Kategori: Sağlık

  • Huzursuz barsak sendromu belirtileri nelerdir?

    Huzursuz barsak sendromu belirtileri nelerdir?

    Trabzon Özel Yıldızlıgüven Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ahmet Akbaş, huzursuz barsak sendromuyla yaşamanın zorluğuna dikkat çekti.

    Barsak sendromunun toplumda görülme sıklığının erişkinlerde yüzde 15-20’lere kadar çıkabileceğini kaydeden Dr. Akbaş, “Barsak sendromu, bilinen bir organik sebebi olmayan, stres veya emosyonel (duygusal) gerilimin yüksek olduğu dönemlerde ortaya çıkan veya artan, başta karın ağrısı olmak üzere ishal ve kabızlık gibi defekasyon (dişkılama) alışkanlıklarında değişiklik ile seyreden ve bunların yanında daha birçok değişik semptomlarla seyreden fonksiyonel bir barsak hastalığıdır.

    Hassas barsak sendromu toplumda görülme sıklığı erişkinlerde yüzde 15-20’lere kadar çıkabilmektedir ve barsak hastalıkları içerisinde doktora en sık müracaat etmeye sebep olan rahatsızlıkların başında gelir. Gerçek anlamda bir hastalık değildir. Daha sonra ciddi rahatsızlıklara dönüşme riski olmamakla beraber hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkilemektedir. Çok sık görülen bir hastalık olmasına rağmen, bu şikayetleri normal yaşam biçimi olarak kabul eden ve doktora başvurmayan hastaların sayısı fazladır. Bu hastalar, şikayetleri ve huzursuzlukları nedeni ile iş ya da okula gidememe, sosyal planlamalara ara verme, erteleme gibi şikayetleri oldukca sık yaşar. Yapılan bır araştırmaya göre, soğuk algınlığından sora iş-okula gidememe nedenleri arasında ikinci sırada huzursuz barsak sendromu gelmektedir” dedi.

    Yedikleriniz çok önemli

    Sindirim sistemi ile ilgili bozukluk olduğundan yiyeceklerin önemli olduğunu anlatan Dr. Akbaş, “Yapılan çalışmalara rağmen hastalığın nedeni tam belirlenememiştir. Hastalarda yapılan tetkikler sonucunda organik olarak normal olması, psikolojik, fizyolojik ve beslenme şeklinden kaynaklanan nedenlere bağlı olabileceğini düşündürmektedir. Kişiden kişiye şikayetlerin artma nedenleri farklılık göstersede, sindirim sistemi ile ilgili bozukluk olduğundan yiyecekler büyük önem taşır. Bununla beraber en sık görülen tetikleyıcıler; liften yetersiz beslenme, belirli yiyeceklere karşi hassasiyet (kişiden kişiye göre farklılık gösterebilir), kahve ve kafein içeren maddeler, çikolata, aşırı baharatlı yiyecekler, gazlı içecekler, sütlü besinler, stres, psikolojik sorunlar, sigara, alkol, adet dönemi, öğün atlama ve birden çok yemek yeme, enfeksiyonlar, antibiyotik kullanımı, mevsimsel değişiklikler ve soğuk hava sayılabilir” diye konuştu.

    Belirtileri nelerdir?

    Hastalığın tüm sindirim sistemini ilgilendirebileceğini ifade eden Dr. Akbaş, şunları söyledi:

    “Irrıtab l(huzursuz) barsak sendromunun belirtileri sadece barsaklar ile sınırlı değildir. Hastalık tüm sındırım sıstemını ilgilendirebilir.Karın ağrısı en sık görülen şikayettir. Künt bir karın ağrısı şeklinde veya kramplar şeklinde olur. Ağrılar dalgalar halinde gelir gider.Lokalızasyonu, sıklığı,şiddeti ve süresi hastadan hastaya göre değişiklikler gösterebilir. Emosyonel stres, soğuk, bazı yiyecekler,bazı ilaçlar,ağrıyı artırır. Dışkılama ve gaz çıkarma ile hasta rahatlar.

    Gece uykuda ıken hasta oldukca rahattır. Dışkılama düzenındeki değişiklikler ikinci en sık görülen şikayettir. Çoğu kez kabız ve ishal dönemleri birbirini izler. Kabızlık dönemlerinde sert, tane tane,zeytın veya keçi pisliği şeklinde görünümü gaita varken, ishal döneminde yumuşak pelte kıvamında kötü kokusu olmayan bir özelliktedir. Hastalar yemeklerden sonra defekasyon ihtiyacı hisseder. Dişkılama sonrasında karın ağrısının kısmen azalması gözlenir. Hastalartda bazan sık dişkılama isteği ve tam boşalamama (tenesmus) hissi mevcuttur. İster kabız, ister ishal dönemlerınde olsun barsağın mukus sekresyonu artmıştır. Bazen gaitanın kalem gibi inceldiği ve kabizlığın giderek arttığı gözlenir, laksatif ile lavmanlara bile cevap vermez hale geldiği.Dispeptik yakınmalar hastaların çoğunda vardır. Bilhassa yemeklerden sonra karın gerginliği, karın rahatsızlığı,şişkinlik, gaz, hazımsızlık, geğirme, bulantı, iştahsızlık gözlenir. Sindirim sistemi dişindaki belirtiler ise bayanlarda adet bozuklukları, ağrılı adet dönemleri, sık idrara çıkma ve acıl idrar yapma isteği, sinirlilik hali, anksiyete, saldırganlık, nefret, suçluluk hissi, depresyon, yorgunluk ve halsizlik sayılabilir.”

    “Sık ve az yemeli”

    Huzursuz barsak sendromunu tamamen ortadan kaldırıcı bir tedavi olmadığını kaydeden Dr. Akbaş, “Ancak tedavi belirtilerin şiddetini azaltmaya ve tekrarlanmasını önlemeye yönelik olarak başarılı olmaktadır. Amaç hastaların günlük yaşamlarını sürdürmeleri, ve yaşam kalıtelerinin bozulmamasının sağlanmasıdır. Özellikle dikkat edilmesi gereken konular; rahatsızlığın artırdığında düşündüğünüz yiyeceklerden uzak durulması., Sık sık ama azar azar yemelerını, sofradan tıka basa doyarak kalkmamalarını (buna en güzel örnek anadolu-islam kültüründe yemeklerde midenın ücte birini su ile , üçte birin yemek ile, üçte birini de hava ile doldurmak önemli yer tutar), düzenli yemek yemelerini, yemek saatlerinin düzenlenmesini tavsiye ederiz. Öğün atlamadan beslenmek barsakların düzenli çalişmasını sağlar, özellikle sabah kahvaltısı barsaklarımızı çalişmak üzere uyaran en önemli öğündür. Bol su içilmesi, gaz yapan yiyeceklerin az tüketilmesi, daha çok egzersiz yapılması, sigaranın bırakılması, alkol alımının bırakılması, ve stresten uzak durulmasını önermekteyiz” ifadelerini kullandı.

  • Orkid Uyku Akademisi

    Orkid Uyku Akademisi

    Orkid, gün boyu huzurlu ve mutlu hissetmek isteyenler için kesintisiz bir kuruluk sunan yepyeni Orkid Platinum Gece Extra’yı tasarladı. Orkid’in aynı amaçla yarattığı Orkid Uyku Akademisi, sizlere kesintisiz bir gece uykusu ve birbirinden güzel hediyeler sunuyor.

    Orkid

    Uyku Akademisi, sizleri daha derin bir uykuya ulaştıran özel ipuçları, grafikler ve uyku uzmanı Profesör Zulley’nin uyku tavsiyeleriyle rahat ve huzurlu bir gece geçirmenize, ertesi güne daha mutlu ve zinde başlamanıza yardımcı oluyor. Uykunun fiziksel, duygusal ve zihinsel sağlık için temel bir ihtiyaç olduğunu söyleyen Profesör Zulley’ye göre uykusuz kalmak formumuzu düşürüyor ve daha kötü bir performans sergilememize neden oluyor.

    Orkid Uyku Akademisi’ndeki “Ben Uyurken” yarışmasıyla da paylaştığı uyku kombinleri en beğenilenler arasına giren katılımcılara birbirinden güzel hediyeler sunuyor.
    Orkid Uyku Akademisi ile hem kesintisiz bir uykunun sırrını keşfedebilir hem de harika hediyeler kazanabilirsiniz!

    Orkid Uyku Akademisine katılmak için tıklayın

    Kişisel Uyku Testi

    Kişisel Uyku Testi
    Uyku tipinizin sizi yansıttığını biliyor muydunuz?

    Orkid Uyku Akademisi’ni ziyaret edin, sahip olduğunuz uyku tipini öğrenip daha düzenli ve kaliteli bir uyku için gerekli tavsiyeleri almak için “Kişisel Uyku Testi”ni cevaplayın.
    Uyku Grafiği

    Uyku hakkında bilinmeyenleri, ilginç gerçekleri topladık ve sizler için yararlı bir uyku grafiği hazırladık! Grafiğimize bakarak derin bir gece uykusuna engel olan etmenleri ve bu etmenlerin nasıl üstesinden gelinebileceği ile ilgili tavsiyeleri öğrenebilir, güne zinde başlamanın formülünü keşfedebilirsiniz!

    Orkid Uyku Akademisine katılmak için tıklayın

    Dr. Zulley’den Uyku Tavsiyeleri
    Keyifli bir uykunun tadını çıkarmaya hazır mısın?

    Uyku Uzmanı Doktor Zulley’den kadınların uykusuna etki eden faktörler ve kesintisiz bir uykunun püf noktalarını öğrenebilirsiniz. Adet dönemlerinde ortaya çıkan uyku problemleri, uykunun önemi ve gün içindeki performansınız üzerindeki etkileri gibi konular hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.

    Orkid Uyku Akademisine katılmak için tıklayın

    Orkid Numune

    Ben Uyurken
    Kendi uyku kombinini paylaş!

    Her kadın gibi senin de, özel günlerinde kendini rahatlatacak farklı yöntemlerin var. Orkid Uyku Akademisi’ndeki “Ben Uyurken” yarışmasına katıl, uyurken vazgeçemediğin, özel günlerinde sana eşlik eden özel eşyalarının fotoğraflarını Orkid Platinum Gece Extra ekleyerek bizimle paylaş, birbirinden güzel hediyeler kazanmaya bir adım daha yaklaş.

    “ Ben Uyurken” yarışmamıza katılanlar arasından her hafta 10 kişi, Özel Yapım Orkid Pofuduk Yastık ve Orkid Platinum Gece Extra kazanıyor. Ayrıca haftanın en çok oy alan ilk 3 yarışmacısına, Orkid’den Sürpriz Uyku Seti ve Orkid Tatlı Rüyalar Partisi’ne 2 kişilik davetiye hediye!

    Orkid Uyku Akademisine katılmak için tıklayın

    Yeni Orkid Platinum Gece Extra

    Yeni Orkid Platinum Gece Extra

    Siz uyurken vücudunuzda neler olduğunu biliyor musunuz? Gözleriniz kapalı olsa bile, gecede ortalama 28 kere uyanıyor ve çoğunlukla uyandığınızı fark etmiyorsunuz. Dahası, uyurken yaklaşık 70 kere yer değiştiriyorsunuz. Bu sırada, bağışıklık sisteminiz yenileniyor, beyniniz gün boyu yaşadıklarınızı bilinçaltınıza işliyor ve bunları bilgi olarak saklıyor. Huzurlu ve derin bir uyku, fiziksel ve zihinsel olarak sizi rahatlatırken bir sonraki güne sağlıklı ve mutlu bir şekilde başlamanıza yardımcı oluyor.

    Bu yüzden iyi bir uyku, sağlık ve hareket için oldukça önemli. Ama iyi bir gece uykusu söz konusu olduğunda, kadınlar için uykuya dalmak ve bunu sürdürmek hayatlarının bazı dönemlerinde -özellikle adet dönemlerinde- erkeklere göre daha zor gözüküyor. Bu adet dönemindeki hormonal değişiklikler uykusuzluğa sebep olurken sizi gün boyu huzursuz ediyor. Kadınların adet dönemlerinde yaşadıkları kramplara, fiziksel rahatsızlıkların eklenmesiyle ertesi gün de devam edecek yorgunluk ve bunun beraberinde gelen bir uyku problemi yaşıyorlar.

    Orkid Uyku Akademisine katılmak için tıklayın

    Yeni Orkid Platinum Gece Extra

    Orkid’den Özel Çözüm

    Gece boyu kesintisiz bir uyku çekmenize engel olan tüm o problemleri unutun! Orkid’in gece için özel olarak tasarlanmış yeni pedini deneyin, huzurlu gecelere ilk adımınızı atın!

    Yeni Orkid Platinum Gece Extra, %60 daha büyük arka yüzeyi sayesinde geceleri bile sızıntılara karşı %100’e kadar koruma sağlar. Vücudunuza mükemmel şekilde oturarak yatağınızda ne kadar dönerseniz dönün sizi sızıntılara karşı korumayı başarır.

    Orkid Platinum Gece Extra ile kadınlar, özel günlerinde dahi geceleri kesintisiz uyur; yeni güne mutlu ve huzurlu bir başlangıç yapar.

    Orkid Uyku Akademisine katılmak için tıklayın
    Orkid Uyku Akademisi | 1

  • Diyabet körlüğe neden oluyor…

    Diyabet körlüğe neden oluyor…

    Diyabetin körlüğe neden olan hastalıklar arasında ikinci sırada geldiği belirtildi.

    Düzce Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Murat Kaya, toplumda sıkça görülen diyabete bağlı göz hastalıkları konusunda önemli açıklamalarda bulundu.

    Prof.Dr. Kaya, hastaneye göz sorunu nedeniyle başvuran hastaların üçte birinin diyabet hastası olduğunu, diyabetin körlüğe neden olan hastalıklar arasında ikinci sırada geldiğini belirtti. Ayrıca Kaya, diyabete bağlı olarak damar sisteminin bozulması neticesinde gözün arka kısmında kanama, ödem, su toplaması ve damarlarda sızma gibi problemlerin oluştuğunu bunun da körlüğe neden olduğunu vurguladı.

    Ailesinde şeker hastalığı geçmişi bulunan bireylerin düzenli aralıklarla hem şeker hem de göz kontrollerini aksatmamaları gerektiğini dile getiren Kaya, kontrolsüz diyabetin kör edebileceğinin altını çizdi.

    Diyabete bağlı körlüğün önüne geçilebilmesi için Prof. Dr. Murat Kaya, şöyle konuştu: “Düzce Üniversitesi Hastanesi’nde lazer tedavisini başarıyla uyguluyoruz. Diyabetli hastalarımızın kontrollerini aksatmadan yaptırmalarını, tedavinin başarısı açısından zorunlu buluyoruz. Hastaların kendi kendilerinin doktoru olması, diyabetli hastalar için oldukça önemlidir. Göz şikayetiyle üniversitemiz hastanesine gelen diyabetli hastalarımıza 3 ile 6 ay arasında değişen süreçte göz kontrolü yapıyoruz.”

    Hastalığın takibinin önemini vurgulayan Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Diyabetli hastalara, mutlaka göz kontrollerini yaptırmaları konusunda uyarılarda bulunuyoruz. Kontrol neticesinde gözde kanama tespit edilmesi durumunda üç ya da dört seans süren lazer tedavisi uyguluyoruz. Bu sayede hastada körlük oluşmasının önüne geçiyoruz. Burada önemli olan hastanın kontrollerini aksatmaması, hastalığının öneminin farkına varıp hayat tarzını ona göre şekillendirmesidir.”

    Diyabet hastalığında erken tanının önemini anlatan Prof.Dr. Kaya, şeker hastalığının, 10 yıldan sonra göze zarar vermeye başladığını, gözün etkilenmesinin, böbrek ve kalp gibi hayati organların da zarar gördüğünün habercisi olduğunu vurguladı.

  • Dünyanın konuştuğu Solotica artık Türkiye’de!

    Dünyanın konuştuğu Solotica artık Türkiye’de!

    Tüm dünyayı kasıp kavuran Brezilyalı renkli lens markası Solotica artık Türkiye’de. Gözlere en doğal rengi veren renkli lens markası Solotica, Optik Dünyası güvencesiyle ülkemizde satışa sunuldu.

    Renkli lens kullanıcılarının bir numarası olan Solotica hem medikal hem kozmetik alandaki doğal renkleriyle oldukça ilgi görüyor.

    Optik Dünyası aracılığıyla satışa sunulan Solotica renkli lensleri zengin renk seçeneğiyle göz dolduruyor. 1949 yılından beri göz ürünleri alanında üretim yapan Solotica firması Brezilya’nın en büyük kontakt lens üreticisi. Solotica, kozmetik renkli lenslerin yanında şeffaf lensler ve lens bakım ürünleri de üretiyor. Solotica renkli lenslerinin aylık ve yıllık olmak üzere farklı sürelerde kullanım seçenekleri bulunuyor. Göz yapınıza uygun olarak seçebileceğiniz Solotica renkli lenslerinin aynı zamanda hareli, haresiz ve çift hareli gibi seçenekleri de var.

    Göze mükemmel bir uyum sağlayarak göz rengiyle birleşen renkleriyle Solotica renkli lensleri, bu alanda en doğal sonucu ortaya çıkarıyor. Doğallığı sayesinde kimse kontak lens kullandığınızın farkına bile varmıyor. Solotica’nın en çok tercih edilen renkleri ise Mel, Topazio ve Quartzo…

    Renkli lens alanında dünyanın öncü markalarından olan Solotica, Türkiye’nin alanında öncü firmalarından Optik Dünyası ile güçlerini birleştirerek, Optik Dünyası’nı yetkili satış bayiisi olarak seçti. Ünlülerin de tercih ettiği Solotica renkli lensler hakkında merak ettiğiniz her şeyi www.solotica.com.tr adresinden öğrenebilir, sizin için en uygun rengi tüm renklerin ve yorumların bulunduğu Facebook hesabı www.facebook.com/SoloticaLensTurkiye adresinden inceleyebilirsiniz.

    Optik Dünyası güvencesiyle satışa sunulan Solotica renkli lenslerini ister perakende ister toptan şekilde almak için www.solotica.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

    Keyifli alışverişler dileriz!

  • Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    19. yüzyıl ve sonrasında toplumlardaki sosyal dokunun değişimi, çalışma şartlarının, kişiselrollerin farklılaşması ve ağırlaşması sonucu yorgunluk çok sık duyulan bir şikayetolmaya başlamıştır. Son yıllarda ülkemizde yapılan taramalarda 100 kişiden 55’içok yorgun olduğunu dile getirmektedir.

    Yorgunluk nedir?
    Yorgunluk için genel anlamda bir tanımlama yapmak zordur. Kişinin günlük aktivitelerinebaşlamak için kendinde yeterli gücü, enerjiyi bulamaması ya da rutin aktivitelerinin bitiminde tükenmişlik hissinin gelişmesi durumudur. Yorgunluk, subjektif, kişinin algılaması ile ilgili bir yakınmadır, bu sebeple kişisel farklılıklar gösterir.

    Halsizlik, isteksizlik, güçsüzlük, yıpranmışlık, sıkıntı gibi tanımlamalar benzer durumutanımlamak için sıklıkla kullanılır. Ancak, bazı hastalar egzersiz esnasındakinefes darlığını veya bacaklardaki ağrıyı yorgunluk olarak dile getirebilir. Bu durumda tarif edilen yorgunluk bizim sıklıkla kullandığımız tanımın dışında kalp – damar sisteminin hastalığının şikayet bulgusu olabilir. Bu sebeple güçsüzlük,
    yorgunluk gibi yakınmaların arkasında gerçekte anlatılmak istenenin ne olduğu netleştirilmelidir.

    Yorgunluk nedenlerinelerdir?
    Fizyolojik Yorgunluk
    Sağlık durumu normal olan kişilerde stres, yetersiz dinlenme, yetersiz uyku, diyetdeğişiklikleri veya aşırı aktivite durumunda görülür. Yaşlı hastalarda bu tipyorgunluk daha sıktır.

    Organik Yorgunluk
    Bu tip yorgunluk bazı hastalıklarla birlikte görülür. Orta ve ileri yaş hastalarda en sık karşılaşılan durumdur. Aile hikayesi, tam bir fizik muayene ve yapılan kan ve görüntüleme ile ilgili tetkikler sonrası nedeninin belirlenip, ilgili hastalığın tedavisi ile yorgunluk ortadan kaldırılabilir.

    Psikojenik Yorgunluk
    Genel olarak tüm yorgunlukların %50’sini oluşturur. En sık depresyonla birliktedir. Herhangi bir yaş gurubunda oluşabilir. Çoğunlukla gün içinde azalır. Duygu, düşünce ve stres durumuna paralel olarak şiddeti değişebilir.

    Kronik Yorgunluk Sendromu
    19. yüzyılda “Kronik Nervöz Tükenme” olarak tanımlanmıştır. Kronik yorgunluk sendromu büyük ihtimalle yüzyılımızın yaygın hastalığı olacaktır. Yaşlılarda nadirdir. Yorgunluğu olan hastaların %30’unda organik veya psikolojik sebep bulunmaz. Tanı koyulana dek idiyopatik kronik yorgunluk olarak değerlendirilir. Bu olgularda motivasyon azlığı konsantrasyon yetersizliği, güçsüzlük, irritabilite vardır. Sıklıkla psikomotor yavaşlama vardır.

    Yorgunluk bir hastalık mı, yoksa bir hastalık işareti midir?
    Yorgunluk çoğunlukla bir hastalık bulgusu olmakla birlikte kronik yorgunluk sendromu adıaltında hastalığın kendisi de olabilir. Yorgunluk her türlü bakteriyel, viral ya da parazitik enfeksiyonun, kansızlık ve benzeri kan hastalığının, karaciğer ya da böbrek hastalığının, kandaki vitamin ve mineral eksikliklerinin, hormonal hastalıkların, beslenme ve uyku bozuklukları sonucunda oluşabilir. Özellikle tiroit hormon yetmezliği, böbrek üstü bezi yetmezliği, büyüme hormonu yetmezliği ve hipoglisemi gibi hormonal sebepler erken dönemde gözden kaçabilir.

    Kronik yorgunluk sendromunun tanısı içinse; tam bir klinik değerlendirme sonrası tanımlanamayan devamlı ve tekrarlayan yorgunluğun yeni ve bilinen bir zamanda başlaması, devamlılığı, sosyal ve iş hayatındaki aktivitelerde yavaşlamaya yol açması gerekir. 6 ay üzerinde devam eden durumlarda bu sendrom düşünülmelidir.

    Yorgunluk hangi durumlarda masum bir halin ötesine geçerek tehlike işareti olabilir?
    Yorgunluk yakınması; daha önce yaşanılmayan ölçüde yoğunsa, günlük aktiviteleri sınırlıyorsa, beraberinde başka yakınmalar
    mevcutsa, takipte olduğunuz kronik bir hastalığınız mevcutsa ya da aile hikayesi veya vücut yapısı nedeniyle bazı organik hastalıklar açısından risk grubunda bulunuyorsanız ve kendi çabalarınızla geçmiyorsa zaman kaybetmeden bir hekimle görüşmelisiniz. Yakınmanın tehlikeye işaret edip etmediği bazı tıbbi araştırmalar sonucunda netleşecek bir durumdur. Pek çok sinsi seyirli kanserin ilk bulgusu yorgunluk olabilmektedir. Ve bu durumda kilo kaybı, beslenme bozukluğu ve hastalığın tutulma bölgesi ile ilgili pek çok ek yakınma sonradan tabloya eklenebilmektedir.

    Yorgunlukla kronik yorgunluk arasındaki farklılıklar nelerdir?
    KRONİK YORGUNLUK sendromu sürekli ve tekrarlayıcı seyreden, birçok sistemi etkileyen bir hastalığı tanımlamak için kullanılır. Tek bir sebebi yoktur. Bu hastalığın viral bir enfeksiyon tarafından çalışma dengesi bozulan beyin kaynaklı olduğu veya stres ve savunma sisteminde oluşan bozulmanın ve hedef sapmasının içinde olduğu bir durum olduğunu kabul etmeliyiz. Kronik yorgunluğun en ayırt edici özelliği yatak istirahati ile geçmemesidir. Bu sürecin sonucu bitkinliktir.

    Kronik yorgunluk sendromunu gösteren belirtiler hangileridir?
    Fiziksel Tükenmişlik Bulguları
    _ Başka bir nedene bağlı olmayan, istirahatle geçmeyen, 6 aydan uzun süren, ortalama günlük aktiviteyi en azından %50 azaltacak derecede, sürekli ve tekrarlayıcı fiziksel ve mental bitkinlik hissi.
    _Güçsüzlük, daha önce tolore edilebilen egzersizden sonra oluşan ve 24 saat ya da üzerinde devam eden bir durumdur.
    _Enerji kaybı
    _Yıpranma
    _Hastalıklara karşı daha hassas olma
    _Baş ağrıları
    _Bulantı
    _Kas krampları ve miyalji
    _Bel ağrıları
    _Denge kaybı
    _Sindirim sorunları
    _Uyku bozuklukları
    _Çabuk yorulma
    _Hafif ateş, üşüme
    _Boğaz ağrısı
    _Boyunda ağrılı lenf bezleri
    _Açıklanamayan genelleşmiş kas zayıflığı
    _Kaslarda katılaşma
    _Geçici eklem ağrıları
    _Farenjit
    _Bazı hastalarda gribal enfeksiyon benzeri durumlar

    Duygusal Tükenmişlik Bulguları
    _Işıktanrahatsızlık
    _Düşünmedezorluk
    _Gözönünde beneklerin uçuştuğu hissi
    _Depresyon
    _Umutsuzluk,unutkanlık
    _Evde,işte gerginlik- tartışma artışı
    _Kızgınlık
    _Netgörememe
    _Huzursuzluk,sabırsızlık
    _Nezaket, saygı gibi pozitif bulgularda azalma

    Zihinsel Tükenmişlik Bulguları
    _Doyumsuzluk
    _İşi
    bırakma
    _Kendine ve işine karşı negatif yaklaşım
    _Hafıza problemleri
    _İşi savsaklama

    Kronik yorgunluk daha çok kimlerde görülür?
    Kronik yorgunluk sendromu A tipi agresif dediğimiz hırslı, titiz, mükemmeliyetçi, çabuk sinirlenen, tez canlı kişilik yapılarında daha çok görülür. Kentsel yaşam ve çalışma yoğunluğunun sonucu olarak bu toplumun bireylerinde daha sıktır. Doktorlar ve diğer yardımcı sağlık çalışanlarında, yönetici kadrosunda çalışanlarda, ekonomi alanında çalışanlarda daha yoğun görülür. Kadın cinsiyet erkeklerden daha fazla risk altındadır.

    Kronik yorgunluğun giderilmesi için yapılması gerekenler nelerdir?
    Kronik Yorgunluk Sendromunun tanı amaçlı kan testleri yoktur.

    Tedavi planı:

    -Tatil
    -Egzersiz (kas gevşemesine yardımcı, hafif egzersizler)
    -Günlük istirahat sürelerini uzatma
    -İlaç
    -Vitaminler (günlük ihtiyaca göre)
    -Psikoterapi (hayat tarzı değişikliği)

    Yorgunluğa neden olan sağlık sorunları neler olabilir?
    1- Kan hastalıkları: kansızlık çeşitleri, kan kanserleri
    2- Kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları: koroner kalp hastalığı, kalp yetmezlikleri, kalp ritim bozuklukları, kapak hastalıkları, periferik atar ve toplardamar problemleri
    3- Solunum sistemi bozuklukları: uyku –apne sendromu, astım, KOAH gibi hastalıklar, akciğer kanserleri
    4- Sindirim sistemi hastalıkları: mide-bağırsak kanamaları, iltihabi bağırsak hastalıkları, karaciğer yetmezliği(siroz), hepatitler, kanserler
    5- Böbrek yetmezlikleri ve idrar yollarının böbreğin iltihabi ve kötü huylu hastalıkları
    6- Hormonal hastalıklar: tiroit hormonu yetmezliği, böbreküstü bezi yetmezliği, şeker dengesizliği (tip2 diyabet, hipoglisemi), büyüme hormonu yetmezliği, östrojen- testesteron hormonlarında dengesizlik
    7- Nörolojik hastalıklar
    8- Vitamin – mineral yetersizlikleri: B12, D vitamini yetersizliği gibi
    9- Enfeksiyon hastalıkları

    Kişinin yorgunluğunun kaynağını anlamaya yarayan tahliller hangileridir?
    Yorgunluğu olan hastada yapılacak tetkikler:

    1- Kan sayımı, sedimentasyon
    2- Karaciğer fonksiyon testleri
    3- Böbrek fonksiyon testleri
    4- Kan şekeri, tiroit hormonları
    5- Kandaki vitamin, mineral ve elektrolit düzeyleri
    6- Ek yakınmalarla ve muayene bulguları ile karar verilecek görüntüleme yöntemleri

    Alkol ve sigaranın yorgunluk üzerinde ne gibi etkileri vardır?
    İzin verilen dozların üzerinde alkol alımı karaciğeri yoracağından, sinir sistemini olumsuz etkileyeceğinden, bazı vitaminlerin (folik asit gibi) kan düzeyini düşüreceğinden ve şeker dengesini olumsuz etkileyeceğinden yorgunluğa yol açabilir. Sigara kullanımı yarattığı hava yolu kasılması ve yıpranmasından dolayı, solunumla alınan oksijen miktarını azaltır. Böylelikle dokuların yeterli oksijenlenmesi
    bozulur. Ortaya çıkan serbest radikaller ve benzeri maddeler doku yaşlanmasına ve yorgunluğa neden olur.

    Her iki madde de uzun vadede kalp damar hastalığı sebebi olduğundan diğer önemli bir yorgunluk nedeni de bu durumdur.

    Beslenme şekli yorgunluk nedeni olabilir mi? Kendini yorgun hissedenler nasıl beslenmelidir?
    Beslenme şekli yorgunluk sebebi olabilir. Et ve kuru baklagilden fakir bir beslenme demir ve vitamin B12 eksikliği nedeni ile kansızlığa dolayısıyla yorgunluğa neden olabilir. Yoğun yağlı ve karbonhidratlı beslenme şekli hipoglisemiye, diyabete eğilim yaratacağından ve kilo fazlası oluşturacağından yorgunluk yaratabilir. Meyve ve sebzeden fakir beslenme folik asit, c vitamini, potasyum gibi pek çok mineral, vitamin eksiğine neden olabilir.

    Sıvı alımımızın yeterli ve dengeli olması oldukça önemlidir. Kafein ve çay tüketimine dikkat edilmelidir. Bu içeceklerin her birinin günde 2 – 3 fincandan fazla tüketimi yorgunluk nedeni olabilir. Her gıda grubunun dengeli alımı beslenmeden kaynaklanacak yorgunluğun önüne geçecektir. Dengesiz beslenme ile sıkı diyetler oldukça önemli bir yorgunluk nedenidir.

    Kendini yorgun hisseden kişiler gün içinde neler yapmalıdır?
    Yorgunluğu olan insanlar:

    – Dengeli beslenmeli, fazla kilolarından kurtulmalı
    – Yaşamlarını tekdüzelikten çıkaracak uğraşlar edinmeli
    – Her sabah 10 – 15 dakika kas gevşetici egzersizler yapmalı
    – Uyku ritmine dikkat etmeli, günlük tempolarını düşürmeli
    – Tatil fırsatlarını değerlendirmeli
    – İş yerinde iş yükünü paylaşmaya yönelik çalışmalar yapmalı
    – Organik nedenler olabileceği ihtimaline yönelik hekim desteği alınmalıdır.

  • Yumurtalık kistleri hakkında önemli bilgiler

    Yumurtalık kistleri hakkında önemli bilgiler

    Hemen hemen her kadında görülün yumurtalık kistlerinin çoğu iyi huylu. Ameliyat bile gerektirmiyor. Aceleyle ameliyat kararı vermemeli. Medicana Bahçelievler Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Leyla Ercan, yumurtalık kistleri hakkında önemli bilgiler verdi.

    Kist ve miyom genellikle halk arasında karıştırılıyor. Kisti rahimden çıkmış gibi algılıyor insanlar. Rahimden çıkan urlara miyom, yumurtalıktan çıkan urlara ise kist denir. Kisti tariflersek; yumurtaların içindeki dokudan çıkan, içi sıvı dolu kesecikler diyebiliriz. Kist denince kanserle karıştırılıyor, korku yaratabiliyor. Her kist kanser değildir. Yumurtalık kistleri genellikle genç yaşlarda, 12-40 yaş arasında görülür ve bunların çoğu da iyi huyludur. Ama ergenlik döneminden önce ve menopozdan sonra görülen kistlere şüpheyle yaklaşılmalıdır. Bu kistlerin kötü huylu olma olasılıkları daha fazla olduğundan daha ayrıntılı ve yakın takip edilmesi gerekir. Menopoza girmiş bir kadında ve ergenliğe adım atmamış, adet görmemiş, bir çocukta yumurtalık kisti görülürse (ki bunlar çok nadirdir) ilk önce mailinite yönünden araştırılır. Ancak üreme çağındaki kadınlarda adet görülen yaştan (12-15) menopoza kadar olan dönemde meydana gelen kistlerin yüzde 80-85’i iyi huyludur. Bunlar çoğunlukla yumurta üretimi sırasında oluşan, basit yumurta (follikül) kistleridir.

    Follikül kistler ve çikolata kistleri
    Yumurtalıkta en çok gördüğümüz çeşit, iyi huylu yumurta kistleri dediğimiz follikül kistleridir. Aslında her kadında her ay yumurta atılır ve bu yumurtalar bir kist içinde büyür. İki adetin orta döneminde (adet kanamasının 12-18. günleri arasında) bu yumurta 2 santime kadar büyür, sonra belli bir olgunluğa gelince yırtılıp atılarak içindeki yumurta kanala geçer. Gebelikle sonuçlanmazsa 14-15 gün sonra kadın adet görür. Bazen yumurta atılmaz, o yumurta kistleşir, yaklaşık 4-5 santime kadar büyür, belli bir zaman sonra kendiliğinden kaybolur. Bu tür yumurta kistleri çoğunlukla belirti vermezler. Genelde muayeneler sırasında, tesadüfen buluruz. Bunlar her kadında olabilen zararsız kistlerdir. Tedaviye ihtiyaç yoktur, kendiliğinden kaybolurlar. Eğer bir-iki ay içinde kaybolmadıysa doğum kontrol hapı verilir. Bu haplarla kistler en az iki-üç, en fazla altı ay içinde kaybolur. Yine kaybolmuyorsa o zaman araştırmak gerekir.

    Bir de halk arasında “Çikolata kisti” diye bilinen kistler vardır. Çikolata kisti doğuştandır ve çoğunlukla ağrılı bir kisttir. Kadınların belki bir parça korkmakta haklı oldukları bir kist türüdür. Çünkü endometrioma dediğimiz bu kistler gebe kalmayı zorlaştırabilir. Ama iyi huyludur, kansere dönüşmez. Şu önemli; bir kist kansere meyilli başladıysa kansere dönüşebilir, iyi huylu kistler asla kanserleşmezler.

    Her kadında olur, kendiliğinden geçer
    Hangi kistlere ameliyat gerekir dersek; boyutu 5 santimden fazla ve giderek büyüyen, içinde sade-berrak sıvıdan ziyade düzensiz yapılar içeren, habis şüphesi doğuran kistler, karın boşluğuna ani kanama yapan kistler ve etrafında dönerek (burkularak) şiddetli karın ağrısına sebep olan kistler acil ameliyat gerektirebilir. Ayrıca çok fazla ağrıya sebep olan, ilişki sırasında sancı yaratan (endometrioma- çikolata kisti) ve ilaçla tedavi edilemeyen kistler için de ameliyat gerekebilir. Bir de çocuk sahibi olmak isteyen kadın, hiçbir başka sebep yokken gebe kalamıyorsa ve doğum kontrol hapı ile kaybolmayan kistleri varsa ki bunlar daha çok yukarda bahsettiğimiz çikolata (endometrioma) kistleridir, bunlara da ameliyat öneriyoruz.

    Kistler hep korkutucu ve ameliyat gerektiriyormuş gibi görülüyorlar ama aslında öyle değildir. Doğurganlık yıllarında görülen yumurtalık kistlerinin çok azı tedavi gerektirir, çoğu sessizce oluşur ve kendiliğinden geçer. Her kadında zaten her ay 2-3 santime kadar yumurta kisti olur. Bunlar yumurta içinden atıldığında kaybolup gider ama yumurtlama olmazsa kist 3-5 santime kadar büyüyüp sonra kendiliğinden kaybolur.

    Panikle ameliyat kararı vermeyin!
    Ancak bazı kadınlarda bu iyi huylu, içi sıvı dolu olan yumurta kistleri bazen çok şiddetli ağrı yapabiliyor ve bu durum yanlış değerlendirilirse ameliyat sebebi bile olabiliyor. 5-6 santime kadar olmuş normal iyi huylu bir kist bazen büyüyor, en ince, hassas yerinden yırtılıyor ve sıvı karın içine akıyor ya da bir miktar kanama yapabiliyor. Bu durum karında kıvrandıracak kadar, çok şiddetli ağrıya sebep olabiliyor. Kusma, bulantı, şiddetli baş dönmesi, şiddetli kasık ve bıçakla keser gibi bir karın ağrısına neden oluyor. Bu tür vakalar, çoğunlukla iyi teşhis konulmadan acele davranılarak ameliyata alınıyor. Hâlbuki biraz beklenirse, çoğu durumda ağrının giderek azaldığı, bu gürültülü tablonun yavaş yavaş düzeldiği görülür. Böyle durumlarda panik yapıp hemen ameliyata karar vermemek çok önemlidir. Ameliyat kararı ciddi bir karardır ve yumurta kistlerinin yüzde 80’i ameliyatsız, kendiliğinden geçebilecek kistlerdir. Genç kadınlarda yumurtalık kisti lüzumsuz yere ameliyat edilirse ilerideki doğurganlığını çok olumsuz etkileyebilir. Her ameliyat yumurtaların yumurtlama kapasitesini azaltır. Yumurtalıklara yapılan her müdahale yumurta rezervini azaltır. O yüzden özellikle doğurganlığını tamamlamamış genç kadınlarda bir kiste ameliyat kararı vermek için çok iyi düşünmek, beklemek, sabretmek, takip etmek gerekiyor.

    Genç kadınlarda basit yumurtalık kistleri lüzumsuz yere ameliyat edilirse, ilerideki doğurganlığı olumsuz etkileyebilir.

    Kadın hastalıkları ilgi alanına giren tüm konuları buraya tıklayarak tartışabilirsiniz.

  • 2014 estetik trendleri

    2014 estetik trendleri

    2014 Moda trendleri sadece yeni koleksiyonlara değil aynı zamanda plastik cerrahların neşterlerine de yön veriyor. Eskiden güzel bulunan bugün sıradan kabul edilirken yeni güzellik anlayışı da trendlere uyuyor.

    Güzellik size göre burundan ya da dudaktan başlarken başkasına göre vücuttan başlayabiliyor. Siz kendinizi hiç beğenmezken başkası çok güzel olduğunuzu söyleyebiliyor. Bu nedenle güzellik kavramı sürekli değişiyor. Bu kavramla birlikte estetik trendleri de sürekli değişiyor. Yeni yöntemler ve yeni uygulamalar kadınları en kolay ve en hızlı şekilde istedikleri şekle sokmaya çalışıyor. Yeni bir yıla girdiğimiz bugünlerde eğer siz de eskide kalmamak ve yeni trendler hakkında bilgi almak istiyorsanız Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar’ın değişen estetik yöntemler ve trendler hakkında verdiği bilgilere kulak vermelisiniz.

    Ameliyatsız seçenekler tercih ediliyor
    Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar, “Ameliyatlı seçenekler yanında artık hastalar ameliyat olmadan nasıl gençleşebileceklerine yöneldiler. Tıp bu nedenle ameliyatsız yöntemler hakkında çalışmalar yapıyor. Buna bağlı olarak lazer teknolojileri, radyo frekans teknolojileri gelişti. Örneğin plastik cerrahlar olarak yüz germeyi daha çok tercih etsek de a yüz germe ameliyatındaki etkiyi tam olarak yaratmasa da lazerli yüz gençleştirme yöntemleri bu yıl çok tercih edilecekler arasında yer alıyor. Tabi ki ameliyat kadar gergin bir ifade yaratmıyor fakat yüzde bir miktar gerginlik olmasını sağlıyor ve aynı zamanda genç bir bakış yaratabiliyor. Ameliyattan daha kolay bir yöntem ve bu nedenle hastalara kolaylık sağlayabiliyor” diyor.

    Yağ enjeksiyonları
    Son birkaç yıldır ismini sıkça duyduğumuz fakat artık neredeyse botoks kadar kullanılan bir yöntem de kök hücreden zenginleştirilmiş yağ enjeksiyonları oluyor. Önceleri kök hücrenin kemik iliğinde olduğu biliniyordu ama şimdi yağ hücresinde daha fazla olduğu biliniyor. Bu yüzden kök hücreden yoğunlaştırılmış yağ enjeksiyonuyla yüz gençleştirme çok popüler. Kök hücrenin uygulanabilmesi için önce liposuction ile yağ fazlalığı olan bölgeden o yağın alınması gerekiyor. Basen bölgesinde ya da karın bölgesinden alınan yağın yüzde 50 si hücre için ayrılıyor yüzde 50’si de kişinin kendi yağı oluyor. Hücrelerinden ayrıştırıldıktan sonra alınan yağ dolgu şeklinde vücuda veriliyor. Yağ enjeksiyonu tüm hücrelere hem yağın tutulmasını sağlıyor hem de o hücrenin gençleşmesine yardımcı oluyor.

    Bunun yanında radyofrekans teknolojisi de çok popüler. Bu yöntem cilt altını ısıtarak cildin yapı taşı kolajeni artırmaya böylece cildin elastikiyetini artırarak daha gergin ve daha canlı bir cilt yaratılmasına yardımcı oluyor. Kendi kanınızdaki akıllı hücrelerin ayrıştırılıp cilde uygulanması yöntemi olan PRP de çok popüler. Bu yöntem de ciltteki kolajeni artırarak daha parlak bir cilt görünümü yaratmayı amaçlıyor. Saç için de uygulanabilen PRP, ince telli, zor uzayan saçlar için özellikle de dökülme varsa tercih edilebiliyor.

    Kaşlar ilk sırada yer alıyor
    Bir ara ince kaşlar moda olduğu için herkes kaşlarını incecik yaptırıyordu oysa bu yıl kalın kaşlar çok moda. Buna bağlı olarak dövmeyle kaş kalınlaştırma yöntemi çok tercih ediliyor. Fakat dövme kötü yapılırsa daha kötü bir görüntü ortaya çıkabiliyor. Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar, “Kaş kalınlaştırmanın en doğal yolu artık kaş ekimi. Bu işlem saç ekimi gibi yapılıyor. Kendi saçınızdan kökler alınarak kaşlara ekiliyor. Yaklaşık 2 saatlik bir işlem ve enseden tek tek saç kökü alınarak yapılıyor. Bant şeklinde de alınabiliyor. Daha sonra bu saç kökleri ayrıştırılıyor. Kaş bölgesi ne şekilde isteniyorsa çiziliyor. Bu işlemdeki dikkat edilmesi gereken şey kaşların yönü oluyor. Eğer kaşlar eğri dikilirse eğri büyüyebiliyor tam dik dikerseniz karşıya doğru uzayan kaşlar olabiliyor. Bu nedenle doğru yönde dikmek çok önemli.

    Kaşlar saç kökü gibi davrandığı için 6 ay içinde istenilen uzunluğa erişiyor. Hatta saç özelliğinde olduğu için sonrasında da uzamaya devam edebiliyor. Bu durumda kaşları bir süre kesmeniz gerekebiliyor. Dokular konduğu yerin özelliğine uymaya çalıştıkları için birkaç yıl içinde ise saç kökleri orada kaş gibi davranmaya başlıyor ve uzama durarak belirli bir boyda kalıyor. Kirpik için de aynı işlem yapılabiliyor. Özellikle yapıştırılan kirpiklerden çok muzdarip olan hastalar oluyor. Kirpikler çıkartılırken yapışkanla birlikte kendi kirpiklerine de zarar verebiliyorlar. Kaş ekiminden sonra görüntü kötü olmuyor. Birkaç gün nemlendirici antibiyotikli kremler sürülüyor ve bir hafta sonra da hasta tamamen iyileşiyor” diyor.

    Botoks hala gündemde
    Botoksla badem göz yapılabiliyor. Botoks uygulandığında kaş belirli bir seviyeye kaldırılıyor böylece gözde daha çekik bir ifade yaratılabiliyor. Askı teknikleri de badem göz için kullanılabiliyor. Kaşın kuyruğu yukarıya doğru kaldırılıyor. Göz kenarı bir miktar çekilebiliyor. Askı tekniğinde amaç ise iz bırakmadan bir gerginlik yaratmak. Bu teknikte saçın içinden giriliyor ve çok küçük bir delikten yorgan iğnesi benzeri bir iğne yardımıyla yöntem uygulanıyor. Dokuyu taşıyan şey bu ip zannediliyor. Oysa ip sadece alçı görevi görüyor çünkü askı tekniğinde eriyen bir ip kullanılıyor. Badem gözlü olunması için uygulanan bu yöntemle kırışıklıklar da gidiyor. Etkisi ise 2 ya da 3 yıl devam ediyor.

    Elmacık kemikleri belirginleşiyor
    Dr. Serkan Dinar, “Çıkık elmacık kemikleri de çok istenilen bir trend fakat bundan korkan hasta sayısı çok fazla. Gözaltındaki sınır boyunca çok küçük enjeksiyonlarla dolguyu dağıtmak gerekiyor. Çünkü elmacık kemikleri abartı olduğunda çirkin bir görüntü oluşabiliyor. Elmacık kemikleri için ışık dolgusu denilen yeni bir dolgu yöntemi de uygulanabiliyor. Silikon uygulanması ise eski bir trend. Ayrıca silikon yabancı bir cisim, yer değiştirebiliyor, cilt altından belirgin görünebiliyor” diyor.

    Köşeli yüzler dikkat çekiyor
    2014 trendi köşeli yüzler oluyor. Bunun için ise çene konturünün daha açılı ve daha belirgin olması isteniyor. Dr. Serkan Dinar, “Artık hastalar biraz daha çenem belirgin olsun diye geliyorlar. Keskin hatlar isteniyor. Yüz için de ideal aslında üçgen yüzdür. Aşağı doğru sivri inen bir yüz popülerdir. Fakat bu trend herkese uygun olmayabiliyor. Yuvarlak yüz hatlarına sahip olanlarda çeneyi biraz sivri yapmak yüzü biraz uzatabiliyor. Uzun bir yüze de olmaz çünkü o zaman yüz daha fazla uzun görünüyor. İstenilen çene için yağ enjeksiyonu uygulanabiliyor. Silikon protez de kullanılabiliyor. Protez çenede kemiğin üstüne saklanıyor ve görünmüyor. Çene konturünün yaratmak için Nefertiti denilen bir yöntem de kullanılabiliyor. Bu yöntem için boyun bölgesine botoks kullanılıyor.. Boynu yokmuş gibi olan hastaların kaslarına botoks yapıldığında o kontür ortaya çıkabiliyor” diyor.

    Dudak
    Dudakta dolgunluk hep moda. Dolgular çok fazla tercih ediliyor çünkü dolgudan sonra ilk olarak bir pişmanlık yaşanabiliyor. Şiştiğinde, ödemlendiğinde bazen dudaklar beğenilmeyebiliyor Altı ay boyunca dolgu kalırsa ve alışırsanız o zaman yağ enjeksiyonu yaptırmak gerekiyor. Çünkü yağ enjeksiyonu kalıcı oluyor ve dönüşü olmuyor.

    Doğal göğüsler
    Güzel göğüs damla yapısında bir göğüstür. Üstten biraz kavisli inmeli alta doğru dolgun olmalı. Dik olması, meme uçlarının karşıya bakması gerekiyor. Çok fazla yana bakan meme uçları ya da içe bakan meme uçları tercih edilmiyor. Trendlerden biri de memelerin birbirine çok yakın olması. Dr. Serkan Dinar, “Memede trendler çok değişiyor. Genelde uzun süre küçük meme modası devam etti ama yurtdışında eskiden beri moda olan büyük göğüstür. Türkiye’de de büyük göğüs hala daha popüler. Meme için alternatif bir yöntem olarak kök hücreli yağ enjeksiyonları uygulanabiliyor. Kesinlikle silikon istenmiyorsa eğer vücut yapısı müsaitse hastadan alınan kök hücre yağ enjeksiyonu ile meme büyütülebiliyor. Vücudun başka bölgesinden yağ alınabiliyor. Basen ya da karın bölgesinde fazla yağ varsa hasta iki bölgesinden ameliyat olmuş oluyor. Hem fazlalık olan bölgedeki yağlardan kurtuluyor hem de bu yağ memenin içine değil arkasına enjekte ediliyor “ diyor.

  • Aspirin ile yumurtalık kanserini önlenme

    Aspirin ile yumurtalık kanserini önlenme

    Günde bir aspirin yumurtalık kanserinin önlenmesine yardımcı olabilir.

    ABD’deki Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden bilim adamları daha önce yapılmış, yaklaşık 20 bin kadının katıldığı 12 araştırmanın sonuçlarını inceledi.

    Araştırma, her gün düşük doz (100 miligramdan az) bir asprin içen kadınların yumurtalık kanserine yakalanma riskinin, haftada bir kez içenlerden yüzde 20 az olduğunu gösterdi.

    Bilim adamlarından Britton Trabert, sonuçlar şaşırtıcı olsa da bazı kişilerde kanamalara yol açabileceğinden asprinin doktora danışılarak alınmasının önemine dikkati çekerek mekanizmanın belirlenmesi için başka araştırmaların da yapılması gerektiğini vurguladı.

    Daha önce ”The Lancet” dergisinde yayımlanan bir araştırma da, düşük dozda düzenli aspirin kullanımının kolon kanseri riskini yüzde 24 azaltabileceğini ortaya koymuştu.

    Not : Doktorunuza danışın !

  • Sağlık için birebir: Zencefil

    Sağlık için birebir: Zencefil

    Soğuk algınlığı ve öksürüğe karşı etkili kabul edilen zencefilin faydaları saymakla bitmiyor

    Zencefil üzerinde her yıl çok sayıda araştırmaların yayınlandığını belirten Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik “Yıllarca soğuk algınlığı ve öksürüğe karşı etkili kabul edilen zencefil bitkisi, sindirim sistemi rahatsızlıkları için de oldukça yararlıdır.” diyor.

    Avrupa İlaç Kurumu tarafından kusma ve bulantıyı önleyici olarak kullanımının kabul edildiğinin altını çizen Sezik, zencefilin faydalarını şu şekilde sıralıyor:

    “Ayrıca bu mucizevi bitki hafif gaz, şişkinlik ve spazm şeklinde görülen sindirim sistemi rahatsızlıklarına karşı da oldukça etkilidir. Zencefilin romatizma ve osteoartrit ağrılarını giderici etkileri üzerindeki çalışmalarda da epey yol alınmıştır. İltihap giderici ve spazm çözücü etkilerinin tespit edilmesi bu alandaki kullanımları destekleyen bulgulardır. Antioksidan etkisinin bulunmasıyla soğuk algınlığında veya vücut direncini artırmada, hatta bazı kanserlerde etkili olduğu ortaya konulmuştur fakat kanseri önler veya kanser ilacı demek için henüz çok erkendir.”

    ZENCEFİL NASIL KULLANILIR?

    Prof. Dr. Ekrem Sezik, zencefilin günümüzde en kolay tüketim yolunun poşet çay olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Kokulandırılmış, hoş lezzetli poşet çaylar piyasada kolayca bulunabilir. Zaman zaman zencefil çayı içmekte yarar var fakat kullanılacak miktar ve süreyi abartmamak gerekir. Bilhassa hamileler ve safra taşı bulunanlar aşırı kullanmamalıdır.”

  • Telsiz çarpık diş tedavisi

    Telsiz çarpık diş tedavisi

    Günümüzde herkes daha beyaz, daha estetik ve daha özgün bir gülümseme peşinde. Dişlerde kesim ve aşınma yapılmadan uygulanabilen ‘lamina’ işlemi uygulamaları bu dönemin en popüler dental tedavileri arasında…

    Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, lamina yönteminin görünüşü olumsuz yönde etkileyen birçok diş bozukluklarında mükemmel bir kozmetik çözüm olduğunu ifade ederek, lamina kaplamalarda ana unsurun, estetik sorunları olan dişlerin ön yüzlerine, porselenden hazırlanan tabakanın yapıştırılarak bu sorunlara estetik bir çözüm getirmek olduğunu açıkladı. Kışlaoğlu lamina kaplamaların, çoğu durumda sağlam yapıları ve bozulmayan renkleriyle dişlere doğal bir güzellik kazandırdığını belirterek aynı zamanda kullanım açısından da oldukça doğal bir yapıya sahip olduğunu sözlerine ekledi.

    LAMİNA KAPLAMALARIN ÖZELLİKLERİ

    Laminaların ağız içindeki görünümlerini doğal dişlerden ayırt etmek nerdeyse imkânsızdır. Tırnak kalınlığında, istenen renk, boy ve formda özel olarak hazırlanmış bir porselen tabakasının dişin ön yüzüne yapıştırılarak doğal bir görüntü sağlanması amaçlanır. Bu yöntemde porselen kron uygulamasından farklı olarak sağlıklı dişler çok fazla prepare edilmez. Bunun yerine dişin ön yüzünden 0,3–0,7 mm bir diş tabakası kaldırılarak, hazırlanan porselen lamina özel bonding teknikleriyle bu bölgeye yapıştırılır.

    LAMİNA TEDAVİSİNİN AŞAMALARI

    Öncelikle dişiniz işleme hazırlanır, üzerindeki artıklar temizlenir. Ardından dişinizin tam bir kopyasını elde etmek için ölçü alınır. Porselen malzemeden dişinize yapıştırılacak olan tabaka hazırlanır. Porselenden imal edilen bu kaplamalar ince, yarı geçirgen bir tabakadır. Mevcut bir diş üzerine mükemmel bir uyum ve hassasiyetle hazırlanıp yerleştirilirler. İşlem bittiğinde mükemmel bir kaynaşma beklenir.

    LAMİNA TEDAVİSİ GEREKTİREN DURUMLAR

    Lamina kaplamalar temel olarak, renk değişikliklerinin giderilmesi olduğunu ifade eden Çağdaş Kışlaoğlu, belli bir dereceye kadar olan şekil bozukluklarında uygulanabilecek en iyi yöntem olduğunu belirterek başlıca uygulama alanlarını şu şekilde özetledi;

    • Renklenmelerde, bleaching (diş beyazlatma) gibi metotlarla sonuç alınmayan ileri derecedeki antibiyotik, flor vb. lekelerinde kalıtsal yapı ve renk bozukluklarında
    • Ayrık dişleri bitiştirmede (diastema kapama)
    • Kırık veya aşınmış dişlerin tedavisinde
    • Rengi ve yapısı bozulmuş eski dolguların düzeltilmesinde
    • Çapraşık ve eğri dişlerin düzeltilmesinde (ortodontik tedavi alternatifi olarak)

    Her iki yöntemde etkin olmasına rağmen tercih, renklenmenin derecesine, tedavinin ne kadar çabuk sonlandırılmak istendiğine ve hekimin görüşüne bağlıdır.

    LAMİNA UYGULAMASININ AVANTAJLARI

    Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, lamina yönteminin çürük, aşınma, kırık veya yapısal bozukluklardan kaynaklanan durumlarda, dişlerin doğal bir görünüm kazanması açısından en etkili yöntem olduğunu açıkladı. Daha önceleri bu gibi olumsuz durumlarda dolgular ve tam kaplamalar tek çözüm iken, günümüzde daha çok lamina kaplamanın tercih edildiğini belirten Kışlaoğlu, lamina tedavisinin avantajlarını şöyle sıraladı;
    Diğer yenileme işlemlerine göre sağlık açısından üstünlükleri daha iyidir.
    Küçük bir müdahale ile sağlıklı ve doğal bir görünüş elde edilir.
    Dişinizde tırnak kalınlığında bir yuva açılması (ki bu da her zaman gerekmeyebilir) yeterlidir.
    Sağlam, renkleri bozulmayan ve dayanıklı malzemelerden üretilirler.
    Porselen yüzeyleri son derece pürüzsüz olacağı için sigara ve benzeri sebeplerden kaynaklanan lekelenmeleri ve diş taşı oluşumlarını minimuma indirmektedir.
    Kahve, çay, sigara gibi dış etkenlerle renk değiştirmez.
    Aşınmaya karşı direnci yüksektir.
    Tedavinin laboratuar aşaması sadece 3-4 gündür.
    Ancak gülümseme tasarımında bu süre sonunda, dudaklarınızın yeni görünümünüze uyum sağlaması 2 -3 haftayı bulabilmektedir. Bu uyum süresinde bazı dudak egzersizleri yapılması ve özellikle okuma egzersizleri tavsiye edilmektedir. Bu sürenin sonunda yüzünüzle tamamen bütünleşmiş ve yapay olduğu kesinlikle fark edilmeyen yeni dişlerinizle rahatlıkla gülümseyebilirsiniz.

    LAMİNA İŞLEMİNİN DEZAVANTAJLARI

    Diğer yenileme işlemlerine göre biraz daha pahalı bir sistemdir.
    Hassas bir tekniktir.
    İyi bir klinik ve laboratuar çalışması gerektirir. Hekimin ve diş teknisyeninin bu konu üzerine teknik bilgisinin ve sanat yeteneğinin tam olması gerekir.

    LAMİNA UYGULAMASI UZUN ÖMÜRLÜ MÜDÜR

    Lamina kaplamaların iyi bir ağız bakımıyla yıllarca sorunsuz olarak kullanılabileceğini belirten Kışlaoğlu, lamine kaplamaların diğer adeziv sistemlerden daha üstün özelliklere sahip porselenden imal edildiklerini ve bu sebeple lekelenme ve aşınmaya karşı daha dirençli olduğunu açıkladı. Ömürlerini uzatmak için ağız bakımına dikkat etmek gerektiğini ifade ederek, çok sert gıdaları ısırmaktan, tırnak yemek gibi alışkanlıklardan kaçınmak gerektiğini sözlerine ekledi.