Blog

  • Kıskanç erkeklerle baş etmenin yolları

    Kıskanç erkeklerle baş etmenin yolları

    Aşkın, önemli işaretlerinden biri kabul edilen kıskançlık, abartıldığı takdirde hayatı her iki tarafa da zehir edebilir. İşte yedi farklı kıskanç erkek profili ve bu rahatsız kişiliklerle baş etmenin yolları…

    “Sana açık kucaklar bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun…” Hepimizin bildiği bu şarkının sözleri gerçekten de çok ilginç. Düşünün öyle bir kıskançlık hali ki, sevgiliyi sevenlerin ölümünü istiyor. Masum bir sevgi gösterisi ya da sevginin kanıtı zannedilen kıskançlık, bir gün korkunç bir canavara dönüşebiliyor. Eh, bu noktada da kaçmak ve o hastalıklı ilişkiden çıkmak lazım çünkü kendinden kıskanmanın sonu yok.

    Uzmanlara göre kıskançlık duygusunun temelinde kaybetme korkusu, özgüven eksikliği ve sevgilisini insan değil, kendine ait bir çeşit eşya olarak görme fikri yatıyor. Ancak bunu biliyor olmak kıskançlık duymanızı engelleyemiyorsa, hayatınızı ne kendinize ne de karşınızdaki kişiye zehir etmeden önce biraz durup düşünmenizi öneriyoruz…

    Kıskanç insan tiplerini kategorilere böldük, tanıdık gelenlere dikkatle bakın; partneriniz ya da siz oralarda bir yerde olabilirsiniz. Kıskanç bir tipte diğerinin özellikleri de olabilir tabii, ya da burada yazılı olmayan başka kıskançlık modelleri de bulunabilir. Biz sadece yedi tanesine odaklandık.

    Lütfen unutmayın “Yaşasın beni kıskanıyor” cümlesini kurduğunuz an, her şey yeni başlıyor demektir. Kıskançlık, vahşi bir at gibi şaha kalkıp sizi üzerinden atabilir. Ya da usta bir biniciyseniz, uyum sağlayıp, usul usul ilerleyebilir. Onu kontrol etmek sizin elinizde kısacası, tabii gücünüzün yettiği yere kadar…

    1) ORTAM KISKANCI

    Kıskançlığın bu zararsız gibi görünen biçiminde, en çok dikkat çeken özellik, bulunduğunuz ortamların kıskanılmasıdır. Bu tip, yanınızda olmadığı anlarda hissettiği gereksiz şüphe yüzünden sürekli gerginlik yaşar. Çalıştığınız işyerinde kaç erkeğin bulunduğu, okul arkadaşlarınız, bir toplantıda yeni biriyle tanışıp tanışmadığınız, kız arkadaşlarınıza onu nasıl anlattığınız, dahası onların yorumları… Gördüğünüz gibi bu tiplerin bitmek bilmeyen bir merak listesi vardır. Bu konular hakkında sık sık dolaylı ya da direkt sorular sorarlar. Hatta bazen okulunuza ya da işyerinize aniden çıkıp gelirler. Bunların arasında en az ilgilendiği bölüm ise kız arkadaşlarınızla ilişkinizdir. Yabancı olduğu bir alandır bu çünkü. Ayrıca kızların özel romantik anları paylaştıklarını ve yorum yapılması gereken detaylara indirgediklerini bilir. Kızların yapacağı tek kelimelik bir yorumun bile ilişkileri bitme noktasına sürükleme gücü olduğunun da farkındadır. Bu nedenle kız arkadaşlar mevzusunun en tehlikeli alan olduğunu kısa sürede kavrayan kıskanç erkek modeli, başka konulara yönelir. Çeşitli sebeplerle kendisinin giremediği her ortamı, her anınızı kıskanır. Onun hakimiyet ve görüş alanı dışındasınızdır çünkü ve bu da onun için tehlike oluşturabilir.

    Peki, ne yapmalı? Eğer ona olan sevginizi kanıtlamak ve güven vermek istiyorsanız, o daha sormadan, bir olay anlatıyormuş gibi yaparak bulunduğunuz ortamla ve kişilerle ilgili küçük ayrıntılar verebilirsiniz. Böylece korkacak bir durum olmadığına ikna olabilir. Kıskançlığın panzehiri, güvendir.

    2) HEMCİNS KISKANCI

    Aslında diğer erkekleri kıskanma hali, geniş bir alanı kapsar. En belirgin tezleri “Ben erkekleri tanıyorum, akıllarından geçenleri biliyorum”dur. Bu nedenle sizi şeytani hemcinslerinden korumak için, çevrenizde kocaman bir duvar örerler. Elbette ki sizi korumak istemesi oldukça doğaldır ancak “Ona mı baktın, o kim, neden bu kadar sık görüşüyorsunuz, neden o kadar güzel gülümsedin ona?” kadar bıktırıcı sorular yaratması da çok mümkündür. Masada onun değil de bir başka erkeğin esprilerine daha yüksek sesle mi güldünüz yoksa? Eyvah, onu çoktan aldattınız!

    Ne yapmalı? Bu tip bir durumda, önce derin bir nefes alıp, kıskanmak ya da daha doğru deyimle işkillenmek için haklı sebepleri var mı tekrar bir düşünün. Belki de sevgilinizin kıskandığı erkeğe gerçekten fazla umut verici davrandınız. Belki ilgisi hoşunuza gitti. Bu, suç değil ki. Küçük ve zararsız flörtleşmeler her iki cinsin de ağzını tatlandırır. Tabii sakın bu cümleyi kıskançlıktan gözünü kan bürümüş partnerinize söylemeyin. Nabzını yoklayarak adım adım ilerleyin. Hazır olduğunda ise, onun erkekleri tanıdığı kadar sizin de kadınlık içgüdüsüne ve enerjisine sahip olduğunuzu söyleyin. Karşınızdaki erkeğin size gösterdiği ilginin derecesini ayırt edebildiğinizi sevgilinize anlatmaya çalışabilirsiniz. Tabii ikna olursa… Ancak bu cümleler, kendi yolunuza gitmek istediğiniz ayrılma süreçlerinde ve başka birisine gerçekten ilgi duymaya başladığınızda aleyhinize delil olarak kullanılabilir, bunu da unutmayın. En iyisi, bırakın kıskansın, hareket alanınızı çok kısıtlamadığı sürece idare edip alttan alabilirsiniz. Kıskançlığın panzehirlerinden biri de zekice idare etmektir. İdare edilen bunun farkına bile varmadan…

    3) KIYAFET KISKANCI

    Dekolte, mini etek, makyaj ve en sevdiğiniz dar elbiseniz… Bunlar, sevgilinizin kalp atışlarını mı hızlandırıyor? Size olan aşkından ve heyecanından değil tabii. Bu süsler ve kıyafetler panik -kontrol etme isteği- öfke ve kıskançlık krizi şeklinde yükselen bir eğri mi yaratıyor? O halde kolay gelsin, çünkü işiniz cidden zor. Önce, kendi kendinize durumu değerlendirin; dekolteyi çok mu abartıyorsunuz, yerine ve duruma göre kuralını çok mu bozuyorsunuz? Buna, kendi kendinize karar verin, etrafın ilgisi hoşunuza mı gidiyor yoksa sokakta yürürken bakışlardan rahatsız olup başka bir şey giymiş olmayı mı diliyorsunuz? Kendi kendinize sorduğunuz tüm bu sorulardan sonra ne istediğinizden eminseniz, geldik en zorlu kısma. Yani onu ikna etme aşamasına.

    Bu noktada, sevgilinizi, kendinizi birilerine beğendirme zaafı ile giyinmediğinize ikna etmelisiniz. Onun bakış açısında bunun kaba tabiri “aranan kadın”dır çünkü. Bu, ne yazık ki çoğu erkeğin beyninde yer etmiş bir önyargıdır. Ne derseniz deyin, seçimlerinizi dişiliğinizi, hatta cinselliğinizi ortaya çıkarma isteği olarak algılar. Denediniz, anlattınız ama baktınız olmuyor ve ne yardan ne serden geçebiliyorsunuz, o halde biraz geri adım atmakta ya da orta yolu bulmakta bir salonca yok. İlişkiler böyle değil midir? Her iki taraf da inat edip burnunun dikine giderse ve kendi doğrularına bir de karşısındaki kişi açısından bakmazsa ilişkiyi yürütmek hayli zor olacaktır.

    4) HAVADAN NEM KAPAN KISKANÇ

    Bu tiplere özetle paranoyak diyebiliriz. Gerçekten aklınızı, mantığınızı kullanarak kıskandığı şeyi anlamanız mümkün değildir. Kafasında kurar, kurar, sonra sanki siz kafasında kurduğu tüm hikayeyi biliyormuşsunuz gibi öyle bir cümle sarf eder ki, şaşkınlıktan donar kalırsınız. Deli ile deli olmamak lazım. Kimbilir geçmişinde ne korkunç aldatılma vakaları yaşadı ki bu hale düştü diye düşünüp anlayış göstermeli belki de. Ama herkesin de bir sabrı var değil mi? Geçmişinin ya da kuruntulu yapısının faturası niye size çıkıyor canım? Siz, verebileceğiniz kadar güven verin, huysuzluğunu her şekilde teskin edin. Baktınız, ağzınız ile kuş tutsanız dahi “O kuş erkek miydi, dişi miydi?” diye soruyor hiç durmayın. Artık güle güle mi dersiniz, yoksa “Değişir nasılsa” diye ümit ederek evlenir ve bir ömrü böyle tüketmeyi göze mi alırsınız, bilemeyiz, tabii karar sizin.

    5) TAM ARIZA KISKANÇ

    Bu erkek tipi, “havadan nem kapan kıskancın” biraz daha uzmanlaşmış bir versiyonu olup, daha da zararlıdır. Geçmişinizdeki tüm ayrıntıları siz nasıl olduğunu anlamadan, anlattıklarınız arasındaki boşlukları tamamlayarak öğrenir. Telefon defterinizdeki tüm isimlere hakimdir. Hatta listeye yeni birini eklediğinizi anında fark eder. E-posta şifrenizi bir kere öğrendi mi, her yazışmanız okunabilir. Bunları yapması için haklı bir sebebi de yoktur çoğu zaman. Doğuştan böyledir. Aşırı kontrolcü ve aşırı güvensiz. O kadar şüphecidir ki vazoda solmakta olan çiçeği kendisinin gönderdiğini unutup, ciddi bir yaygara koparabilir. (Hatta bu sonuncu örnek tecrübeyle sabittir!) Yolda eski bir sevgiliniz ya da çocukluk aşkınızla mı karşılaştınız, her üç kişinin de sağlığı için onları görmezden gelmenizde fayda var. Aksi takdirde, -hele de eski sevgilinin eli yüzü, itibarı ve parası ondan daha iyiyse- sonraki günleriniz tam bir kabusa dönüşebilir. Sizi günde üç kere sırf özlediği için mi arıyor sanıyorsunuz, bir daha düşünün. Sizden başka kimseyi bu kadar kıskanmadığını ve kıskanmayacağını, onun bu kıskançlıklarını sizin yarattığınızı, bunda sizin de suçunuz olduğuna inanıyorsanız tekrar düşünün. Arıza kıskançlar, bunu öyle ustalıkla yaparlar, kendilerinden bile bunu öyle iyi saklarlar ki, yıllar, “Aşkımız çok tutkuluydu, kimseyle, hiçbir şeyle paylaşamıyordum onu” sayıklamalarıyla geçer gider. Bu ilişki için çok da zaman harcamamanızı öneririz.

    6) KISKANDIRTMAYAN KISKANÇ

    Evet, kıskanmak, ilişkinin canlılığını koruması için yaratılmış ve her iki tarafın da kurallarını kabul ettiği eğlenceli bir oyun olarak görülebilir. Hafif flörtleşmelerin ardından ara sıra gelen minik hesap sormalar hoşa gider. Buraya kadar her şey tamam, yolunda ve dengeli. Ancak sorun, her iki tarafın da kuralları biliyor olmasına rağmen, oyunu sadece bir tarafın oynaması, öbürünün ise tribüne ya da yedekler kulübesine gönderilmesidir. Yani, o sizi kıskanır, sorularıyla gülümsetir ama sıra size geldiğinde garip bakışlarla karşılaşır ve çoğu zaman sorularınıza yanıt alamazsınız. Hatta oyuna katıldığınız için kendinizden utanmanıza bile neden olur karşınızdaki kişi. Aynı şeyi kendisinin de yaptığını söylediğinizde ise, kadın ve erkek arasındaki farkı gayet net ve soğuk bir tavırla açıklar. Kısacası “Bana kendi silahlarımla saldırma” der.

    Bu durumda yapılacak en iyi şey onunla oynamayı kesip ona “Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma” sözünü zevkle hatırlatmak olacaktır.

    7) ZORAKİ KISKANÇ

    Bu versiyonda asıl kıskanç olan taraf kadındır. Şimdiye kadar, kıskançlık erkeğin tekelindeymiş gibi anlattık ama yukarıdaki tüm maddeler kadınlar için de geçerli olabilir tabii. Diyelim asıl kıskanç taraf sizsiniz; zaten erkeklere sorsanız, onlar asla kıskanmazlar, yalan söylemezler ve dırdır etmezler. Tüm bunlar doğuştan kadınlara aittir. O kadar kıskançsınız ki onun kıskanmamasını bile kıskanıyorsunuz. Çiftler uzun süre beraber yaşadıktan sonra birbirlerine benzemeye başlarmış, üzüm üzüme bak baka kararır misali… İşte siz de onu kendinize benzetmek yolunda ilerliyorsunuz. Aman dikkat, oyunu fazla abartmayın ters tepebilir. Hiç kıskanmaz sandığınız erkeğiniz, yaptığınız türlü türlü numarayı, attığınız artistik taklaları fark etmiş ama fark etmemiş gibi davranıyor olabilir.

    Gül gibi kıskanmayan bir partneriniz varken değerini bilin. Çok kısa sürede başlangıç seviyesindeki kıskançtan, arıza kıskanca kadar yol alabilir ve o zaman mutsuzluğunuzun tek suçlusu siz olabilirsiniz. Sakın içindeki canavarı uyandırmayın ve üzerine fazla gitmeyin. Aşkınızı tazelemek ya da sevginizi kanıtlamak için daha zararsız binlerce yol olduğunu unutmayın.

  • Kadınlarda Boşalmayı Öğrenebilme Süreci

    Kadınlarda Boşalmayı Öğrenebilme Süreci

    Mutlu bir birliktelik için önemli unsurlardan biri her iki tarafı da mutlu kılan ve her yönden tatmin eden bir cinsel ilişkidir. Mutluluk veren bir sevişme eşleri daha huzurlu, daha mutlu ve çevrelerine karşı daha sevecen yaparken, birbirlerine daha çok bağlar, yakınlaştırır ve onları bütünleştirir. Çünkücinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme ve birbirine bir armağan olarak sunma, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır.

    BOŞALMA NEDİR?

    Sevişme öncesi eşi çıplak olarak görme, tatma, dokunma, işitme yani eşin sesini duyma, koku gibi cinsel uyarı veya düşünceler ile başlayıp beyin ve vücudun ortak hareket etmesi sonucu yaşanan yoğun zevk anına “boşalma” denir. Orgazm olmakla boşalmak aynı şey değildir. Bu nedenle genelde orgazm diye bahsedilen durumlar boşalma olarak algılanmalıdır. Boşalma bedensel bir rahatlamayken orgazm ise bu bedensel rahatlamaya ruhun eşlik ettiği çok yüksek haz veren bir durumdur.

    BOŞALMA SORUNLARININ DEĞİŞİK TİPLERİ VAR…

    Hiç boşalamama, yalnızca mastürbasyon ile boşalıp cinsel partnerle girişilen etkinliklerde boşalamama ve cinsel birleşme ile boşalamama şeklinde boşalma ve orgazm sorunlarının değişik tipleri vardır.

    ZAMANLA BOŞALMA ÖĞRENİLEBİLİYOR…

    Kadınlarda boşalmayı öğrenme yaşla birlikte artıyor. 20’li yaşlarda fazla cinsel deneyimi olmayan kadınlarda cinsel birleşmeyle boşalamamak çok daha yaygın. Ancak cinsel ilişki sırasında boşalmayı bir hedef olmaktan çıkaran her kadın organik bir sorunu yoksa kendi bedenini bir başkasının bedeniyle paylaşarak haz almayı yani boşalmayı zamanla öğrenebilir. Çünkü her kadın, kendisine haz alma izni verdiğinde, uygun şekilde ve yeterli süre uyarıldığında boşalabilir. Boşalmanın oluşumu için en önemli faktörler “UYGUN PARTNER, UYGUN MEKÂN, UYGUN ZAMAN VE UYGUN UYARILAR” olmak üzere 4 U KURALI, hazır olma ve hassas bölgelerin uyarılmasıdır. Bunlar da, önce dokunsal sonra görsel ve işitsel uyaranlar sonucu meydana gelir. Ancak boşalmayı öğrenmek kişiden kişiye göre farklılık gösterebilir. Ancak tüm kadınlar boşalmayı veya orgazm olmayı zamanla öğrenirler. Bunun için ilk önce kadınlar cinsellikten haz almayı istemeli ve buna kendilerini layık bulmalıdırlar, haz almaya izin vermelidirler, daha sonra zevk alabilmek için önce kendi bedenlerini tanımalı, nelerden zevk aldıklarını mastürbasyonla keşfetmeli, partnerlerine yol göstermeli ve cinsel ilişki sırasında istemli kasılmalar yaparak klitorislerini sürterek boşalmayı keşfetmelidirler. Bu süreçte G noktasını da keşfederek seksin tadını çıkartabilirler. Ancak sevişmenin ve dokunmanın hazzına odaklanmak yerine “Ya boşalamazsam!” kaygısı boşalmayı engeller. Çünkü çiftlerin boşalmayı zorunlu bir hedef olarak görmeleri onlarda baskı yaratıyor. Bu nedenle çiftler boşalmayı hedef haline getirmek yerine boşalmayı deneyimlemeyi seçmelidirler. Böylece boşalmaya odaklanmak yerine, bütün anların tadını çıkartabiliyorlar.

    BOŞALMAYI ÖĞRENME SÜRECİNDE SIK KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR…

    Partnerlerin boşalmak için gerekli koşulları sağlayamaması, kadına zevk almanın kötü bir şey olduğunun öğretilmesi, çiftler arasında yakınlık olmaması, kadının kontrolü elinden bırakmak istememesi, “Kendimi serbest bırakırsam başına neler gelir?” korkusu, “Erkekler benim boşalmamı hak etmiyor!” düşüncesi, çiftlerin birbirlerinden utanması, yetiştirilme tarzları, yaygın tabular, sosyo-kültürel yasaklamalar, yoğun iş temposu, katı ve baskıcı dinsel inançlar, içgüdüleri ile hareket etmekten hoşlanmama, duyarlı ve sıcak bir kadının nasıl olduğuna ilişkin yeterli rol modelin bulunmayışı, cinsel bilgisizlik, cinsel organları yeterince tanımamam, partnerlerin var olan erken boşalma gibi cinsel sorunları, aşırı titizlik, bazı ilaçların yan etkileri, içinde bulunulan ortam ve mastürbasyon deneyimsizliği boşalmayı öğrenme sürecinde en çok karşılaşılan zorluklardır. Bu zorlukları aşmak için kadınlar kendi vücutlarını çok iyi tanımalılar, aynada kendilerini çıplak olarak görebilmeliler, boşalmayı önleyen faktörlerin neler olduğunu belirlemeye çalışmalılar, cinsel duygularını her zaman kontrol etme gereksiniminden vazgeçmeliler ve başarmaktan çok duygulara önem vermeliler, bütün görev ve sorumluluğu erkeğe yüklememeliler. Nasıl zevk aldıklarını keşfetmeli ve erkeğe yol gösterici olmalıdırlar. Çünkü cinsel ilişki almak kadar vermek demek. Kadın bir şey veriyorsa, almayı da hak kazanıyor demektir.

    6 AY İÇİNDE BİR KADIN BOŞALMAYI ÖĞRENEBİLİR…

    Erkekler çok kısa sürelerde boşalabilirken kadınlar için boşalma süresi çok daha uzundur. Bu süre bir yandan kadının cinsel ilişkiye ruhsal ve fiziksel olarak ne kadar hazır olduğuyla, öte yandan ilişkide klitoris ve G noktası gibi duyarlı bölgelerin ne kadar uyarıldığıyla ilgilidir. Yani boşalmak için çoğu kez kadınların direkt klitoris uyarısı almaları gerekiyor. Bu nedenle klitoral olarak kadınların en iyi uyarılabildikleri kadının üstte erkeğin altta olduğu cinsel ilişki pozisyonunun seçilmesi, önsevişme döneminin uzun tutulması, meme uçları, kulak arkaları, bacakların iç yüzleri gibi erojen bölgelerin daha fazla uyarılması ve varsa kadınların penis boyu takıntılarını terk etmelerinde fayda var. Ayrıca kadınlar cinsel fanteziler kurabilirler veya yardımcı erotik materyaller kullanabilirler. Yukarıdaki önlemlerle 6 ay içinde boşalmayı öğrenemeyen bir kadın partneriyle birlikte bir cinsel terapiste başvurmaktan çekinmemelidir.

    BOŞALMAYI TAKINTI HALİNE GETİRMEK SORUNLARA DAVETİYE ÇIKARTIYOR…

    Boşalmayı takıntı haline getiren kadınlarda zamanla öfke, hırçınlık, mutsuzluk, çökkünlük, hiç boşalamama ve cinsel soğuklukgörülmesi, zamanla partner ilişkilerde çatışma yaşanması, aldatma ve partnerde erken boşalma veya cinsellikten soğumagibi cinsel sorunların ortaya çıkması sık rastlanan bir durumdur. Bu nedenle çift boşalmayı beklenti haline getirmeden veya boşalmamayı göze alarak sevişmelidir. Sevişirken çift kendilerini ve birbirlerini seyretmekten vazgeçmeli ve ön sevişme dönemini uzun tutmalıdır.

  • Bitkisel yağların psikolojik etkileri

    Bitkisel yağların psikolojik etkileri

    TARÇIN : Zindeleştiren bir yağ olan tarçın, yorgunluk ve güçsüzlük durumlarında faydalıdır.
    CITRONELLA : Ruhu canlandıran bir yağ olan citronella, depresyonda olanlar için faydalıdır.
    CLARY TOHUMU : Zihin ve düşünce ile ilgili bir çok rahatsızlıkta kullanılır. Normalden fazla aktif çalışan zihinlerde görülen zorlanma, aynı rüyaları görme, sinirsel zayıflık, karmaşık düşünce hissi, aşırı heyecan, panik ve klostrofobi durumları clary tohumuna hızla cevap verir. Kişilerin yaşamlarındaki problemlere daha geniş bir perspektiften bakmasına yardımcı olur, neşesizlik, depresyon ve kendine acıma eğilimi içinde bulunanların yüreklendirilmesinde yardımcı olur.
    KİŞNİŞ : Zihni uyarıcı bir yağ olan kişniş, duyguları canlandırır ve ruhu tazeler. Hafızaya yardımcıdır.
    KİMYON : Kimyon yağı zihinsel işlemleri uyarıcı, güçlü bir düzenleyicidir.
    SELVİ : Rahatlatıcı bir yağ olan selvi, depresyonun hem acı hem de öfke, tedirginlik, aşırı konuşma şeklinde ortaya çıkan diğer yönünü iyileştirir. Büyük ve ani değişikliklerde, kişinin değişimi kabul etmesinde büyük destektir.
    DEREOTU : Dereotu, kriz anlarında veya şok sonrasında olduğu gibi kişinin olaylara yenik düştüğü durumlarda kullanılır.
    OKALİPTÜS : Kişiye konsantrasyon ve zihin açıklığı sağlar. Enerjilerin dengesiz olduğu durumlarda kullanılır.
    REZENE : Sıkıntılı zamanlarda güç ve cesaret verir. Stresli zamanlarda tepki olarak yeme sonucu oluşan oburluk ve alkolizm için kullanılır.

    MELEKOTU : Melekotu heyecan ve ruhsal stresi, akıl ve duygu dengesi hissi vererek teskin eder.Kaçılan problemler ile uğraşmaya motive eder.

    ANASON : Canlılık hissi verir.
    FESLEĞEN : Güçlendirici, uyarıcı bir yağ olan fesleğen konsantre olma zorluğu çekenler, dikkati kolayca dağılanlar, kararsızlık ve disipline olma zorluğu içinde olanlar için faydalıdır. Duygusal açıdan kırılgan olanlara güç verir ve düzenleyici olarak depresyon, endişe, histeri ve ruhsal yorgunluk tedavisinde kullanılır.

    DEFNE : Hafif bir uyuşturucu olan defnenin yatıştırıcı etkisi vardır.

    ASİLBENT : Asilbentin rahatlatıcı, iyileştirici ve yatıştırıcı bir etkisi vardır. En çok yalnızlık, üzüntü, endişe içinde olanlara faydalıdır. Endişelerden kurtulmaya yardımcı olur ve kendine güveni sağlar.
    BERGAMOT : Moral yükseltici ve sakinleştirici bir yağ olan bergamot, öfke ve hayalkırıklığını giderir, özellikle endişe ile oluşmuş depresyonda mükemmel sonuç verir.
    HUŞ : Uyarıcı bir yağ olan huş dinçlik verir ve ruhu canlandırır.
    KARABİBER : Hayal kırıklıklarında dayanma gücü verir ve zihnin karar vermesini güçlendirir.Duygusal etkilere kayıtsız olan kişilerin daha sıcak bir ruh haline geçmelerini sağlar.
    KAJUPUT : Zihinsel ve duygusal durgunluğa faydalı bir yağdır. Zihni uyarır, düşüncelerden uzaklaştırır, durağan duyguları uyandırır, bedeni ve zihni dengeler.
    KAFUR : Kafur ruhu dengeleyerek, özellikle duygusal depresyonla birleşmiş gerilimi yatıştırır ve kayıtsızlıktan uzaklaştırır.
    KARAMAN KİMYONU : Duygulara sıcaklık veren bir yağdır. Kendini kaybolmuş gibi hissedenlere yeni bir enerji hissi verir. Gerilim ve yorgunluktan uzaklaşma sağlar.
    HAVUÇ TOHUMU : Fiziksel etkisi gibi, havuç zihin için de berraklaştırıcıdır.
    SEDİR : Gerilimleri yatıştırır. Genellikle meditasyon aracı olarak kullanılır.
    PAPATYA : Fiziksel ve ruhsal bir rahatlatıcı olan papatya, depresyon, korku, histeri ve gerilimi yatıştırır. Endişe içinde olanlar için yatıştırıcıdır. Tedirginlik, huzursuzluk,öfke ve sabısızlık durumlarında sükunet verir.

    FRANKINCENSE : Zihinsel ve duygusal etkileri için çok eski zamanlardan beri kullanılan Frankincense, karışıklık içindeki zihne tutarlılık ve düzen sağlar. Kendini güvende hissetmeme, kendini eleştirme, disiplin eksikliği, şüphecilik, takıntılı olma, yorgunluk ve cesaret eksikliği gibi durumların hepsi, bu yağın sakinleştirici ve aynı zamanda canlandırıcı etkisinden fayda sağlayabilirler.Frankincense, uzun süreli acı durumlarında ve bir şekilde geçmişe takılmış ya da orada kaybolmuş gibi görünen insanlarda faydalıdır. Korkuların her cinsi – hafif endişelerden panik ataklara kadar-bu yağ ile bir rahatlamaya dönüşür ve kabus, klostrofobi ve bilinmeyen şeylerden korkma durumları bu uygulamaya mükemmel cevap verirler.
    GALBANUM : Devamlı değişen modları olan insanların özlerine dönmelerini sağlar.
    SARDUNYA : Sardunya, manik depressif eğilimli kişilerde, zihni yeniden dengeler ve içe/ dışa dönüklüğün aşırı uçlarını törpüler,endişe ve depresyonu yatıştırır. Genellikle kişilik olarak çok katı olanlar sardunyanın etkilerinden yararlanabilirler.
    GREYFURT : Kafa karışıklığı, kıskançlık ve hayalkırıklığı gibi olumsuz düşünce durumlarında ilaç olarak kullanılır. Greyfurt, bu durumları yok eder ve canlandırıcı karakteri ile kararsızlık, sürüncemede bırakma ve geçmiş için kaygılanma durumlarında fayda sağlar. Manik ve depressif arasında gidip gelen durumlarda yardımcıdır.
    GUIACWOOD : Meditasyon için de kullanılan Guiacwood rahatlık ve ruhaniliğe teslim olma duygusu verir.
    ÇÖRDÜKOTU : Nüfuz eden bir yağ olan çördükotu, bulanık zihne berraklık getirir. Gömülmüş duyguları odaklayarak duygusal acıyı azaltır.
    IMMORTELLE : Şok, korku ve fobilerde faydalıdır.
    YASEMİN : Yatıştırıcı ve canlandırıcı bir yağ olan yasemin, kendini uzak ve kopuk hisseden kişileri dünyanın daha gerçekçi bir görüntüsüne yakınlaştırır. Depresyon, üzüntü tedavisi ile güven aşılama, kayıtsızlık ve tembellikten sıyrılmanın sağlanmasında kullanılan ana maddedir. Duyguların bir yay gibi gerilerek, katılık, duygusal ifade eksikliği ve kıskançlık gibi belirtiler gösterdiği gergin durumlarda faydalıdır. Yasemin, endişeyi yatıştırır ve gelecek olaylardan korkanlara soğukkanlılık verir, aynı zamanda afrodizyak olarak da kullanılır.

    ARDIÇ : Bedene olan etkisi gibi, ardıç zihin için de uyarıcı, berraklaştırıcı ve destekleyicidir. Zihnin gereksiz bilgilerden arındırılmasına yardımcı olurken, aynı zamanda endişe, depresyon, hafıza kaybı ve duygusal tükenmişlik durumlarında fayda sağlar.
    LAVANTA : Lavanta düzenleyici bir ilaçtır. Bir moddan diğerine atlayan duyguları dengeler, endişe, panik ve histeriyi yatıştırırken depresyon ve halsizlik durumlarında kişiye canlılık sağlar. Uykusuzluk için genel olarak faydalıdır ve manik-depresyon tedavisinde kullanılabilir.
    LİMON : Yanan bir kalbi ve zihni yatıştırır, tazeler. Düşüncelere berraklık sağlar.
    LEMONGRASS : Enerji verici bir yağ olan lemongrass ruhu canlandırır, zihne ve duygulara hareket verir ve zihni daha güçlü konsantrasyonlara yöneltir. Dış dünyalarından bağımsız olarak can sıkıntısı çekenler için faydalıdır.
    MERCANKÖŞK : Derin ruhsal travmaların seçimidir. Acının yalnızlığında kaybolanları rahatlatır, endişe,hiperaktivite, gerilim ve histeri durumlarında zihni yatıştırır ve uykusuzluk vakalarında iyileştirici bir uyku alınmasına yardımcı olur.
    MELISSA : Yatıştırıcı ve canlandırıcı bir yağ olan Melissa, duygusal blokların kişinin acı çekmesinde etken olduğu durumlarda faydalı bir ilaçtır. Şok, panik, histeri için kullanılır ve aşırı duyarlı kişileri yatıştırır. Acı içindeki kişiler bu yağ ile olumlu bir bakış açısı kazanabilirler.
    MÜRRÜSAFİ : Güçlendirici ve yatıştırıcı olan Mürrüsafi duyguların kızışarak kişiyi güçsüzlük, kayıtsızlık ve dürtü eksikliğine sürüklediği durumlarda kullanılır.
    NIAOULI : Niaouli zihni uyarır, duyguları yeniden canlandırır ve konsantrasyonu sağlar.
    PORTAKAL : Enerjisi durgunlaşmış kişiler için yararlıdır. Kasvetli düşüncelerden ve can sıkıntısından arındırır, Olumlu bir bakış açısı sağlar ve enerji verir. Portakal yağı psikolojik gerilim ve strese karşı korunma sağlar.
    KEKLİKOTU : Psikosomatik rahatsızlıkların tedavisinde faydalı olduğu düşünülmektedir.
    PALMAROSA : Kişiye canlandırıcı bir tazelik verir. Yatıştırır ve düşüncelere berraklık verir.
    MAYDANOZ : Maydanoz, idrar akışını arttırıcı etkisi yanısıra, aşırı yüklü zihinleri temizleme özelliği mevcuttur.
    PATCHOULI : Dengeleyici bir yağ olan patchouli, nesnellik sağlar, espritüelliği arttırır, kararsızlık durumundaki zihne berraklık verir ve zihni karışık olanların akıllarını başına toplamasını sağlar. Endişeli olanları yatıştırırır.
    NANE : Etkileyici ve uyarıcı bir yağ olan nane, zihni yabancı konulardan arındırır, öfkeden uzaklaştırır, zihinsel yorgunluk ve depresyon durumlarında enerji ve dinçlik verir. Kişinin sinirsel heyecan nedeni ile titrediği durumlarda faydalıdır, sinirsel güçsüzlükte güç sağlar. Nanenin etkileyici kokusu, şok ve histeri durumunda kişiyi yatıştırır.
    PETIGRAIN : Yatıştırıcı ve rahatlatıcı bir yağ olan Petigrain, bazı etkileri ile Neroliye benzer. Panik ve öfkeyi yatıştırır, depresyonda olanlara cesaret verir, zihni canlandırır, duygusal karışıklığı azaltır.
    KIRMIZI BİBER : Çoğu baharat yağı gibi, kişinin kendini keyifsiz hissettiği durumlarda faydalıdır. Canlandırıcı ve uyarıcıdır. Yorgunluk ve bitkinlik durumlarında zihinsel enerjiyi arttırır.
    ÇAM : Yorgun zihni güçlendirir ve canlandırır.
    GÜL : Özelliklere kadınlara faydalı olan güçlü bir ilaçtır. Geçmişte kaybolmuş, duygularına aşırı bağlı, kendilerinin çok farkında olanlar ya da aşırı derecede ben-merkezli olan kişiler için faydalıdır. Üzüntü ve pişmanlık durumlarında yatıştırıcıdır, ruha neşe verir, acıyı ve depresyonu, özellikle de bu bir doğum sonrası yaşanırsa, iyileştirir.
    BİBERİYE : Zihin ve duygulara berraklık verir, entellektüel yetileri biler ve birikmiş çöpleri temizler. Kendini hafıza zayıflığı ya da zihin karışıklığı şeklinde gösteren zihinsel fonksiyon kaybı durumunda kullanılır. Zihinsel berraklığın olmadığı ve kararsızlığın var olduğu durumlarda odaklanma sağlar ve bir tür koruma hissi verir. Histeri, tembellik, üzüntü ve “Pazartesi Sendromu”na biberiyenin canlandırıcı özellikleri ile yardımcı olunabilinir.
    ROSEWOOD : Sinir sistemi üzerinde dengeleyici bir etkisi vardır. Bitkin,keyifsiz ve problemlerine fazlası ile boğulmuş olanları canlandırır.
    SANDAL : Sandal, bir çok olumsuz duygusal durumla başa çıkabilir.Dinginlik veren bu yağ, saplantılar, gerginlik, gelecek olaylar ya da hata korkusu, emniyetsizlik, kendini eleştirme ve güven eksikliği ile kuşatılmış olanlar için bir nimettir.Üzüntü ve depresyonu yatıştırır, kedere yardımcı olur, zor şartlarda sebat sağlar. Bu yağda, geçmişteki olaylara gereğinden fazla bağlı olanlar, bağlayıcı ipleri kesmek için bir yol, içedönük kimseler ise rahatlama bulacaklar. Entellektüel çaba korkusu sandalın etkisi altında erir. Sandal kokusu kendini emniyetsiz hissedenlere korunma hissi verir, tekrarlayan rüya problemi olanlara yardımcı olur. Cinsel iktidarsızlık ve frijidite durumlarındaki kullanımı ile ünlüdür ve içgüdüsel duyuların gelişmesine yardımcı olur.
    MİNEÇİÇEĞİ : Depresyon için kullanılabilen mineçiçeği, rahatlatıcı ve canlandırıcıdır.
    VETIVERT : Ruhun hem derin hem de yüzeysel düzeylerine etkileri olan vetivert, zihne denge hissi verir.Stres ve gerilim sonucu oluşan problemleri yatıştırırır, özellikle sınav, dişçi öncesinde yaşanan korku benzeri durumlarda faydalıdır. Derin psikolojik problemleri olanlar, özellikle de aşırı hassas ve duygusal yaşamında fazla açık olanlar, vetivert kullanımı ile rahatlayacaklardır.
    YLANG YLANG : Ylan ylang suçluluk, düşmanlık, sabırsızlık, kıskançlık, inatçılık, ağzı sıkılık, şüphecilik ve öfke gibi elastik olmayan aktif olumsuz duyguları yatıştırır. Uzak ve soğuk hissedenler için faydalıdır, kendilerini aşırı eleştirenlere ve güvensiz olanlara kendine değer verme hissi sağlar ve kolay telaşlanan mizaçları yatıştırır. Endişe, depresyon, uykusuzluk ve şok durumlarında faydalı olduğu gibi, geleneksel olarak cinsel iktidarsızlık ve firijidite durumlarında afrodizyak olarak kullanılmaktadır.

  • Bir testle unutkanlığın nedenini öğrenin

    Bir testle unutkanlığın nedenini öğrenin

    Günlük yaşamın koşuşturması içinde önemsenmeyip, tedavisi geciktirilen unutkanlık, bunama hastalığına ya da depresyona işaret ediyor olabilir.

    Psikoloji Uzmanı Psikolog Sevda Sevimli Yurtseven, unutkanlık nedenleri, tedavi yöntemleri ve nöropsikolojik testler hakkında bilgi verdi.

    DEPRESYONLA BİRLİKTE UNUTKANLIK ORTAYA ÇIKABİLİR

    Depresyon, derin bir üzüntü hali içinde olup, sıkıntı, ağlamalar, uyku bozukluğu, fiziksel durgunluk, hiçbir şeyden zevk alamama, unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilerden oluşan bir tablodur. Depresyondaki kişi; kendi hayatı, gelecek, diğer kişiler ve olaylar ile ilgili olumsuz kavramları zihninde geliştirmeye yatkındır. Bir olaydan genelleme yaparak her şeyin olumsuz ve kötü gittiğine dair çıkarımlarda bulunabilir.

    Depresyonla beraber; iş performansında düşme, algılama sorunları, eşyaların yerini unutma, yeni bilgileri daha önceki performansından düşük şekilde öğrenebilme ve odaklanamama gibi sorunlar sıklıkla görülmektedir.

    BUNAMA İLERİ YAŞLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

    Yaşlı bir kişinin unutkanlıkla ilgili şikayetleri varsa, çevre tarafından oldukça normal karşılanabilir. Normal yaşlılık unutkanlığında kişi, günlük yaşamında tümüyle bağımsızdır. Kendi işlerini halledip, planlama yapabilmektedir. Ancak çağımızın hastalığı olan bunama(demans), yaşam süresinin uzamasıyla beraber insanı tehdit eder duruma gelmiştir.

    Özellikle “Alzehimer Tipi Demans” yaşlılık öncesi ve yaşlılıkta en çok görülen bunama nedenidir. Bu hastalığın başlangıç döneminde tanı koymak oldukça güç olduğundan, gerçek sıklığı saptamak çok mümkün görünmemektedir.

    Alzheimer’a karşı Havuç kürü için tıklayın !

    Genel olarak 65 yaşın üstündeki nüfusta yüzde 2-4 arasında görülür ve 75 yaş üstü sıklık artmaktadır. Hafif demanslı kişilerde işte ve ev dışında bağımsızlık bozulmaya başlamaktadır.

    Orta demanslılarda bağımlılık artar, kişi yaşamı ve kendi bakımında sorunlar yaşar. Ağır demanslı hastalarda ise sürekli bakım gerekir ve kişi tümüyle çevresine bağımlı hale gelmiştir.

    HASTANIN GÜNLÜK YAŞANTISINI OLUMSUZ ETKİLİYOR

    Hafif evredeki demanslı hasta çalışıyorsa işinde verimliliğini yitirir. Yakın geçmişe ait olayların hatırlanmasında güçlük çekme, aynı soruların tekrarlanması ve kelime bulma güçlükleri hastanın yakınlarının dikkatini çeken başlıca özellikler arasında yer almaktadır. Hasta kendi bildiği mekanları dolaşabilse de, yabancı mekanlarda kaybolabilir. Yeni telefon numaralarını öğrenememe, yemek yaparken malzemeleri unutma ve uyku kalitesinde bozulma görülmektedir. Bu bozukluklarla beraber depresyon da tabloya eşlik edebilir.

    UNUTKANLIĞINIZIN NEDENİ DEPRESYON MU? BUNAMA MI?

    Unutkanlıkla ilgili durumlarda nöropsikolojik değerlendirme, nörolojide yardımcı muayene yöntemlerinden biridir. Bu muayene beyin-davranış ilişkisi temeline oturan nöropsikolojik testlerle gerçekleştirilmektedir. Alzheimer hastalığının erken dönemlerinde beynin hareket ve duyu sistemleri dışında kalan bölgeler de etkilenmektedir. Beyin bölgelerinin aracılık ettiği mental işlevleri değerlendiren ve bunlardaki bozulmaları gösteren nöropsikolojik testlerdir.

    Klinik olarak özellikle ayırt edilmesi zor olan depresyon ve bunamanın ayırt edici tanısında nöropsikoloji yardımcı olmaktadır. Bu tip testlerle; hastanın basit dikkat, dikkati sürdürme, bellek, soyutlama, planlama, görsel mekansal algı ve yapılandırma özelliklerine bakılıp unutkanlığın neye bağlı olduğuna dair fikir oluşturulabilmektedir.

  • Jimmy Choo Ayakkabı Modelleri

    Jimmy Choo Ayakkabı Modelleri

    Jimmy Choo Ayakkabı Modelleri Galerimizde Sizlerle…

  • Canan Karatay diyet önerileri

    Canan Karatay diyet önerileri

    İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, saat saat sağlıklı yaşam önerilerini sunarken, demir eksikliğinin önemini de vurguluyor. Karatay ayrıca “Diyabetliler bal, pekmez ve her türlü reçelden de uzak durmalılar” uyarısında bulunuyor…

    SON kitabı “Karatay Diyeti’yle Obezite ve Diyabete Çözüm Var” ile sağlıklı beslenmeyle ilgili tüm sorularımızı yanıtlayan İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, saat saat sağlıklı yaşam önerilerini sıralıyor, diyabet hastalarının neler yapması gerektiğine ışık tutuyor. Karatay, kişide D vitamini ve demir eksikliği varsa kilo verilemeyeceğinin altını çizerken, Türk halkını şişmanlatan hataları da sıralıyor. İşte Karatay’dan öneriler…

    ‘DİYABET HASTALARI EKMEK, BÖREK, KEK, PİLAV YEMEMELİ’

    “Eğer obezseniz, diyabet ya da gizli şeker hastasıysanız, mutlaka sık yeme ihtiyacınız oluyordur. Diyabetlilerin öncelikle hedefi bunu kırmak olmalıdır. Diyabet, yanlış beslenme ve yaşam biçimi sonucu gelişen metabolizma bozukluğu hastalığıdır. Bu sebeple sağlıklı beslenme ile gerileyebilir. Diyabetlilerin vücuduna sağlıklı yağ (Köy tereyağı, soğuk sıkım sızma zeytinyağı, omega 3), sağlıklı protein (özgür tavuk yumurtası, normal yağlı peynir, et, balık, pastırma, evde yapılmış sucuk ve yoğurt), sağlıklı karbonhidrat (baklagiller grubu yani fasulye, mercimek, barbunya, börülce veya kuruyemiş grubundan fındık, fıstık, ceviz ve badem) girdiği zaman ensülin direnci yavaş yavaş kırılmakta ve kan değerleri yavaş yavaş normale dönmektedir. Sağlıksız karbonhidrat grubundaki yiyecekler (ekmek, börek, kek, beyaz pirinç pilavı, patates, fazla meyve, taze ve endüstriyel meyve suyu, asitli ve şekerli içecekler, alkol) tamamen kesilmelidir.” “Diyabet hastalarının tatlı ihtiyacı, kuruyemişler (fındık, fıstık, ceviz, badem) ve kuru meyvelerle (kuru kayısı, kuru erik, kuru incir) karşılanabilir. Diyabetliler, bal, pekmez (keçiboynuzu dahil) ve her türlü reçelden (diyet dahil) de uzak durmalılar.”

    ‘DOĞAL YAĞLAR VE KIRMIZI ET OBEZLER İÇİN SAĞLIKLIDIR’

    “Doğal yağla yapılan yemekler kolesterolün ve ensülinin sağlıklı, normal değerlere gelmesini sağlıyor. Bu sebeple doğal yağlar ve kırmızı et obezler ve diyabet hastaları için sağlıklıdır, zararlı değildir!”

    ‘Düşük enerji, aşırı egzersiz yanlış’

    “OBEZLERDE karaciğer yağlanmasının oluşması sonucu, göbek etrafında araba tekerleği şeklinde yağların birikmesinin nedeni de budur. Fizik aktivitemizi artırarak, ensülin direncinin gelişmesini önlemek elimizdedir. Günlük karbonhidrat tüketimimizi azaltıp sağlıklı yağları ve proteinleri tüketiyorken, aynı zamanda fizik aktivitemizi de artırırsak, kan şekerimizi normal düzeylere indirmek mümkün olmaktadır. Düşük kalorili diyet ve fizik aktivitenin artırılmasının kilo verdirmediği, aksine kişileri bunalıma düşürdüğü yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Yani günlük enerjinizi azaltacaksınız, düşük enerji alıyorken her gün 1 saat koşacaksınız! İşte yapılan en önemli yanlışın bu öneriler olduğu bilimsel olarak gösterilmiştir. Bu şekilde ‘kilo verme’ ise, kilo almanın en güçlü nedenidir. Düşük enerji, aşırı egzersiz kilo aldırır, verdirmez!”

    ‘Türk halkı hareketsiz ve unlu gıdaları çok tüketiyor’

    * “Türk halkındaki en büyük problem, hareketsizlik!” * “Türk halkı maalesef çok fazla ekmek, tatlı ve unlu gıdalar tüketiyor. Özellikle gençlerimiz fast food kültürüyle yetiştiriliyor. Hamburger, pizza, tost, sandviç, cips gibi yiyeceklerle karınlarını doyurmaya çalışıyor.” * “Ayrıca halkımızın büyük bir kısmı sağlıklı sanarak, her gün neredeyse 2-3 kilogram taze meyve yiyor, ama kuruyemişten kilo aldırır diye uzak duruyor!” * “Kuruyemiş tüketenler de, çiğ yemek yerine kavrulmuş ve tuzlanmış şekilde yiyerek büyük hata yapıyor!” * “Türk halkı az az, sık sık yiyerek zayıflamaya çalışıyor. Oysa sık sık yemek, sürekli ensülin hormonu salgılanmasına sebep oluyor ve farkında olmadan yağları eriten leptin hormonunun salgılanmasına engel olunuyor!” * “Halkımızın yaptığı bir diğer yanlış da sağlıklı yağlarla sağlıksız yağları aynı kefeye koymak. Vücudumuza sağlıklı yağ (doğal tereyağı, doğal sızma zeytinyağı) girmediği sürece birikmiş zararlı yağlarımızdan kurtulamayız!” * “diyetyapanlar, yalnızca kalori hesabına takılıyor. Yiyeceklerin ne protein içeriğine, ne de sağlıklı yağ içeriğine bakılıyor.”

    Hastalıklar

    Gizli şeker, diyabet ve tüm kronik hastalıkların nedenleri

    * Kötü beslenme * Kronik stres * Mikroplar * Toksinler * Alerjenler

    ‘D vitamini ve demir eksikliği kilo vermeyi engeller!’

    “BANA gelip ‘Ne yaparsam yapayım, kilo veremiyorum’ ya da ‘Çok yavaş kilo veriyorum’ diyenlerin gizli alerjileri, bilinmeyen değişik sağlık sorunları ve hormonal dengesizlikleri olabilir. D vitamini eksikliği de, kilo vermeyi engeller! Vücudumuzun ürettiği doğal ve en güçlü antioksidan özelliği olan D vitamininin eksikliğinde hücrelerimiz normal çalışmadığı için her türlü alerjik hastalık ve enfeksiyon hastalığı meydana gelmektedir. D vitaminin iki kaynağı vardır: Birincisi güneşin UVB ışınları etkisiyle derimizde üretilmektedir. İkincisi, gıdalarla alınabilmektedir. En önemli besin kaynağı balık, yürek ve karaciğerdir.”

    ‘Karaciğer, yürek ve dalak demir açısından zengin gıdalardır’

    “DEMİR eksikliği varsa, yine kilo verilemez! Yemekten hemen sonra çay içme âdeti de, gıdalarda bulunan az miktardaki demirin emilimini önlemektedir. Karaciğer, yürek, dalak gibi sakatatlar, kırmızı et, baklagiller, kuru üzüm ve yumurta sarısı demir açısından zengin gıdalardır.”

    ‘MUTLAKA YOĞURT TÜKETİN’

    “Yoğurt, bir mutfağın olmazsa olmazlarındandır. Önemli bir probiyotik gıdadır, sindirim enzimlerinin düzenli çalışması ve bağırsaklardaki faydalı mikropların üremesi adına çok etkilidir. Yani buzdolabınızdan eksik olmamalıdır. Evde yoğurt yapmak için açık süt, mandıralardan veya günlük taze süt satan şarküterilerden alınabilir. Eğer bulunmazsa günlük pastörize süt (cam şişede) kullanılabilir.”

    ‘6-7 DİLİM EKMEK SAKINCALI’

    “Günde 100 gram karbonhidrat yeterlidir. Çünkü vücudumuzu aşırı çalışmaya zorlar. Bu nedenle kilolu, karaciğer yağlanması oluşmuş, göbek çevresi genişlemiş olan obezlere ve diyabet hastalarına günde 6-7 dilim ekmek tüketmenin önerilmesi son derece sakıncalıdır.”

    Yemeklerin yanında tercih edilen yiyecekler 

    * “Et ve balık yemekleri ile birlikte bol mevsim salatası, soğan yenebilir.” * “Yemeklerle birlikte cacık, sızma zeytinyağı, bol sarmısak ve nane eklenerek içilebilir.” * “Turşu, evde geleneksel usulle (bol sirkeli ve az tuzlu) hazırlanarak rahatlıkla tüketilebilir.”

    Karatay Diyeti Deneyimlerimiz için tıklayın !

    Saat saat öneriler :

    06:00

    Kahvaltıda köy tereyağında yumurta (arzu edilirse pastırmalı olarak), yanında 8-10 adet zeytin, bir avuç içi kadar beyaz peynir, bir çay bardağı ceviz içi, arzu edildiği kadar domates, biber, salatalık, turp, maydanoz, nane, roka, tere ve limonlu çay.

    08:00 – 09:00

    Herhangi bir ekmek, simit, poğaça yenmeyecek.

    10:00

    Ara öğün şart değil! Acıkma hissi oluşanlara şekersiz bitki çayı ve birlikte avuç içi kadar ceviz içi yeter de artar.

    11:00

    Her gün bir antioksidan vitamin ile birlikte mutlaka 2-3 gram katkısız omega 3 tüketmenizde fayda var.

    Öğle yemeği, bir tabak zeytinyağlı yeşil fasulye, 3-4 adet ızgara köfte, bir kâse yoğurt, turp ve havuç ile hazırlanmış salata ile bir tatlı kaşığı keten tohumu olabilir. Tüm salatalara doğal sirke konabilir. Çünkü sirke, mide hazmını ve midenin boşaltılmasını yavaşlatır. Bu nedenle faydalıdır.

    14:00

    Öğle yemeği sonrası işe başlamadan önce 15-20 dakika yürümek, siz çalışırken yağlarınızın yakılmasını, göbeğinizin erimesini ve selülitlerinizin yok olmasını kolaylaştırır.

    15:00

    Ara öğün şart değil! Yine de acıkanlar bir elma, bir avuç tuzsuz yer fıstığı ile taze limon eklenmiş su ya da şekersiz çay tüketebilir.

    16:00

    Her gün 2-3 litre sıvı almaya dikkat etmeli. Öğünler arasında bol limonlu su, şekersiz çay ve ayran içilebilir.

    17:00

    Üzerinde diyet yazsa dahi kurabiye, bisküvi, çikolata, şeker yenilmeyecek, gazlı içecekler içilmeyecek.

    18:00 – 19:00

    Akşam yemeğinde 3-4 kalem kuzu pirzolası, mevsim salatası, zeytinyağlı enginar yenebilir.

    20:00

    Bu saatten sonra meyve dahil her şey yasak! Şekersiz bitki çayı ile limonlu suya izin var.

    21:00 – 22:00

    Sakın bir şeyler atıştırmayın! Ensülini yükseltmeyin.

    23:00

    Yatmadan önce 20 dakikalık yürüyüş harika olur.

    24:00 – 01:00

    Uyku önemlidir. Siz uykunun derinliklerine dalarken, zayıflatan hormon leptin uyanıyor ve en yüksek düzeyde salgılanmaya başlanıyor.

    02:00

    Leptin hormonunun salgılanmasına fırsat verdiğimiz zaman kilolarımızı rahatlıkla verebiliriz. Böylece organizmada birikmiş ve depo edilmiş yağlarımızın, ara öğün olarak kullanılmasını sağlıyoruz. Güçlü ve dinç kalıyoruz.

    Canan Karatay Diyet Deneyimlerimiz için Tıklayın !

  • Liu Jo 2013 İlkbahar-Yaz Modelleri

    Liu Jo 2013 İlkbahar-Yaz Modelleri

    CANDY RAINBOW

    Bu temanın ilham kaynağı bon-ton ve çocukluk renkleri. 50’lerin sofistike stili retro detaylarla birleşerek geri geliyor. Limon sarısı, lila, gül kurusu, açık turkuvaz ve krem gibi pastel tonlar her yerde.

    Ayakkabılarda yuvarlak şekiller, 90 mm ve 75 mm Louis topuklar, içten platformlar, düz sağlam topuklar, sivri burunlar, babetler, yüksek topuklu platform tabanlar…

    Kullanılan materyaller arasında rugan, saten, süet ve napa var.

    TROPICAL COCKTAIL

    Tropikal Kokteyl dünyasının ana elementi, şehir kadının karakterinin gücünü yansıtan tropikal renkler ve güçlü gölgeler. Maviler, kırmızılar,yeşil ve sarılar… Bu koleksiyon yazın tüm enerjik ve pozitif havasıyla sezona bomba gibi bir giriş yapıyor.

    Bu temada Plexiglas topuklar, stilettolar, yuvarlak burunlu yumuşak babetler, bantlı düz sandaletler; transparan ve renkli seçenekleriyle karşımızda. Bantlı rahat ayakkabılar koleksiyonu domine ederken, konforlu dolgu topuk sneakerlar bu rahatlığı devam ettiriyor. Topuklarda yükseklikler 110 mm ve 50 mm arasında değişiyor. Sandaletler ise 95 mm ve 75 mm arasında.
    Süet, deri ve saten ayakkabılar; plastik detay ve metal aksesuarlarla tamamlanıyor.

    ETHNIC SHADE

    Doğadan ilham alan sofistike kadın, doğa ve toprak renklerine bürünüyor. Kendinden emin ruhunun yansıması olan bu ayrıcalıklı stil ile, sofistike ve etnik dünyanın kapılarını aralıyor. Bu koleksiyona hakim olan nötr kahve tonları turkuvaz dokunuşlarla hareket kazanıyor.

    Bu tema; dolgu topuk ayakkabılarla tanımlanıyor. Piton baskılar, bantlar ve gizli topuklu spor ayakkabılar ön plana çıkıyor.

    Ayakkabılar da piton baskılı deri, dana derisi ve baskı detayları dikkat çekiyor.

     

  • Erenler çorba tarifi

    Erenler çorba tarifi

    Erenler çorbası nasıl yapılır ? erenler çorba malzemeleri nelerdir ?

    Malzemesi:
    3 adet tavuk but
    1 su bardağı nohut
    2 adet yumurta
    3 adet tane karabiber
    1 adet limon
    ½ çay bardağı zeytinyağı
    1 yemek kaşığı tereyağı
    1 tatlı kaşığı nane
    1 tatlı kaşığı pul biber
    Aldığı kadar un

    Yapılışı:

    3 adet tavuk but düdüklüye koyulur ve üzerine 1-2 parmak çıkacak kadar suyla birlikte haşlanır. Haşlanan tavuklar çıkartılır ve suyu da çorbanın pişeceği tencereye süzülür. Tavuk etleri didiklenir. Hamuru için; unun üzerine 1 adet yumurta kırılır, yarım çay bardağı zeytinyağı ve yarım çay bardağı su dökülüp 1 çay kaşığı tuz atılır. Hamur topralanana kadar güzelce yoğrulur (sert bir kıvam)
    Yoğrulan hamur merdaneyle açılıp 1’er parmak genişliğinde karelere ayrılır. Kesilen hamurların üzerine un serpilir ve hamurlar kurutulur. (Hamurların tam olarak kuruması için bu işlem; Erenler çorbası pişirilecek günden 1 gün önce yapılmalıdır) Kaynayayan tavuk suyuna hamurlar, didiklenmiş tavuk etleri atılıp, tane karabiber ve arzuya göre tuz koyulur. 1 su bardağı haşlnamış nohut eklenir. Çorba, hamurlar yumuşayana kadar pişirilir. Terbiyesi için; 1 yumurtanın sarısı 1 limonun suyuyla çırpılır ve çorbaya katılır. Sosu için; 1 yemek kaşığı tereyağında 1’er tatlı kaşığı nane ve pul biber kızdırılır. Sos pişen çorbanın üzerine gezdirilir.
    Erenler Çorbası servise hazırdır.

    Afiyet olsun…

  • Gürültülü seks

    Gürültülü seks

    Çiftler genellikle, seks esnasında gürültü yapmayı veya sesler çıkarmayı sever ve küçük bir yaramazlık olarak görür. Yapılan bir araştırmada, pornografik resimlere bakan erkeklerin, fotoğraflardaki kadınların yüzlerine, vücutlarının cinselliği çağrıştıran bölümlerine daha çok baktıkları görülmüş. Bunun sebebi, kadınların yüzünde zevk aldıklarına dair izler aramalarıdır. Ancak bazı çiftler yatak odasına gürültülü seks yapmaktan hoşlanırken, bazıları da komşuları uyandırmamak için sessiz olmayı tercih edebilir. Çıkan gürültüden rahatsız olanların gece vakti polisi aramaları, git gide artan araştırmalar dâhilinde, çok daha yoğun ve tatmin edici bir cinsel yaşam için ödenebilecek küçük bir bedel gibi görünüyor. Ancak bilim adamları gürültülü seksin bir dizi yolla cinsel zevki artırdığını söylüyor.

    Öncelikle, gürültülü seks yapan ve mahremiyetini sessizlikle örtmeye çalışan kadın ve erkekler üzerinde yapılan araştırma raporlarına göre, cinselliğini seslerle süsleyenlerin cinsel açıdan daha çok tatmin oldukları gerçeği ortaya çıkıyor. İnleme, bağırma, çığlık atma gibi gürültülü seks içerikleri cinsel aktarıma yardımcı olan sözsüz bir iletişim şeklidir. Bunun nedeni, gürültülü seksin partnerle iletişimi ve uyumu artırmasıdır. Ayrıca, cinsel yeterliliğini temsil eden gürültüler, kişinin partnerinin cinselliğini ve çabalarını takdir ettiğinin de göstergesi gibi algılanıyor. Bunu psikolojik bir bakış açısıyla değerlendirecek olursak, gürültüler tatmin edici eylemler olduğu için muhtemelen olumlu artışlar meydana getirerek, seksin keyifli hale gelmesini sağlıyor olabilir. İkinci olarak, heteroseksüel çiftler arasında yapılan bir araştırma sonucuna göre, seks sırasında kadınların yaptığı inlemelerin erkek boşalmasını hızlandırıcı sesler olduğu görülüyor. Kadınların bunu bildiği ve kendi çıkarları için kullandıkları düşünülüyor. Örneğin; bir çalışmada, 71 heteroseksüel kadının seks sırasında çıkardıkları seslerden etkilendikleri raporlanmış. Kadınlar bu sesleri (bilim adamlarının değişiyle “kadınların çiftleşme sesleri”) sadece cinsel ilişki sırasında ve öncesinde çıkararak, partnerlerinin boşalmalarını sağladıklarını düşünüyorlar. Seks sırasında çıkardıkları seslerin seksle kısıtlı olduğunu söyleyen kadınların üçte ikisi bunun eşlerinin kararına bağlı bir eylem olduğunu söylüyor. Sonuçta gürültülü seks ve cinsel memnuniyet üzerine yapılan araştırmalarda, cinsel ilişki sırasında gürültü yapmayan çiftlerin cinsel iletişim ve cinsel becerilerinin düşük, endişelerinin fazla olduğu görülüyor. Dolayısıyla, bu bilgilerin doğru olduğu düşünüldüğünde, sekste iyi olan insanların gürültülü olma eğiliminde olduğu, diğerlerinin ise seksle ilgili herhangi bir gelişimlerinin olmadığı gibi yanlış bir sonuç ortaya çıkabiliyor. Ancak gerçekte gürültülü seks bazen bir seçimdir, bazen de içten gelen bir davranış. Sonuç olarak, araştırmalar yatak odasında gürültü yapmanın her zaman kötü bir şey olmadığını ortaya koyuyor.

  • Mutlu bir ailenin püf noktaları

    Mutlu bir ailenin püf noktaları

    İYİ BİR AİLE OLABİLMEK

    Bir aileye ait olmak, temel duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak, paylaşmak, kendimizi güvende hissetmek, gelişmek ve tamamlanmak için gereklidir.
    Ancak aile, sadece bireysel varoluşun ve gelişimin değil sağlıklı ve gelişmiş bir toplum olabilmenin de gereğidir.

    Çünkü “Aile, toplumun en küçük birimi” dir. Henüz ilkokulda öğrendiğimiz bu tanım, toplum olabilmenin temel gereğini açık biçimde tanımlar. Yani aile, toplumun temelidir. Temeli sağlam olmayan binalar nasıl en küçük sarsıntıda yerle bir olursa, temel aile değerlerine sahip olmayan toplumlar da en küçük krizlerde dağılmaya mahkumdur.

    Türk aile yapısı ve ailevi değerler son yıllarda büyük değişlere uğramaktadır. Geçmişteki dede-nine, anne-baba ve çocuklardan oluşan büyük, kalabalık aileler değişen şartların etkisiyle iyice küçülmeye başladı. Sadece küçülmekle kalınsa pek bir sorun olmayacak ama dağılmalarda başladı.

    Evlilik danışmanlığı alan bir çiftle birkaç seans çalıştıktan sonra çocuklarını da seansa katmak istedim, bir seansa 18 yaşındaki kızları ve 14 yaşındaki oğulları ile geldiler. Algıladıkları aile yaşamlarını göstermeleri amacıyla yaptığım çalışma çok can alıcıydı. Birçok ailede olduğunu bildiğim durumu açıkça sergilediler. Yaşanan aile ilişkisi aynen şöyleydi; çocuklar, çalışan anne ve baba önce eve gelerek buzdolabından aldıkları atıştırmalıklarla odalarına çekiliyor. Daha sonra eve gelen anne-baba ve karnı acıkan birey annenin bir gün önce hazırladığı yemeklerden bir tabak koyarak istediği bir yerde, istediği zamanda akşam yemeğini yiyor. Hiçbir şekilde sorumluluk paylaşımı ve işbirliğinin olmadığı ailede, anne gecenin geç saatlerine kadar birikmiş ev işleri ile cebelleşirken, baba televizyon karşısındaki koltukta yatarak uyukluyor. Kız odasında cetleşirken, oğlan geç saatlere kadar bilgisayar oyununda skor yapmaya çalışıyor. Yaşanan bu manzarayı kızımız; “biz bir aile değil, bir evi paylaşan dört kişiyiz” diyerek açıklamıştı.
    Bir aile olmasalar bile bir evi paylaşabilmek için insanlar arasında sevgi, güven, paylaşım ve işbirliği gibi temel değerler olmalıdır. Bir aile olabilmek için ise bunlar olmazsa olmaz gerekliliklerdir. Aksi durumda çatışmaların yaşanması kaçınılmazdır.
    İyi bir aile olmak demek; aile üyelerinin temel fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, mutlu ve huzurlu bir ortamda sağlıklı ilişkilerin yaşanmasıdır. Bunun sağlanabilmesi için şu gereklere özen gösterilmelidir;

    Sevgi, Saygı ve Önemseme:

    Bir ailenin oluşumunda sevgi temel şarttır. Sevgisiz bir ilişkiden aile oluşturmak mümkün olamaz. Bazı evliliklerde ilk başta çiftler arasında (görücü usulü evlilikler gibi) derin bir sevgi bağı olmasa da birlikteliğin sağlıklı devamı için zaman içinde bunun geliştirilmiş olması gereklidir ki çocuklarına da bu sevgiyi aktarabilsinler. Anne ve babaların çocuklarına karşı sevgisi normalde koşulsuz ve neredeyse sonsuz bir sevgidir. Birbirini seven ve bunu gösterebilen bir aile içinde yetişen çocuk, en temel ihtiyacı olan sevgi gereksinimine karşılık bulur.

    Aynı derecede saygı da aile bireylerinin temel bir gereksinimidir. Büyük küçük demeden birbirinin düşünce ve görüşlerine, duygularına önem veren, özel ihtiyaçlarını anlayışla karşılayıp, hoşgörülü davranan aile bireyleri kişisel sınırların farkında olup, birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini bilirler. İlişkiler korkuya, ezmeye, sömürmeye dayalı değildir. Fiziksel ya da duygusal şiddet kullanılmaz. Böyle bir aile ortamında aile üyeleri kendilerini değerli, onurlu ve anlamlı bulur, birbirlerinin özel yaşamlarına saygı gösterirler. Birbirleriyle ilgilidirler, her biri diğerinin sorunlarını, beklenti ve isteklerini fark eder; onu değerli bulup, önemsediğini göstermeye çalışırlar.

    Güven;

    Ailede çiftlerin birbirlerine her anlamda güvenmesi kaygı ve endişeden uzak davranmalarını sağlar. Gerek kadın gerekse erkek, eşine hem maddi hem de manevi anlamda güven duymalıdır ki aradaki sevgi ve saygı ilişkisi devam edebilsin. Bunun sağlanabilmesi için çiftlerin birbirine karşı dürüst davranmaları, saklı gizli şeyler yaşamamaları ve tüm çabalarının ailenin birlikteliği doğrultusunda olduğunu gösterebilmeleri gerekir. Ayrıca çocuklar kendilerini aile içinde güvende hissedebilmelidir. Tüm fiziksel, duygusal ve sosyal gereksinimlerinin anne ve babaları tarafından şartlar dâhilinde karşılanabileceğine, dış dünyanın zararlı etkilerinden ve tehlikelerinden korunabileceklerine inanmalıdırlar.

    İletişim:

    Sağlıklı bir ailede, iletişim dolaysız, açık, net, ayrıntılı ve dürüstçe olmalıdır. Kişiler birbirlerine değer verdikleri ve güvendikleri için iç dünyalarını, deneyimlerini, algılamalarını, duygu ve düşüncelerini herhangi bir kaygı duymadan, tüm ayrıntılarıyla paylaşmak isterler. Dürüst ve açıkça ifade edilen duygu ve düşünceler, diğerleri tarafından hor görülüp, yargılanmadan kabul ve ilgi görür. Gerekirse üzerinde tartışılarak uzlaşmaya gidilebilir. Bu da cesaretle fikirlerin açıklanıp konuşulmasını, uygarca tartışılmasını sağlar.

    Sağlıklı bir iletişimin olmadığı ailelerde bireyler, birbirlerine gerçekte değer vermedikleri ve birbirlerine güvenemedikleri için, iç dünyalarını rahatlıkla paylaşamazlar. Yanlış anlaşılma, kabul görmeme endişesi, bireyleri içe kapanık olmaya ya da bu ihtiyaçlarını aile dışından kişilerle gidermeye iter. Bu ailelerde iletişim dolaylı, belirsizdir, saklı-gizli ve dürüst değildir, yalan çoktur. Savunucu iletişim yaygındır, en basit bir soru veya sohbet girişimi, saldırı, eleştiri, yargılama ve karşı düşünce olarak algılanır ve fikirler açıklığa kavuşmadan savunmalar başlar. Sonuçta kimse kimsenin gerçekte hangi duygu ve düşüncelere sahip olduğunu bilmeden, bireyler kendi yanlış algı ve kararları ile birlikte yaşamaya çalışırlar.

    Değerler ve Kurallar:

    Her ailenin yaşadığı toplumla uyumlu insani değerlere ve kurallara sahip olması aile içindeki karmaşayı önleyip, ilişkilerin sağlıklı yürümesini sağlar.

    Çiftler kendi ailelerinden taşıdıkları değerleri ve kuralları, yeni ailelerinde de uygulamak isterler. Bu durumda bazen kültürel farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar yaşanabilir. Önemli olan her iki tarafı da memnun edecek tarzda ortak değer ve kurallar üzerinde uzlaşıya gidilebilmesidir. Taraflar kendi alıştıkları tarzda bir aile düzenini sürdürmek için eşini zorlamamalı, her ikisi için de uygun olabilecek yeni bir değerler ve kurallar sistemini yeni kurdukları ailelerinde uygulamak üzere uzlaşabilmelidirler. Aksi takdirde eşlerden birinin kendini rahatsız hissetmesine rağmen güçlü tarafın ağırlığını koyarak uygulanan zoraki aile kurallarıyla çatışma ve sıkıntıların yaşanılması kaçınılmazdır.

    Aile kuralları, açık seçik ifade edilmiş, belirgin ve esnek olmalıdır. Yani durum ve şartlara göre yorumlanarak, gerekirse esnetilerek uygulanabilmeli, akla yatkın, üyeleri zorlamayacak biçimde uygulanabilir olmalıdır. Bu kurallar tartışma konusu yapılabilir ve gerekiyorsa değiştirebilirler. Çocuklar aile değer ve kurallarını anlayabilecekleri yaşa geldiklerinde onlara açık ve net biçimde bunlar anlatılmalı, gerekçeleri açıklanmalı, sahiplenme ve benimsemeleri sağlanmalıdır. Çocukların aile değerleri ve kurallarını benimsemeleri ve uygulamalarında ebeveynlerin model olabilmesi önemlidir. Anne ve babaların önemsemedikleri değerleri ve uymadıkları kuralları çocuklarına benimsetip, uygulatabilmeleri mümkün olmayacaktır.

    Ailede davranışları düzenleyen kurallar açık seçik ifade edilmiş olmalı; gizli, belirsiz, katı, insafsızca, tartışılamaz ve değiştirilemez olmamalıdır. Otorite durumunda olan kişinin keyfine göre tanımlanıp ve uygulanır değil, tüm üyelerin çıkarlarını gözetebilecek biçimde ve birlikte alınan kararlar doğrultusunda olmalıdır.

    Sorumluluk, Paylaşım ve İşbirliği:

    Evliliğin temel amacı, yaşamın acı tatlı getirilerini birlikte paylaşarak hayatta güçlü kalabilmektir. Birbirinden her yönüyle farklı iki bireyin zamanla ortak beğeni ve zevkler oluşturarak hayatın yükünü ve mutluluğunu paylaştıkları bir birlikteliktir. Bu birliktelik her iki tarafı da destekleyici, yapıcı ve geliştirici bir yapıda olmalıdır ki bireyler bu ilişkiden tatmin olabilsinler. Evlilikteki birliktelik, bireyin kendinden başka bireylerin sorumluluğunu da üstlenmesini gerektirir. Kadın ve erkek toplumsal ve cinsel rolleri doğrultusunda ailenin sorumluluklarını paylaşır. Sorumluluk ve rol paylaşımı; bireylerin cinsel kimliklerine, kişisel özelliklerine ve yeteneklerine uygun ve adil olmalıdır. Bencillikten uzak, sorumlulukların farkında, eşinin yüklerini azaltmada destek olup, gerektiğinde özveride bulunabilen çiftler arasındaki sevgi bağı her gün daha da güçlenir.

    Aynı zamanda yaş ve yetenekleri doğrultusunda çocuklara da sorumluluklar verilmeli, paylaşım ve işbirliğinin öğretilmesinde model olunmalıdır.

    Aile içi ilişki, paylaşım ve işbirliğinin geliştirilmesi için mümkün olduğu kadar tüm üyelerin birlikte olabileceği zamanlar belirlenerek ortak etkinlikler planlanmalıdır. Örneğin akşam yemeklerine tüm ailenin birlikte oturması, birlikte televizyon seyretmek, bazı akşamlar televizyonsuz oyun ve sohbet saatleri planlamak, hafta sonlarını ve tatillerini birlikte geçirmek gibi ortak paylaşım ve etkinlikler, aile bağlarını güçlendirir. Ancak plan ve kurallara uyumun, tüm aile üyelerinin ortak kararları doğrultusunda belirlenip, kişisel ihtiyaç ve beklentileri karşılayacak biçimde düzenlenmesiyle mümkün olacağı göz ardı edilmemelidir.

    NİHAL ARAPTARLI

    Uzman Psikolog, Terapist