Biri vardı. Aşıktım. Ben tavlamıştım zaten.
Karşılıklıydı. Sevgisinden hiç şüphe etmedim. Başkasına yan gözle bile bakmazdı. Emindim.
Ama sinirsel sıkıntıları vardı. Sinirle bir gün ağzından küfür çıktı ayrıldım.
Çok geldi peşimden. Çok dönmek istedim.
Hatta bir gün kıstırdı beni resmen kaçamadım.
Konuştu konuştu. Ama içimden olmayacağına inanıyordum.
Bize inancım kırılmıştı. Eğer inancın kırıldığında aşık bile olsan olmuyor. Aşıktım, seviyordum ama onunla olmak istemiyordum. Çünkü korkuyordum bir gün yine küfür etmesinden, belki vurmasından.
O her fırsatta “ben sana kıyabilir miyim?” Dedi ama içimde bir şeyler yıkılmıştı bir kere.
Ayağa kalktım, önden yürüyerek giderken, birden arkamı döndüm, ona doğru adım atıp sarıldım. Ağlıyorum tabi deli gibi.O da sarıldı, sımsıkı. Yanağımdan, yüzümün her yerinden öptü.
O barıştım sandı ama ben son kez veda etmiştim aslında. Sonra da sırf o peşimden gelmesin de barışmayayım, kanmayayım diye sırf görüntü için , aşka olan inancımı kaybetmiş olduğum için, hayatıma sevmediğim birini alıp, “sevmediğimle evlencem” diye resmen kendimi cezalandırdım. Hem de onu galiba.
O belki sandı, ben onu unuttum. Ben onu hiç sevmedim. 1 yıl 4 ay oldu ayrılalı. Düşünmeden bir günüm geçmedi... Ondan kaçmak için üstüne ayrılıktan 3 ay sonra kurduğum ilişkiyi de geçen noktaladım. Yani demem o ki, birbirinize inancınız bitmediyse, sizi yenmelerine izin vermeyin. Severek ayrılmayın. Bir taraf sever diğeri sevmez, sen seviyorsundur ayrılırsın, ama bir süre sonra “o beni sevmedi” dersin , unutursun.
Ama karşılıklı aşıkken, severken ayrılmanın unutulması mümkün değil.
Hep kalbimde kalacak bu yara. Ne geriye dönebiliyorum ne de kendimi avutabiliyorum bazen.