Kategori: Sağlık

  • Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Dr. İbrahim Bağcivan, vücudumuzun ihtiyacı olan vitaminlerin fazla kullanımının, hangi hastalıklara neden olduğunu açıkladı.

    Vitaminler, hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için olmazsa olmaz besin öğelerinden biri. Günümüzde vitaminlerin öneminin anlaşılması, tedavilerin de bir parçası haline gelmesine neden oldu. Ancak yararı sayılamayacak kadar çok vitaminin gereğinden çok alınması bir çok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.

    Dr. İbrahim Bağcivan, her ilacın aslında bir zehir olduğunu ve ilacı zehirden ayıran tek özelliğin dozu olduğunu belirterek, “İnsan için en önemli, en hayati olan su bile gereksiz ve fazla tüketildiğinde önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Günümüz tıbbında vitaminlerin hangi şartlarda tedavi amacı ile hangi şartlarda tedbir amacı ile kullanılacağı bellidir” diyor.

    Vitamin eksikliğinin hastalıklara yol açabileceği ilk olarak 1896 yılında anlaşılıyor ve şu sonuç ortaya çıkıyor:

    C vitamini eksikliğinde cilt ve dişeti problemleri.
    A vitamini eksikliğinde görme problemleri.
    D vitamini eksikliğinde kemik problemleri.
    B vitamini eksikliğinde cilt ve sinir sistemi problemleri oluşuyor.
    Vejetaryen beslendiği bilinen kişilerde ise, hayvansal gıda tüketmediklerinden dolayı B12 vitamini eksikliği görülüyor. Bu nedenle vejetaryen beslenmeyi tercih eden kişilere tedbir amaçlı B12 vitaminini öneriliyor.

    Sadece yetersiz beslenme yüzünden olmuyor
    Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde beslenme problemlerinden kaynaklanan vitamin eksikliklerine pek sık rastlanmıyor. Bununla beraber vitamin eksikliği yalnızca yetersiz beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkmıyor. Yaşamımızın değişik dönemlerinde artmış ihtiyacın (bebeklik, gebelik, ergenlik) karşılanamaması, diyabet, böbrek yetmezliği, barsaktan emilim bozukluğuyla seyreden hastalıklar, mide ameliyatları, yoğun alkol kullanımı gibi birçok durumda eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Vitamin tedavisi denildiğinde bu risk gruplarına özel tedavi yapılması gerekiyor. Ancak günümüzde doğal besinlerle alınması gereken vitaminler ihtiyaç oluşmadan ilaç olarak rastgele alınıyor.

    Fazla alınan A, D, K vitaminlerine dikkat!
    Vitaminler kimyasal özelliklerine göre suda eriyen ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. B ve C vitaminleri suda eriyebildiği için vücudumuzda depo edilmesi söz konusu olmuyor. Bu nedenle eksiklikleri yağda eriyen vitaminlere göre daha sık görülüyor. Fazla tüketilmeleri vücutta birikim yapmadığı için çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K vitaminleri) fazla alındığında vücutta birikiyor ve kontrolsüz kullanıldığı zaman “hipervitaminoz” denilen vitamin fazlalığına yol açabiliyor. Vitamin eksikliğinin sağlık sorunu olması gibi fazlalığı da sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

    D vitamini fazla alındığında: Kalsiyum fazlalığının yanı sıra, D vitamini zehirlenmesine yol açıyor. Artmış D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, dolayısıyla ciddi kalsiyum fazlalılığına neden oluyor. Bu da kalp ve böbrek sağlığı açısından ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor.

    A vitamini fazla alındığında: Ciltte koyulaşmaya, pullanmaya, kafa içi basıncının artmasına, şiddetli baş ağrısına, görme sorunlarına neden olabiliyor.

    K vitamini fazla alındığında: Kanın pıhtılaşmasına yönelik sorunları ortaya çıkarabiliyor.

    Fazla D vitamini almak kandaki kalsiyumu artırıyor
    Vitamin kullanımı ile karşılaşılan sorunlar bu ilaçların ilaç gibi değerlendirilmeyip masum ve zararsız sanılmaları gibi yanlış bir kanıdan kaynaklanıyor. Hal böyle olunca doktor önerisi olmadan, kontrolsüz ve bilinçsiz vitamin kullanımı değişik sağlık sorunlarına da yol açabiliyor. Özellikle ihtiyaçtan fazla alındığında vücutta depo edilebilen yağda eriyen vitaminlerin fazlalığına daha sık rastlanıyor. Fazla alınan vitaminler, bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor:

    D vitamini fazlalığı kan kalsiyum düzeyinde artmaya ve buna bağlı olarak kas krampları, kalp ritim problemleri, kabızlık gibi sorunların oluşumuna neden oluyor.

    A vitamini fazlalığı beyin basıncının artmasına, kas güçsüzlüğüne, baş ağrısına, görme problemlerine yol açıyor.

    C vitamininin vücutta depo edilmemesine rağmen idrarla atıldığından bazı böbrek taşlarının oluşmasını sağlıyor.

    Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalar da yüksek dozda kullanılan E ve C vitaminlerinin akciğer kanserinin oluşumunu artırdığını gösteriyor.

    Yine yapılan çalışmalarda yüksek doz A, C ve E vitamini kullanmanın mide-barsak, prostat kanserinde kanser gelişimine neden olmasa bile beklenen yaşam süresini kısalttığı, tümörün büyümesine ve ilerlemesine katkı sağladığı gösteriyor.

    Doktora danışmadan almayın
    Günlük ihtiyaç kadar doğal gıdalardan alınan vitaminlerin herhangi bir soruna yol açmadığı biliniyor. Bu nedenlerden dolayı ihtiyaç gruplar dışında sağlıklı beslenmenin vitamin alımı için yeterli olduğu, ek vitamin ihtiyacının ise doktor tavsiyesine göre planlanmasının gerekliliği vurgulanıyor.

    Hangi dönemde hangi vitamin?
    İnternational Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Bağcivan, hangi dönemde hangi vitaminlerin alınması gerektiğini şöyle sıralıyor:

    Süt çocukluğu dönemi: D Vitamini
    Gebelik: Folik asit
    Böbrek yetmezliği olanlar ve diyaliz hastaları: Folik asit, D vitamini
    Mide ve bağırsak ameliyatı geçirenler: B12 vitamini
    Barsaktan emilim problemi ile seyreden hastalıklar: D vitamini, B12
    Yoğun alkol kullanımı: B1, B12
    Şeker hastaları: B1, B6
    Vejetaryen: B12

  • H3N2 virüsünü bitki çayları ile yenin…

    H3N2 virüsünü bitki çayları ile yenin…

    “H3N2 virüsü olarak belirlenen grip hastalığını yenmek için bitki çaylarından faydalanın”

    Çok sayıda insanı yataklara düşürüp ateş ve halsizliğe neden olan H3N2 virüsü mevsimsel grip hastalığı olarak biliniyor. Virüs, girdiği vücudu mikroplara karşı savunmasız halde bırakıyor. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, antibiyotik kullanmadan H3N2 virüsünü yenmek için adaçayı, ıhlamur, zencefil, karabiber ve karanfil çaylarının tüketilmesinin yararlı olacağını belirtiyor.

    Hastanelerin dolup taşmasına neden olan H3N2 virüsüne karşı bitkilerin gücünden faydalanılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Erdem Yeşilada, “Doğal 5 savaşçı yardımıyla H3N2 virüsünü yenebilirsiniz. ” diyor.

    Ihlamur
    Grip denilince ilk olarak aklımıza gelen bitkilerden biri de “ıhlamur” dur. Yapılan çalışmalarda ıhlamur içerisindeki bileşenlerden bazılarının (flavonoit) iltihap giderici ve ağrı kesici etki gösterirken, bazı bileşenlerin (müsilaj) de boğazı yumuşatması neticesi boğazda tahrişi önlediği ve bu suretle soğuk algınlığı şikayetlerinin hafifletilmesinde tedaviye yardımcı olduğu görülmüştür.
    Adaçayı
    Ağız ve boğaz iltihaplarında etkili olduğu bilinen bir başka bitki ise “adaçayı”dır. Özellikle bitkinin içerdiği uçucu bileşenlerin ağız ve boğaz iltihaplarında (farenjit, jinjivit gibi) yararlı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla çay şeklinde (kesinlikle kaynatılmadan) adaçayı ile hazırlanan gargaranın bu amaçla kullanılması önerilmektedir.
    Zencefil
    Soğuk algınlığı ve gribin önlenmesi ve tedavisinde yararlı olacak bu iki bitkinin yanı sıra zencefil rizomlarının yararları, beklenen etkinin desteklenmesi bakımından önemlidir. Bilimsel çalışmalar zencefil içerisindeki bazı bileşenlerin (gingerol, şogaol) kuvvetli iltihap giderici etkisi bulunduğunu ortaya koymaktadır.
    Karanfil
    İçerisinde bulunan uçucu özellikteki öjenol, ağız ve boğaz mukozası yangılarında yangı giderici; bakteri, mikromantar veya virüslerin yol açtığı ağız ve boğaz enfeksiyonlarında antiseptik olarak ve ağrı hissini hafifletici etkisi söz konusudur. Bu nedenle, özellikle öjenol taşıyan Seylan tarçını kabuğu ile birlikte mikroorganizmalar üzerinde etkisi nedeniyle soğuk algınlığında çay olarak içilmesi ya da yoğun derişimli çayının (%5-10) gargara olarak uygulanması yararlıdır. Yapılan bilimsel çalışmalarda uçucu yağının antibiyotiklerin etkinliğini artırdığı gösterilmiştir.
    Karabiber
    Top ve toz formlarındaki karabiber meyveleri ile hazırlanan çayın gargara şeklinde boğaz enfeksiyonlarında yararlı olduğu bilinmektedir. Bilhassa boğazda soğuk algınlığı belirtilerinin ilk hissedildiği süreçte uygulanması durumunda daha etkili olabilmektedir. Ayrıca yürütülen çalışmalarda bağışıklık sistemini düzenleyici, yangıyı ve spazmları giderici, kanserleşmeyi önleyici etkileri bildirilmektedir. Karabiber meyvesinin bileşenlerinden biri olan piperinin biyolojik etkileri son yıllarda dikkat çekmektedir.

    Turşu kurun, boza ve kelle-paça çorbası için’

    H3N2 virüsü Türkiye’de son 1 ayda nüfusun %2’sini enfekte etti. Hastalık ağır seyrediyor, uzun sürüyor ve yakaladığını adeta ‘paçavraya’ çeviriyor. Peki gripten korunmak, yakalandığında bir an önce iyileşmek için neler yapılmalı? Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş, “Kilit nokta vücut direncini güçlendirmek” diyor.

    Son günlerde, halk arasında ‘paçavra’ hastalığı olarak da bilinen grip nedeniyle hastanelerin yolunu tutanların sayısında ciddi artış var. Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, bir ayda toplumun %2’sini etkileyen H3N2 virüsünün yeni bir virüs olmadığını, bu nedenle de bir salgın beklenmediğini açıkladı ancak herkes hastalıktan korunmanın yollarını arıyor.

    Aşırı derecede halsizlik, yorgunluk ve kırgınlık yapan hastalık; ateş, öksürük, burun tıkanıklığı gibi belirtilerle seyrediyor ve uzun sürüyor. Sadece gripte değil, tüm hastalıklarda tedavilerin daha pahalı ve zahmetli olduğu göz önünde bulundurulduğunda koruyucu yöntemlerin önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor. Fitoterapist Dr. Ümit Aktaş da bu noktaya parmak basıyor. Buradaki en önemli kuralın güçlü bağışıklık sistemi olduğunu vurgulayan Dr. Aktaş’ın söyledikleri: “Bağışıklık sistemi vücudumuzu hastalıklara karşı koruyan ve savunan ordumuz gibidir. Üstelik sanıldığı gibi sadece mikroplara karşı korumuyor, iç ve dış tüm sağlık bozucu ajanlara karşı koruyor. Her gün karşılaştığımız ve vücudumuzda meydana gelen onca hastalık etkenine rağmen hastalanmadan sağlıklı yaşamamızı bağışıklık sistemimize borçluyuz, bağışıklık sistemimiz olmasaydı, yaşamamız mümkün olmazdı.”

    Fakat bağışıklık sistemi her zaman başarılı olamıyor ve insanlar hastalanıyor. Bu hastalıklardan biri de özellikle kış aylarında artış gösteren ve salgın korkusu yaratan grip. Sadece grip salgını dönemlerinde korunmaya çalışmanın yanlış olduğunu söyleyen ve “Hayatın her döneminde bağışıklık sistemini güçlü ve dengeli tutmak gerek. Bunun için öncelikle genel tedbirleri almak önemli” diyen Dr. Aktaş, güçlü bir savunma sistemine sahip olmak için önerilerini şöyle sıralıyor:

    GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIĞIN ALTIN KURALLARI
    1. Sigara içmeyin.
    2. Alkol kullanmayın.
    3. Günde 40 dakika egzersiz yapın. Ağır egzersiz değil, yürüyün.
    4. İşlenmiş gıdaları hayatınızdan çıkarın, doğal gıdalarla beslenin.
    5. Şekeri hayatınızdan çıkarın, bağışıklık sisteminizi zehirliyor.
    6. Hazır mayalardan uzak durun, vücudunuz hazır mayaları sindiremiyor, ekşi mayaya dönüş yapın.
    7. Probiyotiklerinizi takviye edin. Bunun için fermente gıdalarla beslenin, ev yoğurdu yapın, turşu kurun, boza için.
    8. Bunlarla birlikte bağışıklık sisteminizi güçlendiren bitki çayları içebilirsiniz.

    BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ DESTEKLEYEN BİTKİ ÇAYI
    • 1 tatlı kaşığı yeşil çay,
    • 1 tatlı kaşığı ekinezya,
    • 1 tatlı kaşığı ıhlamur,
    • 250 cc. kaynar su.
    Bunları kapaklı bir porselen fincanda yaklaşık 30 dakika demleyip için.

    Grip olduktan sonra kısa sürede iyileşmek için yapılması gerekenler neler? Dr. Ümit Aktaş’ın doktorun önereceği tıbbi tedaviye ek olarak iyileşmeyi hızlandıracak ve bir an önce normal hayata dönmeyi kolaylaştıracak önerileri ise şunlar:

    “GRİPSENİZ BOL BOL KELLE-PAÇA VE İŞKEMBE ÇORBASI İÇİN”

    • Mutlaka istirahat edin.
    • Bol miktarda sıvı tüketin.
    • Bulunduğunuz mekânı sık sık havalandırın.
    • İçeceğiniz çorbalar iyileşmenizde son derece etkili olacaktır: Bol bol kelle paça, işkembe ve tarhana çorbası için. Bunlar, bağışıklığınızı destekleyen fermente gıda içeren çorbalardır.
    • Kapari turşusunu bolca tüketin. Kapari antiviraldir, virüsleri öldürür.
    Aşağıdaki çayı taze olarak hazırlayıp her gün en az 5 fincan için. Sizi rahatlattığını göreceksiniz.

    ŞİKAYETLERİ AZALTAN GRİP ÇAYI
    • Limon kabuğu,
    • 1 tatlı kaşığı adaçayı,
    • 1 tatlı kaşığı zencefil,
    • 250 cc. kaynar su,
    Dr. Ümit Aktaş, grip çayının da bitkilerin etken maddelerinden daha fazla yararlanmak için kapaklı ve porselen fincanda demlenerek içilmesini tavsiye ediyor.

  • Yemekten sonra çaydan uzak durun!

    Yemekten sonra çaydan uzak durun!

    Uzmanlar uyarıyor! Kan dolaşımını bozuyor ve dolaşımın yavaşlamasıyla kan göllenmesi meydana geliyor.

    Yemeklerin hemen ardından çay, kahve ikram edilmesi sindirime yardımcı olmadığı gibi kan dolaşımını bozuyor ve dolaşımın yavaşlamasıyla kan göllenmesi meydana geliyor

    Giresun Üniversitesi (GRÜ) Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nezihi Küçükarslan, sıvı alımı konusunda toplumda çay alışkanlığının söz konusu olduğunu söyledi.

    Prof. Dr. Nezihi Küçükarslan, toplumda yemeklerden sonra çay ve kahve ikram edilmesi geleneği olduğuna dikkati çekerek uyarıda bulundu.

    Kahve zayıflatır mı ? tıklayın !

    Küçükarslan “Yemekten sonra alınan sıcak sıvı kan dolaşımını bozuyor, kan dolaşımının bozulması ve yavaşlamasıyla kan göllenmesi meydana geliyor, buna bağlı olarak da sindirimin hareketi bozuluyor. Kabızlık değil de sindirimde bozulma tarzında bir durum meydana geliyor. Gaz oluşumu dolayısıyla sindirim daha da zorlaşmakta, kişinin uyumaya yönelmesi, inme dediğimiz felç geçirme hadiselerinin daha fazla görüldüğü bilimsel olarak kanıtlanmış durumda” dedi.

    Prof. Dr. Nezihi Küçükarslan, çayın yemekten sonraki bir saatlik periyodun ardından ikram edilmesinin, bünye açısından daha sağlıklı olacağını söyledi.

  • Tüp bebekte R-Spodin

    Tüp bebekte R-Spodin

    Amerikalı ve Japonya bilim adamları kadınlarda yumurta kesesinin gelişimini ve büyümesini destekleyen R-Spodin adını verilen yeni bir hormon keşfetti.

    Amerika’da Stanford ve Japonya’da Akira Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda kadınlarda folikül gelişimini destekleyen ve yumurtalıklarda yumurtaların büyümesini uyaran yeni bir hormon keşfedildi. Yeni hormona “R-spondin2” adı verildi.
    Yumurtaların büyümesini sağlayan yeni hormon: R-Spodin

    Acıbadem Maslak Hastanesi Tüp Bebek Merkezi uzmanlarından Op. Dr. Halit Fırat Erden konuyla ilgili şu açıklamada bulundu:
    ”R-Spodin kadınlarda doğurganlık şansını ve tüp bebek tedavilerinde başarıyı artırabilecek bir hormon. Bu hormon sayesinde geçerli doğurganlık tedavilerinin etkinliği artırılabilir veya farklı tedavi seçenekleri oluşturulabilir. Bilim adamları keşfettikleri R-Spodin hormonunu çoğaltıp farelere enjekte ederek olgun yumurta üretimi elde etti. Elde edilen yumurtalarda farelerde yumurtalık hücrelerinin büyümesini desteklemede kullanıldı. Bu yumurtalar döllendiğinde başarılı gebelik ve sağlıklı yavrular dünyaya geldi. Amerikalı ve Japon bilim adamlarının yeni keşfettiği yöntem bize neyi müjdeliyor sorunun yanıtı şudur: Bilimin keşfettiği R-Spodin hormonu, kadının doğurganlığını dolayısıyla da çocuk sahibi olma şansını artıracaktır. Over hormonu Folikül Uyarma Hormonu (FSH) ile birlikte kullanıldığında, FSH nedeniyle tek başına tedaviye iyi yanıt vermeyen kadınlar için yeni bir tedavi seçeneği olabilir.

    Kısırlık Bir Hastalıktır, Eksiklik Değil…
    Op. Dr. Halit Fırat Erden sözlerine şöyle devam etti:
    ”Günümüzde Türk toplumunda kısırlık bir eksiklik olarak görüldüğü için evli çiftler bu sorunu utanılacak bir durum olarak saklamaya çalışıyor.

    Kısırlık sorunu bir eksiklik değil hastalıktır. Kişi nasıl bir alerji hastası olduğunda tedavi oluyorsa çocuk sahibi olamadığında da tedavi olmalıdır.

    Çocuk sahibi olmaya çalışan çiftler tedavi sürecinde maddi-manevi zor süreçlerden geçtikleri için psikolojileri bozulabilir. Bilim uzun süredir infertil ailelere güzel haberler verebilmek için soluksuz çalışıyor. Tüp bebekte başarıyı artıran yeni hormon R-Spodin’de bu çalışmalardan birinin sonucu. Yeni hormonun keşfi ile tüp bebek tedavi seçeneklerinde her şeyi değişecek gözüyle bakılıyor. Ancak insanlarda etkin bir şekilde kullanması ve güvenli olduğuna karar vermek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.”

    Tüp bebek özel bölüm için tıklayın !

  • Tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenler

    Tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenler

    Çocuk sahibi olmakta zorlanan çiftlerin büyük bir kısmı en kısa sürede tedavi olup bebeklerine kavuşmak isterler. Hatta bazıları neden çocuk sahibi olamadıklarını öğrenmeden hemen tüp bebek yaptırmaya çalışırlar.

    Bahçeci Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Ulun Uluğ tüp bebek tedavisinden önce yapılması gerekenleri anlatıyor…

    Defalarca tüp bebek tedavisi deneyip kendiliğinden gebe kalan birçok kişiye tanık olunur. En son teknolojik gelişmeleri kullanılsa bile tüp bebek kesin bir yöntem değildir.

    Amerikan Üremeye Yardımcı Tedavi Edenler Derneği’ne göre tüp bebek tedavisinin başarı oranı %40 ancak ulaşmaktadır.

    Tüp Bebek Tedavisinden Önce…

    Tüp bebek tedavisine başlamadan veya karar vermeden önce daha basit yöntemler ile gebe kalınıp kalınmayacağı araştırılmalıdır. Ciddi erkeğe bağlı sperm problemi yoksa yumurtlama fonksiyonları normal olan genç çiftlerde denemeye gerek yoktur. Yumurtlamayı artırıcı yöntemler veya aşılama tedavisi ile daha basit daha hesaplı bir şekilde netice alınabilir.

    Yumurtlamayı artırıcı tedavi kadınlarda normalde 1 tane gelişen yumurta sayısını daha fazlalaştırmaktır. Bunun için hap benzer bazen de iğne benzeri ilaçlar kullanılır ve daha fazla sayıda yumurta büyümesi sağlanır.

    Doktorunuzun belirleyeceği bir zamanda da eşinizle beraber olarak doğal yollardan hamile kalma şansı artırılmış olur. Aşılama dediğimiz ‘İntrauterin inseminasyon’da ise eşten alınan spermler laboratuvar koşullarında daha yoğun ve daha hareketli hale getirilerek kadının rahminin içine enjekte edilir. Burada hem zamanlama hem de rahmin içerisine daha fazla sayıda sperm bırakıldığı için gebelik şansı artmaktadır. Aynı zamanda yumurtlamayı artırıcı tedavi de uygulandığı için başarı şansı daha fazlada artmaktadır. Tüp bebek tedavilerine göre daha zahmetsiz ve basit tedaviler olduğu için öncelik tanımak gerekir. Sayılara yani başarı oranlarına gelecek olursak yumurtlama tedavisinde her bir seferinde % 6 iken aşılamada bu oran%18’dir. Bu oranlara bakarak biraz umutsuzluğa kapılabilir ancak basit yöntemler olduğu için ve her koşulda rahatlıkla uygulanabildiğini düşündüğümüzde tedavi algoritmasında ilk planda olmaları gerekir. Yukarıdaki bahsettiğim yöntemlerde başarının en önemli kuralı sabırlı olmaktır. Unutulmaması gereken nokta; bazı hastalarda tüp bebek tedavisine gerek kalmadan birçok çiftin bu yöntemlerle bebek sahibi olduğudur.

  • Kışı sağlıklı geçirmek için…

    Kışı sağlıklı geçirmek için…

    Prof. Dr. Çağatay Öktenli sağlıklı bir kış geçirmemiz için önerilerde bulundu.

    Anadolu Sağlık Merkezi İç Hastalıkları ve Check-Up Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli sağlıklı bir kış geçirmemiz için önerilerde bulundu.

    Mümkün olduğunca aktif olun

    Çok soğuk havalardan korunmayla önerileriniz nelerdir?

    Evlerin ısısının sağlanması ve korunması çok önemlidir. Kapı ve pencereleri ısı kaybını önleyecek şekilde sıkıca kapatmak gerekir, ısı izolasyonu şarttır. Sıcak yiyecek ve içecekler tüketmek ısı dengesinin sağlanması için yararlı olacaktır. Mümkün olduğu kadar aktif olunmalıdır. Günlük hava durumu takip edilmelidir. Ayrıca dışarda iken titreme hissediyorsanız vücudunuzdan ısı kaybı oluyordur, hemen sıcak kapalı bir mekana gitmek gerekir. Soğuk ve soluk bir cilt, kendinizi çok halsiz ve uykulu hissediyorsanız, yürümede zorluk ve nefes darlığı oluyorsa ve kalp hızınız çok azaldı ise vücut ısınız düşmeye başlamış olabilir. Hemen sıcak bir ortama gitmek gerekir.Evin ısısını dengeleyin

    Kış aylarında evin ısısı nasıl olmalıdır?

    Gün içinde kullanılan tüm odalar ısıtılmalıdır. Dışarıya çıkıldığında ısıtıcı düşük ayarlarda çalıştırılarak evin çok soğuması önlenmiş olur, böylece ev ısınıncaya kadar geçecek zamanda üşünmemiş olunur. Evin ısısı, oturma odasında 21°C ve evin diğer bölümlerinde en az 16°C civarında olmalıdır. Yatarken oturma odasının ısısı azaltılabilir. Yatmadan önce yatak odası ısıtılmalıdır. Gece boyunca yatak odasının ısısının 18°C’nin altına düşmemesine dikkat edilmelidir. Eğer soba benzeri bir ısıtıcı kullanılıyorsa gece kapı ya da pencereyi bir miktar açarak havalandırmayı ihmal etmemek gerekir. Eğer elektrikli battaniye kullanılıyorsa, elektrik kapalı bile olsa asla sıcak su termoforlarını yatağınıza almayınız. Termostat kontrolü olmayan elektrikli battaniyelerin fişi yatmadan önce mutlaka çekilmelidir. Elektrikli battaniyelerin yıllık elektrik tesisatı kontrolleri ihmal edilmemelidir.

    Kışın en sık görülen alt ve üst solunum yolu problemlerinden korunmak için neler yapılabilir?

    Soğuğun vücut direncini düşürmesi, kapalı yerlerde uzun süre kalınması ve buraların iyi havalandırılmaması, sigara dumanı, yetersiz-dengesiz beslenme gibi nedenlerle kışın artış gösteren üst solunum yolu enfeksiyonları yaşlılar için önemli bir problemdir. Soba veya elektrikli ısıtıcılar oda havasını kurutarak inatçı bir öksürüğe neden olabilirler. Özellikle geceleri artan kuru öksürük yaşlının uyku kalitesini bozar ve yorar. Soba üzerinde sürekli kaynayan bir çaydanlık veya kalorifer üzerine konan su dolu kaplar ile oda havası nemlendirilebilir. Ortamı sık sık havalandırmak yararlı olabilir.

    Grip, yaşlıların yaklaşık % 15’inde, hastaneye yatış gerektirecek kadar ciddi sağlık problemlerine hatta ölümcül sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle özellikle 65 yaş üzerinde ve şeker veya böbrek hastalığı olanlar yüksek risk altındadır. Korunabilmek adına, düzenli olarak eller yıkanmalıdır. Böylece, kapı kolları ve ışık düğmeleri gibi diğer insanların da kullandığı yüzeylerden ellerinize bulaşan mikropları yok etmiş olursunuz. Soğuk algınlığı geçiren bir misafirinizin kullandığı bardak, havlu vb. gibi eşyalar temizlemeden kullanılmamalıdır. Eğer soğuk algınlığı geçiriyorsanız, kendi kendinizi tekrar enfekte etmemek için kumaş mendil yerine tek kullanımlık kağıt mendiller tercih edin. Grip aşısı gripten korunmanın en iyi yoludur. Yıllık tekrarlanması gerekir. Grip aşısı için en uygun mevsim Sonbaharda Eylül ile Kasım ayları arasıdır.

    Kışın görülebilen diğer sağlık problemleri nelerdir? Nasıl korunabiliriz?

    Kalp krizleri kışın yaygın olarak görülür. Aşırı soğuk kan basıncımızı artırarak kalbimizin yükünü artırır. Kalbimiz soğukta vücut ısımızı korumak için daha fazla çalışmak zorunda kalır. Bu nedenle evimizin ısısının yeterli olması gerekir. Dışarı çıktığımızda da sıkı giyinmek, sapka, atkı ve eldiven takmak çok önemlidir. Kar kürümek gibi zorlayıcı aktiviteler zaten soğukta üzerinde büyük bir yük bulunan kalbimizin daha da yorulmasına neden olacaktır. Bunun dışında, tüm mevsimlerde görülebilmesine rağmen kışın daha yaygın olan nörovirus sindirim sistemimizi etkileyen viral bir hastalık etkenidir. Bulantı, kusma ve ishal yapar. Bol sıvı ve mineral almak gerekir, bu sağlanamıyorsa serum tedavisi için bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte bir çok artritli kişinin eklem ağrıları kışın daha fazla olmaktadır. Soğuk havanın eklem iltihabını artırdığına dair bir kanıt yoktur, sadece eklem ağrısı ve eklem sertliği gibi şikayetler artmaktadır. Buna kışın depresif yakınmaların artması neden olur ki sadece eklem şikayetleri değil bir çok tıbbi durum kışın daha fazla şikayetle ortaya çıkmaktadır. Günlük düzenli egzersiz kişinin mental ve fiziksel durumunu güçlendirir. Eklem şikayetleri için özellikle yüzme çok yararlıdır.

    Cilt kuruluğu yaşlıların çoğunun ortak sorunudur ve kışın daha da kötüleşir. Soğuk ve kuru hava, ortamın neminin az olması, klima cihazları kuruluğu artıran faktörlerdir. Kuruluk bacaklarda daha fazla olmak üzere ellerin üzerinde, kollarda ve gövdede görülür. Kaşıntı ile birlikte, bu bölgelerde cilt kuru, kepekli ve çatlak görünümdedir. Kış boyunca nemlendirici kullanımı gerekebilir. Popüler nemlendirici kremler ve losyonlar bilinenin aksine ciltten emilmezler. Bunun yerine ciltten buharlaşarak nem kaybını engelleyerek cildin doğal nemini koruyarak etki gösterirler. Nemlendiricileri uygulamak için en uygun zaman banyo ya da duş sonrası cilt hafif nemli iken ve yatmadan öncedir. Banyoyu ılık su ile almak daha uygundur. Çok sıcak su cildin kuru hissedilmesine neden olur ve kaşıntılara neden olabilir. Sıcak su aynı zamanda saçlarınızı kurutur ve matlaştırır.

     

  • CCL (Corneal Cross-Linking) Tedavi Yöntemi

    CCL (Corneal Cross-Linking) Tedavi Yöntemi

    CCL (Corneal Cross-Linking) Tedavi Yöntemi
    Riboflavin (B2 vit) Damlatılması

    İşlem öncesi topikal anestezik damla ile göz uyuşturulur. Topikal anestezik damla sonrasında künt bir spatül ile kornea epiteli mekanik olarak kaldırılır. Riboflavin solüsyonu epiteli kaldırılmış kornea üzerine 5 dakika ara ile 2’şer damla 30 dakika boyunca damlatılır.

    UV Işığın Uygulanışı

    30 dakika sonrasında hasta biomikroskoba oturtulur. Ön kamarada riboflavin floresansı görüldükten sonra hasta tekrar ameliyathaneye alınır. 370 nm UV kornea yüzeyinden 4-5cm uzaklıkta yaklaşık 7 mm’lik bir alanda 30 dakika uygulanır. UV tatbiki sırasında her 5 dakikada bir 2’şer damla Riboflavin damlatılır. İşlem sonrasında göze bandaj kontakt lens takılır, göz kapatılmaz.

    UV Cross-Linking (Moleküler düzeyde çapraz bağlanma) Tedavisi:

    UV – Cross-Linking ameliyatı, UVA ışığı ve Riboflavin kullanılarak korneanın kollajen moleküllerine etki edip, kornea mekaniğini arttırarak keratokonus hastalığındaki ilerlemeyi durdurabilir.

    Uygulanan CCL Operasyonlarının Sonuçları:

    İlk bilimsel çalışması Stockholm’deki Avrupa Katarakt ve Refraktif Cerrahi Kongresinde (ESCRS, 8–12 Eylül 2007) sunuldu ve American Academy of Ophthalmology (AAO) kongresinde sunulmak üzere kabul edildi.

    Ameliyat Öncesindeki Tetkik ve Muayeneler

    Gözlüklü ve gözlüksüz görme düzeyi
    Damlalı ve damlasız refraksiyon kusuru
    Kornea topografisi (Orbscan II, Oculus Topografi)
    Kornea kalınlığı (Sonogage 50Hz)
    Endotel sayımı (Specular Mikroskop, Conan)
    Fundus muayenesi

    Kornea İçi Halkalar (Intacs, Keraring, Ferrara Ring)

    Kornea halkanın özellikleri;

    Şeffaf
    Micro boyutta
    Düzeltilmesi gereken dioptri miktarına göre kalınlığı değişen
    Gözün kornea dokusu içerisine yerleştirilen
    Yarım ay şeklinde ve 2 parçadan oluşan özel aparatlardır
    Bu halkalar dışarıdan bakıldığında fark edilmez ve en önemlisi kontakt lens gibi hissedilmez. İstenildiği zaman kolayca çıkarılabilen halkalar, görme merkezine yerleştirilmediğinden görmeyi etkileyecek herhangi bir kalıcı iz bırakmaz. Değişik kalınlıkta tipleri olan halkalar, keratokonus hastalığının derecesine göre tercih edilerek yerleştirilir.

    Intacs kornea dokusunun içine yerleştirildiğinde, Keratokonus hastalığının korneada sebep olduğu sivriliği/ bombeyi tıpkı bir kasnak gibi korneayı gererek yok eder. Bu arada kişinin miyopisinde de düzelme meydana gelir.

    Gözün içerisine yerleştirilen intacs saydam olup göz dokunuzla uyumlu bir şekilde ömür boyu sorun çıkarmadan kalacak ayrıca istenildiğinde geri çıkartılabilecek bir malzemedir. Ameliyat sonrası dışarıdan bakıldığında görünmez ve gözde varlığı hissedilmez.

    Halka Çeşitleri Nelerdir?

    Dünyada şu anda kullanımda olan iki tip halka bulunmaktadır:

    INTACS (Addition Technology): 7mm çapında bir halkalar, hekzagonel yapıda
    KERARING / FERRARA RING (Mediphacos/AJO Company): 5mm çapında halkalar, üçgen prizma yapıda.

    Hastaların ameliyat sonrası takibi çok önemlidir. Herhangi bir ilerleme görüldüğü takdirde CCL tedavisi halka operasyonundan sonra yapılabilir.

    Keratokonus Belirtileri Tedavisi için tıklayın !

  • Günde 1 elma kalp krizini önler

    Günde 1 elma kalp krizini önler

    Oxford Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, günde 1 elma yemenin 50 yaş üstü kişilerde kalp krizi ve felci önlediğini ortaya çıkardı.

    Elmanın kalp damar rahatsızlığına karşı kullanılan ilaçlar kadar etkili olduğu ve bu ilaçların aksine hiçbir yan etkisinin bulunmadığı ortaya konuldu. İngiltere’de gerçekleştirilen araştırma, yüz binlerce hasta üzerinde yapılan tıbbi deney ve gözlemlere dayanıyor. ABD’deki Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bir ekibin yaptığı araştırmaya göre ise stres geninin değişikliğe uğramış biçimine sahip kalp hastalarının, kalp krizi geçirme veya ölme olasılıklarının yüzde 38 oranında daha fazla olduğu belirtildi.

  • Kadınlar daha çok uyumalı…

    Kadınlar daha çok uyumalı…

    Amerika’da yapılan bir araştırmada kadınların uykuya daha çok ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Çünkü kadın beyni gün içinde erkeklerinkine oranla daha fazla çalışıyor ve bu sebeple daha çok yoruluyor.

    Uykudan mahrum kalmak, ruh sağlığına olumsuz etki ettiği gibi vücutta yorgunluk, halsizlik, kalp hastalığı ve iltihap sorunlarının oluşmasına neden oluyor.

    Araştırmada, yeteri kadar uyumayan kadınların depresyona ve sinirlilik haline daha fazla yakalandıkları da ortaya çıktı.

    Uzmanlar, uykusuzluğun yol açtığı problemleri önlemek için, kadınlara gün içinde şekerleme yapmayı öneriyor.

  • Doğru dudak estetiği nasıl yapılmalı?

    Doğru dudak estetiği nasıl yapılmalı?

    Gülüşümüzü ve konuşarak kendimizi ifade etmemizi doğrudan etkileyen dudaklar, özellikle de kadınların öz güvenli bir dış görünüme sahip olmaları açısından büyük önem taşıyor. Çene, burun, yanak ve dişlerle anatomik açıdan uyumlu olması halinde estetik görünümün tatmin edici düzeyde olmasına imkan veren dudaklar, estetik kusurlara sahip olması halinde de günümüzde operasyonlarla istenilen görünüme kavuşturuluyor.

    Doğru dudak estetiği nasıl yapılmalı?
    Dudak estetiği denildiğinde akla öncelikli olarak yüzün genel hatlarıyla uyumlu bir görünüm gelmesi gerektiğini dile getirdi.

    Dudak estetiği yapılırken öncelikli olarak dudağın boy ve genişliği, alt ve üst dudakların birbirine olan oranı, konuşma ve gülümseme esnasında dişlerin dudak aralığından ne ölçüde göründüğü dikkate alınmalıdır. Alt dudak daima üst dudağa oranla kalın olmalı ve burun ucu ile uyumlu bir görünüm elde edilmelidir. Ayrıca, gülerken dudaklar diş etlerinden baskın çıkmalı, diş etlerinin görünmesine izin vermeyecek ölçüde hizalanmalıdır.

    Dudak estetiği ameliyatlarının sunduğu çözümler
    Dudak estetiği ameliyatlarının kişilerin konuşmalarından gülümsemelere varıncaya dek, oldukça önemli aktivitelerde aktif rol oynuyor.

    Dudak estetiği operasyonlarında ilk etapta estetik kusurun doğru tespiti yapılmalıdır. Bu aşamadan sonra dudağı yukarı kaldırma, dudağa daha dolgun bir görünüm kazandırma, burun ve dudak arasındaki oranın doğru açıyla şekillendirilmesi, dudak çizgisinin belirginleştirilmesi, ağzın köşe kısımlarına şekil verilmesi gibi oldukça geniş bir alanda dudaklara estetik operasyonlar yapılabilmektedir. Bu uygulamalar cerrahi işlem desteğiyle yapılabilir, gerekli görülmesi halinde hastanın ihtiyacına ve genel durumuna göre dolgu maddelerinden de faydalanılabilir.