Popüler Konu Düşünce Gücü/Pozitif Düşünce/Olumlamalar

Malumunuz canlar ülke degistirdim.İsime tekrar basladim.Kurumum yillardir oldugu bulundugu yerden tasinmis bu surede.Kurumumum tasindigi icin evimi de tasidim yakina.Yani geldigimde hem is yerim hem de evim degisti.Nehir geciyor aradan.Her gecerken akan nehire-baya gurul gurul akiyor :))) tum negatiflerimi birakip pozitiflerimi cekiyorum sukurlerle. Hem disimda hem icimde yani benim de nehir :KK49::halay:
Bir sey soylemek istiyorum. Gecmis sayfalari okurken anadolunun kucuk bir sehrinde yasarken yapiyordum imajinasyonlarimi yaziyirdun. Sokaklarda gezerken sanki abd sokaklarinda geziyormus gibi hayal ediyorum diyordun. Tam cumleler boyle olmasa da:)) o zaman benim aklima bir sehir gelmisti, ortasindan nehir gecen. Simdi sen de oyle is yerimle evim arasindan nehir geciyor dediginde cok sasirdim. Elbette tek degil ulkemizde nehir gecen sehir ama yine de bana degisik geldi:)
 
Kızzlaaar toplanınnnn kitaptan bir uygulama yapıcammm sizlerde yapmak isterseniz aklınızda olsun diye düşündümm:kahve::KK54:

Konumuz " 21 gün hiç şikayet etmeden yaşa, mucizeyi karşıla ":KK68:

Kendine bir imge buluyoruz şikayet ederken olumsuz düşünürken yakalayıpp iptal ediyoruz. İmge oluşturun kendinize bir çarpı işaret bi makas imgesi olabilir yada sadece " bu an'ı iptal ettim" demek gibi:)

Kesinlikle olumsuzluğu hissetiğin düşündğn an bunu yap ve söyle " Olan her şey zaten benim hayrıma, bunu biliyor ve kabul ediyorım. Teşekkür ederim" diyin
Düşüncelerini serbest bırak , herkese herşeye sevgi gönder .

Bilinçaltımızın herhangi bir düşünceye dayanabildiği süre 21 gün . Ve unutmayın şikayet sadece yeniden olumsuzu çağrır ve blokaj verir.

Bu cümleleri okuduğunuz andan itibaren 21 gün boyunc;

Düşündüğün herşeyi sipariş et. Hayal et düşüncelerini kontrl et.
Sevgi ver sevgi al
Olumsu her an yakala iptal et
Degerini keşfet
Mecbur hissetme
Sessizliği dinle .

İşte sürecimiz :temizlik: başlıyoooo

Ben her olumsuz kelime negatiflik hissedince çarpı işareti elimle yapıyorum:)) ve olumlama cümlesini tekrar ediyorum bugün başladım hadi 21 gün boyunca bunu yapıp hayallerimiii düşünelim söyleyelim hep ne kaybederiz ki kazancımızdan başka

Oldu oldu şükürler olsunn şans bizden yana

Kaynak : tuğçe ışınsu kitabından
:KK200:

Umarım sizlerde yararlanırsınız ve katılır buraya yazarsınız birlikte enerji yaylımmmm:KK49:
 
Merhaba. Güneş Tanın kitabını aldım. Bilinçaltını temizleme yöntemini anlatmış ama youtube daki videodaki temizleme yöntemi farklı.Kendimize artt uygularken hangi yöntemi kullanmalıyız?
 
Merhaba. Güneş Tanın kitabını aldım. Bilinçaltını temizleme yöntemini anlatmış ama youtube daki videodaki temizleme yöntemi farklı.Kendimize artt uygularken hangi yöntemi kullanmalıyız?

Size en iyi geleni hissedersiniz zaten ne gibi farklar var ayrıca tekniklerde?
 
Mutlu huzurlu akşamlar... Su gibi eşsiz bir nimetin kıymetını yeni yeni anlıyorum... Vücudumda, hücrelerimde kanımdaki her bir su molekülüne sevgi ve şükranlarımı yolluyorum... şükürler olsun .... :KK200:
****
••• Suyun inanılmaz gücü: Telepati - Nesrin Dabağlar -

Suya yazılan alfabe, suyun H2O kimyasal formülünü değiştirmeyen ve bu sebeple şimdiye kadar okunamayan titreşimsel bir alfabedir. Bu alfabe, “Niyet” in alfabesidir…

Hani bir söz vardır; “Suya yazı yazılmaz” diye… Kaldırıp atmalı artık o sözü bence… Suya yazı yazılır… Lakin suya yazılan yazıyı okuma marifetini geliştirmek şartıyla… Ona yazılan cümlelerin alfabesi; bir takım fizik kuralları ile kurulmuştur. Ne mutlu ki bilim, artık o alfabeyi okunur hale getirmeye başlamıştır.

Su ile irtibata geçen her madde suda iz bırakır.

Suya iz bırakan maddeler onun kimyasını değiştirebilir. Ama suya yazılan alfabe, suyun H2O kimyasal formülünü değiştirmeyen ve bu sebeple şimdiye kadar okunamayan bir alfabedir. Bu alfabe, ” Niyet” in alfabesidir aslında…

Gümüş bir kaptan içtiğimiz su ile toprak kaptan içtiğimiz su, hele de plastik kaptan içtiğimiz su birbirinden neden farklıdır? İnce belli bardaktan içtiğimiz çay ile porselen fincandan içilen çayın aynı olmaması gibi… Çay tiryakileri bu farkı ayırt ederler her nedense. Hepsinin molekül yapısına baktığımızda; kimya bilimi bize aralarında bir fark olmadığını söylüyorken, bizim değişik algılamamızın sebebi nedir?

İşte bu farkı fark eden bilgi; kimyada değil, rezonans kanunlarındandır… Nasıl mı?

Su bilgiyi kaydeder ve kaydettikçe yeni nitelikler kazanır. Ama kimyasal bileşimi değişmez, rezonansı değişir. Kimyaya göre suyun bileşimi önemlidir, ayrıştırıcı kimya bilimi onun sadece H2O moleküllerine ve taşıdığı elementlere bakar. Oysa rezonans; suyun sadece moleküllerine değil, yapısına ve taşıdığı titreşime bakar. Suyun yapısı demek, onun moleküllerinin nasıl organize olduğu demektir. Su molekülleri bir araya gelerek bir grup oluştururlar. Bu gruplara da kümeler denir. Bu kümeler ise bir hafıza hücresi görevi görür.

Bu hafıza sisteminin çalışmasını ve etkileşimin okunmasını sağlayan alfabe; yapılanma kümelerini oluşturan su molekülü gruplarıdır. Ve siz isterseniz bu alfabe ile cümleler yaratabilir ve bu cümleleri değiştirebilirsiniz…

Suyun her bir hafıza hücresinde 440.000 bilgi hücresi bulunduğu kaydedilmiştir.

Bu hücrelerin her biri çevreleriyle kendilerine özgü bir etkileşim sağlar. Bu etkileşim sırasında su, dünya ile ilişkisini bir manyetik band gibi kaydeder. Odadaki elektriği açtığınızda, ona dua ettiğinizde, teşekkür ettiğinizde, öfke duyduğunuzda su değişir.

Bu işlemlerin hepsi suyu farklı bir rezonansta yapılandırır. Pozitif duygularla yapılandırılmış suyla beslenen bitkiler, diğerlerine göre çok daha fazla gelişir ve güzelleşir. Çünkü yapılandırılmış su, diğer suya göre 6 kat daha fazla foton enerjisi taşır. Yapılandırılmış sudan aldığınız çok küçük bir miktar su, çok daha büyük hacimli yapılandırılmamış suya katıldığında kendi içindeki cümleleri o suya yazar. Kutsal suların bir zerresinin katılmasıyla diğer suyun da kutsallaşmasının sebebi budur.

Roraima Dağının gizemli suyu

Suyun enerjisi ve yapısı ile ilgili en ilginç çalışmalardan biri, Brezilya ve Venezuela arasında bulunan 2270 metrelik Roraima Dağı’nda yapılmıştır. Dünyanın en gizemli yerlerinden birisi olarak kabul edilen ve son derece sert kuvars taşından oluşan bu dağın en tepesinde çok sayıda şelale bulunuyor. Kirlian tekniği ile çalışan bir cihazla bu dağın suyunun yaydığı ışık ölçülmüştür. (Işığın gücü, nesnenin taşıdığı enerjiyi yansıtır) Normal bir su ile Roraima dağının suyunun taşıdığı enerji karşılaştırılırken, hiç beklenmeyen bir sonuçla karşılaşıldı:

Roraima dağının suyu 40.000 kat fazla enerji taşıyordu. Bilim adamlarına göre bu su, bakir bir zamanın enerjisini yansıtıyordu. Çünkü dağ; dünyanın şimdiki titreşimlerine çok uzak ve gizemli Amazon Ormanlarındaydı. Üstelik suyu yapılandırdığını bildiğimiz kuvars kristallerinin içinden akıp geçiyordu. En ilginç olan ise; Roraima kelimesi bütün suların anası anlamına geliyordu…

Dünyanın hiçbir yerindeki su, bir diğer bölgedeki suyla aynı değildir. Çünkü su çıktığı toprakların mineral ve madenlerini aldığı kadar, o toprakların titreşimini ve enerjik bilgilerini de alır. O toprakların geçmiş tarihi bile suyunun üzerinde yazılıdır. İnsanın doğduğu toprakların karakterini yansıttığı söylenir ve eski insanlar bunu o toprağın suyuna bağlamıştır.

İşlenmiş, zenginleştirilmiş, arıtılmış su, kimyasal olarak mükemmel bile olsa, yaşamayan ölü bir sudur. İçinde yaşam ve enerji bulunmaz. Çünkü üzerine yazılan doğal yazı silinmiştir. Kaynaktan içilen doğal su bu yüzden şifalıdır. Doğanın üzerine cümleler yazdığı su, onu içen insan tarafından rezonans yasaları gereği kimyasal değil titreşimsel olarak algılanır.

Telepatinin taşıyıcısı, düşüncenin titreşimlerini kaydeden su molekülleri midir?

Suyun alfabesini çözmeye çalışan bilim insanlarının bir de yeni teorisi var: İnsanlar arasında gerçekleşen telepatinin aracısı, hücrelerinde taşıdıkları sudur.

İnsanların vücut sıvılarının (özellikle de ayna nöronlardaki) mesafeler arasındaki titreşimlerin dalgalarını kaydedip veriye çevirdiği gibi bir durum çıkıyor ortaya. Nobel ödüllü fizikçi Garnier Malet’e göre de; rüya sırasında yaşananlar, enerji bedenimiz aracılığıyla fizik bedenimizdeki suya kaydediliyor. Suyun tüm bunları yapabilmesi için, bir alfabe sistemine duyarlı olmasından başka bir açıklama yok. Evrendeki inanılmaz düzenin bilgi alışverişinin, bizim dünyamızdaki aracısının su olması hiç de inanılmaz değil. Düşünceler ve niyetler suya yazılabilir, niyetin alfabesini çözebilirseniz eğer. Çünkü niyetin bileşenleri çok boyutludur ve düşünce kadar lineer değil, bütünseldir…

Şeklini hatırlayan madde

Son yılların yine enteresan buluşlarından birisi, “Meta hidrojel” adı verilen ve şeklini hatırlayabilen maddedir. Doğada bulunmayan ve yapay olarak üretilen bu jeller, havada su gibi davranıyor, ama suya atıldığında katı hal alıyor.

Bu yeni meta-hidrojel madde kendi orijinal yapısını hatırlıyor. Bir kalıp içinde üretildikten sonra, suya atıldığında kalıba atılan haline tekrar tekrar giriyor. Bu madde, havaya maruz bırakılsa ya da sıvıya benzer haline geri sokulsa bile bu durum değişmiyor. Araştırmacılar bu maddenin su ilave edildiğinde harfleri oluşturan performansın görüntülerini hazırlamış.

Araştırmacı ekibinin başı olan Luo ve ekibi daha önce sentetik DNA kullanarak hidrojeller veya çoğunlukla su içeren jeller hazırlamıştı. Bu sefer, farklı bir mikroskopik yapıya sahip bir DNA hidrojeli hazırlamak istemişlerdi. Meta-hidrojellerini hazırladıktan kısa bir süre sonra benzersiz özelliklerini keşfettiler ve araştırmalarının sonucunu Nature Nanotechnology dergisinde bir makalede yayınladılar.

İsa’nın denizi şaraba dönüştürmesi, Musa’nın denizi ikiye ayırması, edilen yağmur dualarının yağmurla cevaplanması, vaftizin ve abdestin kutsallığı, ninelerimizin dualarını suya okuyup üflemesi, büyülerin suya konulup içilmesi, mantraların ve seslerin titreşiminin bedeni iyileştirmesi, yenilen yemeğin dua ve şükürle kutsanması, dünyadaki suyun başka hiç bir gezegende yaşam endeksi yaratamaması, müzik dinleyen bitkilerin çok daha fazla çiçek açması, suyun hafızasında taşıdığı cümlelerin eseridir.

Dünyada ilk anda ne kadar su varsa, hala aynı miktarda duruyor. Hepimiz ilk okyanusun suyundan bir parça taşıyoruz. Her bir kelimemiz bir su damlası için bir düşünce ve bilgi kaynağı oluşturuyor. Düşüncelerimizi ve dünyayı ne kadar kirlettiğimize bakarsak eğer, yaşam kaynağımız olan suyun ne kadar acı kelimelerle dolu bir kitap haline geldiğini anlamamak mümkün değil. Suyu en kısa sürede yapılandıran kelimeler ise Sevgi ve şükran…

Gelin hep birlikte suya yeni bir yazı yazalım…

Suyun bize verdiği yaşam titreşimi için, içinde 7 Milyar kere sevgi ve şükran kelimesi geçen bir kitap olsun… Bu yeni kitabı ona borçlu muyuz? Evet borçluyuz, çünkü tüm hücrelerimizden onu çekip aldığımızda biz bir hiçiz. Tüm damarlarımızda “O” aziz dolaşıyor…
*****
 
Mutlu huzurlu akşamlar... Su gibi eşsiz bir nimetin kıymetını yeni yeni anlıyorum... Vücudumda, hücrelerimde kanımdaki her bir su molekülüne sevgi ve şükranlarımı yolluyorum... şükürler olsun .... :KK200:
****
••• Suyun inanılmaz gücü: Telepati - Nesrin Dabağlar -

Suya yazılan alfabe, suyun H2O kimyasal formülünü değiştirmeyen ve bu sebeple şimdiye kadar okunamayan titreşimsel bir alfabedir. Bu alfabe, “Niyet” in alfabesidir…

Hani bir söz vardır; “Suya yazı yazılmaz” diye… Kaldırıp atmalı artık o sözü bence… Suya yazı yazılır… Lakin suya yazılan yazıyı okuma marifetini geliştirmek şartıyla… Ona yazılan cümlelerin alfabesi; bir takım fizik kuralları ile kurulmuştur. Ne mutlu ki bilim, artık o alfabeyi okunur hale getirmeye başlamıştır.

Su ile irtibata geçen her madde suda iz bırakır.

Suya iz bırakan maddeler onun kimyasını değiştirebilir. Ama suya yazılan alfabe, suyun H2O kimyasal formülünü değiştirmeyen ve bu sebeple şimdiye kadar okunamayan bir alfabedir. Bu alfabe, ” Niyet” in alfabesidir aslında…

Gümüş bir kaptan içtiğimiz su ile toprak kaptan içtiğimiz su, hele de plastik kaptan içtiğimiz su birbirinden neden farklıdır? İnce belli bardaktan içtiğimiz çay ile porselen fincandan içilen çayın aynı olmaması gibi… Çay tiryakileri bu farkı ayırt ederler her nedense. Hepsinin molekül yapısına baktığımızda; kimya bilimi bize aralarında bir fark olmadığını söylüyorken, bizim değişik algılamamızın sebebi nedir?

İşte bu farkı fark eden bilgi; kimyada değil, rezonans kanunlarındandır… Nasıl mı?

Su bilgiyi kaydeder ve kaydettikçe yeni nitelikler kazanır. Ama kimyasal bileşimi değişmez, rezonansı değişir. Kimyaya göre suyun bileşimi önemlidir, ayrıştırıcı kimya bilimi onun sadece H2O moleküllerine ve taşıdığı elementlere bakar. Oysa rezonans; suyun sadece moleküllerine değil, yapısına ve taşıdığı titreşime bakar. Suyun yapısı demek, onun moleküllerinin nasıl organize olduğu demektir. Su molekülleri bir araya gelerek bir grup oluştururlar. Bu gruplara da kümeler denir. Bu kümeler ise bir hafıza hücresi görevi görür.

Bu hafıza sisteminin çalışmasını ve etkileşimin okunmasını sağlayan alfabe; yapılanma kümelerini oluşturan su molekülü gruplarıdır. Ve siz isterseniz bu alfabe ile cümleler yaratabilir ve bu cümleleri değiştirebilirsiniz…

Suyun her bir hafıza hücresinde 440.000 bilgi hücresi bulunduğu kaydedilmiştir.

Bu hücrelerin her biri çevreleriyle kendilerine özgü bir etkileşim sağlar. Bu etkileşim sırasında su, dünya ile ilişkisini bir manyetik band gibi kaydeder. Odadaki elektriği açtığınızda, ona dua ettiğinizde, teşekkür ettiğinizde, öfke duyduğunuzda su değişir.

Bu işlemlerin hepsi suyu farklı bir rezonansta yapılandırır. Pozitif duygularla yapılandırılmış suyla beslenen bitkiler, diğerlerine göre çok daha fazla gelişir ve güzelleşir. Çünkü yapılandırılmış su, diğer suya göre 6 kat daha fazla foton enerjisi taşır. Yapılandırılmış sudan aldığınız çok küçük bir miktar su, çok daha büyük hacimli yapılandırılmamış suya katıldığında kendi içindeki cümleleri o suya yazar. Kutsal suların bir zerresinin katılmasıyla diğer suyun da kutsallaşmasının sebebi budur.

Roraima Dağının gizemli suyu

Suyun enerjisi ve yapısı ile ilgili en ilginç çalışmalardan biri, Brezilya ve Venezuela arasında bulunan 2270 metrelik Roraima Dağı’nda yapılmıştır. Dünyanın en gizemli yerlerinden birisi olarak kabul edilen ve son derece sert kuvars taşından oluşan bu dağın en tepesinde çok sayıda şelale bulunuyor. Kirlian tekniği ile çalışan bir cihazla bu dağın suyunun yaydığı ışık ölçülmüştür. (Işığın gücü, nesnenin taşıdığı enerjiyi yansıtır) Normal bir su ile Roraima dağının suyunun taşıdığı enerji karşılaştırılırken, hiç beklenmeyen bir sonuçla karşılaşıldı:

Roraima dağının suyu 40.000 kat fazla enerji taşıyordu. Bilim adamlarına göre bu su, bakir bir zamanın enerjisini yansıtıyordu. Çünkü dağ; dünyanın şimdiki titreşimlerine çok uzak ve gizemli Amazon Ormanlarındaydı. Üstelik suyu yapılandırdığını bildiğimiz kuvars kristallerinin içinden akıp geçiyordu. En ilginç olan ise; Roraima kelimesi bütün suların anası anlamına geliyordu…

Dünyanın hiçbir yerindeki su, bir diğer bölgedeki suyla aynı değildir. Çünkü su çıktığı toprakların mineral ve madenlerini aldığı kadar, o toprakların titreşimini ve enerjik bilgilerini de alır. O toprakların geçmiş tarihi bile suyunun üzerinde yazılıdır. İnsanın doğduğu toprakların karakterini yansıttığı söylenir ve eski insanlar bunu o toprağın suyuna bağlamıştır.

İşlenmiş, zenginleştirilmiş, arıtılmış su, kimyasal olarak mükemmel bile olsa, yaşamayan ölü bir sudur. İçinde yaşam ve enerji bulunmaz. Çünkü üzerine yazılan doğal yazı silinmiştir. Kaynaktan içilen doğal su bu yüzden şifalıdır. Doğanın üzerine cümleler yazdığı su, onu içen insan tarafından rezonans yasaları gereği kimyasal değil titreşimsel olarak algılanır.

Telepatinin taşıyıcısı, düşüncenin titreşimlerini kaydeden su molekülleri midir?

Suyun alfabesini çözmeye çalışan bilim insanlarının bir de yeni teorisi var: İnsanlar arasında gerçekleşen telepatinin aracısı, hücrelerinde taşıdıkları sudur.

İnsanların vücut sıvılarının (özellikle de ayna nöronlardaki) mesafeler arasındaki titreşimlerin dalgalarını kaydedip veriye çevirdiği gibi bir durum çıkıyor ortaya. Nobel ödüllü fizikçi Garnier Malet’e göre de; rüya sırasında yaşananlar, enerji bedenimiz aracılığıyla fizik bedenimizdeki suya kaydediliyor. Suyun tüm bunları yapabilmesi için, bir alfabe sistemine duyarlı olmasından başka bir açıklama yok. Evrendeki inanılmaz düzenin bilgi alışverişinin, bizim dünyamızdaki aracısının su olması hiç de inanılmaz değil. Düşünceler ve niyetler suya yazılabilir, niyetin alfabesini çözebilirseniz eğer. Çünkü niyetin bileşenleri çok boyutludur ve düşünce kadar lineer değil, bütünseldir…

Şeklini hatırlayan madde

Son yılların yine enteresan buluşlarından birisi, “Meta hidrojel” adı verilen ve şeklini hatırlayabilen maddedir. Doğada bulunmayan ve yapay olarak üretilen bu jeller, havada su gibi davranıyor, ama suya atıldığında katı hal alıyor.

Bu yeni meta-hidrojel madde kendi orijinal yapısını hatırlıyor. Bir kalıp içinde üretildikten sonra, suya atıldığında kalıba atılan haline tekrar tekrar giriyor. Bu madde, havaya maruz bırakılsa ya da sıvıya benzer haline geri sokulsa bile bu durum değişmiyor. Araştırmacılar bu maddenin su ilave edildiğinde harfleri oluşturan performansın görüntülerini hazırlamış.

Araştırmacı ekibinin başı olan Luo ve ekibi daha önce sentetik DNA kullanarak hidrojeller veya çoğunlukla su içeren jeller hazırlamıştı. Bu sefer, farklı bir mikroskopik yapıya sahip bir DNA hidrojeli hazırlamak istemişlerdi. Meta-hidrojellerini hazırladıktan kısa bir süre sonra benzersiz özelliklerini keşfettiler ve araştırmalarının sonucunu Nature Nanotechnology dergisinde bir makalede yayınladılar.

İsa’nın denizi şaraba dönüştürmesi, Musa’nın denizi ikiye ayırması, edilen yağmur dualarının yağmurla cevaplanması, vaftizin ve abdestin kutsallığı, ninelerimizin dualarını suya okuyup üflemesi, büyülerin suya konulup içilmesi, mantraların ve seslerin titreşiminin bedeni iyileştirmesi, yenilen yemeğin dua ve şükürle kutsanması, dünyadaki suyun başka hiç bir gezegende yaşam endeksi yaratamaması, müzik dinleyen bitkilerin çok daha fazla çiçek açması, suyun hafızasında taşıdığı cümlelerin eseridir.

Dünyada ilk anda ne kadar su varsa, hala aynı miktarda duruyor. Hepimiz ilk okyanusun suyundan bir parça taşıyoruz. Her bir kelimemiz bir su damlası için bir düşünce ve bilgi kaynağı oluşturuyor. Düşüncelerimizi ve dünyayı ne kadar kirlettiğimize bakarsak eğer, yaşam kaynağımız olan suyun ne kadar acı kelimelerle dolu bir kitap haline geldiğini anlamamak mümkün değil. Suyu en kısa sürede yapılandıran kelimeler ise Sevgi ve şükran…

Gelin hep birlikte suya yeni bir yazı yazalım…

Suyun bize verdiği yaşam titreşimi için, içinde 7 Milyar kere sevgi ve şükran kelimesi geçen bir kitap olsun… Bu yeni kitabı ona borçlu muyuz? Evet borçluyuz, çünkü tüm hücrelerimizden onu çekip aldığımızda biz bir hiçiz. Tüm damarlarımızda “O” aziz dolaşıyor…
*****


Güzel paylaşım teşekkürler:)

Evet ben suya okuyup içerim onu hatta 21 gun uygulayacağım duam var suya okuyp içiyorum:))

Şifa olduu oldu çok şükür
 
Mutlu huzurlu akşamlar... Su gibi eşsiz bir nimetin kıymetını yeni yeni anlıyorum... Vücudumda, hücrelerimde kanımdaki her bir su molekülüne sevgi ve şükranlarımı yolluyorum... şükürler olsun .... :KK200:
****
••• Suyun inanılmaz gücü: Telepati - Nesrin Dabağlar -

Suya yazılan alfabe, suyun H2O kimyasal formülünü değiştirmeyen ve bu sebeple şimdiye kadar okunamayan titreşimsel bir alfabedir. Bu alfabe, “Niyet” in alfabesidir…

Hani bir söz vardır; “Suya yazı yazılmaz” diye… Kaldırıp atmalı artık o sözü bence… Suya yazı yazılır… Lakin suya yazılan yazıyı okuma marifetini geliştirmek şartıyla… Ona yazılan cümlelerin alfabesi; bir takım fizik kuralları ile kurulmuştur. Ne mutlu ki bilim, artık o alfabeyi okunur hale getirmeye başlamıştır.

Su ile irtibata geçen her madde suda iz bırakır.

Suya iz bırakan maddeler onun kimyasını değiştirebilir. Ama suya yazılan alfabe, suyun H2O kimyasal formülünü değiştirmeyen ve bu sebeple şimdiye kadar okunamayan bir alfabedir. Bu alfabe, ” Niyet” in alfabesidir aslında…

Gümüş bir kaptan içtiğimiz su ile toprak kaptan içtiğimiz su, hele de plastik kaptan içtiğimiz su birbirinden neden farklıdır? İnce belli bardaktan içtiğimiz çay ile porselen fincandan içilen çayın aynı olmaması gibi… Çay tiryakileri bu farkı ayırt ederler her nedense. Hepsinin molekül yapısına baktığımızda; kimya bilimi bize aralarında bir fark olmadığını söylüyorken, bizim değişik algılamamızın sebebi nedir?

İşte bu farkı fark eden bilgi; kimyada değil, rezonans kanunlarındandır… Nasıl mı?

Su bilgiyi kaydeder ve kaydettikçe yeni nitelikler kazanır. Ama kimyasal bileşimi değişmez, rezonansı değişir. Kimyaya göre suyun bileşimi önemlidir, ayrıştırıcı kimya bilimi onun sadece H2O moleküllerine ve taşıdığı elementlere bakar. Oysa rezonans; suyun sadece moleküllerine değil, yapısına ve taşıdığı titreşime bakar. Suyun yapısı demek, onun moleküllerinin nasıl organize olduğu demektir. Su molekülleri bir araya gelerek bir grup oluştururlar. Bu gruplara da kümeler denir. Bu kümeler ise bir hafıza hücresi görevi görür.

Bu hafıza sisteminin çalışmasını ve etkileşimin okunmasını sağlayan alfabe; yapılanma kümelerini oluşturan su molekülü gruplarıdır. Ve siz isterseniz bu alfabe ile cümleler yaratabilir ve bu cümleleri değiştirebilirsiniz…

Suyun her bir hafıza hücresinde 440.000 bilgi hücresi bulunduğu kaydedilmiştir.

Bu hücrelerin her biri çevreleriyle kendilerine özgü bir etkileşim sağlar. Bu etkileşim sırasında su, dünya ile ilişkisini bir manyetik band gibi kaydeder. Odadaki elektriği açtığınızda, ona dua ettiğinizde, teşekkür ettiğinizde, öfke duyduğunuzda su değişir.

Bu işlemlerin hepsi suyu farklı bir rezonansta yapılandırır. Pozitif duygularla yapılandırılmış suyla beslenen bitkiler, diğerlerine göre çok daha fazla gelişir ve güzelleşir. Çünkü yapılandırılmış su, diğer suya göre 6 kat daha fazla foton enerjisi taşır. Yapılandırılmış sudan aldığınız çok küçük bir miktar su, çok daha büyük hacimli yapılandırılmamış suya katıldığında kendi içindeki cümleleri o suya yazar. Kutsal suların bir zerresinin katılmasıyla diğer suyun da kutsallaşmasının sebebi budur.

Roraima Dağının gizemli suyu

Suyun enerjisi ve yapısı ile ilgili en ilginç çalışmalardan biri, Brezilya ve Venezuela arasında bulunan 2270 metrelik Roraima Dağı’nda yapılmıştır. Dünyanın en gizemli yerlerinden birisi olarak kabul edilen ve son derece sert kuvars taşından oluşan bu dağın en tepesinde çok sayıda şelale bulunuyor. Kirlian tekniği ile çalışan bir cihazla bu dağın suyunun yaydığı ışık ölçülmüştür. (Işığın gücü, nesnenin taşıdığı enerjiyi yansıtır) Normal bir su ile Roraima dağının suyunun taşıdığı enerji karşılaştırılırken, hiç beklenmeyen bir sonuçla karşılaşıldı:

Roraima dağının suyu 40.000 kat fazla enerji taşıyordu. Bilim adamlarına göre bu su, bakir bir zamanın enerjisini yansıtıyordu. Çünkü dağ; dünyanın şimdiki titreşimlerine çok uzak ve gizemli Amazon Ormanlarındaydı. Üstelik suyu yapılandırdığını bildiğimiz kuvars kristallerinin içinden akıp geçiyordu. En ilginç olan ise; Roraima kelimesi bütün suların anası anlamına geliyordu…

Dünyanın hiçbir yerindeki su, bir diğer bölgedeki suyla aynı değildir. Çünkü su çıktığı toprakların mineral ve madenlerini aldığı kadar, o toprakların titreşimini ve enerjik bilgilerini de alır. O toprakların geçmiş tarihi bile suyunun üzerinde yazılıdır. İnsanın doğduğu toprakların karakterini yansıttığı söylenir ve eski insanlar bunu o toprağın suyuna bağlamıştır.

İşlenmiş, zenginleştirilmiş, arıtılmış su, kimyasal olarak mükemmel bile olsa, yaşamayan ölü bir sudur. İçinde yaşam ve enerji bulunmaz. Çünkü üzerine yazılan doğal yazı silinmiştir. Kaynaktan içilen doğal su bu yüzden şifalıdır. Doğanın üzerine cümleler yazdığı su, onu içen insan tarafından rezonans yasaları gereği kimyasal değil titreşimsel olarak algılanır.

Telepatinin taşıyıcısı, düşüncenin titreşimlerini kaydeden su molekülleri midir?

Suyun alfabesini çözmeye çalışan bilim insanlarının bir de yeni teorisi var: İnsanlar arasında gerçekleşen telepatinin aracısı, hücrelerinde taşıdıkları sudur.

İnsanların vücut sıvılarının (özellikle de ayna nöronlardaki) mesafeler arasındaki titreşimlerin dalgalarını kaydedip veriye çevirdiği gibi bir durum çıkıyor ortaya. Nobel ödüllü fizikçi Garnier Malet’e göre de; rüya sırasında yaşananlar, enerji bedenimiz aracılığıyla fizik bedenimizdeki suya kaydediliyor. Suyun tüm bunları yapabilmesi için, bir alfabe sistemine duyarlı olmasından başka bir açıklama yok. Evrendeki inanılmaz düzenin bilgi alışverişinin, bizim dünyamızdaki aracısının su olması hiç de inanılmaz değil. Düşünceler ve niyetler suya yazılabilir, niyetin alfabesini çözebilirseniz eğer. Çünkü niyetin bileşenleri çok boyutludur ve düşünce kadar lineer değil, bütünseldir…

Şeklini hatırlayan madde

Son yılların yine enteresan buluşlarından birisi, “Meta hidrojel” adı verilen ve şeklini hatırlayabilen maddedir. Doğada bulunmayan ve yapay olarak üretilen bu jeller, havada su gibi davranıyor, ama suya atıldığında katı hal alıyor.

Bu yeni meta-hidrojel madde kendi orijinal yapısını hatırlıyor. Bir kalıp içinde üretildikten sonra, suya atıldığında kalıba atılan haline tekrar tekrar giriyor. Bu madde, havaya maruz bırakılsa ya da sıvıya benzer haline geri sokulsa bile bu durum değişmiyor. Araştırmacılar bu maddenin su ilave edildiğinde harfleri oluşturan performansın görüntülerini hazırlamış.

Araştırmacı ekibinin başı olan Luo ve ekibi daha önce sentetik DNA kullanarak hidrojeller veya çoğunlukla su içeren jeller hazırlamıştı. Bu sefer, farklı bir mikroskopik yapıya sahip bir DNA hidrojeli hazırlamak istemişlerdi. Meta-hidrojellerini hazırladıktan kısa bir süre sonra benzersiz özelliklerini keşfettiler ve araştırmalarının sonucunu Nature Nanotechnology dergisinde bir makalede yayınladılar.

İsa’nın denizi şaraba dönüştürmesi, Musa’nın denizi ikiye ayırması, edilen yağmur dualarının yağmurla cevaplanması, vaftizin ve abdestin kutsallığı, ninelerimizin dualarını suya okuyup üflemesi, büyülerin suya konulup içilmesi, mantraların ve seslerin titreşiminin bedeni iyileştirmesi, yenilen yemeğin dua ve şükürle kutsanması, dünyadaki suyun başka hiç bir gezegende yaşam endeksi yaratamaması, müzik dinleyen bitkilerin çok daha fazla çiçek açması, suyun hafızasında taşıdığı cümlelerin eseridir.

Dünyada ilk anda ne kadar su varsa, hala aynı miktarda duruyor. Hepimiz ilk okyanusun suyundan bir parça taşıyoruz. Her bir kelimemiz bir su damlası için bir düşünce ve bilgi kaynağı oluşturuyor. Düşüncelerimizi ve dünyayı ne kadar kirlettiğimize bakarsak eğer, yaşam kaynağımız olan suyun ne kadar acı kelimelerle dolu bir kitap haline geldiğini anlamamak mümkün değil. Suyu en kısa sürede yapılandıran kelimeler ise Sevgi ve şükran…

Gelin hep birlikte suya yeni bir yazı yazalım…

Suyun bize verdiği yaşam titreşimi için, içinde 7 Milyar kere sevgi ve şükran kelimesi geçen bir kitap olsun… Bu yeni kitabı ona borçlu muyuz? Evet borçluyuz, çünkü tüm hücrelerimizden onu çekip aldığımızda biz bir hiçiz. Tüm damarlarımızda “O” aziz dolaşıyor…
*****
Cok guzel bir yaziydi:)
 
Sağol canım okuyunca hemen sizlerle paylaşmak istedim buttrfly buttrfly ın dediği gibi içimizden nehir aksın herşeyi temizlesin :KK200:bende O suya sevgi ve şükran gönderelim dedim hep birlikte :dua:
aminnn, inşallah canım. Rabbim hepimizin gönüllerindekini hayırlı eylesin, hayırlı dileklerimizi kabul eylesin. Bolluk, bereket, sağlık, sıhhat, huzur dolu yaşamlarımız olsun, öyle de oldu, şükürler olsun.:KK68::KK68::KK68:
 
25 ocakta baslayan:)

evet 25 ocak ta başlayan ve 14 şubat ta sona erecek :) (bitiş tarihi de ilginç bir rastlantı oldu bu arada :)
nasıl gidiyor ,umarım hayatında harika mucizeler ile karşılaşıyosundur :)
ben de aynı heyecanla devam ediyorum ve hayatımda olan herşey için bolbol şükrediyorum ve enerjim kat be kat artıyor :)
 
Tatlı bir hikaye :KK200:ne kadar dikkat ediyoruz işaretlere ve küçük mutluluklara ....
****
- Mutluluk denen iksir -

Zengin bir iş adamı, hafta sonu tatilini bir kayak merkezinde geçirmek istemiş.
Ve orada kaldığı günlerden bir gün, kayma niyetiyle dışarı çıktığında, yoğun bir tipi yüzünden kaybolmuş. Telefonlar çekmiyormuş o civarlarda, bu yüzden de kimselere ulaşamamış.

Önce biraz yükseklere tırmanmayı denemiş, her tarafı rahatça görmek için ama, tipi oralarda daha da şiddetliymiş. Sonra tekrar aşağıya yöneldiğinde, kendisini ormanlık bir alanda bulmuş.

Hava yavaş yavaş kararıyormuş, beyaz görmekten yorulan gözleri gibi. Uzaktan kurt sesleri duyduğunda, korkuya kapılarak paniklemiş. Mağara bile olsa, bir yerlere sığınması gerekiyormuş.

Etrafına bir kez daha göz gezdirince, ormanın alt yamacında zayıf bir ışık görmüş. Bazen sönecek gibi titreyen zayıf bir ışık.
Adam son bir gayretle, bata-çıka, düşe-kalka o yöne doğru koşmuş. Birkaç yüz metre ötede tomruklardan yapılan bir kulübe varmış. Kapısının üstüne bir fener asılan, bacasından incecik bir duman yükselen…
Adam, yarı donmuş elleriyle kapıyı çalmadan önce, kapı otomatik gibi açılıvermiş. Bir ihtiyar çıkmış gülümseyen bir yüzle, en az seksen yaşında, belki de doksan. Gelen misafirini, oğlu gibi kucaklayıp içeri almış ve kuzinenin yanındaki bir sedire oturtmuş.
Zengin adam, konuşmakta zorlanıyormuş. Biraz açıldığında:
“Geldiğimi nasıl bildiniz?” diye sormuş. “Kapıyı çalmadım ki? üstelik de şiddetli bir fırtına vardı.”
Yaşlı adam, onun sırtını sıvazlayıp:
“Sizi bekliyordum” diye tebessüm etmiş. “Pencereden gözleyip duruyordum. Bu yüzden de o feneri dışarı astım.”
Adamın aklı iyice karıştığından, susmayı tercih etmiş. Zaten oldum olası bu tür hassas konuları pek anlamazmış.
İhtiyar devam edip:
“öğle vakti çorba yapmak istedim” demiş. “Tarhanayı sakladığım torba elimden kaydı, tencereye iki kişilik tarhana döküldü. Her zaman yaptığım ekmek, bugün iyice kabarıp bir kat daha büyüdü. üç tavuktan sadece biri yumurtlarken, bugün iki tanesi yumurtladı. Anladım ki akşama bir misafirim var.”
Yaşlı adam feneri içeri alırken, diğeri susuyormuş. Ona göre bunlar bir tesadüfmüş, biraz nadir görülse de pek önem taşımayan. Bulunduğu yerden etrafına bakınmış. Oturduğu sedirin alt kısmında, yani yerde duran bir ahşap masanın üstünde iki tabakla birlikte iki de kaşık varmış. İki de bardak tabi.
Yaşlı adama onları işaret edip:
“Galiba eşiniz de evde” demiş. “Herhalde üst katta öyle değil mi?”
İhtiyar gülümseyip:
“ Eşim yirmi yıl önce vefat etti” demiş. “çocuklar da burayı terk ettiler. Kısacası yalnızım. Sofrayı sizin için hazırladım. Hemen geçelim de çorbamız soğumasın.”
Zengin adam iyice afallayıp, ihtiyara farklı bir gözle bakmaya başlamış. “Tesadüf” dediği şeylere de tabi ki… çorbayı büyük bir iştahla kaşıklarken, pencereden dışarıya bir göz atarak:
“Fırtına bir anda kesildi” demiş. “Hava da açtı ama ayaz başladı. Burayı bulmasaydım, kesinlikle donardım. Oysa bu akşam otelde eğlence vardı. Harika bir ziyafet çektikten sonra, havai fişekler atılacaktı. Daha sonra sıcacık bir odaya geçip, dev ekrandan televizyon seyredecektim. Ama buna da şükür, az kalsın ölecektim.”
Yaşlı adam, yer masasını göstererek:
“Seni hayata bağlayan bir dilim kuru ekmek, en lezzetli yemeklerden daha iyidir” demiş. “ Bence tarhana çorbası hiç de fena değildi. Yağda yapılan yumurta da öyle. Diğer eksiklikleri de tamamlarız.”
“Diğer eksikler” lafına gülmüş genç adam. Bu daracık kulübeyle o lüks otel arasında dağlar kadar fark varmış, etrafını çevreleyen sarp dağlar kadar. Ama ses çıkarmamış, ne de olsa misafirmiş bu garip yerde.
Karınları doyunca, yaşlı adam onu çatı arasına çıkarmış. Oradaki küçücük bir odaya…
Çatı üstünde bir metre kar olsa bile, içerisi sıcacıkmış, belki otel odasından daha da sıcak.
“Kuzinenin bacası, bu odadan geçer” demiş ihtiyar adam. “Zaten yorganın da tiftikten yapılmıştır. Merak etme üşümezsin, hatta belki terlersin.”
Odanın orta yerinde ahşap bir karyola bulunuyormuş. Hem de iki kişilik, bir zamanlar ihtiyarın eşiyle paylaştığı… Onun ayakucunda da büyükçe bir pencere.
İhtiyar adam, dantellerle süslü perdeleri açarken:
“İşte bu da televizyonun” demiş. “ üstelik de dev ekran. Arkada gördüğün dağlar bu civarın en güzel dağlarıdır. Eğer dikkat edersen, ayın yakamozlarını dağdan akan şelalede görebilirsin.”
Zengin adam, yatağa oturarak dışarıyı seyretmeye koyulmuş. İnanılmaz güzellikte bir mehtap varmış. İhtiyar adam, önce kutup yıldızını göstermiş ona, kaybolan insanlara yol gösteren. Tarif etmiş onun nasıl bulunduğunu. Sonra gökyüzünde bir yer işaret etmiş, adeta ışıktan bir nehir oluşturan, “Saman Yolu” adıla şöhret bulan.
Zengin adam, belki hayatı boyunca hiç dikkatle bakmadığı gökyüzüne bakarken, ihtiyar ona kayan bir yıldız gösterip:
“Bu günlerde meteor yağmuru var” demiş. “Dikkat et de yıldızlar düşmesin üstüne. Oteldeki havai fişek gösterisi, bunların yanına sönük kalmaz mı?”
Zengin adamın gözleri hala yıldızlardaymış, biraz farklı bakıyormuş artık dünyaya. Anladığı kadarıyla “mutluluk” denen iksir, bakmaktan çok görmesini bilenlerinmiş. Odadaki gaz lambasını işaret ederek:
“Bu feneri her akşam, dış kapının üzerine asmalısınız” demiş. “Benim gibi cahilleri buraya çekip, ruhlarını aydınlatmaya sebep olsun.”
....
*****
Alıntı (www.dualarım.org sayfası)
 
Back
X