Teşekkür ederim.
Şimdi "Şuralarımı mı yabtırsam, şuramdan şu kadar yağ çektirip şu yanıma mı ekletsem" diye bir miktar suratımı inceledikten sonra "Kendimi her halimle çoq sefiyorum" yazmak ne kadar doğru olacak bilmiyorum ama. :)
Biraz dağınık anlatabilirim, açım çünkü kafam yemekte :))
Ben kendimi sevmeyi sağlıkta değil, hastalıkta öğrendim.
Çok eziyetli bir insandım, kendime yapmadığım-yapılmasına izin vermediğim eziyet kalmadı desem, çok da abartmış olmam.
Bu fiziksel görünüm oldu kah, kah hayallerinden vazgeçme oldu, kah maddi-manevi kullandırma oldu. Kurduğum büyük büyük çoğu hayalden vazgeçtim ve bunu "İmkansızlıktan" yaşamadım, öyle isteniyor/mutlu olsunlar bari diye vazgeçtim.
Tam manasıyla özgür bir ruh olarak doğmama karşın (Burç murç merak eden olursa kova/yükselen ikizlerim), her geçen seneyle birlikte kafeslendim, kah bunu annem-babam bilmeden, iyiliğim için yaptı, kah birkaç sevgili, kah ben, kah o, bu şu...
Toplum baskısı, yok elalem ne der'i, aman adı çıkmasını, şurayı şöyle okusun da zeki bilinsin'i, aman namusuydu-adı çıkmasınıydı osuydu busuydu... Hepimizin az ya da çok yaşadığı (Şanslı bir azınlığımızın maruz kalmadan yetişebildiği) o klasik şeylerin hepsini (Hassas biriydim, doğam öyleydi) over doz yaşadım kendime göre. Ne örnek alacak-kollayacak bi abla vardı ailede, ne başka biri, sülalede çoğu kişinin kolay eleştirdiği-bakışlarıyla dövdüğü biriydim. Kardeşim için çok siper olmuşluğum var bu konularda.
En sonunda bir hastalık nüksetti ve ben kendimle beraber herkesi akabinde 2-3 sene yıktım, manen öldürdüm.
Ne arkadaş koydum/kaldı, ne komşu, ne ana-baba... Ailem o süreçte elbette çok üzüldü yıprandı ancak şanslıydım ki nihayetinde onlar da kendilerini, yaptıkları hatalar üzerine sorgulamaya başladı.
Aynı hastalık sürerken, çeşitli iftiralara maruz kaldım ve işin bktan yanı kulağıma da getirdiler zerre düşünmeden. :)
Neler demediler ki, "..roin kullanıyoğmuş ondan olmuş", "Aman da çok sevdiği biri varmış ortada komuş"a kadar her şeyi söylediler. Belki normalde bunları duysam koymazdı ancak hasta yatağında olunca ve bir şey yapamayınca koyuyor, 21-22 yaşında filandım sanırım, gençliğim bitti dedim.
İlk kez gördüğümüz tanıdığımız bu hastalığı anlayana kadar ömrümden ömür gitti ki bunu ancak aynı hastalıktan mustarip insanlar anlayabilir. Damgalandığınız, ötelendiğiniz, olası bir evlilik yaparsanız üremenize kadar, bilgisi olmayıp fikri olan herkesin karıştığı bir hastalık bu. Türkiye gibi bir yerde, o senelerde deli ilan edildiğiniz.
Sonra sevecek hiçbir şeyim kalmayınca elimde... Deliliği severek başladım.
Eserekli hallerimi sevdim, "Sktr" çekmelerimi sevdim, ters bir lafta "Senin ağzını öyle bir yırtarım, 40 terzi bir araya gelse dikemez" demeyi sevdim.
Kelebek gibi bir insandım, işte böyle olacakmış da ben, ben olacakmışım, böyle olacakmış da "Hayır" demeyi, taviz vermemeyi bilecekmişim... Bir süre lanetli bir bal porsuğu gibiydim, öylesine saldırgan, diliyle deşen cinsten.
O halimi de sevdim, çünkü o halden geçip dönüp baktığımda, yargılamamayı o halimde öğrendim.
Her küfredene terbiyesiz dememeyi, her ters bakana sorunlu dememeyi, her somurtkana soğuk dememeyi, her geri duranı alık zannetmemeyi o hallerim öğretti.
Bir insanın, deli karikatürüne gülememesi, dalıp gitmesi, içinden ağlamak gelirken ilaçlar sebebiyle ağlayamayıp öyle bakması ne demektir, öğrendim. Bunu çok az kişi bilir.
Ben o hallerimi sevmeseydim, ölürdüm.
%60 intihar oranı veriyorlar bize. :)
Her ne ise, ömrümde görmediğim kilolara çıktım ilaçlarla, o zaman anladım ki ben kendime çok "Zayıf kal,kilolusun" eziyeti etmişim 50li kilolarımda. 60lı kiloları da sevdim, 70lileri de... Onları geri verirkenki irademi de sevdim.
Her sene aldım-verdim. Sövdüm-sevdim.
Odak problemi yaşadım, bir atak sonrası konuşmayı unuttum. 3 ay kekeledim.
Kelimeleri bir araya getirip de cümle kuramadım o halimi de sevmek zorundaydım, severek yenmek zorundaydım.
Daha burada yazmak istemeyeceğim pek çok ayrıntı...
Dünyayı tersinden görmek nedir, bilirim. Bunu görüp de sağlam çıkan biriysem, tamam benden güçlüsü de yok.
Misal alır burayı biri bel altı yapmak için kullanır korkum yok, kanatamazlar tunç gibiyim, deli(!) cesaretidir zayıf yönlerim ortada gezerim.
Bir şeyi ispatlamak istersem ispatlarım, istemezsem isteyen istediğine inanabilir.
Her şekilde ben, kıymetliyim. "Aslaaa yapmaaam" dediğim hiçbir şey yok.
Misal bugün uzun bir aradan sonra bisiklete bindim, binerken "Ya bu yolu hiç sevmiyorum, yanlışlıkla birine çarparsam diye geriliyorum öf" diye geçirdim içimden ve sonra "Amaan pardon derim, sanki kaburgasını kıracağım da" diye geçirdim bastım pedala. Olay bu. Bize "Pardon" dediler de öldük mü? Biraz da biz pardon deyiveririz, nolcak?
Sağlığınızla sınanacağınız hale gelmeden sizler de anlayın kıymetinizi derim.