Öncelikle bu konuyu açarken biliyorum ki bahsedeceğim şeyler çok büyük dertler değil. İnsanlar benim sıkıntılarımdan çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Bu nedenle aman canımm sen de dert mi bu Allah aşkına şeklindeki yorumlara katılıyorum...
İnsan yaşadığını dert bilir. Çok şükür ki büyük bir dert, üzüntü yaşamadım bugüne kadar. Ancak son zamanlarda gerçekten içime dert olan bir şeyi paylaşıp, rahatlamak ve fikirlerinizi almak istiyorum.
Nasıl yazacağımı düşünürken bile cümleleri kuramadım kafamda. Bu nedenle anlatım bozuklukları, kopukluklar olursa şimdiden özür diliyorum.
Ben 22 yaşındayım. Üniversiteden yeni mezun oldum. Bilenler tanıyanlar biliyor beni...
Anne-baba-2 abi ve bir küçük kızdan oluşan bir ailede büyüdüm. Küçük kız 2 oğlandan yıllar sonra doğduğu için hem daha bilinçli, hem de daha özenli büyütüldü. Ama yanında babası yoktu... Çünkü benim babam yıllarca yurtdışında çalıştı. Doğumumda bile yanımda yoktu. Senede birkaç gün gelirdi eve birkaç ay ara ile. Babam olduğunu bile anlayamazdım, misafir gibiydi. Senelerce böyle devam etti bu durum. Ne annem, ne de abilerim babamın yanımda olmayışını hissettirdi bana.
12 yaşına geldiğimde babam kısmen dönüş yaptı. O kadar büyük çatışmalar yaşadık ki... Ben babaya nasıl davranılır bilmiyordum, o kıza nasıl davranılır bilmiyordu. Bir şekilde dengeler kuruldu, mutlu mesut yaşamaya başladık. Ama bir yerde bir şeyler hep eksik oldu. Yıllarca babasız büyümenin eksik bıraktığı şeyler... Bunun için babamı hiç suçlamadım. Aslında kimseyi suçlamadım. Bize daha iyi bir yaşam sunmak için yapmıştı bunu biliyorum. Sadece hep şunu düşündüm. Neden parayı uzaklarda aradın baba ? Değer miydi sensiz geçen onca yıla ? Hangi miktarda para, birlikte geçiremediğimiz günleri satın alabilir ?
Bu duygularımı ne anneme, ne babama, ne abilerime, ne de başka birine anlattım. Biraz büyüdüğümde yavaş yavaş bu duygularımı dile getirdiğimde annem ağlayarak, üzülerek dinledi beni. Babam ise sözlerimi duymamış olmayı istediğini söyledi, beni haksız buldu.
Peki bu durum hayatımda nelere yol açtı derseniz... Asıl problem burada oluşuyor zaten. Dediğim gibi 22 yaşındayım. Bana hep dürüst olmak, içi dışı bir olmak, insanlara karşı numara yapmamak, kalp kırmamak, doğrunun yanında olmak öğretildi. İyi ki de öğretildi.
İlköğretimde okulun en bilinen, en sevilen, en başarılı öğrencisiydim. Bütün aileler beni tanır, tüm öğretmenler beni parmakla gösterirdi. Bu durum benim hep başarılı olmam gerektiği gibi bir imaj bıraktı herkesin gözünde. Liseye geldiğimde yavaş yavaş notlarım düşmeye başladığında, bu durum beni çok etkiledi. Çünkü benden hep başarı beklenirdi. 98 aldığımda neden 100 almadın diye karşılanırdım ben. Hala da öyle...
Bu durum benim derslere yoğunlaşmama, insan ilişkilerimin zayıflamasına neden oldu. Zaten o kadar korunmacı, o kadar sıkı yetiştirildim ki, insan ilişkilerim, insanlara güvenim çok ama çok zayıftı. Bu durumu size daha iyi nasıl anlatırım diye düşünüyorum ama doğru kelimeleri bulamıyorum. Evden çıkmayan, arkadaşları olmayan, etkinliklere katılmayan bir kız olarak büyüdüm. Bu durum doğal olarak arkadaşlarımın da benden uzaklaşmasına neden oldu. Dostum dediğim 2-3 insan vardı. Yalnızca onlar ile bir şeyler yapmama izin verilir, yalnız onlar sorgulanmazdı. Ancak zaman geçtikçe, bizler büyüdükçe, aramıza başka şeyler girdikçe dostluklar da bozuldu. Çünkü artık dürüst değildi onlar bana karşı. Ben hep adım attım insanlara karşı, ama onlar beni değil, diğer tarafı seçti. Dolayısı ile bu durum bende kendime karşı bir güvensizliğe neden oldu.
Ben kendime güvenmezken, ailem hep bana güvendi, beni cesaretlendirdi, yüreklendirdi. İçimde bir ikilem yaşamaya başladım. Bazen kendime çok güvenir, bazense 0 güvenli biri oluverdim. Ama hiçbir zaman dürüstlükten şaşmamaya özen gösterdim. Belki kendimi kandırdım, belki gerçekten öyleydim...
İlköğretim bitti, lise bitti, üniversite bitti... Benim durumumda bir insanın bir çok arkadaşı, dostu, çevresi olmalı değil mi ? Etrafında güveneceği bir çok insan olmalı... Ama yok işte... Nedenlerini kendimce sıralamaya çalıştım. Elbette görüştüğüm insanlar var, arkadaşlarım var, ama gerçekten arkadaşım diyebileceğim, güvenle sırtımı yaslayabileceğim kimse yok. Erkek arkadaşımdan başka... Ailemden sonra hayatımdaki en büyük yer ona ait. Ama onun şimdilik bu hikayede yeri yok.
Sevmediğim insanlar oldu, birbirimizden haz etmediğimiz insanlar... Her zaman onlara karşı saygılı olmaya çalıştım. Nefret ettiğim insanlara karşı bile içinde bir nebze sempati tutmaya çalıştım, kimsenin kötülüğünü istemedim. Ha bunları yazarken ben meleğim, safım, temizim demek istemiyorum. Elbette benim de eksilerim, kötülüklerim var. Bunun da farkındayım.
Dürüstlüğe, iyiliğe hep inandım. Hep güvendim. Ama büyüdükçe gördüm ki, kötüler, kötü niyetliler, çevresi olanlar, taraf tutanlar, haksızlık yapanlar, kısaca kötüler kazanıyor her zaman. Bir yere gelmek için düzenden şaşmak gerekiyor. Diğer türlü, iyilikler ile bir yere geliniyor evet, ama çok geç ve çok zor oluyor. Bu durum beni kahrediyor. İyiliğe olan inancımı sarsıyor. Ben kötü olmak, maskeler takmak, çıkar için ilişkiler kurmak istemiyorum. Maskesiz, mümkün olduğunca iyi olmak, kazanacaklarımı böyle kazanmak istiyorum.
Şu anda tatil dolayısı ile sürekli evdeyim ve zamanımın büyük kısmını evde internette geçiriyorum. Bu zamanın çoğu da KK'da geçiyor. Az önce bahsettiklerim burası için de geçerli. Beni sevmeyenler olacak, ki var da. Benim de sevmediğim insanlar var. Ama ben hep saygı duymaya, hep bir adım atmaya çalıştım herkese karşı. Burası sanal bir ortam biliyorum, ama karşımdaki kişilerin kanlı canlı insan olduğunu da biliyorum. İyiler olduğu gibi, kötüler olduğunu da biliyorum. Beni sevmeyenlerin, bana saygı duymasını istiyorum. En azından insan yerine koyup, dürüstçe eteğindeki taşları dökmesini, düşmanlıktan ziyade bir adım atmasını istiyorum. Bu cümlelerimden ne anlarsınız bilemiyorum. Çok ütopik düşündüğümü de söyleyebilirsiniz.
Ama ben karşımdaki herkese gerçek hayatımda böyle davranıyorum. Buna ister inanın, ister inanmayın. Konuşmak istemediğim biri bile olsa, ufak bir not ile anlatıyorum ona içimdekileri.
Ee konu nereden nereye geldi diyeceksiniz. Ben de karıştığının, uzadığının farkındayım. Ama içimdekileri, beni üzenleri, kıranları, içimde kalmasını istemediklerimi yazmak istedim.
Sizden 2 ricam olacak.
1) Lütfen çocuklarınızın manevi ihtiyaçlarının, maddi ihtiyaçlarından daha önemli olduğunu unutmayın. Hiçbir mebla bir kucağı, öpücüğü satın alamaz. Maddi kazanç peşinde çocuklarınıza ayırmadığınız zamanın, gelecekte onları nasıl etkileyeceğinin bir örneğini sunmak istedim sizlere.
2)Lütfen, karşınızdakinin de bir insan olduğunu, onun sizin gördüğünüzden farklı düşünebileceğini, onun da en az sizin kadar saygıyı hakettiğini unutmayın. Bu sizin düşmanınız olsa bile... Ve lütfen geri adım atmak yerine, bir kere de ileri adım atmayı deneyin. Ne kaybedersiniz ?
Bu uzun ve saçma yazıyı okumaya vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Ben içimde olanları, belki çok büyük dert olmasa da anlatmak istedim. Anlattığım için de çok rahatladım.
Tekrar teşekkürler a.s.