Kategori: Sağlık

  • Google, neyim var benim?

    Google, neyim var benim?

    Fark ettiği her belirtide internetin başına geçip kendisine teşhis koymaya çalışanlardan mısınız? Dikkat! Boş yere evhama kapılabilir ya da önemli bir belirtiyi önemsiz sanıp erken teşhis şansını kaçırabilirsiniz…

    The Pew Research Center’ın yaptığı araştırma, 2012 yılında ABD nüfusunun yüzde 35’inin kendilerine teşhis koymak için internete girdiğini gösteriyor. Araştırmaya katılan 3 bin kişinin yüzde 41’i kendilerine koydukları teşhisi bir uzmana onaylattığını söylerken, katılımcıların üçte biri ise ikinci bir görüşe başvurmadığını belirtiyor. Yüzde 18’i ise bir uzmana gittiğinde kendi teşhislerinin yanlış olduğunu fark ettiğini söylüyor.

    Çalışmayı hazırlayanlar, araştırmanın amacının kimlerin internet üzerinden sağlık araştırması yaptığını ortaya koymak olduğunu söylese de tıp uzmanları sonuçların, kişilerin ruhsal sağlıkları hakkında endişe verici olduğunu ve bu açıdan da değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

    Devir, siber evham devri

    Northwestern Memorial Hastanesi’nden Acil Tıp Uzmanı Dr. Rahul K. Khare, “Sanal dünyada büyük bir bilgi kirliliği var. Herkes kanser olduğuna ve yakında öleceğine karar vermenin dört web sitesi uzağında duruyor. Burun akıntınızın soğuk algınlığına mı işaret ettiğini araştırırken ulaştığınız bilgiler sanal bir evhamı tetikleyebiliyor. Burun akıntısı, boğaz ağrısı, büyüyen lenf nodları gibi genel belirtileri ‘google’layan ve kanser olduklarına inanan kişilerin temeli olmayan kaygılara kapılması gittikçe yaygınlaşan bir durum… Lenf bezindeki şişliği doğrudan non-hodgkin lenfoma olduğuna yoranlar var” diyor.

    Bu bilgiler sizi çok şaşırtmamış olabilir çünkü bugün çevrenizdeki birçok insan hatta siz de doktora gitmeden önce Google’ın fikrini alıyorsunuz.

    Yaşayanlar anlatıyor

    “Kendi kendilerinin doktoru oldular”

    “Emekli olan anne ve babamın durumundan endişeliyim. İyice kendilerine döndükleri şu günlerde önce gazetelerdeki sağlık haberlerini okuyarak ve televizyonlardaki doktor programlarını izleyerek işe başladılar. Bir şeylere iyi geldiği öne sürülen ürünleri satın almaya başladılar. Ardından internete merak saldılar. Şimdi evimizdeki durum şu; o gün karnı ağrıyan Google’a şöyle yazıyor: ‘Karın ağrısı neyin belirtisi?’ Google da sağ olsun en hafifinden en ağırına bir sürü hastalığı sıralıyor. Bazen o kadar endişeleniyorlar ki onları ‘bilgisayar yasağı’ ile tehdit etmek zorunda kalıyorum. Geçtiğimiz günlerde aile hekimi de babama, ‘Her şeyi biliyorsanız niye doktora geliyorsunuz?’ demiş. Kalabalık aile toplantılarında da konular hep şöyle dönüyor; ‘Beyin fonksiyonları için şu bitkiyi alıyorum’, ‘Bence sen de ara öğünlerde şunu yemelisin’, ‘Geçen hafta televizyonda izledim, belki de biz tansiyon hastası değilmişiz.’ Onları dinlerken bir yandan gülüyor bir yandan da üzülüyorum.”

    Esma, 25, İstanbul

    Hiç değilse bunları yapın 

    Gerçekçi olmak gerekirse hissettiğimiz bazı belirtileri Google’a asla sormamamız mümkün değil. Gerek kendimiz, gerek çocuklarımız gerekse yakınlarımız için bir gün mutlaka ona danışıyoruz. Hiç değilse konudan çok uzaklaşmamak için Dr. Khare’nin şu önerilerine kulak verebilirsiniz.

    * Güvenilir sitelere girin

    Herkesin bir internet sitesi kurabileceğini ve ulaştığınız bilgilerin tıp eğitimi almamış kişilerce yazılmış olabileceğini göz önünde bulundurarak her şeyi okumamakla işe başlayın. Sağlık önerilerinin tanınmış, itibarlı isimlerden geldiğine dikkat edin.

    * Konudan uzaklaşmayın

    Araştırmanızı kendi konunuzla sınırlı tutun, bilgiden bilgiye atlamayın. Sadece kendinizde var olduğunu düşündüğünüz belirtilere bakın ve bunları okuduktan sonra bilgisayardan uzaklaşın.

    * Mutlaka uzmana onaylatın

    Eğer edindiğiniz bilgiler canınızı sıktıysa hiç vakit kaybetmeden ilgili doktora danışın ve endişelerinizi aktarın. Gerçekçi olmayan endişelerle hayatı kendinize zehir etmeyin.

    İddialı tedavi reklamları işleri zorlaştırıyor

    Televizyon programlarında, gazetelerde ve internet sitelerinde sağlık bilgisinden geçilmeyen ülkemizde durum nasıl? Memorial Ataşehir Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı, bu konudaki sorularımızı yanıtladı.

    İnternetten sağlık bilgilerine ulaşma imkanı doğduğundan beri hastaların yaklaşımlarında farklılıklar görmeye başladınız mı? 

    Hastalar yakınmalarını bir arama motoruna yazdığında sayfalarca bilgiye ulaşabiliyor. Hekime geldiklerinde bu bilgiler ışığında hekimi yönlendirmeye çalışıyorlar ve gereğinden fazla tetkik talebinde bulunabiliyorlar. Hekim, tanı ve tedavinin yanında hastanın edindiği yanlış bilgileri düzeltmek, onu ikna etmek zorunda kalıyor.

    Hekimlerin bu konudaki en büyük sıkıntısı nedir?

    Günümüzde bilgisayar kullanmayı bilen hemen herkesin, sağlık ya da hastalık ile ilgili bir konuda bilgi edinmek istediğinde başvurduğu en önemli kaynaklardan birisi internet… Doktora başvurmadan önce internette araştırma yapan hastaların sayısı giderek artıyor. En büyük sıkıntı, internetteki yanlış bilgiler ve yönlendirmelerden kaynaklanıyor. Tabii ki internetteki tüm bilgiler yanlış değil ancak burada doğru kaynakların seçilmesi çok önemli. Ayrıca ilaç reklamları, iddialı tedavi ve tanı reklamları hasta ile hekim arasında tartışmalı durumlar yaratıyor. Hekim onaylamadığı ilaç veya yöntem hakkında hastayı doğru bilgilendirmek, ikna etmek zorunda kalıyor.

    İnternetten bu bilgilere ulaşmanın avantajları var mı?

    Hasta, kendisine bir tanı konduğunda bu konu ile ilgili bilgiye internetten ulaşabilir, bilgilenebilir. Hekimi kişiyi yeterince bilgilendirmemişse bunun yararı da olabilir.

    Kendi kendine sanal teşhis koymak hangi açılardan riskli olabilir?

    Sanal teşhis diye bir durum söz konusu olamaz. Bu hastaya boşuna zaman ve moral kaybettiriyor. İşin doğrusu öğrenilinceye kadar yaşamını kabusa döndürebiliyor, depresyona sokabiliyor. Hatta yakınmalarının önemli olmadığı hükmüne varıp, bazı hastalıklarda çok önemli olan erken tanı için değerli olan zamanı da kaybettirebiliyor.

    Bu konuda hastalarınıza önerileriniz ne oluyor? 

    Öncelikle hasta olan kişilerin hekimlerine başvurmasını öneriyoruz. Hastalar başvuracakları kurum veya hekimi internetten seçebilir ama hekimin hastayı görmesi çok önemli… Hastalığın tanısı hekimin hastayı kapıdan girerken görmesiyle başlıyor, muayene ve tetkiklerle tamamlanıyor. Muayene ve gerekli testler yapılmadan tanıya gidilmiyor.

    Şikayetlerimizle ilgili internette araştırma yapmanın doğru bir yolu var mıdır?

    Maalesef internette araştırma yapmanın doğru yolu şudur diyemiyoruz. Bu konuda derneklere, üniversitelere, resmi kurumlara, eğitim-öğretim işiyle uğraşan tüm sağlık çalışanlarına büyük görevler düşüyor. İnsanlara doğru bilgi aktarmak isteyen sağlık çalışanlarının, resmi kurumların, özel kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin ihtiyaçlara uygun, kaliteli, doğru bilgiler içeren web sitesi hazırlaması ve denetlenmesini sağlaması gerekiyor. Bu noktada hekim olarak bizlerin “Nitelikli bilgi isteyen bizi arasın, bulsun” deme gibi bir düşüncesi olmamalı… Bilgilerini halka anlayabileceği dilden ve ona ulaşabilir şekilde anlatmak, bir hekimin en önemli görevleri arasında bulunuyor.

    Bilmemek daha çok korkutuyor

    Olumsuz düşünmeye yatkınsanız, internet ortamında ulaştığınız bilgileri kötüye yorma ihtimaliniz artıyor. Yalan yanlış bilgiler sizi daha çok korkuya sürüklüyor. Memorial Etiler Tıp Merkezi’nden Uzman Psikolog Tuba Erzan Kıran, bu tür evhamların bir alışkanlık haline dönüşebileceğini söylüyor.

    İnsanlar bedenlerindeki belirtilerin kanser olduğunu düşünmeye neden bu kadar meyilli?

    Kanser günümüzde belirtiler, tedavi gelişmeleri, korunma yolları, başa çıkma teknikleri gibi konularla sürekli karşımıza çıkıyor. Kaygı düzeyi yüksek olan bireyler en ufak bir bedensel duyumu bir hastalık belirtisi olarak yorumlayabiliyor. Hastalar bazen çok kolay atlatılabilecek bir fiziksel belirtiyi, hayati tehlikesi olan farklı hastalıklarla bağdaştırabiliyor. Bu, olumsuz düşünce süreçleriyle bağlantılı… Bu düşünce biçimleri de kalıtımsal faktörler, model alma, öğrenme ya da olumsuz yaşam deneyimlerinden kaynaklanıyor.

    Bir şey çıkar korkusu ile doktora gitmeyip, internette araştırma yapan ve ölümcül bir hastalığı olduğuna inananların durumu nasıl açıklanabilir?       

    Kronik hastalık kişinin yaşamında kırılma noktası yaratıyor, hayat kalitesinde belirgin değişimlere sebep olabiliyor. Bazı bedensel şikayetlerimizi çevremizle paylaşmaktan çekinip kendi kendimize bilgi edinmeyi tercih edebiliriz. Bilinmezlik, hele ki bedensel yakınmalarla gelen bilinmezlik insanı kaygıya sevk edebilir. Tanı almış olmanın verdiği kaygıdan ve korkudan uzak kalmak herkes için daha rahatlatıcı oluyor. Bu yüzdendir ki; kişiler yaşadıkları kaygıya ilişkin internette çokça araştırma yapıyor.

    Yanlış bilgilere dayanarak endişelenmenin sağlık üzerindeki olumsuz etkileri neler olabilir?

    Bireyin sağlığına ilişkin endişelerinin uzun süreli olması, bireyin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Bunun yanı sıra kaygılarını azaltmak için, sık sık sağlık kuruluşlarına başvurmak ve çeşitli kaynaklardan hastalıklarla ilgili araştırma yapmak gibi çözüm arayışına giriyorlar. Tüm bunlar bireyin yaşadığı endişeye geçici bir çözüm oluyor ancak yoğun kaygıyı ortadan kaldırmıyor. Sürekli hissedilen kaygı, bireyin aile ve sosyal ilişkilerinde bozulmalara, iş performansında ya da günlük işlerin yerine getirilmesinde zorlanmalara yol açıyor.

    İnternetten edinilen bilgilerle kendi kendine teşhis koymak bir bağımlılık haline gelebilir mi?

    İnternette çok fazla vakit geçiren ya da internet bağımlılığı tanısına uyan kişiler, bedensel yakınmalarına dair bilgileri internet üzerinden edinme yönünde fazlasıyla eğilimli olabiliyor. Günümüzde en kolay bilgi edinme aracı olduğu için kaygımızı gidermek adına yaşadıklarımız ya da hissettiklerimizin ne anlama geldiğini internetten öğrenmeye çalışıyoruz. Oysa ki edindiğimiz bilgilerin “kendimiz için” ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu bilmemiz mümkün değil… Bu durum, yaşam kalitemizi bozabiliyor.

    Sağlık sorunlarını doktorla tartışma cesaretini bulmanın yolu nedir?

    Doktora gitme nedenimiz sağlık problemlerimizi dile getirmek olmasına rağmen bazen kendimizi ifade etmekte zorlanıyoruz. Doktor muayenesinden sonra fark ediyoruz ki söylemeyi unuttuğumuz başka şikayetlerimiz de var. Bu tür durumları yaşamamızın nedeni heyecan, hastalığımıza dair duyduğumuz kaygı ve korku gibi duygular olabiliyor. Unutmamak gerekiyor ki doğru tedavi planına ulaflmak rahatsızlığımızı doğru ifade etmekle bağlantılı… Rahatsızlığımıza dair kafamızdaki soru işaretlerini gidermek tedaviye aktif katılımı sağlıyor. Muayene esnasında aklınızdakileri ifade etmekte zorlanıyorsanız doktorunuzla görüşmeden önce kafanıza takılanları not etmek faydalı bir yöntem…

    Formsanté Dergisi

  • Hıçkırığı geçirmek için pratik öneriler

    Hıçkırığı geçirmek için pratik öneriler

    Bazen nefesimizi tutar bazen de su içerek bu istemsiz durumdan kurtulmaya çalışırız. Ancak sebepsiz sanılan ve uzun sürebilen hıçkırıklar beyin ve kalp gibi hayati organlardaki bir hastalığın habercisi olabilir. Memorial Ataşehir Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Prof. Dr. Birsel Kavaklı, hıçkırık hakkında bilgi verdi.

    Hıçkırığı geçirmek için pratik öneriler

    • Soluk elden geldiğince tutularak, diyafram yanıltılır ve yeniden normal soluklanma ritmine dönmesi sağlanır.
    • Buzlu su, limon suyu veya sirke içmekle, gırtlaktaki glottis spazmı çözülebilir.
    • Buruna bir tutam enfiye veya karabiber çekildiğinde oluşan hapşırık ardından gelen şok soluklanma, diyafram kaslarını etkileyerek yeniden normal soluklanma ritmine dönülmesini sağlar.
    • 2-3 adet kesme şeker veya 1 kahve kaşığı tuz yemek de olumlu sonuç verebilir.
    • Aç karnına birkaç karanfil çiğnemek, özellikle yaşlılarda iyi sonuç verir.
    • Yemek yerken acele edilmemeli ve konuşulmamalıdır. Genelde yavaş konuşmaya özen gösterilmelidir.
    • Meşrubatlar kesinlikle şişeden içilmemelidir.
    • Aç karnına sigara kullanılmamalıdır.
    • Aşırı gülmekten kaçınılmalıdır.

    Çok hızlı yemek yemek, aşırı alkol ve sigara kullanmak hıçkırığa neden olabilir

    Hıçkırık, göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayıran ve diyafram adı verilen kasın istem dışı kasılmasını takiben ses tellerinin bulunduğu gırtlak bölgesinin aniden kapanmasıyla oluşur ve bu sırada bir `hık` sesi duyulur. Dakikada 10-30 kez tekrarlayabilen bu kasılmalar diyaframdan başka kaburgalar arasındaki kaslarda da saptanabilir.

    Hıçkırık çoğu zaman kısa süreli ve zararsızdır ve sağlıklı kişilerde geçici bir rahatsızlık olarak ortaya çıkabilir. Küçük bebeklerde ve çok hızlı yemek yiyen, bu sırada hava yutan kişilerde görülen hıçkırık buna iyi bir örnektir. Aşırı gülme, gıdıklanma, fazla sigara ve alkol kullanılması, histeri, hava yutulması gibi organik bir hastalığa bağlı olmayan durumlarda da geçici hıçkırık ortaya çıkabilir. Sinir sistemi ve mide rahatsızlıkları ihtimalini göz ardı etmeyin

    Hıçkırık bazen günlerce-haftalarca kesilmeyip, hastayı ciddi şekilde rahatsız edebilir ve önemli bir hastalığın belirtisi de olabilir. Uzun süreli hıçkırıklar hastanın yemek yemesini, uykusunu, konuşmasını etkiler. Cerrahi girişim sırasında ve sonrasında ortaya çıkan hıçkırıklar da çeşitli rahatsızlıklara yol açar. Hıçkırığın merkez sinir sistemi hastalıklarından mide hastalıklarına kadar çok farklı nedenleri olabilir

    Reflü ve hıçkırık ilişkisine dikkat!

    Hıçkırık; menenjit, beyin içi kanama, beyin tümörleri ve beyindeki yaşlılıkla ilgili değişiklikler gibi merkezi sinir sistemini ilgilendiren hastalıkların bir bulgusu olabilir. Reflü hastalarında hıçkırık da olabilir. Sadece hıçkırık şikayetiyle doktora başvuran hastalar da olmaktadır. Bu kişiler uzun süre hıçkırık nöbetine tutulur ve başka reflü hastalığı belirtisi de göstermez. Bu hastaların reflüsü tedavi edildiği zaman hıçkırık da geçer. Herkesi zaman zaman hıçkırık tutabilir ama reflüsü olan hastalarda daha sık ve uzun süreli görülür. Tabii ki her hıçkırık tutan kişinin reflüsü vardır denemez.

    Hıçkırık kalbinizi de işaret ediyor olabilir

    Bunun yanında hıçkırığın farklı nedenleri de bulunmaktadır. Her iki akciğer arasında kalan ve içinde kalbin de bulunduğu “mediyasten” ismi verilen bölgenin hastalıklarında hıçkırık gelişebilir. Buradaki lenf bezlerinin tüberküloz, kanser veya başka nedenlerle büyümeleri, frenik sinirin travması, aşırı kalp büyümesi, kalp krizi ve yemek borusu tıkanıkları bu hastalıkların başlıcalarıdır. Zatürre ve akciğer zarları arasında sıvı toplanması da hıçkırığa neden olabilir. Diyafrağma kasının fıtıkları, karaciğer tümör ve apseleri, mide kanseri, dalak enfarktüsü, bağırsak tıkanıklığı, akut pankreatit gibi hastalıklarda hıçkırık saptanabilir. Ayrıca, üst batın operasyonları sonrasında da hıçkırık ortaya çıkabilir.

    Uzmana başvurmanız gerekebilir

    Bu yöntemlerle giderilemeyen hıçkırık için sakinleştiriciler, kas gevşeticiler gibi çeşitli ilaçlar etkili olabilir. Boyundaki karotis damarına hekim tarafından masaj yapılması da denebilir. Geçmediği takdirde hekime başvurulmalıdır. Durdurulamayan hıçkırık için son çare frenik sinirin bir anestezik ilaçla veya cerrahi olarak blokajıdır.

  • Epilasyon Öncesi Bunlara Dikkat

    Epilasyon Öncesi Bunlara Dikkat

    Paranızı ve vaktinizi boşa harcamamak için epilasyon yaptırmadan önce şu uyarılara kulak verin.

    İstenmeyen tüylerden en hızlı şekilde kurtularak ışıl ışıl bir bir cilde kavuşmayı hepimiz istiyoruz. Bunun için en etkili yöntem olarak lazer epilasyon karşımıza çıkıyor.

    Lazer epilasyon konunun uzmanları tarafından yapıldığında son derece güvenli ve etkili bir yöntem. Paranızı ve vaktinizi boşa harcamamak için epilasyon yaptırmadan önce Bioritm Güzellik Merkezi’nin şu uyarılarına bir göz atmanızda fayda var.

    Epilasyonda dikkat edilmesi gereken noktalar

    Epilasyon uygulamasından en az 1 ay öncesine kadar ve uygulama süresince tüyleri kökünden almaya yönelik ağda veya epilatör gibi işlemler uygulanmamalı.

    Tedavi öncesi tüy rengini açıcı ürünler kullanılmamalı.

    Tekrarlayan deri enfeksiyonu olan hastalarda uygulama öncesi tedavi yapılmalı. Düzenli ilaç kullanan kişilerde yan etkiler mutlaka sorgulanmalı.

    Uygulama bölgesi temiz olmalı. Vücutta veya yüzdeki tüm kozmetik ürünleri ve makyaj temizlenmiş olmalı.

    Epilasyon öncesinde test atışı yapılmalı. 24 ile 48 saat arasında vücudun reaksiyonu gözlemlenmeli ve kişinin epilasyon yaptırıp yaptıramayacağı buna göre belirlenmeli.

    Lazer epilasyon uygulaması sonrası hafiften koyuya kadar değişen bir kırmızılık ve kıl etrafında hafif bir şişlik oluşabilir. Bu reaksiyon 1-2 gün içinde geçmezse bir uzmana danışılmalı.

    Özellikle radyofrekanslı diod lazer veya radyofrekanslı IPL cihazlarıyla yapılan epilasyon seansları sırasında aynı gün olmamak şartıyla hassasiyet oluşmadıysa ertesi gün, hassasiyet varsa 1 hafta sonra güneşlenilebilir. Lazer epilasyon seansları boyunca güneşlenirken yüksek koruma faktörlü iyi bir ürün kullanılması tavsiye edilir.

  • Grip Salgını Var mı ?

    Grip Salgını Var mı ?

    Yaklaşık son bir aydır çevremizdeki çoğu insanda grip belirtileri var. Biri hapşırdığında ona yaklaşmaktan kaçınıyoruz. Domuz gribi geri mi geliyor derken bu virüsün domuz gribi olmadığı ortaya çıktı. Yalnız uzmanlar virüse karşı insanları uyarmaya devam ediyor. Hasta olanların toplu ortamlarda bulunmamaları gerektiğini vurguluyor. Özellikle kronik hastalığı olanlar ve yaşlılar bu virüse karşı daha dikkatli olmalı.

    Grip bir virüs olduğu için antibiyotiğin iyileştirici etkisi yoktur. Bu sebeple gribe karşı antibiyotik kullanmak doğru değil. Grip aşısı olmak önleyici tedbirlerin başında geliyor. Aşı olanlar gribi hafif atlatıyor. En azından aşı, gribin zatürre gibi hastalıklara çevirmesini engelliyor. Uzmanların ifade ettiğine göre aşı için en ideal dönem Ekim ayı.

    Gribin en fark edilir belirtisi yüksek ateş. Ateşle beraber burun akıntısı, gözde kızarıklık, baş ağrısı, eklem ve kemik ağrısı, nefes darlığı ve öksürük ortaya çıkıyor. Nezlede ise sadece burun akıntısı, hapşırık ve burun tıkanıklığı oluyor.

    Gripten korunmak için ellerimizi sık sık yıkamalı, hapşırırken ve öksürürken ağzımızı kapatmalıyız. Bulunduğumuz odayı sık sık havalandırmalı ve bol sıvı tüketilmeliyiz. Kendimizi soğuktan korumalı ve kalabalık ortamlardan kaçınmalıyız.

    2014 Grip Salgını

    Yukarıda anlattıklarımız dış etkenler. Peki beslenme konusunda nelere dikkat edebiliriz ?

    Bol bol sebze ve meyve tüketmeliyiz. Çok zorda kalmadıkça vitamin ilaçlarını tercih etmemeliyiz. Onun yerine koyu yeşil, kırmızı ve sarı renkte sebze ve meyveler daha sağlıklıdır. Fazla uğraşmadan dakikalar içinde mis gibi taze sıkılmış portakal suyu hazırlayabilirsiniz. Bunun için katı meyve sıkacakları ve narenciye sıkacakları mevcut. O kadar çok model var ki uygun fiyata bu ürünlere sahip olmak mümkün.

    Bağışıklık sistemini güçlendirmenin diğer yolu vücutta biriken toksinlerin atılmasıdır. Portakal-havuç, elma-havuç, pancar-havuç suyu gibi karışımlar vücuttan toksinleri uzaklaştırmak için faydalı karışımlardır.

    Yoğurdun bağışıklık sistemini güçlendirici ve hastalıklara karşı koruyucu etkisi vardır. Bu sebeple yoğurdu sofralardan eksik etmemeliyiz. Gelişen teknolojinin sağladıkları arasında evde yoğurt yapmak için kullandığımız yoğurtçular önemli bir yer tutuyor.

    Grip için riskli dönemlerde aşırı sigara içmekten kaçınmalıyız. Sigara bağışıklık sistemini zayıflatır ve vücudumuzu mikroplara karşı savunmasız hale getirir. Sigara ile vücudunuza zarar vermek yerine bir kâse dolusu yemişle vücudunuzu ödüllendirebilirsiniz.

    Aşırı alkol tüketimi bağışıklık sistemini güçsüz hale getirir. Alkol vücudu susuz bırakır. Gribe karşı sulu gıda tüketilmesi önemli olduğu için alkol kullanımından kaçınmak gerekir.  Alkol yerine pasta ve kurabiyelerle zenginleştirilmiş 5 çaylarını tercih edebilirsiniz. Ailenizle veya arkadaşlarınızla paylaşacağınız tatlı zamanlar sizi stresten uzak tutar. Gribe karşı psikolojik önlem almış olursunuz.

    Görüldüğü üzere birkaç küçük tedbirle gripten korunmak mümkün. Gribi gözümüzde büyütmemeli ve önlemlerimizi almalıyız.

  • Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Elektronik sigara yararlı mı zararlı mı?

    Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi, sigarayı bırakmak isteyenler arasında son zamanlarda kullanımı yaygınlaşan elektronik sigara konusunda araştırma başlattı.

    Elektronik sigaranın yararlarını ve zararlarını ortaya koymak için bir araya gelen Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emel Köseoğlu ve Biyofizik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Bilgen ile Anestezi ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Uğur klinik ve deneysel araştırmalara başladı.

    Doç. Dr. Fatih Uğur, yaptığı açıklamada, elektronik sigarada tütünün yanmasıyla oluşan, kanın oksijen taşıma kapasitesini bozan karbonmonoksit ve kanserojen olan tarın bulunmadığını söyledi.

    Bugüne kadar yapılan anket çalışmalarında elektronik sigaranın yüzde 30 ile yüzde 80 arasında normal sigarayı bırakmaya, yüzde 70 ile yüzde 90 arasında da sigarayı azatmaya yardımcı olduğunun bildirildiğini ifade eden Uğur, elektronik sigaraya bağımlılığın ise normal sigaraya göre yüzde 25 ile 60 arasında olduğunu kaydetti.

    Uğur, elektronik sigara kullanırken en sık boğazda rahatsızlık ve ağızda kuruluk gibi şikayetler ortaya çıktığını belirterek, bunları kullanıcıların en fazla dörtte birinin söylediğini, ayrıca her kullanımda oluşmadığının ve şiddetli düzeyde olmadığının ifade edildiğini anlattı.

    Prof. Dr. Emel Köseoğlu ise 2003 yılında patent almış yeni bir ürün olan elektronik sigara üzerinde yapılmış bilimsel araştırma sayısının az olduğunu belirtti.

    Mevcut çalışmaların da az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirildiğine dikkati çeken Köseeoğlu, şöyle devam etti:
    “Çalışmalarda içimde görülen rahatsızlıkların zaman içerisinde azaldığı belirlenmiştir. Ayrıca elektronik sigara içimiyle vücuda alınan nikotinin normal sigaradakine göre oldukça az miktarda olduğu bulunmuştur. Sigara içmemekle oluşan endişe, depresyon, açlık, düşük konsantrasyon gibi yoksunluk belirtilerini normal sigara kadar olmasa da giderdiği belirlenmiştir. Bu şekilde normal sigara içme isteğini azalttığı ortaya konmuştur.”

    “Toksik madde daha az”

    Köseoğlu, normal sigarada 4 binin üzerinde kimyasal bulunduğuna dikkati çekerek, bunların 43’ünün kanserojen ve 400’ünün ise toksik olduğunu anlattı:

    Elektronik sigaranın kartuş sıvısında ise toksik madde olmadığını ya da eser miktarda bulunduğunu belirten Köseoğlu, şöyle konuştu:

    “Fakat kartuş sıvısının ısınması ile oluşan buharda eser veya az miktarda toksik madde varlığı saptanmıştır. Bu toksik maddeler normal sigaraya göre 9 ile 450 kez daha az olarak bulunmuştur. Yine elektronik sigara buharında çok ince partiküller saptanmıştır. Bunların sağlık üzerine etkileri net değildir. Ayrıca ısıtıcı ünite ile kartuşun birlikte imal edildiği kartomizer denilen bir bölüm içeren elektronik sigaraların, sıvısında ve oluşan buharında az oranda, çok küçük partiküller şeklinde metal parçacıkları gözlenmiştir. Bu metal parçacıklarının solunum sistemi hastalıklarına yol açma riski vardır.

    Yapılan çalışmalarda ek olarak, kullanılan elektronik sigaranın tipi ve markası ile birlikte toksik ajanların miktarında değişiklik olabileceği gözlenmiştir. Ayrıca, elektronik sigara içilmesi ile normal sigara içiminde olduğu gibi kısa dönemde solunum yolu direncinde artma olduğu saptanmıştır. Pasif içicilik yönünden yapılan çalışmalarda ise normal sigara içiciliğinde ciddi oranda pasif içicilik varken e- sigara ile bunun eser oranda olduğu saptanmıştır. Ayrıca e-sigara içilmesi ile vücuda alınan nikotin miktarı normal sigaraya göre çok azdır. Bununla bağlantılı olarak e-sigarada görülen bağımlılık normal sigaradakinden daha azdır.”

    “Deneysel çalışma yapılmamış”

    Konu yeni olmasından dolayı bilgi eksikliği olduğunu ve bu nedenle de objektif olarak irdelenmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Köseoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    Elektronik sigara ile ilgili literatürde yapılan çalışmalar kısa dönemde etkileri değerlendiren çalışmalar. Ayrıca az sayıda kişi üzerinde gerçekleştirilmişler. Uzun süreli çalışmalarla uzun dönemdeki etkiler değerlendirilebilir. Yine daha fazla kişi ile çalışmalar yapılabilir. Solunum sistemi, kalp ve damarlar ile kan hücreleri üzerine etkileri daha ayrıntılı incelenebilir. Bu konularda deneysel çalışmalar gerçekleştirilebilir. İçilen buhardaki partiküller ve sağlık üzerine etkileri konusunda çalışılabilir. Pasif içicilikle ilgili çalışmalar yapılabilir. Kişilerin hafıza ve dikkat gibi beyin aktiviteleri üzerine ve psikiyatrik durumları üzerine yaptığı etkiler incelenebilir. Bağımlılık ile ilgili çalışmalar yapılabilir. Diğer normal sigarayı bırakma yöntemleri ile karşılaştırılabilir. E-sigaranın normal sigaraya olan bağımlılığı azaltmak için kullanabileceği yollar, teknikler belirlenip geliştirilebilir. Daha sağlıklı ve normal sigarayı bırakmada daha etkili olabilmesi için değerlendirmeler ve çalışmalar yapılabilir.”

    Prof. Dr. Mehmet Bilgen de elektronik sigara hakkında deneysel çalışma yapılmadığına dikkati çekerek, “Erciyes Üniversitesinde elektronik sigara üzerinde birtakım klinik ve deneysel çalışmalar başlattık. Bu konuda bilgi almak isteyenler, ilgili araştırmacılar ve çalışmalarımıza iştirak etmek isteyen kişilerle temasa geçmekten memnuniyet duyarız” diye konuştu.

    Peki Sistem Nasıl Çalışıyor?

    Cihazı kullanmaya başlayım içine hava çektiğiniz zaman hava sensörü hemen aktif olarak çalışır ve entegre devreyi bildirim gönderir.Entegre devre akım sistemini açarak  bulaştırıcı kısmana akım vererek buharlaştırma olayının başmasını tetikler Bu kısımda bulunan tugsten – wolfram teli derhal ısınır ve temas halindeki alkaloit sıvısını buharlaştırır. Oluşan soğuk buhar, çekilmekte olan hava ile birleşir.

    Hem kullanıcılar tarafından yapılan anketler sonucu olumlu etilerinin çok fazla olması ve güvenilir olmasıyla elektronik sigara bir çok insanın sigarayı bırakmasında en önemli etkilerden birini sağlamıştır.
    Bir sigara 4 binden fazla kimyasal madde içermektedir ve bu maddelerin arasında en yoğun kanserojen  üreten maddeler bulunmaktadır.Kullanıcılar arasında yapılan anketlere göre elektronik sigara en yüksek derecede sigara tiriyakilerinde bile ürettiği buhara dönüştürdüğü sıvıya dilerseniz az bir miktarda nikotin ekleyebiliyorsunuz.Böylece hem sigarayı bırakmış oluyor hemde sigara aradığınız duyguyu bulabiliyorsunuz.

    Elektronik sigara fiyatları 

    39.00TL dan başlayıp 699.00TL fiyat aralığında satılmaktadır!

    Bileşenleri

    Sıvı, sıvı buharlaşan bir “atomizer”, ve bir pil için bir ağızlık ve bir rezervuar görevi gören bir plastik kartuş: Elektronik sigara üç temel bileşenleri içerir.

  • İlaçla birlikte alınan besinlere dikkat

    İlaçla birlikte alınan besinlere dikkat

    İlaçla birlikte alınan besinlerin, ilaçların etkisini azaltıcı veya artırıcı etkileri bulunabiliyor. İlaçtan fayda beklerken hatalı beslenme sonucu ciddi yan etkilerle karşı karşıya kalınabiliyor.

    Çok dikkat edilmesi gereken bu durum, ilaç kullanımı kesildikten sonra birkaç hatta bile sürebiliyor. Başlıca dikkat edilmesi gereken durumlar şu şekilde sıralanıyor:

    C Vitamini
    C vitamini demir emilimini kolaylaştırıyor. Ancak C vitamini ile kalsiyumca zengin süt ve süt ürünlerinin alınması, C vitamini emilimini bozucu etkisi yapıyor.

    Potasyum tutucu bazı tansiyon ilaçları ile idrar sökücü ilaç kullanan hastaların; patates, muz, kayısı, portakal suyu gibi potasyumdan zengin gıdaların hatalı kullanması ölümcül kalp aritmilerinin görülmesine neden olabiliyor.

    Greyfurt suyu
    Günde 1 litre ve üzerinde greyfurt suyunun tüketilmesi, özellikle ‘statin’ grubu bazı kolesterol ilaçlarının bağırsakta parçalanmasını geciktirerek kan seviyelerini yavaşlamaya da yol açabiliyor.

    Kafein
    Kahve, çay, kola ve enerji içecekleri; bazı soğuk algınlığı ilaçlarıyla beraber alındığında sinirlilik, uykusuzluk, çarpıntı, kalp ritim bozukluğu, tansiyon yüksekliği, kabızlık ve idrar miktarında artışın görülmesine neden olabiliyor.

    Süt ve süt ürünleri
    ‘Florokinolon ve tetrasiklin’ grubu veya ‘sefuroksim’ içeren antibiyotükler, ‘bifosfonat’ grubundaki kemik erimesi ilaçları ve ‘metotreksat’lı romatizma ilaçlarının; kalsiyum içeren gıdaların 2 saat önce veya 6 saat sonra alınması gerekiyor.

  • Güzel bir gülüş için…

    Güzel bir gülüş için…

    Güzel bir gülümseme her yaşta önemlidir! Ağız ve diş sağlığının temellerini öğrenmek için ise hiçbir zaman geç değil.

    İşte dikkat etmeniz gerekenler:
    * Her gün beş dakikanızı ağız bakımına ayırın. Önce dişlerinizi fırçalayın, ardından diş ipi kullanın ve bakteri plağına karşı etkili bir sıvı ağız bakım ürünü ile ağzınızı çalkalayın.
    * Dişlere faydalı yiyecekler tüketin. Elma, armut, kereviz, havuç, karnabahar, çilek gibi meyve ve sebzelerin içeriğindeki doğal liflerin tükürükle birleşmesi, diş temizliğine yardımcı olur.
    * Asitli ve şekerli gıdalar dişlerin çürüme sürecini başlatır. Bunları yedikten sonra etkin bir ağız temizliği yapın.
    * Sık sıvı alımı ağzınızı nemli tutar. Özellikle sigara içenlerin, sigaranın tükürük akışını azaltması ve ağız kuruluğuna sebep olması nedeniyle bol sıvı alması gerekir.
    * Gece yatmadan önce ağız bakımını ihmal etmeyin. Ağızda kalan bakteriler gece boyunca hızla üremeye devam eder. Bu nedenle yatmadan önce sağlıklı ağız bakımı için önerilen üç adımı (ilk madde) uygulayın.
    * Doğru fırçayı seçin. Dişleri fırçalamayı bilmek kadar fırça seçimi de önemlidir. Diş hekimlerinin çoğu düz küçük başlı ve yumuşak diş fırçalarının, plakları temizlediği için en iyi seçim olduğu konusunda hemfikir. Belli aralıklarla diş fırçanızı değiştirin.
    * Her altı ayda bir diş hekimine kontrole gidin.
    * Diş etleriniz kanıyorsa fırçalamaya ara vermeyin. Diş eti hastalığınızın ilk aşaması olabilir ve doğru ağız bakımı ile diş eti hastalığını önleyebilirsiniz. Ancak iki haftadan uzun süredir kanıyorsa, mutlaka bir diş hekimine görün.
    * Sadece diş fırçalamak ve diş ipi kullanmak ağız bakımını tamamlamaz. Ne kadar iyi fırçalarsanız fırçalayın, ulaşamadığınız yerlerde kalan bakteriler ağzınıza yeniden yayılır. Bakteri plağına karşı etkili bir sıvı ağız bakım ürünü ile ağzınızı çalkalayarak bakterilerin hızla yayılmasını engelleyebilirsiniz.

    Ağız ve diş bakımı nasıl olmalı? tıklayın !

  • Zencefilli, narlı formüllerle gribe meydan okuyun

    Zencefilli, narlı formüllerle gribe meydan okuyun

    Uzman Dr. Elif Güveloğlu, hem bağışıklığı artıran hem de hastalıkları kolay geçirmeye yarayan formülleri Ceyda Erenoğlu’na anlattı. İşte o formüller:

    Taze zencefil ve meyve

    Malzemeler:
    Yarım kibrit kutusu kadar çiğ zencefil
    Yarım nar (dış kabuğu soyulmuş, iç zarları ile birlikte)
    1 elma
    1 kivi
    1 mandalina veya portakal (kabuklu)

    Hazırlanışı
    Tüm malzemeyi kabuklarıyla birlikte katı meyve sıkacağından geçirin. Çocuklara verilecekse yarısını ballı su ile karıştırın.

    Zencefil çayı

    Malzemeler:
    1 kibrit kutusu taze zencefil (ince ince dilimlenmiş)
    1 avuç kurutulmuş ıhlamur çiçeği
    1-2 kabuk tarçın
    8 – 10 karanfil tanesi

    Hazırlanışı
    Porselen bir demliğe tüm malzemeyi koyun ve üzerine kaynar su boşaltarak alttaki çaydanlığın buharı ile en az 20-25 dakika siyah çay demler gibi demleyin.

    Zencefilli-ballı limonata

    Malzemeler:
    5 adet kalın kabuklu ve kabuğu işlem görmemiş doğal limon
    Yarım demet taze nane
    1 kibrit kutusu taze zencefil
    İyi kalite doğal bir süzme bal (arzu edilen miktarda)

    Hazırlanışı
    İlk olarak bir cam kabın içine limonata için gerekli olacak kadar içme suyu koyun ve bu suyun içine, rendenin en ince tarafı ile hem limon kabuklarını hem de taze zencefili rendeleyin. Sonra mikserde iyice incelttiğiniz nane yapraklarını da suya atın ve yarım saat bekletin. Ardından suyu süzüp arzu edilen miktarda bal ile tatlandırın. Eğer bala alerjiniz var veya balın kalitesinden emin değilseniz şeker ekleyin.

    Nar kabuğu çayı

    Malzemeler:
    İnce doğranmış bir adet taze nar kabuğu

    Hazırlanışı
    Doğranmış nar kabuklarını porselen demliğe koyun ve üzerine yarım litre kaynar su boca ettikten sonra 10-15 dakika demleyin. Günde 2 su bardağına kadar içebilirsiniz. Tadı acı olsa da etkili bir mikrop öldürücüdür. 5 yaşından itibaren çocuklara da verebilir, acı gelirse kaynar su ekleyebilirsiniz.

    Kuşburnu çayı

    Malzemeler:
    1 avuç kuşburnu
    Yarım litre içme suyu

    Hazırlanışı
    Kuşburnu demleme süresi uzun bir çay olarak biliniyor. Kuşburnu meyvelerini kestane dilimleri gibi bıçakla tek tek ikiye ayırın. Ardından porselen bir kaba koyup üzerine soğuk içme suyu ilave edin ve kaynayan bir çaydanlığın üzerine oturtun. Yarım saat kadar bu şekilde demlenmeye bırakın. Kaynar su kuşburnu meyveleri ile doğrudan temas etmediği için bu yöntemle kuşburnundaki C vitamininden ve diğer antioksidanlardan daha fazla yararlanırsınız.

  • Doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor…

    Doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor…

    Özellikle Rus doktorların tavsiye ettiği kalp ve damar hastalıkları reçetesi mucizevi sonuçlar veriyor. Bitkilerle doğal tedavi yöntemine son derece önem veren Rus tıp dünyası, bu formülü yüzlerce yıldır kullanıyor ve son derece başarılı sonuçlar elde ediyor. Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor.

    Türkiye’deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor.

    EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ!

    – 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış saf limon suyu

    – 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu’da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan)

    – Ağzı sıkı kapanan 2 litrelik kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir)güneş ve gün ışığı görmemesi için dışına alüminyum folyo kapatın.

    HAZIRLANIŞI

    2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz.

    25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın)

    YÜZDE 100 KANITLANMIŞ FAYDALARI

    1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu
    önlüyor.

    2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.

    3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.

    4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini
    yapıyor.

    5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin
    yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.

    6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.

    7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.

    Dipnot: Kan inceltici kullananlar “dr danışmadan” denemesin,düşük tansiyon problemi olanlar çok dikkat etmeli…

  • Grip Aşısı Olmak İçin Geç mi?

    Grip Aşısı Olmak İçin Geç mi?

    Türkiye genelinde bir süredir etkili olan grip salgınından korunmak için özellikle risk grubunda yer alanların aşılanması gerektiği bildirildi.

    Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen yılla kıyaslandığında ciddi grip salgını yaşandığını, özellikle son 15-20 gündür vaka sayısında büyük artış gözlendiğini söyledi.

    Grip virüsünün yol açtığı salgının giderek artacağını, çünkü her gün polikliniklere gelen vaka sayısının arttığını ifade eden Köksal, “H3N2 virüsü, geçen yıllar çok korkulan H1N1, yani domuz gribinden biraz farklı. Bu, domuz gribinin majör, yani küçük bir değişime uğramış variant hali ama inanın geçen seneki griplere göre, hatta domuz gribinden bile daha ağır ve uzamış klinik seyir izliyor” dedi.

    Köksal, grip virüslerinin insanları hastalandırma kapasitesinin çok yüksek olduğunu ve solunum yolu hücrelerine tutunduklarını, sonra da hastalık yapıcı maddelerini aktararak solunum yollarında ciddi hastalıklara yol açtığını anlatarak, şunları söyledi: “H3N2 virüsü oldukça ağır klinik tablo ortaya çıkarmaktadır. Özellikle çocuklar ve yaşlıları etkileyen hastalık, başlangıç olarak diğer grip türlerinden pek farklı değil.

    Halsizlik, yüksek ateş ve boğazda yanma ilk belirtiler

    Hastalık etkeni virüsün kolayca alt solunum yollarına inerek akciğerleri etkilediğini vurgulayan Köksal, şöyle devam etti:

    “Özellikle de risk grubunda olan yaşlılar, şeker, kalp, akciğer ve kanser hastaları ile çocuklar, gebeler, sigara içenler ve aşırı alkol tüketenlerde hastalık biraz daha ağır seyrediyor. En korktuğumuz nokta akciğerlerin etkilenmesi çünkü grip çok ağır seyirli zatürredir ve ölüme kadar gidebilir. Bunun için uzamış belirtileri olan hastaların kendi kendilerine ilaç almaksızın mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekir.”

    Hastaneye müracaatta yüzde 20-30 oranında artış yaşandı

    Köksal, gribin tedavisi olan ve korunulabilen hastalık olduğuna dikkati çekerek, “Tedavide kesinlikle antibiyotik kullanılmaması gerekiyor. Antibiyotiklerin bir etkisi olmadığı gibi ileride gelişebilecek komplikasyonlarda direnç gelişmiş olacağı için tercih edebileceğimiz antibiyotik kalmayacak. İlk 48 saat içinde antiviral ilaçların alınması, hastalığın klinik seyrini ciddi oranda etkilemekte ve iyileştirmektedir” diye konuştu. Gribin bu kadar yaygın görülmemesi gerektiğine işaret eden Köksal, şunları kaydetti:

    “Geçen seneki aşılama oranları ile bu sene ki oranlara baktığımda yüzde yüze yakın düşüş olduğunu görüyorum. Bu çok önemli bir nokta. Geçen yıl domuz gribinden korkulduğu için büyük bir kesimi rahatlıkla aşıladık ama bu sene sanki domuz gribi bitti başka da grip olmayacak gibi, bırakın normal insanları risk grubunu oluşturan, beraberinde de altta yatan başka hastalığı olan kişilerin dahi öykülerini aldığımızda aşılanmadıklarını üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Hala geç değil, aşılanmamış, özellikle risk grubunu oluşturan grupların mutlaka aşılarını yaptırması gerekiyor.”

    Grip mevsimi boyunca aşı yapılabilir

    Köksal, hastaneye müracaatta yüzde 20-30 oranında artış yaşandığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Grip solunum yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Sosyal öpüşme, tokalaşma gibi davranışlar bulaşmaya yol açabilir. Onun için ellerin sık sık yıkanması, hasta olanların mümkünse maske takarak iş yerine ya da okula gitmeleri basit korunma yollarıdır. Ellere değil de bükülen kolun iç kısmına hapşırılması, ellerin temiz kalması açısından bir parça önem arz etmektedir. Ellerini sık yıkama şansı olmayanlar, dezenfektan ürünleri kullanabilirler. Yarıyıl tatilinin geliyor olması, hastalığın yayılma hızını biraz düşürecektir ama şu anda hastalık pik noktasına gelmedi, artarak devam ediyor.”

    Kimler grip aşısı yaptırmalı?
    6 ay-18 yaş arası çocuklar ve gençler
    Kronik akciğer hastalığı olanlar ( Kronik bronşit, Astım vb.)
    Bütün kalp damar hastaları (Yalnızca Hipertansiyonu olan hastalaarda mutlak zorunlu değildir)
    Kronik böbrek, karaciğer hastalığı ve şeker gibi metabolik hastalığı olanlar
    Vücudu savunma sistemini zayıflatan kortizon veya immunsupresif denilen ilaçları kullananlar
    AIDS, kanser gibi vücudu direncini düşüren hastalığı olanlar
    Solunum sistemi çalışmasını bozan akciğer dışı hastalığı olanlar (Omurilik felçlileri, kas ve sinir sistemi hastalığı olanlar)
    Huzurevi ve bakımevinde kalanlar
    Hamileliğinde 3 ayı tamamlayan tüm hamileler
    Grip sezonu (sonbahar ve kış) hamile kalma olasılığı olanlar
    50 yaş üstü erişkinler
    Sağlık personeli ve itfaiye polis gibi önemli, yaygın kamu hizmeti yapanlar

    Gri aşısını kimler yaptıramaz?

    Piyasada ölü virüslerle yapılan ‘Split inaktif’ denilen aşı yaygındır ve güvenle yapılabilir. Zayıflatılmış virüslerle yapılan ve burundan sprey şeklinde verilen canlı aşılar ise doktora danışılmadan yapılmamalıdır. Bu aşılar bazı gruplara yapılmamaktadır. Bu gruplar şu şekilde sıralanabilir:
    Yumurtaya ciddi alerjisi olanlar
    Daha önce grip aşısına alerjik reaksiyon gösterenler
    Grip aşısından 6 ay sonraya kadar olan dönemde Guillan Barre denilen kas hastalığı geçirmiş olanlar
    6 aydan küçük çocuklar
    Ateşli hastalık geçirenler (Ateşli hastalık tamamen düzelene kadar aşı yapılmaz)