sana gelsin dokuz yılın ardından bana aşkı veren adam...neydi o?ve aşk...umurunda olmamasıydı hiçbir şeyin,onun kömür karası gözlerinden başka...uykusuz sabahlara uyanmak ya da onu rüyada görmek umuduyla uyumaktı...onsuz saniyeler asra dönerken,birlikteyken zamanı unutmaktı...bit deyince bitmemesiydi...herkes unuttu derken kor alevlerin yanmasıydı yüreğinde...vazgeçemeyişti belki de...yeniden,yineden başlama isteğiydi...kocaman bir umut deniziydi bazen...bazı zamanlarda ise bir zerecik umuda hasret kalmaktı...kahrın da hoş lütfun da demek...gebermek,acıdan,sıkıntıdan...acıyı sevmek...kendinden vazgeçmek,onu istemek,beklemek,özlemek...dünyada hiç kimse yokmuş gibi...o bırakınca enkaza dönmek,gelince bulutların üzerinde yürümek...iki taraflı hançerin sürekli kımıldaması içinde...kimi zamansa çiçek çiçek açması umudun benliğinde...dünyada onun sesinden tatlı melodi,sözlerinden güzel şiirin olmaması demek...yüzünün kıvrımlarını,kazağındaki renk tonlarını,ışığın yaptığı gölge oyunlarını ezberlemekti fotoğrafından...her seferinde yeni bir merakla bakmaktı resimlerine...sözlerinden anlam çıkarmaktı belki de...sevdiklerini sevmek,sevmediklerini silmek için didinip durmaydı meğerse...ve çarşıyı sevmek...ve o kalabalık şehri sevmek...hasretin...bir de kömür karası gözlerin...hep mutlu ol bebeğim...