dini paylaşım alanı

İnsan, maruz kaldığı sıkıntılı takdirlere nefsinin isyan etmeyip itaat etmesi için duâ etmeli, hakkında hayırlısını dilemelidir. Peygamberimiz (sav) böyle sıkıntı içinde kalan kimseye duâ tavsiye buyurmuştur. Onu okumalı, Allah'a teslim olmalıyız. Duâlardan bazıları aşağıdadır:

"Bismillâhi alâ nefsi ve mâlî ve dînî. Allahümme raddınî bi-kadâike ve bârik lî fîmâ kuddire lî, hattâ lâ uhibbe ta'cîle mâ ahhartehu ve te'hîra mâ acceltehu."

"Allah'ım, senin ismine, malımı, dinimi ve nefsimi emanet ediyorum. Allah'ım, hükmüne beni razı kıl, kaderimde olanı bana mübarek kıl ki, te'hir ettiğinin acelesini, acele ettiğinin de te'hirini istemeyeyim. Nefsimin isyanını önle, teslimini sağla."

"Ya Vedud! Ya Vedud! Ya Ze'l-arşi'l-mecîd! Ya Mübdi, Ya Mu'id! Ya Fe'aalün lima yürid! Eselüke bi-nuri vechike'l-lezi mele'e erkane arşike ve es'elüke bi-kudretike'l-leti kaderte biha halkıke ve bi rahmetike-lleti vesiat külle şeyin. La ilahe illa ente. Ya Muğis, eğisni."

"Yâ Vedûd ! Yâ Vedûd ! Yâ Vedûd ! Ey yüce Arşın sahibi! Ey her şeyi hiçten yaratan Mubdi! Ey ölmüş yaratıkları yeniden yaratacak Muîd! Dilediğini yapabilen Allah’ım. Arşının rükünlerini dolduran Zâtının nuru hürmetine, bütün yaratıklara gücünün yettiği kudretin ve her şeyi içine alan rahmetin hürmetine… Sana yalvarıyoruz… Senden başka ilah yoktur."


"Ey imdad isteyenlerin yardımcısı ! Benim imdadımıza koş ! Ey zorda kalanlara yardım eden! Bana yardım eyle..."
 
Allah Rizasi
Vakti zamanında odunculukla geçinen, çalış kan, dürüst, dindar bir adam vardı O zamanda yaşayan bazı insanlar, yakın bir çevrede bulunan ve nadir yetişen bir ağaca kutsallık izafe etmişlerdi Adaklarını, dileklerini o ağaç aracılığıyla yapıyorlardı Bu oduncu anılan ağacı şirk (Allah'a ortak koşma) sebebi olarak görüyordu ve bunun için kesmeye karar verdi O zamana kadar kimse buna cesaret edememişti Oduncu bir gün baltasını aldı ve verdiği kararı uygulamak üzere yola koyuldu Yolda karşısına acayip görünüşlü, insana güven vermeyen biri çıktı Oduncu "sen kimsin?" diye sordu, o da "Ben şeytanım" diye cevap verdi Oduncu "Vay alçak vay hain demek insanları yoldan çıkaran sensin, şimdi seni geberteyim" diye söylenip üstüne çullandı Bir anda şeytanı altına alıp boğazına abandı "Demek ki insanları kandırıp o ağacı kutsallaştıran da sensin alçak herif" dedi Şeytan, "Boşuna uğraşma, çabalama, beni öldüremezsin, çünkü Allah tarafından kıya mete kadar insanları saptırmak için bana mühlet verildi Sen o ağacı kesmekten vazgeç sana bir öneride bulunacağım" diye karşılık verdi Oduncu "Kabule şayan ne önerin olabilir muzır herif?" diye çıkıştı Şeytan şu öneride bulundu:

- Sen o ağacı kesmekten vazgeçersen sana her sabah bir altın getirir yastığının altına koyarım Böylece seni geçindirmeye bile yetmeyen odunculuktan kurtulmuş olursun

Oduncu biraz yumuşar gibi oldu ve sordu:

- Peki vadettiğin bir altını getirmezsen ne olacak?

- O zaman bana dilediğini yap

Oduncu öneriyi, kabul etti, ağacı kesmeden geri döndü O gece yattı Sabah olunca yastığının altına baktı ve gerçekten bir altın konmuştu Buna çok memnun oldu Merakla ertesi günü bekledi Ertesi gün oldu ama yastığının altına para konmamıştı Belki başka bir yere koymuştur diye her yanı alt üst etti yine altın çıkmadı Buna çok içerleyen oduncu hemen bıçağını baltasını alıp şeytanı bulup öldürmek üzere yollandı Aynı yerde şeytanla yine karşılaştılar Oduncu şeytanı görür görmez hemen üzerine atıldı Ama önceki nin tersine şeytan kendisini bir un çuvalı gibi savurdu Adam kalktı, şeytanın üzerine yeni bir hamle yaptı Ama elini bile süremedi Artık insiyatif şeytana geçmişti Şöyle dedi:

- Boşuna uğraşma arkadaş, sen geçen sefer beni neredeyse haklıyordun, çünkü o zaman Allah rızası için yola çıkmıştın Şimdi ise bana kızgınlığın kendi nefsin için Bundan dolayı artık bana gücünü geçiremezsin, aksine sen mağlup olursun
 
bende ajanda yapıcam kızlar çekin fotoları bende yazıyım :)))
 
S.a. Hanımlar ..

Kayacansım çok yogunum . Artı birde okul başladı . Arapça için kursa gidiyorum iki gün . Kendi sohbetlerimde var , bin parçaya bölünüyorum . Ondan gelemiyorum canım , yoksa aklımdasın .
 

Aktif hatun
Daim olsun
Rabb im güç kuvvet versin inşaallah
Arada uğra özletme kendini
 
ben defterin fotoğrafını çektim ama telefondan atamıyorum hata veriyor canım .
Ben bugün oruçluyum imsağa 20 dakika kala kalktım bir şeyler atıştırdım sonra abdestimi alıp ezan okunana kadar Kur'an okudum . O saatler öyle sessiz ki için öyle kıpır kıpır ki anlatılmaz
 
ÖFKEYE HÂKİM OLABİLMEK

Kardeşlerim!



Yüce Rabbimiz, Kerim Kitabımızda “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda infak edenlerdir, öfkelerine hâkim olanlardır, insanları affedenlerdir.”1 buyurarak cennette talip takva ehli müminlerin bir özelliğinin de öfke kontrolü olduğuna vurgu yapmaktaydı.


Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir gün ashabıyla sohbet ederken onlara, “Pehlivan kimdir bilir misiniz?” diye sordu. Sahabe, “Pehlivan, güreşte rakibini yenen kişidir.” cevabını verdi. Bunun üzerine Efendimiz, “Asıl pehlivan, güreşte rakibini yenen değil, öfke anında kendisine hâkim olup öfkesini yenebilendir.”2 buyurdu.

Merhamet Peygamberi, bu sade ama bir o kadar da anlamlı benzetmeyle gönüllere ve zihinlere nakşedilecek bir mesaj veriyordu. Nice pişmanlıklara, gözyaşlarına, âh-vâhlara neden olan öfkeye mağlup olmamamız konusunda bizleri uyarıyordu. Efendimiz, bir taraftan öfke kontrolü konusunda ashabını eğitirken bir taraftan da her birimiz için vazgeçilmez öğütlerde bulunuyordu. Bir defasında kendisine gelip, “Yâ Resûlallah! Bana özlü bir tavsiyede bulun!” diyen birine, Efendimiz; “Öfkene hâkim ol!” 3 demekle yetiniyordu.

Aziz Müminler!


Yüce Rabbimiz, öfkeden sakınma konusunda Kerim Kitabımızda peygamberlerin hayatlarından bizlere kesitler sunar. Bu peygamberlerden biri Musa (a.s.)’dır. Onun yokluğunda kardeşi Harun, kavminin hidayetten uzaklaşmasına engel olamamıştı. Bu duruma öfkelenen Hz. Musa, onu yakasından tutup hiddetle silkelemişti. Neticede kardeşinin ikazıyla öfkesine hâkim olmuş ve “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bize rahmetinle muamele eyle. Sen merhameti engin ve sonsuz olansın.”4 yakarışıyla Rabbine sığınmıştı.

Yunus (a.s.), kavmini bir olan Allah’a teslimiyet ve kulluğa davet etmişti. Ancak onlar, bu daveti karşılıksız bırakmışlardı. Bunun üzerine Yunus Peygamber, bir hışımla kavmini terk edip gitmişti. Ama öfkesi onun için bir imtihana dönüşmüştü. Bir balığın karnında karanlıklar içerisinde kalmış, sabrın ve itidalin anlamını bir kez daha kavramıştı. Nedametle Rabbine şöyle iltica etmişti: “Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Ben gerçekten kendine yazık edenlerden oldum.”5

Kıymetli Kardeşlerim!

İnsanlığın yolunu aydınlatan peygamberlere dair bu örneklerle bizi eğitir Âlemlerin Rabbi. Peygamberlerin dahî kimi zaman öfkelendiklerini ancak öfkelerini Allah’a sığınarak yendiklerini öğretir. Peygamberimiz (s.a.s) de, öfke anında kişinin Allah’a sığınmasını, hesabı, sevap ve günahı hatırlamasını tavsiye etmiştir.6 Öfkelenince dilimizin isyan, küfür, intikam sözcüklerine değil; dua, sükûnet, esenlik ifadelerine tercüman olmasını istemiştir.

Kardeşlerim!


Olgun bir insan ve kâmil bir mümin olmanın tezahürlerinden biri de öfkeye hâkim olabilmektir. Onun bir anda parlayan ateşine odun değil su taşımaktır. Zira öfkesine yenik düştüğünde insanın gözü kör, kulağı sağır olur; insaf ve vicdanı devre dışı kalır. Öfke seline kapılan kişi merhametten, hoşgörüden yoksunlaşır; kırıcı, yıkıcı hale gelir. Hatta ölümle sonuçlanacak kadar aşırı davranışlar sergileyebilir.


Nitekim günümüzde öfkenin sebep olduğu nice olumsuzluklara, ibretlik ve hazin tablolara hemen her gün şahit olmaktayız. Şeytan, öfke silahıyla aramıza kin, nefret, intikam tohumları ekmektedir. Nice akrabalık, dostluk ve kardeşlikler sudan sebeplerle başlayan kavga ve çekişmelerle husumete dönüşebilmektedir. Bir anlık öfke, ailelerde, iş ortamlarında, hâsılı gündelik hayatın farklı alanlarında nice mutlulukları alıp götürmekte, nice hayalleri yok etmektedir. Nice yuvalar, bir anlık öfke ateşiyle yanıp kül olmaktadır. İnsanoğlunun öfkeye yenik düşmesinin bedelini kimi zaman masum eşlerin, çocukların, anne-babaların, komşuların, suçsuz insanların canlarıyla ödemesi, yüreklerimizi parçalamaktadır.



Kardeşlerim!


Bugün, insanlık olarak bir stres çağında yaşıyoruz. Gündelik hayatta zaman zaman bizi çileden çıkaran olaylarla karşılaşıyoruz. Fakat bizler, öfkemizde haklı olsak dahî, öfkenin bizi nerelere sürükleyebileceğini asla unutmayalım. Hayatın bir imtihan olduğu gerçeğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım. Duyduğumuz her sözü, başımıza gelen her bir olayı akl-ı selimin süzgecinden geçirelim. Geliniz, müminler olarak daima şefkat, merhamet, hoşgörü ve sabrı kuşanalım. Öfkenin esaretiyle, kin, nefret, husumet gibi duygularla yüreklerimizi karartmayalım. Mevlanâ’nın “Hilm kılıcı, öfke kılıcından keskindir.” sözünü kendimize şiar edinelim.


Yüce Rabbimiz bizleri öfkesine mağlup olanlardan değil; sabrı kuşanan, öfkesini yenebilen, haklıyken dahî affedebilen müttaki kullarından eylesin!



Kıymetli Kardeşlerim!


Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun ki, bir kez daha rahmet, bereket ve bağışlanma mevsimi olan üç ayların eşiğine ulaştık. Önümüzdeki Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece Regâib Kandili’ni idrak edecek ve üç ayların ilki olan Recep ayına gireceğiz. Regâib Kandilinizi şimdiden tebrik ediyorum. Yüce Rabbimiz, üç ayları en güzel şekilde değerlendirebilmeyi, rızasını kazanmış olarak hep birlikte Ramazan bayramına erişebilmeyi nasip eylesin.

1 Âl-i İmrân, 3/134.
2 Müslim, Birr, 106; Ayrıca bkz. Buhârî, Edeb, 76.
3 Buhârî, Edeb, 76.
4 A’râf, 7/151.
5 Enbiyâ, 21/86-88; Ayrıca bkz. Saffât, 37/139-148.
6 Buhârî, Edeb, 44.


Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
HAK VE HAKİKAT


Aziz Müminler!



Allah Resulü (s.a.s), bir gün ashâbı ile otururken onlara, “Müflis kimdir bilir misiniz?” diye sordu. Ashâbdan söz alan biri, “Müflis, malı mülkü olmayan kimsedir.” dedi. Bu cevap üzerine Efendimiz, asıl müflisi şöyle tarif etti ve onun ibretli akıbetini haber verdi: “Müflis, dünyadayken namazını kılmış, orucunu tutmuş, zekâtını vermiş olarak kıyamet günü Allah’ın huzuruna gelen fakat kimine sövmüş, kimine iftira etmiş, kiminin malını gasp etmiş, kimine hakaret etmiş, kiminin canına kast etmiş kişidir. Yapmış olduğu iyiliklerin sevabı, dünyada bir şekilde haklarını ihlal ettiği hak sahiplerine verilir. İşlemiş olduğu günahlara karşılık iyilikleri kifayet etmezse, mağdur ettiği insanların günahlarından alınarak ona yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.”1


Rahmet Elçisi’nin dilinden dökülen bu kutlu söz, iman ve sorumluluk, iman ve amel, söz ve ahlak konusunda hassasiyet göstermeyen kişinin o büyük günde uğrayacağı hüsranı vurgulamaktadır.


Kardeşlerim!


Bizler, bu dünyaya her şeyden önce Hak ve hakikate şahitlik etmek için gönderildik. Hak ve hakikatin kaynağı, sahibi ve belirleyicisi olan Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun...”2 buyurdu. Ve bütün inananları hakkı tanımaya, hakikati duyurmaya, adaleti yüceltmeye davet etti.


Bizler de, imanımız ve Müslümanlığımızın tescili olan kelime-i şehadetle Rabbimizin varlığına ve birliğine, sonsuz kudretine, O’nun Âlemlere Rahmet Elçisi Muhammed Mustafa (s.a.s)’nın peygamberliğine şahitlik ettik. Bu, sadece dilden dökülen bir şahitlik değildi elbette. Bu ulvi şahitlikle ağır bir sorumluluk da üstlendik. Rabbimize, bize emanet ettiği hak ve hakikate sahip çıkma, şahitlik etme, onu yaşama ve yaşatma sözünü verdik.



Kıymetli Kardeşlerim!


Hakka sahip çıkmak, Rabbimize, kendimize, çevremize ve bütün yaratılmışlara karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmektir. Rabbimize karşı hak ehli olmak, O’na karşı vazifelerimizde teslimiyet ve sadakat sahibi bir kul olmaktır. Her vesile ile O’nun rızasını aramaktır.


Kendimize karşı hak ehli olmak, Allah’ın lütfu olan nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Zihnimizi kötü düşüncelerin esiri yapmamaktır. Dilimizi kötü sözlere kapatmaktır. Bedenimizi kötülükten korumak, insanlığın hayrı ve faydası için kullanmaktır.



Çevremize karşı hak ehli olmak, onlara karşı şefkat, merhamet, insaf ve adaletle davranmaktır. Dili, ırkı, mezhep ve meşrebine bakmaksızın hiç kimsenin can, mal, onur ve haysiyetine dil uzatmamaktır. Dünyanın sadece bize değil, bizim dışımızdakilere de ait olduğunu unutmamaktır.



Kardeşlerim!


Her türlü israftan kamu malını çarçur etmeye; kumardan gaspa; dolandırıcılıktan hırsızlığa; aldatmadan hileye; karaborsacılıktan haksız kazanca; gıybetten iftiraya; yalandan sahteciliğe; cinayetten şiddet ve teröre, İslam’ın yasakladığı bütün davranışlar, aslında hem Allah’ın hakkına hem de insanların hakkına bir tecavüzdür, zulümdür. Müslüman, bu gibi durumlarla bir arada olamaz. Müslüman, bu gibi kötülüklerle anılamaz. Mümin, asla başkalarının hakkını gasp edemez. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliğe sessiz de kalamaz. Zulme duyarsız olamaz. Zalimin yanında yer alamaz. Çünkü mümin, Peygamberimizin tarif ettiği gibi, insanların elinden ve dilinden emin oldukları, canları ve mallarını kendisine karşı güvende bildikleri kişidir.3

Kardeşlerim!


Bizler, dünyada gerçek anlamda hakkı, hukuku tesis etmiş, adaleti yüceltmiş bir medeniyetin mensuplarıyız. Biliyoruz ki, hiçbir haksızlık, hiçbir zulüm ebedi değildir. Ve yürekten inanıyoruz ki; hakkı tutup kaldırdığımız sürece batıl bize asla zarar veremeyecektir. Haklının yanında olduğumuz müddetçe Rabbimiz bizi yüceltecektir. Yeter ki bizler, hak ve hakikatin kaynağı olan Kur’an’ı Kerim’i ve Efendimiz (s.a.s)’in sünnetini kendimize rehber edinelim. Yeter ki, hak benim, hakikat yalnız benim elimdedir demeyelim. Dinimizin bize öğrettiği hak duyarlılığına sahip olalım ve bunu yaymak için çabalayalım.


Hutbemi gönülden “âmin” diyeceğimiz şu dua ile bitirmek istiyorum:



“Allahım! Hakk’ı hak bilip Hakk’a uymayı, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan kaçınmayı bizlere nasip eyle.”

1 Müslim, Birr ve Sıla, 59.
2 Maide 5/8.
3 Nesâî, İman ve Şerâiuhû, 8.


Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
EN GÜZEL İSİMLER O’NUNDUR

Aziz Müminler!



Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”1


Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri öğrenip gereğiyle amel ederse cennete girer.”2

Kıymetli Kardeşlerim!
Hepimizin müminler olarak Yüce Rabbimize karşı görev ve sorumluluklarımız vardır. Bunların başında O’nu tanımak, O’na inanmak, O’nun varlığını ve birliğini kabul etmek, bir an olsun O’nu akıldan çıkarmamak gelir. Verdiği nimetlere karşı şükrün bir tezahürü olan ibadetlerle O’na yakınlaşmaya vesileler aramak gelir.


Yüce Rabbimiz, kendisinin pek çok güzel isminin olduğunu bildirmiş ve bu isimlerle kendisine dua etmemizi istemiştir.3 Kerim Kitabımızın pek çok âyetinde bu isimlerle kendisini bize tanıtmıştır. Efendimiz (s.a.s) de Yüce Allah’ın doksan dokuz ismi olduğunu bildirmiş ve bunları tek tek saymıştır.


Kardeşlerim!

Bir mümin için asıl olan, sadece Allah’ın isimlerini ezberleyip okumak değildir. Bu isimlerin anlamlarını öğrenmek ve bu isimlerle Allah’a duada bulunmaktır. Asıl olan, bu ilâhî sıfat ve isimlerin öğrettiği anlamlarla hayatı mâmur etmektir.


Yüce Rabbimiz, Rahman’dır, Rahim’dir. Çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Dünyada bütün canlılara, bütün insanlara, ahirette ise müminlere karşı merhametlidir. O halde, mümin, nefsine uyup haddi aşmış bile olsa, Allah’ın engin rahmetinden umudunu kesmemelidir. Allah’ın, kendisine ortak koşulması dışında bütün günahları bağışladığını bilmelidir.4 Son nefese kadar tövbe kapısının açık olduğunu ve imtihanın sürdüğünü asla unutmamalıdır. Allah’ın sonsuz merhametini uman mümin, öncelikle kendisine şefkat ve merhameti şiar edinmelidir. Gönlünü kin, nefret, husumet, zulüm gibi kötülüklere esir etmemelidir.



Allah Sabûr’dur, sonsuz sabır sahibidir. Her şeye gücü yettiği halde, kendisine karşı haddi aşanları, nankörlük ve türlü saygısızlık yapanları cezalandırmakta acele etmez. Mümin de Cenâb-ı Hakk’ın Sabûr isminden nasibini alarak sabrı kuşanmalıdır. Türlü sıkıntı ve musibetler karşısında O’na sığınmalı ve O’na güvenip dayanmalıdır.



Kardeşlerim!

Yüce Rabbimiz, Rezzak’tır. İsteyene istediğini verendir. Sonsuz cömertlik sahibidir. Mümin, “Ey ruhumun ve bedenimin gıdasını yaratıp veren Rezzâk!” dediği zaman bilir ve inanır ki, Allah onun rızkına kefildir. Bu rızık vakti gelince kişiyi bulur, bunun kendisine ulaşmasını hiçbir kuvvet engelleyemez. Yeter ki mümin, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirsin.


Allah Refîk’tir, Halîm’dir. Nezaketi, kolaylığı, lütuf ve ihsanı sever. Öyleyse mümin de hilm sahibi olmalıdır. Nezaketi, sevgi ve saygıyı elden bırakmamalıdır. Cömertliği kendine şiar edinmelidir.



Kardeşlerim!

Rabbimiz, her daim bizimledir. Bizi, yalnız, yardımsız, desteksiz, sahipsiz bırakmaz. Bize bizden daha yakındır. Gerçekten görmek için bakarsak, her doğrunun, her kemâlin, her cemâlin yanı başında O’nun eserini buluruz. O’nun dosta karşı dostumuz, külfete karşı yardımcımız olduğunu fark ederiz. Bize gösterdiği bu ilgi ve sevgiyi karşılıksız bırakmak, Gerçek Dost’a karşı büyük bir hak bilmezlik ve nankörlük olmaz mı?


Hutbemizi Rabbimizin, kendisini bize tanıttığı şu kutsi hadis ile bitirmek istiyorum: “Kulum beni zikrederken onunla beraberim. O beni kendi başına zikrederse, ben de onu kendim zikrederim. O beni bir topluluk içinde anarsa, ben onu o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.”5


1 Haşr, 59/24.
2 Buhârî, Şürût, 18.
3 A’râf, 7/180.
4 Zümer, 39/53.
5 Buhârî, Tevhid, 15.


Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
DÜNYAYI İYİLİK DEĞİŞTİRİR


Kardeşlerim!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İyilikle kötülük asla bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde iyilikle ortadan kaldır. O zaman göreceksin ki, seninle arasında husumet bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”1


Okuduğum hadis-i şerifte ise Efendimiz (s.a.s) bizleri şöyle uyarıyor: “ ‘İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, kötülük yaparsa biz de kötülük yaparız.’ diyen sıradan kimseler gibi olmayınız. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilikle karşılık vermeyi, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi alışkanlık hâline getiriniz.”2

Kardeşlerim!
Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerifte, hayatımızın herhangi bir safhasında karşılaşabileceğimiz husumetlere karşı nasıl bir tavır takınacağımız öğretiliyor bizlere. Kötülüklerin, ancak iyilikle ortadan kaldırılabileceği belirtiliyor. Yüreğimizi kötülüğe esir etmekten, kötülüklerle onu bir taşa dönüştürmekten sakınmamız gerektiği haber veriliyor. İyilik, şefkat, merhamet gibi ulvi hasletlerle önce kendi gönüllerimizi mamur etmemiz, sonra da bunları çevremize ve dünyamıza dalga dalga yaymamız isteniyor.


Aziz Müminler!

İslâm medeniyetinde iyilik, var oluşun temel gayesidir. Yüce Rabbimiz, insanı yeryüzünde iyilik, birr ve ihsan, hayır ve marufu egemen kılmak için yaratmıştır. İnsan, bu dünyada iyi, doğru, güzel, hayırlı ve faydalı olan işleri yapmak için vardır. Kötü, yanlış, çirkin ve zararlı işlerden kaçınmak ve bunlara engel olmak için vardır.


İmanın ve her türlü ibadetin bize kazandırmak istediği haslettir iyilik. İyi ve iyilik, insanı insan kılan değerlerin bütünüdür. İyi bir kul, iyi bir evlat, iyi birer anne-baba, iyi bir eş, iyi bir komşu, iyi bir dost, iyi bir arkadaş olmak, kısacası iyi bir insan olmak İslam’ın her birimizde görmek istediği en önemli özelliktir.



Kardeşlerim!

İyilik, insanın sadece kendi menfaati için çalışması demek değildir. İyilik sadece maddi yardımları anımsatacak kadar dar kapsamlı da değildir. İyiliğin bitmez tükenmez çeşitleri vardır. Bizi iki cihanda aziz kılacak, huzur ve mutluluğa ulaştıracak, bize Rabbimizin rızasını kazandıracak her türlü söz, tutum ve davranış iyiliktir.


İyilik yalnıza arkadaş, yorguna dayanak, garibe sığınak, muhtaca imdat olmaktır, dünyayı yaşanılır kılmaktır. İyilik, ümmetin boynu bükük yetimlerinin başını şefkatle okşayabilmektir. Mazlumları sevindirmek, İslam coğrafyasının mülteci durumuna düşen muhacirlerine ensar olabilmektir. İyilik, ağır hayat yükünü omuzlamak zorunda kalan engelli kardeşlerimizin önündeki engelleri kaldırabilmektir. Darda, yolda kalmışa yardım elimizi uzatmak, kimsesize kimse, çaresize çare olabilmektir iyilik. İyilik, bazen kardeşimizin yüzüne tebessümle bakmak, bazen de sıkıntılı anlarımızda birbirimiz için âminlerde buluşmaktır. Unutulmamalıdır ki; insan kardeşini ne kadar düşünürse, mazlumun, yetimin, kimsesizin derdiyle ne kadar hemhal olursa kendisine de o kadar iyilik yapmış olur.



Aziz Kardeşlerim!

Üzülerek belirtmek gerekir ki; her geçen gün çevremizi ve insanlığı kötülükler kuşatıyor. İyilik anlayışı gün geçtikçe zedeleniyor. Dünyanın bir bölümü açlık, sefalet ve korku içinde temel ihtiyaçlarını karşılamanın mücadelesini veriyor. Diğer bir bölümü ise sorumsuz ve ölçüsüzce arzularının peşinden koşuyor. İnsanoğlu, hırs ve tamah, heva ve heves uğruna insaf, vicdan ve merhametini kaybediyor.


Kardeşlerim!

Bugün insanlık, kötülüğü kötülükle, şiddeti şiddetle ortadan kaldırmaya çalışıyor. Kötülüğe kötülükle mukabele etmenin, sadece ve sadece kötülüğün sayısını artıracağını göz ardı ediyor. Oysa Yüce Rabbimiz, bütün insanlığa muhteşem bir yol gösteriyor. Kötülüklerden kurtulmamız için yeryüzünde iyiliği egemen kılmamızı emrediyor. İyiliği egemen kıldığımızda kötülüğün kendiliğinden ortadan kalkacağını, şerrin hayırla; fesâdın ıslahla düzeltilebileceğini haber veriyor. Kötülüklerin esiri olmamamız için kalbimizden kin, öfke ve nefreti atmamızı, gönüllerimizi rahmet, şefkat, merhamet, muhabbet gibi erdemlerle müzeyyen kılmamızı istiyor.


Kardeşlerim!

Öyleyse geliniz! Hep birlikte kalplerimiz arasında iyilik ve merhamet köprüleri kuralım. İyiliği hanelerimizde, memleketimizde, ülkemizde ve dünyamızda dalga dalga yayalım. Dünyayı iyiliğin değiştireceğini unutmayalım.


Hutbemi Rabbimizin Kerim Kitabımızda bize öğrettiği şu dua ile bitirmek istiyorum: “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru!”3


1 Fussilet, 41/34.
2 Tirmizî, Birr, 63.
3 Bakara, 2/201.


Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
Hayırlı sabahlar hanımlar
Bereketli ve bol dualı haftasonu diliyorum :)



canım çektiğin fotoyu kırparsan aynı hatayı almazsın
istersen bana mail at ben kırpayım
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…