''10 Kasım'' geliyor...

baxgxcan

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
30 Aralık 2007
247
13
Yine 10 Kasım geliyor...
Saat 9.05'te sessizlikle bütünleşiyorsunuz, Siren seslerinin inadına bağırmalarına rağmen... Yine de sessizsiniz...
Lütfen bir 10 Kasım sabahı şöyle yüksek bir yere çıkın ve ayaklarınızın altındaki kenti bir gözleyin. Zamanın durduğuna tanıklık edeceksinizdir, evet, bu çok özel bir andır.
O sabah okula giden küçüklere bakın, ellerinde rengarenk kasımpatları göreceksinizdir. Ciçeğin boyutu elleri kadardır, ufacık elleriyle hazinelerini kavrarlar, son derece ciddidirler. Ata'larına saygıyla ve sevgiyle tüm dünyanın zenginliklerini içeren armağanlarını verirler.
Saat 9.05'te sessizsiniz, dünyanın keşmekeşliğine rağmen...
Tören alanlarında ellerinde baston olan dedeler göreceksinizdir, göğüslerindeki madalyalardan tanıyacaksınızdır onları. Ha, bir de başlarındaki kalpaklarından. Onlar ulu önder'le beraber savunmuşlardır vatanlarını, birlikte gericilik hareketlerini ve ülkenin parçalanmasını engellemişlerdir. Söylemeyi unutuyordum, gözlerindeki birkaç damla yaştan da tanırsınız onları...
Sessizsiniz, sessizlik boğuyor adamı... Kalın ve yağlı bir urgan gibi...
özlüyorsunuz mustafa kemal'i, görmemenize rağmen onun siluetini. Sanki boğazınızda bir şeyler düğümleniyor, bir anda haykırmak istiyorsunuz, zayıf bir ses geliyor gırtlağınızdan. Siluetin ne denli anlamsız, fikirlerinse ne denli önemli olduğunu fark ediyorsunuz...
Sessizliğin sesi kulaklarınızda büyüyor, yanınızdakinin sessizliğini kokluyorsunuz...
Özlem kokuyor...
Hafif de bir burukluk...
Ülkenizin dört bir yanı... Hakkari'den trakya'ya, kars'tan muğla'ya...
susuyor! Sessizlik onları boğuyor.
Niye ata'yı bu denli özlemle anıyorlar, niye ata'yı bu denli özlemle arıyorlar?
Niye bu denli özlüyorlar?
Aslında savaştan çıkmış, her tarafı yıkık bir ülkeden bahsediyoruz. Eğitim düzeyi yerlerde, okuma yazma oranı sadece %10 ve işin en kötü tarafı bu okuyan kısım da savaşta yok olmuş. istanbul tıp fakültesi'nin 1915'te mezunu yok, ki bir savaşta cepheye sürülecek en son kişiler doktorlardır. Varın yokluğu, çaresizliği siz anlayın. Sonra dağ gibi osmanlı borçları, halifelik, saltanat ve abd mandası isteyenler, eskiye bağlı kalmış, daha doğrusu kalmaya zorlanmış bir millet var elinizde. ve de jeopolitik coğrafyanızdan ötürü de korkunç önemlisiniz, etrafınızda akbabaların dolandığını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bu ana ait nasıl bir varlık özlenebilir ki?
Siren sesleri devam ediyor. Vapurlar, itfaiye araçları bir arada feryad figan...
Insanlar kuva-yı milliye ruhunu özlüyorlar. Yokluk içinde var olmayı, o dönemdeki gururlu, tüm dünyaya kafa tutan genç türkiye cumhuriyeti'ni özlüyorlar. Mustafa Kemal'in bütünleştirici etkisini, insanların ırklarını, dillerini ve dinlerini gözetmeksizin tek bir çatı altında tek yumruk olmasını özlüyorlar. Etraflarındaki bu yabancı, bozulmuş ve özgül olmayan ortamı görüp kendi benliklerini özlüyorlar.
Ve kendi benliklerini mustafa kemal'de buluyorlar.
Siren sesleri gittikçe azalıyor, kulaklara yine gürültüler akın ediyor...
Saat dokuzu altı geçiyor, Hayat“devam” ediyor. ,
ALINTIDIR... YAZAN ARKADAŞIMIZIN DİLİNE YÜREĞİNE SAĞLIK.....
 
YouTube - 10 Kasım sonsuz saat 09.05:çok üzgünüm:
atammz7.png



mnbfdf6.jpg



ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ



Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddi olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.

Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askeri birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiğimilli dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.

Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.

Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı halde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celal Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.

Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celal Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin milli şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.

Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı.
Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.

16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.
Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyi İzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkamı, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askeri yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu.

Türk milleti daha sonra, bu büyük insana layık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedi istirahatgahına yerleştirildi.







10 KASIM 10 KASIM
Bir kalp durdu denilmiş
10 Kasım 1938’de
Hani ya durmuş mu?
O günden bu güne
Milyonlara ulaşmış
Durdu denilen kalp
Her geçen gün
Çoğalarak....
Dünyanın dört bir yanında
Ve ritim tutarak atıyor
Tüm yüreklerde...


10 KASIM
Her doğum başlangıçtır ölüme
Ölüm;
sığdırılmışsa içine bir yaşam
yaşam adanmışsa yaşamlara
ve öldüğünde insan
selam duruyorsa hala
topuyla,tüfeğiyle ve elinde çiçeğiyle
gözyaşlarıyla damla damla
insanlar

ve varsa hala ardından
ağlayan kadınlar
ve çocuklar
doğduklarında yokken bile sen
senin resminse yakalarındaki
cepheye giderken

ve anılıyorsan hala
senin adını taşıyorsa sokaklar,okullar
akıyorsa damlalar gözpınarlarından
yığınların
ve hala adın yazılamıyorsa
nüfus kütüklerinde
ve hala varsa öldürmek isteyenlerin
ölümün adı değildir
10 kasım
olsa olsa bir merhabadır ölüme

uhngct9.jpg
 
bu 10 kasımda butun korpe beyinler ne yazık ki Atatürk'ün günde kaç paket sigara içtigini, içkiye, kadına ve zevkine ne denli düşkün oldugunu konusacaklar... senağlama
bu can dündar'ın yatacak yeri yok :enbuyukkk:
 
10 Kasım 1938. Atamız ebedi uykusuna daldı. Türk milleti yasa boğuldu. Genci yaşlısı, çoluk, çocuk herkes ağladı o gün. Milletimiz üzüntüsünde yalnız değildi. 11 Kasım 1938 günü sabahı dünya gazetelerinin başlıkları da bizimkilerden çok farklı değildi. Tüm dünya Atatürk'ü yazmıştı o gün.

İşte 11 Kasım 1938 gününün gazete manşetleri.


1.20071111092131.jpg

2.20071111092145.jpg

3.20071111092158.jpg

4.20071111092210.jpg

5.20071111092221.jpg

6.20071111092232.jpg

7.20071111092242.jpg

8.20071111092257.jpg

9.20071111092307.jpg

10.20071111092340.jpg
 
BÜYÜK TAARRUZ


Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar `üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar
ince uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası’na atlayacaktı...


~ Nazım Hikmet RAN ~
 
Atatürk Türk' ün tarihinde ve gönlünde ebediyen yaşayacaktır.

Atamızı kötüleyip bu ülkeye zarar veren, bölmeye çalışanlara yazıklar olsun:nazar:

10 Kasın annemin doğumgünü bugün benim için çok önemli anlayacağınız iki yöndende ..yerimseniben
 
Her 10 Kasım'da Mustafa Kemalimi daha fazla özlüyor, daha fazla ihtiyaç duyuyorum.. Ahh Ata'm kurduğun Türkiye Cumhuriyeti ne hallerde bir görsen.. :KK43: Seni rahmetle anıyor, ülkemiz için yaptığın onca güzel şey için bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.. Yarın Anıtkabir'de olacağım, elimde çiçeklerle sana geleceğim..
 
atamızın ölüm yıldönümde medyaya bir bakın neler tartışılıyor,

günde kaç paket sigara içtiği, ne kadar alkol aldığı, acizliği, yalnızlığı, çaresizliği

bu bizim atamız değil, tüm karalamalara, yıpratmalara karşı yüreğimiz hala senin sevgine dolu atam

ne yapsalar da silemeyecekler, çıkaramayacaklar...rahat uyu atam, rahat uyu!
 
]
images


MUSTAFA KEMAL'İN TÜRKÜSÜ​
[/B]

Güneşi eriterek yeni ruh potasında,
Ona kattık en sıcak,en temiz kanımızı
Ve yoğurduk onunla yeni imanımızı
Sarsılarak yıkılan bir cihan ortasında

Çevriliyor bir kuşak gibi türkümüzle yer,
Sessiz dalgalar sessiz ufukları aşıyor
Dalgalar türkümüzü yıldızlara taşıyor
Vuruyor bir nabızla şimdi bütün antenler

Dinleyin bu söylenen bir güneş türküsüdür
Onu gün sarhoşları söylüyor bir ağızdan
Lekesiz gözlerimiz bakıyor şarkımızdan
[/CENTER][/QUOTE]
 
ATATÜRK İNANMAK GİBİ

O,
Yurdun göklerinde kocaman bir göz
Bize bakar, bizi görür
Kışlada,okulda, köyde, kentte

Başımız darda mı kaldı, yol verir
Düşüp önümüze bir ırmak gibi,

O,
Evlerimizin güvercin sıcaklığı,
Üstümüze gerilen kanat
Bir eli Batı'ya uzanmış

Altında süt beyaz bir at,
Bir rüzgar, bir bayrak gibi.

O,
Karanlıkların ucunda parlayan
Çaresizliklerde ulus'un aklı
Düşüncelerse özgür,kuvvetli

Savaş alanlarında haklı,
Savaştığı toprak gibi.

O,
Uyku tutmayan geceleri,
Derdimizle ağrıyan baş
Korkulu düşlerin serinliği,

Askeri nöbette üşütmeyen ateş,
Sevgisi, sabaha uyanmak gibi.

O,
Anıttepe'den vuran yürek,
Betimiz bereketimizdir bizim.
Çağlar geçse de ölümsüz gerçek

Gücümüz, kuvvetimizdir bizim
Sevmek gibi, inanmak gibi


--------------------------------------------------------------------------------
 
MUSTAF'A KEMÂL'LER TÜKENMEZ

Tükenir elbet,
Gökte yıldız, denizde kum tükenir.
Bu vatan,bu topraklar cömert …
Türk analar, Türk babalar cömert
Kutsal bir ateşim ki ben, sönmez;
İnanım Mustafa Kemaller tükenmez.

Ben de etten kemiktendim elbet.
Ben de bir gün göçecektim elbet.
İki Mustafa Kemal var, iyi bilin;
Ben, işte o ikincisi sonsuzlukta ;
Ruh gibi bir şey görünmez.
İnanın Mustafa Kemaller tükenmez.

Hep kardeşliğe, bolluğa giden yolda,
Bilimin, yapıcılığın aydınlığında,
Güzel düşünceler, soyut fikirlerde ben,
Evrensel yeni buluşlarda.
Geriliği kovmuşum ben, dönmez.
İnanın Mustafa Kemaller tükenmez.

Başın mı dertte, beni hatırla,
Duy beni en sıkıldığın an.
Baştan sona, her şeyiyle bu vatan,
Sakın ağlamasın Kasımlarda;
Fatihler, Kanuniler ölmez.
İnanın Mustafa Kemâller tükenmez
 
ne yazık ki Onun aydın fikirlerini ve milleti için büyük bagımsızlık çabasını idrak edemeyen insanlar sapma fikirlerle yeni nesle yanlış aktarıyor onu.Yazık hem de cok yazık.Ama ne olursa olsun gerçekten onun aydınlattıgı,açtığı yolda ilerleyen gerçek TÜRKLER çocuklarına yine Atamızı gerçekleri saptırmadan öğretmeye devam edecekler...Meydan başka işler için çırpınanlara kalmayacak kimse kusura bakmasın...
ATAM!SEN YÜREĞİMDE SEN DAMARIMDA SONSUZLUĞA AKAN KANSIN
YURDUMU KURTARAN,TÜRKLÜĞE CAN KATAN
SENNN ÖZGÜRLÜĞÜ YARATANSIN....

SENİ ÇOOOOK AMA ÇOOOK SEVİYORUZ.10KASIM BİZİM EN BÜYÜK YASIMIZ...TÜM TÜRK MİLLETİNİN EN ACI GÜNÜ...
DEVRIMLERINI VE FİKİRLERİNİ GÖNLÜMÜZDE TAŞIYOR
,SENI SAYGIYLA ANIYORUZ ATAMM.....
 
MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden.

Mustafa Kemal'in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola önceden önceden.

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden.

iriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında.
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden.

Durdu birdenbire, Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl durur Mustafa Kemal'in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Süs beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden.

Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım
Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden

Fazıl Hüsnü Dağlarca
 
10 Kasım

Yıl otuz sekiz On Kasım Perşembe
Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar.
Sarsılıyor İstanbul yedi tepe,
Yaman esmiş Dolmabahçe'de rüzgar.

Gerçek olamaz, olsa olsa bir düş,
Dokuzu beş geçe Atatürk ölmüş.
Böyle toptan bir yas nerede görülmüş,
Beraber ağlıyoruz kurtlar, kuşlar.

Bu memlekete en çok hizmet eden,
Bu aşk ile dağlara gücü yeten,
On sekiz milyonun omzunda giden
Atam, Ankara sırtlarında yatar.


10kasim-ata-kosedekigolge-biricik25.gif
[/CENTER][/B][/QUOTE]
 
Atatürkü de magazin malzemesi yapmaya çalışıyorlar....

Neymiş oda nihayetinde bir insanmış...
Sizin gibi benim gibi

Eğer öyle olsaydı

Başka bir ülkenin bayrağı altında ben Ben olabilirmiydim..

Peki ya siz Siz olabilirmiydiniz ???????
 
X