Tam da senin yaşlarındaydım "Benim hayatım artık bitti" dediğimde. Öyle anlatılacak şeyler değil he. Anlatması bile neredeyse imkansızken nasıl yaşandığını tasvir etmem olanaksız... Hayatım bitti dedim lakin "Ben artık hiç kimseyim" demedim.
Birkaç yıl geçti üzerinden. Bir önceki çöküş halimi mumla aramama sebep olan bir başka travma yaşadım. Bu sefer gerçekten yaşanacak bir hayat kalmamıştı işte. Ancak ben yine de "Ben artık hiç kimseyim" demedim.
Toparlandım mecburen. Zira benim tercihim değildi "herhangi biri" olmak. İlla ki var olunacaktı. "Rağmen" yaşamak gerekirdi.
İki hafta önce "Yok artık lanetli miyim nedir" dediğim minnak bir sorun yaşadım. Maddi saçmalıklar diyelim. Zannediyorum şükür kısmını unuttum. Çok daha büyük bir vak'a ile karşılaştım ardından. Bir önceki sorunu unutturan... Sonra "Aman kimseler duymasın" cümlesi ile kalbimi azı dişlerimde attıran bir sıkıntı daha dikildi karşıma. Biri biliyordu ama. Annem... Benim yüzümden hastalanan annem.
İki saat önce ben banyodayken fenalaşıp hastaneye kaldırıldı, kimselerin duymamasını umduğum o durumun stresinden ötürü. Ve cümle alem duysun da o duymasın dediğim kişi tarafından. Banyodan çıktım ve ütü yapmaya başladım. Bir tür şuursuzluk halidir bu da belki. Durursam "bitti" diyecektim belki, yine de "Ben hiç kimseyim" demeyecektim. Sen de deme.
Hiç kimsenin hayatı mükemmel değil ve hiç kimse anlatabilecek kadar şanslı değil. Öyle ki anlatamıyor olmak bile sıkıntıların en tepesinde yerini muhafaza edebilir.
Lakin...
Hiç kimse "ben hiç kimseyim" diyebilecek kadar fütursuz bir tavır sergilememeli hayata ve inanıyorsa yaradana. Rağmen birisin, çünkü birisin, mecburen birisin hatta zorla da olsa birisin. En önemlisi de Henüz 20'sin :)