hoşgeldin
ben o günlerde şimdikinden daha iyiymişim bunu görüyorum. süreç ilerledikçe bende tam tersi bir kötüye gidiş başladı. bir de sanırım herkesinki en az bir kere aramış terapi grubundakilerin , yani ufak da olsa bir pişmanlık belirtisi göstermişler. bende o da yok. öyle oldukça da içim soğumuyor tam tersi daha da alevleniyor hem aşkım hem nefretim hem öfkem. bir minicik dönüş olsa, pişmanım dese, özledim dese kaç aydır çektiğim ızdırabım yarıya inecek. benim artık yeniden bir arada olmak gibi bir durumum söz konusu olamaz. sadece her şeyin bu kadar yalandan ibaret olmadığını görmek istiyorum. benim içim buna yanıyor..
Zaten bizdeki temel sorun bu yaşadıklarımızı bir yere koyamamak. ben seven insanın ayrı kalmaya dayanamayacağı inancındayım, eğer kimi hatalar ya da sorun gibi görünen bahaneler aşkı tüketmeye yetseydi hepimiz ilk günden terk edilmenin de verdiği öfkeyle yeni aşklara yelken açardık ama maalesef mümkün olmuyor. sizi bilemiyorum ama karşıma çıkan her erkek benim acımı derinleştirmekten başka işe yaramıyor. özlemim artıyor misal, 10 dakika biriyle sohbet etsem onunla sohbetlerime aklım gidiyor. gerek kendi deneyimlerimden gerekse gözlemlerime dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki ne kadar sarsıcı bir terk edilme olayı da olsa seven bir erkek dönüyor. önce öfkesi geçiyor, kötü anılara tutunuyor bir süre belki başkaları ile bile görüşüyor ama aranızda bir "bağ" oluşmuşsa zamanla kötü anılar yerini güzel anılara bırakıyor ve karşılarına çıkan kadında sizin özelliklerinizi aramaya başlıyorlar sizden daha üstün niteliklere sahip de olsa. yani güzellik, kariyer ya da başka nitelikleri seven birinin aklını çelmeye yetmiyor. çünkü birini sevdiğimizde koşulsuz biçimde onu kusurlarından da sevmeyi öğreniyoruz ve belki de zamanında sizi rahatsız eden bir özelliği bile özlemeye başlıyorsunuz.
bundan önceki erkek arkadaşımla kötü ayrılmıştık aradan 4-5 ay geçtikten sonra "seni olduğun gibi kabullenmem gerekirdi" demeye başladı. ayrılma nedenimiz onun evlenme teklifini kabul edemeyişimdi ama verdiği tepkiden dolayı bile kendini suçluyordu ki bence tepkisinde de sonuna kadar haklıydı. ayrılalı 2 yıl oldu ve hala arar beni.
diğeriyle paylaştıklarımızın çok daha yoğun olduğu gibi garip bir düşünceye kapılmıştım en azından o sürekli Allah, kader sözleri ile ilişkimize mistik anlamlar yükleyip aylarca dil dökmüştü şimdi bakıyorum da eğer en ufak bir gerçeklik payı olsaydı o sözlerin sanırım ayrılığı da düşünemezdi, anlık bir öfkeye kapılsa da 7 aydır çok büyük pişmanlıklar yaşardı. karakter farkı da diyemiyorum, en asabi adamların bile aşık olduğunda neye dönüştüğünü gözlemlemişsinizdir ya da bana göre bir ilişkiyi bitirmenin en büyük sebebi ihanet. kimi erkekler için bu bile kabul edilebilir bir hale geliyor ki bence kadın olsun erkek olsun fazlasıyla onur kırıcı bir durum bu.
velhasıl kelam evet sevilmediğimiz gerçeğiyle karşı karşıyayız, senin durumun yine daha farklı blackim ama kendi açımdan düşündüğümde aileme ya da bana karşı yapılan büyük bir saygısızlık var sevgiyi geçtim, insan olmanın gereği asgari bir nezaketten bile uzak bir adam karşımdaki. elbette emeklerimle onun yaptıklarını karşı karşıya koyunca da içinden çıkılmaz bir hal alıyor duygularım ve kendimi enayi gibi hissediyorum.
ilişkiler bitebilir, sevgi tükenebilir ama olgun insanların dünyasında terk etme- terk edilme gibi olguların yer almaması gerektiğine inanırım. çünkü 2 kişi başlıyorsun bir ilişkiye karşılıklı emek veriyorsun bir yerde tıkanıyorsa eğer konuşup uzlaşmaya çalışırsın eğer uzlaşma sağlanamıyorsa da karşılıklı gönül kırmadan ayrılırsın ki bu tip biten ilişkilerde bile yine hasret dayanılmaz olup birleşmelere de rastlanıyor.
tomvejerry
o filmi ben de izlediğimde benzer duygulara kapıldım. bir insanın neden intihar edebildiğini anlayabildim misal çünkü "bir erkek için değer mi" sözünün çok ötesinde bir acı var ortada. o acıyı ne için çektiğinin çok da önemi yok bence sebepleri farklı olsa da acı aynı nihayetinde. elbette intihar bir cinnet anı ve asla kabul edilemez belki ertesi gün yaşama şansı olsa o kişinin hayatının aşkını bulacak, belki hayat ona bambaşka kapılar açacak ama insan bazen kendini çok çaresiz hissediyor, tüm umutları tükeniyor ve hayat sanki durmuş gibi geliyor. nasıl ki yaşadığımız aşkın sonsuza dek süreceğine dair gerçek dışı bir inancımız varsa ve o inanç bizi bu kadar yıkıma götürüyorsa o umutsuzluk da esasında aynı şekilde gerçek dışı.
bugün aylardır aşk acısı çeken bir arkadaşımla konuştum, 2 haftadır ilişkisi varmış, mutlu gibiydi, üstelik onun hiç atlatamayacağını düşünüyordum. bu tip hikayelere belki de ihtiyacımız var. hepimiz aşağı yukarı aynı durumdayız ama 1 yıl sonra ne halde oluruz ancak yaşayıp atlatan ve gerçekten sağlam ilişkilere temel atanlar sayesinde öngörüde bulunabiliriz. şu an için tek bilmemiz gereken bence ne acı ne de mutluluk asla sonsuza dek sürmüyor ve acı bazen doğum sancısını andırıyor. ne kadar sancılı olursa doğum anı, sonundaki aydınlık ve yaratım da o kadar haz dolu oluyor, kendimizi tanıyoruz, sınırlarımızın farkına varıyoruz ve belki de yeni bir ben doğuyor o acıdan içimizde. belki de acıdan geçmeden mutluluğu da yeterince idrak edemeyecektik, zaman gösterecek:)