DİKKAT DAĞINIKLIĞI
ANNEYE NOTLAR – 1
Neden anneye notlar?
Çünkü anne de baba da çalışıyor ama gün içinde çocuğun gelişimiyle en çok ilgilenen genellikle anne oluyor. Baba çoğu zaman "Uğraşma, zamanla düzelir" derken; anne, çocuğunun yaşıtlarından geri kalmasını istemez. Çünkü o çocuk yalnızca bir evlat değildir: O çocuk annesi için umuttur, emektir, sevgidir, özlemdir, hasrettir, aşktır; yaşanmışlıkların ve yaşayamadıklarının bir özetidir. Ruhunun bir parçası, bedeninin devamıdır.
Anne; bütün gün, hem aile bireylerinin ne yaptıkları hem de neyi yapamadıklarıyla ilgilenendir. Baba daha mı az sever? Elbette hayır. Ama bu durum bazen toplumdaki rollerin, aile içi alışkanlıkların veya babanın iş yoğunluğunun bir yansımasıdır. Bazı ailelerde baba da çok etkin bir figürdür; hatta çocukların babaya daha düşkün olduğu da olur. Ancak bu, genel eğilimin oldukça altındadır.
Anne ve baba çoğu zaman aynı söylemleri tekrarlamaz, aynı hareketi yapmaz. Biri bir şey söyler, diğeri onaylamaz. Adeta Amerikan filmlerindeki "iyi polis – kötü polis" oyununa döner evdeki düzen.
Zamane çocukları ise bizden daha akıllı: Anneyi ayrı, babayı ayrı, öğretmeni ayrı idare ederler.
Öğretmen deseniz... Yorgun, yılgın ve sistemin çelişkileri arasında kalmış. Çocukları koruyacağız derken eğitmenin otoritesi neredeyse tamamen silinmiş. Evleri artık çocuklar yönetiyor.
Hal böyle olunca, tüketim çılgınlığına kapılmış, batıya dönük ama içi boş bir modernlik havası saran, dikkat dağınıklığıyla boğuşan bir çocuk profili çıkıyor karşımıza.
Her yerden "hiperaktivite", "hipoaktivite", "dikkat eksikliği" gibi etiketler yükseliyor. Bu sadece bir semt ya da bir okulun değil, neredeyse her mahallenin ortak gündemi.
Ama sabır yok. Kimse uzun vadeli bir çabanın içine girmek istemiyor. Her şeyin hemen düzelmesini bekliyoruz. Takip yok, istikrar yok.
16 Mayıs 2015’te, Zübeyde Hanım Anaokulu’ndan mimar bir veli beni aradı. Öncesinde bir dikkat taraması yapıp bir eğitim programı önermiştim. "Bir ay sonra tekrar arayın" demiştim. Tam bir ay sonra aradı.
"Çocuğu oya gibi işledik," dedi. “%80 gelişme var. Şimdi sırada ne var?”
İşte bu! Takip, ilgi, sabır. Günübirlik değil, sürekli ve bilinçli emek.
Oysa çoğu ailede yöntemler sürekli değişiyor: "Bu olmadı, şu yöntem, o da olmadı, bu ilaç, yok yok şu ilaç daha iyi..."
Bir durun.
Zaman bizi de sabırsız tüketicilere mi dönüştürdü acaba?
Peki ne yapmalı?
Zor mu çözümler? Hayır.
Zor olan: Devamlılık göstermek.
Elinize kalın bir defter ve bir kalem alın.
Tüm bildiklerinizi bir kenara bırakın.
Ve yeniden başlayın:
Çocuğunuzu gerçekten tanımaya.
ANNEYE NOTLAR – 1
Neden anneye notlar?
Çünkü anne de baba da çalışıyor ama gün içinde çocuğun gelişimiyle en çok ilgilenen genellikle anne oluyor. Baba çoğu zaman "Uğraşma, zamanla düzelir" derken; anne, çocuğunun yaşıtlarından geri kalmasını istemez. Çünkü o çocuk yalnızca bir evlat değildir: O çocuk annesi için umuttur, emektir, sevgidir, özlemdir, hasrettir, aşktır; yaşanmışlıkların ve yaşayamadıklarının bir özetidir. Ruhunun bir parçası, bedeninin devamıdır.
Anne; bütün gün, hem aile bireylerinin ne yaptıkları hem de neyi yapamadıklarıyla ilgilenendir. Baba daha mı az sever? Elbette hayır. Ama bu durum bazen toplumdaki rollerin, aile içi alışkanlıkların veya babanın iş yoğunluğunun bir yansımasıdır. Bazı ailelerde baba da çok etkin bir figürdür; hatta çocukların babaya daha düşkün olduğu da olur. Ancak bu, genel eğilimin oldukça altındadır.
Anne ve baba çoğu zaman aynı söylemleri tekrarlamaz, aynı hareketi yapmaz. Biri bir şey söyler, diğeri onaylamaz. Adeta Amerikan filmlerindeki "iyi polis – kötü polis" oyununa döner evdeki düzen.
Zamane çocukları ise bizden daha akıllı: Anneyi ayrı, babayı ayrı, öğretmeni ayrı idare ederler.
Öğretmen deseniz... Yorgun, yılgın ve sistemin çelişkileri arasında kalmış. Çocukları koruyacağız derken eğitmenin otoritesi neredeyse tamamen silinmiş. Evleri artık çocuklar yönetiyor.
Hal böyle olunca, tüketim çılgınlığına kapılmış, batıya dönük ama içi boş bir modernlik havası saran, dikkat dağınıklığıyla boğuşan bir çocuk profili çıkıyor karşımıza.
Her yerden "hiperaktivite", "hipoaktivite", "dikkat eksikliği" gibi etiketler yükseliyor. Bu sadece bir semt ya da bir okulun değil, neredeyse her mahallenin ortak gündemi.
Ama sabır yok. Kimse uzun vadeli bir çabanın içine girmek istemiyor. Her şeyin hemen düzelmesini bekliyoruz. Takip yok, istikrar yok.
16 Mayıs 2015’te, Zübeyde Hanım Anaokulu’ndan mimar bir veli beni aradı. Öncesinde bir dikkat taraması yapıp bir eğitim programı önermiştim. "Bir ay sonra tekrar arayın" demiştim. Tam bir ay sonra aradı.
"Çocuğu oya gibi işledik," dedi. “%80 gelişme var. Şimdi sırada ne var?”
İşte bu! Takip, ilgi, sabır. Günübirlik değil, sürekli ve bilinçli emek.
Oysa çoğu ailede yöntemler sürekli değişiyor: "Bu olmadı, şu yöntem, o da olmadı, bu ilaç, yok yok şu ilaç daha iyi..."
Bir durun.
Zaman bizi de sabırsız tüketicilere mi dönüştürdü acaba?
Peki ne yapmalı?
Zor mu çözümler? Hayır.
Zor olan: Devamlılık göstermek.
Elinize kalın bir defter ve bir kalem alın.
Tüm bildiklerinizi bir kenara bırakın.
Ve yeniden başlayın:
Çocuğunuzu gerçekten tanımaya.
Son düzenleyen: Moderatör: