Karı-koca anlaşamadıkları için boşanma davası açmışlardı. Hem kadın hem erkek ortak çocuğun vekaletini almak istediklerinden boşanma davası çocuğun velayeti konusunda düğümlenmişti. Kadının avukatı çocuğun velayetinin müvekkili anneye verilmesi için olaya duygusal yaklaşmanın isabetli olacağını düşünmüştü. Duruşmada bu yönde iddiada bulundu:
– “Sayın hakim. Ortak çocuğun velayeti müvekkilemiz olan anneye verilmelidir. velayet annenin hakkıdır. Çünkü anne onu 9 ay karnında taşımıştır ve dünyaya getirmiş kişidir. Bu sebeple çocuğun velayetinin anneye verilmesini talep ediyoruz” dedi.
Karşı taraf olan babanın tuttuğu boşanma avukatı ise daha realist bir bakış açısına sahipti. Karşı taraf avukatının iddiasına karşı şu savunmayı yaptı:
– Efendim biz velayetin müvekkilimiz babaya verilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Meslektaşım haklıdır. Anne çocuğu karnında taşımış ve dünyaya getirmiştir, buna itirazımız yoktur. Fakat dünyaya getirmek sahiplenmeyi sonuçlamaz; ki bunu şu misalle anlatabiliriz: Bir içecek otomatı makinasına para attık ve o da bize bir içecek verdi diyelim. Şimdi bu durumda bu içecek makineye aittir mi diyeceğiz, yoksa içeceğin gelmesi için parayı makinenin deliğine atan kişiye aittir mi diyeceğiz? Mesele bu kadar basittir!
Hakim zabıt katibine döner ve:
– Yaz kızım. Gereği düşünüldü. Müşterek çocuğun velayetinin babaya verilmesine
bu geldi aklıma.
kusura bakma ama haddin değil babadan alıkoymak.