzelir” şeklindeki sözlere inanmayın. Gerçek düşüncelerinizi evlenmeden önce ortaya koyun. Karşı taraftan da aynısını bekleyin. Örneğin çocuk sahibi olmak istemeyen nişanlınızın, evlendikten sonra fikrini değiştireceği hayaline tutunmayın. Ya da evlendikten sonra başka bir şehirde oturmak istemiyorsanız ancak böyle bir ihtimal varsa tavrınızı baştan konuşun.

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu ve Mutlu evliliğin püf noktaları size özel tüyolar...
    Aşkı yaşatmanın 11 yolu ve Mutlu evliliğin püf noktaları size özel tüyolar…

    Aşkı yaşatmanın 11 yolu

    1. Ona saygı duyun.

    2. Onu dinliyor gözükmeyin, gerçekten dinleyin.

    3. Onu olduğu gibi kabul edin, eleştirmeyin.

    4. Doğru tartışmayı öğrenin.

    5. Ona zaman ayırın.

    6. Onu düşünün ve düşündüğünüzü, onu mutlu edeceğini bildiğiniz şeyleri yaparak gösterin.

    7. Ona sizin için farklı olduğunu hissettirin.

    8. Maddi boyutunu esas almadan, onu mutlu edecek ufak sürprizler hazırlayın, özel zamanlar yaratın.

    9. Karşı taraftan beklemeyin, önce siz yapın ki karşılığını alın.

    10. İlişkiyi güncelleyin; eski günlerde gittiğiniz yerlere ziyaretler yapın, ilk günlerinizi hatırlayın.

    11. İşinize mesai harcamazsanız iflas edeceğini bildiğiniz gibi, evliliğinize mesai harcamazsanız onu kaybedebileceğinizi unutmayın.

     Terapi ne zaman?

    Uzman Psikolog Bülent Budak, terapiyi özellikle nişanlı çiftlere öneriyor. Ancak her şeyin toz pembe yaşandığı nişanlılık döneminde terapiye gitmek pek de akıllara gelmiyor. Bir diğer ideal zaman ise “Gerçekçi Dönem”… Budak, suskun döneminde gelen çiftlerin artık umutsuz ve güvensiz olması, hatta gizli ikinci hayatlar kurmaları nedeniyle terapi yoluyla bir ilişkiyi tedavi etmenin çok zor olduğunu belirtiyor. Ancak ne yazık ki çiftler, en çok da
    suskunluk döneminde terapiye geliyor.

    Formsanté Dergisi