Kategori: Sağlık

  • Tüp bebekte robotik kapsüller

    Tüp bebekte robotik kapsüller

    İnsan vücudu içerisinde dolaşabilen mikro robotik kapsüllerin dışarıdan yönlendirilmesiyle birçok hastalığın tedavisinin mümkün hale geldiğini söyledi…

    İstanbul’a gelen Carnegie Mellon Üniversitesi Nano Robotik Laboratuvarı’nın Direktörü Prof. Dr. Metin Sitti, insan vücudu içerisinde dolaşabilen robotik kapsüller sayesinde, erken teşhis ve hastalıklı bölgelere ilaç uygulama işlemlerinin daha kolay hale geleceğini açıkladı. Türkiye’ye gelen Carnegie Mellon Üniversitesi Nano Robotik Laboratuvarı Direktörü Prof. Dr. Metin Sitti’nin geliştirdiği teknolojiler yankı uyandırdı.

    “Nanoteknoloji ve Doku Mühendisliği Güncel Sorunlar ve Gelecek Öngörüleri” isimli toplantıda konuşan Prof. Dr. Metin Sitti, insan vücudu içerisinde dolaşabilen mikro robotik kapsüllerin dışarıdan yönlendirilmesiyle birçok hastalığın tedavisinin mümkün hale geldiğini söyledi. Sitti, “Amacımız, küçük robotların insan vücudu içinde rahatça dolaşıp tıbbi müdahaleler yapabilmesiydi. İnsan vücudunun içinde kullanılan şu anki tıbbi cihazlar acı veriyor. Bizim yaptığımız kapsüller yutulabileceği gibi acı vermeden hastalıklı bölgeye ya da vücudun herhangi bir bölgesine gönderiliyor. Bu kapsüller hem biyopsi yapabilecek, hem ilaç verebilecek hem de kamerayla görüntü sağlayabilecek şekilde tasarlanıyor. Kanser ilaçlarının yan etkilerinden kurtulmak için ilacı sadece hastalıklı bölgeye uygulamak da bu cihazlarla mümkün olabilecek. Bazen hastalara aşırı doz uygulaması gerekebiliyor ancak yan etkileri nedeniyle yeteri kadar doz verilemiyor. Bu robotlar sayesinde sadece hastalığın var olduğu bölgeye çok miktarda ilaç verilmesi mümkün hale gelecek. Kanserin erken teşhisi ve tedavisinde de sıklıkla kullanılacak bir teknoloji olacak. Çalışmalarına başladık ve önümüzdeki yıllarda hayvan testleri yapılacak” dedi.

    Türkiye’deki bir özel üniversitenin Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü ile Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi, Massachusetts Institute of Technology (MIT) Sağlık Bilimleri ve Teknoloji Bölümü, Boston, Carnegie Mellon ve Ortadoğu Teknik Üniversiteleri ile Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi uzmanları ortaklığında “Nanoteknoloji ve Doku Mühendisliği: Güncel Sorunlar ve Gelecek Öngörüleri” adlı bir toplantı düzenlendi.İki gün süren toplantının açılış konuşmasını İKÜ Rektörü Prof. Dr. S. Semahat Demir yaptı. Prof. Dr. Demir, toplantının uluslararası bilgi paylaşımı bakımından önemli olduğuna dikkat çekerek, katılımcıların alanlarında uzman ve ilgi çekici tıbbi konularda aydınlatıcı bilgiler vereceğini söyledi. Prof. Dr.Semahat Demir, toplantının katılımcılarına birer plaket sunarak tek tek teşekkür etti.

    TÜRK DOKTOR, EN İYİ SPERMİ SEÇEBİLECEK TÜP BEBEK TEKNOLOJİSİNİ GELİŞTİRDİ
    Dünyayı değiştirecek 35 bilim insanından biri olarak kabul edilen Türk Doktor Utkan Demirci, geliştirdikleri tüp bebek sistemini konferansta anlattı. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi, Massachusetts Institute of Technology (MIT) Sağlık Bilimleri ve Teknoloji Bölümü’nde araştırmalarını sürdüren Demirci, “Milyonlarca ölü spermin içerisinden en canlı olanını seçebilirseniz tüp bebek konusunda bir adım önde oluyorsunuz tam olarak yaptığımız şey bu. En iyi spermi ayrıştırabilecek bir cihaz yaptık. Bu daha doğrusu bir çip. Bu cihaz sayesinde bebeği olmayanların şansını bir kademe daha arttırıyoruz” diye konuştu.

    Dr. Utkan Demirci ile birlikte cihazı geliştiren Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Op. Dr. Selçuk Kılınç ise tüp bebek çipinin nasıl çalıştığı hakkında bilgiler verdi. Kılınç, “Geliştirdiğimiz çip spermlerin gideceği yolları inceliyor. Spermlerin doğasında bulunan yarışma güdüsünü kullanmak için bir ortam oluşturuyoruz. Dolayısıyla en iyi ya da en canlı spermin doğru kanaldan gitmesi sağlanabiliyor” diye konuştu.Toplantıda, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Mehmet Dökmeci, çok fonksiyonlu nanosensörlerin tıpta kullanılmasından bahsetti. Dökmeci, Karbon nanotüpler olarak tasarlanan bu yapıların mekanik sağlamlık ve sıcaklığa dayanıklılık gibi özellikleri sayesinde değişen ortam şartları ile ilişkili biyomoleküllerin saptanabildiğini gösterdi.

    Boston Üniversitesi Mekanik Mühendisliği Bölümü’nden Dr. Kamil Ekinci ise nanosistemler aracılığı ile bakterilerde antibiyotik direncinin gözlemlenebildiğini açıkladı. Ekinci, benzer sistemlerin hastalarda yeniden organ yapımına yönelik olarak kullanılabileceğini anlattı.

    Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) Prof. Dr. Nesrin Hasırcı polimerik materyallerin mikro ve nano düzeyde değişimlerinin tıpta kullanımlarına değinerek, özellikle kemik dokusunun nakli sonrası kullanılan materyallerden kaynaklı adhezyon ve enfeksiyon problemlerin altını çizerek antibakteriyel özellikte ve çabuk yara iyileşmesi sağlayan biyoaktif moleküller hakkında bilgiler aktardı.

    Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi, Massachusetts Institute ofTechnology (MIT) Sağlık Bilimleri ve Teknoloji Bölümü’nden Dr. Ali Khademhosseini mikro ve nano ölçekli 3 boyutlu akışkan biyomateryaller ile kök hücrelerden mühendislik temelleri ile yeni organ veya doku yapılması teknikleri konusunda toplantıya katılanları bilgilendirdi.

    Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Biyomalzeme ve Doku Mühendisliği Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Vasıf Hasırcı doku mühendisliğindeki potansiyel yaklaşımlar ve sınırlamalar ile biyomalzemelerin kullanımlarını anlattı.Toplantıda sonrasında düzenlenen oturumda ise konuşmalar hakkında genel bir değerlendirme gerçekleştirildi. İstanbul Kültür, MIT, Harvard, Carnegie Mellon, ODTÜ, Boston üniversitelerinden uzmanlar gelecekte potansiyel işbirlikleri, uygulama alanları, çok disiplinli projeler ve alan ile ilgili uygulama yapacak uzmanların yetiştirilmesi ile ilgili temalar hakkında fikir paylaşımında bulundu.

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !

  • Kilolar yatağa girmesin

    Kilolar yatağa girmesin

    Yatakta mutlu olmak için her ne kadar manken gibi bir vücuda sahip olmak şart olmasa da özellikle göbek bölgesinden alınan kilolar cinsel yaşamı olumsuz etkileyebiliyor.

    Günümüzde fast food tarzı yanlış beslenme, 30 yaşından sonra kolay kilo verememe ya da hamilelik sırasında alınan kiloların verilememesi nedeniyle göbek çevresinde inatçı yağlanmalar görülebiliyor. Kadınlarda hamilelik esnasında karın kaslarının gevşemesi ya da yırtılması, erkeklerde de doğuştan gevşek olması nedeniyle karında fıtıklaşma cilt altı yağı yanında daha göbekli bir görünüme yol açabiliyor. Bu yağlanma ise sadece gündelik hayatı değil çiftlerin ilişkilerini de etkiliyor.

    Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar , “Evli çiftlerde kadında ya da erkekte aşırı sarkmış, genital bölgeyi örten göbek, cinsel yaşamda da sıkıntılara yol açabiliyor. Karın germe isteği ile başvuran hastalarda sıklıkla cinsel yaşamla ilgili sıkıntılar dile getiriliyor. Karın germe ameliyatı geçiren hastalarda ise ameliyat sonrası cinsel yaşam konusunda mutlu olma oranı oldukça yüksek oluyor” diyor.

    Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar, “Karın germe ameliyatı sezaryen çizgisi denilen göbekten 8-10 cm aşağıdaki alandan kesi ile yapılıyor. Karın cildi kas üstünden sıyrılarak fazla yağ cilt gerilerek atılıyor. Göbek deliği tekrar oluşturuluyor ve karın kaslarında da gevşeyen fıtıklaşan bölgeler onarılıyor. Karın kasları tekrar gergin hale getiriliyor ve iz iç çamaşırı içinde kaldığı için belli olmuyor.

    Kadınlar sezaryen izine alışkın olduğundan fazla sıkıntı yaşamayabiliyor. Erkekler iz konusuna daha yabancı olsa da iç çamaşırı içinde kaldığında bu operasyon tercih ediliyor. Özellikle de karın germe sonrasında mutlu bir yaşam ameliyatı daha da cazip hale getiriyor” diyor.

    Erkekler de mağdur

    Plastik ve Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Serkan Dinar, kadınlar kadar erkeklerin de karın bölgesindeki yağlanmadan mağdur olduğunu belirtiyor ve “Kadınlarda karın bölgesinde yağlanma kıyafetten, denize girerken seçilecek mayo ya da bikiniye kadar her türlü seçimi etkiliyor. Aynı şekilde toplum içinde utanma duygusuna da neden olabiliyor. Kadın ve erkek arasındaki cinsel ilişkide ise yine unutulmamalıdır ki; erkekler de en az kadınlar kadar bu durumdan şikayetçi oluyor. Erkeklerde genital bölgede aşırı yağlanma cinsel organda yanıltıcı kısalık algısı yaratabiliyor ve cinsel performans düşüklüğüne yol açabiliyor” diyor.

    Karın germe ameliyatı ile daha atletik ve gergin bir vücuda sahip olmak bazen evliliklerde kurtarıcı olabiliyor. Bu ameliyat genel anestezi altında yapılıyor ve ortalama 2 ile 4 saat sürüyor. Ameliyat sonrası 1 gece hastanede kalmak gerekiyor. Pansumanlar ise üçüncü gün açılıyor. Günlük hayata ve işe dönüş için 1 hafta dinlenmek yeterli oluyor.

  • Belli Olmayan Estetik

    Belli Olmayan Estetik

    Estetik Plastik Cerrahi Derneği (EPCD) Başkanı ve Plastik ve Estetik Uzmanı Prof. Dr. Akın Yücel, estetikte geçmiş senelerdeki abartılı isteklerin yerini  doğal ve sağlıklı görünüm talebinin bıraktığını belirtti. Yücel, artık estetiğin belli olmayanının makbul sayıldığını ifade etti.

    Anlaşılmayan estetiğin artık “iyi estetik” olarak değerlendirildiğini aktaran Yücel, şöyle devam etti:

    “Estetik ameliyatlarda doğallık, sağlık, güzellik ve çabuk iyileşme en önemli unsurlar arasında yer alıyor. Artık eskiden olduğu gibi abartılı değişiklikler yapılmıyor. Daha önceki yıllarda örnek vermek gerekirse sadece şekil düzeltilmeye çalışılıyordu, fonksiyon gözardı ediliyordu. Özellikle burun estetiği olanların rahat nefes almaları beklenen bir durum değildi. Şimdi ise fonksiyona en az görünüm kadar önem veriyoruz. Eğer burun estetiğinden sonra hastalar eskisinden daha iyi nefes alamıyorlarsa bu başarılı bir ameliyat olarak kabul edilmiyor.”

    Yücel, günümüzde estetik cerrahi talep eden hastaların büyük bölümünün çalışan, sosyal hayatın içerisinde yer alan insanlar olduğunu, bu nedenle ameliyat sonrasında şişlik ve morlukların çabuk düzelmesi, hastanın kısa sürede normal görünümünü kazanarak işine ve sosyal hayatına geri dönebilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı.

    Yücel, yeni tekniklerin cerrahi operasyon sonrasında daha hızlı iyileşmeyi sağlamaya yönelik olduğunu dile getirdi.

    “Kişilik özellikleri ve etnik yapı”

    Yücel, geçmişte yapılan burun estetiği ameliyatlarında burnun kaldırıldığını ve ucunun inceltildiğini, bunun da hastaların büyük bölümünün nefes almasını zorlaştırdığını söyledi.

    Daha önce burun ameliyatı sonrasında şişlik ve morlukların çok uzun sürdüğünü belirten Yücel, şöyle konuştu:

    “Şimdi ise buruna şekil verilirken hastanın yüz yapısı, kişilik özellikleri ve etnik yapısı göz önünde tutuluyor. Özellikle kadın ve erkeklerdeki yaklaşım tamamen farklı olmalı. Erkeklere kadınsı bir burun yapmamaya özen gösteriyoruz. Herkese aynı burunu yapmamaya çalışıyoruz. Ameliyat öncesinde bilgisayar simülasyonları yaparak burunun son halini belirliyoruz. Amaç hastanın ameliyatlı olduğunun anlaşılmaması.”

    Yücel, göz kapaklarını yüzden bağımsız düşünme döneminin de sona erdiğini, üst kapağa yönelik bir işlem yaparken sıklıkla kaş ve alına da bir müdahale yaptıklarını dile getirdi.

    Göz altıyla ilgili bir işlem yaparken orta yüz ve yanak bölgesinde de bir gençleşme hedeflediklerini ifade eden Yücel, şöyle devam etti:

    “Eskiden amaç fazla ciltte torbalara yol açan yağları çıkartmaktı. Bu da içeri çökük gözlere neden oluyordu. Şimdi ise göz çevresine çok katmanlı yaklaşım yapıyoruz. Bu da sağlık açısından önemlidir. Cerrahi öncesinde göz küresinin etrafı, kemik çatı, şakaklar, kaş altları, orta yüz ve yanak bölgesini yağ enjeksiyonlarıyla güçlendiriyoruz.”

    “Kişi yedikleri ve içtiklerine dikkat etmeli”

    Yücel, hastaların vücudunun birçok yerine estetik yaptırdığını ifade ederek, “Karnındaki yağlanmadan rahatsız olanlar gerdirme işlemi yaptırabiliyor. Çok acı çekileceğine dair kötü bir efsaneye sahip. Gayet sağlıklı bir yöntemle karındaki fazla olan yağlanmayı da ortadan kaldırabiliyoruz. Ayrıca estetik yöntemle vücuttan çıkarılan yağ tekrar vücudun başka bir yerinde yapılacak estetik operasyonda kullanılabiliyor” diye konuştu.

    Yücel, estetik ameliyatların ardından kişinin yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerektiğini kaydetti.  (AA)

  • Ketojenik diyet

    Ketojenik diyet

    Ketojenik diyet nöbetleri tedavi etmek için kullanılan özel bir yüksek yağ diyetidir. Krema, ve bitkisel yağlar gerekli olan yağı temin etmek için kullanılır. Diyet; şeker, ekmek, yulaflı kahvaltı gevreği, makarna ve süt gibi yiyeceklerin tuketimine izin vermez.Bütün yiyecekler gram bazında tartılıp dikkatle hazırlanmalıdır. Diyetin etkili olması için, her öğün bütünüyle yenmelidir.

    Diyet ilk defa 1920’lerde kullanılmış ama yeni anti-epileptik ilaçların gelişimiyle yıllarca kullanım dışı kalmıştır.

    Diyet nasıl çalışır?
    Ketojenik diyetin içindeki özel yiyecek kombinasyonları vücudun enerji olarak yağ kullanmasına neden olur. Sonuç olarak vücut ketonları üretir.

    Ketojenik diyet hangi tip nöbetlere iyi gelir?
    Diyet farklı türde nöbetlerde işe yarar ve herhangi bir nöbetle sınırlı değildir.

    Diyet nöbetleri kontrol altına almada ya da gidermede ne kadar etkilidir?
    Ketojenik diyetteki çocukların uzun süre takip edildiği çalışmalarda, ketojenik diyette olan çocukların 1/3’ünün %90’dan daha fazla nöbet kontrolü sağladığı ve bu çocukların yarısının nöbetlerinden tamamen kurtulduğunu bildirmiştir. Bir diğer 1/3’ü nöbet sayısında %50’den daha fazla azalma göstermiştir. Geri kalan 1/3’ü ise diyetin etkisizliğine ya da zorluğuna bağlı olarak devam etmemiştir.

    Diyet nasıl başlatılır?
    Diyet yakın tıbbi gözetim altında hastanede başlatılır. Diyet, yavaş yavaş arttırılarak tam miktarına 3-4 günlük bir süreç içinde ulaştırılır. Bu süre zarfında kanda şeker ve keton oranları gözlemlenir. Diyete başlamak için açlık periyodu gerekmese de bazı tıbbi merkezlerde kullanılır. Çocuk tam ketojenik diyet yiyebildigi zaman eve gidebilir.

    Diyetin nöbetleri azaltması ya da gidermesi ne kadar zaman alır?
    Diyet etkin hale hemen gelebilir ya da birkac ay gerekebilir. Her çocuk ve her bunye kendine özgüdür Genellikle ilk 12 hafta içerisinde iyileşme gözlenir.

    Çocuğum diyete başladıktan sonra anti-epileptik ilaçları durdurulacak mı?
    Eğer çocuk birden fazla epilepsi ilacı kullanıyorsa ketojenik diyete başladığında bir tanesi azaltılabilir. Geri kalan anti-epileptikler çocuğun nöbetleri zamanla iyileştikçe azaltılır.

    Diyet çocuğum için sağlıklı mıdır?
    Diyet kendi başına vitamin ve mineral açısından yetersizdir. Çocuğunuz ketojenik diyet tedavisindeyken onun için özel takviyeler reçete edilecektir. Diyet 2-3 yıl kullanılır. Daha sonra daha sıradan bir diyet uygulanır.

    Ketojenik diyetin herhangi bir yan etkisi var mıdır?
    Diyetin en sık rastlanan yan etkisi kabızlıktır. Bu problemi engellemek için diyette izin verilen yüksek lifli sebzeler yemek, bol su içmek gibi birçok seçenek vardır. Daha az gözlenen bir yan etki ise böbrek taşıdır. Bu problem çocuğunuzun yeteri kadar su içmesini sağlayarak engellenebilir. Başka az rastlanan bir yan etki ise yükselmiş lipid seviyesi ve azalmış büyüme oranıdır.

    KETOJENIK DIYET YOLCULUGU

    Ketojenik diyet, bakımı üstlenen kişinin zamanını, çocuğun ise irade gücünü gerektiren çok sıkı bir diyet programıdır. Son tıbbi araştırmalar, bu tedaviyi kullanan çocukların en az yarısında iyileşen nöbet kontrolü bildirmiştir. Çocuğunuz aşağıda belirtilen bir ya da daha fazla yarardan faydalanabilir.
    Nöbet sayısında azalma
    Nöbet şiddetinde azalma
    Nöbetlerin uzunluğunda (süresinde) azalma
    Anti-epileptik ilaçlarda azalma
    Zihinsel uyanıklıkta gelişme
    Çoğu ebeveyn ketojenik diyetin denemeye değer ve küçük yaşta başlamanın çocuğun büyümesini beklemekten daha iyi olduğu konularında hemfikirdir. Eğer diyet etkili olursa ve nöbetler daha iyi kontrol edilirse, diyete devam etme motivasyonu çok daha kolay bulunur. Ketojenik diyet ilk başta çok eziyetli olabilir, ailenizin dışarı çıkmasını hatta aile olarak beraber yemenizi sınırlandırabilir. Diyete başlamadan önce kendinizi, çocuğunuzu ve ailenizi hazırlamak, ailenizi mahrum ettiğiniz duygusunun stresini gidermeye yardım edebilir.

    Ketojenik diyet, yakın tıbbi takip gerektiren bir tedavidir. Diyetin çocuğunuzun büyümesine ve gelişmesine olanak tanımak için zaman içinde ayarlanacağını aklınızda bulundurun. Diyet eğer gerekirse nöbet kontrolünü arttırmak için de ayarlanabilir. Bu tedavi süresince doktorunuzla ve diyetisyeninizle devamlı iletişim halinde olacaksınız.

    Çocuğu ketojenik diyette olan çoğu ailenin diyet alışkanlıkları, planlanmış zamanlı öğünlerle ve ketojenik diyetin gerektirdiği meyve ve sebzelerin öğünlerde kullanılmasıyla degistirilir. Ketojenik diyette olan çocuklar, çoğu zaman özel yiyecekleri konusunda hassastırlar ve başka bir şey yemeye kalkışmazlar. Fakat bazı çocuklar uzun süren bir alışma sürecinden geçerler ve daha fazla ya da daha değişik yemekler için yalvarırlar. Kararlılık ve olumlu davranışları yüreklendirme ile gelişebilen diyette, davranışsal alışma süreci olduğunu bilmek çok önemlidir. Küçük çocuklar diyetlerin özel ve alternatifleri olmadığını bir kere öğrendiklerinde boyun eğerler. Daha büyük çocuklar ise hayal kırıklıklarını belli edip, öğün planında daha özel değişiklikler istemeyi öğrenirler.
    Diyetin ilk günlerinde, diyetteki bir çocuk için keto olmayan yiyeceklerin varlığı cezbedici olabileceği için bütün aile bireylerinin yardımında ısrarcı olun. Abur-cubur dolabını temizlemeniz gerekebilir. Tatiller ve doğum günleri için şeker yerine, ödül olarak sticker, oyuncak, sinema bileti gibi yemek olmayan şeyleri düşünün.

    Büyükanne ve babalar, akrabalar, bakıcılar diyetin amacını açık bir şekilde anlamalılardır. Böylelikle çocuğun diyetini şeker ya da diğer tatlıları vererek bozmamalılardır. Son olarak sizin gibi benzer deneyimlere sahip olan başka ailelerle konuşmak yardımcı olur. Diyetisyeninize eğer böyle bir aile telefon numarasını bu amaç için bıraktı mı diye sorun. Ketojenik diyette başarılı olmuş olan birçok aile diğer ailelere yardım etmek için heveslidir.

    Ketojenik diyet programı

    Ketojenik diyet, nöbet kontrolü için epilepsi uzmanları, nörolog, diyetisyen, hemşire, eczacı ve soysal hizmet çalışanlarının uzmanlıklarının gerektiği bir tedavidir. Eğer çocuğunuz için ketojenik diyetin yararlı olduğu kanıtlanırsa, bu diyette 2 yıl kadar kalacaktır. Bu süre zarfında çocuğunuzun tıbbi takımı tarafından yakından gözlenmesi önemlidir. Diyetin güvenli olarak yönetildiğinden emin olmak için atacağınız adımlar aşağıdaki gibidir:

    1. Nörolojik değerlendirme ve Ketojenik diyet programına yönlendirme
    2. Diyetisyen ile tanışma. Bütün ebeveyn ve bakımı üstlenen kişilerin katılması teşvik edilir. Diyet detaylı bir biçimde açıklanır. Diyetisyen çocuğunuzun beslenmesini değerlendirir. Bu sırada hastaneye yatış zamanı belirlenebilir.
    3. Ketojenik diyet öncesi laboratuar çalışmaları, nörolog tarafından belirlenen metabolik bozuklukların olasılıklarını ekarte eder.
    4. Ketojenik diyet için hastaneye yatış. Yatış süresi 3-4 gündür. Çocuğunuz hastaneye yattığı günde ya da ertesi gunu diyete başlar. Laboratuar çalışmaları hastaneye yatmanın sabahında yapılabilir.
    5. Ketojenik diyet takip yönetimi, medikal takımınızı görmek için nöroloji kliniğine düzenli programlanmış ziyaretlerinizi içerir. Diyet ve ilaçlardaki ayarlamalar en iyi nöbet kontrolünü sağlamak için yapılacaktır. Diyetisyen her ziyaretinizde besin değerlendirmesi yapacaktır. Her ziyaretinizde laboratuar çalışmaları tekrarlanacaktır.

    Tedarik Listesi
    Yiyecekleri tartmak için tartı: taşınabilir gram ölçekli 1 gram hassaslığında.
    Tartılar düzenli olarak evde kalibre edilmelidir.
    Önerilen mutfak aletleri
    Az miktar yemekler için küçük plastik saklama kapları
    Sıvılar için kapaklı plastik içecek şişeleri
    Küçük çocuklar için dökülmeyi önleyen kapaklı bardaklar
    Yemeklerin her lokmasını sıyırabilmek için küçük ve ucu silikon olan spatulalar
    Sıvıları ölçmek için mililitreli ölçme kabı
    Bükülebilir plastik kamışlar
    Mikrodalgada pişirebilmek için mikrodalgaya dayanıklı küçük kaplar
    Öğünle seyahat edebilmek için küçük soğutucular ya da yalıtılmış çantalar
    Okul yemekleri ya da seyahat için yalıtılmış şişeler ya da kaplar
    Yemeklerin küçük parçalarını yiyebilmek için kürdan
    Blender
    Kremayı çırpmak için milkshake karıştırıcısı ya da el çırpıcısı
    Yemek kaplarını etiketlemek için bant
    Mikrodalga fırın
    Küçük porsiyon hazırlamak için küçük tava

    Gözlemleme aletleri
    Çocuğunuzu her hafta evde tartabilmek için banyo tartısı
    Kan keton ve seker stikleri ve İdrar keton testi çubukları (eczanelerde bulunur)

    Diyete başlamak
    Ketojenik diyetin başlangıcı için çocuğunuz hastaneye yatırılacaktır. Bu süre zarfında ketojenik takım onu dikkatlice gözlemleyecektir.
    1. Gün
    Hastaneye gitmeden önce çocuğunuza sağlıklı bir kahvaltı yaptırtın. Şeker, kurabiye, pasta, turta ve çörek gibi şeker miktarı yüksek yiyeceklerden kaçının.

    Ketojenik diyet öncesi kan testleri laboratuarda yapılacak ya da çocuğunuz hastanedeyken kan alınacaktır (daha önceden de kan alınmış olabilir).

    Öğlen veya aksam yemeği saatinde Ketojenik diyet hastanede başlatılacaktır.

    Çocuk, su ve kafeinsiz diyet sıvıları her 1-2 saatte bir içmesi için teşvik edilecektir.

    Parmaktan alınan kanla, kan şekeri ve keton duzeyi bir test çubuğu ile ölçülecektir.

    Çocuğunuzun diyetisyeni sizinle görüşüp diyet başlangıcını açıklayacak ve sorularınızı cevaplayacaktır.

    2. Gün

    Diyet birinci günden daha fazla miktar yemek ve özel formülle ilerleyecektir.

    Çocuğunuz her 1-2 saatte bir sıvı içmeye devam eder.

    Kan şekeri ve keton seviyeleri ölçülmeye devam edilecektir.

    Tartıyı ve ketojenik diyet öğünlerini hazırlamayı öğrenmeye başlayacaksınız.

    Diyetisyeninize çocuğunuzun evdeki öğünlerini planlaması için yardım edeceksiniz.

    Çocuğunuza eve gittikten sonra her gün vereceğiniz özel vitamin ve mineralleri öğreneceksiniz.

    3. Gün

    Diyet toplam miktarda katı gıda ya da özel formüllü mama miktarına çıkartılır.

    Çocuğunuz her 1-2 saatte bir sıvı içmeye devam eder.

    Kan şekeri ve keton seviyeleri ölçülmeye devam edilecektir.

    Hastalıklar sırasında diyeti nasıl ayarlamanız gerektiğini öğreneceksiniz.

    Çocuğunuz yemeği reddederse ya da çok acıkırsa neler yapmanız gerektiğini
    öğreneceksiniz.

    Kabızlığı engellemek için diyeti nasıl ayarlamanız gerektiğini öğreneceksiniz.

    Eve götürmek için çocuğunuzun 2 ya da 3 öğününü hazırlayacaksınız.

    Eğer çocuğunuz 3 tane yemeği yemiş ve midesinde tutmayı başarabilmişse eve gitmeye hazırdır. Eğer çocuğunuz kusuyorsa ya da düşük kan şekeri varsa ekstra bir gün kalmaya ihtiyacı olabilir.

    Takip
    Çocuğunuz eve döndükten sonra Ketojenik Diyet Takımı telefon ya da elektronik posta yoluyla sizinle yakın irtibatta olacaktır. Takip randevularınız için her 3 ayda bir hastaneye gelmeniz gerekecektir. Ilk randevunuz diyet baslangicindan 1 ay sonra olacaktir.Bu randevularda büyüme kontrolü, laboratuar çalışmaları ve nörolojik ve besin değerlendirilmeleri yapılacaktır.

  • Dişleri doğru fırçalama yöntemleri neler?

    Dişleri doğru fırçalama yöntemleri neler?

    Diş fırçalama, diş ve diş etlerinin sağlığını korumak açısından büyük önem taşıyor. Dişlerini temizlemek isterken, yanlış fırçalama tekniği yüzünden pek çok kişi istemeden diş ve diş etlerine zarar verebiliyor. Nazik hareketlerle, dişlerin mümkün olan her yerine ulaşarak yapılması gereken diş fırçalama işlemi, sert ve yanlış müdahalelerle diş sağlığını tehdit edebiliyor. Doğru diş fırçalama tekniğinin de en az diş fırçalamanın kendisi kadar önemli olduğunu belirten Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.

    Doğru diş fırçalama ile ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmayı garantileyin

    Doğru bir diş temizliği için öncelikle diş fırçasının kullanımdan önce ıslatılmaması gerektiğini bilmek ve yaklaşık nohut büyüklüğünde diş macunu kullanmak gerekiyor. Dişlerin bulunduğu tüm yüzeylerin diş fırçasıyla fırçalanması da, doğru diş fırçalamanın olmazsa olmazları arasında yer alıyor.

    Diş fırçalama işlemine en az 2 dakika ayırmak gerektiğini ve dolgu, protez gibi işlem görmüş dişlere ekstradan özen göstermenin önemli olduğunu belirten Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, dişlerin düzenli olarak günde 2 kez, sabah ve akşam yemeklerden sonra fırçalanması gerektiğini sözlerine ekliyor. Çağdaş Kışlaoğlu, konuyla ilgili görüşlerini şu sözlerle sürdürüyor:”Tek yönlü, ileri geri ve sert hareketlerle yapılan diş fırçalama işlemi, dişin doğal yapısına ve diş etlerine zarar verebilmektedir. Diş fırçası, diş etinden dişlere doğru kullanılmalı, alt ve üst çene ayrı ayrı özenle fırçalanmalıdır. Ağız içindeki tüm dişlerin, tüm yüzeyleri dairesel hareketlerle fırçalanmalı, iç yüzeyler de dış yüzeyler kadar önemsenmelidir. Diş fırçalamada öne çıkan bir diğer konu ise, diş fırçalama işlemi sırasında dilin de fırçalanması gerektiğidir. Dilin üst düzeyi, dişlerde çürümeye ve ağızda kötü kokuya neden olması muhtemel pek çok bakteriye ev sahipliği yapmaktadır. Bu nedenle, uçtan geriye doğru dilin üst düzeyi de temizlenmelidir.”

    Doğru diş temizliği için diş fırçanızı 3 ayda bir yenileyin

    Doğru diş temizliğinde, diş fırçalarının niteliği ve kullanım süreleri de büyük önem taşıyor. Ağız içi hijyenini korumak için, diş fırçalarının 3 ayda bir mutlaka yenisi ile değiştirilmesi gerekiyor. Genellikle kullanımından sonra yerine ıslak olarak bırakılan diş fırçalarında bakterilerin üremesi ve diş fırçasıyla ağız içine yerleşmesi daha kolay oluyor. Diş fırçalarının, diş hekiminin kişiye özel olarak önereceği şekilde, diş yapısına uygun sertlik ve nitelikte olması da diş temizliğinde önemli bir diğer konu olarak öne çıkıyor. Doğru diş fırçalama tekniğiyle dişleri temizlemenin yanı sıra, bu hususları da dikkate almak gerekiyor.

  • Kadınlar için hayati önem taşıyan testler

    Kadınlar için hayati önem taşıyan testler

    Erken teşhisin hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde çok büyük bir etken olduğunu belirten uzmanlar kadınlar için hayati önem taşıyan testleri sıralıyor ve bu testlerin ihmal edilmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. İşte kadınların hayatını kurtaran testler…

    Erken teşhis birçok hastalık için büyük önem taşıyor. Sağlıklıyken belirli periyotlarda belirli kontrolleri ve testleri yaptırmak vücudumuzda sinsice ilerleyen bir hastalığı haber verebilir. Birçok hastalığın tedavisinde erken teşhis büyük önem taşıyor ve tedaviyi mümkün kılıyor. Bunun için de belli periyotlarla doktor kontrolünden geçmek ve testler yaptırmak gerekiyor. Bu tür testleri ilk yaptırmaya başlandığında, hangi yaşta olunursa olunsun, kan grubu ve hepatit testlerini yaptırmalı. Hepatit B ve C ise ülkemizde önemli bir sorun. Birçok kişi bu hastalıkları taşıdığını bilmeden yaşıyor, bu nedenle hem bulaştırıcı olmaya devam ediyor hem de tedavisinde geç kalıyor. Ayrıca kesin bir tedavisi de bulunmuyor. Ancak hepatit B’den aşı ile korunmak mümkün. Bu testleri yaptırmalı ve hastalığı geçirmemişsek, bağışık ve taşıyıcı değilsek, aşı programına dâhil olarak kendimizi koruma altına almalıyız.

    Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Dâhiliye Bölümünden Uz. Dr. Deniz Şahin Şimşek, kadınlar için hayati önem taşıyan testleri sıralıyor.

    40 yaş altı herhangi bir şikâyeti olmayan sağlıklı kadın; yılda bir kez dâhiliye muayenesi: Yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, sigara-alkol kullanımı, gözden kaçan şikâyetler, aile öyküsü değerlendirilir. Fizik muayenesi yapılır. Tetkikler değerlendirilir. Açlık kan şekeri, kolesterol, trigliserid ölçümü ile kan yağlarının durumunun değerlendirilmesi, böbrek, karaciğer fonksiyon testleri, tiroid fonksiyonlarının değerlendirilmesi, mide-bağırsak sistemi incelemeleri, kan sayımı, tam idrar tahlili, akciğer grafisi, istirahat EKG’si ve karın organlarını değerlendirmek için tüm batın ultrasonografisi önerilir.

    Kadın doğum muayenesi ve vajinal smear: 18 yaşını aşmış ve aktif cinsel yaşamı olan her kadın yılda bir kez pap smear testi yaptırmalı. Bu test sayesinde rahim ağzı kanseri, çok erken safhada teşhis edilebiliyor. Her ay adet bitiminde kendi kendini elle meme muayenesi. 40 yaşına kadar 3 yılda bir doktor muayenesi ve gerekirse meme ultrasonografisi. 40 yaşından önce mamografinin tanısal bir değeri bulunmamaktadır.

    40 yaş üstü herhangi bir şikâyeti olmayan sağlıklı kadın yukarıdaki incelemelere ek olarak;

    Daha çok 40′lı yaşlardan sonra görülen gut hastalığının teşhisi için kanda ürik asite bakılması ve özellikle menopoz sonrasında kalsiyum vs.’nin değerlendirilmesi için kan elektrolitleri (sodyum, potasyum, kalsiyum) bakılması.

    Gastroskopi ve kolonoskopi: Mide-bağırsak sisteminin değerlendirilmesi için 40 yaşından itibaren 50 yaşına kadar her 5 yılda bir, 50 yaşından sonra her 3 yılda bir yaptırılmalı.

    Mamografi: Ailesinde meme kanseri bulunan kişilere, 35 yaşından itibaren her yıl doktor tarafından meme muayenesi yapılması ve 40 yaşından itibaren her yıl mamografi çekilmesi; ailesinde meme kanseri bulunmayan kişilerde ise 40 yaşından itibaren her yıl doktor tarafından meme muayenesi yapılması ve 50 yaşına kadar 2 yılda bir, 50 yaşından sonra her yıl mammografik inceleme önerilir.
    Kemik yoğunluğu ölçümü: Menopoza girene kadar en az bir kez ve menopoza girdikten sonra mutlaka ölçülmeli. Menopozdan sonraki ilk 5 yıl içinde kemik erimesi en fazladır. Bu süreçte genellikle 2 yılda bir ölçüm önerilmektedir.

  • Özellikle mause kullananlarda çok sık görülüyor!

    Özellikle mause kullananlarda çok sık görülüyor!

    Sıcacık ofisinizde gün boyu oturmanın sağlığı tehdit edeceğini düşünmeyebilirsiniz. Ancak masa başı bir işiniz varsa ve fare kullanıyorsanız bu hastalığa dikkat!

    Sürekli tekrarlanan hareketler ağrı veya incinmeye neden olabilir. Karpal tünel sendromu meslek hastalıkları arasında ofis çalışanlarında en çok rastlanan rahatsızlıktır. Bilek ve ön kolda gıdıklanma, uyuşma, kaşıntı ve ani acı hissediyorsanız doktora başvurmanızı öneririz. İlaç tedavisinden önce esneme hareketleri yapmayı unutmayın.

    Fare kullanırken bileğinizin havada olmamasına özen gösterin. Yastıklı mouse pad kullanarak bileğinizi destekleyebilirsiniz. Bileğinizi zaman zaman esneterek rahatsızlığı önleyebilirsiniz.

    Çağımızın Hastalığı: Karpal Tünel sendromu için tıklayın !

  • Meme kanserinden korunmak için…

    Meme kanserinden korunmak için…

    Amerikan Kanser Derneğince yapılan araştırmaya göre, meme kanserine yakalanma riski, her gün yoğun tempolu fiziksel aktivite yapanlarda yüzde 25, günde en az bir saat yürüyüş yapanlarda ise yüzde 14 azalıyor.

    Amerikan Kanser Derneğince (The American Cancer Society) yapılan araştırmaya göre, meme kanserine yakalanma riski, her gün yoğun tempolu fiziksel aktivite yapanlarda yüzde 25, günde en az bir saat yürüyüş yapanlarda ise yüzde 14 azalıyor.

    Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Gökhan Demir, yaptığı yazılı açıklamada, araştırmada, kadınların boş zaman aktivitesi olarak yürüyüş yapmalarının koruyucu yararlarına vurgu yapıldığını belirterek, egzersizin diğer formları olmadan sadece yürüyüşün bile kadınları meme kanserinden uzak tuttuğunu ifade etti.

    Araştırmada, tempolu yürüyüşün yüksek tansiyonu, yüksek kolesterolü ve diyabet riskini azaltmaya yardımcı olduğuna da işaret edildiğini aktaran Demir, şunları kaydetti:

    “Meme kanserinde düzenli egzersiz ve ideal kilonun korunması son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. Düzenli egzersiz ve ideal kilonun korunması kansere karşı ek koruyuculuk sağlar. Daha önceki yıllarda yapılan çalışmalar, meme kanseri geçirmiş hastalarda düzenli egzersiz yapmanın ve ideal kiloyu korumanın, hastalığın tekrarlama riskini yaklaşık yüzde 20 civarında azaltabildiğini göstermişti. Daha sonraki yıllarda yapılan çalışmalar hem bu bilgiyi doğruladı hem de düzenli egzersiz yapan ve ideal kilosunu sürdüren kadınlarda meme kanserine yakalanma riskinin de azaldığını gösterdi. Kadınlarda vücut yağ kitlesi önemli bir östrojen kaynağıdır.”

  • Kışın şifa kaynakları

    Kışın şifa kaynakları

    Son yıllarda yapılan araştırmalar; bakliyatların yüksek çeper ve bitkisel protein içerdiğini, B vitamini ve bazı mineraller açısından zengin olduğunu ortaya koydu. Yüksek oranda lif, ancak çok az yağ içeren bakliyatlar sağlık açısından da vazgeçilmezdir. Peki, bakliyatları yakından tanımak ister misiniz?

    Kışın şifa kaynakları

    1) Yeşil mercimek
    Yüzde 24 oranında protein içerir. 1 kg mercimek, 1 kg etteki, 1 kg buğday ekmeğindeki karbonhidrat ve madenleri rahatça karşılar. Ayrıca A, B1, B2, C vitaminleri, kalsiyum, sodyum, potasyum, demir, fosfor, kükürt, çinko, klor, bakır, iyot, albümin içerir. Özellikle kansız, halsiz, sinirli kişilere yararlıdır. İçine et veya kıyma konulmasına gerek yoktur. Biraz sıvı yağ ile pişirilse daha sağlıklı olur ve kolesterol hastaları için risk taşımaz.

    2) Nohut
    Bol fosfat, yüzde 20 civarlarında protein, az yağ, bol karbonhidrat ve lif içerir. Ayrıca demir, kalsiyum, potasyum ve fosfor bulunur. 1 fincan nohut 120 grametteki kadar protein sağlar. Leblebi de nohutun kavrulup kabuğunun çıkarılmış halidir.

    3) Soya fasulyesi
    Yapılan araştırmalar soya fasulyesini hem besleyici hem de yüksek oranda protein sağlayan bir bitki olduğunu gösterdi. Yüksek oranda aminoasit içerir. Dolayısıyla protein açısından aranılan bir sebzedir. Vejetaryenler için de çok yararlıdır. Soyada cinsine göre yüzde 36 protein, yüzde 18 yağ, yüzde 20 karbonhidrat bulunur.

    4) Kuru fasulye
    Kuru fasulyede etten daha fazla albümin vardır. Ayrıca karbonhidrat, kalsiyum, magnezyum, demir, bakır, manganez ve fosfat açısından zengindir. 100 gramında 350 kalori vardır. Zencefil, kimyon, havuç, soğan, kekik ve biberiye katılırsa sindirimi daha kolay olur.

    İlaç gibi sebze brokoli
    Brokoli sadece kanserde değil, aynı zamanda antioksidan özelliğinden dolayı birçok hastalıkta da koruyucu veya tedaviye yardımcıdır. Mükemmel bir A ve C vitamini deposudur. 100 gram brokolide yaklaşık 100 mg C vitamini vardır. Aynı zamanda yüksek oranda potasyum ve kalsiyumda içerir. Bu nedenle kas kramplarında, kemik erimesinde, büyüme çağında ve ishallerde yararlıdır. Brokolide sülforafan ismi verilen sağlığa yararlı doğal bazı kimyasal maddeler vardır. Hayvanlarda yapılan bazı deneylerde sülforafan maddelerinin tümör büyümesine engel olduğu bilimsel olarak saptanmıştır.

    Bademli brokoli (2 kişilik)
    300 gr brokoliyi haşlayın. Daha sonra teflonda hafifçe çevirin. Pişmesine yakın üzerine 40-50 gr kadar iri doğranmış badem serpin. Zencefil, kırmızı pul biber ve soya sosuyla aromalandırın.

    Yazı: Ender Saraç

  • Kulak donması riskine dikkat

    Kulak donması riskine dikkat

    Uzmanlar, Soğuk kış günlerinde beslenemeyen damarlar nedeniyle dokuların ölebildiğini belirti.

    Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Almaç, çetin kış şartlarında insanların kulak donması riskine maruz kalabileceğine dikkati çekti.

    Bu hastalığın vücudun uç kısımları, kulak, ayak ve ellerde daha fazla görülebileceğine işaret eden Almaç, “Buralarda damarlar yüzeyseldir biraz. Onun için de soğuk bu damarlarda büzüşme etkisi yaratıyor. Dolayısıyla damarlar daraldığı için bölge beslenemiyor. Bunun sonucunda ‘donma’ dediğimiz olaylar oluyor” diye konuştu.

    Almaç, beslenemeyen damarlar nedeniyle dokuların öldüğüne dikkati çekerek, “Kulağını, kulak kepçesinin bir kısmını, parmağını kaybeden kişiler olabiliyor. O yüzden bu bölgeler çok hassas. Isıya karşı duyarlı. Onun için soğuktan çok fazla etkileniyor. Organlar beslenemiyor, onun için o bölgede kabuklanmalar oluyor, sonuçta bir kısmı yok oluyor. Organı resmen düşüyor” ifadesini kullandı.

    Kulak donmasına daha çok Doğu ve İç Anadolu bölge doğu kısmında rastladıklarını vurgulayan Almaç, hastalığın biraz da meslekle ilişkili olduğunu söyledi.

    En çok nöbet tutan askerlerde rastlanıyor

    Daha çok hudut bölgelerinde nöbet tutan askerlerde görülebildiğini aktaran Almaç, “Hareketsiz kalırsanız bu iş daha çok artıyor. Sporcular çok aktif oldukları ve kısa süreli soğuğa maruz kaldıkları için onlarda çok sık görmüyoruz. Karayollarında kış günü karda mahsur kalanlarda filan görülebiliyor” dedi.

    Almaç, koruyucu giysilerle hastalığa yakalanma riskinin azaltılabileceğine işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:

    “Soğukta uzun süre kalmış kişinin hemen sıcak ortama alınması zarar getiriyor. Onun için ılıman ortama alınması gerekiyor. Ilık pansumanlarla bu bölgelere kurtarılabildiği kadar tedavi yapılıyor ama artık donmuş, beslenememiş, üzerinden belli süre geçmişse kaçınılmaz şekilde dokuyu kaybediyoruz. Bazen geriye dönüşü de imkansız olabiliyor.

    Vatandaşlarımız ‘kulak donması’ deyip geçmesin. Vücudun uç ve ince kısımlarını çok iyi korumamız lazım. Uzun süre soğukta kalmamamız, tedbir almamız ve bilinçli yaklaşmamız gerekiyor.”