Günlük... Aylık... Yıllık...

İyi ki iki gün iyiydim ruh ve bedenen. Bugün hasta uyandım. Aslında ibareleri görünüyordu dün ama bir anda böyle düşeceğimi düşünemedim. Ani hava değişimi grip yaptı herhalde. Tüm günü yatakta sürekli internette geçirdim. Böyle zamanlarda daha çok vaktim olsa da okumak, kayda değer şeyler yapmak için maalesef ki odaklanamıyorum ve o zaman da ya buralarda ya Pinterest'te geçiriyorum vaktimi. Biraz kitap okudum ancak o kadar. Çok hareket de etmedim ve bunaldım şimdi. Organ stresi diye bir şey var. Hareketsizlik ruhen de boğuyor insanı.

Hasta olunca diyete de bugünlük boş verdim. Canım öyle çikolata istedi ki. Mehter marşı gibi bir ileri iki geri. Ama ilerliyorsak bir şekilde öyle ya da böyle, sorun yok değil mi?

Biraz da örgü ördüm. Çantam bitmek üzere. Kendimce videolara baka baka fena iş çıkarmıyorum. Aferin bana. MaşaAllah. Takdir de etmeli insan kendini. Başkalarının takdirini beklersen daha çoook beklersin kızım. Kimsenin gerçek manada kimseyi gördüğü de yok, ilgilendiği de. Sadece bazıları bunun farkında değil ve o illüzyon içinde bu algı eşiğinden düşene kadar oyalanacak, o kadar. El elin eşeğini türkü çağırarak ararmış ne de olsa. Bu da olayın diğer yönü... Mustafa Ulusoy'un kitabının ismi gibi artık ilişkiler: "Aynalar Koridorunda Aşk" Aynalara bakıp aşk yaşıyor millet. Diğerleri ancak figüran bu öz sevici tiyatro sahnesinde: Narsistler Geçidi.

Her çağın marazları kendine göre. Bu çağın da böyle.
 
Back