Blog

  • Saç Kaç Günde Ne Kadar Uzar?

    Saç Kaç Günde Ne Kadar Uzar?

    Her bir saçın yaşam döngüsünün var olduğunu söyleyen uzmanlar, genel olarak bir saç ömrünün 3-4 yıl kadar aktif bir süreç içinde olduğunu ve bu dönemden sonra birkaç gün içinde geçiş dönemine girdiği sonrasında ise üç ay kadar bir dönem içinde dinlenme evresine girdiğini söylemekteler. Bu bilgileri göz önünde bulunduğumuz zaman günlük saçların uzama miktarı 1/3 mm kadar olmakta ve günde dökülen saç miktarı ise 100 tel civarındadır…

    Saç Günde Ne Kadar Uzar?

    Günde yaklaşık olarak 1/3 mm kadar uzayan saçların 100 telden fazla dökülmesi durumu sorun olarak algılanır. Eğer ki saçlarınız günde 100 telden fazla dökülüyorsa bu sorun tıp alanında alopesi olarak tanımlanır ve genellikle de saç dökülmesinde psikolojik sorunlar rol oynamaktadır. Stres ve genetik faktörlerde saçlarda dökülmenin çok fazla olmasına yol açan etkenlerdir. Özellikle de kadınlarda stres kaynaklı saç dökülmelerin çok fazla rastlanmaktadır.

    Doğal Saç Uzatma Maskesi için tıklayın !

    Alopesi areata

    Alopesi areata (Latince: Alopecia areata) ya da halk arasındaki adıyla saçkıran ya da kılkıran hastalığı, saçlı deri, sakal bölgesi, kaşlar, kirpikler ve diğer vücut kıllarının, belli bir belirti olmaksızın, tüm vücuda yayılmış bir biçimde dökülmesiyle kendini gösteren bir hastalıktır.

    Hastalığın sık yinelemesi ve nasıl seyredeceğinin bilinmemesi nedeniyle hastaların yaşam kalitelerini etkilemesi olasıdır. Hastalığın nedenleri olarak genetik, psikolojik stresler, hücresel ve humoral bağışıklık, endokrin, bulaşıcı ve sinirsel etkenlerin rolü olduğu öne sürülmekle birlikte, altta yatan neden tam olarak bilinmemektedir.

    Özellikle Stres altında, otoimmun hastalıklarda veya androjen, testesteron benzeri hormonların baskılaması sonucunda agresifleşen bağışıklık sistemi kendi hücrelerini yabancı olarak görüp bu hücrelerle savaşmaya başlar. Bu durumda kıl kökleri etrafında bulunan lenfosit denen hücreler sitokin diye adlandırılan kimyasallar salgılarlar ve bu da saçlarda dökülmeye neden olur.

  • İlk buluşmada hesabı kim ödemeli?

    İlk buluşmada hesabı kim ödemeli?

    Bir görüşe göre, hesap ödemek söz konusu olunca bazı erkekler kadından bir iyilik beklemektedir.

    Günümüzün modern çalışan kadını, erkekler kadar para kazanabiliyor. Bu durumda beraber çıkılan bir yemeğin parasını kim, niye ödüyor? Amerika’da yapılan anketlere göre, her üç erkekten ikisi, birlikte yemeğe çıktıkları kadından beklentileri olduğu için hesabı üstleniyorlar. Zaten bilinen klişeleri “son araştırmalardan elde edilen bilimsel sonuç” diye yutturmaya kalkmadan sadede gelelim: Bedava yemek diye bir şey yoktur.

    Köşe yazarı Jasmin geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı yazısında bu konuya eğilmiş. İlk randevuların pek çoğunun yazılı olmayan kuralları aslında 1920′li yılların aşk romanlarından çıkmış gibidir. Erkek kadına cömert ve nazik davranır ama gene de karşılığında bir şeyler beklemektedir. Adını doğru koyalım: Hesap ödemek söz konusu olunca erkek kadından bir iyilik beklemektedir.

    Elle dergisi ve msnbc.com sitesinin ortaklaşa yürüttükleri bir anketin sonuçlarına bakarsak 74.000 online okur “ilk bir kaç buluşmadan sonraki buluşmalarda erkeklerin kadınlardan ‘hesaba katkıda bulunmalarını’ beklediğini” düşünmekte. Biraz akıl karıştırıcı bir sonuç olduğunu düşünebilirsiniz çünkü kadınların bu konuya yaklaşımları ikiye ayrılıyor: Kimi kadınlar hesabı ödeme konusunda isteksizken kimileri de ‘kendi ödeme güçlerinin’ tanınmasını ve kabul edilmesini ister görünüyorlar.

    Para, Seks ve Aşk konulu ankette ‘hesabı kim öder’ sorusu bu noktada karışmaya başlıyor.

    Neredeyse erkeklerin üçte ikisi, özellikle genç erkekler, bir kaç buluşmadan sonra kadınların
    da hesaba katkıda bulunmalarını istediklerini söylüyor.

    Kadınların yüzde 44′ü, eğer erkek onlardan ‘hesabın ödenmesi konusunda yardım isterse’ bundan rahatsızlık duyacağını belirtiyor.

    Kadınların yüzde 57′si, özellikle genç kadınlar, her zaman (hatta ilk buluşmalarda bile) hesabı ödemeyi teklif ettiklerini söylerken; %34′lük bir kesim ‘eğer erkek bu teklifi kabul ederse’ ; yüzde 46′sı ise ‘eğer erkek bunu teklifi redderse’ bundan rahatsız olacaklarını söylüyor.

    Bu konulardaki görgü kurallarının genel anlamda bir ‘geçiş aşamasında’ olduğunu söylemek pek de boş bir iddia değil. Bu yüzden erkekler özellikle ilk buluşmalarda geleneksel yöntemlere ve etiketlere saygı gösterirken, kadınların ‘hesabı paylaşmayı’ teklif etmesi giderek modern bir görgü kuralına dönüşüyor.

    Bu öneriyi yapmayan kadınların, özellikle ilk bir kaç buluşmadan sonraki buluşmalarda erkekleri incittiği söylenebilir. Fakat bu öneriyi yapan kadınlar erkekleri başka bir ikilemde bırakabiliyor:
    Bu teklifi kabul ederek veya redderek bu sefer erkeklerin kadınları incitme riski var. Söz konusu anket çalışmasının yorumlanması konusunda büyük katkıları olan ve Kaliforniya Eyalet Üniversite sosyoloğu Janet Lever’e göre bu durum erkekler açısından, kadınlar açısından olduğundan daha fazla zorluk yaratabiliyor. Çünkü ‘hesabı paylaşmayı’ teklif eden kadınların önemli bir kısmı sırf ‘nezaket icabı’ bu teklifi yapmış oluyor.

    HESABI BANA ÖDETTİRİYOR

    “How Not to Date” kitabının yazarı ve aynı zamanda profesyonel bir çöpçatan olan Judy McGuire, geçenlerde çok şaşırtıcı bir telefon aldı. İki arkadaş arasında bir buluşma ayarlamıştı. Bu buluşma sırasında, arkadaşı kadınlar tuvaletinden onu aramış ve şaşkınlık içinde “Bu adam hesabı bana ödettiriyor” diye sızlanmıştı.

    1920′lerde erkeğin hesabı ödeyecek olması kesin kuraldı. O zamanlar genel kabul gören anlayışa göre daha fazla parası olan erkek en güzel kızlarla birlikte olabilirdi.

    Ama o günlerde pek az kadının kendi adına harcama yapacak ekonomik güce sahip olduğunu hatırda tutmak gerek. Bugün kadınlar her ne kadar aynı işi yapan erkeklere kıyasla daha az ücret alıyor olsa da, Amerika’da ‘bir erkekle’ buluşmaya giden kadınların buluştukları
    erkeklerden daha çok kazanıyor olmaları artık sık rastlanan bir durum.

    Sosyolog Janet Lever “Yepyeni bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünya pahalı bir dünya” dedikten sonra ekliyor “tahtırevanla dolaşan nazik küçük prenses etiketi artık kadınların pek işine yaramıyor.”

    Bazı eski alışkanlıklar hala devam ediyor. Mesela hala çıkma teklifinin erkeklerden gelmesi gerekiyor. Bu durumda çıkma teklifinin kimden geldiği önemli bir konuya dönüşebiliyor. Ankete katılan erkeklerin yarısı “daveti yapan hesabı ödemeli” görüşünü dile getiriyor. Erkeklerin dörtte üçü ise, kadın ne kadar kazanıyor olursa olsun, hesabı kadının paylaşması durumunda kendilerini suçlu hissettiklerini belirtmekte.

    BU KADIN BENİMLE GERÇEKTEN İLGİLENİYOR MU?

    Eğer erkekten yararlanmak gibi bir fikirleri yoksa kadınlar hesabı ödeme konusunda niçin isteksiz olurlar? İş hesabı ödemeye gelince hiç bir şey hesap pusulasındaki gibi net ve açık değil.

    Kendisine hiç hesap ödettirmeyen adamın aslında ‘kadını kontrol etmeye’ çalıştığını düşünen kadınlar olduğu kadar, hesap ödeme konusunda tereddüt gösteren erkeğin aslında parasız veya cimri biri olduğunu düşünen kadınlar da çok. Ama hesabı ödeme konusunda kadından hiç bir zaman teklif gelmediğini gören erkeklerin de aklı karışabiliyor.

    31 yaşındaki Kaliforniyalı müzik öğretmeni Jeremy Chung bir kaç buluşmadan sonra kadının da hesaba katkıda bulunmayı önermesini bekleyenlerden. Aksi takdirde kafasında bir takım şüphelerin oluşmaya başlayacağını düşünüyor “Hesabı ödediğim için mi benimle birlikte yoksa aslında benimle gerçekten ilgileniyor mu?”

    Herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermemek adına, niçin taraflar bu konudaki tercihlerini ve fikirlerini en baştan belirtmiyorlar. Masaya oturdukları sırada bu konuda birbirlerinin nasıl hissettiklerini bilseler daha iyi olmaz mı?

    Bu konunun pek çok kişi açısından niçin tabu olduğunu anlamak kolay… İnsanların fikirleri çok farklı da olsa, romantik bir buluşmaya para hakkında konuşarak başlamak hiç de nazikçe bir tutum değil. Özellikle kadınlar kendi ekonomik şartlarıyla ilgili konuları yeni tanıştıkları insanlarla paylaşmak istemiyorlar.

    Chung, hesabı kimin ödeyeceği konusunu asla dile getirmediğini söylüyor. Geçtiğimiz ay kız arkadaşı ikinci buluşmada içkileri ödemeyi teklif edince bu tekliften çok hoşnut kaldığını gizlemiyor “Bir sonraki içkiler benden, diye bir teklif kulağa ne kadar hoş geliyor. Aklınıza
    herhangi bir art niyet gelmeden kabul ediveriyorsunuz.”

    ERKEKLERİN BEKLEDİĞİ BU MU YANİ?

    Eğer kadınlardan herhangi bir teklif gelmezse, ankete katılan erkeklerin bir kısmı ‘kadının hesaba katkıda bulunmasını beklediğini’ doğrudan söyleyeceğini belirtti. Bir kısmı ise “yanımda yeteri kadar para yok” gibi bahaneler ileri sürebileceğini söylerken özellikle genç erkekler bu konuda daha açık sözlü olmayı tercih edebiliyor.

    Eğer çiftler üç ay kadar bir süredir birliktelerse, zaten hesabın ne kadarını hangi şartlarda kimin ödeyeceğine dair konularda bir mutabakata varmış oluyorlar.

    Kız arkadaşlarından daha az kazanan erkekler bile genelde hesabın daha yüksek bir bölümünü ödemeye devam etse de, ankete katılan 8-10 kadar erkek “masraflı ilişkileri bitirmekte tereddüt etmeyeceklerini” açıklıkla ifade ettiler.

    Peki, erkekler yemekten sonra “tatlı” ister mi? Ankete katılan kadınların üçte biri (özellikle yaşlı olanlar) hesaba katkıda bulunduklarında yemekten sonraki aktiviteler konusunda daha az baskı hissettiklerini belirtti.

    Erkeklerinse sadece yüzde 16′sı “hesabı ödediklerinde kadından beklenti içinde olabileceklerini söylüyor. Artık 1920′lerde değiliz. Erkelerin beklentisi “hesabın ödenmesine” katkı şeklinde, yoksa hesabı ödediler diye başka türden beklenti içine girdiklerini söyleyemeyiz.

  • Mantarlı güveç tarifi

    Mantarlı güveç tarifi

    Mantarlı güveç nasıl yapılır malzemeleri nelerdir ?

    Malzemeleri :
    1 adet tavuk göğsü yada but kullanabilirsiniz
    1 kg mantar
    5 adet olgun domates
    5 adet sivri biber
    1 çay bardağı sıvı yağ
    Tuz, karabiber
    1 su bardağı rendelenmiş kaşar

    Yapılışı: Tavuk parçalara ayrılır, sıvı yağda hafif pembeleştirilir. Üzerine birkaç parçaya kesilmiş mantar ve iri doğranmış biber eklenir. 10 dakika kadar pişirdikten sonra soyulmuş iri doğranmış domatesler, tuz ve karabiber katılır. 5 dakika daha pişirilir.
    Malzeme toprak ve yayvan bir güvece aktarılır, karıştırılır. Üzerine rende kaşar serpilir. Kapaksız olarak önceden ısıtılmış 190 derece fırında 35-40 dakika pişirilir.

    Afiyet olsun…

  • Lacoste 2013 Gözlük Modelleri

    Lacoste 2013 Gözlük Modelleri

    Lacoste 2013 Gözlük Modelleri Galerimizde Sizlerle…

  • İmplant işlemi öncesi ve sonrası…

    İmplant işlemi öncesi ve sonrası…

    İmplant yaptırmadan önce ve yaptırdıktan sonra bu noktalara dikkat etmelisiniz.
    Görevini yerine getiremeyen dişlerin ya da eksik dişlerin yerine, bu dişlerin fonksiyonlarını yerine getirmek üzere yapılan ve çene kemiğine yerleştirilen yapay diş kökü implant yaygınlaşan bir tedavi yöntemi oldu. Orijinal dişe en yakın tedavi yöntemi olmasından dolayı hastalar tarafından tercih edilen implant öncesi ve sonrasında dikkat edilmesi gereken önemli hususlar bulunuyor.

    İmplant İşlemi Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler

    Herhangi bir kronik rahatsızlığı ya da herhangi bir ilaca alerjisi bulunan (tansiyon, şeker, kalp hastalığı v.s) hastalarda tedavi öncesi tetkiklerin yapılması önem taşıyor. Mevcut kronik hastalığı bulunan kişilerin uzun süreli kullandığı ilaçlar ile ilgili mutlaka diş hekimini uyarması gerekiyor. İmplant tedavisi öncesi verilen ilaçların düzenli kullanımı da yapılan tedavinin kalıcı olmasını sağlıyor. İmplant öncesi pıhtılaşmayı geciktiren antikoagülan ilaçların (aspirin türü) diş hekiminin belirttiği süre içerisinde kullanılmaması gerekiyor. Yapılan tedavi öncesinde de sonrasından da ağız ve diş sağlığının önemini vurgulayan uzmanlar, dişlerin düzenli temizlenmesi konusuna önem gösterilmesi gerektiğini belirtiyor.

    İmplant İşlemi Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler

    İmplant tedavisinde öncesi kadar sonrasında da sürecin önemli olduğunu belirten uzmanlar,
    İmplant sonrasında sızıntı seklinde kanamalar olabileceğini, ilk 24 saat boyunca işlem yapılan bölgede herhangi bir çiğneme yapılmaması gerektiğini dile getiriyor. İmplanttan sonra uyuşukluk geçinceye kadar yiyecek ve içecek tüketilmemesi gerektiğini söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dentaydın Diş Hastanesi öğretim üyeleri, farkında olmadan uyuşuk bölgelerin ısırılarak yara oluşumuna zemin sağlanabileceğini belirtiyor. İmplant uygulaması sonucunda ağrı yaşandığında kan sulandırıcı(Asprin gibi) ilaçların tüketilmemesi gerektiğini, diş hekiminin uygun gördüğü ağrı kesicilerin kullanılması gerektiğini belirtiyorlar. 24 saat süreyle sigara içilmemesi ve alkollü içkilerden kaçınılması gerektiğini söyleyen uzmanlar, sigara ve alkolün çekim veya implant yapılan bölgede kanamayı arttırabileceğini vurguluyorlar.

    İmplant işlemini takiben 24 saat normal ağız bakımı uygulamalarına devam edilebileceğini, ılık tuzlu su, karbonatlı su veya ağız gargaralarından yararlanılabileceğini söyleyen uzmanlar, bu işlemler yara ortamını temizleyerek, iyileşmeyi hızlandıracağını, işlem sonrası ağız kokusunu azaltarak, mikrop birikimini engelleyeceğini belirtiyorlar.

  • Yemek masası modelleri

    Yemek masası modelleri

    Yemek masası modelleri

  • Güzel bir cilde sahip olmak için

    Güzel bir cilde sahip olmak için

    Yaşam boyu üzerimizde taşıdığımız bir giysidir cildimiz. Mutluluğumuzu sağlığımızı, stresimizi yansıtan bir ayna gibidir. Biz ona ne kadar yatırım yaparsak o da bize o kadar güzel görünmeye çalışır…

    Güzel bir cilde sahip olmak için nasıl beslenmemiz gerekir?

    Cilt sağlığı ve güzelliği üzerinde tereyağı, kırmızı et ve şekerli yiyeceklerin olumsuz etkisi vardır. Kızartma, kan dolaşımını ve ciltteki sebum oranını negatif yönde etkilemekte; sigara ve alkol de gözeneklerin tıkanmasına, ince çizgilerin belirginleşmesine ve cildin matlaşmasına neden olmaktadır.

    Daha güzel bir cilde sahip olmak ve onu korumak için yapacaklarımız, aslında beden ve zihinsel sağlığımızı da doğrudan etkilemektedir. Zeytinyağı çiçek yağı, mısır özü yağı gibi doymamış yağ oranı yüksek olan ürünlerin ölçülü kullanımı kalp ve damar sağlığını korumakta, bu da cilt güzelliğini artırmaktadır.

    İşte yapmamız gerekenler:

    Meyve ve sebzeler: Zengin vitamin, mineral, doğal şeker ve lif kaynağıdır. Bunlar yaşlanma etkilerini azaltarak, cildin yenilenmesine yardımcı oluyor.

    Balıklar: Somon ve onun gibi yağlı balıklar cildin su tutma kapasitesini artırarak yumuşak ve taze görünmesini sağlıyor. Nemli bir cilt daha diri oluyor ve kırışıkların oluşması gecikiyor.

    Meyve ve sebzeler: Portakal, kivi, ıspanak, tatlı patates ve biber, cildin darbelere karşı daha dayanıklı olmasını sağlıyor. Güneşe karşı dayanıklılık, cilde elastikiyet ve gençlik kazandırıyor.
    Havuç, ıspanak, kayısı ve şeftali ise cildi ultraviyole ışınlarından koruyor. Güneş ışınlarından zarar görmüş cildin kendini toplamasına yardımcı oluyor.

    Fazla güneşte kalmanın neden olacağı kırışıklık riskini azaltıyor. Çilek, portakal, kivi ve ıspanak, cilde elastikiyet ve dirilik sağlayan kolajen ve elastin yapısını koruyor. Özellikle çilek, sigaranın cilde verdiği zararlara karşı korunma mekanizması oluşturuyor.

    Soyalı ürünler: Cildin incelmesini ve kurumasını yavaşlatarak, yaşlanmayı geciktiriyor. Cildin kendini yenilemesine yardımcı oluyor.

    Süt ve süt ürünleri: İçindeki kalsiyum, ciltteki hücrelerin sürekli olarak kendilerini yenilemesini sağlıyor. Ciltteki su oranını dengeliyor dolayısı ile canlı bir cilde sahip olmaya yardımcı oluyor.

    Tahıllı ürünler: Tam buğday ekmeği, kepekli makarna, yulaf ekmeği ise antioksidan deposu olarak cilde pembelik kazandırıyor ve gençleşmesine yarıyor.

  • Sevişmeli mi, sevişmemeli mi?

    Sevişmeli mi, sevişmemeli mi?

    Seks bir ilişki için belki de en önemli şey ama ne zaman olması gerektiği çok ince bir ayar gerektiriyor. İyi bir ilişki ya da evlilikse hedefiniz, size doğru zamanı açıklayayım!

    Şu an saat gecenin ikisi… Müthiş bir şimşek fırtınası odayı aydınlatıyor. Bense yatak yorgan 39 derece ateşle ne entrikalar düşünüyorum! Genelde böyle havalarda insanlar duygusallaşır, sevgilisine/eşine sarılıp uyumak ister falan değil mi? Peki, ben ne yapıyorum; tutmuş ilk tanıştığınız gece o erkekle birlikte olmalı mı, olmamalı mı sorusunun cevabını arıyorum. Beynim; düşünmekten, üretmekten, yazmaktan dinlenemiyor. Hatta şu an hasta olmamın sebebini dahi, bu lobların fazla mesai yapmasına bağlıyorum!

    Bu soru kafana nereden takıldı diye sorarsanız; evvelsi gün çok sevdiğim bir arkadaşım beni aradı. Kısa bir n’aber, nasılsının ardından konu döndü dolaştı tabii ki erkeklere geldi. Anlattığı hikâye çok ilginçti. Bundan iki ay önce barda bir çocukla tanışmıştı ve o gece yatmıştı arkadaşım. Hatta çocukla ben de tanıştım ilerleyen günlerde. Gayet şirin, işi gücü olan, akıllı, ülkemizin nadide üniversitelerinden mezun olmuş, entelektüel bir arkadaş.

    Gel gelelim bu ilişkiyi sarsan bir durum patlak veriyor. Çocuk ilk tanıştıkları günden itibaren evlenmek istemediğini, çocuk sahibi olmanın erken olduğunu düşündüğünü, kırklı yaşların ortalarında belki düzenli bir hayatı seçeceğini arkadaşıma anlatmış; arkadaşım da böyle bir durumun normal olduğunu, kendisinin de evliliği istemediğini belirtmesiyle ilişkileri ortak bir fikre ulaşmıştı. Ama telefondaki ses kunduzların istilasına uğramış gibiydi! Nedenine gelince, bu evliliği düşünmediğini söyleyen arkadaş üç gün önce sözlenmiş, hem de ailesinin ‘uygun gördüğü’ bir kızla! Dikkatinizi çekerim uygun gördüğü diyorum. Hayatımızda böyle bir terim var…

    Sonuna kadar dinledim kunduz istilasına uğramış arkadaşımı ve bir soru sordum. Dedim ki; sen bu çocuğun ailesinin ‘uygun gördüğü’ bir kızla evlenme kararı almasına mı sinirlendin, yoksa sana yalan söylemesine mi? Evet, bence asıl meselemiz buydu. Hangisine sinirlenmişti?

    Neden böyle bir soru sordum biliyor musunuz, birçok insanda gördüğüm ve hayretler içerisinde izlediğim bir şey var. Herkes kendini farklı lanse etme peşinde… Evlenmemeyi entelektüel bir girişim olarak görenler çoğunlukta, ilk gece tanıştığı adamla yatan kadınlar sarmış etrafımızı! Hayır, ilk gece tanıştığınız bir adamla yatmayın demiyorum kimseye, ama ileriye dönük bir ‘yatırım’ (koca bulma operasyonu) düşünüyorsanız ya da adamın size âşık olmasını istiyorsanız ilk gece sevişmeyeceksiniz arkadaş! Bu kadar basit işte… Erkekler istediklerini alma (ne olduğunu açıklamama gerek yok sanırım) derdindeler, ha şu da var sizden almasalar başkasından rahatlıkla temin edebiliyorlar. Ama nedense siz o adamla yatmadıkça değeriniz artıyor gözünde. A tipi fon hesabı, uzun sürede kazanç sağlayan bir yatırım olup çıkıyorsunuz.

    Arkadaşıma da aynı şeyi söyledim. İstediği kadar entelektüel olsun, dünyadaki bütün üniversiteleri bitirmiş olsun, o da yetmesin kıçına çip takılmış gibi sekiz dil konuşsun, erkek erkektir. İlk gecede onunla birlikte olan kadın, başka erkeklerle de rahatlıkla birlikte olabilir diye düşünür erkek… Kadın gibi ince detayları düşünmez ki! Arkadaşımın da hatası büyük; göğsünü gere gere ben evliliği düşünmüyorum, çoluk çocuk da yapmayacağım, biz dünyayı gezeceğiz, hayatımızı yaşayacağız derken iyiydi her şey! Adam yanındayken atıp tutuyorsun, gidince de kızıyorsun! Her kadın evlenmek ister, çocuk ister, sabah uyandığında yanında bir adam ister. Sen de yalan söylemişsin işte, adama neden kızalım şimdi?

    İnsanların kendilerini farklı lanse etmelerinden ötürü çok büyük iletişim hataları doğuyor, emin olun. Kadınlar gereğinden fazla özgüven gösterisinde bulunuyorlar, erkekler sadrazamların uzvundan düşmüşçesine takılıyorlar, ilişkiler yalanlar üzerine kuruluyor ve kimse gerçeği öğrenmek istemiyor.

    Hepimiz hata yapabiliriz, hatta yapmalıyız da… Kendimizi ve isteklerimizi ancak böyle keşfedebiliriz. Ben de böyle hatalar yaptım. Anlatmadan duramayacağım. Sanırım bundan iki-üç ay önceydi. Biriyle tanıştım. Buluşmalar, muhabbetler falan, her şey çok güzel. Her konuda fikir paylaşımı yaşanıyor, her sabah güzel aşk mesajlarıyla uyanıyorum. Kendimce mutluyum. Bir taraftan da bir açık yakalamaya çalışıyorum, ne yalan söyleyeyim. O kadar yalancı ve riyakâr tipler gördüm ki, insanlara/erkeklere güvenmem zaman alıyor.

    Ve bingo! Araştırmacı gazeteci ruhum rahat duramadı işte, öyle büyük bir yalan keşfettim ki inanamazsınız. Sanırım erkekler en çok statü konusunda yalan söylüyor, bunu da böylece anlamış oldum. Arkadaşıma sorduğum soruyu kendime de sordum; sana yalan söylediği için mi kızgınsın, yoksa gerçekten bu statüye sahip olmadığı için mi? Cevabım kısa ve netti; yalan söylediği için sinirliydim. Bundan önce borderline bir adamla birlikte olduğumu göz önünde bulundurursak bu adamın yaptığı az bile ama artık bünye böyle durumları kaldıramıyor. Erkeklerin statü, küçük dağları ben yarattım, bekâret mi ahaha o ne demek havaları; kadınların ah ben ne modern kadınım seninle de şuracıkta yatarım, çocuk mu ne gereksiz bir girişim tavırları ortalığı karıştırıyor.

    Bu yazıdan da şu sonuç çıkıyor. Eğer bir ilişki istiyorsanız, ilk gece o erkekle yatmayacaksınız. Ha maksat eğlenmek, hayatınıza yeni pozisyonlar kazandırmaksa istediğinizi yapın. Ama sakın sabah adamın gözlerinin içine bakıp birlikte olsak nasıl olur acaba diye düşünmeyin. Mümkünse savaş alanını terk edin, benden size tavsiye!

  • Aşkın matematik hali

    Aşkın matematik hali

    İlişkinizde problem yaşıyor ve probleminizi bir türlü çözemiyor musunuz? Aile, arkadaş vb. sorununuza sorun katıyor ve siz sevdiğinizle uzlaşamıyor musunuz? Lütfen pes etmeyin, sevgi ve saygı devam ettiği sürece her problem çözülebilir. Nasıl mı?

    Öncelikle ilişkinizdeki her problemi tek tek ele alın. Karşınızdaki insana aynı anda bir sürü şeyi anlatmak ve değiştirmesini beklemek ve bana bunu da yapıyor, şu davranışı da kötü diye sızlanmak yerine, kendinize bir öncelik sırası yaratın ve her problemi gerçekten çözmeniz gereken bir matematik problemi gibi görün ve tek tek değerlendirin.

    Öncelikle probleminizi tek bir cümle haline getirin. Örneğin, sevdiğinizin geç kalacağı zaman arayıp haber vermemesi sizin için problemse;

    Bunu olumlu bir cümle haline getirin;
    “Sevgilimin/ eşimin/ çocuğumun vb. geç kalacağı zaman arayıp haber vermesini sağlamak istiyorum.”

    Şimdi problemi ortaya sorun olarak değil de, gerçekleşmesini arzu ettiğimiz bir hedef olarak ortaya koyduk. Peki bu hedefimizin gerçekleşmesini nasıl sağlarız?

    Konuşarak, onun olumsuz davranışına ayna tutarak, olumlu davranışını takdirle ödüllendirerek vb… Lütfen kendi listenizi çıkartın ve hiçbir cümle için “ben zaten bunu yaptım ve işe yaramadı” diye düşünmeyin.

    Evet, belki daha önce bu konuyu kendisiyle konuştunuz ve istediğiniz sonucu alamadınız. Peki, gerçekten konuştunuz mu, sadece şikâyet mi ettiniz? Siz konuştunuz ama karşınızdaki ne anladı? Siz aklınızdan geçenleri mi cümlelediniz yoksa içinde bulunduğunuz duygusallığın da etkisiyle kastetmediğiniz kelimeler mi döküldü dudaklarınızdan? Ya o ne cevap verdi size, onun bambaşka nedenleri ve istekleri olabilir mi?

    Her ilişkinin temelinde iletişim yatar ve doğru iletişim sağlıklı ilişkiler için olmazsa olmazdır. Problemlerimizi doğru tanımlamayı ve objektif cevaplar bulmayı başaramadığımız sürece sorunları sadece örtbas etmiş ya da ertelemiş oluruz. Dışarıdan bir uzman, psikolog, yaşam koçu ya da ilişki terapistinden yardım almak bu nedenle çok önemlidir. Sorununuza objektif bakabilen ve sizi doğru iletişimle yönlendirebilen bir uzman, aslında sizin bildiğiniz fakat duygusal travmalardan dolayı dışa çıkartamadığınız cevapları uygulamanıza da yardımcı olacaktır.

    Sevgi ve saygı barındıran hiçbir ilişki bitmeye mahkûm değildir ve çözüm her zaman mevcuttur. Sizin aklınıza başka çözümler gelmese de, bir yerlerde başka cevaplar olduğunu sakın unutmayın.

  • Karatay diyetinin sırları

    Karatay diyetinin sırları

    Türkiye’de diyet ve sağlıklı beslenme konusunda ezberi bozan İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, günde 2 öğün beslenilmesi gerektiğini söylüyor

    Tereyağı, yoğurt ve zeytinin evde yapılması önerisinde bulunan Karatay, Türk halkının günde 8-12 öğün beslendiğine dikkat çekerek, toplumun ‘enine büyüdüğünü’ ifade ediyor
    İç Hastalıkları ve Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, sakatatlardan dönere, çiğköfteden diyet gıdalara dek pek çok konuda görüşünü dile getirirken, yemek yaparken hangi yağların kullanılması gerektiği ve hangi yağların zararlı olduğunu da tek tek sıralıyor.
    Tereyağ, yoğurt ve zeytinin evde yapılması gerektiğini savunan Prof. Karatay’a göre, günde 2 öğün beslenmeke gerekiyor. Dahası Karatay, yaş ilerledikçe yürüyüşe daha çok ağırlık verilmesi önerisinde bulunuyor. Yazı dizimizin 2.’nci gününde Karatay, Türk insanının enine büyümesine yol açan hatalara ve özellikle çocuklardaki karaciğer yağlanmasının nedenlerine de dikkat çekiyor.

    Karatay Diyeti Deneyimlerimiz için tıklayın !

    ‘KÖY TEREYAĞI SAĞLIKLI’
    “Tam yağlı, doğal olan her şey tüketilmeli. Saf köy tereyağı, katkısız Trabzon, Urfa ya da Malatya gibi yörelerimizin tereyağı kullanılabilir. Hatta kadınlarımız tıpkı yoğurt gibi evde tereyağını kendileri yapabilirler. Zeytin dahi evde yapılabilir. ‘Karatay Mutfağı’nda bunların tarifini verdim. Katkısız ve çocuklara en faydalı biçimde kendi besininizi hazırlayabilirsiniz. Tereyağı, yayık ayranı aslında yarım saatlik bir iş. Neneler ya da ev kadınları, evde oturduklarında sürekli televizyon izlemek yerine bunu kolaylıkla yapabilirler. Saf köy tereyağı, en sağlıklısıdır, buzdolabında bile katı değildir ve istenildiği kadar kullanılabilir. Saf köy tereyağı ve soğuk sızma zeytinyağı her gün gereği kadar vücudumuza girmelidir.”

    ‘YEMEKTE TEREYAĞ VE ZEYTİNYAĞI KULLANILMALI’
    “Zararlı dediğimiz yağlar, trans yağlardır. Trans yağlar, kızartmalarla meydana gelen yağlardır, işlenmiş her gıdanın içindeki trans yağlar zararlı ve kanserojendir. Artık halkımız, şekere ve trans yağlara dikkat etmeli, zaten dikkat edilirse hastalık da kalmaz. Mısırözü ve ayçiçeği yağı, çiğ olarak kullanılabilir. Ama ikisi de ısındığı veya kızardığı zaman aşırı miktarda trans yağ oluşur. Margarin haline gelince de, katı ya da sıvı olsun, içi trans yağ doludur.
    yemek yaparken tereyağı, zeytinyağı veya fındıkyağı kullanmak gerekir, çünkü bunlar ısıya dayanaklıdır ve hemen bozulmazlar. Bunlardan asla korkmayacağız, bu yağlar yanmadıkça, trans yağ oluşmaz. Isınınca bozulan mısırözü ve ayçiçeği yağıdır. Bunlarla kızartma yaparsak hemen kanserojen olur. Trans yağlar, en fazla çoklu doymamış dediğimiz bitkisel yağlarda oluşmaktadır unutmayalım!”

    ‘Kelleyi, paçayı, işkembeyi rahatlıkla yiyebilirsiniz’
    “Yağlardan en sağlıklısı, serbest dolaşan hayvanların etindeki hayvansal yağlardır. Kuzu eti yediğiniz zaman yağıyla birlikte yemelisiniz. Kuzu etini kaynatıp et suyu çıkardığınız zaman da çok sağlıklı olur.
    Sevdiğiniz kelleyi, paçayı veya işkembeyi rahatlıkla yiyebilirsiniz. Sakatatlardan hepsini yiyebilirsiniz. Karaciğer de buna dâhil. Şişman hanımlar, ‘Dizlerimde kıkırdak kalmadı’ diyor. Sen protein yemezsen tabii ki dizin gider, sağlıklı protein, sağlıklı yağ, yumurta, tereyağı, saf zeytinyağı yemezsen kilo veremezsin. Paça çorbası, diz eklemleriyle ilgili sorunlara birebirdir. Ben haftada 2 kez paçamı, işkembe çorbamı içerim. Beni eleştirenler, ’10 yıl sonra ne olacak?’ diyorlar, oysa ben bunları yeni söylemiyorum ki. Yıllardır bunları anlatıyorum. 1987 yılında, ABD’ye gittim. Oraya gidinceye kadar İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Koruyucu Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı’ydım. Tüm bu söylediklerim yeni ifadeler değil. O zamandan beri takip ettiğim hastalar, şimdi 80-90 yaşlarında ve sağlıklılar.”

    ‘KIZARTMA HİÇ YOK’
    “Kızartma bitti, hiç yapılmayacak, Çünkü kızartma trans yağ demektir. Balık ızgara, fırın, buğulama şeklinde yenilebilir. En sağlıklısı bunlardır. Ama Trabzon ya da Ordu’da yapıldığı gibi hamsiyi una bulayıp kızartırsanız o tehlikelidir! Kanserojendir! Aslında yiyecekleri biz pişirirken ya da tüketirken tehlikeli hale getiriyoruz.
    İdeal bir öğlen yemeği, biftek veya bonfile ile güzel bir salatadan oluşur. Bütün bir balık yiyebilirsiniz. Izgara yapılmış sebze, döner yiyebilirsiniz. Ama dönerin yanında pilav, patates, pide yok! Bir iki kaşık tam buğday veya bulgur pilavı, cacık, yoğurt, ayran olabilir. Doyuncaya kadar yiyebilirsiniz, sakın az yiyip de aç kalmayın, sonra halsizleşir doğru dürüst iş yapamazsınız. Kilo almayacağım diye yalnız salatayla öğün geçirmek bu nedenle doğru değildir!”

    ‘Türk milleti 8-12 öğün besleniyor, enine büyüyor’
    “İbn-i Sina, Ortaçağ’ın en önemli bilimadamı, tıp hekimidir. Onun yazdığı tıp kitapları Ortaçağ’da bütün tıp okullarında okutuluyordu. İbn-i Sina, ‘İki öğün sağlıktır, üçüncü öğün hastalıktır’ der. Sabah zaten çok kuvvetli yiyince doğal olarak iki öğüne iniyorsunuz. Akşam yemeği de erken yemeli. Hz. Muhammed’in tavsiyesi de bu doğrultudadır. Kuvvetli bir kahvaltı yaptıktan sonra zaten acıkmıyorsunuz. Ama Türk milleti maşallah 8-12 öğün besleniyor, öyle alıştırıldı, öyle programlandı. Bu nedenle de Türk milleti enine büyümeye başladı!

    ‘YAŞ İLERLEDİKÇE HAREKET ARTACAK’
    50 yaşından sonra 6-7 öğün yemek tamamen sağlıksızdır. İbn-i Sina diyor ki, ‘Yaş ilerledikçe, hareket artacak’. Oysa biz yaşlandıkça köşemize çekiliyoruz, bu çok yanlış. Türk toplumu eğer şişmansa, hastaysa, göbeği varsa, şeker veya kalp hastasıysa, kiloluysa, depresyon hastasıysa, kanseri varsa, Alzheimer’ı varsa şeker, tatlı tüketmeyecek. Benim gibi 60-70 yaşındaysanız, oturup 3 öğün ekmek, şeker yiyemezsiniz. Şekerli içecek içemezsiniz. Çünkü harcamıyorsunuz, ihtiyacınız da kalmıyor. Metabolizma yavaşlamış oluyor, hormonlar gitmiş. Vücutta hormon kalmamış. Ben buna dikkat çekmek istiyorum.”

    diyet yiyeceklere dikkat!’
    “Light ürünlere, diyet olan tüm yiyecek ve içeceğe karşıyım. Çünkü diyet denilen besinler, içindeki doğal yağların, doğal vitaminlerin, doğal minerallerin alınmış olan kısmıdır. diyet yiyecekler, en sağlıklı kısmı alınan ve en pahalı satılan ürünlerdir. Hazır gıdalar da öyle. Hazır gıdalardan da uzak duracaksınız. Doğal gıdaları kendiniz hazırlayıp yiyeceksiniz. O zaman hastalanmazsınız, verdiğiniz kiloları da almazsınız.”

    ‘Yapay gıdalar kısırlık ve kanseri artıyor’
    “Yanlış beslenme ve yapay gıdalar sonucunda kısırlık artıyor. Sadece kısırlık değil, kanser, kalp hastalığı, şeker hastalıklarında da artış görülüyor. Hepsinin temelindeyse obezite yatıyor.
    Obez, karaciğer yağlanması olan yani insülin yüksekliği olan kişilerde östrojen hormonu da yükseliyor, polikistik over gelişiyor, kadınlarda üreme duruyor, erkeklerde memeler büyüyor ve spermin kalitesi ve sayısı azılıyor. Bir de GDO’lu gıdalar var. Bunlar ve trans yağların aşırı tüketilmesi üreme dahil vücuttaki her şeyi bozuyor.”

    ‘Hareket etme şartıyla istediğin kadar ye’
    “Kaç gün diye bir şey yok, doyuncaya kadar her şeyi yiyeceksiniz. Karatay Mutfağı’nda ‘kaç kalori’ hesabı yok. Ben başka bir şey söylemiyorum. Hareket etmek ve sağlıklı yiyecekler olması şartıyla istediğiniz kadar yiyebilirsiniz.
    Bilgisayar ya da televizyon karşısında saatlerce oturursanız olmaz! Hareket etmeden hiç kimse kilo veremez. Ama gençsiniz, atletsiniz, saatlerce spor yapıyorsanız ya da hamileyseniz o zaman tabii ki yiyecekseniz. Her gün 5 kilometre koşun ya da yürüyün, o zaman sağlıklı yiyeceklerden istediğinizi, doyuncaya kadar, bakın bir kez daha vurguluyorum doyuncaya kadar yiyebilirsiniz. Örneğin pastırmalı kuru fasulye, mercimek, piyaz gibi yemekleri doyana kadar yemelisiniz. Ama ekmeksiz olarak! Tabii ki kuru soğanla… Neden? Çünkü biz de bir söz vardır biliyorsunuz: ‘Aç ayı oynamaz!’ deriz. Pirinç yerine de bulgur tüketilmeli. Tam buğday ve bulguru yiyebilirsiniz.”

    ‘Yemekte içilen su hazımsızlık yapar’
    “Su 24 saat içilmelidir. Ancak yemek sırasında içilmemeli. Çünkü mide asidini sulandırır, hazımsızlığa neden olur. Her gün azar azar yudum yudum 2.5 litre su tüketilecek. En önemli kriter, idrar rengi, açık limonata renginde olacak. Öyle değilse vücuda yeterli su girmiyordur. Bu nedenle de bağırsaklar çalışmıyor. İşte bu sebeple Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri de kabızlıktır. Kabızlık ise, metabolizmanın bozulduğunun en basit ve en önemli göstergesidir, belirtisidir. Ciddi bir sağlık sorunudur.”

    Habertürk