dini paylaşım alanı

Ahmed b. Muhammed el-Mervezî rh.a. şöyle demiştir: “Birbiriyle söz yarışında bulunanlar felah bulmazlar. Aynı zamanda bid’ate düşmekten de kendilerini muhafaza edemezler.” İbn Ebu Leyla rh.a. şöyle demiştir: “Ben arkadaşımla tartışmam. Çünkü tartışmada ya o beni yalancı çıkaracak ya da ben onu kızdırmış olacağım.” Peki, biz ne diyor, ne yapıyoruz?

Allah Rasulü s.a.v. diğer bazı hadislerinde de bizleri tartışmadan sakındırarak şöyle uyarmıştır:

“Kardeşinle münakaşa etme! Onunla alay etme! Ona, yerine getiremeyeceğin vaatte bulunma!” (Buharî, Edebü’l-Müfred, nr. 394; Tirmizî, Birr, 58)

“Allah Tealâ bir kavmi hidayete erdirdikten sonra, mücadeleye girmedikleri sürece o kavim haktan sapmaz.” (Tirmizî, Tefsir, 44; İbn Mâce, Mukaddime, 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/252)

“Bir kul haklı bile olsa münakaşayı terk etmediği müddetçe imanın hakikatini tadamaz.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/352, 353, 364; İbn Ebü’d-Dünya, Kitâbü’s-Samt, nr. 139, 666)

Hz. Lokman Hekim’in oğluna nasihati de kulaklarımıza küpe olmalıdır:

“Ey oğlum! Elinden geldiği kadar kavgadan, münakaşadan sakın! Dünya işleri için kendini fazla üzme! Kızdığın zaman sözlerine dikkat et, ölçülü olmaya çalış! Büyüklerin önünden yürüme! Bir kimse konuşurken araya laf sokma! Ey oğlum! Diline sahip olmayan sonunda pişman olur. Çok tartışan kötülenir.”

Süfyân-ı Sevrî k.s. de şöyle derdi:

“Münakaşa ve mücadele yapma. Haksızlık edip günaha girebilirsin. Her yerde sabırlı ol. Sabır, hayra ve iyiliğe, sonunda da cennete götürür. Hiddet ve gazaptan kendini muhafaza et. Bunlar insanı kötülüğe çeker. Kötülükler ise cehenneme götürür. Alimlerle tartışma, kıymetini düşürürsün. Allah Tealâ’nın yaptığı taksime razı olup rızkından memnun olursan, gönlü zenginlerden olursun. Cenab-ı Hakk’a tevekkül et, kuvvetli olursun. Dünya ehli ile onların dünya menfaatleri üzerinde münakaşa etme. O zaman Allah Tealâ ve insanlar seni sever. Mütevazi, alçak gönüllü ol, salih amelleri tamamlamış olursun. Merhamet edersen, her şey sana merhamet eder.”

Müslim b. Yesar rh.a. de şöyle demiştir: “Münakaşadan sakının. Zira münakaşa anı, alimin cahillik ettiği vaktidir. O vakitte şeytan alimin doğru yoldan sapmasını arzular.”

Tartışmanın terki

Konuşana karşı susmak, söyleyecek sözü olduğu halde kendini tutup sabretmek cidden zordur. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurmuştur:

“Hatasını anlayıp tartışmayı terk eden kimseye Allah Tealâ cennetin ortasında bir köşk ihsan eder. Haklı olduğu halde tartışmayı terk eden kimseye ise, cennetin en yükseğinde bir köşk ihsan eder.” (Tirmizî, Birr, 58 (nr. 1994); Ebû Davud, Edeb, 8 (nr. 4800); İbn Mâce, Mukaddime, 7 (nr. 51))

Mümin şanına, imanına hiç yakışmayan bâtıl bir iddiaya girer de bunu bir noktada bırakırsa Cenab-ı Hak lütfuyla bir ihsanda bulunuyor. Haklı olduğu bir meselede iddialaşmayı bırakan ise öncekinden daha büyük bir sevap alıyor. Böylece haklı bile olunsa tartışmanın terkinde hayır olduğu ifade edilmiştir.

Münakaşanın terki aynı zamanda nefsin hastalığı olan kötü halin tedavisine de vesile olur. Kişi münakaşayı terk ettikçe kendisini üstün görmeye sebep olan kibrini kırar ve başkalarını küçük gören hayvanî sıfatını söküp atar. Hakikaten her hastalığın tedavisi o hastalığa sebep olan şeyden uzaklaşmakla mümkündür. Aksi halde tartışmaya devam etmek kişide alışkanlık haline gelir. Sonra bu hastalık benlikte öyle yer eder ki, kurtulmak çok zor olur.

Kişi sıkı bir tartışmacı olsa ve insanlar da bu kabiliyeti sebebiyle onu övse, o kişi halk tarafından kabul edildiğini, üstün biri olduğunu düşünür. İşte o zaman tehlike daha da büyümüş demektir.

İnsanda öfke, kibir, gösteriş, makam sevgisi, kendini üstün görmek gibi sıfatlar hakim olduğu zaman bunlardan kurtulmaya kolay kolay güç yetiremez. Bu huylardan birini temizlemek büyük bir gayret ve mücahede isterken hepsiyle nasıl baş edebilir? Tartışmada ise bütün bu kötü hallerin tamamı mevcuttur.

İnsan için en hayırlısı, aynı kıbleye yöneldiği müminleri suçlamaktan uzak durmasıdır. Yanlışı olan birini gördüğü zaman onu baş başa bir ortamda nezaketle uyarmalı, asla mücadeleye girmemelidir. Karşısındakine nasihatin fayda vermeyeceğini anladığı zaman ise bırakıp kendi nefsiyle meşgul olmalıdır.

Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurur:

“Dilini müslümanları kötülemekten çeken ve hata edeni gücünün yettiği en güzel bir üslupla ikaz eden mümine Allah rahmet etsin.”

Hişâm b. Urve r.a. diyor ki:

“Peygamber Efendimiz s.a.v. bu sözünü yedi defa tekrar etti.” (İbn Ebü’d-Dünya, Kitâbü’s-Samt, nr. 137; Deylemî, Firdevsü’l-Ahbâr, nr. 3026.)
 
günaydın sevgili arkadaşlarım...

hepinizin duasına ihtiyacım var çünkü BABAM 'ın karın kısmındaki damarı değişecek ..ve bir kaç aşamalı ameliyat...hepinizden bolca dua bekliyorum...Rabbim şifasını versin inşallah...
 
dua ettim. Allah şifa versin canım. Hayırlı cumalar...
 
saol kuzum umarım her şey hayırlısıyla babamın şifa bulması ile sonuçlanır RABBİM ŞAFİ İsminin yüzü suyu hürmetine şifa nasip etsin her hastaya

amin.
yeni okudum babanın durumunu canım, çok geçmiş olsun, rabbim acil şifalar versin inşaallah babacığına canım benim....
bende senle tanıştım tanışalı çok yoğunum, yoksa sitede daha aktif olurdum, annemler vardı işte epeydir, şimdide ben annemlerdeyim, ama buradan sonra daha aktif olurum sitede.
hadi kocaman öpüyorum, allaha emanet olasın, görüşürüz....
 
Son düzenleme:
Allah razi olsun senden canim benm.insallah bu zor günler gececek Rabb imdem istiyorum diliyorum. .
 
herkese merhabalar...
RABB imizin büyüklüğüne merhametine sevgisine ve de merhametine sığınırak herkes için şifa;sağlık;huzur;bereket;huzur;mutluluk;hayırlı ömürler ve de sonunda güzel bir cennet köşkü diliyorum yine YARADANIMIZ olan ALLAH TAN ...

BU ARALAR ZOR DÖNEMLERDEN GEÇSEK DE AİLECE SIKINTILARIMIZ OLSA DA ELHAMDÜLİLLAH İNANCIMIZ VAR VE DE RABB İMİZ VAR...

RABB İM SEN BİZİ İSYNADAN BIKKINLIKTAN ÜMİTSİZLİKTEN ALIKOY...SANA İLET...SENLİ BİR DÜNYEVİ VE UHREVİ YAŞAM NASİP ET...
 
ÜÇ aylar başladı elhamdülillah...
ve de miraç kandilimiz geldi çattı evelallah ın iznii ile ...
öncelikle bilgilenelim...
 
miraç kandili

Allah’ın emriyle Peygamber Efendimiz (sas)’in rûhen ve bedenen, Burak (1) isimli semavî bir binite binerek Cebrail ile birlikte Mekke’deki Mescid–i Haram’dan Kudüs’teki Mescid–i Aksa’ya (Beytü’l–Makdis) kadar yapmış olduğu gece yolculuğuna –ki buna İsra denilir–, oradan da bir mi’râcla (manevî asansör) yedi kat göklere yükselip tâ Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaşması, burada Cebrail’i arkada bırakıp Refref denilen ledünnî binitle Allah’ın huzuruna varıp O’nun Zât–ı Akdes’ini yakînen müşahede etmesi ve zaman–mekân üstü konuşması olaylarına Mi’râc denilir. İki aşamalı bu gökler ötesi yolculuk, peygamberliğin 12. yılında, hicretten on sekiz ay önce, mübarek üç ayların ilki olan Recep ayının 27. gecesinde (Regâib gecesinden yirmi küsur gün sonra) gerçekleşmiştir. Kadir gecesinin de Ramazan’ın 27. gecesi olması ile aralarında çok gizemli bir tevafuk vardır.

Bediüzzaman Hazretleri: “Mi’rac gecesi ikinci bir Kadir gecesi hükmündedir.” (2) sözleriyle, bu gecenin Kadir gecesinden sonra en kutsal bir gece olduğunu belirtmişlerdir. Ebu Talip’in ve Hatice (ra) validemizin vefatı ile çok hüzünlenen, müşriklerin üç yıl süren ablukası ve Tâiflilerin saldırıları karşısında daralan Allah Rasûlü (sas) (ve mü’minler), bu mi’rac olayı ile çok muhteşem bir teselliye ve ihsan–ı İlâhîye ve nail olmuştur. Üç ayların ilk kandili, Regaip gecesi, ikinci Mi’rac gecesidir. Regaib gecesi, Zât–ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanıdır. Mi’rac gecesi de Zât–ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının ünvanıdır. (3)
 
Kur’ân–ı Kerim’de İsrâ suresi (17/1) bu İsrâ olayını anlatır. Necm suresi de İsrâ’nın devamı olan Mi’râc hadisesini anlatır. (4) Âyetlerde biraz da kapalı olarak anlatılan bu esrarengiz yolculuğu, Peygamberimiz (sas) bir çok hadîslerinde detaylarıyla anlatmışlardır. (5)
Bir gece Kâbe–i Muazzama’nın Hatîm mevkiinde yatarken, Cebrail (as) gelip mübarek göğüslerini yardı, kalbini zemzem suyu ile yıkadıktan sonra içini iman ve hikmetle doldurup eski hâline koydu. Sonra beyaz bir binek Burak ile (normalde bir aylık mesafedeki) Mescid–i Aksa’ya uçtular. Orada bütün peygamberlerin ruhlarına imam olup namaz kıldırdı. Bu, onların şeriatlerinin asıllarına mutlak varis olduğunu ifade ediyordu. (6) Bir de kendisine su, şarap ve süt takdim edildi. O, fıtrî ve tabiî olan sütü içti. Bu ise ümmetinin doğru yola iletildiğini ifade ediyordu. Ardından yüceliklere yükseltici bir mi’rac (manevî asansör) ile göklere çıkartılıp yedi kat semaları bir bir dolaştırılmıştır. 1. kat semada: Hz. Adem’le, 2. kat’ta Hz. İsa ve Hz. Yahya, 3. kat’ta Hz. Yusuf, 4. kat’ta Hz. İdris, 5. kat’ta Hz. Harun, 6. kat’ta Hz. Musa ve 7. kat’ta Hz. İbrahim ile görüştü. Melekleri, Cennet ve Cehennem’e kadar bütünüyle ahiret hayatını müşahede etti. Bütün mülk ve melekût âlemlerini dolaştı. (7) Cebrail daha sonra Peygamberimiz (sas)’i daha da yükseklere çıkardı, öyle bir fezaya vardılar ki kaderleri yazan kalemlerin cızırtıları duyuluyordu. Nihayet varlıklar âleminin son sınırı olan Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaştılar. Cebrail:
“İşte burası Sidretü’l–Müntehâ’dır. Ben buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam, yanarım.”
dedi.
 
Peygamberimiz (sas)’e Sidre’de dört kutsal nehir ve her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beyt–i Ma’mûr gösterildi. Sonra kendisine şarap, süt ve bal dolu üç bardak sunuldu. O, yine sütü tercih etti. İçtiği süt, onun ve ümmetinin fıtratı, yani hilkat–i İslâmiyesiydi.
Ayrıca şehitlerin ve muttakilerin cenneti olan Cennetü’l–Me’vâ’yı temaşa etti. Cebrail’i geride bırakan Zât–ı Ahmediye Aleyhisselam, burada Refref’e binerek Arş–ı A’lâ’ya urûç etti ve tâ Kâb–ı Kavseyn olarak belirtilen “imkân dairesinin bitiş, vücûb dairesinin başlama sınırına” ulaştı. Huzûr–u Kibriya’da Zât–ı Akdes’e ok yayının iki ucu kadar, hattâ daha fazla yaklaştı. (8) Cemâlullah’ı perdesiz ve vasıtasız olarak müşahede etti, Onunla zaman ve mekândan münezzeh olarak bîkem u keyf konuştu. Daha sonra tekrar Refref’le Sidre’ye geri döndü. Orada Cebrail’i asıl hüviyetiyle –tıpkı ilk defa Hira’da gördüğü şekliyle– gördü. (9) Müteakiben de yine Cebrail ile birlikte göz kırpması kadar kısa bir zaman parçasında dünyaya nüzûl eylediler. (10)
 
“Ben mi’racdan daha güzel bir şey görmüş değilim.” (11)
diyen Peygamberler Sultanı (sas), mi’rac yüceliklerinden –âdeta bir vefa duygusuyla– geri dönerken yanında ümmetine çok büyük hediyeler getirmiştir. Birincisi: Beş vakit farz namazı getirmiştir. İhsan şuuruyla kılınan namazlar, ümmetin mi’rac asansörleri olacaktır. İkincisi: “Âmenerrasûlü” diye bilinen âyetleri getirmiştir. (Bakara, 2/285–286) Üçüncüsü: İsra Suresi’nin 22–39. âyetlerinde(12) bahsedilen on iki adet İslâm prensibini getirmiştir. (13) Dördüncüsü: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennet’e girecekleri müjdesini getirmiştir. Beşincisi: İyi amele niyetlenen kişiye –onu yapamasa bile– bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı; fakat kötü amele niyetlenen kişiye –onu yapmadığı müddetçe– hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini getirdi. Bir diğer hediye de, Mi’rac gecesi Allah ile karşılıklı selâmlaşma ve sohbetlerinden bazı sözleri getirmiştir ki et–Tahiyyâtü diye meşhur olan bu sözler, bütün namazlarda teşehhütte otururken okunmakla Mi’racda Allah ile Habibi (sas) arasındaki o kutsî sohbeti hatırlatmakta ve benzerî bir mükâlemeye namaz kılanı mazhar etmektedir. (14)
 
kayacans baban nasıl oldu canım?
bende annemlerde gezmedeydim yeni döndüm evime.
şuan burda bir yağmur yağıyorki sorma yaaa:18:
şakır şakır yağıyor, şimşekler bi yandan, gökgürüldemeleri bi yandan.....:18::18:
içeriside gece gibi karardı....
 
Dua et o zaman. :)
Hatta bize de dua et. Olmaz mı?

- yağmur yağarken edilen dualar kabul olur derler... -
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…