Akademisyenler, buyrun sohbete!

İç Anadolum üşüyor bu günlerde. Dün Konya' da kar düştü :KK1:, Rabbim eksikliğini göstermesin. İnsan tarımla uğraşınca böyle oluyor işte, gerçi ben ürünü kaldıralı çok oldu ama olsun, bize her daim su gerek.

Projemiz vardı onun sonuç raporunu tamamlamamız lazım bu ay, o işle uğraşıyorum. Tartışma kısımları gerçekten daraltıyor insanı :KK37:.

Romanlarım var onları okumak istiyorum ama gözlerim gerçekten çok ağrıyor. Sürekli bilgisayar başında olmak gözlerimi aşırı derecede hassaslaştırdı. Birşeyler okumaya başladığımda midem bulanıyor :KK50:.

Onun dışında rahatım hamdolsun. İşim var, eşim var, sağlıklıyım :KK16: daha ne olsun. Öpüyorum konuklarımızı yanaktan :KK54:...
 
Son düzenleme:
Hoşgeldin :KK3:...

Fırsat buldukça birşeyler paylaşırız diye düşündüm. Sevindim yeterliliği atlatmana çok şükür bende attım bu yükü üzerimden.

Vizeler yeni bitti. Gözetmenlik işkencesinden kurtulduk çok şükür:KK14:.

Demek istatistikçisin. Bende son dönemlerde hangi varyans analiz metotlarını kullanmak daha iyi olur diye düşünüyordum, ayağını kaldır tam üstüne bastın :KK1:.

Vakit buldukça bekleriz...

istatistikçi deyince kesin zaten böyle bir şeye denk geliyoruz :) valla seve seve yardımcı olurum bakarsın ortak çalışma olur :)

yeterliliği atlattım eziyet valla başka birşey değil... sınavlar bitti şükür hakikaten bir de kağıt okuma derdimiz var bizim.. bence bu kısım, sınavların kıymetini bilin diye yapılan birşey :KK70: onu da bu hafta bitirdik...
 
istatistikçi deyince kesin zaten böyle bir şeye denk geliyoruz :) valla seve seve yardımcı olurum bakarsın ortak çalışma olur :)

yeterliliği atlattım eziyet valla başka birşey değil... sınavlar bitti şükür hakikaten bir de kağıt okuma derdimiz var bizim.. bence bu kısım, sınavların kıymetini bilin diye yapılan birşey :KK70: onu da bu hafta bitirdik...

Ziraatçi olduğumu öğrenince kaldırımdaki otun cinsini soranı biliyorum :KK1:...
 
Evet, asıl mesele bu! Beş harfli bir kelime, "KORKU"...

İnsan en çok neyden korkar sizce?

Bence değerini yitirmekten; kendi değer tanımına göre elbette.

Bazılarımız yalan söyler, bazılarımız kaçar, kimileri susar, kimileri kendi hatasını bildiği halde karşısındaki insanı acımasızca haksız çıkartmaya çalışır, az bir kısmımızda hatasını kabul ederek kendisinin arkasında durur, kendisine destek olur.

İnsan olduğunun ve hata yapabilme hakkına sahip olduğunun bilincindedir çünkü.

Neden böyle değildir herkes? Neden insanlar hatalarını içtenlikle kabul ederken, mağdur olan insanlar onları hoş görmek istemezler? Neden karşı tarafın pişmanlığı berikinde mağruriyete neden olur ?

Yaşadığımız dünyayı idealize etmek için sorulabilecek onlarca sorudan birkaçıdır belkide bunlar.

Bana kalırsa cevap hep aynı...

Korkuyoruz da ondan.

Yalan söyleriz çünkü prestijimizi kaybetmekten korkarız, üzeriz çünkü üzülmekten korkarız, bazılarımız diğerlerini sevmemek için bilhassa çaba sarfederler. Belkide karşıdan görmeyi bekledikleri sevgiyi görememekten korkarlar.

...

Ders anlatırken ister istemez bir süre sonra dikkati dağılan ve başka şeylerle meşgul olmaya başlayan öğrencilerime kızıyorum. Asistanlığımın ilk günlerinden beri böyle.

Neden kızıyorum? Beni dinlemedikleri için. Anahtar kelime"BEN"...

Bu üç harfli kelime devreye girdiğinde düşünmek lazım. Asıl sorun ben
miydim gerçekten? Bana saygı duyulmaması, benim anlattıklarımın dinlenmemesi ve daha bir sürü ben...

Olaya dışarıdan bakınca beni rahatsız eden birşeylerin olduğunu hissettim. Burada asıl sorun ben değilim ki! Benim öğrencilerime sitem etme sebebimin öznesi "SİZ" olmalı. Aksi bencillik olmaz mı?

Size kızıyorum benden yeterince faydalanamadığınız için, size kızıyorum sizi geliştirmeme fırsat vermediğiniz için vs...
...

"BEN" i yitirme korkusu zamanla insanları kendisine esir ediyor. "BEN" olmanın peşinde koşarken aslında özümüzden uzaklaşıyoruz. Bu esaret zamanla kaybetme korkusunuda peşinde getiriyor. Hayali bir korkunun esiri olarak bir ömür "BEN" in peşinde dolanıp duruyoruz...

"BEN" in esaretinden kurtulmak dileğiyle...
 
Son düzenleme:

Bu yazıma nasıl bir başlık vermem lazım bilemedim. Sonlara doğru yazdıklarıma bakarak birşeyler karalamayı düşünüyorum.

İç Anadolum soğumaya başladı, güneş her daim ısıtacak değil ya!

Ne yapalım? Güneşe bizi üşütüyor diye küsüp, ısıttığı onca zamanı görmezden mi gelelim? Olmaz elbette.

Çoğu zaman kendimi panik halinde buluyorum, üzerime düşen vazifeleri yaptığımda bu duygu durumum değişiyor biraz.

Aslına bakarsanız çok düzenli birisi sayılmam. Maraton koşmaktansa depar atmak daha uygun benim için; yığılmış işlerin son anda çözülmesi şeklinde bir çalışma prensibim varda ...

Neden böyle hissettiğimi çözemedim bir türlü. İçinden çıkamadığım işler endişelerimi arttırıyor elbette ama bir insan olarak her daim hayatımda böyle işlerle karşılaşacağımı bilip bunun rahatlığıyla adım adım ilerlemem gerekmez mi?

Buna olgunluk deniyor sanırım, herkesede erken olgunlaşma mükafatı verilmiyor hayatta gerçi 30' a 2 var ama neyse .

Bir insana herhangi birşeyi neden sevdiğini sorduğunuzda mütemadiyen birbiri ardına sıralanmış maddeler işitirsiniz. Arkadaşımı severim çünkü;

-...
-...
-...

Acaba hayatımızdaki herhangi birisi bize olan sevgisinin nedeniyle ilgili olarak yukarıdaki üç noktaları doldursa kendimizi daha mı iyi hissedeceğiz?

Bence hissetmemeliyiz.

Anneni neden seversin? sorusunun cevabı olarak bana baktı, yemedi yedirdi, giymedi giydirdi vs... tarzında cevaplarla karşılaşsakta ben bunların bu soruyu boş geçmemek adına sıralandığını düşünüyorum.

Annemizi severiz çünkü annemizdir. Onu sadece annemiz olduğu için severiz. Annelerimiz bizi severler çünkü biz onların evlatlarıyızdır, bizi sadece evlatları olduğumuz için severler.

Sevgininde ahlakı vardır elbette.

Ben bana olan sevgisinin nedenini maddeler halinde sıralayan sevdiklerim olmasından ziyade, annem gibi nedenini bilmeden sadece beni seven daha doğrusu sevmeyi seven insanlar olsun isterin etrafımda.

Güneşide seviyorum velhasıl, bu günlerde beni üşütüyor diye ondan soğuyacak değilim ya ...

 
Evet, kanımca önemli...

Neye göre nasihat verir insanlar? Kıstas nedir?

Hepimizin baz aldığı şeyler var ama çoğumuz kendi yaşadıklarımızdan yola çıkarak birşeyler söylemeye çalışırız insanlara.

Tabii yaşadıklarımızı hangi zeminde yorumladığımız son derece önemli!

Bazı insanlar, hayatının büyük bir kısmını klinik vaka sayılabilecek kadar bencil insanlarla geçirmiş olabilirler.

Hele ki bu şahıs gerçekten iyi niyetliyse, hayatının büyük bir kısmında birilerini memnun etmeye çalışmış, karşı taraf memnun olmadıkça fedakarlık çıtasını yükseltmiş ve yükseltmişse, zamanla geldiği noktada aslında kendisinden ne kadar uzaklaşmış olduğunu görürse...

Bunun oluşturduğu öfkeyle başedebilmek kolay değil...

Ben genel anlamda olaylardaki malzeme kalitesinin çok önemlki olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle elimizdeki materyali iyi tanımamız lazım. Demire şekil vermek için dövmemiz gerekir, sert bir malzemedir çünkü ama tahta öyle mi?

Eğer tahtayı şekillendirebilmek için demir gibi sert bir malzemeyi şekillendirmede kullandığımız metodu kullanırsak, en kaliteli ağacın kerestesi bile olsa elimizdeki, malzeme ziyan olur.

Tahtayı şekillendirmek için döversek malzemenin heryeri delik deşik olur, kullanılamayacak hale gelir.

Onun kendisine ait alet ve ekipmanlarla güzel güzel yontulması gerekir, aksi halde tahtaya şekil verebilir miyiz?

Demekki yapılması gereken iki önemli şey var;

- Malzemeyi tanımak
- Malzemenin doğasına uygun yöntemler belirlemek

Böyle şeyler yazdığımda kişisel gelişim uzmanlarının insan kullanma kılavuzları yazan tiplerine (hepsi aynı değil elbette) benzediğimi hissediyorum.

Amacım asla bu değil, sadece yaşadıklarımın ne anlama geldiğini yorumlamaya çalışıyorum.

Sevgiler...
 
Günaydın!

Gününüz ışıl ışıl geçsin...

Yine panik, neden? İnsan neden panikler ki?

Bazen elimizde olmadığını düşündüğümüz şeyler bizi korkutur. Gücümüzün yetmediğini nasıl anlarız peki? "Yani bu benim elimde değil." diyebilmenin ölçüsü nedir?

Ne zaman durmamız gerektiğini nasıl tayin edeceğiz? Eğer birşeyleri kaybetme korkusuyla yapabileceğimiz şeyleri yapamıyorsak, bu durumda yapabileceğimiz birşey var mıdır gerçekten?

Yoksa şayet; yani korku kısıtlayıcı bir faktörse insanları yapabileceği halde yapmadığı şeylerden sorumlu tutabilir miyiz?

Yazdıklarımı okuyunca kafam karıştı gerçekten :KK31:...

Bu soruların cevabı kıstaslara göre değişir elbette, değerlerimize göre yani.

Ben herşey insanın elindedir düşüncesinin insanoğluna bir yere kadar haksızlık olduğu kanısındayım. Biz bu kadar güçlümüyüz ki?

Bazı insanlar karşısındaki insanın bir bakışından bile etkilenerek yapabileceklerinden vazgeçebiliyorlar. Bu insanın elinde midir?

Bence evet;

Olaylara yaklaşımımızın altyapısını birikimlerimiz belirler. Birikim...

Depo hafızamızı kuvvetlendirmeliyiz, yaşadıklarımız karşısında kıyaslamalarla yeni sonuçlar üretiyoruz.

Bu yüzden güzel şeyler öğrenmeliyiz, güzel şeyler okumalıyız çünkü altyapı üzerine inşa ediyoruz herşeyi.

...​









 
Evet neden kızarız? İnsan olarak bizi en çok sinirlendiren şey nedir?

Kızarız çünkü önümüze herhangi bir konuda engel çıkmıştır. Bu engel her ne sebeple olursa olsun istediklerimize ulaşmamıza mani olur.

Birisi bizi dinlemediğinde kızarız çünkü bizi ciddiye almadığını düşünürüz. Halbuki bizi ciddiye almalıdır çünkü içimizdeki "BEN" in istediği budur.

"BEN" ancak değer gördüğünde mutlu olur, egosu yüksektir. Hürmeti hak eder, ona saygıda kusur edilmemelidir.

Otobüsü kaçırdığımızda kızarız çünkü planlarımız vardır. Bu otobüs tüm programımızı alt üst etmiştir halbuki öyle bir hakkı yoktur değil mi? "BEN" istediği an istediği şeye sahip olmalıdır. Bunu kendisine her daim hak görür. Nedeni önemli değil, bir sebebide yok aslında. "BEN" in istediği şeylere ulaşabilmesi için katetmesi gereken yollar yoktur ki!

İstediği herşeye sahip olma hakkı onun doğasında vardır zaten :KK31:...

Aksi olursa ne olur? "BEN" kızar, öfkelenir ve küçümser...

"BEN" değer görmek ister anladığınca.

Her "BEN" farklı farklı değerlendirir kendini. Kimisi aynaya bakar ve gördüğüyle kendisini değerli addeder, kimisi cebine bakar. Velev ki o ceptekiler biraz eksilsin o zaman kızar işte çünkü "BEN" kendisini değerli kılan şeyi kaybetmiştir.

Değersizlik duygusu onu kızdırır.

"BEN" her daim arayış içerisindedir, aradığı tatmini bulmanın türlü yollarını keşfeder. Her yolda kendisini mutsuz eden birşeyle karşılaşır. Ardından diğer yollar ve diğerleri ancak sonuç hep hüsran...

Bazı "BEN" ler yolun sonunun çıkmaz olduğunu görmezden gelirler. O yolda bir aşağı bir yukarı gider, gelirler.

Değer nedir?

- Miktarı diğer maddelere göre az olan şeyler...

İhtiyaç nedir?

- Yokluğunda ızdırap duyulan şeyler...

Bu ikisi arasında ne tür bir bağlantı olabilir? Acaca yokluğunda ızdırap çektiğimiz şeyler bizim için değerlimidir gerçekten?

Öyleyse şayet neden bazı şeyleri kaybetmeden anlamıyoruz değerini? Ona ihtiyacımız olduğunu onu kaybettiğimizde mi fark ediyoruz?



 

...

Ders anlatırken ister istemez bir süre sonra dikkati dağılan ve başka şeylerle meşgul olmaya başlayan öğrencilerime kızıyorum. Asistanlığımın ilk günlerinden beri böyle.

Neden kızıyorum? Beni dinlemedikleri için. Anahtar kelime"BEN"...

Bu üç harfli kelime devreye girdiğinde düşünmek lazım. Asıl sorun ben
miydim gerçekten? Bana saygı duyulmaması, benim anlattıklarımın dinlenmemesi ve daha bir sürü ben...

Olaya dışarıdan bakınca beni rahatsız eden birşeylerin olduğunu hissettim. Burada asıl sorun ben değilim ki! Benim öğrencilerime sitem etme sebebimin öznesi "SİZ" olmalı. Aksi bencillik olmaz mı?

Size kızıyorum benden yeterince faydalanamadığınız için, size kızıyorum sizi geliştirmeme fırsat vermediğiniz için vs...
...

"BEN" i yitirme korkusu zamanla insanları kendisine esir ediyor. "BEN" olmanın peşinde koşarken aslında özümüzden uzaklaşıyoruz. Bu esaret zamanla kaybetme korkusunuda peşinde getiriyor. Hayali bir korkunun esiri olarak bir ömür "BEN" in peşinde dolanıp duruyoruz...

"BEN" in esaretinden kurtulmak dileğiyle...

canım benm ne güzel şeyler yazmışsın ellerine yüreğine sağlık.. iyileşince yazmak isterim ben de seve seve :)

açık söyleyeyim ben de öğrencilere bu yazdığın sebepten kızarım.. hatta aynı senin yazdıklarını söylemişliğim de vardır.. ama biliyor musun nasihatla ilgili yazdıkların gibi, ben de bir müsibetin bin nasihattan iyi olduğu kanısındayım.. bunun için yöntemler bakıyorum şimdi.. faydasını görmüyor da değilim..
çok şükür öğrencilerim pek sever beni.. e sayısal bölüm olmanın verdiği sıkıntılarla sınav önceleri uygulama derslerimiz olur. ve ne mutlu ki bana sınıfım dolar taşar, diğer sınıfların öğrencileri dahi gelir.. bu çok mutluluk verici.. ben biraz arkadaşça yaklaşıyorum sanırım bu yüzden.. yaşım 29 ve maalesef hayatın olgunlaştırması diye anlattıklarında biraz uç noktalarda kalmış bir insanım.. nasip diyelim.. o yüzden de "herşey insanlar için" diye düşünürüm.. ve çocuklarla konuşurken de, "aramızda çok yaş farkı yok, neler hissettiğinizi anlıyorum..." diye başlarım.. aaa tabi böyle başlayan nasihatın sonunda gözlerinde nasıl etkilendiklerini görsem de, o deli kanlarını durdurmak için yeterli değildir.. gençlik mi diyeyim, yeni nesil mi diyeyim, rahatlık mı diyeyim bilemiyorum... ama mesela, anlatmayı keser ve sadece tahtaya yazmaya başlarım.. 120 kişilik anfiden ses çıkmaz, sonra anlayıp özür dilerler ve öyle anlatırım... bir diğer yol ise, bizimkiler bu uygulama olayında alışmışlar eskiden, hiç defterlerine falan çalışıp zahmet harcamazlar, uygulama aynen çıkacak sanki.. öyle alışmışlar ki ezbere bunu yıkmaları için basit oyunlar kuruyorum sınavlarda..
örneğin uygulamada A hastanesinde iyileşme oranı %50 B hastanesinde %40 diyorsam başlangıç olarak, sınavda, A hastanesine giden 10 kişi için bilgiler aşağıdadır, iyileşenler 1 iyileşmeyenler 0 almıştır diyorum... o oranı akıl edemeyen çok... alışmışlar çünkü...
ya da geçen sene.. uygulamada olmayıp hocalarının anlattığı bir soru sorduk sınavda. bu alışkanlıktan ötürü hem kimse yapamadı hem de açıkçası rezil oldular. çünkü herkes soruyu kafasına göre yorumlamıştı ve sorunun kendisiyle alakası yoktu (bilirsin istatşistikte tahmin edici tanımı vardır. iyi bir tahmin edicinin özelliklerini sorduk, ve herkes onu bir kişi sandı - hesap makinası olmalı, gündemi takip etmeli vs vs). yaklaşık 250 kişi içinden soruyu yapabilen 5 kişi yoktu... hocayı br şekilde ikna ettim ve finalde de sordurdum o soruyu.. bu sefer ise, herkes bir kişiden bulduğu sonucu ezberlemişti ki o da doğru değildi :) ama artık uslanmayanlar büt'e girdiğinde aynı soruyla karşılaştı ve bu sefer cevaplar doğruydu.
sanırım böyle yöntemler daha uslandırıcı oluyor. illa ki onların enerjisine yetişemiyoruz ama bu oyunları seviyorlar da :)
danışman hocam her zaman "burada önce eğitiyoruz çocukları unutmayın örnek olun" der.. ve haklı sanırım...

kızmak hakkında yazdıkların çok çok güzel ve doğru.. malesef herkes gibi o "ben" egosundan kurtulmak çok zor birşey. ama birçok şeyin bu "ben" egosu yanını da düşünebiliyorsak, birşeylerin farkında olduğumuza işarettir bence.. bu insanı farklı yapar işte.. büyük bir adımdır..

ayrıca ben de insanın isteyince herşeyi yaptığına inananlardanım.. dış güçler hariç tabi :) yapamadığım olmadı mı, elbette oldu.. ama istemek ve bu yolda ilerlemek, hiçbir şey yapmamaktan daha ötede tutar insanı :) yani birşeyler yapmak hiçbirşey yapmamaktan iyidir. niyetin, çaban bilinir ve bu mutlaka sana geri döner...
:KK54:
 
1 ay sonra kendimi akademisyen gibi hissedebilirim belki. Ne olduğumu da bilmiyorum ama olsun.
Belki de tez hazırlarken, makale çevirirken hissederim belli mi olur?


Günaydın hanımlar.
 
1 ay sonra kendimi akademisyen gibi hissedebilirim belki. Ne olduğumu da bilmiyorum ama olsun.
Belki de tez hazırlarken, makale çevirirken hissederim belli mi olur?


Günaydın hanımlar.

Günaydın canım :KK34:;

Tıp fakültelerinde sistem nasıl işliyor bilmiyorum. Derslere giriyormusunuz? Kendini akademisyen gibi hissetmenin en iyi yolu derslere girmektir :KK1: hemen adapte olursun. Öğrenciler asistanları hocalığa adapte etme bu konuda oldukça başarılılarda :nazar:...

Evlilik hazırlıkları içerisindesin sanırım. Allah kolaylık versin. En güzel günlerdir, tadını çıkartmanı tavsiye ederim. Arada uğra olur mu :KK16:...
 
canım benm ne güzel şeyler yazmışsın ellerine yüreğine sağlık.. iyileşince yazmak isterim ben de seve seve :)

açık söyleyeyim ben de öğrencilere bu yazdığın sebepten kızarım.. hatta aynı senin yazdıklarını söylemişliğim de vardır.. ama biliyor musun nasihatla ilgili yazdıkların gibi, ben de bir müsibetin bin nasihattan iyi olduğu kanısındayım.. bunun için yöntemler bakıyorum şimdi.. faydasını görmüyor da değilim..
çok şükür öğrencilerim pek sever beni.. e sayısal bölüm olmanın verdiği sıkıntılarla sınav önceleri uygulama derslerimiz olur. ve ne mutlu ki bana sınıfım dolar taşar, diğer sınıfların öğrencileri dahi gelir.. bu çok mutluluk verici.. ben biraz arkadaşça yaklaşıyorum sanırım bu yüzden.. yaşım 29 ve maalesef hayatın olgunlaştırması diye anlattıklarında biraz uç noktalarda kalmış bir insanım.. nasip diyelim.. o yüzden de "herşey insanlar için" diye düşünürüm.. ve çocuklarla konuşurken de, "aramızda çok yaş farkı yok, neler hissettiğinizi anlıyorum..." diye başlarım.. aaa tabi böyle başlayan nasihatın sonunda gözlerinde nasıl etkilendiklerini görsem de, o deli kanlarını durdurmak için yeterli değildir.. gençlik mi diyeyim, yeni nesil mi diyeyim, rahatlık mı diyeyim bilemiyorum... ama mesela, anlatmayı keser ve sadece tahtaya yazmaya başlarım.. 120 kişilik anfiden ses çıkmaz, sonra anlayıp özür dilerler ve öyle anlatırım... bir diğer yol ise, bizimkiler bu uygulama olayında alışmışlar eskiden, hiç defterlerine falan çalışıp zahmet harcamazlar, uygulama aynen çıkacak sanki.. öyle alışmışlar ki ezbere bunu yıkmaları için basit oyunlar kuruyorum sınavlarda..
örneğin uygulamada A hastanesinde iyileşme oranı %50 B hastanesinde %40 diyorsam başlangıç olarak, sınavda, A hastanesine giden 10 kişi için bilgiler aşağıdadır, iyileşenler 1 iyileşmeyenler 0 almıştır diyorum... o oranı akıl edemeyen çok... alışmışlar çünkü...
ya da geçen sene.. uygulamada olmayıp hocalarının anlattığı bir soru sorduk sınavda. bu alışkanlıktan ötürü hem kimse yapamadı hem de açıkçası rezil oldular. çünkü herkes soruyu kafasına göre yorumlamıştı ve sorunun kendisiyle alakası yoktu (bilirsin istatşistikte tahmin edici tanımı vardır. iyi bir tahmin edicinin özelliklerini sorduk, ve herkes onu bir kişi sandı - hesap makinası olmalı, gündemi takip etmeli vs vs). yaklaşık 250 kişi içinden soruyu yapabilen 5 kişi yoktu... hocayı br şekilde ikna ettim ve finalde de sordurdum o soruyu.. bu sefer ise, herkes bir kişiden bulduğu sonucu ezberlemişti ki o da doğru değildi :) ama artık uslanmayanlar büt'e girdiğinde aynı soruyla karşılaştı ve bu sefer cevaplar doğruydu.
sanırım böyle yöntemler daha uslandırıcı oluyor. illa ki onların enerjisine yetişemiyoruz ama bu oyunları seviyorlar da :)
danışman hocam her zaman "burada önce eğitiyoruz çocukları unutmayın örnek olun" der.. ve haklı sanırım...

kızmak hakkında yazdıkların çok çok güzel ve doğru.. malesef herkes gibi o "ben" egosundan kurtulmak çok zor birşey. ama birçok şeyin bu "ben" egosu yanını da düşünebiliyorsak, birşeylerin farkında olduğumuza işarettir bence.. bu insanı farklı yapar işte.. büyük bir adımdır..

ayrıca ben de insanın isteyince herşeyi yaptığına inananlardanım.. dış güçler hariç tabi :) yapamadığım olmadı mı, elbette oldu.. ama istemek ve bu yolda ilerlemek, hiçbir şey yapmamaktan daha ötede tutar insanı :) yani birşeyler yapmak hiçbirşey yapmamaktan iyidir. niyetin, çaban bilinir ve bu mutlaka sana geri döner...
:KK54:

Bu meslekte asistanlar olarak matbu sıkıntılar yaşıyoruz :KK1:. Ara sıra kızdırsalarda beni seviyorum öğrencilerimi yaaa.

İçlerindeki o enerjiyi hissedebiliyorum, bazılarında dönem dönem enerji patlamaları oluyor o ayrı tabii :KK9:.

Arada içimden geliyor böyle yazıyorum işte ne yapayım. Sende yaz, insan kendini iyi hissediyor gerçekten.

Gel arada, öpüyorum yanaktan :KK16:...
 
Son düzenleme:
Evet, mutluluk nedir?

İçimizdeki “BEN” in bir ömür boyu peşinde koştuğu şey. Kişiye göre değişiyor birçok şey gibi. Halinden memnun olmayı anlıyorum ben mutlu olmaktan. İnsan ne zaman halinden memnun olur? Ya da gerçekten halinden memnun olan insanlar var mı?

“Cehalet mutluluktur!”

Öylemi gerçekten? Hâlbuki bilmek için uğraşan insanların hedefi sonsuz mutluluğa ulaşmaktır. Yoksa neden “bilmek” zahmetine katlansınlar ki? Kolay bir şey mi sanki bir şeyleri öğrenmeye çalışmak, okumak, araştırmak?

Gerçi herkes bilgiye aynı sebepten ulaşmak istemiyor. Bilgiye saygı duyan, onun vakar ve sessizliğinin bir parçası olmak isteyen insanlar olduğu gibi, bilginin kürküyle caka satmaya çalışan insanlarda var. Böyle insanlar için bilgi sadece yüktür evet, çünkü onlar bildiği şeyin ne anlama geldiğini bilmezler.

Üzerine giydiği kıyafetin dokuma kalitesine dair bildikleri şeyler, sadece bunu bilmeyenlerin gözünde kendilerini değerli hissetmelerini sağlamaya yarar hâlbuki bu gözlem insanlığa saygı duymalarını sağlamalıdır. Çünkü insanlığın her adımında bin bir emek vardır. Dünyada incecik ipler elde eden, bu ipleri kalitelerine göre ayıran, sonra onları birbiri içine geçirip kumaşlar dokuyan ve türlü türlü renklerle süsleyen kaç canlı vardır?

Ama bu tip insanlar için önemli olan bu değildir. Onlar için önemli olan içlerindeki “BEN” in nasıl kendisini daha iyi hissedeceğidir.
Kendimi soyutlamıyorum yazdıklarımdan. İçimdeki “BEN” in aktivitesine bağlı ne hissedeceğim.

Mutlu olan insanlar;

Hallerinden memnunlar yani, ya da öyle görünüyorlar. Bence mutluluk kişinin mutlu olabilmekte ne kadar bağımsız olduğuyla alakalı bir olgudur. Mutluluğunuzun kaynağı sizi bağımsız kılmalı ve özgürleştirmelidir. Mutlu olmak için tutunduğumuz şeyler zamanla bizi kendilerine esir ediyorlarsa, onların yokluğunda acı duyuyorsak, yada onların varlığı farklı bakımlardan birçok şey götürüyorsa bizden acaba gerçekten mutlu muyuzdur?

Sevgiler…
 
Günaydın canım :KK34:;

Tıp fakültelerinde sistem nasıl işliyor bilmiyorum. Derslere giriyormusunuz? Kendini akademisyen gibi hissetmenin en iyi yolu derslere girmektir :KK1: hemen adapte olursun. Öğrenciler asistanları hocalığa adapte etme bu konuda oldukça başarılılarda :nazar:...

Evlilik hazırlıkları içerisindesin sanırım. Allah kolaylık versin. En güzel günlerdir, tadını çıkartmanı tavsiye ederim. Arada uğra olur mu :KK16:...

Derslere girmeyeceğim ama yanımda iş öğreteceğim stajerlerim olacak :)

Teşekkür ederim. Tam hazırlanamıyorum düğünüme de :) Yaklaştıkça hazırlıklarım da artar.
 
Selamlar benim inek, çalışkan, üretken, eğitimci-öğretimci, geleceğin bilim öncüleri arkadaşlarım... nasılsınız?

Merhabalar efenim :KK42:...

Soru çoğul eki ile sorulduğundan her ne kadar çok kalabalık olmasakta "İyiyiz" şeklinde cevap veriyorum :KK9:.

Çok şükür aynen devam. Siz nasılsınız? Neler yapıyorsunuz :KK31:?
 
Merhabalar efenim :KK42:...

Soru çoğul eki ile sorulduğundan her ne kadar çok kalabalık olmasakta "İyiyiz" şeklinde cevap veriyorum :KK9:.

Çok şükür aynen devam. Siz nasılsınız? Neler yapıyorsunuz :KK31:?

:)))) kalabalık olmasak da çoğuluz nasılsa dedim
Ben de iyiyim canım ya sağol.. sınav dönemi yaklaştı bizde.. bol bol uygulams yapıyorum :) iş güç hak getire :)
 
:)))) kalabalık olmasak da çoğuluz nasılsa dedim
Ben de iyiyim canım ya sağol.. sınav dönemi yaklaştı bizde.. bol bol uygulams yapıyorum :) iş güç hak getire :)

Allah kolaylık versin canım, bende bu hafta uygulama sınavı yapacağım :KK31:.

Sevmiyorum işte :26:...
 
X