• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Gri şehir ankara

Hakikaten ya o kadar severken Ankara’da tutunamadım işte ben de. Keşke devlette işe girmek için en azından bu şehri seviyor musun testi gibi bişey yapılsa da herkes sevdiği şehirde yaşasa. Ankara’yı böyle kötü görmeseler.
Yaşamayı bilene ne güzel şehir oysa. Binlerce farklı imkanı var, biz burda adam akıllı bi mekanda konser olsa da gitsek diye duvarları tırmalayacaz artık :bicak:



Yaşa sen ya :KK9:
Konuyu okurken dikkat etmemişim siz yazınca dikkatimi çekti. O bilmem ne demek ne saygısız bi tabirmiş:KK57:
Bilet alayım da tiyatroya gideyim bu haftasonu.:KK59:
 
Dün internette gezinirken tesadüfen gördüğüm bir yazıyı paylaşıyorum. Ben de Ankara'da yaşayan bir Eskişehirliyim.

Hani cümleler vardır, olmadık bir yerde bam telinizden yakalar, yüreğinize dokunuverir aniden.. Bir arkadaşım bana mesaj attı geçenlerde, “Aklıma sen geldin” diye, ekinde de bir yazı :

“Ankara diye bir şehir yoktur. Ankara diye insanlar vardır.”

Var ya.. Can evimden vuruldum resmen. Nasıl da yerinde bir ifade.!

Doğru.

Ankara diye insanlar vardır.

Ve o insanlar, güven demek, sahicilik demek, vicdan demek, merhamet demek, birlik beraberlik, kenetlenmek demektir. Huzur demektir. Neşe, coşku, ferahlık, aidiyet demektir. Ya da benim aklıma ilk bunlar geliyor. Çünkü benim Ankara’larım öyle.

Nedense sonbahar geldi mi daha çok özlüyorum memleketimi.. Ekim yumuşak geçer, gündüzleri ılık, geceler serin..

Ankara’m, Kasım geldi mi kasımpatı kokar. Kokusu yoktur ki dersiniz şimdi.. Bir çeşit vardır kokusu, Kasım’larda Atatürk kokar Ankara.. Anıtkabir’in yolları, yolundaki aslanları, o yolda yürüyen Ankara’ları gelir gözümün önüne..

Kış dedin mi közlenmiş kestane kokar, o simsiyah is kokusuyla karışık. Yahu insan is kokusunu sever mi dersiniz.. Memleketim gibi kokunca sever işte..
Ankara’lar, ellerinde birer kese kağıdı, içinde kabuğu kömür olmuş kestanelerle , bir taraftan parmakları yana yana ayıklayıp yerken, sokaklarda söyleşe gülüşe yürürler. Ayıkladığınızı yanındakine verirsiniz, o da kendi ayıkladığını size ikram eder. Birbirinizi doyurursunuz yani..

Ayazı fenadır. Burnum donup kopacak, yerlere düşecek, yüzümden ayrılıverecek dersiniz. Elleriniz uyuşur soğuktan. Kulaklarınızı hissetmezsiniz, o kadar yani..
Ama girer bol tarçınlı bir salep çekersiniz kendinize.. Canına yandığımın salebi de ılınmak bilmez bir türlü.. Varsın diliniz bir güzel yansın.. Bir dost muhabbeti ile salep birleşti mi, tadına doyum olmaz.

Kar yağdı mı harbiden yağar.
Öyle İstanbul’daki gibi yere düşen kar eriyivermez. Sözünün eri yiğit gibi düştüğü yere yapışır kalır. Bilek boyu oluverir kaşla göz arasında.. O tertemiz kar, ilk bastığınızda bir gıcırdar, bir gıcırdar, öyle güzel sestir ki o..
İşte bu yüzden karla ilgili çok anısı vardır Ankara’ların. O konuyu açmayagörün, askerlik hatıraları gibi anlatır dururlar; susturamazsınız..:)

İstanbul gibi gezip tozacak yeri fazla yoktur. Ankara’da hayat dostluktan ibarettir o yüzden.
Bir program yapacaksanız özünde “insan” vardır.
Yani, Ayşe ile buluşacaksanız, amaç Ayşe’yi görmektir, gideceğiniz yer sadece teferruat..

İstanbul’a ilk taşındığımda hayret etmiştim.
Önce mekan seçiliyor, misal, Boğaz’da kahvaltı; sonra kimlerle gidileceği belirleniyor..
Yani asıl amaç Boğaz’da kahvaltı.
Ayşe gelmezse Fatma aranır, yeter ki Boğaz’a gidilsin..
Masaya otururken genelde denize bakacak şekilde oturulur, mümkünse yan yana da dizilebilir, yeter ki deniz görünsün.

Bir gün baktım ki, sırtını denize dönüp oturan bir tek biz Ankara’larız. Denizi sevmediğimizden değil ha, dostluğu ilk sıraya koyduğumuzdan..
Keza sabah kahvaltısı diye buluşup gazete okumak da beni ayrı şok eden bir şeydi. Ankara’da da gazete var kardeşim, ama biz evde okuruz onu. Madem denize bakarak gazete okuyacaktın, beni niye çağırıyorsun?

Diyeceğim o ki, yalnız değildir Ankara insanı. Etrafı illa ki dostlarla çevrilidir.
Akşam gittin, bir kargacık burgacık meyhanede iki tek rakı mı içtin, herkes birbirini eve bırakır, kendi giden varsa mutlaka sağ salim vardın mı diye aranır.
Seyahate mi çıktın, giderken arar veda edersin, gelince arar, ben geldim dersin. İster iki gün git, ister iki ay.. Birileri vardır mutlaka senin yolunu gözleyen..

Hastasın diye programlar iptal edilmez. Program senin evinde yapılır. Toplaşılır gelinir, hasta yatağının başında muhabbet edilir. Sen uyuyakaldıysan, fısıldaşarak çıkarlar odandan.. Uyanınca onları yine evinde, yanıbaşında bulursun, sen uyurken güldükleri şeyleri anlatırlar, sen de güler ağrını, tasanı unutursun..

Önceden planlanmaz her buluşma. Bir akşamüstü, fırından yeni çıkmış esmer, kavruk, çıtırık Ankara simidini alırsın, telefon edersin, “Evdeysen sana geliyorum.” demen yeterlidir. Eski kaşar, demli çay eşliğinde seni bekliyor olur Ankara’ların.. Herkes birbirini arar, müsait olan kim varsa doluşur eve. Öyle ikram derdi yaşanmaz. Beraber yumurta kırsan, bir menemen, bir bulgur pilavı attırsan, en şahane ziyafet niyetine moh moh yenir.

Sevincinde sırtını sıvazlayanın, üzüntünde gözyaşını silenin dolar etrafına.. Dedim ya, Ankara yalnızlar şehri değildir.

Ben Ankara’dan taşınalı tam 18 sene olmuş. Laf aramızda son gidişlerimde hep üzüldüm.
Çünkü şehir olarak, şekil olarak Ankara benim bıraktığım Ankara değil.
Çocukluğumun, ilk gençliğimin geçtiği yerler, Kızılay, Tunalı, Mithatpaşa, Bahçelievler, Çankaya .. öksüz kalmışlar sanki.. Herkes şehir dışında yaşıyor.
Şehre eğer Ulus tarafından girmezsem, kendimi Ankara’ya girmiş gibi hissetmiyorum.
Tunalı’da Flamingo kapanmış, salebimi nerede içeceğim diyorum.. Merkez Lokantası kapanmış, Anneler Günü’nü nerede kutlayacağız, o mavi kutularda mis gibi süt kokan dondurmaları nereden alacağız diyorum, Vakko kapandığından beri Kızılay ucubik bir yere dönüştü benim için..
Ne bileyim, Ankara sanki o 80li -90lı yıllardaki haliyle beynimde bir dosya gibi “save edilmiş”, ama yerinde yeller esiyor.

Sonra bakıyorum şöyle etrafıma.. Şükürler olsun, “Ankara’larım” yanımda diyorum. Benim için Ankara artık onlar diyorum.

Derler ki , her Ankara’lı, İstanbul’a geldiğinde, kendi küçük Ankara’sını kurarmış.
Ben nerede olursam olayım, ister Türkiye’mde, ister dünyanın öbür ucunda, o ahretlik Ankara’larım varolduğu sürece benim sırtım bu dünyada asla yere gelmez diyorum.

Ankara diye bir şehir yok artık gerçekten.

Ankara diye insanlar var.

Doğru .

Ben nerede olursam olayım, ben Ankara’yım.

Bige Güven Kızılay
Hayal Ağacım -Hayykitap
Sayfa 172 ( Ankara Diye İnsanlar Vardır )
 
Alışamadım sana Ankara 1 sene oldu....Kafanı sağa çevirirsin sis ve kapkara bi gökyüzü,sola çevirirsin çamur....Canın dolaşmak ister,yağmurda yürümek ister ama gidicek yer yoktur.Awm de gezeyim dersin, bütün ankara linç girişiminde bulunmuş gibi iğne atsan yere bulunmaz.... Yeşillik katalım şu şehre diyerek dikilmiş bir kaç cılız ağaçtan başka yeşil renge rastlanmaz.eymire gidersin haftasonu bütün ankara oradadır... göksu ya gidersin mangal kokusundan geçilmez... burası bilmemne orman çiftliği diye dikilmiş tabelaları görürüm ara ara.... tabelanın arkasına gözüm ilişir, arkasın da orman mı (?) küçük çalılardan bozma gelişememiş 1 metre boyutun da çam ağaçları :KK43:( eeee bütün bunların sonunda da ankaradan nefret etmekten başka çaren kalmaz.hele ocak-şubat mevsimin de o kuru soğukları yok mu adamı öldürür....! İnsanlarına gelince, hala çözmeye çalışıyorum anlayamadım... pek sıcakkanlı değiller....ayrıca yahya kemal beyatlı ya sormuşlar, "ankara'nın nesini seversiniz" diye... adamın yanıtı kısa ve öz olmuş: "istanbul'a dönüş yolunu"... ankaradan nefret etmek bu olsa gerek... :))))
Not; ömrüm'ün yaklaşık 30 senesini bu şehir de geçirmek zorundayım... ankaralılar ankara da yaşayanlar... ankarayı sevenler... tavsiyelerinizi bekliyorum.. bu gri şehir beni boğuyor

ankara da büyüdüm 38 yıldır da ankara da yaşıyorum. 1 hafta 10 gün tatile gitsem Ankara yı özlerim. Yoğun çalışma saatleri olan bir işte çalışmaya başlayın ne şehrin griliği ne insanlarının sogukluğu gözünüze çarpmaz en azından bunu düşünmeye fazla vakit bulamazsınız.
 
Dün internette gezinirken tesadüfen gördüğüm bir yazıyı paylaşıyorum. Ben de Ankara'da yaşayan bir Eskişehirliyim.

Hani cümleler vardır, olmadık bir yerde bam telinizden yakalar, yüreğinize dokunuverir aniden.. Bir arkadaşım bana mesaj attı geçenlerde, “Aklıma sen geldin” diye, ekinde de bir yazı :

“Ankara diye bir şehir yoktur. Ankara diye insanlar vardır.”

Var ya.. Can evimden vuruldum resmen. Nasıl da yerinde bir ifade.!

Doğru.

Ankara diye insanlar vardır.

Ve o insanlar, güven demek, sahicilik demek, vicdan demek, merhamet demek, birlik beraberlik, kenetlenmek demektir. Huzur demektir. Neşe, coşku, ferahlık, aidiyet demektir. Ya da benim aklıma ilk bunlar geliyor. Çünkü benim Ankara’larım öyle.

Nedense sonbahar geldi mi daha çok özlüyorum memleketimi.. Ekim yumuşak geçer, gündüzleri ılık, geceler serin..

Ankara’m, Kasım geldi mi kasımpatı kokar. Kokusu yoktur ki dersiniz şimdi.. Bir çeşit vardır kokusu, Kasım’larda Atatürk kokar Ankara.. Anıtkabir’in yolları, yolundaki aslanları, o yolda yürüyen Ankara’ları gelir gözümün önüne..

Kış dedin mi közlenmiş kestane kokar, o simsiyah is kokusuyla karışık. Yahu insan is kokusunu sever mi dersiniz.. Memleketim gibi kokunca sever işte..
Ankara’lar, ellerinde birer kese kağıdı, içinde kabuğu kömür olmuş kestanelerle , bir taraftan parmakları yana yana ayıklayıp yerken, sokaklarda söyleşe gülüşe yürürler. Ayıkladığınızı yanındakine verirsiniz, o da kendi ayıkladığını size ikram eder. Birbirinizi doyurursunuz yani..

Ayazı fenadır. Burnum donup kopacak, yerlere düşecek, yüzümden ayrılıverecek dersiniz. Elleriniz uyuşur soğuktan. Kulaklarınızı hissetmezsiniz, o kadar yani..
Ama girer bol tarçınlı bir salep çekersiniz kendinize.. Canına yandığımın salebi de ılınmak bilmez bir türlü.. Varsın diliniz bir güzel yansın.. Bir dost muhabbeti ile salep birleşti mi, tadına doyum olmaz.

Kar yağdı mı harbiden yağar.
Öyle İstanbul’daki gibi yere düşen kar eriyivermez. Sözünün eri yiğit gibi düştüğü yere yapışır kalır. Bilek boyu oluverir kaşla göz arasında.. O tertemiz kar, ilk bastığınızda bir gıcırdar, bir gıcırdar, öyle güzel sestir ki o..
İşte bu yüzden karla ilgili çok anısı vardır Ankara’ların. O konuyu açmayagörün, askerlik hatıraları gibi anlatır dururlar; susturamazsınız..:)

İstanbul gibi gezip tozacak yeri fazla yoktur. Ankara’da hayat dostluktan ibarettir o yüzden.
Bir program yapacaksanız özünde “insan” vardır.
Yani, Ayşe ile buluşacaksanız, amaç Ayşe’yi görmektir, gideceğiniz yer sadece teferruat..

İstanbul’a ilk taşındığımda hayret etmiştim.
Önce mekan seçiliyor, misal, Boğaz’da kahvaltı; sonra kimlerle gidileceği belirleniyor..
Yani asıl amaç Boğaz’da kahvaltı.
Ayşe gelmezse Fatma aranır, yeter ki Boğaz’a gidilsin..
Masaya otururken genelde denize bakacak şekilde oturulur, mümkünse yan yana da dizilebilir, yeter ki deniz görünsün.

Bir gün baktım ki, sırtını denize dönüp oturan bir tek biz Ankara’larız. Denizi sevmediğimizden değil ha, dostluğu ilk sıraya koyduğumuzdan..
Keza sabah kahvaltısı diye buluşup gazete okumak da beni ayrı şok eden bir şeydi. Ankara’da da gazete var kardeşim, ama biz evde okuruz onu. Madem denize bakarak gazete okuyacaktın, beni niye çağırıyorsun?

Diyeceğim o ki, yalnız değildir Ankara insanı. Etrafı illa ki dostlarla çevrilidir.
Akşam gittin, bir kargacık burgacık meyhanede iki tek rakı mı içtin, herkes birbirini eve bırakır, kendi giden varsa mutlaka sağ salim vardın mı diye aranır.
Seyahate mi çıktın, giderken arar veda edersin, gelince arar, ben geldim dersin. İster iki gün git, ister iki ay.. Birileri vardır mutlaka senin yolunu gözleyen..

Hastasın diye programlar iptal edilmez. Program senin evinde yapılır. Toplaşılır gelinir, hasta yatağının başında muhabbet edilir. Sen uyuyakaldıysan, fısıldaşarak çıkarlar odandan.. Uyanınca onları yine evinde, yanıbaşında bulursun, sen uyurken güldükleri şeyleri anlatırlar, sen de güler ağrını, tasanı unutursun..

Önceden planlanmaz her buluşma. Bir akşamüstü, fırından yeni çıkmış esmer, kavruk, çıtırık Ankara simidini alırsın, telefon edersin, “Evdeysen sana geliyorum.” demen yeterlidir. Eski kaşar, demli çay eşliğinde seni bekliyor olur Ankara’ların.. Herkes birbirini arar, müsait olan kim varsa doluşur eve. Öyle ikram derdi yaşanmaz. Beraber yumurta kırsan, bir menemen, bir bulgur pilavı attırsan, en şahane ziyafet niyetine moh moh yenir.

Sevincinde sırtını sıvazlayanın, üzüntünde gözyaşını silenin dolar etrafına.. Dedim ya, Ankara yalnızlar şehri değildir.

Ben Ankara’dan taşınalı tam 18 sene olmuş. Laf aramızda son gidişlerimde hep üzüldüm.
Çünkü şehir olarak, şekil olarak Ankara benim bıraktığım Ankara değil.
Çocukluğumun, ilk gençliğimin geçtiği yerler, Kızılay, Tunalı, Mithatpaşa, Bahçelievler, Çankaya .. öksüz kalmışlar sanki.. Herkes şehir dışında yaşıyor.
Şehre eğer Ulus tarafından girmezsem, kendimi Ankara’ya girmiş gibi hissetmiyorum.
Tunalı’da Flamingo kapanmış, salebimi nerede içeceğim diyorum.. Merkez Lokantası kapanmış, Anneler Günü’nü nerede kutlayacağız, o mavi kutularda mis gibi süt kokan dondurmaları nereden alacağız diyorum, Vakko kapandığından beri Kızılay ucubik bir yere dönüştü benim için..
Ne bileyim, Ankara sanki o 80li -90lı yıllardaki haliyle beynimde bir dosya gibi “save edilmiş”, ama yerinde yeller esiyor.

Sonra bakıyorum şöyle etrafıma.. Şükürler olsun, “Ankara’larım” yanımda diyorum. Benim için Ankara artık onlar diyorum.

Derler ki , her Ankara’lı, İstanbul’a geldiğinde, kendi küçük Ankara’sını kurarmış.
Ben nerede olursam olayım, ister Türkiye’mde, ister dünyanın öbür ucunda, o ahretlik Ankara’larım varolduğu sürece benim sırtım bu dünyada asla yere gelmez diyorum.

Ankara diye bir şehir yok artık gerçekten.

Ankara diye insanlar var.

Doğru .

Ben nerede olursam olayım, ben Ankara’yım.

Bige Güven Kızılay
Hayal Ağacım -Hayykitap
Sayfa 172 ( Ankara Diye İnsanlar Vardır )

Ben de benzer şeyler yazacaktım da bu kadar edebi olmazdı

Benim Ankaralı olmayıp üniversiteyi Ankara da okuyan arkadaşlarım da Ankara ya aşık

Herkes bir ah çekerdi

Ama yazıdaki gibi eski Ankara yok ne acıdır ki eski hiçbir yer yok artık

Mesela biz Taksim e eskiden gezmeye giderdik şimdi o bile yok yani şehirler yok oluyor insanlarımız da
 
senin o bilmem ne orman çiftliği dediğin alan ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ'dir ve bundan 10 sene öncesine kadar yani katledilmeden önce kocamaaaann bir ormandı, içinde hayvanat bahçesi vardı. Hadsizliğinde zülfi yâre dokunuyorsun yapma. senin yerinde olsam bu cahilliğim için özür diler çekilirim kenara. ATATÜRK'ün adını silme çabaları ile ATA'mın yeşerttiği tüm alanları katleden bir zihniyete karşı yaşıyoruz biz bu şehirde. beğenirsin beğenmezsin ayrı mevzu ama burda yaşayanlara saygı için nerede ne var düzgün öğren..
:KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9:
 
Konuyu ben acmisim sanki ayni hisler..Daha dogrusu ben nefret etmiyorum sadece cok bagli degilim gibi.

Bekarken boyle hissetmiyordum ama konseri tiyatrosu mekanlari derken insan sıkılmıyor cocuk sonrasi eve kapaninca hissizlestim ben.Sosyallesin seversiniz o zaman arkadas cevreniz yok mu?
 
Arkadaslik baska sehir baska. Bir tek Ankarada mi arkadaslik var yapmayin haha :KK70:
Ben Ankarayi gunlerce gezmedim ama ankarada güzel gezilecek dag bayir, orman yollari var mi? Maviyle yesili birarada gorebilir miyiz? Ama oyle haftasonu milletin piknige dolustugu yerler degil? Ben gormedim zaten deniz yok o ayri. Beni gezdiren arkadas oyle biyer varsa goturmemis demekki.

Kendim amazon ormanlarinda buyumedim. Bursada yesil mi kaldi diyorsunuz kaldi hala giderim arada. Ben merkezde cok takilmazdim gölyazi, cumalikizik gibi kucuk koylerine giderdik. Mudanya, yildiz tepe, trilye deniz, yesillik icice... Uludag yolu, o yolun kenarindaki minik tenha kulube gibi cay kahve ocaklari, yine dag yolu kafeleri... Yesillik, yesillik, yesillik... Son bikac yilda asiri göç aldi ama...

Şimdi
Istanbuldayim ve cok asik degilim bircok yere gore sakin biyerde otursamda kalabaliktan sikayetciyim ama denize yurumem 5 dakika sadece. Evden ve her sokaga ciktigimda oldugu gibi deniz, kopru, istanbul silueti önümde ve burasi nispeten daha sakin. Istanbulda da yesillik var. O orman yollarinda gece domuz görmuslugumuz bile var. :)))
Gidipte istanbulun en denize uzak, beton, kalabalik angarya yerinde oturup gezmek icinde surekli en merkezi yerlere gidersen "bi denizi var cay 10lira" dersin yani.

Gerek Bursa gerek Istanbul bile olsa bisekilde ben sakin köşeler buldum hep. Deniz ve yeşil gorerek buyudum hep. Kalkip Ankaraya gitsem alisamam o gordugum haliyle tabiki. Bu kötülemek degil.
 
Bilmemne orman çiftliği dediğin Atatürk Orman Çiftliği, dondurmalarına kadar meşhur, içinde eskiden büyük bir hayvanat bahçesi, geniş ağaçlık alanlar olan bir yerdi. Ankara'yı yereceğiz diye saçmalamayın iyice. Ben de İstanbul'dan Ankara'ya geldim ve hiçbir zaman "ühühü İstanbul'da deniz vardı bir kere" diye zırıldananları anlayamadım. İstanbul'da olunca her gün deniz kenarına iniyordu sanki, denizi evindeki manzaradan bile göremeyen adam Ankara'da deniz yok diye ağlıyor ehehe. Bu kadar duygusallığı fazla boş buluyorum yani amacı sırf ben İstanbul'dan geldim havası vermek gibi geliyor.

Ben de başta alışamadım, okul kazandığım için gelmiştim. Okuduğum okul da başlarda beni biraz yormuştu yurda falan başlamıştım. Ama sırf AVM gezmek de yani, sizin vizyonluğunuz biraz sorry not sorry. Eymir'de bisiklete binmenin, yürümenin tadını hiçbir şeye değişmem hatta erkek arkadaşımla her hafta gideriz. Ahlatlıbel'e de gidebilirsiniz. Mogan gölü var, Göksu parkı var. Tiyatro ve operaya biletler çok ucuz, tiyatro için hızlı davranmak lazım, operaları da 2-3 hafta önceden takip etmek. Sürekli konserler oluyor IF'te, Jolly Joker'de. Çayyolu Beğendik'e bruncha gidin, öğleden sonra yürüyüş yapıp Arcadium'da kahve için. Bilkent'te kahve festivalleri oluyor onları takip edin. Tunalı'yı kesin herkes yazmıştır. Çukurambar'daki kafelerde vakit geçirin. Hatta reklamı çıktı yukarıda Ankara Piyano Festivali var, ona gidin piyano dinlemeyi seviyorsanız. Ha illa da ben AVM isterim diyorsanız Taurus, Gordion, Kentpark falan da güzel. Anıtkabir'in varlığı bile yeter. :) Ben de ilk geldiğimde hiçbir şey bilmiyordum hepsini erkek arkadaşımla öğrendim sağ olsun.
 
Son düzenleme:
Ben Ankarayi gunlerce gezmedim ama ankarada güzel gezilecek dag bayir, orman yollari var mi? Maviyle yesili birarada gorebilir miyiz? Ama oyle haftasonu milletin piknige dolustugu yerler degil? Ben gormedim zaten deniz yok o ayri. Beni gezdiren arkadas oyle biyer varsa goturmemis demekki.

Eymir Gölü'ne götürmediyse çok şey kaçırmışsınız demektir.
 
Ankarayı ya seversiniz ya nefret edersiniz ortasi pek yoktur.Genellikle bu sevmeler de çevreyle ilgili olur kafanıza göre bi arkadaş grubunuz varsa en önemlisi aşıksanız grisi pek batmaz ankaranın.Yoksa dedikleriniz doğru ama bakış açısıyla alakalı biraz da sanırım,güzel bakın :)
 
siz lütfen sevmeyin ankarayı emin olun ATATÜRK orman çiftliğine bilmem ne orman çiftliği diyen birini ankaralılar da sevmez.Bakmasını bilseniz insanının ne kadar sıcak kanlı olduğunu anlardınız ya da hayattan zevk almasını bilseniz.Orman yokmuş ağaç yokmuş çok değil bir saat uzaklıkta kızılcahamam a gidebilirsiniz hafta sonları gayet yeşildi oralar.Ankarayı sevmek farklı bir kültür insan grisini is kokusunu sever mi seviyor işte ev olarak görünce seviliyor.Kışın kar yağınca kuğuluda oturup bir çay içmenin verdiği huzuru başka bir yer veremez mesela bana ama siz sevmeyin ankarayı hayattan zevk alamayanlar sevmesin.
 
Ankarada çok acı yaşadım. Gri değil benim için siyah kapkara bi şehir.
 
Back
X