zaten bastan sizin adamı gözüne kestirmeniz, onu duzeltmeye calismaniz hata aslinda.
bazi kadinlarda bu var, düzeltme arzusu. nerede bozuk, yaralı, derbeder insan buluyorlar onu sevgiyle ilgiyle iyilestirmeyi kendine vizyon ediniyorlar. Benim eski ev arkadasim da böyleydi. aşik oldugi adamların biri 35 yasina gelmis bir b.k olamamis, hala annesinden para alan adamdi. adami hobisinden is yapip para kazanacak hale getirdi. sonra "ben sana uymam kizım, ben farkliyim, aykiriyim" diyen, kaybedenler kulübü tornasindan cikmis adami aldi, okuluna devam ettirip bes vakit namaz kilar hale getirdi

hayatinda asik oldugu, bir b.ka yarayan hic insan yok. hepsi kırık dökük, yarali insanlardi (kocasi haric diyeyim). Aslinda bu da bir cesit psikolojik problem. Zamaninda bu konuyla ilgili bir yazı görüp arkadasima atmistim, farkindaliga ulassin bu kendi secimi diye.
simdi de size benzer birsey gondermek istiyorum, chatgptye sordum;
Bu duruma psikolojide genellikle "kurtarıcı sendromu" (İngilizcesiyle savior complex veya white knight syndrome) denir. Bu kişiler, özellikle duygusal olarak kırılgan, sorunlu, "yaralı" ya da kaotik hayatları olan insanlara ilgi duyarlar ve onları "iyileştirme" arzusu taşırlar.
Bazı ilgili kavramlar da şunlardır:
Codependency (bağımlı ilişkiler): Kendi ihtiyaçlarını ihmal ederek başkasının ihtiyaçlarını önceliklendirme hali. Genellikle çocuklukta sınır ihlalleri yaşanmış bireylerde görülür.
Travma bağlanması (trauma bonding): İstikrarsız ya da zarar verici ilişkilerde, yoğun duygusal bağ nedeniyle ilişkiden kopamama hali.
Florence Nightingale sendromu: Yardım eden kişinin, yardım ettiği kişiye aşık olması durumu. Özellikle hasta, yaralı ya da aciz biriyle kurulan bağlarda görülür.
Borderline kişilik özelliklerine çekilme: Kaotik, yoğun, tutkulu ilişkilerde dramatik çekim hisseden bazı kişilerde de bu tarz eğilimler olabilir.
Bu kişiler aslında başkasını düzeltmeye çalışırken kendi değersizlik duygularını, kontrol ihtiyacını ya da kurtarılma özlemini dışarıya projekte eder. Yani "seninle ilgileniyorum çünkü aslında kendimi iyileştirmeye çalışıyorum" gibi bir dinamik işler.
İyileşmenin yolu, şunu fark etmekten geçer: "Ben sevilmek için kurtarıcı olmak zorunda değilim."
bi bakin bakalim, bunlar size uyuyor mu. çünkü normal, saglikli psikolojide hic kimse hala baskasina aşik bir adam bir gun kendini sever diye beklemez, sevgilisinin eski ask hikayelerini dinlemez.
diger yorumuma gelirsek;
bir söz var ya "evlilik düşünmüyorum" lafi "seninle evlilik düşünmüyorum"dur.
adam "cok erken" derken seninle gelecegee cok erken demis. cok sorgulama
ayrica 10 ay once ayrilmis birisi 10 ay sonra nikahlanabilir, gayet normal bir süre.
ben ayril baris sevgilimle agustosta tatile çıkıp konusmayi kestim, eylulde evlilik plani yaptigim adam hayatima girdi. ortalama 40 gün falan sonra. hic de "kisa zaman" gibi gelmedi
bu isler boyledir yani.
eski sevgilerimin coguyla açilirdi evlilikle ilgili cumleler. o laf çıktığı gibi lafi degistirirdim.
hatta "lutfen kişisel alma ama ortada kabul edilmis bir evlilik teklifi yokken evlilik hakkinda konusmak, plan yapmak bana cok komik geliyor" der lafi agzina tıkardim :) Kendimi evlilige uzak, özgürlüğüne cok düşkün biri olarak düşünürdüm hep (ki su an 34 yasindayim bekarlikta son aylarim) ama meger evlenmeyi planladigim insan hayatima girmemis. simdiki sevgilimle (takilma donemimizden sonra resmi olarak) iliskiye basladigimiz gün bana bazi vaadlerde bulundu, dilini ogrenececim tum sevdigin sarkilari ogrenecegim senin ulkene tasinacagim ve asla seni birakmayacagim seklinde.
ben de hic "oha dün bir bugu iki, yavaş gel" demedim, kabul ettim :)
tüm planlari da hic ayrilmamak uzerine yaptik ilk gunden beri. on yil sonraya hatta 37 yil sonraya bile planlar yaptik yani o derece.
bir kere daha anladim ki "ben evlilik düşünmüyorum" diye bir sey yokmus. "ben, seninle evlilik düşünmüyorum" varmış.
sizin adamda da bu olmus.
insallah severek isteyerek evlendigi bir kadindir