dini paylaşım alanı

iyi günler namazdaa haram vakitlerle ilgili bilgi sahibi olan varsa paylaşabilir mi benimle


Değerli kardeşimiz;
Beş vakit vardır ki, onlara "mekruh vakitler" denir:

Birincisi: Güneşin doğmasından bir mızrak boyu (beş derece) ki, memleketimize göre kırk ile elli dakika arasında bir zamanla yükselişine kadar olan zamandır.

İkincisi: Güneşin yükselip de tam tepeye geldiği zeval anının bulunduğu vakittir. Bu da öğle namazından önceki kırk dakikalık bir zamandır.

Üçüncüsü: Güneşin sararmasından ve gözleri kamaştırmaz bir hale gelmesinden itibaren batışı zamanına kadar olan vakittir. Bu da güneşin batmasından yani akşam namazından kırk beş dk. öncedir.

Dördüncüsü: Fecri Sadıkın doğmasından güneşin doğacağı zamana kadar olan vakittir.

Beşincisi: İkindi namazı kılındıktan sonra güneşin batmasına kadar olan vakittir.

İlk üç kerahet vaktinde ne kazaya kalmış farz namazlar, ne vitir gibi vacip olan namazlar, ne de önceden hazırlanmış bir cenaze namazı kılınabilir, ne de evvelce okunmuş bir secde ayeti için tilavet secdesi yapılabilir. Bunlar yapılsa iadeleri gerekir.

Bu üç vakitte nafile namazda kılınmaz. Ancak kılınacak olsa kerahetle caiz olur ve iadesi gerekmez. Çünkü bu kerahet nafile namazların sıhhatli olmasına engel değildir. Bununla beraber bu vakitlerden birine rastlayan bir nafile namazı kerahet vaktinden sonra onu kaza etmek daha fizaletlidir.

Bu üç vakit ateşe tapanların ibadet zamanıdır. Onlara benzemekten kaçınmak, Hak dine saygının gereğidir.

Diğer iki kerahet vaktinde ise nafile namaz kılmak mekruhtur. Farz ve vacip namaz mekruh değildir. Cenaze namazı ve tilavet secdesi de mekruh değildir. Bu iki vakitten birinde başlanmış olan bir nafile namazı, kerahetten kurtulması için bozulmuş olursa, sonradan onu kaza etmek gerekir.

Güneşin batışı halinde yalnız o günün ikindi namazı kılınabilir. Fakat diğer bir günün kazaya kalmış olan ikindi namazı kılınmaz. Çünkü kamil bir vakitte vacip olan bir ibadet, nakıs olan (keraheti bulunan) bir vakitte kaza edilemez. Kerahet vakti ise ibadetlerin noksanlığına sebebdir.

Güneşin doğuşuna rastlayan her hangi bir namaz ise bozulmuş olur.Bunun için bir kimse daha ikindi namazını kılmakta iken güneş batsa namazı bozulmaz. Fakat sabah namazını kılmakta iken güneş doğsa, namazı bozulur.Çünkü birinci halde, yeni bir namaz vakti girmiş olur. İkinci halde ise, namaz vakti çıkmış; fakat yeni bir namaz vakti girmemiş olur.

Tam zeval anına rastlayan bir namaz farz veya vacip ise bozulur; eğer nafile ise mekruh olmuş olur. Yalnız İmam Ebu Yusufa göre cuma günü zeval vaktinde nafile namaz kılınması caizdir ve keraheti yoktur. Zeval vakti son bulup da güneş batıya doğru yönelmeye başlayınca artık ittifakla kerahet vakti çıkmış olur.

Kerahet vaktinde okunan bir secde ayetinden dolayı secde yapılabilir. Ancak kerahet vaktinden sonraya bırakmak daha faziletlidir. Yine kerahet vakitlerinden birinde hazırlanmış olan bir cenazenin namazı o vakitte kılınabilir. Öyleki faziletli olan bu namazı geciktirmeyip hemen kılmaktır. Çünkü cenazelerde acele etmek menduptur.

Güneşin batışından sonra, daha akşam namazının farzını kılmadan nafile namaz kılmak mekruhtur. Çünkü akşam namazı geciktirilmiş olur. Oysa ki, akşam namazında acele etmekte fazilet vardır.

Cuma günü imam hutbeye çıktıktan sonra veya ikamet getirildikten sonra namaza başlamak mekruhtur.

İki bayram namazından önce ve bayram hutbeleri arasdında ve bu hutbelerden sonra, bayram namazı kılınan yerde nafile namaz kılmak mekruh olduğu gibi, güneş tutulması, yağmur duası ve hac hutbeleri arasında da mekruhtur. Bu hutbeleri dinlemek lazımdır.

Mekruh olmayan bir vakitte başlanmış olan nafile bir namaz bozulmuş olsa, (bunu kaza etmek vacip olduğundan) ikindi namazından sonra güneşin batışına kadar ve fecrin doğuşundan sonra güneşin bir mızrak boyu yükselmesine kadar kaza edilmez, mekruhtur. Bununla beraber kaza edilse sahih olur. Diğer kerahet vakitleri de böyledir. Ancak başta sıralanan ilk üç kerahet vakti böyle değildir. Onların birinde kaza edilmesi sahih olmaz; yeniden kaza edilmesi gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyetden alıntıdır
 
çok teşekkür ederim Allah razı olsun sizden tam olrk vakit blamadıgımdan(ezandan 45dk sonra gbi) tam anlayamıyordum çok sağolun
 

gözün aydın canım Allah kavuştursun eşine, birarada olun da bütün işler hallolur Allah'ın izniyle

adet düzensizliği için de doktora gitmeyi ihmal etme muhakkak
 
Kendine bak kendine...
Özüne..
Sözüne..
Benliğine..
İlgilenme kimseyle.....
Kim ne yemiş, ne giymiş
Bundan sana ne..
Sen kendini besle..
Bilgiyle,
Sevgiyle,
Şefkatle.
Ancak o zaman ulaşırsın,
İnsan olmanın erdemine.

Can Yücel




ne de güzel söylemiş can yücel...
belki de bu aralar hepimizin yapması gereken önemli taşlar...
 
Sonra başı secde görmeyenler ;
Namaza kaldıran biri nasib olsun diye dua ettiler !
Eş'den önce ecel gelir mi demeden ..
Ömür takviminde yaprak kaldı mı bilmeden ..
Aahh..İman ahir zamanda cehaletin kollarında can çekişiyor .
Yolun nereye gittiğinden yolcunun haberi yok..
Sümeyye Yurtsever
 
Sıkıntılı zamanlar iyidir.
Çevrendeki dostlarla kaypaklar o zamanlarda ortaya çıkar...

(B. Gökçe)
 
İlk cemre havaya düşüyor
Hava ısınıyor
Suya düşüyor su ısınıyor
Ve sonra toprağa derken
Bakmışsın bahar geliyor

Ey benim güzel Allah'ım
Şu buz tutmuş yüreklere de
Bir cemre düşür

Düşür ki
Memleket, bir bahara can çekişiyor...

(B.Gökçe)
 
Çıkmaza düşüp karanlıkta kaldığın zaman,
bir seslen yeter.
Alır güneşi gelirim yanına.

Necla Göçmen - Aşktan Da Öte
 
"Bir de biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona güveniyorlar da; ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen her ümidi kesiveriyorlar."
Rum Suresi
 
Edille-i Şer’iyyenin/Dini Hükümlerin 4 Kaynağı


Edille-i Şer’iyye (Şeri Deliller) dini hükümlerin çıkartıldığı deliller demektir. Edille, delil kelimesinin çoğuludur. Delil de, kendisiyle, arzulanan bir amaca ulaşılan rehber, kaynak, dayanak demektir. Usûl-i Erbaa, Edille-i Erbaa da denir.

Şer’i delillerin esası Kitabullah ile sünneti Nebeviyedir. Dinimizin başlıca hükümleri bu iki menbadan iktibas olunmuştur. Peygamberimiz zamanında ahkâm-ı şeriyye bizzat Peygamberimizden alınır, talim edilirdi. Edille-i şeriyyenin birincisi olan âyet-i celileler nazil olduktan sonra bu âyetler bizzat Peygamber Efendimiz tarafından izah ve beyan olunurdu. Resûlullâh Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yaptığı bu izahlardan ve içtihatlardan şer’i delillerin ikincisi olan sünnet-i seniyye teşekkül etti. Peygamberimizin ahirete teşrifinden sonra meydana gelen yeni hadislerden dolayı icmâ ve kıyas gibi iki delile daha ihtiyaç hasıl oldu. Evet zamanın teceddüdü ile vukuatın teceddüdü bu ihtiyacı zaruri kıldı. Nitekim bir hüküm eğer Kitap’ta sarahaten mevcud ise onunla amel olunur. Kitap’ta yoksa sünnete müracaat ediler. Orada da bulunmazsa icma ve kıyasa başvurulur.

1) Kitap / Kur'an-ı Kerim


Edille-i Şer’iyyenin birincisi Kur’an-ı Azimüşşandır. Kur`ân Allah`ın kitabı ve apaçık vahyidir. Tedricî olarak indirilmiştir. Bir harfini bile inkâr küfürdür. Kur`ân`ı en iyi bilen Rasûlullah; sonra ashâbıdır. Kur`an, İslâm teşrîinin (yaşama) temelini teşkil eder. Kur`ân`da dinî hukuk sisteminin (şerîat) esasları açıklanmış; inanç, ibadet ve hukuk konuları genel hatları itibariyle belirtilmiştir (Şâtibî, el-Muvâfakat, IV, 92). Bu itibarla, Kur`an, İslâm teşrîinin “aslı kaynağı”, diğer bir deyişle yegâne değişmez kaynağı olarak kabul edilir. Rasûlullah Vedâ Haccında şöyle buyurmuştur: “Sizlere iki şey bırakıyorum: Allah`ın kitabı ve Rasûlünün sünneti. Bunlara sarıldığınız müddetçe dalâlete düşmezsiniz.”

2) Sünnet


Nebîyy-i Muhterem (sallallahu aleyhi ve sellem)’in konuştuğu sözler, yaptığı işler ve yapılmasına müsade buyurduğu işlerdir. Hz. Peygamber mü`minler için her alanda bağlayıcıdır:

“Peygambere itâat eden, Allah`a itâat etmiş olur”

| Kur’an-ı Kerim, en-Nisâ, 4/80

Hz. Peygamber mü`minler için ahlâken veya hukuken en güzel ve vazgeçilmez tek örnektir. Hadis olarak da adlandırılan sünnet, Hz. Peygamber`in çeşitli vesilelerle söylediği sözlerdir. Meselâ: “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur ” (İbn Mâce, Ahkâm, 13) ve “Ameller niyetlere göredir” (Buhâri, Bedu`l- Vahy, I) hadisleri böyledir.

Sünnet, Kur`ân`ın mücmelini beyân etmesi, müşkilini açıklaması, mutlakını kayıtlaması ve onda olmayan bazı hükümleri belirtmesi açısından Kur`ân`dan sonra ikinci teşrî` kaynağı olarak yer alır. Sünnet, Kur`ân`da olmayan bazı hükümleri getirmesiyle de, bir yönden müstakil bir teşrî` kaynağıdır.

3) İcmâ-ı Ümmet


İcmâ lügatte, toplama, ittifak etme manalarına gelir. Istılahta ise icma; ümmet-i Muhammed’den bir asırda gelen müçtehitlerin dinî bir hüküm üzerine ittifak etmeleridir. Görülüyor ki tıpkı lügat manasında olduğu gibi icmanın ıstılah manasında da bir ittifak mevcuttur. Yanlız bu ittifaktan maksat müçtehitlerin ittifakıdır.

İcmâ`, İslâm hukukçularının çoğunluğu tarafından belli bir asır ile sınırlı olmayan bir müessese ve Kur`ân ve sünnetten sonra gelen üçüncü bir teşrı kaynağı olarak kabul edilmektedir. Bu hususa delil olarak çoğunlukla zikredilen âyet, “Kendisine doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber`e karşı gelir ve mü`minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız. Ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası” (en-Nisâ, 4/115) meâlindeki âyet; çoğunlukla kullanılan hadis de, “Ümmetim yanlış yolda (dalâlet) birleşmez” (İbn Mâce, Fiten, 18) meâlindeki hadistir.

4) Kıyâs-ı Fukuhâ
Kıyas lugatta takdir, müsavat, bir şeyi diğer bir şey ile ölçmek mânasına gelir. Buna “mukayese” de denir. Kıyas: Bir şer’i meselenin hükmünü esas alarak o meseleye misil ve benzer diğer bir mesele hakkında hüküm izhar etmektir.

Şer`î delillerin dördüncüsü sayılan kıyas; kitap, sünnet, ve icmâ` gibi kesin bilgi ifade etmeyip tecviz edici bir mâhiyete sahiptir. Diğer bir ifadeyle kıyas, zan bildirir ve yeni bir hüküm ortaya koymayıp, diğer üç delilden biriyle sâbit olan ve delili gizli bulunan bir hükmü ortaya çıkarır

| Abdülkadir Şener, a.g.e., s.67; İ. Hakkı İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, Hazırlayan: Sabri Hizmetli, s.21

Sünnet-i seniyyedeki delili ise, Efendimizin (a.s.m.) Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken onunla yaptığı şu konuşmadır:

Fahr-i Kainat Efendimiz, ashabın fakih ve alimlerinden Muaz İbn-i Cebel Hz’lerini Yemen’e kadı olarak gönderdiğinde kendisini imtihana tabi tutarak şu sualleri sordular:

– Ya Muaz ne ile hükmedeceksin?”
–Kitab ile hükmederim Yâ Resûlallah.
– Ya Onda bulamaz isen ne ile hükmedeceksin?”
– Sünnet-i seniyye ile hükmederim.
–Onda da bulamazsan.
– Artık o zaman rey’im ile içtihat ederim ya Resûlallah, dedi.
Hazret-i Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazret-i Muaz’ın bu cevaplarından çok memnun oldular ve “Cenâb-ı Hakka hamdederim ki, Resûlünün elçisini, Resûlünün razı olacağı şeye muvaffak buyurmuştur”dediler.


| Ebu Davud, Akdiye 11, 3592-3593


#suffagah
 
Dinini Öğrenmek İsteyenlere 20 Kitap Tavsiyesi




Yeni başlayanlar için bir çok eser tespit etmemize rağmen azaltarak 20’ye düşürdük. Listelediğimiz 20 kitabın birkaç defâ, hatta tekrar tekrar okunması yönünde müşterek bir kanâat sözkonusudur. Okuyup çevrenize de tavsiye edebilirsiniz. (Kitapların hiç biri reklam amaçlı önerilmemiştir.)

1- Allah'a inanmak (Said Havva)
2- Büyük İslam İlmihali İtikat kısmı (Ömer Nasuhi Bilmen)
3- Ehl-i Sünnet İnancı (Dilaver Selvi)
4- Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar (Emine Şenlikoğlu)
5- Müslüman Olmam Neyi Gerektirir? (Fethi YEKEN)
6- Allah Erinin Ahlak ve Kültürü (Said Havva)
7- Nefsin Terbiyesi (Mehmed Zahid Kotku Efendi)
8- Geminin Neresindeyiz?(Nureddin Yıldız)
9- Cihad (Mehmed Zahid Kotku Efendi)
10- Riyazüs Salihin (İmam Nevevi)
11- Hatıralarım(Hasan El Benna)
12- İslam'da Nefis Tezkiyesi(Said Havva)
13- Halimizin İzahı (Nureddin Yıldız)
14- Davetçiye Notlar (Fethi Yeken)
15- Medine Raporu(Nureddin Yıldız)
16- Risaleler (Hasan El Benna)
17- İslam'a Nasıl Davet Edelim? (Fethi Yeken)
18- Dinimize Hizmetin İç Sorunları (Nureddin Yıldız)
19- İslam' Davet Fıkhı 1 (Mustafa Meşhur)
20- İslam' Davet Fıkhı 2 (Mustafa Meşhur)
 
2 Maddeyle Sonsuz Mağfiret


Rahman Ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

Çocukluğumuzda özellikle esnafların dükkanlarında, mahalle fırınında, bakkalında çok sık rastladığımız bir yazı vardı.
“Bugün Allah İçin Ne Yaptın?”
Ne yazık ki, ümmet olarak para ve üst düzey yaşam arzusu bizleri ele geçirdiğinden bu yana, dükkanlardaki bu yazının yerini de “Peşin Satan, Veresiye Satan” ticari sloganı aldı.

“Ben insanları ve cinleri yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım” Zariyat 56 buyuran Rabbimizin bu emrine gün içinde ne kadar itaat ettiğimizi bir düşünelim. Vicdanımızın torpili yoktur. Eğer ona danışırsak bize “Kulluk” arasında mı dünyaya meylettiğimizi, yoksa “Dünya” için yaşarken mi -arada bir- kulluk ettiğimizi söyleyecektir.

Eğer iç sesimiz kulluk sorgulamamızda, içinde bulunduğumuz yaşa kadar Allah’a pek de layık olduğu şekilde kulluk edemediğimizi söylüyorsa, hatta daha da ileri giderek kulluk dışında herşeyi yaptığımızı söylüyorsa, kendimize ve kulluğumuza çeki düzen vermemizin vakti gelmiş demektir.
Biz öz benliğimizle, bugün ki gidişatımız ve ahiret akıbetimiz üzerine hesaplaşırken, şeytan da görevini en kusursuz biçimde ifa edecek ve bunların üzerinde düşünmememiz için kuracağı tuzakların hesabını yapmaya başlayacaktır.
Ve muhtemelen de; ölüm için henüz genç olduğumuzdan, yarın da yapabileceğimizden, kalbimizin temizliğinden, tüm bunları herkesin yaptığından, Allah’ın çok affedici olduğundan yada bu günahlarla af olmayacağımızdan dem vuracaktır. Burada ki amaç ümidi yok etmektedir. Çünkü şeytan;müslüman için bu sıkıntılarla, üzüntülerle, zorluklarla, acılarla dolu olan fani dünyayı katlanılabilir kılan tek şeyin “Ümit Etmek” olduğunu çok iyi bilir. Günahkarken tevbeyi ümit etmek, tevbe ettiğinde affedilmeyi ümit etmek, ibadet ettiğinde kabul edildiğini ümit etmek, öldükten sonra cenneti ümit etmek, cennette Rabbinin cemalini, Cemaullah’ı ümit etmek ..
Eğer şeytan, Rabbinin rahmet ümidini kulun elinden alabilirse, -tüm ümitlerini yitiren insanın kaybedecek hiç birşeyi kalmadığından- ekibine de katabileceğinden emindir.
İşte bu noktada Müslüman, “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’ a sığınırım. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlarım” derse şeytan için tam bir hezimet, kendisi için ise harika bir başlangıç yapmış olacaktır.

1. Allah Var Panik Yok

Biz mümin kullar ne kadar günah işlersek işleyelim kendimizi garanti cehennemlik bilmemeliyiz sevgili kardeşlerimiz. Rabbimiz bir hadis- i kudsi mealinde:
“Kulum göklere ulaşacak günah işlese, fakat rahmetinden ümidini kesmeyip, benden mağfiret dilerse, affederim.” Tirmizi buyurmuştur.“De ki: Ey çok günah işlemekte haddi aşan kullarım, Allah’ın rahmetinden (bizi affetmez diye) ümidinizi kesmeyin! Çünkü Allah (iman ehlinin) bütün günahlarını hiç şüphesiz affeder. Elbette o, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz merhamet sahibidir. Zümer 53

Allah u Teala kullarını azap etmek, eziyet etmek ,zulmetmek için değil, var olduğunu, bir olduğunu, sonsuz rahmet ve kudretin sahibi ve mutlak yaratıcı olduğunu göstermek için yarattı. Ve buna inananların da cennette nimetlenmeyi hak edenler olacağını ilan etti. Bu durumda cehennem kafirlerin kendi seçimi oluyor, zira Allah kullarına zerre kadar zulmetmez ve Allah zulmedenleri sevmez!

Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar. Yunus 44Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez. Şura 40İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez. Ali İmran 57
Ve her şeyin nihayetini ezeli ilmiyle bilen Rabbimiz, yarattıklarının çoğunun inkar edenlerden olacağını da bildiği için şu ayeti nazil etti:


And olsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir. Araf 179
( “Hayvandan aşağıdırlar !” çünkü hayvan günahsızdır, çünkü hayvan Rabbini inkar etmez, çünkü hayvan hesap günü ateşe girmeyecek toprak olacaktır.)


Bu ayetin delili olarak dünya Müslüman ve gayrimüslim popülasyonunu dikkate alırsanız, inananların inanmayanlara oranının Rabbimizin bu ayetini desteklediğini göreceksiniz sevgili kardeşlerimiz. Peki tüm bu ayetlerle özetlemek istediğimiz nedir?

Allah’ın bizi cennetlerinde görmek istediğidir ! Ve sonsuz cennetlerine sokmak istediği için de, -ne günah işlersek işleyelim- af dilememiz halinde, günahlarımızdan Rabbimize dönmemiz halinde çok affediciliği, çok merhamet ediciliği, çok acıyıcılığı ve çokça bağışlayıcılığıyla bizleri mağfiret edeceğidir.

2. İnce Denge

Müminler olarak bizim yapmamız gereken; dünya hayatının kullanım klavuzu olan Kuran-ı Azimüşşan ışığında ve dünya hayatını en iyi bilen büyük rehber Hz Muhammed Sallallahu Aleyhi Vessellem eşliğinde, tüm kural ve uyarılara uyup, bütün önlemlerimizi alarak tevekkül etmektir. Hata ve günahlara düşme eğilimimizi göz önünde bulundurarak şiddetli azaptan emin olmamalı, Allah’ın çok acıyan, çok mağfiret edici Gafurur Rahim olduğunu tasavvur ederek de sonsuz rahmetten ümidimizi kesmemeliyiz. Bu durumu en iyi Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem in şu hadis-i şerifi izah ediyor:


Mümin havf (korku) ve reca (ümit) arasında bulunursa, Allah-u Teala o kuluna ümit ettiğini verir ve korktuğundan onu emin kılar. Tirmizi

Biz müminlerin istediği de bu değil midir? Kulluk yolundaki tüm çabamız bu nihayet için değil midir?

Azaptan korkacağız çünkü, azaptan korktuğumuz için Allah-u Teala bizi azaptan emin kılacak. Rahmet ve cenneti ümit edeceğiz zira Rabbimiz, onun rahmetini ve cennetini ümit ettiğimiz için bize rızasını ve cennetini nasip edecek inşaAllah. Buradan da anlaşılacağı gibi dünyanın da ahiretin de tüm düzeni bir denge üzerinedir. Ve bizler dünya ve ahirette selamete ermek istiyorsak bu dengeyi tutturmak ve korumak durumundayız sevgili kardeşlerimiz. Cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değilse; cennet için çalışmalı, cehennem için de sakınmalıyız.

Onlar korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler. Secde 16Onlar ahiretten çekinir ve Rablerinin rahmetini umarlar. Zümer 9Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. Nisa 99Mümin kulun korku ve ümidi aynı olmalıdır. Öyle ki tartılacak olsa ikisi de eşit gelmelidir. Tavus Bin Keysan (Hadis Alimi)

Allah Teala ve Tekaddes Hazretleri bizleri ve ailelerimizi, korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eylesin.
Allah u Teala bizleri günah batağından çıkan, nasuh tövbesiyle yıkanan, mağfiretle durulanan, salih amellerle arınan, rızayla kurulanan kullarından olabilmeyi nasip etsin.

Arınan ve Rabbinin adını anıp namaz kılan kimse MUTLAKA kurtuluşa erer. Ala 14

Fi Emanillah

 
Abdest Almanın 7 Bilimsel Faydası

ŞUBAT 12, 2015 02 LİKES


Müslümanların, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh etme yoluyla yaptıkları arınma ibadetine Abdest denir.Dirsekler ile beraber ellerin, yüzün, topuklarıyla beraber ayakların temiz su ile yıkanması ve başın mesh edilmesidir.Bu yazı dizisinde yaptığımız bu ibadetin maddeler halinde bilimsel olarak ispatlanmış faydalarından bahsedeceğim.

1) Abdest mikropları yok eder.
Abdest, vücudun mikroplarla en fazla temasta bulunan bölgelerin temizlenmesine olanak sağlar.



2) Abdest dolaşım sistemini düzenler.
Abdestin aynı zamanda kan dolaşımına, lenf dolaşımına ve sinir sistemine olumlu etkileri de bulunmaktadır.



3) Abdestin damarlara da faydası vardır.
Abdest alınan suyun ısısı bile bir fayda abidesidir, eğer su sıcaksa damarlar genişler, soğuk ise damarlar daralır bu da damarlara esneklik kazandırır.



4) Abdest dokulardaki sorunları da giderir.
Abdest ısı farkı sebebiyle dokularda meydana gelen dolaşım yavaşlığını ortadan giderir ve damar sertliğine karşı bir önlem oluşturur.



5) Abdest ile statik elektrik vücuttan atılır.
Abdest ile statik elektrik yok olur özellikle teyemmüm ile yapılan abdest ile statik elekrik vücuttan atılır.Vücuttaki statik elektriğin atılmasına fayda sağladığından, psikolojik sıkıntıları ortadan kaldırarak rahatlatır.



6) Abdestin solunum yoluna da faydası vardır.
Burun solunum yolumuzun bekçisidir. Toz ve mikrop yığınlarını tutar ve başımızdan içeri girip vücudumuza yayılmalarına engel olur.Abdest bu yığınları atar.



7) Abdest cilde parlaklık ve güzellik verir.
Yüzün yıkanması, cildi kuvvetlenir, baştaki ağrı ve yorgunluğu hafifletir. Damar ve sinirleri harekete geçirir. Devamlı abdest alanların yüzünde yaşları ilerlese bile bir güzellik oluşur.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…