Şefkat tokadına layık olmak…
Şefkat tokadı…
Bu ifade taşıdığı sıfattan dolayı insana sıcak geliyor. Tokat kelimesi sinir bozucu olsa da “şefkat” kelimesi onu munisleştiriyor, ehlileştiriyor.
Başımıza bir müsibet veya bir bela geldiği zaman “ben ne yaptım ki, bu başıma geldi?” Veya “Neden ben?” gibi tokadı atanı incitici yerinmeler yerine “demek ki, yanlış bir iş yaptım” deyip tövbe etmek en doğrusudur. Çünkü madem şefkat tokadıdır, o halde demektir ki, bizim menfaatimizedir. Yanlış yapıyoruz demektir. Buna devam edersek çok daha büyük zararlar göreceğiz demektir. O halde bu yanlıştan geri dönmek lazım deyip istikameti bulmak en doğrusudur.
Bir de bunun bir iltifat-ı Rahmani olduğunu düşünmek ve öyle algılamak en doğrusudur. Yani şefkat sahibi Rabbimizin bizi unutmadığını ve sevdiği için ikaz ettiğini bilmektir.
Ve "Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızânı istiyorum ve seni arıyorum" (B. S. Nursi Sözler sh. 40) demek ve O’na yalvarmak lazımdır. Böyle algılanırsa hem kalben rahat olunur hem de büyük bir kâra dönüştürülmüş olur.
Düşün bir kere Âlemlerin Rabbi olan Allah (CC) altı milyar insan içinde seni hatırlamış ve sana manen haber göndererek dikkatli olman gerektiği yönünde mesaj vermiştir. Bu iltifata kızılmaz, bu iltifata sitem edilmez, bu iltifata ancak şükredilir, hamd edilir ve ikaz eden Zat’a teşekkürat bildirilir.
Ne mutlu o insana ki, böyle bir iltifata mazhar olmuştur.