Şimdi siz bana kızacaksınız ama ben gene de söyleyeyim.
3. bebeğiniz korunduğunuz halde olmuş, tamam. Tabi ki aldırmamakla doğru karar vermişsiniz. Kürtaja karşı olmamakla birlikte çok ağır durumlar dışında bir kadının onu yaşaması taraftarı değilim.
Ama öncesi? Evlenmişsiniz, ilk 2,5 yıl hiç yalnız kalamadan, eşinizin sülalesinden arkadaşlarından sizinle ilgilenmesine fırsat kalmadan 2 tane çocuk yapmışsınız. Elbetteki bunlar acele verilmiş kararlar. Bir çocuk için "hata" sözcüğünü kullanmamız sizi üzüyor ama çok doğru kararlar olmadığının siz de farkındasınız elbette. Ve aslında sizi bu kadar öfkelendiren daha doğrusu öfkelerinizi olduğundan büyük hissetmenize neden olan şey de hata olduğu ile yüzleşme ihtimaliniz.
Şu ana gelirsek ben sizin elbetteki depresif ve öfkeli haliniz çok normal. 3 hamilelik ve 3 lohusalığın yükü, işinizden ayrılıp dış dünya ile bağlantınızın kesilmesinin yarattığı stres, 2 yıldır eşinizle iletişiminizi minimuma indirmeniz, eşinizin sizin çabalarınıza rağmen sizi anlamadığını hissetmeniz, beden yorgunluğu, beyin yorgunluğu, 3 çocuğun sorumluluğu, maddi sıkıntılar... Bütün bunları yaşarken kendinizi kırgın hissetmeniz, mutsuz hissetmeniz ve bütün bunların ortasında boğuşurken biraz şımartılmayı beklemeniz çok doğal.
Ben açıkçası çözülemeyecek bir sorun olduğunu düşünmüyorum.
Ama sizin de hatalı davranışlarınız olduğunu düşünüyorum. Örneğin ne olursa olsun iletişimi 2 yıl asgari düzeyden tutmak gerçekten sorunun çözümünü olanaksız kılacak bir durum.
Eşinizi düşünün fizyolojik kısmı hariç sizin yaşadığını bütün o sorumluluk duygusunu, yetememe korkusunu o da yaşıyor. O da sizin gibi "Ne oluyopruz ya? Bu hayat nereye gidiyor?" diye soruyor kendine arada. Bu elbette size arada bir buket çiçekle gelmesine, akşam uyumadan "Karıcığım bugün muhteşemsin." demesine engel değil. Ama engel sizin aranızdaki o duvar.
Benim size bir önerim olacak. Bebeğiniz küçükmüş ama annenizden birgün yardım isteyin. Birgün sabahtan akşama kadar eşinizle ev dışında bir gün geçirin. O iki yıllık suskunluğunuzu bozun, konuşun konuşun konuşun. Elini tutun. Yalnız bu konuşmada sen dilini tercih edin. Sözlerinize "seni anlıyorum" diye başlayın, "çok yoruluyorsun, endişelisin, senin için endişeleniyorum, seni önemsiyorum" deyin. Önce ona kandini iyi hissettirin. Sonra da kendi sıkıntılarınızdan bahsedin.
Ben elbette bir anlaşma yolu bulursunuz diye düşünüyorum.