dini paylaşım alanı


ALLAH kabul etsin cnm bnm cok sewindm cok

Bnde 6 Aralik 2013 tarihinde hem kapandm hmde namazima basladim cok sukur

Sana nacizhane fikrim tatlm regl donemlerinde de kibleye dogru otur (hatta seccadenin de uzerine oturabiliorduk sanirim,ettehiyyatu okurkenki gibi yani ) tesbih cek .. her namaz waktinde bunu yap ozaman seytan amacina ulasamaz

Ben bitsinde artik namazimi kilayim derim hep
 
saolasın kuzum...bende 7,07,2012 de kapandım elhamdülillah :))


namaz konusu evet aslında zikir çekerek falanda arayı açmamış oluruz...

beyin uyuşuyormuş gibi oluyor...ALLAH ım hepimizi kendi yolundan ayırmasın:))
 
ARKADAŞLAR konumuzu tavsiye edelim diğer arkadaşlara....


içten bir dua,bir yakarış belki de siler günahlarımızı..RABBİMİZ büyük...
 
hayırlı günler canlaaar:))
günler su gibi akıp geçerken,geçmişe dönüp keşke dememek ve de her anımızdan mutluluk çıkarabilmek dusaı ile...

 
Hani Hz. Ali diyor ya: "Asla sahip olmadığın şeyler için üzülme! Kısmetinde varsa onlar seni bulur zamanı gelince..." ve MEVLANA hazretlerinin şu sözleri aklıma geliyor: "Her şey gelip geçici ey gönül! Bak az önce aldığın nefes bile geldi geçti." HAYIRLI CUMALAR
 
Bugün bir haksizliga uğradım. Cevap vermedim,benim dışımda herkes benim hakliligimi dile getirdiler...ve ben gozyasimi icime akittim biliyorum ki Yaradan soracak hesabimi ..cok şükür bu hale...
Musluman kardesinin buguzuna sabretmek dere yukseltirmis.elhamdillah
 
Hâtim-i Esamm'a [kuddise sırruhû] namazı nasıl kıldığını sorarlar. Şöyle cevap verir :
"Namaz vakti girince güze bir şekilde abdest alırım. Namaz kılmak istediğim yere gelirim. Bütün âzalarımla namaza hazır oluncaya kadar orada bir süre otururum. Sonra namazı kılmak için kalkarım. Kâbe iki kaşımın arasında, sırat köprüsü ayaklarımın altında, cennet sağımda, cehennem solumda, ölüm meleği Azrâil [aleyhisselâm] arkamda farz ederek kıldığım namazın son namazım olduğu düşüncesiyle korku ile ümit arası bir halde namaza başlama tekbirini alırım. Usulüne uygun olarak tane tane Kur'an'ı okurum. Tevazu içinde rükûu yaparım. Huşû içinde secdeye giderim. Sol ayağımın dış kısmını yere yayarak oturur, sağ ayağımı baş parmağım üzerine dikerim. Bütün bunları ihlâs ile yaparım. Kıldığım namazın kabul edilip edilmediği de bilemem!"
 
Ben de okuduğum bir kitaptan sizlere güzel bir paylaşımda bulunmak istiyorum umarım yararlı olur...

Dua ve namaz, zikrin bir çeşididir, keza Kur'ân okumak ya da salâvat dahi.

Zikir, dinde yer alan en büyük ibadet olarak nitelendirilmiştir. Niçin?..

Astroloji ile ilgili bölümde, yaklaşık 15 milyar hücreden oluşan insan beyninin ancak çok cüz'i bir kısmının doğum sırasında aldığı ışınlarla faaliyete girdiğini; bundan sonra da yeni tesirlerle yeni açılımlara kavuşmasının imkânsız olduğunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık.

Evet, beyin doğum anından sonra, dışarıdan gelen ışın etkileri ile yeni hücre gruplarını devreye sokamaz. Ancak beyindeki devreye girmemiş kapasite ilelebed âtıl durmak için var edilmiştir demek değildir bu!..

Beynin ilk anda açılmamış hücre gruplarının bazı çalışmalar ile devreye girmesi, kapasite genişlemesi, yeni kabiliyetlerin elde edilmesi mümkündür!..

Esasen din dediğimiz olayın temeli de beynin yeni bölümlerinin devreye girmesi ve bu bölümlerin çalışması suretiyle elde edilecek yeni güçler gerçeğine dayanır.

Zikir dediğimiz "Allâh"a ait bir mânânın beyindeki tekrarı olayı nedir?..

"Allâh" ismini dilinizle söylediğinizi kabul edelim. Dilde söylenen bu kelime bilindiği gibi, öncelikle beyinde hazırlanacak, sonra da dile uzanan sinirle dil hareket ettirilerek düşünülen mânânın ses şeklinde dışarıya ulaşması sağlanacaktır.

"Allâh" kelimesinin beyinde hatırlanması demek; bu kelimenin mânâsını oluşturan hücre grupları arasında bir biyoelektiriğin akışı demektir.

Esasen beyindeki tüm fonksiyonlar, beyin hücreleri arasındaki bir biyoelektrik faaliyetinden başka bir şey değildir!.. Her mânâya göre beyinde değişik hücre grupları arasında bir biyoelektrik akış söz konusudur. Bu akış neticesinde devreye giren hücre grubuna göre ortaya sayısız mânâlar çıkmaktadır.

Beynin tüm fonksiyonları hep bu hücre gruplarının oluşturduğu sayısız kromozomlar neticesinde gelişmektedir. 15 milyar nöron ve her bir nöronun 16 bin nöronla bağlantısı!.. Ve bunların sayısız işlevi!..

Fetebarekallâhû ahsenül hâlıkiyn!..

Hormonların bu alandaki fonksiyonları ise bilebildiğimiz kadarıyla, hücrelerin kimyasal yapısını etkileyerek, biyoelektriğin akış hızını ve yönünü kanalize ederek değişik anlamlar taktığımız oluşumları meydana getirmesi!..

Her an sayısız takımyıldızlardan gelen değişik frekanslı ışınlar, değişen açılar dolayısıyla beyin üzerinde meydana gelen sürekli değişik kozmik etki ve bunun sonucu biyoelektrik akış, mevcut potansiyelin her an yeni gelenler istikametinde sürekli yeni mânâlar oluşturacak şekilde faaliyeti...

Esasen beyin için uyku diye bir olay söz konusu değil!.. Beyin, anlattığımız istikamette sürekli olarak çalışmada ve sürekli olarak tesir almada...

Ruhta oluştuğu iddia edilen tüm hâller, aslında ruhta değil beyinde oluşmada!..

"Ruh"; beynin tüm hâsılasını her an yüklemekte olduğu holografik yapılı "dalga beden".

Evet, konudan uzaklaşmayıp, tekrar "zikrin" olayına gelelim...

"Zikir" yaptığınız zaman, yani "Allâh"a ait olarak bilinen bir mânâyı tekrar ettiğiniz zaman, beyinde, ilgili hücre grubunda bir biyoelektrik akım meydana geliyor ve bu, bir tür enerji şeklinde dalga bedene yükleniyor!..

Aynı zamanda siz bu mânâyı yani bu kelimeyi tekrara devam ederseniz; bu defa, bu kelimenin tekrarından oluşan biyoelektrik enerji daha güçlenerek yeni hücre birimlerini devreye sokuyor ve bir kapasite genişlemesi söz konusu oluyor.

Bu tekrara daha uzun bir süre devam ettiğimizde ise, devreye giren yeni hücre grupları dolayısıyla, beyninizde yeni mânâlar oluşmaya başlıyor. Tekrarladığınız kelimelerin işaret ettiği mânâ istikametinde yeni anlamlar beyninizde açığa çıkmaya başlıyor ve siz:

"Ben zikre başladıktan sonra kafam değişmeye başladı, huylarım değişmeye başladı. Birtakım şeyleri daha iyi anlamaya başladım" gibisinden şeyler söylemek durumunda kalıyorsunuz!..

Ayrıca bu tekrarlardan oluşan hem mânâ, hem de enerji, dalga bedeninize yüklendiği için, fizik beden ötesi yaşamınız daha farklı bir düzeye erişiyor!..

"Kim bu dünyada âmâ (hakikati göremeyen) ise o, gelecek sonsuz yaşamda da âmâdır (kördür)!.." (17.İsra': 72)

Âyeti kerîmesinde işaret edilen gerçek, anladığımız kadarıyla bu noktayı bize fark ettirmeye çalışmaktadır.

Zira, beyin ne düzeyde açılır, ne düzeyde gerçekleri görmeye geçerse; o açılımı aynen bir tür holografik ışınsal bedene yani ruha yükleyeceği için ve ruh da beynini yitirdikten sonra asla yeni bir kayıt alamayacağı için; Dünya'da açılmayan beyinlerin meydana getirdiği ruhlar için, ölüm ötesi yaşamda asla açılma imkânı yoktur, denmek istenmiştir.

Bir an düşünün... Milyarlar ve milyarlar sürecek ebedî denen bir yaşam!.. Ve siz bu yaşam için gerekli olan potansiyeli ancak şu son derece kısıtlı olan dünya hayatında beyninizi değerlendirebildiğiniz oranda elde edebileceksiniz!..

Şayet bunun ne demek olduğunu düşünemiyorsanız... Elbette ki size söyleyecek başkaca bir sözümüz yok!..

Evet, zikrin birinci yönünden bahsederken, beynin ürettiği biyoelektrik enerjinin, bir tür dalga enerji biçiminde ruha yüklenmesidir, dedik!..

Şimdi gelelim zikrin ikinci tür yararına...

Kur'ân-ı Kerîm bir âyeti kerîmesinde insanın varoluşuyla ilgili olarak şöyle der:

"Rabbin meleklere: 'Ben arzda (bedende) bir halife (Esmâ mertebesinin farkındalığıyla yaşayan şuur sahibi) meydana getireceğim' dedi..." (2.Bakara: 30)

İşte bu "halife" sözcüğü, Allâh'ın tüm isimlerinin mânâlarının insan beyninde aşikâre çıkabileceğine, beynin, bu kapasiteye sahip olarak meydana getirildiğine işaret eder!..

Siz hangi ismin mânâsına dönük olarak "zikir" yaparsanız; yani Allâh'ın "Esmâ ül Hüsnâ"sı tâbiriyle işaret edilen Allâh'ın hangi ismini tekrar ederseniz, beyninizde o mânâ yönünden bir kapasite genişlemesi söz konusu olur. Bu bahse ilerde tekrar geleceğim için, burada fazla genişletmiyorum ve işin başka bir teknik yanına girmek istiyorum.

Varlık tümüyle Allâh'ın varlığı ve Allâh'ın mânâlarının aşikâre çıkma mahalli olduğu için... Ve varlıktaki sayısız "şey"ler hep O'nun çeşitli mânâlarının sanki yoğunlaşmış hâli olduğu için; sayısız takımyıldızlardan gelen sayısız ışınım, hep, bize O'nun sonu gelmez isimlerinin mânâlarını ulaştırmaktadır.

Bunu şöyle bir misal ile açıklayalım...

Bulunduğunuz odada sayısız radyo ve televizyon dalgası yayını mevcut. Oysa sizin radyonuz belli sınırda dalga boyunu alma kapasitesinde, televizyonunuz sadece "VHF" bandına sahip!..

Şimdi düşünün bitişik evdeki komşunuz Avrupa'daki gibi 18-20 kanaldan çeşit çeşit yayın alıyor. Ya da Amerika'da olduğu gibi 100 kanaldan türlü renkli yayın alıyor, siz ise tek kanallı siyah-beyaz televizyona sahipsiniz!.. Hele bir de böyle bir imkânı ömür boyu elde edemeyecekseniz ve bunu biliyorsanız!!?

Evet, beyninizin alıcı kapasitesini arttırmak sizin elinizdedir.
Esasen beyin on iki burçtan, sayısız yıldızdan gelen sayısız ışınımı değerlendirebilecek kapasiteye sahiptir!.. Ancak ne var ki, kişinin bu kapasiteyi genişletmesi önemlidir. Elinize, size sonsuz yarar sağlayacak bir sermaye, bir kapasite verilmiş; siz ise bunu oyun oynayıp boşa harcamakla tüketiyorsunuz!..

"Cennet ehlinin çoğunluğunu BÜHL kimseler teşkil eder" buyruluyor.

"Bühl" kelimesi Arapçada "saf" kişiler anlamında kullanıldığı gibi "ahmak" anlamına da gelebiliyor.

Nitekim Hz. İsa (aleyhisselâm)'a ait olduğu söylenen şu sözde bu mânâ çok açık görülmektedir:

"Allâh devası olmayan tek dert yaratmıştır, o da 'BÜHL'lüktür!.." yani, "ahmak"lıktır!..

Evet, cennete girenlerin çoğunluğunu "saf" vatandaşlar teşkil edecektir!.. Amenna ve saddakna!.. Niye bu böyle?..

Çünkü cennet ehlinin çoğunluğunda ilâhî rahmete nail olma neticesinde, beyinlerinde Dünya'nın manyetik çekim alanına karşı koyacak olan "antiçekim dalgalarını" üreten devre açılmış ve cennete gidebilecek güce nail olmuşlardır. Ancak ne var ki, oralardaki sonsuz ve sayısız nimetleri değerlendirebilecek üst düzey kapasiteye ulaşabilmek için yeterli çalışmayı yapmamışlardır!.. Cennette, Dünya'dan bildikleri sayısız zevkler ve bunların daha değişik türleri içinde ebedî bir yaşam süreceklerdir.

Oysa Allâh'a yakınlık kazanmışların (mukarreblerin) cennetteki yaşamlarını normal beyinlerin tahayyül bile etmesine imkân yoktur!..

Bunu basit bir misal ile açıklamaya çalışayım...

Bir insan tüm yaşamı boyunca düşünüyor, taşınıyor, araştırıyor her şeyini feda ediyor ve sonunda bir anda ömrünü feda ettiği konu kendisine açılıyor ve o şeyi keşfediyor!.. Bir yaşamı harcadıktan sonra keşfedilen o şeyin değerini ve o kişinin sevincini gözlerinizin önüne getirmeye çalışın!..

Şimdi düşünün ki beyni üst düzeyde çalışma kapasitesine erişmiş biri... Sayısız yepyeni mânâlara yol açan ışınları değerlendirebilecek bir düzeye erişmiş; sürekli yeni yıldızlarla, ya da bir diğer ifade ile bu yıldızlardaki meleklerle rezonansa girebilen bir beyne sahip!.. Her an yepyeni şeyler alıp bunları değerlendiriyor ve sonsuza dek sürekli artan bir biçimde bu gelişmeyi tadıyor!..

Bilmem anlatabiliyor muyum?..

Evet, beyninizde, Allâh'ın sayısız isimlerinin mânâlarını anlayıp aşikâre çıkartabilecek bir kapasite, bunları yaşayabilecek bir özellik mevcut...

Ve siz bunları, ne kadar zikrederseniz, o düzeyde Allâh'a yaklaşabilecek yani O'ndaki mânâları tanıyabileceksiniz. Ve bunun anahtarı da zikirdir!..

Şimdi siz, ister bu anahtarı kullanın, ister kullanmayın denize atın; isterseniz de ne güzel oyuncak diyerek anahtarın dişlerini taşa sürte sürte eğlenip hoşça vakit geçirin!!!

Bugün Dünya üzerinde hangi kişide normal ya da olağanüstü diye nitelendirilen ne tür fiil görüyorsanız, biliniz ki bunların hepsi de beynin değişik değerlendirilişlerinden başka bir şey değildir.

Kimde aşikâre çıkan hangi özellik varsa, o özellik aynıyla gerçekte sizde de mevcuttur. Ne var ki onun beyninde açılmış bulunan o devre, sizin beyninizde açılmamıştır!..

Beden tümüyle, beyne hizmet edip ona gerekli olan biyoelektrik enerjiyi temin için yaratılmış bir yapıdır. Aynı zamanda beyindeki sayısız alıcı güçlere bir nümûne olması itibarıyla da bazı basit alıcı organlar bu bedene yerleştirilmiştir ki; beyni sadece bunların kapasitesiyle sınırlı saymak insanlığın en büyük gafletidir!..

Makrokozmos evrendir...

Mikrokozmos ise beyin!..

Evren, esas yapısı itibarıyla, tümüyle sayısız manyetik dalgalardan oluşmuş bir kütledir ve her dalga boyunun kendine has orjinal bir mânâsı vardır. Beyin ise orijini itibarıyla bu dalga boylarındaki mânâları değerlendirecek bir alıcı, bir değerlendirici ve sayısız yeni mânâlar oluşturucu bir cihaz gibidir!.. Ve bu beyin, elde ettiği tüm hâsılayı, ürettiği ruha yani holografik dalga bedene yüklemektedir!..

Kişinin ölüm ötesi kapasitesi, bir diğer ifade ile mertebesi, derecesi, Dünya'da iken geliştirebildiği son beyin kapasitesi kadardır.

Öldükten sonra herkes, kim ve ne derecede olursa olsun, değerlendiremediklerini fark ederek, bundan dolayı büyük bir pişmanlık duyacaktır!.. Ne çare ki, iş işten geçmiştir.

Şimdi de zikrin iki türünden bahsedelim...

Enerji türü zikir!..

İlim türü zikir!..

Enerji türü zikir nedir?..

"Genel zikir" diye de adlandırabileceğimiz bu zikir türü, ruhtaki kudret sıfatına taalluk eden, ruhun sayısız işler başarmasını, ulaşım gücünü sağlayan enerji toplamaya yönelik zikirlerdir.

"Allâh"...

"Lâ ilâhe illâllâh"...

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" ve bu gibi genel zikirlerdir.

Ayrıca yapılan iyiliklerden ya da size kötülük yapıp dedikodunuzla, gıybetinizle meşgûl olan kişilerden akan pozitif enerji yani sevaplar da bu enerji türündendir.

Öbür taraftan bir ikinci zikir türü daha vardır ki, bunu da "özel zikir" olarak mütalaa edebiliriz.

Özel zikirler, kişiye has, Allâh'ın isimlerinden ibaret olan zikirlerdir. İlerde ilgili bahiste anlattığımız üzere, Allâh'ın çeşitli isimleri, değişik kuvvetlerde, ayrı ayrı, kişiye has formüllerle beyinlerde açılımlar oluşturmuştur.

Siz genel zikir klasmanında bir zikir yaptığınız zaman, her ismin mânâsı eşit kuvvetle tesir alır ve hepsi de aynı oranda gelişme gösterir.

Oysa, mesela "MÜRİYD" isminin mânâsı diğerlerine göre daha az nispette aşikâre çıkmış ve bundan dolayı da iradesi zayıf olan, bildiğini tatbik edemeyen bir beyin söz konusu olduğunda; siz genel zikirlerle olaya yaklaşırsanız, hepsi aynı nispeti koruyarak güçleneceğinden, bu ismin mânâsı yönünden kolay kolay netice alamazsınız!..

Ama buna karşılık, siz direkt olarak "MÜRİYD" zikriyle olayın üstüne gittiğiniz zaman; kısa sürede görürsünüz ki, kişi "irade" yönünden, yani bildiğini tatbik etme yönünden büyük mesafeler alır.

Bu irade konusunda olduğu gibi, cimrilik konusunda, yumuşaklık konusunda, ilim konusunda, kısacası hemen her konuda böyledir.

a.hulusi

alıntıdır.
 
"DUA MÜMİNİN SİLAHIDIR!"

Diyor Allâh Rasûlü (aleyhisselâm)! Acaba biliyor muyuz "dua" niçin bu kadar önemlidir?

"Dua" nedir, niyedir; ötende bir tanrı yok olduğuna göre kime yapılır? Gelin bu soruların cevabını vermeye çalışalım...

"Dua" yönlendirilmiş beyin dalgalarıdır!

Hatırlayalım daha önce vermiş olduğumuz şu bilgileri...

İnsan, "hakikat"i itibarıyla Allâh'ın bir "Esmâ terkibi"dir... Yani, Allâh'ın güzel isimlerinin işaret ettiği mânâlardan oluşan bir formüldür! Bir diğer ifade şekliyle Allâh insanı kendi güzel isimlerinin mânâlarıyla var etmek suretiyle onu yeryüzünde kendisine "Halife" kılmıştır!

Bu isimlerin mânâları çeşitli dönüşümlerden sonra, takdir edilen şekliyle insanın beyninde açığa çıkmıştır!

"Allâh istemedikçe sizde o istek oluşmaz" hükmünce, "duanız", hakikati itibarıyla Allâh'a ait olan bir istektir!

Ama bir de Allâh'ın "Sünnetullâh" denilen bir sistem ve düzeni vardır!

İşte bu Allâh'ın güzel isimlerinin mânâlarından doğan istek, bazen de sizden "dua" şeklinde açığa çıkar...

İnsanlar arası ilişkiler her ne kadar, maddeci bakışın tesiriyle dudaktan kulağa diye kabul edilirse de; gerçekte beyinden beyine şeklindedir! Ve çoğu zaman bunu hisseder, fark edersiniz de, adlandıramazsınız; yeterli bilgi sahibi olmamanız dolayısıyla! Sezgi, beynin gelen dalgaları önceden algılamasıdır!

"Dua" özünüzdeki Allâh Esmâ'sından gelir; beyninizden, o amaca yönlendirilmiş dalga olarak açığa çıkar ve hedefe ulaşır!.. Yani, ötendeki bir tanrıdan talep değil, özündeki Allâh'tan çıkan istektir!

Bir diğer yönden "dua", umduklarına ulaşmanın en güçlü silahıdır; özündeki Allâh'a ait kuvvet ve kudretin sendeki değerlendirilişidir!

Takdirinde varsa, "dua" edersin ve onunla olacağa yön verirsin!.. Oysa "Hakikat"te yönlendiren kendisidir; sen değil!

Gece, nasıl Güneş'in parazit oluşturan ışınımı Dünya'nın arka yüzünde kaldığı için kesiliyor ve kısa dalga yayın çok net alınabiliyorsa; insan beyni de, özellikle gece yarısı ve sonrasında çok hassas hâle gelir ve kuvveti artar... Bu hem alıcılık (ilham) yönünden böyledir; hem de vericilik yani "dua" yönünden böyledir... "İslâm Dini"nde gecenin önemi buradan ileri gelir...

"Dua"dan mahrum olan, hem özündeki o kuvvetleri kullanmaktan mahrum kalır; hem de o duaların getirisinden! "Dua", özündeki Allâh'a ait gücün kullanılışıdır!

Allâh Rasûlü'nün çok fazla "dua" etmesi, ötesindeki bir tanrıdan bir şeyler talep etmesi anlamında değil; özündeki Allâh'a ait kuvvet ve kudreti istenilenler doğrultusunda kanalize etmesi şeklindedir!

Kişinin beyin kapasitesi ne kadar güçlü ise, yayını ve "dua"sı da o nispette tesirlidir... Yalnızca konuştuğunuzda değil, düşündüğünüzde dahi tüm düşüncelerinizi beyin kapasitenizin kuvveti kadarıyla Dünya üzerinde yayınlıyorsunuz... Ve bunlar, aynı frekanstaki bir beyin tarafından içime doğdu gibisinden algılanıp değerlendiriliyor... Bir kısım manevî görevlilerin yani "İrşâd kutuplarının" tasarrufu bu yöndendir! "Feyiz" denen şey dahi, güçlü beynin yaydığı ya da yönlendirdiği dalgalarla kişinin beyninde yaptığı açılımdır... Bu konuda çok daha detaylı bilgileri "DUA ve ZİKİR" isimli kitabımızda açıkladık; özellikle okumanızı tavsiye ederim!

"DUA"nın insan yaşamında en etkili güçlerden biri olduğunu size fark ettirmeye gayret ettik bu yazıda... Bilelim ki, Allâh senden sana icabet edecektir!.. İçinden geçen her şeyi bilmesi de senin O'nun varlığından meydana gelmiş olman ve O'ndan gelenlerin sende açığa çıkması nedeniyledir!

Kişi hangi hâl veya mertebede olursa olsun, Allâh Rasûlü gibi daima "dua"ya devam etmelidir... Ölüm ötesi yaşamda görülecektir ki; kişiye "dua"larının getirisini, hiçbir şey sağlamayacaktır!

Allâh, "dua"nın değerini fark etmeyi ve yaşamımızı "dua"larla olabildiğince değerlendirmeyi, "ruh"umuzu kuvvetlendirmeyi nasip etsin ve kolaylaştırsın!

alıntı
 
~ Bizim yolumuz dikenlidir, ayağını seven gelmesin.


Abdulkadir Geylani

Allah (CC), kulunu imanı nispetinde dener. Bu böyledir. İman yükseldikçe deneme nispeti o derece artar. Büyür. Çoğalır.

Abdülkâdir Geylâni, Futuhu'l Gayb


Ey oğul! Emelini kısalt. Hırsını azalt. Namazını vedâ ediyormuş gibi kıl. Yemeğin vedâ edenin yemeği olsun. Aileni le vedâ eden bir kimsenin oturması gibi otur. Arkadaşlarınla, dostlarınla karşılaşman vedâ edenin karşılaşması gibi olsun. Fermânı başkasının elinde olan kimse böyle nasıl yapmaz ki!

Abdulkâdir Geylâni, Cilaü'l Hatir
 
günaydınlaaar...hayırlı sabahlar arkadaşlar...
kenndime çeki düzen vermem gerekiyor farkındayım son bi kaç gün iyice savsakladım maddi manevi yaşamımı...hemen toparlanmam gerek...umutsuz olmamak gerek...RABBİM hepimizi O nun yoluna iletsin inşallahi..arkadaşlar lütfen paylaşımlarımızı sıklaştırıp birbirimizi kontrol edelim...namazlarımızı ibadetlerimizi maneviyatımızı...müslüman müslümana destek olmazsa halimiz nice olur
.........sevgi ve dua ile...
 


Günaydın canım.
2 gündür namazımı kılamıyorum..
 
Günaydın canım.
2 gündür namazımı kılamıyorum..

bende maalesef bende..(adet sonrası şeytan çöktü üstüme...ama inşallah kılacaz..Rabbim nasip etsin...
adet döneminde özellikle veyahut sürekli olarak zikir çekersek uzaklaşmamız ve şeytanın bizle uğraşması bizi kandırması daha zor olur...
sen de kıl..hepimiz kılalım inşallah...

hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için yarın ölecek gibi diğer dünya için yaşayaıp çabalayalım....
geziyorsak bize oayakları bahşeden Rabbe şükrümüzü edelim...
ders çalışabiliyorsak o aklı bize bahşeden Rabbe karşı ibadet ve dularımızı eksik etmemeliyiz....
,,,,,,,,,,,,,,,,,,az olsa da sürekli ibadet edelim inşallah
 
merhabalar.... benim bi sorum olacak. 35 haftalık hamileyim. hamileyken ve doğumu kolaylaştıracak dualar ve Kuran sureleri nelerdir? hangi sureleri okuyabilirim? bilgisi olanlar paylaşırsa sevinirim:)
 


Adetimin son günü 20lik dişimi çektidim, inceden inceden kanıyor.. Bu da bana engel oluyor.. Hoş kanamasa bile ağzımı açamıyorum abdest zor alırım..
Valla bizde nişanlımla zikir çekiyoruzi 2 günde 16bin yaptık sıkıntıdan..
 
merhabalar.... benim bi sorum olacak. 35 haftalık hamileyim. hamileyken ve doğumu kolaylaştıracak dualar ve Kuran sureleri nelerdir? hangi sureleri okuyabilirim? bilgisi olanlar paylaşırsa sevinirim:)


Allah kurtarsın canım.. Hayırlısıyla kucağına al inş bebişini..
Kevser'i biliyorum sadece.. Hatta bizde kevser gibi olsun doğumun falan derler uğurlarken. Başka da bilmiyorum..
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…