Yozgat Yöresel Örf Ve Adetleri

Nevreste

Bir garip yolcu
Yönetici
Editor
16 Ağustos 2010
289.100
593.302
42
Doğum:

Geline ocağın devamlı yanması maksadıyla baba evinden odun getirtilir. Gelinin ilk çocuğu oğlan olursa aileye mutluluk verir, aile helva yapıp dağıtır, yiyenler para bağışında bulunur.
Delikanlılar doğum olan evin damında tepinir, bacayı yıkar, oğlan olmasından dolayı "isteriz isteriz" diye bağırıp çağrılır, evde hazırlık yapılıp delikanlılara ziyafet çekilir. Delikanlılar da "Allah analı-babalı eylesin, Allah döllü-döşekli eylesin" temennisinde bulunurlar.

Yeni doğan çocuk yıkandıktan sonra ağzı kokmaması için vücudu ve ağzı tuzlanır. Sacayağından geçirilir, vücuduna bal sürülür.
Yeni doğan çocuk kırkı çıkana kadar evden çıkarılamaz, çocuğu yaşamayan kadınlar kırk çıkana kadar doğum olan eve uğramazlar. Kırk çıkmadan önce eve misafir gelende kırk basmaması için çocuk karşı çıkarılır.

Kızın kırkı 40 günde, Oğlanın kırkı 20 günde çıkar.
Lohusayı al basmasından korumak için kocasının ceketi örtülür, odada Kur'an-ı Kerim bulundurulur, lohusanın başına kırmızı kordele bağlanır.
Ölüm:

Mahallede ölüm olunca Azrail elini batırmış inancıyla sular dökülür. Can çekişme uzun sürerse ayağının altına hal sürülür. Can çekişme anında bağırılıp çağrılmaz, canı sıçrarmış. Cenazenin yıkanmasında' babanın, ananın ayaklarını oğlu ve kızı yıkar.
Cenaze evinden gelinirken sudan geçilir. Cenazenin yıkandığı yerde üç gün lamba yakılır.

Bayram:

Bayramdan önce köylerde çörek ve yemek yapılıp, herkes kendi çevresinin misafir od&sına götürüp birlikte yerler.
Yemek ve bayramlaşma, bittikten sonra kırlara, bağlara bahçelere gidilip birlikte salıncaklar sallanıp eğlenceler düzenlenir.
Seher vakti çeşmelerden zemzem aktığı inancıyla su getirilir.

Hıdırellez:

Hızır'la İlyas senede bir gün yani Hıdırellez günü kırlarda buluşup sevinç gözyaşı dökerlermiş. Bundan dolayı da genellikle Hıdırellez günü yağmur yağarmış. Halk da Hızımla karşılaşma ümidiyle kırlara çıkar. Gelin kızlara kuzular gönderilip, yemekler yapılır, birlikte yenilir. Akşama kadar salıncak sallanılır, sülenke oynayıp, halaylar çekilir.

Siftah:

Üç ayların girdiği ilk perşembe helva yapılıp, şehirde komşulara dağıtılır, köylerde de Cuma günü caminin önüne çıkarılarak köyün erkekle-riyle birlikte yenilir.

Muharrem:

Muharrem ayında, makas iğne tutulmaz, çamaşır yıkanmaz, banyo edilmez, aynaya bakılmaz, saç taranmaz.
Aşura yapılıp konu-komşu ve akraba-ı taallukata dağıtılır.

Askerlik:

Askere gidecekler akraba ve komşular tarafından yemeğe çağrılır, harçlık verilir. Köyden ayrılacağı gün, köylü ayrılış yolunun çıkışına birikir, imam askerliğin kutsallığı ile ilgili konuşma yapar, dua eder, amin tutulur, uğurlayanlar harçlık verir.
Asker dönüşünde bayrakla karşılanıp evine girinceye kadar selavat söylenir. Verilen müjdeyle bir şeyler alınır, yapılıp birlikte yenilir.

Sünnet:

Sünneti köylerde davulcular yapar, bilhassa güz mevsiminde köyün çocuklarının tümü sünnet ettirilir. Davul eşliğinde eğlenilir.

Koç katımı ve sayı:

Koç katılmazdan önce gelin kız olan evlere koçlar götürülüp çeşitli ip boyasıyla süslenilir. Aynalar takılır. Çoban tarafından sürü sahipleri ziyaret edilir, çobana bahşiş, koçlara da arpa ikram edilir.
Çoban tutma işi Koç katımı olan genellikle Ekim ajanım sonunda ve Mayıs ayında iki kez olur. Çoban sürüyü gütmeye başlamadan o yılın yağmurlu yaşlı geçmesi dileğiyle değneğini suya batırır.
Davarların karnında kuzunun canlandığına inanılan yüzüncü gününde sayı gezdirilir. Sayı gezdirmeden önce delikanlılardan deve, arap tilki, köçekler oluşturulur, ziller takılır. Davar sahiplerinin evlerinin önüne vardıkça deve ıhar bahşiş almayınca kalkmaz, tilkiler, köçekler, araplar oynar. Alınan törelerle halva yapılıp, çerez alınıp yenilir.

Özel günlerde çeşitli davranışlar:

Yola gidenlerin çamaşırları ters yüz edilip katlanmaz, işi ters gidermiş.
İş yapılırken üstüne gelen "işin olsun, kolay gelsin" der iş yapan da "kolaysa başına gelsin" karşılığında bulunur.
İş yapanlar, iş bittikten sonra yaptığı işin aracını iş sahibinin önüne atıp "düşmanıyın ömrü bu kadar olsun" sözünü söyler, iş sahibi de "daha kötü olsun" karşılığıyla bahşiş verir.
Ekin biçme, bağ ve bahçe hasatlarının sonuna gelindiğinde selavat söylenilerek iş bitirilir.

Yapılan işe göre üzerine gelenler:

Ekmek yapılıyorsa: "Bereketli olsun" der.
Çamaşır yakınıyorsa: "Donun ağarsın" der.
Yemek yeniyorsa: "Boğazınız olsun" der.
Yayık yayılıyorsa: 'Yayığın yağlı olsun" der.

Tarlaya tohum saçılırken "ya hacı harçlığı ya kız başlığı" denilip tohum saçmaya başlanılır.
Karga sabah kapının önünde öterse uğur sayılıp, "sana bağırsak dökelim" denilir.
Ev yapılırken evin bacasında uzun ömürlü birisine ateş yaktırılır, helva yapılıp dağıtılır.
Bıçak, alacak kişiye kapalı da olsa elle verilmez, yere bırakılıp alması sağlanır.

YOZGAT MERKEZİNDE (ŞEHİRDE) YAPILAN NİŞAN VE DÜĞÜN TÖRENLERİNİN BAZI AYRINTILARI

Oğlan askerliğini yapıp, iş-güç sahibi olunca ana-baba başgöz etmeye karar verir. Oğlandan istediği olup olmadığı sorulur. Yoksa, oğlan annesi, Çamlıkta, hamamda, gezmede düğünde, nişanda kızlara göz gezdirir. Beklediği kız güzel, varlıklı aileden eli işli ve cehizi çoksa kaçırmadan kız evine gider. Kız evinde izzet ve ikramlanırken kızın hizmetini evin durumunu izler. Oğlunun işini gücünü, kimlerden olduklarını kız evine söz arasında duyurur. Bu arada kız ve oğlan babalan da boş durmazlar, birbirleri hakkında araştırır soruştururlar. Oğlan tarafı birkaç kez gidip gelmeyi ve dünür düşmeyi ihmal etmez. Kız evinden olumlu cevap alınınca birkaç akrabayla kız evine gidilir. Başlık kesmede oğlan tarafından alınacak eşyalar, verilecek para miktarı belirlenir. Kız babası istediğinde İsrar ederse "ne yani bana Tol çarşıdan dükkan mı bağışlıyon, vereceğin bir batman et" gibisine serzenişte bulunulur.

Başlık işi konuşulduktan sonra oğlan tarafından aralarında imamla birlikte kadınlı erkekli küçük bir grupla kıza yüzük takmaya gidilir. Yüzük takmada pek fazla takı falan olmaz; yüzük takılır, imam duasını yapar. İşin şatafatlı yönü nişanda olur. Kararlaştırılan nişan gününden önce oğlan tarafı takacağı takılan, götüreceği eşyaları, gelin kıza beğendirmek suretiyle alır. Akrabalarına davetçi gönderip, nişana davet eder. Akrabalar da güçleri oranında bilezik, altın lira ve elbiselik temin ederler, para götüren de olur. Oğlan evi çalgı tutar. Yaşlı erkekler, kadınlar, genç erkekler. Önde, bir gencin taşıdığı lüks lambasının arkasında kız evine doğru şen şakrak yol alırlar. Kız tarafına varıldığında yaşlı erkekler ayn odalarda, kadınlar ayrı, gençler ayrı odalarda biraraya gelirler.

Erkek odasında hoca açışını yapar, duasına amin tutturduktan sonra eğlenme ve sohbet faslı başlar. Kadınlar gelin kıza takılarını takar, aralarında halaylar çekip eğlenirler. Erkekler sohbetle birlikte çalgıcıların çalıp söylediği Bozlak, Aydost, Nuri Bey, Ziyam gibi uzun havalan dinlerler.
Gençler çalgı eşliğinde çifte telli oynar, oyun çıkarır ve halay çekerler. Bu arada bahşiş almak için kız evinden küçük eşya çalmayı da ihmal etmezler.
Nişandan sonra kız tarafı, oğlan tarafından hediye getirenlere çamaşır yapar, hediyenin değerine göre etiketle belirleyip gönderir. Yine kız evi şerbetle birlikte çerezden oluşan sinileri nişandan sonra oğlan evine gönderir, oğlan evi de yakınlarına ikram eder.
Artık oğlan evi ve yakınları sık sık gelin kız görmeye gider, gidişler hediyesiz olmaz, karşılıklı davetler yapılır. Ramazanda iftarlık ve çerez, bayramdan önce bayramcalık, hıdırellezde kuzu ve yemeklerle gelin kız ve çevresine ziyafet çekilir.

Düğün gününe karar verilince oğlan evi dışarda çalmak üzere davul-zurna, içerde çalmak üzere de ut, keman ve teften oluşan çalgıyı tutar. Kız evinin de yalnız keman tuttuğu da olur.
Düğüne davet edileceklerin listeleri hazırlanıp, bir orta yaşlı kadın ve iki genç kız tek tek davet edileceklerin evlerini dolaşırlar. Evlere varıldığında kadın, "...hanımın selamı var... günü kekil. ...günü koltuk düğüne buyurucaksınız, ve darısı yavrularınıza olsun" temennisiyle başka bir davetliye gitmek üzere ayrılırlar. Birkaç delikanlı da esnaf, tüccar ve memurları gezip davetini yapar.
Düğünlerde erkekler ve gençler selamlıklarda ayrı ayrı, kadınlarda ya kız evinde ya da akraba ve komşuların düğüne elverişli konağında toplanıp, çalıp çağırırlar.

Kız evi de yemek verirse de oğlan evi hemen hemen her gün davetli ve çalgıcılara yemek verip, ehli keyflere de içki ikram eder. Düğün gününden bir iki gün önce akraba kadınları toplanıp, baklava ve börek hamurunu açıp firma gönderirler. Yemekler için de aşçı tutulur.
Çalgıcılar, erkekleri, kadınları gençleri eğlendirdiği gibi kız evine de gidip orada da çalıp çağırırlar. Kadınların içlerine alınırken yaşlı bir kadın çalgıcıların gözünü bağlayıp, kadınların arasından çalgı çalacağı perdenin arkasına götürür, çıkılacağı zaman da aynı işlem yapılır.
Çalgıcıların tefcisi her fasıldan sonra hemen tefi eline alıp davetlilerin hepsinden bahşiş toplar.
Kına ve kekil kesme hamamda yapılır, hamama ekmek, helva ve meyve gönderilir. Burada yapılan masrafları oğlan evi karşılar.
Düğün genellikle Perşembe ve Pazar günleri başlayıp üç gün sürer. Düğünden önce oğlan evi çevre camiinde mevlüt okutur, mevlütte lokum ve şeker ikram edilir.
Çehiz yazmaya iki taraf da birkaç yakınım çağırır. Çehiz abartılı yazılır. Başa Kurban yazılıp değer konmaz, ikinci sırayı yatak yorgan alır, en sonuna ayna yazılır.
Çehizden önce kız evi cehizi serer, tanıdık olsun olmasın çehizde ne var ne yok kadınlar cehizi görmeye gider. Çehiz bir yerde kız evinin yıkımıdır. "Kız beşikte çehiz sandıkta" deyimi doğrultusunda gelen bohçacılar boş çevrilmez, kızın eli iğne tuttuğunda kız ve diğer yakınları devamlı işlengi işler, oya örer ve dikiş dikerler. Eskiden Isparta halısı çok pahalı olduğundan annelerin en büyük özlemi kızlarını Isparta taban halısıyla gelin etmek olurdu.

Çehiz yazıldıktan sonra arabalara yüklenip kız evinden birkaç kadınla oğlan evine götürülür. Kız evinden giden kadınlar oğlan evinin yardımıyla çehizi yerleştirip döner.
Düğün geceleri çalgı eşliğinde kız evine baskına gidilip orda hep birlikte çalınır, çağrılır.
Düğünün son günü koltuk günüdür. Oğlan evinin kiraladığı üstü kapalı yaylı arabalar (yaylılar) ve gelinle damadın bineceği aynalı körük (fayton) oğlan evinin önüne dizilir, yaylılara genç kız ve gelinler binerler. Bunlara, yenge denilir. Damatla birlikte kız evine varılır. Kız evinde gelin kız hazırlanıp, erkek kardeş duayla bacısına kırmızı kuşağı bağladıktan ve gelin vedalaşmasından sonra damat gelin kızın koluna girerek faytona getirir. Zaten kızların da en büyük özlemleri aynalı körükle gelin olmadır.

Onun için aşağıdaki türküyü boşuna söylememişler ya:

"Oğlanın adı Ömer Belimi kesdi kemer
O incecik belime
Yakışır gümüş kemer
Aynalı körük olmazsa ben gelin olmam Ut kemani olmazsa aynalı körüğe binmem"

Türküde bahsi geçen gümüş kemer, gelinlerin beline takındığı Van işi telkari gümüş kemerdir. Eskiden gelin kızların gelinliği carseden olup, bele kemer takılırdı. Damada da lacivert urba kestirilirdi.

Gelin oğlan evine indirilince başında çanak kırılır, eğer kız baba evindeyken baba evi bir yangın vb. bir faleket geçirdiyse eşiğe kor konulup üstüne bastırılıp öyle eve alınırdı.
Damad güveyi hamamına götürülür, arkadaşlarıyla orda eğlenirler. Gelin kızın kızken işlediği bohçanın içinde kız evinden gelen çamaşırlar giydirilir. Eve gelince arkadaşlarına yemek verilir.
Dini nikah yapıldıktan sonra oğlan tarafından bir kadın gelin kızla damadı ele ele verir, ayak basma adeti burada gerçekleşir. Gerdekte damat gelinin duvağını açar, iki rekat namaz kıldıktan sonra kız evinden gelen hindili ya da pehlili pirinç pilavından ve baklavanın göbeğinden yerler. Ayrıca gerdek odasının kapısında kız evinden gelen bir iki kadın bekler. Sabah damat çarşafın içerisine para bırakır, toplamaya gelen kadın parayı alır, gelinin beline kardeşinin bağladığı kırmızı kuşak kız evine gönderilir.
Kuşluk zamanı akraba kadınları toplanır, çalgıcılar gelir, duvak açma adeti yapılır ve duvak açma töreniyle düğün bitmiş olur.

Bir hafta, on gün sonra gelinle damat kız evine el öpmeye götürülür. Kız babası devamlı kullanılacak bir eşya veya ineği el öpme hediyesi olarak verir.
El öpmeden sonra kayınvalide gelini, akrabalarına gelin gösterme gezmesine götürür. Gezmede geline ikramda bulunulur, çantasına hediyeler konulur.
Dileğimiz cicim ayı böyle sürsün. Allah ağızlarının tadını bozmasın...

YOZGAT KÖYLERİNDE NİŞAN VE DÜĞÜN

Allah'ın kanunu gereği, birlikte yaşama arzusu ve her canlının neslini idame ettirme özlemi vazgeçilmeyen bir hüküm. İnsanoğlu da bu kanunun hükümlerini yerine getirenlerden biri. İnsanlık yaşantısını çeşitli kurallarla yönlendirmeye çalışırken, nişan ve düğün törenlerinde de kural koymayı ihmal etmemiş. Her toplumdaki evlenme adeti birbirine benzerlik arzetse de gözle görülür ayrıntıları, göz ardı edilemez. Türk milletinin de diğer milletlerle düğün ve nişan törenlerinde ayrıcalıkları olduğu bir gerçek. Bölgesel. İller arası, kent ve köy arasında hatta köyden köye bile ülkemizde ayrıcalıklar olduğu izlenilmekte. Biz burada Yozgat yöresi köylerinin nişan ve düğün törenlerinin ortak yönlerini sergilemeye çalışacağız.
Oğlan akil-bağlik olunca, anaya, babaya, everip, ev bark olması, baş-göz idip, çoluğa çocuğa kavuşması için bir gıv gıv düşer. Eğer bu gıv gıv gecikirse, zaten oğlan da boş durmaz. Huysuzluk çıkarır, konuşmaz, işe gönülsüz gider, babanın ayakkabısına mıh (çivi) çakarak evlenmek istediğini duyurur. Oğlanın evlenmesine karar verilince önce gönlünün istediği varsa ondan başlanır. Böyle bir durum yoksa akrabalarda gözlerinin tutuğu varsa "eyimizi ele mi yedirelim?" düşüncesi de yabana atılamaz. Kız tarafından da bu kabil teklifler gelebilir. Böyle bir durum yoksa sağın solun şavlıyla kız beğenilmeye gidilir. Oğlan anasıyla birlikte bir iki yakını odalden odale habersiz kız evine giderler. Yetişik kızı olanlarda devamlı tetikte olurlar.

Hazırlıksız yakalanmamaya özen gösterirler. Ellerinden geldiğince kapı ve peçe temizliğini ihmal etmezler. Dünür gelme çağına gelen kız bürüğe sokulur, bağa, bahçeye yalnız gönderilmez. Dünürler de gerçek durumu görebilmek amacıyla ani bastırma yollarını seçerler. Dünür gidilen ev hürmette kusur etmemeye çalışır. İzzet ve ikramda bulunur. İzzet-ikram arasında dünürcüler kızın hareketlerini izlemeye alıp, su vermesi, kapıdan arka arkaya çıkıp çıkmadığı... ay ağına şahbazlığı, işe elinin yatkın olup olmadığı ve başta güzelliği aranan hususlardır. Eğer kız beğenmeye başka köye gidilirse oğlan anası kızla yatma bahanesiyle kızın kusuru olup olmadığım araştırır. Dünürcüler kızı bekledikten sonra akraba ve ahbaplardan birkaç kişiyle kız istemeye gidilir. Hoş-beşten sonra oğlan tarafından görevlendirilen erkek "biz buraya niye geldik?" diye sorar. Kız babası, "hoş geldiniz safa geldiniz, misafire niye geldin diye sorulur mu?" karşılığında bulunur. Oğlan evi "Allah'ın emri, Peygamberin gavli üzerine dünür geldiklerini" açıklarlar. "Kız evi naz evi" derler ya, ilk istemede gönülleri olsa bile "heye" demezler. İşi danışığa bırakıp "hele bir danışalım" derler. Kızın bacısı, evin geliniyle kızın fikri sorulur, kızın gönlü varsa "Anam, babam bilir" der. Gönlü yoksa "40 yıl evde kalsam yine varmam, Allah yazdıysa bozsun" karşılığında bulunur. Akrabaların da fikirlerinin sorulması ihmal edilmez. Sonunda bir mıh başı çıkarsa "içinde yoğuduk dışında yoğuduk" bahanesiyle soruna ortak olmadan yan çizerler. Oğlan evinin birkaç kez gelip gitmesinden sonra kız evi, "bahtı ikilensin üçlensin" haberini gönderir. Danışık süresince kız evinden birkaç kadının oğlan evine incelemeye ve ev beğenmeye de gittiği olur. Bazı köylerde haber beklenilmeden oğlan evi, içerisinde çörek, pişmiş tavuk, çerez olan bir heybeyle kız evine gider. Kız evinin gönlü varsa getirilenler ortalığa getirilerek birlikte yenir. Gönülleri yoksa heybe dokunulmadan geri verilir.

Kız tarafının gönlü edildikten sonra sıra, başlık kesme, oğlan-kız adı belirlemeye, beklik takmaya gelir. Oğlan tarafı, kız tarafına gelecekleri günü duyurup birkaç yakınıyla kıza yüzük, gremise, elbise, başörtüsü, küpe alınıp kahve, şekerle kız evine giderler. Kız evinde oğlan tarafı "Allah'ın emrini, Peygamberin gavlini, İmam-ı Azam'ın içtihadını, hazır cemaatin şahadetini anıp, kız babasına, oğlan babasının ismiyle, güveyninin de ismini söyleyip...hanımının oğluna akrabalık matlup ediyoruz" denilir. Kız babası ya da vekili, "Allah yazdıysa ne diyelim" derler. Karşı taraf da"Allah razı olsun" temennisinde bulunur. Dünür düşme işinden sonra "alıp vereceğimizi bilelim, adını koyalım sonunda rahat edelim" teklifi yapılıp başlık kesmeye geçilir. Kız tarafı yüksekten kapıyı açar, oğlan tarafı "fazla" deyince "bizim kızımız kiminkinden aşağı, elin geçtiği köprüden siz de geçin" deyip o sırada çevrede verilen başlık miktarları dile getirilir. Israrlar bağışlamalarla verilecek paranın, yün (yapağı) anaya süt hakkının adı konulur. Başlık kesme işi bittikten sonra da İmam Efendi, "Müslümanların hayır işlerinde bir araya geldikleri" girişiyle söze başlayıp, münasip olan sözleri söyledikten sonra cemaati duaya davet eder. Dua bittikten sonra "iki tarafa da hayırlı olsun. Allah utandırmasın, düşman dediği olmasın" temennileri yapılıp, kız odasına "adetlerini yapsınlar" haberi gönderilir. Kıza getirilen hediyeler giydirilir, takılar takılır. Eğer başlıkta yürür mal varsa (Sığır, manda, koyun vb.) onlar beğenilmeye gidilir, alınır gelinir.

Beklikten sonra sıra nişan takmaya gelir. Nişandan önce okuntu gönderilir. Oğlan evi gerekli elbise ve takılan alır. Çalgı tutulur. Şerbet için şeker, çerez (üzüm, leblebi) de ihmal edilmem Heybenin bir gözüne bunlar diğer gözüne pişmiş tavuk ve çörek yapılarak konulur. Bir eşşeğe yüklenir, üzerine bir çocuk bindirilir. Bir sini üzerine gelin kızın giyecekleri ı konur ve üzeri kıvrakla'örtülür. Nişan köyün içerisinde yapılıyorsa siniler iki kadının başında kız evine gönderilir yoksa eşekle gönderilir. Hediyeleri götürenlere kız evince bahşiş verilir:
Kız evinde oğlan tarafından getirilen şeker şerbet yapılır. Oğlan evinden erkek odasına şerbeti götürmeye gelen erkeklere şerbeti karıştıran kadın, "tas batmıyor, vermem" der. Kadına töresi verilip şerbet helkeleri alınıp erkek odasına sinideki çerezle birlikte götürülür. İmam Efendi yine "Allah'ın emrini" anarak duayı yapar. Duadan sonra odadakilere çerez dağıtılarak, şerbet kase ile sunulur, oğlanlıabası, kız babasına iki şahit huzurunda para verir, bu para şerbet tasına konulur. Verilen bir harçlıktır. Sohbete geçilir, yapılan tatlı sohbetin yanında kahveler içilir, kahve içimi bittikten sonra kahveyi yapan, kahve tepsisini yere çalar, erkek tarafından bahşişler atılarak kahve tepsisi kaldırılır.

Kız odasında da şerbetler içilir, çerezler yenir, tef eşliğinde halaylar çekilir. Kız tarafı oğlana (güveğiye) çamaşırlardan oluşan birkaç kadının eşliğinde nişandan sonra dürü gönderir.
Artık oğlan tarafı sık sık çörekle, çerezle, tavukla, hindiyle, elbiselik ve altınlarla gelin kız görmeye gider. Para da takılır. Gelin kız oğlan tarafının yakınlarına gelinlik etmeye başlar, anlatacaklarını işmarla anlat-maya.çalışır. Gelinlik etme düğün olup aradan epey bir zaman geçtikten sonra kaynana, kayınbabanın müsadteine, gelinlik bozma hediyesine kadar devam eder.

Ekin biçme mevsimi geldiğinde gelin kıza ekincelik, bayramdan önce bayramcalık ve hıdırellez'den önce hıdırellez hediyesi gönderilir, hıdırellez hediyesinde kuzudan, çebişten, kazdan bir et hayvanı ve yemeklik bulunur. Hıdırellez günü oğlan tarafı da gelir, yemekler birlikte yenir.
Oğlanın nişanlısını görmesine kız babası ve kardeşleri katıdır. Müsade etmezler; kız anası, kız kardeşler ve kardaş kanları daha esnek davranırlar. Bunlara önceden hediyeler gönderen oğlan işi ayarlar. Belirtilen gecelerde kimse görmeden nişanlı görmeye gider. Giderken çerez ve takı götürür. Yakalanırsa vay haline...

Gaylen oğlan tarafına baltalarını kütükten çıkarma, kız tarafının emanetlerini verme dönemi başlamıştır. Oğlan tarafı ekini çok eker, erkeklerin bir bölümü çalışmaya gider. Kız tarafı habire çul, çuval, yastık, oğlan babasının atına halı heybe dokur. Oğlan tarafının seymenlerine dağıtacağı çorapları örer, çehiz yazacaklara, uçkur ve zelve bağı hazırlar. Gelin kıza da "bir adın iki oldu, gözüyün önüne bak" telkini esirgenmez.

İki taraf "kız evi naz evi, (kızarıcı) oğlan evi düzenci" tekerlemesi doğrultusunda birbirini kollamaya başlarlar.
Oğlan tarafının nişanlık döneminde taktığı takılara, elbise ve verdiği başlığa "çıkmış" denilir ki nişan bozulduğunda bunlar aynen iade edilir.
Bazan kız tarafı başlık miktarının düğün yaklaşınca artırılmasını ister, bazan da oğlan tarafı "çıkıştıramıyoruz" mazeretiyle düşürülmesini bekler...
Başlık (kesim) işi bittikten sonra oğlan tarafı kız tarafından düğün gününün belirlenmesine gider ki buna da "günsalık isteme" denilir. Gün-salık istenmeye gidildiğinde kız tarafı çevresine dağıtacağı, basma, kaz, hindi, tavuk, çörek miktarını, oğlan evinin hazırlanmasını duyurur. Örneğin, 10 kaz, 10 hindi, 60 tavuk, 50 metre basma, 100 çörek, 40 kalıp sabun..Bu adete de kız tarafından "razılığını alma" adeti ve "heybe" denilir.

Oğlan evi komşularından temin ettiği kadar komşularından, temin edemediklerini pazardan almak suretiyle kız evine gönderir. Kız evi düğünden önce yakınlığına ve hali vaktine göre heğbeleri dağıtır. Heybeyi alan da ona göre hediyesini alır. Günsalıkta oğlan evinden gelecek misafirlerin yemeklerini karşılamak üzere bir kına davarı ve diğer masrafları da (kap içi) kararlaştırılır. Bu arada erkek kardeşe verilecek kardeş yolu, tabanca, elbise, at ve benzerleri de belirlenir. Emmi yolu, dayı yolu da kız tarafının insafına kalmıştır.
Oğlan tarafı kız tarafına kesimini verdikten sonra sıra izinnameye (resmi nikaha) gelir. Gelin kıza at temin edilir, yakınlarıyla birlikte hem nikah işlemini yapmaya hem kayıt görmeye şehre gidilir.

Düğünde şu sıra takip edilir:

Okuntu
Yardım günü
Kına ve kekil
Gelin çıkarma

Düğün gününden önce belirlenen günde gelmelerini temin bakımından oğlan tarafı çevresine bir iki şekerle okuntu gönderir. Davulcu ve zurnacıyla da okuntu gönderme unutulmaz. Davulsuz düğün olmaz, hele çifte davul döğdürme büyük murattır.
Düğün başlamazdan önce oğlan tarafı camide mevlut okutur, mevlütte ikram edilen kırık leblebi ve kara üzümdür. Oğlan evi ve kız evleri misafir odalarına çörekten oluşan bir sini gönderirler, sininin üzeri kapalı olur. Odadakilerden birisi sininin ne olduğunu sorar, düğün tarafi da düğünlerinin olduğunu, komşularını davet maksadıyla geldiklerini ve komşularının yardımlarım esirgemeyeceğini, beklediklerini söyler. Bu bir nevi davettir.

Düğünde oğlan evinin vekili ve yardımcısı olacak sağdıç ve düğün kahyası da belirlenmesi gerekir ki ortaya üç şeker konur, şekerin ikisini alan sağdıç, birini alan da düğün kahyası seçilmiş olur.

Düğün gününden önce oğlan evinde akraba kızları düğün ekmeği, kız evinde de kına ekmeği yaparlar.
Düğün ekmeğine, ortalığı şenlendirici güzel sesli kadınlar çağrılır. Tef çalarak, türküler söyleyerek hamur yoğrulur. Ekmek arasında tahtalar bir kenara toplanıp pişen ekmek ve kalan beziler etrafında halay çekilip oyunlar oynarlar. Güvey bereketli olsuna geldiğinde evraç kaldırılır, bahşiş istenir. Güveye yağlı bazlama yapılır. Güveyi bazlamayı yedikten sonra gelen tepsiye bahşiş bırakır. Bu parayla meyve ve çerez getirilip yenilir. Manilerle düğün ekmeği akşama kadar sürer.

Ekmek ettim terledim
Köşke çıktım parladım
Yar geliyor dediler
Koçu kurban bağladım

Kına ekmeği de oğlan evinde yapılan düğün ekmeğine benzer. Yalnız kına ekmeğinde "ucuzluk bolluk" olsun diye gelin kızı da oynatırlar. Oğlan evi köyün içerisindeyse oğlan evine yağlı bazlama gönderilir. Oradan da bahşiş gelir.
Yardım gününde düğünde yenecek yemeklik malzemesi komşular tarafından imkanları ölçüsünde götürülür. Patates, fasulye, meyve vb.
Köyün imamının duasıyla oğlan evine direğinin ucunda elma olan bayrak, sağdıç evine de üzerinde soğan olan beyaz bayrak dikilir.
Oğlan evinin direğinin üzerindeki elmayı köyün gençleri ve çocukları taşlayarak düşürmeye çalışır. Elmadan düşen ilk parçayı kapan koşarak güveye götürüp, bahşiş alır. O parayla çocuklar çerez alarak birlikte yerler. Oğlan evinde bayraktar yemeği yenir.

Düğünün ikinci günü kına davan süslenip boyandıktan sonra önüne alınarak kız evine kına yakmaya gidilinir. Kınadan önce kız evinin delikanlılarına sunulmak üzere ayağına şahbaz, kaçınca kurtulabilen, eziyete katlanacak orta yaşlı birisi tilki heybesi götürür. Heybede kahve, şeker, çörek, tavuk bulunur. Heybeyi götürene de tilki denir. Tilki kaçıp kurtulamazsa çeşitli işkenceler yapılır. Suya batırılır, elleri arkasına bağlı olarak ipteki soğan ağzıyla aldırılır. Kafası boyanır, kağnı mazısına bağlanıp, tepeden aşşağı yuvarlanır.
Oğlan tarafının okuntucuları (seymenleri) hallerine göre oğlan evine toklu, çebiş getirir. Toklu ve çebiş getirmeyenler de para yardımı yapar.

Başka köyden gelen okuntucular geldiğini tabanca atarak duyurur. Tabanca atmasa bile yiğitbaşı ve davulcuların gözü tetiktedir. Okuntucuyu gören davulcular davul ve zurna çala çala okuntucuyu karşılar, okuntucu da bahşiş verir, köyün içerisine girip düğün odasına yaklaştığında köyün delikanlıları ağırlama halayıyla karşı çıkar. Şayet okuntucu davulla karşılanmasa kendi aralarında mahkeme kurup yeğitbaşını cezalandırırlar.
Oğlan evi düğün süresince yapılacak güreşe (başa, başaltı, desteye) koyduğu ödülleri kasabada dellallarla duyurur. Başa tosun, başaltına koç, desteye çebiş...
Düğünü şenlendirmek üzere aşıklar da getirilir muamma çözdürülüp, deyişler söyletilir. Ayrıca bilhassa uzun hava söyleyen türkücüler de bulundurulur. Düğün süresince gelen okuntucular alaylara ayrılıp cirit oynarlar.

Gelin almaya kağnıların köplerine dikmeler dikilip, üzeri yünden yük perdesiyle kapatılıp cerge yapılır, kadınlar cergelerin içinde kız evine gider, erkekler de at, eşek ve yaya gider. Giderken halaylar çekilir, türküler söylenir, çengiler, köçekler oynar. Yol üstündeki köylere de gelişte düğün alayına katılma, zaruret halinde yardımlarını esirgememelerini sağlamak bakımından hediye dolu heybeler bırakılır.

Gelin almaya köyün delikanlıları bayraktarların elinde bayrakla giderler. Kız tarafının bayraktarı ve delikanlıları köyün dışında erkek tarafını karşılamaya gelir. Kız tarafının bayrağı kapalı olduğundan erkek tarafının getirdiği çerez, tavuk, çörek heğbesi, oğlan babasının vereceği parayla selamet yolunu aldıktan sonra kız tarafı bayrağını açar. Oğlan tarafının bayraktarı önde yolun bir tarafından sıra halinde delikanlılarla yürüyüp giderken kız tarafının delikanlıları da aynı şekilde yolun öbür tarafından yürümeye başlarlar. Kız tarafının bayraktarı sorar "nerden gelip nere gidersiniz?". Oğlan tarafının bayraktarı cevaplar "hazırlardan gelip Hızırlar'a gidiyoruz. Hazırlar sizsiniz, Hızırlar ne siz ne bizleriz". Kız evinin bayraktarı sormaya devam eder. Örneğin: Uç sualimiz var, birini bağışlıyorum, ikisini sorayım: "Bayraktarsın bayraktarlığına diyeceğim yok. 29 harfin hangisinin noktası var hangisinin yok. Bunu bilirsen bil, bilemezsen bayrak çekmeye hakkın yok". Oğlan tarafı cevabı verdikten sonra ikinci soruya geçilir. "Bizim köyün okulunun penceresi kaç?". Oğlan tarafı "ustasını getirir cevabını vererek" karşılığında bulunur. Köyün içerisine kadar daha çok dini içerikli sorular sorulup cevaplar verilir.

Soru:

Başı gökte değil Ayağı yerde değil Yönü kıblede değil İki rek'at namazı kim kılar?

Cevap:

Başı gökte olmadan Ayağı yerde olmadan iki rek'at namazı Hutbeden sonra imam kılar.
Soru ve cevaplardan sonra, Muhammed Mustafa'ya selavat sallellahu Muhammet sözleriyle hep birlikte selavat getirilir.

Birkaç soru ve cevap:

- Sana derim sana bayraktar Deniz ortası çim etrafi him Anası belli ya babasız doğan kim?
- Deniz ortası him etrafı çim Anası Meryem babası Cebrail Anası belli ama, babasız gelen İsa.
- Bugünün adı ahrap Yarınki günün adı mehrap Yer altındaki yeşil imam kim?
- Bugünün adı ahrap Yarınki mehrap

Yer altındaki yeşil kubbenin imamı Hazreti Muhammed Mustafa.

- Hey helledi helledi Minare başını salladı Minarenin başındaki

Kara karıncayı kim nalladı?

- Hey helledi helledi Minare başını salladı

Minarenin başındaki kara karıncayı Cebrail nalladı.

- BismillahiKur'an tatlı Sana derim sana bayraktar Cebrail Aley-i Selam kaç kanatlı?
- Bismillahi Kur'an tatlı Sana derim sana bayraktar. Cebrail Aley-i Selam 365 kanatlı.

Kız tarafına varıldığında kız tarafı erkek tarafının seymenilerine topluca yemek verir. Yemekten sonra ahbabı olanlar ahbabları tarafından evlerine, ahbabı olmayanlar düğün odasında misafir edilirler. Biraraya geldiklerinde çengiler, köçekler oynar, aşıklar atışır, uzun havalar söylenir ve oyun çıkarılır.
Oyun çıkarma orta oyunu şeklindedir. Birisi dilenci kıyafetine girer, elini kolunu büküp, "evinin yandığım" söyleyip yardım ister, bir başkası kız kılığına girmiş kızlarını oynatır, kızları kaçırırlar, yakalar, kaçıranı döver, bahşiş alır.
Birisi hoca olur, talebe okutmak ister. Teşbihi, asası ve üstüne dolu su konmuş sarığıyla birkaç kişiye diz çöktürür. Bunları okutmaya başlar.

"Elifcimlisin bori
Başındadır zori
Elinde assa
Dikkat et tassa"

Bu sözleri söyledikçe talebeler teker teker tekrarlar. İyi bulduklarına teşbihini asasını hediye eder.
En iyi buldum dediği talebeye başından çıkardığı içi dolu başlığım hediye edip, ıslatılır.
Yatma zamanı herkes kendi odasına dağılır. Odadan odaya bacadan it (köpek) atma şakaları yapılacağından odadakiler tetikde dururlar. İt atan yakalanırsa, it, atanın göksüne bağlanır, geçkereye oturtulup sokak sokak gezdirilir. Yakalanmazsa atılan oda iti yemiş olur.
Kadınlar gelin kızın kınasını yakıp, kekilini kesip, başını öğerler, bağı öğülürken diyeşetler söylenip gelin kız ve yakınları ağlatılır.

Elimi soktum astara
Elimi kesti testere
Mevla şirinlik göstere
Kız anam kınan kutlu olsun Yarinin ağzı tatlı olsun
Kurdular düğün aşını O över kızın başını Çağırın kızın gardaşını
Kız anam kınan kutlu olsun
Yarinin ağzı tatlı olsun.

Biner atın iyesine Çıkar yolun kıyısına Çağırın bey dayısına
Ayrılık anam ayrılık Ayrılık eşim ayrılık
Saç ağarısı saçtan yüce Görelim ayrılık nice Sen duracaksın bu gece Ayrılık anam ayrılık Ayrılık eşim ayrılık
Atımın kuyruğu seçek Sineme vurdular bıçak Ayrılık günlerin gerçek
Ayrılık anam ayrılık
Ayrılık eşim ayrılık

Baş öğme bitince kadının biri ortaya çıkar, kıza gelen hediyeleri bağırarak söyler. Buna "saçı okuma" denilir.
"Emmisinden bir kazan, emesinden lenger, dayısından guşene, halasından kirpikli zehen.. "
Oğlan evinin kızları kız evinde kalıp kınadan sabaha kadar tef çalıp türkü söyleyip, halay çekerek eğlenirler.
Cehiz yazma: Gelin almadan bir gün önce gelin kızın eşyaları (cehizi), gelen hediyeler kız evinin avlusunda sergilenir, cehiz yazımında bulunacaklar sergiyi gezer ve düğün odasına cehiz yazmaya giderler. Cehiz kağıdının ilk sırasına Kur'an-ı Kerim yazılır, bedel konulmaz. İkinci sıraya yatak yorgan yazılır. Gelin kızın altınlarıyla yazıma devam edilir. Cehiz abartılı değerlendirilir, kız evinin yakınları yüksek perdeden yazılmasını isterken, oğlan tarafı ne olur ne olmaz deyip değerinde yazılmasına çalışır. Altınlar değerinde yazılır. Ayna en sona bırakılır, genel yekun alındıktan sonra aynanın fiyatı yazılır. Sebebi ise, yekünün sonunun tek rakam çıkması gereklidir. Örneğin genel yekun 150 milyon 500 bin ise aynaya 1-lira değer konulup yekun 150 milyon 500 bin 1 lira haline getirilir. Şahitler cehiz kağıdını imzalar, köy muhtarının tasdikinden sonra imza karşı-lığında oğlan babasına teslim edilir. Cehizde bulunan uçkur, zelve bağı cehiz yazanlara hediye olarak verilir. Cehiz kağnıya yüklenilince kızın kardeşi cehiz sandığının üzerinden kalkmaz, bağıştan sonra teslim eder. Cehizin içinde önceden kız tarafından işlenilmiş bir küçük yastık (yüz yastığı) bohça içerisinde bulunur. Cehiz kağnısından atlılarca kapılıp kaçılır yetişen atlıya teslim edilen yastık güveye yetiştirilir, güveyi getiren atlıya bahşişini verip yastığım bağrına basar ve gelin odasına koyar.
Düğünün son günü gelinin başımn bağlamp hazırlanması yapılır.

Buğday sapından örülmüş taç sepet gelinin başına konur. Üzerine al poşudan bez konur. Bezin üzerine gelinin altınları bağlanır. Duvağın üzerine kırmızı pullu kıvrak (başörtüsü) örtülür. Gelinlik şteyerden üç etektir (entere şalvar).

Kol ve bacaklara pullu beyaz bezden bağ dikilir. Şimdi ise "tarla sattıran" denilen mor kadifeden yapılıyor. Gelinin çenesinin altına ana yamşağı (yemeni) bağlanır. Ellerine yünden örülmüş üzeri nakışlı pembe eldiven giydirilir. Eldivenlerin düşmesini önleme bakımından renkli ipten top geçirme bağ boynundan geçirilir. Ayakkabısı iskarpine benzer gılasi yüzlü bot, ya da parlak rugandan yapılan kalaş ayakkabılardır. Taç çıkarıldığında başa ön tarafı sarı pullu, alnın ortasında camdan tura, ay-yıldız bulunan kırmızı fes başa poşuyla bağlanıp tutturulur. İpek püskülü sırta kadar iner. Güveyin giysisi de fitilli siyah kadife şalvar, bağır işliği, üstüne lacivert ceket, yakasız Amerikandan gömlek, ayakta mıhlı kunduradır.

Taç gelinin başına konulmazdan önce üç defa başın etrafında dolaştırılarak konulur. Taç koymadan sonra gelinin erkek kardeşi taçta olduğu gibi kırmızı kuşağı, üç defa dolaştırıp gelinin beline dua ile bağlar ve "haydi bacım Allah işini rast getirsin" der.
Gelin başının bağlanmasında kınada olduğu gibi diyeşetler söylenir, ağıtlar yakılır. Baba, "bundan sonra baban da anan da gittiğin kapı, biz ancak senin ölümünde bulunuruz" son nasihatini yapıp, "Allah utandırmasın" temennisinde bulunur. Yakın akrabalar da aynı temenniyi yaptıktan sonra gelin kız tek tek ana baba ve akrabalarının eline varır (ellerini öper). Kapıda bekleyen ata bindirilir. Ata binen gelin ellerini çevreye birkaç kere uzatıp başına götürüp, ayrılış selamıyla kalanları selamlar.
Yiğitbaşının çektiği atla oğlan evine doğru yol alan gelin adayı sürüye rastlarsa çoban koç çıkarır, gelin koçu kaldırabilirse koç gelinin olur, kaldıramazsa çobana bahşiş verilir.

Gelin köyün mezarlığını, bazı köylerde camiyi dolaştırıp sağdıç evine indirilir. Caminin etrafından geçerken davul susar. Sağdıçın evinde geline yağlı yumurta pişirilip yedirilir. Oğlan evine gitmezden önce gelin saklanıp bahşiş alınır.
Gelin, ikindi üzeri oğlan evine getirilir. Oğlan evine gelindiğinde kurban kesilip gelinin, güveyinin alnına kanı sürülür, kayınbaba hediye vermeden gelin attan inmez. Kapının önünde kayınbaba, kaynana oynatılır. Geline kapıya çivi çaktırılır, yağ sürdürülür, başında çanak kırılır. Bu adetlerden sonra davulcu son havasını çalıp, kaynananın önüne gelir, "Allah hayırlı etsin" der, davulunu vurup kaynanadan zirzop bahşişini alır.

Güveyi arkadaşları tarafından çimdirilir (banyo yapma). Çimdirildikten sonra kız evinden gelen iç çamaşırları giydirilip, traş edilir. Bu işler tamamlandıktan sonra İmam Efendi gelir, sağdıcın oğluyla güveyi yönleri kıbleye gelmek üzere oturtulur. Güveyinin ceketini imam eline alarak selavatla, Resulina Muhammet izniyle önce sağ koluna sonra sol koluna giydirilir. Güveyinin kısmetinin bol olmasına dua edilir. Dini nikah kıyılır, dini nikahta çevreye dikkat edilip bağlanma önlenir.
Camide yatsı namazı kılındıktan sonra imam efendi önde, arkasında güveyi "şol cennetin ırmakları" ilahisi ve topluca aminlerle gerdek odasının kapısına varılır. Odanın kapısının önünde bulunan suyu güveyi devirir, tenekeye tekme atıp koşarak odaya girer, yetişen arkadaşları yumruklar, iğne batırırlar.

Gerdekte iki rek'at namaz kılınır, kız evinden gelen tavuklu bulgur pilavını (yastık çerezini) birlikte yerler. Yemeğin hepsi yenilmez, sağdıca da bırakılır.
"Bu bahçede yeşil yemiş
Dallarını yere eğmiş
Güva namaz kılarken
Gelin tavuğu yemiş"

Gelin güve olunduktan sonra güveyi kız evine mesaj niteliğinde tabanca atar. Sabah çarşafın içine para konulur, yaşlı bir kadın gelip çarşafı toplar, bahşişi alır. Geline kardeşi tarafından bağlanan kırmızı kuşak kız evine gönderilir.
Ertesi gün akraba ve komşu kadınlar toplanıp, duvak kekili kesmeye gelir. Bir parça kekil kesilir, eline ayna ve buğday verilir, gelin oynarken buğdayı çevreye saçar. Kadınlar da bahşiş verir.
Artık gelin her gün erkenden kalkıp kayınbabanın abdest suyunu verecek, akşam yatarken soyunduracak, evin erkek çocuklarına paşa, kızlarına hatun hitabında bulunacaktır.
Düğünün 15. günü gelin ve güveyi kız evine ayak dönmeye giderler. Kız babası üreyecek keçiden, koyundan, inekten bir hediyeyle kızım tekrar yolcu eder.
Atalar güzel söylememiş mi? "Kız dediğin el aşı." Pişti ve yerini buldu. Allah bahtından güldürsün, bir yastıkta kocatsın, çıktığı yere geri döndermesin...

EVLİLİK ÜZERİNE YOZGAT YÖRESİNDE ANLATILAN FIKRALAR

Sabahleyin kalktım diledim dilek
Altın bileziğe dar gelir bilek
İyiyi kötüye yazıyor felek
Dengini dengine yaz kadir Mevlam.

ALIN YAZISI

Delikanlıyı teyzesinin kızıyla gönülsüz evlendirirler. Bu evlilikten memnun olmayan delikanlı, çevresine devamlı dert yanar. Çevresi de teselli etmek için "yazgı yavrum, yazgı" dedikçe, delikanlı da "yazgısına kurban oluyum, yazgısına bir şey diyeceğim yok da, bu yazgıda anamın hiç mi suçu yok" diye anasını suçlar.

Yazgıya giden yolun ilk adımında, görücü gidenlerin ev sahibinin aynasına yazdıkları:

"Dünür geldik ev sahibinin kızına
Yazı yazdık aynasının tozuna"

Beytiyle söze başlayıp, "anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al" atasözünü hatırlatıp, "er dayıya, kız bibiye çeker" atasözünü de unutmadan , yazgısına küsenlerin, yazgısıyla gülenlerin ve yazgıyı yazanların hikayesine başlıyalım.

UCUZ ETİN YAHNİSİ TATSIZ OLU

Hasan, Ağa'nın evinde misafir. Ağa'nın oğlu babasına, " 7 deve, 100 koyun, 10 sığır ve şu kadar parayla işi bitirdik" tekmilini verirken Hasan kulak misafiri olup sorar:

"Bitirilen iş ne?" Ağa, "Bizim küçük mahdumu everiyoruz da kesilen kesimi (başlığı) haber veriyor" deyince Hasan hayretle, "Bu kadar başlığa ne hacet var, biz de kızı bedava verirler" der demez, Ağa, Hasan'ın edepsizce oturuşuna kinaye olarak, karşısında el pençe divan duran çocuklarını gösterip, "Bu kadar başlıkla alınan kızdan şöyle yavrular doğar, bedava alınan kızdan da senin gibi it Hasan'lar doğar" sözleriyle taşı gediğine kor.
"Ucuz etin yahnisi tatsız olur" sözünü boşuna dememişler ya!

GELİN ATTA GÖR KİMİN KISMETİNDE

Kızla oğlan birbirine gönül vermişler. Kız oğlana kaçacak. Gece çeşme başında buluşmaya karar verirler. Onların kararı öyle ola dursun. Zile ta-raflarından birinin mandaları çalınmış. Mandaların bu kızla oğlanın köyünde olduğu, geceleri çeşmeden sulandığı ihbarı gelir. Mandaların sahibi gizliden köye gelip mandaları beklemeye başlar. Gel gör ki oğlan hastalanır, ateşler içerisinde kıvaranmaya başlar. Kendinde kavil yerine gitmeye mecal bulamaz.
Bu halden haberi olmayan kadersiz kız, bohçasını alıp çeşmenin başına vardığında, yad avcunun kucağına düşer, atının terkisinde Zile'ye doğru yol alır.

BETERİN BETERİ

Oğlanla kız, birbirleriyle evlenmeye söz vermişler. Kendi aralarında böyle karar vermişler vermesine de kara yazgı durur mu? Kızı oğlanın ağ-besine nişanlamışlar. Başlarından vurulmaya dönen oğlan ve kız, ahrette buluşmada anlaşırlar. Kız ata binip oğlanın evinin kapısına gelince oğlan, kızı alnından vuracak, ondan soma da tabancayı kendi alnına dayıyacak. Oğlan sözü yerine getirip kızı alnından vurunca daha kendi alnına dayamadan, ağbeyi oğlam kurşunlar.
Trajedi istenilmediği şekilde böyle düğümlenirken "oğlan ve kızın kanının döküldüğü yerde her yıl çiçekler bitermiş." derler.

AVRAT PADİŞAHI

Ayşa Hanım'ın düğününden sonra kardeşleri görmeye gittiklerinde ne görsünler? Enişte lal. Bacıları giydiriyor, bacıları traş ediyor. Kardeşleri, bacılarının bahtına üzülüp bir kenara çekerler ve "bacı biz hata etmişiz, bu adamla ömür geçmez, gel seni boşatalım" derler. Ayşe Hanım, "Bu benim yazgım, kader böyle imiş, kadere ne denir" sözleriyle kardeşlerinin tekliflerini reddeder.
Ayşe Hanım, kocasını el içine çıkarır, çocuklarım büyütüp ev-bark sahibi yapar. "Avrat Padişahı" ünvanını da kazanır.

YİĞİDİN KARISI ÇİRKİN GEREK

İhsan Efendi, görücü usulüyle evlenir. Gerdeğe girer duvağı açar ki, gelinde hayalinden geçirdiğinin hiçbirisi yok. Erkenden kahvenin yolunu tutar, bir masaya oturup, sigaranın birini yakıp birini söndürür.
İhsan'ın durumu, karşı masada oturan gün görmüş, tanıdık bir ihtiyarın dikkatini çeker, İhsan'ı masasının çağırıp, çay ısmarlar. Sonra, "yavrum ben senin derdini biliyom, sen garip bir yiğitsin, güzel avradı nideceksin, yiğidin karısı çirkin gerek" öğüdünü verir.

Yıllar sonra İhsan Efendi, bu anısını anlatırken, sözü şöyle bağlar:

"İhtiyar haklıymış, üstüne yedi avrat getirdim, hepsi bırakıp gitti de başımı yine beğenmediğim o kötü avrat bekliyo."

SANKİ AY DOĞMUŞ

Kader hep ağlatmaz ya, bazısına da güler, demişler. Sıttık Efendi, bilmediği bir diyardan, görmediği bir kızla, isteği hilafına nişanlanır. Düğün dernek derken, sıra gerdeğe gelir. Arkadaşları ilahilerle Sıttık'ı zorla gelinin odasının önüne kadar getirirler. Seninki ayağını mercimek kütüğüne dayamış," gelini kim istediyse o güva girsin" diye direnirken, arkasından yumruğu yeyince, kendini gelinin yanında bulur.
Torun ve tosuna kavuştuğu bir günde, gelinine, "gelin gerdeğe zorla girdim emme, duvağı kaldırdım ki ne göreyim? Sanki odanın içerisinde ay doğmuştu" sözleriyle mutluluğunu yıllar sonra dile getirir.

EBESİ DE BÖYLEYDİ

Bey oğlunu everecek. Ününü işittiği kızı oğluna alacak almasına da kızın Ebesine "sağlam ayakkabı demezler". Bey, Ebesinden kıza ne? Gelmiş geçmiş telkiniyle kıza dünür olur, işi bitirir. Sıra gelin almaya gelir. Kervanlar kuşanır, yola düzülür. Seymanlar giderlerken, yol ırmağa uğrar. Kafile ırmağı geçerken sarı maya ırmağın orta yerinde suya yatıverir. Savran, hışımla "bunun ebesi de böyleydi, o da sudan geçerken suya yatardı, çektiği damarlar kurusun" diye dursun, o zaman Bey'in alnı çat eder, "demek ebesine çekmiş" der, ve seymene "geri dön"emrini verir.
Ne demişler? "Kokarsa yağ kokar, aslı katıktır."

KERVAN GEÇİYOR

Çerkez kızına damat adayı, tanışmaya gelir. Kız, oğlanı denemek için çayı şekersiz verir, oğlan çayı şekersiz içer. Kız bakar ki, ekmeğini yiyemez, çarığım giyemezin biri. Beğenmez.
Bir başkası daha gelir. Kız, ona da aynısını yapar, çayı şekersiz verir. Oğlan kurnaz. Çayı devamlı sesli sesli karıştırmaya başlar. Kız, "Kervan geçiyor" der demez, oğlan hemen yapıştırır, "Allah vere de yükü şeker olsaydı."
Şeker şerbet olur, dilek de yerini bulur. Erim er olsun da, evim çalı dibi olsun.

FAKI FAKI KENDİNE GEL

Şair Hüzni Baba (Kurt İmam) Haymana'da Ağanın evinde vaz-ü nasihatta bulunurken, Çobanın karısı imamı evine davet eder. Dizinin dibine oturur. Bilmediklerini öğrenmeye çalışır. Hüzni, bir kadının çobasına bakar bir de herşeyden habersiz kocası çobana. Kendi kendine "Allah'ın işine bak, şöyle bir kadını, şu oduna yazmış; benim gibi alime de benim odunu yazmış" deyince Kadın, "Fakı Fakı (İmam, İmam) kendine gel. Allah'ın yazgısı yerinde. Sen o odunu adam edeceksin, ben de bu odunu" der.

EMEKSİZ KAZANCIN KIYMETİ BİLİNMEZ

Bey'in kızına dünür gelince Bey, "Allah'ın emrine ne diyelim" der ve söz kesilir. Başlık kesmeye sıra gelince de, Bey, "zaten tek kızım, ihtiyacım da yok" sözleriyle başlık istemez. Gel zaman düğün-dernek kurulur. Eğlenip, yiyilip içildikten sonra cehiz develere yüklenir. Gelinin başı bağlandıktan sonra "haydi yavrum işin rast gitsin, bundan sonra anan da baban da gittiğin kapı, biz ancak ölümüne geliriz" öğüdüyle yol verilir.
Düğün alayı ırmaktan geçeceği için Bey, adamlarından birini alaya klavuz olarak verir, ırmaktan geçirdikten sonra dönmesini ister.
Düğün alayı çan sesleri, davul zurna çalarak gide dursun, ırmağa vardıklarında ne görsünler, ırmak coşmuş. Irmaktan geçilirken seğmenler "aman cehize bir şey olmasın" endişesine düşerler.

Alayı sağ salim ırmaktan geçirdikten soma dönen kılavuza Bey sorar:

"Zarar ziyan yoktur inşallah". Klavuz, "Beyim zarar-ziyan çok şükür yok ama, düğün alayı coşkun ırmaktan geçerken, hepsi "aman cehiz ıslanmasın" diye yanıbağır oldular da, bir tanesi çıkıp da, aman cehizi batsın, geline bir şey olmasın da, geline bakın, demedi, ona çok üzüldüm." havadisini verince, Bey, hışımla:

"Demek öyle, emeksiz kazancın kıymeti olmazmış derler, doğruymuş, tez düğün alayını çevirin" emrini verir. Alay geri döndüğünde bir hayli başlık parası aldıktan sonra gelini geri yolcu eder.

SU KUŞU-KIRAÇ KUŞU

Sevilen ve sayılan Şehzade Ahmet Efendi'nin hammı vefat eder. Ahmet Efendi, Hocası Şakir Efendi'nin yetişkin kızı olduğunu bildiğinden, Gedikhasanlı köyüne istemeye gider. Ahmet Efendi söz açmadan Şakir Efendi "Ahmed'im başın bozulmuş... Şehirden bir kız bul da evlen" der. Ahmet Efendi kalbinden hocasının kızını vermek istemediğini geçire dursun, Şakir Efendi, "Ahmed'im bak sana bir hikaye anlatayam, bir su kuşu ile kıraç kuşu arkadaş olurlar. Mukadderat arkadaşlığı ilan ederler, birisinin başına bir iş gelecek olursa, diğeri onun imdadına koşacak.
İki ahbab yiyip içip günlerini geçire dursunlar, günlerden bir gün bir su başında sohbet ederlerken firtına kopar. Su kuşu kendim suya atıp kurtarır.

Fırtına kıraç kuşunu önüne katıp götürürken su kuşuna seslenir:

"Hani birbirimizin imdadına yetişecektik".

Su kuşu sudan kafasını çıkararak:

"Su kuşuyla kıraç kuşunun arkadaşlığı bu kadar olur" cevabını verir." Şakir Efendi hikayeyi anlattıktan sonra, "hadi Allah işini ras getirsin" duasıyla Ahmet Efendi'yi yolcu eder.
Ahmet Efendi'ye ikinci eşi için söz kesmeye giden annesi, Ahmet Efendi'nin deyimiyle "Annem sanki iş yapmaya değil de, bozmaya gitmişcesine, "yavrum, sen Ahmed'e kızını verecekmişşsin ama, Ahmedim'in üç tane öksüzü var" deyince, Kayınpeder, "Hala, Ahmediyin isterse yedi tane öksüzü olsun, ben kızımı vereceğim" karşılığında bulunur. Meğer yine Ahmet Efendi'nin ifadesiyle, "Şakir Efendi kayınpedere, rüyasında Ahmet Efendi'ye kızını vermesi için telkinde bulunmuş."

NELER GÖRDÜM

Asiye Hanım'ın kocası ölür. Asiye Hanım gibi bir Hatun'u oba ileri gelenleri obadan çıkarmak istemezler ve obadan birisiyle evlendirirler.

İlk kocasının çok keleş olmasına karşın, gerdeğe girdiğinde yeni kocası gözünü tutmayınca Asiye Hanım içini şöyle döker:

"Neler gördüm neler gördüm
Taş bağrımı deler gördüm
Şahinin yuvasına
Kel kargayı düner gördüm"

Bir başka dul kadın da yeni kocasını yola getiremeyince:

"Uzaktan baktım canımın canı
Yanına vardım develik damı
Ben O'nu sığıra katıyom
O danaya kaçıyor"
Serzenişinde bulunur.

Yozgat sürmelisiyle başladığımız söze yine Yozgat sürmelisiyle son verelim:

"Çamlığın yolları bükülür gider
Siyah saç arkaya dökülür gider
Bir yiğit de sevdiğini almazsa
Mahşere dek beli bükülür gider"
Ve Allah'tan herkesi bahtından güldürmesini dileyelim.

ALINTIDIR..
 
Doğum:

Geline ocağın devamlı yanması maksadıyla baba evinden odun getirtilir. Gelinin ilk çocuğu oğlan olursa aileye mutluluk verir, aile helva yapıp dağıtır, yiyenler para bağışında bulunur.
Delikanlılar doğum olan evin damında tepinir, bacayı yıkar, oğlan olmasından dolayı "isteriz isteriz" diye bağırıp çağrılır, evde hazırlık yapılıp delikanlılara ziyafet çekilir. Delikanlılar da "Allah analı-babalı eylesin, Allah döllü-döşekli eylesin" temennisinde bulunurlar.

Yeni doğan çocuk yıkandıktan sonra ağzı kokmaması için vücudu ve ağzı tuzlanır. Sacayağından geçirilir, vücuduna bal sürülür.
Yeni doğan çocuk kırkı çıkana kadar evden çıkarılamaz, çocuğu yaşamayan kadınlar kırk çıkana kadar doğum olan eve uğramazlar. Kırk çıkmadan önce eve misafir gelende kırk basmaması için çocuk karşı çıkarılır.

Kızın kırkı 40 günde, Oğlanın kırkı 20 günde çıkar.
Lohusayı al basmasından korumak için kocasının ceketi örtülür, odada Kur'an-ı Kerim bulundurulur, lohusanın başına kırmızı kordele bağlanır.
Ölüm:

Mahallede ölüm olunca Azrail elini batırmış inancıyla sular dökülür. Can çekişme uzun sürerse ayağının altına hal sürülür. Can çekişme anında bağırılıp çağrılmaz, canı sıçrarmış. Cenazenin yıkanmasında' babanın, ananın ayaklarını oğlu ve kızı yıkar.
Cenaze evinden gelinirken sudan geçilir. Cenazenin yıkandığı yerde üç gün lamba yakılır.

Bayram:

Bayramdan önce köylerde çörek ve yemek yapılıp, herkes kendi çevresinin misafir od&sına götürüp birlikte yerler.
Yemek ve bayramlaşma, bittikten sonra kırlara, bağlara bahçelere gidilip birlikte salıncaklar sallanıp eğlenceler düzenlenir.
Seher vakti çeşmelerden zemzem aktığı inancıyla su getirilir.

Hıdırellez:

Hızır'la İlyas senede bir gün yani Hıdırellez günü kırlarda buluşup sevinç gözyaşı dökerlermiş. Bundan dolayı da genellikle Hıdırellez günü yağmur yağarmış. Halk da Hızımla karşılaşma ümidiyle kırlara çıkar. Gelin kızlara kuzular gönderilip, yemekler yapılır, birlikte yenilir. Akşama kadar salıncak sallanılır, sülenke oynayıp, halaylar çekilir.

Siftah:

Üç ayların girdiği ilk perşembe helva yapılıp, şehirde komşulara dağıtılır, köylerde de Cuma günü caminin önüne çıkarılarak köyün erkekle-riyle birlikte yenilir.

Muharrem:

Muharrem ayında, makas iğne tutulmaz, çamaşır yıkanmaz, banyo edilmez, aynaya bakılmaz, saç taranmaz.
Aşura yapılıp konu-komşu ve akraba-ı taallukata dağıtılır.

Askerlik:

Askere gidecekler akraba ve komşular tarafından yemeğe çağrılır, harçlık verilir. Köyden ayrılacağı gün, köylü ayrılış yolunun çıkışına birikir, imam askerliğin kutsallığı ile ilgili konuşma yapar, dua eder, amin tutulur, uğurlayanlar harçlık verir.
Asker dönüşünde bayrakla karşılanıp evine girinceye kadar selavat söylenir. Verilen müjdeyle bir şeyler alınır, yapılıp birlikte yenilir.

Sünnet:

Sünneti köylerde davulcular yapar, bilhassa güz mevsiminde köyün çocuklarının tümü sünnet ettirilir. Davul eşliğinde eğlenilir.

Koç katımı ve sayı:

Koç katılmazdan önce gelin kız olan evlere koçlar götürülüp çeşitli ip boyasıyla süslenilir. Aynalar takılır. Çoban tarafından sürü sahipleri ziyaret edilir, çobana bahşiş, koçlara da arpa ikram edilir.
Çoban tutma işi Koç katımı olan genellikle Ekim ajanım sonunda ve Mayıs ayında iki kez olur. Çoban sürüyü gütmeye başlamadan o yılın yağmurlu yaşlı geçmesi dileğiyle değneğini suya batırır.
Davarların karnında kuzunun canlandığına inanılan yüzüncü gününde sayı gezdirilir. Sayı gezdirmeden önce delikanlılardan deve, arap tilki, köçekler oluşturulur, ziller takılır. Davar sahiplerinin evlerinin önüne vardıkça deve ıhar bahşiş almayınca kalkmaz, tilkiler, köçekler, araplar oynar. Alınan törelerle halva yapılıp, çerez alınıp yenilir.

Özel günlerde çeşitli davranışlar:

Yola gidenlerin çamaşırları ters yüz edilip katlanmaz, işi ters gidermiş.
İş yapılırken üstüne gelen "işin olsun, kolay gelsin" der iş yapan da "kolaysa başına gelsin" karşılığında bulunur.
İş yapanlar, iş bittikten sonra yaptığı işin aracını iş sahibinin önüne atıp "düşmanıyın ömrü bu kadar olsun" sözünü söyler, iş sahibi de "daha kötü olsun" karşılığıyla bahşiş verir.
Ekin biçme, bağ ve bahçe hasatlarının sonuna gelindiğinde selavat söylenilerek iş bitirilir.

Yapılan işe göre üzerine gelenler:

Ekmek yapılıyorsa: "Bereketli olsun" der.
Çamaşır yakınıyorsa: "Donun ağarsın" der.
Yemek yeniyorsa: "Boğazınız olsun" der.
Yayık yayılıyorsa: 'Yayığın yağlı olsun" der.

Tarlaya tohum saçılırken "ya hacı harçlığı ya kız başlığı" denilip tohum saçmaya başlanılır.
Karga sabah kapının önünde öterse uğur sayılıp, "sana bağırsak dökelim" denilir.
Ev yapılırken evin bacasında uzun ömürlü birisine ateş yaktırılır, helva yapılıp dağıtılır.
Bıçak, alacak kişiye kapalı da olsa elle verilmez, yere bırakılıp alması sağlanır.

YOZGAT MERKEZİNDE (ŞEHİRDE) YAPILAN NİŞAN VE DÜĞÜN TÖRENLERİNİN BAZI AYRINTILARI

Oğlan askerliğini yapıp, iş-güç sahibi olunca ana-baba başgöz etmeye karar verir. Oğlandan istediği olup olmadığı sorulur. Yoksa, oğlan annesi, Çamlıkta, hamamda, gezmede düğünde, nişanda kızlara göz gezdirir. Beklediği kız güzel, varlıklı aileden eli işli ve cehizi çoksa kaçırmadan kız evine gider. Kız evinde izzet ve ikramlanırken kızın hizmetini evin durumunu izler. Oğlunun işini gücünü, kimlerden olduklarını kız evine söz arasında duyurur. Bu arada kız ve oğlan babalan da boş durmazlar, birbirleri hakkında araştırır soruştururlar. Oğlan tarafı birkaç kez gidip gelmeyi ve dünür düşmeyi ihmal etmez. Kız evinden olumlu cevap alınınca birkaç akrabayla kız evine gidilir. Başlık kesmede oğlan tarafından alınacak eşyalar, verilecek para miktarı belirlenir. Kız babası istediğinde İsrar ederse "ne yani bana Tol çarşıdan dükkan mı bağışlıyon, vereceğin bir batman et" gibisine serzenişte bulunulur.

Başlık işi konuşulduktan sonra oğlan tarafından aralarında imamla birlikte kadınlı erkekli küçük bir grupla kıza yüzük takmaya gidilir. Yüzük takmada pek fazla takı falan olmaz; yüzük takılır, imam duasını yapar. İşin şatafatlı yönü nişanda olur. Kararlaştırılan nişan gününden önce oğlan tarafı takacağı takılan, götüreceği eşyaları, gelin kıza beğendirmek suretiyle alır. Akrabalarına davetçi gönderip, nişana davet eder. Akrabalar da güçleri oranında bilezik, altın lira ve elbiselik temin ederler, para götüren de olur. Oğlan evi çalgı tutar. Yaşlı erkekler, kadınlar, genç erkekler. Önde, bir gencin taşıdığı lüks lambasının arkasında kız evine doğru şen şakrak yol alırlar. Kız tarafına varıldığında yaşlı erkekler ayn odalarda, kadınlar ayrı, gençler ayrı odalarda biraraya gelirler.

Erkek odasında hoca açışını yapar, duasına amin tutturduktan sonra eğlenme ve sohbet faslı başlar. Kadınlar gelin kıza takılarını takar, aralarında halaylar çekip eğlenirler. Erkekler sohbetle birlikte çalgıcıların çalıp söylediği Bozlak, Aydost, Nuri Bey, Ziyam gibi uzun havalan dinlerler.
Gençler çalgı eşliğinde çifte telli oynar, oyun çıkarır ve halay çekerler. Bu arada bahşiş almak için kız evinden küçük eşya çalmayı da ihmal etmezler.
Nişandan sonra kız tarafı, oğlan tarafından hediye getirenlere çamaşır yapar, hediyenin değerine göre etiketle belirleyip gönderir. Yine kız evi şerbetle birlikte çerezden oluşan sinileri nişandan sonra oğlan evine gönderir, oğlan evi de yakınlarına ikram eder.
Artık oğlan evi ve yakınları sık sık gelin kız görmeye gider, gidişler hediyesiz olmaz, karşılıklı davetler yapılır. Ramazanda iftarlık ve çerez, bayramdan önce bayramcalık, hıdırellezde kuzu ve yemeklerle gelin kız ve çevresine ziyafet çekilir.

Düğün gününe karar verilince oğlan evi dışarda çalmak üzere davul-zurna, içerde çalmak üzere de ut, keman ve teften oluşan çalgıyı tutar. Kız evinin de yalnız keman tuttuğu da olur.
Düğüne davet edileceklerin listeleri hazırlanıp, bir orta yaşlı kadın ve iki genç kız tek tek davet edileceklerin evlerini dolaşırlar. Evlere varıldığında kadın, "...hanımın selamı var... günü kekil. ...günü koltuk düğüne buyurucaksınız, ve darısı yavrularınıza olsun" temennisiyle başka bir davetliye gitmek üzere ayrılırlar. Birkaç delikanlı da esnaf, tüccar ve memurları gezip davetini yapar.
Düğünlerde erkekler ve gençler selamlıklarda ayrı ayrı, kadınlarda ya kız evinde ya da akraba ve komşuların düğüne elverişli konağında toplanıp, çalıp çağırırlar.

Kız evi de yemek verirse de oğlan evi hemen hemen her gün davetli ve çalgıcılara yemek verip, ehli keyflere de içki ikram eder. Düğün gününden bir iki gün önce akraba kadınları toplanıp, baklava ve börek hamurunu açıp firma gönderirler. Yemekler için de aşçı tutulur.
Çalgıcılar, erkekleri, kadınları gençleri eğlendirdiği gibi kız evine de gidip orada da çalıp çağırırlar. Kadınların içlerine alınırken yaşlı bir kadın çalgıcıların gözünü bağlayıp, kadınların arasından çalgı çalacağı perdenin arkasına götürür, çıkılacağı zaman da aynı işlem yapılır.
Çalgıcıların tefcisi her fasıldan sonra hemen tefi eline alıp davetlilerin hepsinden bahşiş toplar.
Kına ve kekil kesme hamamda yapılır, hamama ekmek, helva ve meyve gönderilir. Burada yapılan masrafları oğlan evi karşılar.
Düğün genellikle Perşembe ve Pazar günleri başlayıp üç gün sürer. Düğünden önce oğlan evi çevre camiinde mevlüt okutur, mevlütte lokum ve şeker ikram edilir.
Çehiz yazmaya iki taraf da birkaç yakınım çağırır. Çehiz abartılı yazılır. Başa Kurban yazılıp değer konmaz, ikinci sırayı yatak yorgan alır, en sonuna ayna yazılır.
Çehizden önce kız evi cehizi serer, tanıdık olsun olmasın çehizde ne var ne yok kadınlar cehizi görmeye gider. Çehiz bir yerde kız evinin yıkımıdır. "Kız beşikte çehiz sandıkta" deyimi doğrultusunda gelen bohçacılar boş çevrilmez, kızın eli iğne tuttuğunda kız ve diğer yakınları devamlı işlengi işler, oya örer ve dikiş dikerler. Eskiden Isparta halısı çok pahalı olduğundan annelerin en büyük özlemi kızlarını Isparta taban halısıyla gelin etmek olurdu.

Çehiz yazıldıktan sonra arabalara yüklenip kız evinden birkaç kadınla oğlan evine götürülür. Kız evinden giden kadınlar oğlan evinin yardımıyla çehizi yerleştirip döner.
Düğün geceleri çalgı eşliğinde kız evine baskına gidilip orda hep birlikte çalınır, çağrılır.
Düğünün son günü koltuk günüdür. Oğlan evinin kiraladığı üstü kapalı yaylı arabalar (yaylılar) ve gelinle damadın bineceği aynalı körük (fayton) oğlan evinin önüne dizilir, yaylılara genç kız ve gelinler binerler. Bunlara, yenge denilir. Damatla birlikte kız evine varılır. Kız evinde gelin kız hazırlanıp, erkek kardeş duayla bacısına kırmızı kuşağı bağladıktan ve gelin vedalaşmasından sonra damat gelin kızın koluna girerek faytona getirir. Zaten kızların da en büyük özlemleri aynalı körükle gelin olmadır.

Onun için aşağıdaki türküyü boşuna söylememişler ya:

"Oğlanın adı Ömer Belimi kesdi kemer
O incecik belime
Yakışır gümüş kemer
Aynalı körük olmazsa ben gelin olmam Ut kemani olmazsa aynalı körüğe binmem"

Türküde bahsi geçen gümüş kemer, gelinlerin beline takındığı Van işi telkari gümüş kemerdir. Eskiden gelin kızların gelinliği carseden olup, bele kemer takılırdı. Damada da lacivert urba kestirilirdi.

Gelin oğlan evine indirilince başında çanak kırılır, eğer kız baba evindeyken baba evi bir yangın vb. bir faleket geçirdiyse eşiğe kor konulup üstüne bastırılıp öyle eve alınırdı.
Damad güveyi hamamına götürülür, arkadaşlarıyla orda eğlenirler. Gelin kızın kızken işlediği bohçanın içinde kız evinden gelen çamaşırlar giydirilir. Eve gelince arkadaşlarına yemek verilir.
Dini nikah yapıldıktan sonra oğlan tarafından bir kadın gelin kızla damadı ele ele verir, ayak basma adeti burada gerçekleşir. Gerdekte damat gelinin duvağını açar, iki rekat namaz kıldıktan sonra kız evinden gelen hindili ya da pehlili pirinç pilavından ve baklavanın göbeğinden yerler. Ayrıca gerdek odasının kapısında kız evinden gelen bir iki kadın bekler. Sabah damat çarşafın içerisine para bırakır, toplamaya gelen kadın parayı alır, gelinin beline kardeşinin bağladığı kırmızı kuşak kız evine gönderilir.
Kuşluk zamanı akraba kadınları toplanır, çalgıcılar gelir, duvak açma adeti yapılır ve duvak açma töreniyle düğün bitmiş olur.

Bir hafta, on gün sonra gelinle damat kız evine el öpmeye götürülür. Kız babası devamlı kullanılacak bir eşya veya ineği el öpme hediyesi olarak verir.
El öpmeden sonra kayınvalide gelini, akrabalarına gelin gösterme gezmesine götürür. Gezmede geline ikramda bulunulur, çantasına hediyeler konulur.
Dileğimiz cicim ayı böyle sürsün. Allah ağızlarının tadını bozmasın...

YOZGAT KÖYLERİNDE NİŞAN VE DÜĞÜN

Allah'ın kanunu gereği, birlikte yaşama arzusu ve her canlının neslini idame ettirme özlemi vazgeçilmeyen bir hüküm. İnsanoğlu da bu kanunun hükümlerini yerine getirenlerden biri. İnsanlık yaşantısını çeşitli kurallarla yönlendirmeye çalışırken, nişan ve düğün törenlerinde de kural koymayı ihmal etmemiş. Her toplumdaki evlenme adeti birbirine benzerlik arzetse de gözle görülür ayrıntıları, göz ardı edilemez. Türk milletinin de diğer milletlerle düğün ve nişan törenlerinde ayrıcalıkları olduğu bir gerçek. Bölgesel. İller arası, kent ve köy arasında hatta köyden köye bile ülkemizde ayrıcalıklar olduğu izlenilmekte. Biz burada Yozgat yöresi köylerinin nişan ve düğün törenlerinin ortak yönlerini sergilemeye çalışacağız.
Oğlan akil-bağlik olunca, anaya, babaya, everip, ev bark olması, baş-göz idip, çoluğa çocuğa kavuşması için bir gıv gıv düşer. Eğer bu gıv gıv gecikirse, zaten oğlan da boş durmaz. Huysuzluk çıkarır, konuşmaz, işe gönülsüz gider, babanın ayakkabısına mıh (çivi) çakarak evlenmek istediğini duyurur. Oğlanın evlenmesine karar verilince önce gönlünün istediği varsa ondan başlanır. Böyle bir durum yoksa akrabalarda gözlerinin tutuğu varsa "eyimizi ele mi yedirelim?" düşüncesi de yabana atılamaz. Kız tarafından da bu kabil teklifler gelebilir. Böyle bir durum yoksa sağın solun şavlıyla kız beğenilmeye gidilir. Oğlan anasıyla birlikte bir iki yakını odalden odale habersiz kız evine giderler. Yetişik kızı olanlarda devamlı tetikte olurlar.

Hazırlıksız yakalanmamaya özen gösterirler. Ellerinden geldiğince kapı ve peçe temizliğini ihmal etmezler. Dünür gelme çağına gelen kız bürüğe sokulur, bağa, bahçeye yalnız gönderilmez. Dünürler de gerçek durumu görebilmek amacıyla ani bastırma yollarını seçerler. Dünür gidilen ev hürmette kusur etmemeye çalışır. İzzet ve ikramda bulunur. İzzet-ikram arasında dünürcüler kızın hareketlerini izlemeye alıp, su vermesi, kapıdan arka arkaya çıkıp çıkmadığı... ay ağına şahbazlığı, işe elinin yatkın olup olmadığı ve başta güzelliği aranan hususlardır. Eğer kız beğenmeye başka köye gidilirse oğlan anası kızla yatma bahanesiyle kızın kusuru olup olmadığım araştırır. Dünürcüler kızı bekledikten sonra akraba ve ahbaplardan birkaç kişiyle kız istemeye gidilir. Hoş-beşten sonra oğlan tarafından görevlendirilen erkek "biz buraya niye geldik?" diye sorar. Kız babası, "hoş geldiniz safa geldiniz, misafire niye geldin diye sorulur mu?" karşılığında bulunur. Oğlan evi "Allah'ın emri, Peygamberin gavli üzerine dünür geldiklerini" açıklarlar. "Kız evi naz evi" derler ya, ilk istemede gönülleri olsa bile "heye" demezler. İşi danışığa bırakıp "hele bir danışalım" derler. Kızın bacısı, evin geliniyle kızın fikri sorulur, kızın gönlü varsa "Anam, babam bilir" der. Gönlü yoksa "40 yıl evde kalsam yine varmam, Allah yazdıysa bozsun" karşılığında bulunur. Akrabaların da fikirlerinin sorulması ihmal edilmez. Sonunda bir mıh başı çıkarsa "içinde yoğuduk dışında yoğuduk" bahanesiyle soruna ortak olmadan yan çizerler. Oğlan evinin birkaç kez gelip gitmesinden sonra kız evi, "bahtı ikilensin üçlensin" haberini gönderir. Danışık süresince kız evinden birkaç kadının oğlan evine incelemeye ve ev beğenmeye de gittiği olur. Bazı köylerde haber beklenilmeden oğlan evi, içerisinde çörek, pişmiş tavuk, çerez olan bir heybeyle kız evine gider. Kız evinin gönlü varsa getirilenler ortalığa getirilerek birlikte yenir. Gönülleri yoksa heybe dokunulmadan geri verilir.

Kız tarafının gönlü edildikten sonra sıra, başlık kesme, oğlan-kız adı belirlemeye, beklik takmaya gelir. Oğlan tarafı, kız tarafına gelecekleri günü duyurup birkaç yakınıyla kıza yüzük, gremise, elbise, başörtüsü, küpe alınıp kahve, şekerle kız evine giderler. Kız evinde oğlan tarafı "Allah'ın emrini, Peygamberin gavlini, İmam-ı Azam'ın içtihadını, hazır cemaatin şahadetini anıp, kız babasına, oğlan babasının ismiyle, güveyninin de ismini söyleyip...hanımının oğluna akrabalık matlup ediyoruz" denilir. Kız babası ya da vekili, "Allah yazdıysa ne diyelim" derler. Karşı taraf da"Allah razı olsun" temennisinde bulunur. Dünür düşme işinden sonra "alıp vereceğimizi bilelim, adını koyalım sonunda rahat edelim" teklifi yapılıp başlık kesmeye geçilir. Kız tarafı yüksekten kapıyı açar, oğlan tarafı "fazla" deyince "bizim kızımız kiminkinden aşağı, elin geçtiği köprüden siz de geçin" deyip o sırada çevrede verilen başlık miktarları dile getirilir. Israrlar bağışlamalarla verilecek paranın, yün (yapağı) anaya süt hakkının adı konulur. Başlık kesme işi bittikten sonra da İmam Efendi, "Müslümanların hayır işlerinde bir araya geldikleri" girişiyle söze başlayıp, münasip olan sözleri söyledikten sonra cemaati duaya davet eder. Dua bittikten sonra "iki tarafa da hayırlı olsun. Allah utandırmasın, düşman dediği olmasın" temennileri yapılıp, kız odasına "adetlerini yapsınlar" haberi gönderilir. Kıza getirilen hediyeler giydirilir, takılar takılır. Eğer başlıkta yürür mal varsa (Sığır, manda, koyun vb.) onlar beğenilmeye gidilir, alınır gelinir.

Beklikten sonra sıra nişan takmaya gelir. Nişandan önce okuntu gönderilir. Oğlan evi gerekli elbise ve takılan alır. Çalgı tutulur. Şerbet için şeker, çerez (üzüm, leblebi) de ihmal edilmem Heybenin bir gözüne bunlar diğer gözüne pişmiş tavuk ve çörek yapılarak konulur. Bir eşşeğe yüklenir, üzerine bir çocuk bindirilir. Bir sini üzerine gelin kızın giyecekleri ı konur ve üzeri kıvrakla'örtülür. Nişan köyün içerisinde yapılıyorsa siniler iki kadının başında kız evine gönderilir yoksa eşekle gönderilir. Hediyeleri götürenlere kız evince bahşiş verilir:
Kız evinde oğlan tarafından getirilen şeker şerbet yapılır. Oğlan evinden erkek odasına şerbeti götürmeye gelen erkeklere şerbeti karıştıran kadın, "tas batmıyor, vermem" der. Kadına töresi verilip şerbet helkeleri alınıp erkek odasına sinideki çerezle birlikte götürülür. İmam Efendi yine "Allah'ın emrini" anarak duayı yapar. Duadan sonra odadakilere çerez dağıtılarak, şerbet kase ile sunulur, oğlanlıabası, kız babasına iki şahit huzurunda para verir, bu para şerbet tasına konulur. Verilen bir harçlıktır. Sohbete geçilir, yapılan tatlı sohbetin yanında kahveler içilir, kahve içimi bittikten sonra kahveyi yapan, kahve tepsisini yere çalar, erkek tarafından bahşişler atılarak kahve tepsisi kaldırılır.

Kız odasında da şerbetler içilir, çerezler yenir, tef eşliğinde halaylar çekilir. Kız tarafı oğlana (güveğiye) çamaşırlardan oluşan birkaç kadının eşliğinde nişandan sonra dürü gönderir.
Artık oğlan tarafı sık sık çörekle, çerezle, tavukla, hindiyle, elbiselik ve altınlarla gelin kız görmeye gider. Para da takılır. Gelin kız oğlan tarafının yakınlarına gelinlik etmeye başlar, anlatacaklarını işmarla anlat-maya.çalışır. Gelinlik etme düğün olup aradan epey bir zaman geçtikten sonra kaynana, kayınbabanın müsadteine, gelinlik bozma hediyesine kadar devam eder.

Ekin biçme mevsimi geldiğinde gelin kıza ekincelik, bayramdan önce bayramcalık ve hıdırellez'den önce hıdırellez hediyesi gönderilir, hıdırellez hediyesinde kuzudan, çebişten, kazdan bir et hayvanı ve yemeklik bulunur. Hıdırellez günü oğlan tarafı da gelir, yemekler birlikte yenir.
Oğlanın nişanlısını görmesine kız babası ve kardeşleri katıdır. Müsade etmezler; kız anası, kız kardeşler ve kardaş kanları daha esnek davranırlar. Bunlara önceden hediyeler gönderen oğlan işi ayarlar. Belirtilen gecelerde kimse görmeden nişanlı görmeye gider. Giderken çerez ve takı götürür. Yakalanırsa vay haline...

Gaylen oğlan tarafına baltalarını kütükten çıkarma, kız tarafının emanetlerini verme dönemi başlamıştır. Oğlan tarafı ekini çok eker, erkeklerin bir bölümü çalışmaya gider. Kız tarafı habire çul, çuval, yastık, oğlan babasının atına halı heybe dokur. Oğlan tarafının seymenlerine dağıtacağı çorapları örer, çehiz yazacaklara, uçkur ve zelve bağı hazırlar. Gelin kıza da "bir adın iki oldu, gözüyün önüne bak" telkini esirgenmez.

İki taraf "kız evi naz evi, (kızarıcı) oğlan evi düzenci" tekerlemesi doğrultusunda birbirini kollamaya başlarlar.
Oğlan tarafının nişanlık döneminde taktığı takılara, elbise ve verdiği başlığa "çıkmış" denilir ki nişan bozulduğunda bunlar aynen iade edilir.
Bazan kız tarafı başlık miktarının düğün yaklaşınca artırılmasını ister, bazan da oğlan tarafı "çıkıştıramıyoruz" mazeretiyle düşürülmesini bekler...
Başlık (kesim) işi bittikten sonra oğlan tarafı kız tarafından düğün gününün belirlenmesine gider ki buna da "günsalık isteme" denilir. Gün-salık istenmeye gidildiğinde kız tarafı çevresine dağıtacağı, basma, kaz, hindi, tavuk, çörek miktarını, oğlan evinin hazırlanmasını duyurur. Örneğin, 10 kaz, 10 hindi, 60 tavuk, 50 metre basma, 100 çörek, 40 kalıp sabun..Bu adete de kız tarafından "razılığını alma" adeti ve "heybe" denilir.

Oğlan evi komşularından temin ettiği kadar komşularından, temin edemediklerini pazardan almak suretiyle kız evine gönderir. Kız evi düğünden önce yakınlığına ve hali vaktine göre heğbeleri dağıtır. Heybeyi alan da ona göre hediyesini alır. Günsalıkta oğlan evinden gelecek misafirlerin yemeklerini karşılamak üzere bir kına davarı ve diğer masrafları da (kap içi) kararlaştırılır. Bu arada erkek kardeşe verilecek kardeş yolu, tabanca, elbise, at ve benzerleri de belirlenir. Emmi yolu, dayı yolu da kız tarafının insafına kalmıştır.
Oğlan tarafı kız tarafına kesimini verdikten sonra sıra izinnameye (resmi nikaha) gelir. Gelin kıza at temin edilir, yakınlarıyla birlikte hem nikah işlemini yapmaya hem kayıt görmeye şehre gidilir.

Düğünde şu sıra takip edilir:

Okuntu
Yardım günü
Kına ve kekil
Gelin çıkarma

Düğün gününden önce belirlenen günde gelmelerini temin bakımından oğlan tarafı çevresine bir iki şekerle okuntu gönderir. Davulcu ve zurnacıyla da okuntu gönderme unutulmaz. Davulsuz düğün olmaz, hele çifte davul döğdürme büyük murattır.
Düğün başlamazdan önce oğlan tarafı camide mevlut okutur, mevlütte ikram edilen kırık leblebi ve kara üzümdür. Oğlan evi ve kız evleri misafir odalarına çörekten oluşan bir sini gönderirler, sininin üzeri kapalı olur. Odadakilerden birisi sininin ne olduğunu sorar, düğün tarafi da düğünlerinin olduğunu, komşularını davet maksadıyla geldiklerini ve komşularının yardımlarım esirgemeyeceğini, beklediklerini söyler. Bu bir nevi davettir.

Düğünde oğlan evinin vekili ve yardımcısı olacak sağdıç ve düğün kahyası da belirlenmesi gerekir ki ortaya üç şeker konur, şekerin ikisini alan sağdıç, birini alan da düğün kahyası seçilmiş olur.

Düğün gününden önce oğlan evinde akraba kızları düğün ekmeği, kız evinde de kına ekmeği yaparlar.
Düğün ekmeğine, ortalığı şenlendirici güzel sesli kadınlar çağrılır. Tef çalarak, türküler söyleyerek hamur yoğrulur. Ekmek arasında tahtalar bir kenara toplanıp pişen ekmek ve kalan beziler etrafında halay çekilip oyunlar oynarlar. Güvey bereketli olsuna geldiğinde evraç kaldırılır, bahşiş istenir. Güveye yağlı bazlama yapılır. Güveyi bazlamayı yedikten sonra gelen tepsiye bahşiş bırakır. Bu parayla meyve ve çerez getirilip yenilir. Manilerle düğün ekmeği akşama kadar sürer.

Ekmek ettim terledim
Köşke çıktım parladım
Yar geliyor dediler
Koçu kurban bağladım

Kına ekmeği de oğlan evinde yapılan düğün ekmeğine benzer. Yalnız kına ekmeğinde "ucuzluk bolluk" olsun diye gelin kızı da oynatırlar. Oğlan evi köyün içerisindeyse oğlan evine yağlı bazlama gönderilir. Oradan da bahşiş gelir.
Yardım gününde düğünde yenecek yemeklik malzemesi komşular tarafından imkanları ölçüsünde götürülür. Patates, fasulye, meyve vb.
Köyün imamının duasıyla oğlan evine direğinin ucunda elma olan bayrak, sağdıç evine de üzerinde soğan olan beyaz bayrak dikilir.
Oğlan evinin direğinin üzerindeki elmayı köyün gençleri ve çocukları taşlayarak düşürmeye çalışır. Elmadan düşen ilk parçayı kapan koşarak güveye götürüp, bahşiş alır. O parayla çocuklar çerez alarak birlikte yerler. Oğlan evinde bayraktar yemeği yenir.

Düğünün ikinci günü kına davan süslenip boyandıktan sonra önüne alınarak kız evine kına yakmaya gidilinir. Kınadan önce kız evinin delikanlılarına sunulmak üzere ayağına şahbaz, kaçınca kurtulabilen, eziyete katlanacak orta yaşlı birisi tilki heybesi götürür. Heybede kahve, şeker, çörek, tavuk bulunur. Heybeyi götürene de tilki denir. Tilki kaçıp kurtulamazsa çeşitli işkenceler yapılır. Suya batırılır, elleri arkasına bağlı olarak ipteki soğan ağzıyla aldırılır. Kafası boyanır, kağnı mazısına bağlanıp, tepeden aşşağı yuvarlanır.
Oğlan tarafının okuntucuları (seymenleri) hallerine göre oğlan evine toklu, çebiş getirir. Toklu ve çebiş getirmeyenler de para yardımı yapar.

Başka köyden gelen okuntucular geldiğini tabanca atarak duyurur. Tabanca atmasa bile yiğitbaşı ve davulcuların gözü tetiktedir. Okuntucuyu gören davulcular davul ve zurna çala çala okuntucuyu karşılar, okuntucu da bahşiş verir, köyün içerisine girip düğün odasına yaklaştığında köyün delikanlıları ağırlama halayıyla karşı çıkar. Şayet okuntucu davulla karşılanmasa kendi aralarında mahkeme kurup yeğitbaşını cezalandırırlar.
Oğlan evi düğün süresince yapılacak güreşe (başa, başaltı, desteye) koyduğu ödülleri kasabada dellallarla duyurur. Başa tosun, başaltına koç, desteye çebiş...
Düğünü şenlendirmek üzere aşıklar da getirilir muamma çözdürülüp, deyişler söyletilir. Ayrıca bilhassa uzun hava söyleyen türkücüler de bulundurulur. Düğün süresince gelen okuntucular alaylara ayrılıp cirit oynarlar.

Gelin almaya kağnıların köplerine dikmeler dikilip, üzeri yünden yük perdesiyle kapatılıp cerge yapılır, kadınlar cergelerin içinde kız evine gider, erkekler de at, eşek ve yaya gider. Giderken halaylar çekilir, türküler söylenir, çengiler, köçekler oynar. Yol üstündeki köylere de gelişte düğün alayına katılma, zaruret halinde yardımlarını esirgememelerini sağlamak bakımından hediye dolu heybeler bırakılır.

Gelin almaya köyün delikanlıları bayraktarların elinde bayrakla giderler. Kız tarafının bayraktarı ve delikanlıları köyün dışında erkek tarafını karşılamaya gelir. Kız tarafının bayrağı kapalı olduğundan erkek tarafının getirdiği çerez, tavuk, çörek heğbesi, oğlan babasının vereceği parayla selamet yolunu aldıktan sonra kız tarafı bayrağını açar. Oğlan tarafının bayraktarı önde yolun bir tarafından sıra halinde delikanlılarla yürüyüp giderken kız tarafının delikanlıları da aynı şekilde yolun öbür tarafından yürümeye başlarlar. Kız tarafının bayraktarı sorar "nerden gelip nere gidersiniz?". Oğlan tarafının bayraktarı cevaplar "hazırlardan gelip Hızırlar'a gidiyoruz. Hazırlar sizsiniz, Hızırlar ne siz ne bizleriz". Kız evinin bayraktarı sormaya devam eder. Örneğin: Uç sualimiz var, birini bağışlıyorum, ikisini sorayım: "Bayraktarsın bayraktarlığına diyeceğim yok. 29 harfin hangisinin noktası var hangisinin yok. Bunu bilirsen bil, bilemezsen bayrak çekmeye hakkın yok". Oğlan tarafı cevabı verdikten sonra ikinci soruya geçilir. "Bizim köyün okulunun penceresi kaç?". Oğlan tarafı "ustasını getirir cevabını vererek" karşılığında bulunur. Köyün içerisine kadar daha çok dini içerikli sorular sorulup cevaplar verilir.

Soru:

Başı gökte değil Ayağı yerde değil Yönü kıblede değil İki rek'at namazı kim kılar?

Cevap:

Başı gökte olmadan Ayağı yerde olmadan iki rek'at namazı Hutbeden sonra imam kılar.
Soru ve cevaplardan sonra, Muhammed Mustafa'ya selavat sallellahu Muhammet sözleriyle hep birlikte selavat getirilir.

Birkaç soru ve cevap:

- Sana derim sana bayraktar Deniz ortası çim etrafi him Anası belli ya babasız doğan kim?
- Deniz ortası him etrafı çim Anası Meryem babası Cebrail Anası belli ama, babasız gelen İsa.
- Bugünün adı ahrap Yarınki günün adı mehrap Yer altındaki yeşil imam kim?
- Bugünün adı ahrap Yarınki mehrap

Yer altındaki yeşil kubbenin imamı Hazreti Muhammed Mustafa.

- Hey helledi helledi Minare başını salladı Minarenin başındaki

Kara karıncayı kim nalladı?

- Hey helledi helledi Minare başını salladı

Minarenin başındaki kara karıncayı Cebrail nalladı.

- BismillahiKur'an tatlı Sana derim sana bayraktar Cebrail Aley-i Selam kaç kanatlı?
- Bismillahi Kur'an tatlı Sana derim sana bayraktar. Cebrail Aley-i Selam 365 kanatlı.

Kız tarafına varıldığında kız tarafı erkek tarafının seymenilerine topluca yemek verir. Yemekten sonra ahbabı olanlar ahbabları tarafından evlerine, ahbabı olmayanlar düğün odasında misafir edilirler. Biraraya geldiklerinde çengiler, köçekler oynar, aşıklar atışır, uzun havalar söylenir ve oyun çıkarılır.
Oyun çıkarma orta oyunu şeklindedir. Birisi dilenci kıyafetine girer, elini kolunu büküp, "evinin yandığım" söyleyip yardım ister, bir başkası kız kılığına girmiş kızlarını oynatır, kızları kaçırırlar, yakalar, kaçıranı döver, bahşiş alır.
Birisi hoca olur, talebe okutmak ister. Teşbihi, asası ve üstüne dolu su konmuş sarığıyla birkaç kişiye diz çöktürür. Bunları okutmaya başlar.

"Elifcimlisin bori
Başındadır zori
Elinde assa
Dikkat et tassa"

Bu sözleri söyledikçe talebeler teker teker tekrarlar. İyi bulduklarına teşbihini asasını hediye eder.
En iyi buldum dediği talebeye başından çıkardığı içi dolu başlığım hediye edip, ıslatılır.
Yatma zamanı herkes kendi odasına dağılır. Odadan odaya bacadan it (köpek) atma şakaları yapılacağından odadakiler tetikde dururlar. İt atan yakalanırsa, it, atanın göksüne bağlanır, geçkereye oturtulup sokak sokak gezdirilir. Yakalanmazsa atılan oda iti yemiş olur.
Kadınlar gelin kızın kınasını yakıp, kekilini kesip, başını öğerler, bağı öğülürken diyeşetler söylenip gelin kız ve yakınları ağlatılır.

Elimi soktum astara
Elimi kesti testere
Mevla şirinlik göstere
Kız anam kınan kutlu olsun Yarinin ağzı tatlı olsun
Kurdular düğün aşını O över kızın başını Çağırın kızın gardaşını
Kız anam kınan kutlu olsun
Yarinin ağzı tatlı olsun.

Biner atın iyesine Çıkar yolun kıyısına Çağırın bey dayısına
Ayrılık anam ayrılık Ayrılık eşim ayrılık
Saç ağarısı saçtan yüce Görelim ayrılık nice Sen duracaksın bu gece Ayrılık anam ayrılık Ayrılık eşim ayrılık
Atımın kuyruğu seçek Sineme vurdular bıçak Ayrılık günlerin gerçek
Ayrılık anam ayrılık
Ayrılık eşim ayrılık

Baş öğme bitince kadının biri ortaya çıkar, kıza gelen hediyeleri bağırarak söyler. Buna "saçı okuma" denilir.
"Emmisinden bir kazan, emesinden lenger, dayısından guşene, halasından kirpikli zehen.. "
Oğlan evinin kızları kız evinde kalıp kınadan sabaha kadar tef çalıp türkü söyleyip, halay çekerek eğlenirler.
Cehiz yazma: Gelin almadan bir gün önce gelin kızın eşyaları (cehizi), gelen hediyeler kız evinin avlusunda sergilenir, cehiz yazımında bulunacaklar sergiyi gezer ve düğün odasına cehiz yazmaya giderler. Cehiz kağıdının ilk sırasına Kur'an-ı Kerim yazılır, bedel konulmaz. İkinci sıraya yatak yorgan yazılır. Gelin kızın altınlarıyla yazıma devam edilir. Cehiz abartılı değerlendirilir, kız evinin yakınları yüksek perdeden yazılmasını isterken, oğlan tarafı ne olur ne olmaz deyip değerinde yazılmasına çalışır. Altınlar değerinde yazılır. Ayna en sona bırakılır, genel yekun alındıktan sonra aynanın fiyatı yazılır. Sebebi ise, yekünün sonunun tek rakam çıkması gereklidir. Örneğin genel yekun 150 milyon 500 bin ise aynaya 1-lira değer konulup yekun 150 milyon 500 bin 1 lira haline getirilir. Şahitler cehiz kağıdını imzalar, köy muhtarının tasdikinden sonra imza karşı-lığında oğlan babasına teslim edilir. Cehizde bulunan uçkur, zelve bağı cehiz yazanlara hediye olarak verilir. Cehiz kağnıya yüklenilince kızın kardeşi cehiz sandığının üzerinden kalkmaz, bağıştan sonra teslim eder. Cehizin içinde önceden kız tarafından işlenilmiş bir küçük yastık (yüz yastığı) bohça içerisinde bulunur. Cehiz kağnısından atlılarca kapılıp kaçılır yetişen atlıya teslim edilen yastık güveye yetiştirilir, güveyi getiren atlıya bahşişini verip yastığım bağrına basar ve gelin odasına koyar.
Düğünün son günü gelinin başımn bağlamp hazırlanması yapılır.

Buğday sapından örülmüş taç sepet gelinin başına konur. Üzerine al poşudan bez konur. Bezin üzerine gelinin altınları bağlanır. Duvağın üzerine kırmızı pullu kıvrak (başörtüsü) örtülür. Gelinlik şteyerden üç etektir (entere şalvar).

Kol ve bacaklara pullu beyaz bezden bağ dikilir. Şimdi ise "tarla sattıran" denilen mor kadifeden yapılıyor. Gelinin çenesinin altına ana yamşağı (yemeni) bağlanır. Ellerine yünden örülmüş üzeri nakışlı pembe eldiven giydirilir. Eldivenlerin düşmesini önleme bakımından renkli ipten top geçirme bağ boynundan geçirilir. Ayakkabısı iskarpine benzer gılasi yüzlü bot, ya da parlak rugandan yapılan kalaş ayakkabılardır. Taç çıkarıldığında başa ön tarafı sarı pullu, alnın ortasında camdan tura, ay-yıldız bulunan kırmızı fes başa poşuyla bağlanıp tutturulur. İpek püskülü sırta kadar iner. Güveyin giysisi de fitilli siyah kadife şalvar, bağır işliği, üstüne lacivert ceket, yakasız Amerikandan gömlek, ayakta mıhlı kunduradır.

Taç gelinin başına konulmazdan önce üç defa başın etrafında dolaştırılarak konulur. Taç koymadan sonra gelinin erkek kardeşi taçta olduğu gibi kırmızı kuşağı, üç defa dolaştırıp gelinin beline dua ile bağlar ve "haydi bacım Allah işini rast getirsin" der.
Gelin başının bağlanmasında kınada olduğu gibi diyeşetler söylenir, ağıtlar yakılır. Baba, "bundan sonra baban da anan da gittiğin kapı, biz ancak senin ölümünde bulunuruz" son nasihatini yapıp, "Allah utandırmasın" temennisinde bulunur. Yakın akrabalar da aynı temenniyi yaptıktan sonra gelin kız tek tek ana baba ve akrabalarının eline varır (ellerini öper). Kapıda bekleyen ata bindirilir. Ata binen gelin ellerini çevreye birkaç kere uzatıp başına götürüp, ayrılış selamıyla kalanları selamlar.
Yiğitbaşının çektiği atla oğlan evine doğru yol alan gelin adayı sürüye rastlarsa çoban koç çıkarır, gelin koçu kaldırabilirse koç gelinin olur, kaldıramazsa çobana bahşiş verilir.

Gelin köyün mezarlığını, bazı köylerde camiyi dolaştırıp sağdıç evine indirilir. Caminin etrafından geçerken davul susar. Sağdıçın evinde geline yağlı yumurta pişirilip yedirilir. Oğlan evine gitmezden önce gelin saklanıp bahşiş alınır.
Gelin, ikindi üzeri oğlan evine getirilir. Oğlan evine gelindiğinde kurban kesilip gelinin, güveyinin alnına kanı sürülür, kayınbaba hediye vermeden gelin attan inmez. Kapının önünde kayınbaba, kaynana oynatılır. Geline kapıya çivi çaktırılır, yağ sürdürülür, başında çanak kırılır. Bu adetlerden sonra davulcu son havasını çalıp, kaynananın önüne gelir, "Allah hayırlı etsin" der, davulunu vurup kaynanadan zirzop bahşişini alır.

Güveyi arkadaşları tarafından çimdirilir (banyo yapma). Çimdirildikten sonra kız evinden gelen iç çamaşırları giydirilip, traş edilir. Bu işler tamamlandıktan sonra İmam Efendi gelir, sağdıcın oğluyla güveyi yönleri kıbleye gelmek üzere oturtulur. Güveyinin ceketini imam eline alarak selavatla, Resulina Muhammet izniyle önce sağ koluna sonra sol koluna giydirilir. Güveyinin kısmetinin bol olmasına dua edilir. Dini nikah kıyılır, dini nikahta çevreye dikkat edilip bağlanma önlenir.
Camide yatsı namazı kılındıktan sonra imam efendi önde, arkasında güveyi "şol cennetin ırmakları" ilahisi ve topluca aminlerle gerdek odasının kapısına varılır. Odanın kapısının önünde bulunan suyu güveyi devirir, tenekeye tekme atıp koşarak odaya girer, yetişen arkadaşları yumruklar, iğne batırırlar.

Gerdekte iki rek'at namaz kılınır, kız evinden gelen tavuklu bulgur pilavını (yastık çerezini) birlikte yerler. Yemeğin hepsi yenilmez, sağdıca da bırakılır.
"Bu bahçede yeşil yemiş
Dallarını yere eğmiş
Güva namaz kılarken
Gelin tavuğu yemiş"

Gelin güve olunduktan sonra güveyi kız evine mesaj niteliğinde tabanca atar. Sabah çarşafın içine para konulur, yaşlı bir kadın gelip çarşafı toplar, bahşişi alır. Geline kardeşi tarafından bağlanan kırmızı kuşak kız evine gönderilir.
Ertesi gün akraba ve komşu kadınlar toplanıp, duvak kekili kesmeye gelir. Bir parça kekil kesilir, eline ayna ve buğday verilir, gelin oynarken buğdayı çevreye saçar. Kadınlar da bahşiş verir.
Artık gelin her gün erkenden kalkıp kayınbabanın abdest suyunu verecek, akşam yatarken soyunduracak, evin erkek çocuklarına paşa, kızlarına hatun hitabında bulunacaktır.
Düğünün 15. günü gelin ve güveyi kız evine ayak dönmeye giderler. Kız babası üreyecek keçiden, koyundan, inekten bir hediyeyle kızım tekrar yolcu eder.
Atalar güzel söylememiş mi? "Kız dediğin el aşı." Pişti ve yerini buldu. Allah bahtından güldürsün, bir yastıkta kocatsın, çıktığı yere geri döndermesin...

EVLİLİK ÜZERİNE YOZGAT YÖRESİNDE ANLATILAN FIKRALAR

Sabahleyin kalktım diledim dilek
Altın bileziğe dar gelir bilek
İyiyi kötüye yazıyor felek
Dengini dengine yaz kadir Mevlam.

ALIN YAZISI

Delikanlıyı teyzesinin kızıyla gönülsüz evlendirirler. Bu evlilikten memnun olmayan delikanlı, çevresine devamlı dert yanar. Çevresi de teselli etmek için "yazgı yavrum, yazgı" dedikçe, delikanlı da "yazgısına kurban oluyum, yazgısına bir şey diyeceğim yok da, bu yazgıda anamın hiç mi suçu yok" diye anasını suçlar.

Yazgıya giden yolun ilk adımında, görücü gidenlerin ev sahibinin aynasına yazdıkları:

"Dünür geldik ev sahibinin kızına
Yazı yazdık aynasının tozuna"

Beytiyle söze başlayıp, "anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al" atasözünü hatırlatıp, "er dayıya, kız bibiye çeker" atasözünü de unutmadan , yazgısına küsenlerin, yazgısıyla gülenlerin ve yazgıyı yazanların hikayesine başlıyalım.

UCUZ ETİN YAHNİSİ TATSIZ OLU

Hasan, Ağa'nın evinde misafir. Ağa'nın oğlu babasına, " 7 deve, 100 koyun, 10 sığır ve şu kadar parayla işi bitirdik" tekmilini verirken Hasan kulak misafiri olup sorar:

"Bitirilen iş ne?" Ağa, "Bizim küçük mahdumu everiyoruz da kesilen kesimi (başlığı) haber veriyor" deyince Hasan hayretle, "Bu kadar başlığa ne hacet var, biz de kızı bedava verirler" der demez, Ağa, Hasan'ın edepsizce oturuşuna kinaye olarak, karşısında el pençe divan duran çocuklarını gösterip, "Bu kadar başlıkla alınan kızdan şöyle yavrular doğar, bedava alınan kızdan da senin gibi it Hasan'lar doğar" sözleriyle taşı gediğine kor.
"Ucuz etin yahnisi tatsız olur" sözünü boşuna dememişler ya!

GELİN ATTA GÖR KİMİN KISMETİNDE

Kızla oğlan birbirine gönül vermişler. Kız oğlana kaçacak. Gece çeşme başında buluşmaya karar verirler. Onların kararı öyle ola dursun. Zile ta-raflarından birinin mandaları çalınmış. Mandaların bu kızla oğlanın köyünde olduğu, geceleri çeşmeden sulandığı ihbarı gelir. Mandaların sahibi gizliden köye gelip mandaları beklemeye başlar. Gel gör ki oğlan hastalanır, ateşler içerisinde kıvaranmaya başlar. Kendinde kavil yerine gitmeye mecal bulamaz.
Bu halden haberi olmayan kadersiz kız, bohçasını alıp çeşmenin başına vardığında, yad avcunun kucağına düşer, atının terkisinde Zile'ye doğru yol alır.

BETERİN BETERİ

Oğlanla kız, birbirleriyle evlenmeye söz vermişler. Kendi aralarında böyle karar vermişler vermesine de kara yazgı durur mu? Kızı oğlanın ağ-besine nişanlamışlar. Başlarından vurulmaya dönen oğlan ve kız, ahrette buluşmada anlaşırlar. Kız ata binip oğlanın evinin kapısına gelince oğlan, kızı alnından vuracak, ondan soma da tabancayı kendi alnına dayıyacak. Oğlan sözü yerine getirip kızı alnından vurunca daha kendi alnına dayamadan, ağbeyi oğlam kurşunlar.
Trajedi istenilmediği şekilde böyle düğümlenirken "oğlan ve kızın kanının döküldüğü yerde her yıl çiçekler bitermiş." derler.

AVRAT PADİŞAHI

Ayşa Hanım'ın düğününden sonra kardeşleri görmeye gittiklerinde ne görsünler? Enişte lal. Bacıları giydiriyor, bacıları traş ediyor. Kardeşleri, bacılarının bahtına üzülüp bir kenara çekerler ve "bacı biz hata etmişiz, bu adamla ömür geçmez, gel seni boşatalım" derler. Ayşe Hanım, "Bu benim yazgım, kader böyle imiş, kadere ne denir" sözleriyle kardeşlerinin tekliflerini reddeder.
Ayşe Hanım, kocasını el içine çıkarır, çocuklarım büyütüp ev-bark sahibi yapar. "Avrat Padişahı" ünvanını da kazanır.

YİĞİDİN KARISI ÇİRKİN GEREK

İhsan Efendi, görücü usulüyle evlenir. Gerdeğe girer duvağı açar ki, gelinde hayalinden geçirdiğinin hiçbirisi yok. Erkenden kahvenin yolunu tutar, bir masaya oturup, sigaranın birini yakıp birini söndürür.
İhsan'ın durumu, karşı masada oturan gün görmüş, tanıdık bir ihtiyarın dikkatini çeker, İhsan'ı masasının çağırıp, çay ısmarlar. Sonra, "yavrum ben senin derdini biliyom, sen garip bir yiğitsin, güzel avradı nideceksin, yiğidin karısı çirkin gerek" öğüdünü verir.

Yıllar sonra İhsan Efendi, bu anısını anlatırken, sözü şöyle bağlar:

"İhtiyar haklıymış, üstüne yedi avrat getirdim, hepsi bırakıp gitti de başımı yine beğenmediğim o kötü avrat bekliyo."

SANKİ AY DOĞMUŞ

Kader hep ağlatmaz ya, bazısına da güler, demişler. Sıttık Efendi, bilmediği bir diyardan, görmediği bir kızla, isteği hilafına nişanlanır. Düğün dernek derken, sıra gerdeğe gelir. Arkadaşları ilahilerle Sıttık'ı zorla gelinin odasının önüne kadar getirirler. Seninki ayağını mercimek kütüğüne dayamış," gelini kim istediyse o güva girsin" diye direnirken, arkasından yumruğu yeyince, kendini gelinin yanında bulur.
Torun ve tosuna kavuştuğu bir günde, gelinine, "gelin gerdeğe zorla girdim emme, duvağı kaldırdım ki ne göreyim? Sanki odanın içerisinde ay doğmuştu" sözleriyle mutluluğunu yıllar sonra dile getirir.

EBESİ DE BÖYLEYDİ

Bey oğlunu everecek. Ününü işittiği kızı oğluna alacak almasına da kızın Ebesine "sağlam ayakkabı demezler". Bey, Ebesinden kıza ne? Gelmiş geçmiş telkiniyle kıza dünür olur, işi bitirir. Sıra gelin almaya gelir. Kervanlar kuşanır, yola düzülür. Seymanlar giderlerken, yol ırmağa uğrar. Kafile ırmağı geçerken sarı maya ırmağın orta yerinde suya yatıverir. Savran, hışımla "bunun ebesi de böyleydi, o da sudan geçerken suya yatardı, çektiği damarlar kurusun" diye dursun, o zaman Bey'in alnı çat eder, "demek ebesine çekmiş" der, ve seymene "geri dön"emrini verir.
Ne demişler? "Kokarsa yağ kokar, aslı katıktır."

KERVAN GEÇİYOR

Çerkez kızına damat adayı, tanışmaya gelir. Kız, oğlanı denemek için çayı şekersiz verir, oğlan çayı şekersiz içer. Kız bakar ki, ekmeğini yiyemez, çarığım giyemezin biri. Beğenmez.
Bir başkası daha gelir. Kız, ona da aynısını yapar, çayı şekersiz verir. Oğlan kurnaz. Çayı devamlı sesli sesli karıştırmaya başlar. Kız, "Kervan geçiyor" der demez, oğlan hemen yapıştırır, "Allah vere de yükü şeker olsaydı."
Şeker şerbet olur, dilek de yerini bulur. Erim er olsun da, evim çalı dibi olsun.

FAKI FAKI KENDİNE GEL

Şair Hüzni Baba (Kurt İmam) Haymana'da Ağanın evinde vaz-ü nasihatta bulunurken, Çobanın karısı imamı evine davet eder. Dizinin dibine oturur. Bilmediklerini öğrenmeye çalışır. Hüzni, bir kadının çobasına bakar bir de herşeyden habersiz kocası çobana. Kendi kendine "Allah'ın işine bak, şöyle bir kadını, şu oduna yazmış; benim gibi alime de benim odunu yazmış" deyince Kadın, "Fakı Fakı (İmam, İmam) kendine gel. Allah'ın yazgısı yerinde. Sen o odunu adam edeceksin, ben de bu odunu" der.

EMEKSİZ KAZANCIN KIYMETİ BİLİNMEZ

Bey'in kızına dünür gelince Bey, "Allah'ın emrine ne diyelim" der ve söz kesilir. Başlık kesmeye sıra gelince de, Bey, "zaten tek kızım, ihtiyacım da yok" sözleriyle başlık istemez. Gel zaman düğün-dernek kurulur. Eğlenip, yiyilip içildikten sonra cehiz develere yüklenir. Gelinin başı bağlandıktan sonra "haydi yavrum işin rast gitsin, bundan sonra anan da baban da gittiğin kapı, biz ancak ölümüne geliriz" öğüdüyle yol verilir.
Düğün alayı ırmaktan geçeceği için Bey, adamlarından birini alaya klavuz olarak verir, ırmaktan geçirdikten sonra dönmesini ister.
Düğün alayı çan sesleri, davul zurna çalarak gide dursun, ırmağa vardıklarında ne görsünler, ırmak coşmuş. Irmaktan geçilirken seğmenler "aman cehize bir şey olmasın" endişesine düşerler.

Alayı sağ salim ırmaktan geçirdikten soma dönen kılavuza Bey sorar:

"Zarar ziyan yoktur inşallah". Klavuz, "Beyim zarar-ziyan çok şükür yok ama, düğün alayı coşkun ırmaktan geçerken, hepsi "aman cehiz ıslanmasın" diye yanıbağır oldular da, bir tanesi çıkıp da, aman cehizi batsın, geline bir şey olmasın da, geline bakın, demedi, ona çok üzüldüm." havadisini verince, Bey, hışımla:

"Demek öyle, emeksiz kazancın kıymeti olmazmış derler, doğruymuş, tez düğün alayını çevirin" emrini verir. Alay geri döndüğünde bir hayli başlık parası aldıktan sonra gelini geri yolcu eder.

SU KUŞU-KIRAÇ KUŞU

Sevilen ve sayılan Şehzade Ahmet Efendi'nin hammı vefat eder. Ahmet Efendi, Hocası Şakir Efendi'nin yetişkin kızı olduğunu bildiğinden, Gedikhasanlı köyüne istemeye gider. Ahmet Efendi söz açmadan Şakir Efendi "Ahmed'im başın bozulmuş... Şehirden bir kız bul da evlen" der. Ahmet Efendi kalbinden hocasının kızını vermek istemediğini geçire dursun, Şakir Efendi, "Ahmed'im bak sana bir hikaye anlatayam, bir su kuşu ile kıraç kuşu arkadaş olurlar. Mukadderat arkadaşlığı ilan ederler, birisinin başına bir iş gelecek olursa, diğeri onun imdadına koşacak.
İki ahbab yiyip içip günlerini geçire dursunlar, günlerden bir gün bir su başında sohbet ederlerken firtına kopar. Su kuşu kendim suya atıp kurtarır.

Fırtına kıraç kuşunu önüne katıp götürürken su kuşuna seslenir:

"Hani birbirimizin imdadına yetişecektik".

Su kuşu sudan kafasını çıkararak:

"Su kuşuyla kıraç kuşunun arkadaşlığı bu kadar olur" cevabını verir." Şakir Efendi hikayeyi anlattıktan sonra, "hadi Allah işini ras getirsin" duasıyla Ahmet Efendi'yi yolcu eder.
Ahmet Efendi'ye ikinci eşi için söz kesmeye giden annesi, Ahmet Efendi'nin deyimiyle "Annem sanki iş yapmaya değil de, bozmaya gitmişcesine, "yavrum, sen Ahmed'e kızını verecekmişşsin ama, Ahmedim'in üç tane öksüzü var" deyince, Kayınpeder, "Hala, Ahmediyin isterse yedi tane öksüzü olsun, ben kızımı vereceğim" karşılığında bulunur. Meğer yine Ahmet Efendi'nin ifadesiyle, "Şakir Efendi kayınpedere, rüyasında Ahmet Efendi'ye kızını vermesi için telkinde bulunmuş."

NELER GÖRDÜM

Asiye Hanım'ın kocası ölür. Asiye Hanım gibi bir Hatun'u oba ileri gelenleri obadan çıkarmak istemezler ve obadan birisiyle evlendirirler.

İlk kocasının çok keleş olmasına karşın, gerdeğe girdiğinde yeni kocası gözünü tutmayınca Asiye Hanım içini şöyle döker:

"Neler gördüm neler gördüm
Taş bağrımı deler gördüm
Şahinin yuvasına
Kel kargayı düner gördüm"

Bir başka dul kadın da yeni kocasını yola getiremeyince:

"Uzaktan baktım canımın canı
Yanına vardım develik damı
Ben O'nu sığıra katıyom
O danaya kaçıyor"
Serzenişinde bulunur.

Yozgat sürmelisiyle başladığımız söze yine Yozgat sürmelisiyle son verelim:

"Çamlığın yolları bükülür gider
Siyah saç arkaya dökülür gider
Bir yiğit de sevdiğini almazsa
Mahşere dek beli bükülür gider"
Ve Allah'tan herkesi bahtından güldürmesini dileyelim.

ALINTIDIR..
İlk beğenen ve yorum yapan benim 😁🤣🤣 çok eski bir konuYmuş
 
en korkunç olanı ölen evladın ayağını ananın ve babanın yıkaması:KK43:
 
X