"Normal" bir insan olduğumu varsayarak yazıyorum.
Bu gece tabiri caizse bir aydınlanma yaşadım.
Hani, çoktandır bildiğin fakat farkında olmadığın birşey varsa, onu nihayet fark ettiğinde anlık bi afallama hali yerleşir ya montunun cebine, öyle.
Su sesi duyunca çişinin gelmesi gibi ya da.
Yılmaz özdil gibi yazı yazmayı bol enter kullanmaktan ibaret sanangillerden olmamaya gayret ederek yazıyorum şu an.
"Let's make the most of the night like we're gonna die young." kafasıyla yaşadığımız çılgın dönemlerde edindiğim bir dostum vardı. Adı AyşeFatmaHayriye olsun. O zamanlar AFH ile "daldan dala" yaşadığımız hayatı mal gibi hem bi b.k zannediyorduk, hem de "ne çektik be" diyorduk. Sıkıntılarımız vardı göya. Üniversite yılları işte, ergenlikten çıkışla yetişkinliğe geçiş arasındaki araftayız. İkisi de değiliz, X noktasından Y noktasına varmak üzere yola çıkmış ama defter başındaki velet varış süresini bir türlü hesaplayamadığı için yarı yolda kalmış, bi türlü Y'ye varamayan noktalar gibiyiz.
Genel olarak sandviçleri bölüşen derecede yakınız. Ya da hangi su şişesi senindi, muhabbetine girmeyecek kadar yani.
O civarda, kendine kalıcı bir adam buldu. Evlilik olmasa da, mantık ilişkisiydi bana göre. Bu yorumumu da kendisine belirttim o zamanlar, inkar etmemekle beraber, "n'apayım canım, ayrılayım mı" dercesine bi bakış atıp geçiştirdi.
Üniverstelilik zamanının bitişine doğru, beraber yaşamaya başladılar, sonradan "bağlandığını" belirtti, iyi dedim. Klasik hikayelerdeki gibi muhabbetimiz azaldı. Ayda bir "selam naber" e kadar düştük. Ha, benim için gene sıkıntı yok, beni tanıyanlar zaten, kişilerin arkadaşlık ilişkilerinde birbirine sorumluluk yüklemesinden yana olmadığımı, bana yazmayı bir anda kesip de teee üç ay sonra 'selam' yazarsa bile nedensizce aynı sıcaklıkla karşılanacaklarını ve muhabbetimin "hıh, naptın, pişti mi pırasan" dan devam edeceğini bilirler.
Gel gör ki bütün kazların ayağı öyle değil.
Bu, benle aynı fikirde olmayan ve nüfusça çoğunlukta olanların, benim gibi pırasadan devam etmeleri tekniken beklenemez. "Nerdeydin" le başlar muhabbet çoğu kimsede.
İşte ben bu gece, o çoğunluktan olan AFH'nin tavrıyla bi aydınlanma yaşadım. Anladım ki, "eğer daha önce samimi olduğunuz bir insanla bir şekilde muhabbetiniz kesilirse, sizi tekrar gördüğünde size aradan geçen zamana rağmen 'eskisi gibi' davranıyorsa, o eskideki zamanlarda, gerçekten de arkadaşınızmış".
Fakat, tam tersi, eğer sizi tekrar gördüğünde size hatırladığınızdan daha "resmi" bir tavır sergilerse, eskiden size karşı bir çıkarı uğruna yanınızda bulunmuş.
Sonra veriler, ışık hızıyla aktı tabii. Bu durumu nerelerde yaşadığımı fark ettim.
Küçük bir ponçik noktası var gerçi. Eğer durum karşı cins için geçerliyse daha ilginçleşiyor.
Eğer önceden bi ara "sohbet" falan ettiğiniz bi karşı cins varsa ve bi süre sonra karşılaştığınızda siz "oo hacı naber" demesini beklerken o size "merhaba, naber" diyorsa, önceden size karşı bi "arkadaş-olmayanvari" ilgisi varmış anlamına geliyor. Düşününce bu durumu ne kadar çok yaşadığımı ve "gerçekten de" öyle olduğunu fark ettim. (ee, ben xcan'la arkadaşız sanıyordum, adam sonradan konuştuğumuzda hafiften resmileşmiş ya la, anaa" şeklinde).
AFH ile de durum böyleymiş meğersem. Bu gece bir yıl aradan sonra "pişt, naber" yazdığımda, bi teşekkür etmediği kaldı. O kibarca davrandı yani, resmilikti bu. Bu da, geçmişte onu bencil olmakla suçladığım sessiz serzenişlerimin alayını haklı çıkardı.
Öte yandan yıllaryılı süregelen bir arkadaşım var ki, en son 7-8 ay önce yazışmışız geçmiş bilgilerine göre. Ama ona ne zaman "hişt, nabıyon" yazsam, cevabı "ayy dur tolete gidip gelip yazcam dur iki dakka" kadar samimi oluyor. Bu da kıstas noktam zaten.
Velhasıl AFH, beni hayal kırıklığına uğrattın, sana demesem de. Onun üzüntüsü içindeyim birkaç saattir.
Üzüldüğüm şey, arkadaşlığımız neden bitti falan değil. Olabilir, Arkadaşlıklar da dahil her şey doğup, büyüyüp, ölüyor, okey.
Şu saçma sapan "arkadaşken meğersem gerçekten öyle değilmişiz" tespiti canımı sıktı.