Kategori: Sağlık

  • 1 tomografi 442 röntgene bedel

    1 tomografi 442 röntgene bedel

    Vücüdun maruz kaldığı radyasoyn Hiroşima’da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar Normal röntgenden onlarca kat fazla radyasyon verilmesine neden olan tomografi çekimlerine İngiliz Sağlık Bakanlığı’ndan yasak geldi. Sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesi yasaklandı. Bakanlığa göre, vücüdun maruz kaldığı radyasoyn Hiroşima’da atom bombasından kurtulan kişilerdeki kadar.

    İNGİLİZ Sağlık Bakanlığı önceki akşam çok kritik bir karara imza atarak sağlıklı kişilerin vücut tomografisi çektirmesine yasak getirdi. Bu yasağa gidilmesine gerekçe olarak tomografi sırasında yayılan ve vücuda nüfuz eden radyasyon oranının çok yüksek olması gösterildi. Tomografi çektirmek geçen yıllarda osteoropoz, kalp rahatsızlığı, damar tıkanıklığı ve diyabet gibi hastalıkları önceden tespit edebildiği için sağlık uzmanları tarafından sıklıkla tavsiye ediliyordu. Sağlıklı bireylerin her 5 yılda bir tomografi çektirmesini öneren doktorların bu tavsiyesi üzerine harekete geçen bakanlık tüm vücudu tarayan tomografinin normal bir röntgenden 400 kat daha fazla radyasyon yaydığını tespit edince yasak kararı aldı. Tomografiye sağlıklı giren her 50 hastadan birinin maruz kalınan radyasyon nedeniyle çekim sonrasında kansere yakalandığı belirtildi.

    1 tomografi 442 röntgene bedel

    Yayınlanan raporda sık tomografi çektirenlerin vücutlarındaki birikmiş radyasyon seviyesinin II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarından kurtulanlarla eş seviyede olduğu belirtildi. Sıradan bir röntgen vücudu görüntülemek için tek bir ışın gönderirken tomografide daha detaylı bir görüntü elde etmek için art arda birçok ışın gönderiliyor. 2009 sonunda California Üniversitesi’nde görevli Prof. Rebecca Smith-Bindman’ın 1.119 kişiyi inceleyerek yürüttüğü araştırmada tek bir tomografinin 442 göğüs röntgenine ve 74 mamografiye (meme röntgeni) eş oranda radyasyon yaydığı ortaya çıkmıştı. Uzmanlar tomografideki bu riske karşın MR’ın hiçbir yan etkisi olmadığı konusunda görüş birliğine vardı. MR çekimleri sırasında sadece radyo dalgaları kullanılıyor. Bunlar da insan sağlığına zararsız.

    Etkileri 30 yıl sonra ortaya çıkar

    * Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta

    Türkiye’de bir çok insan tomografi çektiriyor. Hastaya x ışınlarının yani radyasyonun verilmesi kansere sebep olan şeydir. Bunlar vücutta kalıcı olduğu için yok edilemez. Hiç şikayeti olmayan bir kişiyi teşhis edelim diyerek tomografiye sokulmaz. İnsan tomografi çektirdiği anda kanser olmuyor. 30 ya da 40 yıl sonra ortaya çıkıyor.

    * Prof. Dr. Murat Kınıkoğlu

    Diğer tetkiklere göre üstün yönleri var ama kanser riskini artırması büyük bir dezavantaj. Baş ağrısı nedeniyle tomografiye giren 10 bin hastadan birinde beyin tümörü çıkıyor. Zararlı madde X ışınıdır. Tomografilerde, basit röntgen tetkiklerinden 50-200 kez daha fazla X ışını alınır. Küçük yaştakilerde ve hamile kadınlarda radyasyona bağlı kanserojen etki daha çoktur.

    SEVDİKLERİN DE OKUYABİLSİN DİYE PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN

  • Diş ve diş eti sağlığı için çilek yiyin

    Diş ve diş eti sağlığı için çilek yiyin

    Central Hospital’dan Ağız ve Diş Sağlığı Uzmanı Dt. Gökçe Çetin, renkli meyve ve sebze tüketimiyle diş ve diş eti sağlığını korumanın mümkün olduğunu belirtiyor.

    Günümüzde özellikle beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte dişler sağlamlığını yitirip, daha kolay çürüyor. Meyve ve sebze tüketiminden kaçınıp, şekerli yiyecek ve içeceklere yönelmek, kahve ve sigara gibi alışkanlıklardan vazgeçmemek, ağız sağlığını kötü etkilediği gibi kalp- damar hastalıklarına, böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına kadar pek çok zarara yol açabiliyor. Meyve ve sebzelerde bulunan vitaminler diş ve dişetleri için çok önemli olduğundan, renkli meyve ve sebzelerin tüketimini arttırarak, dişlerin doğal yoldan güçlenmesi ve temizlenmesi sağlanabilir.

    Karbonhidrattan uzak durulmalı

    Vitaminler ve proteinler diş dostu olarak kabul edilen gıda maddelerinin en başında gelir. Bu maddeler vücudun temel yapı taşını oluşturduklarından, dişlerin gelişim süresince ve devamında, diş sağlığının korunması için mutlaka tüketilmesi gerekir. Özellikle C vitamini tüketimi, ağız içi yumuşak dokularımızın sağlığı açısından oldukça önemlidir ve vücuttaki kollajen yapımında büyük rol oynamaktadır. Kollajen, vücutta bulunan bir yapı proteini olduğundan; dişetlerinin dişlere daha sıkı tutunmasına, ağız içi yumuşak dokuların daha sert kıvamda olmasına ve ağız içi bakterileriyle mücadelesine destek olmaktadır. Doğal dişleri uzun yıllar muhafaza etmek ve korumak için, doğru beslenme ve iyi bir ağız bakımı gerekir. Karbonhidrat ağırlıklı bir beslenme şekli diş sağlığı açısından risk yaratır.

    Diş taşlarını önlemek için renkli renkli meyve ve sebze tüketin

    Meyvelerden özellikle çilek ve ananas, diş ve diş etlerine iyi gelmektedir. İçinde bulunan çeşitli asitler, mekanik temizleme sağlayarak plak oluşumunu azaltır. C vitamini eksikliği dişetlerini dirençsizleştirir ve periodontal rahatsızlık oluşmasına yol açar. Diğer meyvelere nazaran daha fazla C vitamini içeren kiviyi tüketmek, bu sorunu engellemede yardımcı olur. Orman meyvelerinin yanı sıra, portakal, kavun dahil olmak üzere pek çok meyve ve kırmızıbiber, brokoli, ıspanak benzeri tüm yeşil ve renkli sebzeler mükemmel birer C vitamini kaynağıdır. (Milliyet)

  • Boğazı ağrıyanlar nelere dikkat etmelidir?

    Boğazı ağrıyanlar nelere dikkat etmelidir?

    Boğazınız ağrıyorsa nelere dikkat etmelisiniz? Boğaz ağrısı için evde alabileceğiniz önlemler neler? Boğaz ağrısı hangi hastalıkların habercisi olabilir?

    Boğaz ağrısı neden olur?

    Boğaz ağrısının en önemli sebebi enfeksiyonlardır. Enfeksiyondan kastettiğimiz mikrobik hastalıklardır. Bunların içinde “akut faranjitler” denilen hastalıklar vardır.

    En önemli mikrop grupları, virüsler ve bakterilerdir. İkisinin tedavi yöntemleri birbirinden farklıdır. Özelliksiz virüsler, kendi kendilerine bir hafta içinde tamamen iyileşen hastalıklar iken, bakterilerde antibiyotik kullanımını gerektiren farklı bir tedavi süreci vardır.

    Enfeksiyonlar haricinde birçok hastalık boğaz ağrısına sebep olabilir. Örneğin, boğazın kendi enfeksiyonu olmamasına rağmen burunlardan, sinüslerden akan ya da akciğerden kaynaklanan akıntılar boğazda tahrişe yol açarak boğaz ağrısına sebep olabilir.

    Boğaz ağrısı hangi hastalıkların belirtisi olabilir?

    Boğaz ağrısının en önemli sebebi kronik faranjittir. Yani mikrobik enfeksiyona bağlı olmayan hastalıklar haricinde, boğazın tahrişi sebebiyle ortaya çıkan, boğazdaki mukozanın iltihabıdır.

    Bunun altında yatan sebep çok önemlidir. Çünkü hem tedavi sürecini hem de tedavinin nasıl sonuçlanacağını belirler. Kronik faranjite yol açan üç çok önemli faktör şunlardır:

    Sigara içmek. (Sigarayı bırakmadığınız sürece tedaviden tam bir netice almak mümkün değildir.)

    Mide özsuyunun boğaza gelerek orada kimyasal süreçte irritasyona sebep olması ve mukozada yan etkilerin ortaya çıkması. Başka yerdeki enfeksiyonun; yani burun, sinüs ya da akciğer kaynaklı enfeksiyonun boğazdan geçerken öksürük veya balgam gibi şeylerle, irritasyona sebep olması kronik faranjite yol açar.

    Kansızlık, tiroit ve guatr gibi sistemik hastalıklar. (Bu problemler sonucu boğaz ağrısı oluşabileceği gibi boyun bölgesine yerleşen bazı irritasyonlar da boğaz ağrısına sebep olabilir.)

    Boğaz ağrısı nasıl tedavi edilir?

    Özellikli bir durum yoksa, boğaz ağrısına sebep olan virüs için antiviral bir ilaç vermiyoruz. Boğaz bölgesini rahatlatacak gargara, pastil gibi lokal tedaviler uyguluyoruz. Hastanın, yiyeceğine içeceğine dikkat etmesini, su alımını yüksek tutmasını tavsiye ediyoruz.

    Viral bir enkfeksiyon olduğu için, bağışıklık sistemini desteklemek açısından vitamin ve benzeri ilaçlar kullanılabilir. Çok özel durumlarda, ileride bakteriyel bir enfeksiyona dönüşmesini engellemek amacıyla koruyucu, düşük dozda geniş spektrumlu bir antibiyotik kullanıyoruz.

    Bakterilerin sebep olduğu boğaz ağrısı hastalıklarında, o bakterinin tam olarak ne tür bir bakteri olduğunu tespit edersek ona yönelik bir ilaç kullanıyoruz. Genel uygulamamızda, çoğunlukla o bölgede boğaz ağrısı yapabilecek bakteriler bilindiği için, geniş spektrumlu antibiyotiklerle daha yüksek dozda uzun süreli tedavi uyguluyoruz.

    Uzun süreden kasıt, 7 ila 10 gün. Bundan daha kısa sürede kesilen antibiyotiklerde, oradaki hastalık kesilmiş olsa bile, kullanılan antibiyotiğe karşı kişide direnç gelişimi başlıyor. Bu, daha sonra gelişecek enfeksiyonların tedavisinde çok önemli bir zorluk olarak karşımıza çıkıyor.

    Boğaz ağrısı tedavi edilmezse ne olur?

    Boğaz ağrısı akut bir enfeksiyona bağlı ise ve tedavi edilmezse daha ciddi, kronikleşebilecek başka enfeksiyonlara yol açar. Basit bir virüs enfeksiyonuyla başlayıp kronikleşmiş sinüzit ya da kronikleşmiş akciğer enfeksiyonlarıyla uzun yıllar mücadele edilebilir.
    Altta yatan diğer sebepler açısından değerlendirirsek, boğaz ağrısı sistemik bir hastalığın ilk belirtisi ise çok ciddi yaşam kurtarıcı etkisi vardır. Kişi, o hastalığın diğer şikayetleri ortaya çıkana kadar zamanı kaybetmemelidir.
    Kronikleşmiş faranjit tedavi edilmezse, hastalığın kendisi ilerlemez ama hastada bıkkınlık yaratabilir ve psikolojik sorunlar oluşabilir.

    Boğazı ağrıyan kişi evde ne yapabilir?

    Sıvı tüketimini artırmak gerekir.
    Sigara, kirli hava gibi boğazı tahriş edici nedenlerden uzak durulmalı.
    Tozlu ev ortamı hem alerji yönünden hem de hastalığı direkt etkileme yönünden zararlıdır.
    Kullanılacak kumaş ve malzemelerin çok az tutulması ve onlara uygun deterjanlarla makinede yıkanması alerjiye karşı yararlı olur.
    Boğazın irritasyonunda, evde kullanılacak gargara, sprey ve pastiller faydalıdır. Bunları mutlaka doktor gözetiminde kullanmak gerekir.
    Tüketilen içeceğin çok sıcak ya da çok soğuk olması zararlıdır, ılık içilmelidir. Yutulması kolay olan yiyecekler; püre, pilav, makarna, lapa gibi besinler yenilmelidir.
    Gece uyunulan ortamın çok kuru bir havaya sahip olmaması gerekir. Kalorifer peteğinin üzerine havlu konularak ya da sobanın üzerinde bir çaydanlık kaynatılarak odayı nemlendirmek mümkündür.

    Boğazı tahriş olmuş biri nelere dikkat etmeli?

    Bütün kimyasal irritanlardan, yani sigara, kirli hava gibi şeylerden olabildiğince uzak durması gerekir.
    Su yönünden zengin bir diyet yapmalı. İçeriğinde çay ve kafein bulunan içeceklerden uzak durmalı. Siyah çayın içinde bulunan tanik asit kimyasal olarak boğaz bölgesinde tahrişe sebep olur. Adaçayı ya da ıhlamuru tercih etmek gerekir.
    Yattığı odanın çok kuru, çok soğuk ya da çok sıcak olmaması gerekir. Çok sıcak oda, enfeksiyon geçiren birinde terleme ve dolayısıyla su kaybı yaratacağı için, hastalıkla mücadelede vücudun susuz kalması istenen bir şey değildir. Boğaz enfeksiyonu burnu da etkiler ve kişilerin burunları tıkanır. Dolayısıyla ağızları açık uyurlar. Ağza giren hava bademcikleri, dili, ses tellerini, gırtlağı tahriş edebildiğinden buna bağlı olarak ikincil enfeksiyonlar oluşabilir. O nedenle özellikle gece uyunan ortamın çok soğuk olmamasına dikkat etmek gerekir.

    Boğaz ağrısı hangi şikayetlerle bir arada görülür?

    Boğaz bölgesindeki enfeksiyon, ateş, akıntı, balgam, öksürükle balgam çıkarılması gibi etkilerle devam eder. Muayene bulgularında kızarıklık çıkabilir.

    Bademcik iltihabında o bölgede mukozadaki değişikliklikler beyazlık şeklinde görülebilir.

    Tükürük salgısında artış, ileriki aşamalarda yutma zorluğu görülebilir. Bu yutma zorluğu ve boğazdaki ağrı başka yerlere de vurabilir.

    Kulağa ve boyuna yansıyan ağrılar, boyun kaslarında tutulmalar olabilir. Kansızlık, tiroit, guatr gibi sistemik hastalıkların genel şikayetine benzer şikayetler ve klinik bulgular ortaya çıkar.

    Bunların enflamasyonları olarak boğaz ağrıları görülebilir. Aynı zamanda çok uyuma, az uyuma, çarpıntı, terleme, soğuğa-sıcağa gelememe, kilo kaybı-alımı olabilir.

    Boğazı ağrıyan kişi ne zaman doktora gitmeli?

    Boğazı ağrıyan çocuk, çok küçük yaşlardaysa, şikayet edemeyip sadece ağlayabilir. Aynı zamanda ateşi yükselebilir, kulaklarını tutup kaşıyabilir ya da ellerini ağzına sokmaya çalışabilir, tükürük salgısında artış olabilir, geceleri huzursuz uyuyabilir. Tüm bunlar boğaz ağrısı belirtileri olarak düşünülüp çocuk hemen doktora götürülmelidir.

    Boğaz ağrısı; kulak iltihabı, bademcik iltihabı, tükürük bezlerinin iltihabı, akut faranjit gibi çocuklarda ciddi sorunlara yol açabilecek hastalık göstergesi olabilir. Yetişkinlerde ise her boğaz ağrısı için hemen doktora koşmak gerekmez. Doktora gidilmesi gereken durumlar şunlardır:
    Bir haftadan uzun süren ağrı
    Ateş yükselmesi
    Halsizlik, kollarda ve bacaklarda yorgunluk
    Sarı-yeşil renkte balgam
    Öksürük

    Bunlara antibiyotik tedavileri ile bakterilere yönelik tedaviler uygulanması gerekir.

    Boğazı ağrıyanlar nelere dikkat etmelidir?

    Sıvı tüketiminin en üst seviyede tutulması gerekir. Yani günde 1,5-2 litre su içilmelidir. .Soğuk yiyecek ve içecek tüketilmemelidir.
    Soğuk havalara uygun giyinmek ve terlememeye dikkat etmek gerekir.
    Özellikle virüs enfeksiyonlarında vitamin yönünden zengin beslenmek, taze sebze ve meyve tüketmek gerekir.
    Çok sıcak ve çok acı yiyip içmemelidir.
    Sigara dumanından uzak durulmalıdır.
    Çay ve kahve, içeriğinde bulunan kafein ve tanik asit sayesinde boğazın kurumasına yol açar. Bu da boğaz ağrısı tedavisinde istenmeyen bir şeydir.

    Her hastalıkta olduğu gibi, boğaz ağrısı da kişiye özel belirtiler gösterir ve kişiye özel tedavi gerektirir. Bu nedenle, şikayetleriniz hakkında bir uzman doktora danışınız.

  • Adjuvan tedavi

    Adjuvan tedavi

    Dr. Mustafa Özdoğan, kanserin tekrarlama riskini azaltan adjuvan tedaviler hakkında bilgi verdi.

    Adjuvan tedavi, kanser hastalığında ana tedaviye yardımcı bir tedavi yöntemidir. Tümörün boyutu, özellikleri ve yayılımına bakılarak; koruyucu tedavi olarak uygulanan kemoterapi, hormon tedavisi, akıllı ilaç ve radyoterapi tedavileri gibi yöntemlerle kanserin tekrarlama riskini azaltmayı hedefler.

    Memorial Sağlık Grubu Antalya Onkoloji Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, kanser tedavisinde yardımcı tıbbi yöntemlerin yanında hasta doktor ilişkisi de çok önemli olduğunu dile getirdi. Doktorların günlük yaşantılarında konuşma dili olarak sıklıkla kullandığı tıbbi terimler, hastayla olan iletişimi de olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle hastanın verilen tedavilere eksiksiz olarak uyabilmesi için tedavisi sırasında tıbbi deyimler konusunda bilgilendirilmelidir.

    Tıbbi terimler hasta doktor ilişkisini olumsuz etkiler
    Kanser tanısı ve tedavi süreci; hasta, hasta yakını ve zaman zaman da doktor için yönetimi zor bir süreçtir. Doktorlar çoğu zaman rutin yaşamları içinde tıbbi terminolojiler kullanmaya çok yatkındır. Bunlar kimi zaman İngilizce kimi zaman Latince olabilir. Doktorların günlük yaşantılarında konuşma dili olarak sıklıkla kullandıkları bu terimler, hastayla olan iletişimi de olumsuz yönde etkileyebilir. Hasta kafasında birçok soru işareti ile doktorun söylediklerini yapar ama sorularının yanıtlarını alamaz. Zaten kanser gibi bir hastalıkla ilk kez karşılaşmıştır. Eğer vücudun anatomik yapısı ve sıklıkla kullanılan bu terimler hakkında yeterli bilgiye sahip değilse, soru işaretleri artar ve kafasında karmaşaya neden olur. Hasta ve yakını çoğu zaman kanser hastalığını ve akabinde hekimin önerdiği tedavi ile ilgili birçok detayı tam olarak anlayamayabilir. İşte bu nedenle, kanserle ilgili hasta için hayati önem taşıyan tıbbi ifadelerin ve deyimlerin zaman zaman onlara anlatılması gerekir.

    Koruyucu tedavi ile kanserin tekrarlama riski azalır
    Adjuvan tedavi, kanser hastalığında ana tedaviye yardımcı bir tedavi yöntemidir. Örneğin; meme kanserinde ana tedavi yöntemi cerrahi müdahaledir. Eğer meme kanseri erken evrede vücudun değişik bölgelerine yayılmadan tespit edilmişse ana tedavi, memenin bir kısmını veya tamamını ve koltukaltı lenf bezleri alınarak gerçekleştirilen cerrahi müdahaledir. Cerrah, gelecekte hastalığın yenileme ihtimalini hesap edip azaltacak bir tedavi yönteminin olup olmadığını öğrenmek için hastayı tıbbi onkoloji uzmanına yönlendirir. Bu aşamada hasta, memedeki tümörün boyutuna, tümörün özelliğine, karakterine ve koltukaltı lenf bezlerine yayılımına bakılarak değerlendirilir. Bu yenileme ihtimalini belirleyen şey de aslında tümörün oluşumu sırasında gözle görülemeyen kanserli hücrelerin akciğer, karaciğer, kemik gibi meme ve koltukaltından daha uzak bölgelere gitmesidir. Evreleri dikkate alınarak her kanser hastalığı gelecekte yenileyecek anlamına gelmez. Ama genelde %10 ve üzerinde yenileme ihtimali olan hastalara tümörün özelliği dikkate alınarak hormona duyarlı ise hormonel tedaviler, kemoterapi, ve akıllı ilaç ilave edilir. Adjuvan adı verilen koruyucu tedavideki amaç, kanseri yenileyecek 30 hastanın saptanamadığı için 100 hastanın tamamının tedavi edilerek 30 hastanın bir kısmının hayatının kurtarılmasıdır.

    Adjuvan tedavi hastaya iyi anlatılmalı
    Meme kanserinde koruyucu amaçlı verilen kemoterapi, hormonel tedavi, akıllı ilaç tedavilerinin her biri yaklaşık %20-30 oranında yenileme riskini azaltır. Yine kolon (kalın bağırsak), akciğer, mide kanseri gibi kanser türlerinde cerrahi tedavi yapıldıktan sonra yenileme ihtimali yüksek olan hastalarda, ana tedaviye yardımcı olarak bu riski azaltan adjuvan tedaviler (kemoterapi) uygulanmaktadır. Koruyucu tedavi olarak uygulanan kemoterapi, hormon tedavisi ya da akıllı ilaç tedavisi tüm vücudu etkileyen sistemik tedavilerdir. Adjuvan radyoterapi tedavisi ise, bölgesel yenileme ihtimali yüksek hastalarda tümörün yerleşim yerinde yenileme ihtimalini azaltır. Adjuvan tedaviye bağlı yan etkiler, uygulanan standart kanser tedavilerinden farklı gelişmez, birçoğu için tedavi süresince önlem alınması mümkündür. Hasta ve yakınının adjuvan tedavi mantığını anlaması çok zor bir durumdur. Bu nedenle, çok kapsamlı bir şekilde hasta ve ailesine adjuvan tedavinin neden gerekli olduğu anlatılmalı, mümkünse olumlu ve olumsuz yönleri konuşulmalıdır. Hedefin ne olduğu hasta tarafından ne kadar iyi anlaşılırsa, problemlerle mücadele etmek veya gelecekte doğabilecek olumsuz bir takım durumların önüne geçmek o kadar kolay olacaktır.

  • Venüs gamze estetiği

    Venüs gamze estetiği

    Dr. Y. İlker Manavbaşı, kadınların en çok tercih ettikleri “Venüs Gamzesi”nin bilinmeyenlerini anlattı.

    Estetik ve çekici bir gamze hem kadın hem de erkeklerin ilgisini çeker. Özellikle bel bölgesindeki “Venüs Gamzesi” olarak adlandırılan gamze; kişiyi olduğundan cazibeli, alımlı ve ilgi çekici kılabilir. Son yıllarda daha kıvrımlı bir görünüme kavuşarak güzel görünmek ve kendini iyi hissetmek isteyen kadınlar, bu estetiğe küçük bir operasyon ile sahip olabiliyor. İmep Estetik’ten Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Y. İlker Manavbaşı, bel bölgesinin daha güzel ve cazibeli olmasını isteyen kadınlar için “Venüs Gamzesi” estetiği ile ilgili bilinmeyenleri anlatıyor.

    Bel bölgesinde gamze oluşturma yani “Venüs Gamzesi” ameliyatı, son yılların en trend estetik operasyonları arasında yer alıyor. Cazibeli bir vücuda sahip olmanın adeta simgesi olan gamzeler, kişiyi olduğundan daha alımlı ve çekici kılabiliyor. Siz de gamze estetiği ile bel bölgenize venüs gamzesi yaptırabilir, daha çekici bir görüntüye sahip olabilirsiniz.

    Venüs gamzeleri ile artan cazibe
    Venüs gamzeleri, poponun üst kısmı ile belin birleştiği bölgede bulunur. Venüs gamzeleri hastanın vücut yapısına göre değişebilir. Bel bölgesi arkası veya kalça arkasında doğal bir kıvrım arzu edenler için, kalçadaki orta hattın iki yanından hastanın istediği yere işaretlenerek yapılır. Daha sonra o bölgede 2 mm bir kesik açılarak, içindeki yağ alınır. Yağ, derinin altından alındıktan sonra o bölgede çukurluk oluşur. Hastanın talebine göre çift taraflı ve simetrik çukurlar oluşturulabilir. Venüs gamzesi ameliyatı, lokal anestezi altında yapılır ve yaklaşık 15-20 dakika sürer. Hasta operasyon sonrası evine veya işine hemen geri dönebilir.

    Kadınlar daha çekici
    Daha çekici bir vücuda sahip olarak, kalçasını şekillendirmek isteyenlerin yeni gözdesi olan venüs gamzeleri, sağlık sorunu olmayan her kişiye uygulanabiliyor. Özellikle 18-30 yaş grubundaki kadınlar tarafından oldukça rağbet görüyor.

  • Baş dönmesinin nedenleri

    Baş dönmesinin nedenleri

    Baş dönmesine neden olan üç temel grup vardır. Bunlardan biri beyin sapı ve beyincik denilen denge sisteminin merkezini oluşturan yapıdır.

    Baş dönmesine neden olan üç temel grup vardır. Bunlardan biri beyin sapı ve beyincik denilen denge sisteminin merkezini oluşturan yapıdır. Bu bölgelerdeki hastalıklar, baş dönmesi ve denge bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olur.
    Örneğin beyin sapındaki ya da beyincikteki damar tıkanıklığı ya da bu bölgelerdeki kanamalar, birden bire ortaya çıkan şikâyetlere yol açarlar. Örneğin bu bölgedeki tümörler ya da yine bu bölgedeki sinir dokusunun yangısal hastalıkları, baş dönmesi nedenleri arasında yer alır.

    Bunun dışında, iç kulakla ilgili sorunlar, baş dönmesinin önemli nedenlerinden biridir. İç kulakta sıvı toplanmasına yol açan bazı hastalıklar veya denge kanallarındaki kristallerin çıkmasından kaynaklanan bazı hastalıklar olabilir. Bunlar baş dönmesine neden olan hastalıklar içinde en sık rastlanan hastalıklardır.

    Çevresel sinirlerin hastalıkları

    Baş dönmesine neden olan üçüncü büyük grup da, çevresel sinirlerin rahatsızlıklarıdır. Bu hastalıklarda daha çok denge bozukluğuyla karşılaşılır. Çünkü çevresel sinirler, yani bacaklardaki ve gövdedeki sinirler, denge hissini ve duyusunu beyinciğe ve beyin sapına taşıyan sinirlerdir.
    Bu sinirlerin hastalıkları, dengeyle ilgili bilgilerin beyin sapına ve beyinciğe iletilmesini engellediği için, hastalarda denge bozukluğu hissi ortaya çıkar.
    Kısaca beyin sapı ve beyincik denilen merkezdeki hastalıklar, iç kulağı etkileyen hastalıklar ve çevresel sinirleri etkileyen hastalıklar, baş dönmesi ve denge kaybı hissine yol açan faktörlerdir.

  • Göz kuruluğunun nedenleri ve önleme yolları

    Göz kuruluğunun nedenleri ve önleme yolları

    Acıbadem Bakırköy Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İffet Emel Çolakoğlu, toplumda “göz kuruluğu”, tıptaki adıyla “kuru göz” hastalığının oluşmaması için tavsiyelerde bulundu.

    Acıbadem Hastanesi açıklamasına göre, kuru göz hastalığının oluşmaması için üç koşul gerektiğini belirterten Çolakoğlu, bunları gözyaşı miktarının ve kalitesinin iyi olması, kornea yüzeyinin düzgünlüğü ve gözkapaklarının fonksiyonlarını iyi yapabilmesi olarak sıraladı.

    Kuru göz sorununu oluşturan 4 nedenin altını çizen Dr. Çolakoğlu, göz kırpma refleksinin azalması, kapak ve kirpiklere ilişkin sorunlar ile gözyaşındaki azalma nedeniyle göz sağlığının bozulmasını bu sebepler arasında gösterdi.

    GÖZ KIRPMA 9’DA 1’E İNİYOR

    Normalde bir kişi dakikada 12-15 kez göz kırparken, gözyaşı film tabakasının homojenliğini bozmadan 15-45 saniye kornea yüzeyinde kalabildiğine dikkati çeken Çolakoğlu, “Çok dikkatli bir noktaya odaklanmak, kitap okumak, bilgisayar başında uzun süreler geçirmek göz kırpma sayısını azaltabiliyor. Normalde saatte 900 defa göz kırparken, bu sayı 100’e inebiliyor. Klima ve sigara dumanı gibi faktörler de gözyaşı kırılma zamanını azaltıyor. Ayrıca A vitamini eksikliklerinde de kuru göz ortaya çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.

    HASTALIK BELİRTİLERİ

    Çolakoğlu, kuru göz hastalığının başlıca belirtileri arasında kızarıklık, acıma, yanma ve batma, bulanık görme, yapışma, takılma hissi, aşırı sulanma geldiğini belirterek, göz kuruluğunun körlüğe kadar gidebilecek bir sorun olduğuna dikkati çekti.

    Gözyaşının fonksiyonları ortadan kalkınca, gözlerin enfeksiyona yatkın hale geldiğini aktaran Çolakoğlu, “Oksijen sağlıklı bir şekilde taşınamıyor. Kornea damarsız bir yapı olduğundan oksijenle besleniyor, bu beslenme bozulunca korneada damarlanmalar, çatlaklar meydana geliyor. Bunlar enfeksiyon için bir odak oluşturuyor. Gerçekten kalıcı görme kaybına neden olacak yapısal değişiklikler oluşabiliyor. Bu nedenle gözyaşını mümkün olduğu kadar korumak ve gözü ıslak tutmak önem taşıyor” açıklamasını yaptı.

    Çolakoğlu, kuru göz hastalığının başlıca nedenlerini şöyle sıraladı:

    “Göz kırpma refleksinin azalması durumunda bazı hastalıkların varlığı nedeniyle kırpma mekanizmasını düzenleyen sinirlerde sorunlar olabiliyor ve keratit oluşuyor. Kapak sorunlarında ise yüz felcinin gelişmesiyle kapak fonksiyonunda zayıflık ortaya çıkabiliyor. Tiroid veya tümör gibi nedenlerle gözün dışa fırlak olması, yaşlılıkta ya da travma sonrasında kapağın dışa doğru dönmesi gözyaşı taşınmasını bozan faktörleri meydana getiriyor.

    MENOPOZDA DA GÖZYAŞI AZALABİLİR

    Kirpik sorunları varsa, yağ bezlerinin enfeksiyonu, trahom gibi göz hastalıkları, özel konjoktivit tipleri, bazı ilaç reaksiyonları ve cilt hastalıkları göz yapısındaki dengeleri bozabiliyor. Gözyaşında azalma durumunda gözyaşı bezlerinde sorun oluyor. Bu sorunlar gözyaşı bezinin yokluğu veya küçüklüğü olabildiği gibi enflamasyon, tümör, radyasyon, yanık ve travma gibi nedenlerle gözyaşı bezinin zarar görmesi ile de ortaya çıkabiliyor. Vücutta salgı yapan diğer bezlerde de eş zamanlı bozuklukların araştırılması gerekiyor. Menopoz ve hamilelikte hormonal etkilerle gözyaşı miktarı azabiliyor.”

    Kuru göz hastalığının tedavisinin mümkün olduğuna ve tedavide birçok yöntem kullanıldığına dikkati çeken Çolakoğlu, şunları kaydetti:

    “Çeşitli ilaçlar yardımıyla gözyaşı üretiminin artırılması hedefleniyor. Gözyaşının kaçmasını engellemeye çalışılıyor. Gözyaşı normalde gözyaşı bezinden üretiliyor, kapak fonksiyonlarıyla taşınıp gözyaşı kesesine geliyor. Gözyaşı kesesinde bir kanal sistemi var, bu kanallar burnun alt kısmına açılıyor. Gözyaşını göllendirilirse kuruluk azaltabiliyor. Kanallara geçişi sağlayan minik delikler var, bunlar tıkanıyor. Laser uygulaması veya silikon tıkaçlar konuluyor. Bu tıkaçlar altı aydan bir yıla kadar orada kalabiliyor.

    Düşük su içerikli lensler ve/veya gözlük uygulamaları ile gözyaşının buharlaşmasını azaltmaya çalışılıyor. Gözyaşını yerine konulabiliyor. Bunlar damla ve jel şeklinde olabileceği gibi, pomat şeklinde de olabiliyor. Eğerr kişinin vücudunda A ve B12 vitamini eksikliği varsa vitamin desteği yapılıyor. PH oranının belli seviyede tutulması gerekiyor. Kapak dışa dönmüşse ve kapak felci varsa kapak cerrahisi yapılabiliyor. Kişinin çevresel faktörleri dengeleyerek daha sağlıklı bir ortam yaratması gerekiyor. Sigarasız ortam, klima kullanmamak, bilgisayarda daha az zaman geçirmek ve evin nem dengesini ayarlamak önemli. PH oranının belli seviyede tutulması gerekiyor. Kapak dışa dönmüşse ve kapak felci varsa kapak cerrahisi yapılabiliyor. Kişinin çevresel faktörleri dengeleyerek daha sağlıklı bir ortam yaratması gerekiyor. Sigarasız ortam, klima kullanmamak, bilgisayarda daha az zaman geçirmek ve evin nem dengesini ayarlamak önemli.”

  • Bilek İnceltme

    Bilek İnceltme

    Neden bilek inceltme? Estetik dünyası ve dolayısıyla beklentiler değişiyor. Haftada en az iki defa kadınların bileklerini inceltiyorum” diyen estetisyen Dr. Coşkun Taşçı, bizde çok bilinmeyen bu operasyona neden ihtiyaç duyulduğunu anlattı.

    Estetik dünyası ve dolayısıyla beklentiler değişiyor. Haftada en az iki defa kadınların bileklerini inceltiyorum” diyen estetisyen Dr. Coşkun Taşçı, bizde çok bilinmeyen bu operasyona neden ihtiyaç duyulduğunu anlattı.

    ■ Neden bilek inceltme?

    Bilekler eski zamanlardan beri pek çok kültürde kadınsı güzelliğin vazgeçilmez bir özelliği olarak görüldü ve önemsendi. Ancak diyet ve egzersizle ne kadar kilo kaybedilirse kaybedilsin bileklerin incelmesi sağlanamadı. Ayak bileği inceltme işlemleri yalnızca estetik kaygılarla yapılmaya başlandı. Kalın baldır ve ayak bilekleri yüzünden pek çok kadın çizme veya istediği türde boğazlı ayakkabı giyemiyordu.

    ■ İnceltme işlemi için hangi yöntemi kullanıyorsunuz?

    Lazer Lipoliz (Slim Lipo) yönteminde lazer ışığı amalığıyla doğrudan yağ hücresinin zarının patlatıyor ve fazla yağ dokusu alıyoruz. Bu teknoloji liposculpture (vücut şekillendirme) uygulamalarında devrim niteli ğinde. Operasyon lokal anestezi altında yapılıyor. Hedeflenen bölgeden açılan iki küçük delikten girilerek lazerle eritiliyor.

    ■ Özellikle hangi yaş aralığı?

    Operasyonu genelde en çok 20-40 yaş arasındaki ka-dmlar tercih ediyor.

    ■ Zor bir operasyon mu?

    Günümüzde ulaşılan teknolojik olanaklar sayesinde, zahmetli açık cerrahi yöntemleri çok gerekli olmadıkça kullanılmıyor. Kesinlikle zor bir işlem değil; dünyada yaygın olarak başarıyla uygulamyor ve açık cerrahiyle karşılaştırıldığında pek çok avantajı var. Bilek inceltme operasyonları sadece bir saat sürüyor.

    İnce zarif kemiksiz

    ESKİDEN sadece Hollywood ünlülerinin yaptırdığı ayak bileği estetiği bugün Türk kadınlarının burun ve meme estetiğinden sonra en çok tercih ettiği operasyonlar arasında yer alıyor. Kadınlara sorulduğunda zarif bir bilek ince olan bilek anlamına geliyor. Oysa tıp dünyası sağlıklı bileği ince, keskin kemik çıkıntıları olmayan bilekler olarak tanımlıyor, ideal bilek ölçüsü ise 21 cm.

    Yurtdışından da hasta geliyor

    TÜRKİYE estetik cerrahide olmasıyla öne çıkıyor. Deri altı son yıllarda teknik donanım’ ve deneyim anlamında çok yol aldı. Bu süreçte dünyada en başarılı operasyonların yapıldığı bir yer haline geldi. Öncelerde ekonomik olarak uygun olması ilk tercih nedeniydi, şimdi artık nitelikli ve güvenilir yağ dokusunu çekme yöntemi olan SlimLipo işlemi Avrupa’da en çok benim de beraber çalıştığım Superplast Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Merkez ekibi tarafından uygulanıyor ve yurt dışından da bu uygulama için gelen çok sayıda hasta oluyor.

    Aynı gün yürüyebiliyorsunuz!

    HASTALAR genelde işlemden 2-4 saat sonra evlerine gidebilir, günlük hayatlarına aynı gün içinde hemen dönebilirler. Operasyondan sonraki 15 gün içinde hareketsiz bir şekilde ayakta durulmamasım, bolca yürünmesini öneriyoruz. Uygulama sonrası doğrudan işe veya sosyal hayatına dönülebileceği gibi sonuç yavaş yavaş ortaya çıkacağı için hastalar uygulama yaptırdıklarını söylemezlerse kimse bunu anlamaz.

  • Ben aldırmak sağlıklı mı?

    Ben aldırmak sağlıklı mı?

    Vücuttaki benler kimileri için güzelliğine güzellik katan bir aksesuar olarak görülse de, kimileri içinse psikolojik ve estetik açıdan rahatsızlık verebilir. Dolayısıyla kişi bu görüntüden kurtulmak isteyebilir. Önemli olan nokta benlerin iyi huylu ya da kötü huylu olup olmadığının saptanmasıdır. İmep Estetik’ten Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Y. İlker Manavbaşı, basit müdahalelerle istenmeyen benlerden kurtulmanın yollarını anlatıyor.

    Birçok insanın vücudunda koyu renkli lekeler mevcuttur. En çok fark edilen benler, vücudun farklı bölgelerinde genellikle koyu renkli ve deriden kabarık şeklinde olanlardır. Vücuttaki benler genellikle 20-80 adet civarındadır. Bu durum genetik faktörlere de bağlı olabilir. Güneş ışınlarına fazla maruz kalmak da ben oluşumunu tetikleyebilir. Benler iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki gruba ayrılır. Bu sebeple ameliyat öncesi mutlaka benlerin tespit edilmesi gerekir. Bu sayede ileride yaşanacak olası kötü sonuçların önüne geçilebilir.

    Benlerin alınması kanser riski oluşturmaz
    Kişiyi estetik açıdan rahatsız eden bu benlerden basit müdahalelerle kurtulmak mümkündür. Ancak halk arasında bu benlerin yok edilmesi ile kanser riski oluşacağına dair yanlış bir inanış vardır ve bu yanlış bilgi yüzünden çoğu hasta doktora başvurmaz. Oysaki bu konu hakkında en sağlıklı bilgi, uzman bir estetik cerraha başvurularak alınmalıdır. Uzman hekim tarafından doğru şekilde alınan benler hiçbir şekilde kansere sebep olmaz.

    Benlerin değişimine dikkat edilmeli
    Benin kansere dönüştüğünü düşündüren değişimler; hızla büyümesi, şeklinde değişiklik, kaşınma, kabarma, renkte değişim, koyulaşma, çevresindeki deri renginde açılma ve kanama şeklinde fark edilir. Benlerini aldırma korkusu yaşayan hastalar benlerindeki değişime de dikkat etmez. Bu önemsememe kansere dönüşme riskini geç fark etmeye yol açabilir. Bu sebeple benlerin değişimine dikkat edilmeli ve mutlaka uzman bir estetik cerraha başvurulmalıdır.

    Operasyon sonrası hasta normal yaşantısına geri döner
    Ben aldırma ameliyatı cerrahi olarak lokal anestezi altında yapılır. Ve çıkarılan ben mutlaka patolojik incelemeye gönderilmelidir. Vücuttaki benin çıkarılmasıyla oluşan yara özel dikişler sayesinde kapatılır ve bu işlem yaklaşık 30 dk kadar sürer. Operasyon sonrası pansuman yapılarak yara kapatılır. Ben aldırma ameliyatı sonrasında hasta hemen normal yaşantısına geri dönebilir. Ayrıca benlerin lazer, koter gibi işlemlerle yakılması veya dondurulması patolojik incelemeye engel olacağından uygun görülmez.

    Benin bulunduğu bölge önem taşır
    Estetik açıdan benin bulunduğu yer önem taşır. Yanak ortası, burun sırtı/ucu, omuz ve dekolte bölgesi, diz-dirseklerde yapılacak cerrahi müdahaleler sonrası daha çok iz kalabilir. Ancak göz kapakları, dudak ve kulak kenarı, boyun gibi bölgelerde daha az iz kalır. Konusunda uzman bir plastik cerrah tarafından yapılan ben alma operasyonu; kesinin uygun yönde yapılması, benin uygun derinlik ve genişlikte çıkartılması, uygun dikiş tekniği kullanılması ile rahatsız edici görünümden hastanın en az izle kurtulmasını sağlar.

  • Kolayı bırakmanız için sebepler…

    Kolayı bırakmanız için sebepler…

    İçerken tadına doyamadığımız gazlı içecekler aslında birçok hastalığa davetiye çıkarıyor.

    Ünlü yazar Karen Hill, ‘Yeteeerr! Artık Diyet Yapmak İstemiyorum’ adlı kitabında bu içeceklerin neden olduğu 12 hastalığı anlattı.

    Karen Hill, insanların kolaya olan düşkünlüğüne değinerek, ‘Türkiye’de adeta bir kola bağımlılığı var’ dedi.

    Günde bir-iki litreyi geçiyor adeta su yerine kola tüketiyoruz.

    Öncelikle kola korkunç bir bağımlılık yaratan içecektir. Uyuşturucuyu bırakmak kadar zahmetlidir.

    İnsanların kolayı bırakmakta çok güçlük çektiğine değinen Hill, Bırakmaya karar verdikleri ilk gün korkunç migren ağrıları, titremeler, asabilik ve uykusuzluk yaşıyorlar.

    Fakat iki günü atlattıktan sonra bomba gibi oluyorlar.

    İşte bırakmanız için en önemli 12 sebep…

    1- Fazla kilo ve yağlanma

    2- Karaciğer hasarı

    3- Diş çürümesi

    4- Böbrek taşları ve Kronik böbrek hastalığı

    5- Şeker hastalığı

    6- Asit reflü

    7- Kemik erimesi

    8- Hipertansiyon

    9- Kalp hastalığı

    10- Sindirim bozukluğu

    11- Alzheimer (hafıza kaybı)

    12- Kanser