LaRisA'dan Seçmeler.

KarKralicesi

ATA BARIŞ (:
Kayıtlı Üye
16 Eylül 2006
24.056
18.170
823
37
Küçük kız sınıfta Fen Bilgisi dersinde birden parmak kaldırıverdi:
"Öğretmenim bişey sormak istiyorum!!"
"Evet seni dinliyoruz..?"
"Benim anneannemin bebeği olur mu?"
Öğretmen tabi çok şaşırmış ama "anneanneler bebek yapmak için
biraz yaşlıdırlar" diye gülümsemiş.
Bizim bıdık yine sormuş:
"Peki annemin bebeği olur mu?"
Ögretmen cevaplamış:
"Annelerin bebeği olur ama YAŞLarı ilerledikçe bebekleri olma ihtimali azalır"
Derken küçük kız:
"Peki öğretmenim. Ya benim bebeğim olur mu"
Öğretmen gülmüş:
"Senin yaşın daha çok küçük, olur mu
öyle şey?"
Bunun üzerine arka sıralardan erkek çocuklardan biri bağırmış:
"Baaak!! Ben sana bişey olmaz dememiş miydim?
----------------------------------------------------------------------
gözleri görmeyen, bekar ve fakir kayseri'liye bir cin çıkagelmiş.
benden bir şey dile yerine getirecegim demiş.

" Kayseri'li düsünürken cin sormuŞ:

"Gözlerini mi istersin, zenginlik mi istersin, evlenmek mi istersin?

Kayserili: 'oğlumu altınlarımı sayarken görmek istiyorum' demiş.

------------------------------------------------------------
Bizim Temel ile Cemal bir gün lüks bir otelin lobisinde güzel bir kadın görürler. Temel der ki,
- Ula Cemal, gidip bi bakayım, bu kadın bize pas verir mi?

Temel yaklaşır kadına, sorar :
- Benimle bi yemek yemek ister misunuz ?
- Bahse girerim şu kapıdaki Mercedes sizin degil.
- Değildur.
- Söyle iyi durumda bir banka hesabınız da yoktur sanırım.
- Yoktur.
- Karadeniz kıyılarında şöyle iki katlı bir çiftlik eviniz de yoktur heralde.
- Yoktur.
- Hadi o zaman çek arabanı!

Temel boynu bükük döner Cemal`in yanına :
- Ula Cemal, benim Limuzini sana versem Mercedesini bana verir misun?
- Verirum Temel`im
- Bi telefon etsem kendi bankamda bana hesap açarlar mi ?
- Açarlar Temel`im.
- Tamam o da kolay da, heralde bizim peder uçüncü katı yıkmama izin vermez...:1yes2:

---------------------------------------------------------------

Bir yangında evin çatısında mahsur kalmş bir anne ve kucağında kundaklı bir bebeği... Asağıdakiler anneye, gerilmiş olan brandaya önce çocuğu sonra da kendisini atmasını öneriyorlar, fakat o kabul etmiyor, ne yaptılarsa kabul etmiyor. Alevler onlara ulaşmak üzere.... Bu sırada onları seyretmekte olan Temel, barıkatları asarak binanın dibine kadar gelir ve kadına seslenir:

-Abla korkma, at bebeği..bana. Ben Sürmene Spor' un kalecisiyim...

Kadın Temel' e inanır ve bebeği Temel' e doğru atar..Temel, nefis bir hareketle bebeği yere düşmeden yakalar, ayaga kalkar, iki kere yerde zıplattıktan sonra degajını yapar:Roflol: :Roflol:

-----------------------------------------------------------

Birgün Temel Mike Tayson ile ünvan maçına çıkmış.

Daha ilk yumrukta Temel nakavt olmuş.
Hakem bir, iki, üç dört.. sayarken menejeri Temel'in kulağına;

- "Sakın dokuzdan önce kalkma" demiş
Temel hafifden gözlerini aralayarak menejerine sormuş;

- "Saat kaç?":Roflol: :Roflol:
 
TESADÜF BU YA!
Kopenhag'da bir genç doğum kliniğine girip da*nışmaya başvurdu:

— 48 numaralı odada
yatan genç kızla görüşmek
istiyorum.

Nöbetçi hemşire sordu:

Hay hay! Siz nesi oluyorsunuz hastanın?
Ben mi? Erkek kardeşi?
Bu sırada hemşirenin yanında duran hanım hemen atıldı:

— Öyle mi? Çok memnun oldum tanıştığımıza. Ben
de annesiyim...

EVLİLİĞİN BÖYLESİ
Nasrettin Hoca evlen* meye niyetlenir. Eş- dost bir hatuncağızı öve öve göklere çıka* rırlar.

Şöyle huylu!
Böyle soylu!
— Dünyalar güzeli... Hoca'nın gönlünü çelerler.



Evlenirler. Zifaf gecesi yüz görümlüğünü veren Ho* ca, gelinin duvağını kaldırır. Aman Allah'ım! Çirkin bir gelin.

Gelin hanım, kocasına sadakatini göstermek için:

— Hoca efendi, akrabalarından kime görüneyim, ki*
me görünmeyeyim? diye sorar.

Hoca şaşkın:

— Aman hatun, bana görünme de kime görünürsen
görün... der.

DOĞRU SÖZ
Müfettiş, öğrencilere sorar:

— İçinizde en uslu kim?

Öğrenciler, hep bir ağızdan - cevap verirler:

— Öğretmenimiz!


GEZGİN

Hoca'nın hanımı çok gezermiş. Düğün-dernek, bayram-seyran... dolaşırmış.

Hoca'nın dostları:

— Hocam, yenge biraz çok do* laşmıyor mu? derler.

Ne de olsa hatunu. Hiç laf söy-



letir mi Hoca...

Hiç sanmıyorum, der ve ekler:
O kadar dolaşsaydı, bazen bize de uğrardı...
EŞEK BAŞI
İstanbul'a yeni gelen köylü, ku* yumcu dükkânının vitrinini merakla inceliyordu. Kuyumcunun çırağı, onunla alay etmek için:

Hemşerim, dedi, ne bakıyor*
sun öyle?
Hiç... Bu dükkânda ne satılır
diye merak ettim de...
Çocuk güldü:

Eşek kafası satılır.
Allah versin... Alışverişiniz yolunda olmalı...
Nereden bildin, dayı?
Baksana, koca dükkânda seninkinden başka kal*
mamış!
NEYİ GÖRMEMİŞ
Şoför kullandığı taksiyle "Sağa dönülmez işaretine rağmen sağa saptığı sırada trafik polisinin keskin keskin çalan düdük sesiyle birden yavaşladı, sonra yolun kenarına çekilerek durdu. Trafik polisi, sağ elinde zin-



cirden tuttuğu düdüğü sallaya sallaya yürüyerek tak* sinin yanına geldi, sert bir sesle sordu:

— Levhayı görmedin mi?

Şoför, kabahatli olduğunu kabul etmenin rahatlığı içinde itirafta bulundu:

— Görmesine gördüm de sizi görmedim...

KILÇIK

Sınıfta öğretmen insan iskeletini göstererek sordu: — Bunun ne olduğunu söyleye*bilir misin Salim? dedi. Karadenizli Salim hemen

cevapladı:

— İnsan kılçiğidür öğretmenim...

SON ÜMİT
Adam kaynanasıyla birlikte Avrupa gezisine çıka* caktı, arkadaşı sordu:

Yahu sen hep kaynanandan yakınıp durmaz miy*
din? Şimdi de Avrupa gezisine mi çıkarıyorsun?
Ne yapayım kardeşim, sık sık Avrupa'yı görme*
den Allah canımı almasın! deyip duruyor... Benimki, bir
umut işte...


YAG SORUNU
Akıl hastanesine, kendisini ziyarete gelen arkadaşına dert yandı:

Sorma dostum... Motora
meraklı olduğum için getirip
buraya tıktılar beni. Allahaşkı-
na, sen araba sevmez misin?
Severim.
— Zeytinyağlısından mı hoşlanırsın, tereyağlısından

mı?

ÖĞRENCİ ŞİİRİ
- Tembel bir öğrenci, yazılı kağı* dına şu satırları yazmış:

— Yürü boş kağıt, yürü... Öğretmenin yüzünü gör de gel.

Üç zayıfım vardı, dört oldu mu sor da gel...

APTALCA DÜŞÜNMEK

Federal Almanya vatandaşı dış yolculuktan döndü. Getirdiği papağanla kendi gümrüğüne girdi. Muayene memuru işin gereğini anlattı:



— Canlı papağana, yüz mark gümrük ödeyeceksiniz.
Cansız içi doldurulmuş papağan olsaydı gümrüksüzdü.

Adamın bir anlık tereddütü üzerine papağan söze karıştı:

— Bana bak Hans! Öyle aptalca şeyler düşünme!

YAŞLILIK
Bir adam, arkadaşına hastalığından dert yanıyordu:

— Hele şu sağ bacağımdaki romatiz*
manın verdiği acıya hiç dayanamıyo*
rum, dedi. Nedeni nedir, acaba?

— Neden olacak, dedi öteki. Yaşlılıktan.
Bunların hepsi yaşlılık alâmetleri.

Adam:

— Saçma, diye yanıt verdi. Sol bacağım da sağ ba* cağım ile aynı yaşta. O neden ağrımıyor?

YORMASAYDIM
Temel otelde kahvaltı ederken, tabağındaki zeyti*ni bir türlü çatalıyla yaka-layamaz. Epeyce uğraştığı- nı gören garson, yanına yaklaşır, çatalı alır ve bir seferde zeytine batırır. Temel küçümseyerek bakar:



— Uyy garson, ha pu zeytinu pen yormasaydum, sen
oni zor yakalayaçağitun.

KURTULUŞ ÇARESİ
Temel, Cemal ve di*ğer Karadenizliler açık denizde küçük bir tekne ile fırtınaya tutulmuşlar* dı. Yanlarından büyük bir gemi geçmekteydi.

Temel:

— Uyy, kurtarun pizuuu... İmdattt!. diye haykırıyor-

du.

Geminin güvertesinden birisi de yanıt veriyordu: Biz adam almıyoruz, biz adam almıyoruz. Bunu duyan Temel: — Uyy, haçan piz lazuz, lâz, alun pizu.

HIRSIZLIK AYIP
Bir eşkıya, fakir olduğu için Diyojen'e hakaret etmiş-

ti.

Diyojen hiç kızmadı. Sadece:

— Bir adama fakir olduğu için hakaret edildiğini ha* yatımda hiç görmedim. Ama pek çok insanın hırsızlık* tan ötürü asıldıklarım gördüm, dedi.







İLK KAMÇIYI EN ÇİRKİNİ VURACAK!

Müthiş bir eleştirici olan bir Bektaşi yazar, kadınlar hak*kında öyle bir kitap yazmış ki söylenmedik söz bırak* mamış. Bunun üzerine on- beş kadar kadın biraraya gelerek yazarı dövmeye ka* rar verirler. Bir gün Bektaşi evine giderken yolunu kesip bağırmaya başlarlar:

— Sen bizim hakkımızda bir kitap yapıp aleyhimiz*
de türlü türlü şeyler yazmışsın. Biz de seni öldürünceye
kadar dövmeye karar verdik. Birer kamçı alarak buraya
geldik. Cezana hazır ol, diyerek kamçılan göstermişler.

Bektaşi kadınları yatıştırmaya çalışmışsa da başarılı olamadığından dayak yemeğe razı olarak:

— Fakat bir şartla. Birinci kamçıyı içinizden en çir*
kin olanı vuracak, demiş. Kadınlar bu şartı kabul etmiş*
ler.

Fakat ilk kamçıyı vurmak için kimse öne çıkmayın* ca, bu dayak faslı da yarım kalmış.

ÖLÜM KÖLE İLE KRALI EŞİT KILAR

Büyük İskender, Diyojen'i, birbiri üstüne yığılmış in* san kemikleri arasında bir şey ararken görmüş ve ne yaptığını sormuştu.

Diyojen:



— Babanızın kemiklerini arıyorum.

Ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait ol*duğunu kestiremiyorum, cevabını vermişti.

DOMUZ ETİ YEMEYİZ

Şeyh Şamil esir düştüğünde, Ruslar bu kahraman adama büyük saygı göstermiş. Rus çarı kendisini yemeğe davet etmiş. Şeyh Şamil, yemekte, aç gibi iştahla yemiş.

Kahramanlığı kadar yemekteki iştahı karşısında da hayrete düşen çar:

Adama bak, demiş. Beni de yiyecek.
Şeyh Şamil cevap vermiş:
Biz müslümanız. Domuz eti yemeyiz.
ÇALARKEN NEŞELENMEK

Neyzen Tevfik'e bir gün sorarlar:

— Çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun
zaman mı çalarsın?

O günlerde Maliye Bakam hakkında yolsuzluk dedi* koduları alıp yürümüştür.

Neyzen Tevfik, fırsatım kaçırmaz:

— Maliye Bakanı değilim ki, çalarken neşeleneyim,
cevabını verir.





BEHLÜL'ÜN HAKİM MAKAMINA OTURMASI

V|


Halife Harun Re- şid'in süt kardeşi di* vane Behlül bir gün yoluna devam eder*ken pencereden bak*mış ki hakimin yeri boş, hemen geçip o makama oturmuş. Bunu gören vazifeliler:

Vay gidi divane, senin bu makamda ne işin var?
Kalk bakalım, diyerek, sille tokat dışarı atmışlar. Bunu
görenler Behlül'e sormuşlar:
A divane, böyle ne iş yaptın ki seni bu kadar dö*
vüyorlar? demişler. O da cevap vermiş:
Ben bilmem, hakimin makamında bir dakika ya
oturdum ya oturmadım, buna rağmen bu kadar dayak
yedim. Hakim ise sabahtan akşama kadar o makamda
oturmaktadır, ne kadar dayak yiyeceğini artık Allah bi*
lir...
:Roflol: :Roflol: :Roflol: :Roflol:
 
Pilot Temel
Pilot Temel telsize var gücüyle bağırıyordu :
- "Ula, sağ motor bozuldu. Düşeyrum, düşeyrum. Meydey düşeyrum. Kule düşeyrum."
Kule hemen cevapladı :
- "Mesaj anlaşıldı. Yerinizi bildirin, yerinizi bildirin."
Temel gayet ciddi :
-"Pilot kabini, öndeki sol koltuk, pilot kabini, öndeki sol koltuk."

----------------------------------------------------------------
Karadenizli Yılanlar
İki karadenizli yılan, karadeniz ormanlarında geziyorlarmış. Biri diğerine sormuş : - Ula piz zehirlu yılanmiyik da? - Haçan nerden çiktü pu şimdu?
- Az önce dilimu isirdumda...
---------------------------------------------
Antrenör Dursun
Boksör Temel iri yapılı rakibi ile maç yapar.1.rauntta rakibi temeli epey haşlar.1.raunt sonunda Temel köşesine gider.antrönörü Dursun moral vermek için Temele sen dövüyorsun devam et der.2.ve3. rauntlarda da aynı şeyler olur.4. rauntta kaşı ve gözü patlamış temel raunt sonunda güç bela köşesine gider.Dursun yine aslanım Temel adamı parçaladın der.Temel güç bir şekilde dursuna bakarak ben mi dövüyorum der.Dursun evet sen dövüyorsun der.Temel:öyle ise etrafa iyibak başka birisi beni fena halde dövüyor!
-------------------------------------------------------------
Gidiş-Geliş
Temel gunun birinde istanbuldan koyune kahkahalar icinde geri donuyormus bunu duyan koyluler temel neden guldugunu sormuslar, Temelde otobus soforunu kazikladigini soylemis koyluler nasil ya diye sormuslar. temel demiski: istanbulda gidis-gelis bileti aldim; su anda geldim fakat geri gitmeyecegim
------------------------------------------------
Hızlı Tren
İstanbul - Ankara arasını 3 saatte alan hızlı tren sonunda gerçekleşmiş. İşadamının biri de Ankara'ya gidecek bir toplantı için. Yetişebilmek için atlamış hızlı trene. Fakat yolda Ankaradaki toplantı için hazırladığı evrakları İstanbulda unuttuğunu farkediyor. Kondüktöre gidiyor ve derdini anlatıp mutlaka inmesi gerektiğini söylüyor. Binbir yalvarmadan sonra Kondüktör adama trenin hızlı tren olduğunu hiçbir yerde durmadığını ama Arifiye'de biraz yavaşladığını söylüyor. Ve diyor ki :
- Yalnız trenden atlar atlamaz hızla trenin gidiş yönünde koşman lazım yoksa parçalanırsın.
Adamcağız çaresiz "Tamam" diyor. Arifiye'ye geldiklerinde de atlıyor başlıyor koşmaya. Bizim Temel'le Dursun da en arka vagonda seyahat ediyormuş. Camdan bir bakmış adamcağızın biri son hız koşuyor.
"Vah adamcağıza. Yazık, herhalde treni kaçırdı yetişmeye çalışıyor" diyor ve adamı tuttuğu gibi tekrar vagona çekiyor.

:Roflol: :Roflol: :Roflol: :Roflol:
 
Milat
Küçük Temel'e sormuşlar:
- 1881'de ne oldi?
- Atatürk toğdi.
- Peci, 1884'te ne oldi?
- Atatürk üç yaşina bastı, demiş bizim Küçük Temel.


--------------------------------------------------------------------------------

Kim o?
Temel ile Dursun, NASA tarafından araştırmalar yapmak üzere aya gönderilmiş. Aya indiklerinde Dursun Temel'e
"Temel, sen mekikte kal, ben biraz ayda dolaşıp etrafı kontrol edeyim"
demiş ve dışarı çıkmış. Yarım saatlik bir uzay yürüyüşünün ardından geri gelmiş. Bakmış uzay mekiğinin kapısı kapalı. Başlamış kapıyı çalmaya.
Temel içerden bağırmış
"Kim oooo?"


--------------------------------------------------------------------------------

Akillanma
Temel on sekizlik oğlunu evlendiriyor. Çok erken değil mi diye soranlara,
- Simdi evlensin, sonra akli paşina celir, o zaman da evlentiremem, diyor.


--------------------------------------------------------------------------------

Müdür
Temel sinemanın birinde müdür olmuş. Bir seyirci gelmiş,
- Sigara içebilir miyim?
- Hayır, demiş Temel.
- Ama herkes içiyor.
- Onlar sormatiler ci.


--------------------------------------------------------------------------------

Piyango bileti
Cemal iki tane piyango bileti almış. Temel karşı çıkmış,
- Manyak Cemal, Niye ici tane altun? Puyuk ikramiye pi tane.


--------------------------------------------------------------------------------

Maç
İki Karadeniz takımı: Ordu sporla Sinop maç yapıyorlarmış. O esnada stadın yanından bir tren geçiyormuş. Sinoplular trenin düdüğünü hakemin biti düdüğü zannetmişler. Ve sahayı terk etmişler. Kalan 85 dakikada Ordu spor da gol atamayınca maç 0-0 berabere bitmiş.


--------------------------------------------------------------------------------

Mezarlık
Dört kişilik bir eğitim uçağı karadenizde mezarlığa düşmüş...... Lazlar 80 ceset çıkarmışlar ve olu sayısının artmasından korkuyorlarmış


--------------------------------------------------------------------------------

Deve kuşları
Temel Avustralya'ya deve kuşu avlamaya seyahate çıkıyor. Orada malzemelerin hazırlayıp maceraya atılıyor. Bir virajı dönünce bakıyor 15, 20 tane devekuşu. Hemen arabayı durduruyor silahını doğrultuyor. Devekuşları silahı görünce ürkerek kafaları-ını kuma gömüyorlar. yani kendi akıllarınca saklanıyorlar. Temel etrafa bakıyor. ve kendi kendine sinirli sinirli soruyor:
- Ulan nereye gitti bu hayvanlar?


--------------------------------------------------------------------------------

Paraşüt
Lazlar yeni bir paraşüt icat etmişler: Yere çarpınca açılıyormuş....


--------------------------------------------------------------------------------

Niçinmiş?
Karadenizlilere niçin Perşembe günü fıkra anlatılmaz?
Cevap: cuma namazında gülmesinler diye ..


--------------------------------------------------------------------------------

Limon kalmadı
Karadenizlinin birisi bara girmiş 'barmen bey' demiş,'limonsuz tekila'
Barmen:
- Beyefendi limonumuz kalmadı kusura bakmayın. portakalsız versek olur mu?

--------------------------------------------------------------------------------

Resepsiyon
Temel Londra'da otelin birinin odasında kara kara düşünüyor.' ulan' diyor
- Ben aşağıdan içki isterken Laz olduğum anlaşılır mi acaba?
Geçiyor aynanın karşısına ve prova yapıyor....
- Bana bir fvisku,,,,,yok böyle anlarlar
- Bana bir raki......'yok' diyor 'böyle de anlarlar'
- Bana bir bira....Tamam diyor böyle iyi anlamazlar......Ve
aşağıya iniyor Masaya dirseklerini dayıyor ve sesleniyor.
-Barmen bana bir bira.
Barmen Temeli biraz süzdükten sonra soruyor:
- Birader sen Laz misin?
Temel:
- Uuuy nasıl anladın diyor;
- Çünkü burası resepsiyon, bar karşıda.


--------------------------------------------------------------------------------

Ormanın güzelliği
Temelle Dursun ormanda uyuyorlar bir ara Temel Dursun'a sesleniyor.
- Dursun ormanın güzelliğine bak.
Dursun:
- Ağaçlardan göremiyorum ki.


--------------------------------------------------------------------------------

Hamile kalırsa kalsın
İki Karadenizli Karadeniz de cay bahçesinde çalışırlarken nataşalardan birisi kendilerine doğru yaklaşıyor. Bir miktar para karşılığı kendileriyle birlikte olabileceklerini ancak hamile kalmaması için prezervatif kullanmalarının gerektiğini belirtiyorlar. Mesele halloluyor. Olaydan üç gün sonra Temel büyük bir sıkıntı içinde Dursun'a sesleniyor:
- Ulan, Dursun! Hamile kalırsa kalsın. Ben artık prezervatifi çıkaracağım.


--------------------------------------------------------------------------------

Müebbet
Zamanın en büyük Mayfa babası Çok ağır bir suçtan yargılanmaktadır ve idamı istenmektedir. Jüri üyelerinin içinde Temel de vardır. Mafyanın adamları mahkemeden önce Temeli bir kenara çekerler ve şöyle derler:
- Temel ne yap et Babanın idam kaparini müebbet'e çevir yoksa bu senin sonun olur derler!!! Temel'in içine korku düşmüştür: Acep ne yapsam da bu adamı kurtarsam" diye düşünür. Dava baslar günlerce devam eder ve nihayet Jüry üyeleri karar vermek üzere odalarına geçerler. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra jüry geri gelir ve kaparini okur:
- Müebbet hapis derler. Bunu duyan Babanın adamları ne yapacaklarını şaşırırlar doğru Temel'e gidip:
-Af ferim sana Temel simdi gözümüze girdin derler. Ehh be Temel iyi güzel de bu isi nasıl basardın diye sorarlar. Temel:
- Sormayın bre uşaklar der millet Beraat Beraat diye tutturdu Muebbete çevirmek kadar aklan karayı seçtim der.


--------------------------------------------------------------------------------

Sünnet
Temelin çocuğu 20 yaşına basmış halan sünnet olmamış komşuları sormuş:
- Temel hayırdır çocuğun 20 yaşına bastı neden halan sünnet ettirmedin diye. Temel de:
- Banane yahu demiş evlenince karusu istediği kadar kestursun demiş.


--------------------------------------------------------------------------------

Dört tane
Tursun sormuş Temel'e:
- Ula Temel Sen kaç dua biliyorsun;
Temel:
- Dört adet dua pileyrum demiş.
Tursun:
- Hangilerini pileysun demiş.
Temel:
- Üç ihlas bir Elham'i pileyrum daaa


--------------------------------------------------------------------------------

Kesilmek
Temel'e Dursun Karadeniz sahilinde oturuyorlarmış temel dulsuna demiş ki gel beraber Amerika'ya yüzelim iki kafadar karadenizden başlamışlar yüzmeye fıkra ya Amerika yaklaşmışlar özgürlük anıtını görmüşler tam bu sırada bizim Temel:
Dursun ben kesildum geri doneyrum demiş.


--------------------------------------------------------------------------------

Korsan Temel
Temel'in her konuda yarıştığı bir arkadaşı varmış ve bu arkadaşı bir gün uçak kaçırmış. Temel, arkadaşının bu hamlesinin altında kalmamak için gitmiş Karaköy-Galatasaray arasında çalışan nostaljik tramvayı kaçırmış.
Not: Bu fıkrayı anlayabilmek için söz konusu tramvaya binmek gerekir. istanbul dışındaysanız ve bu tramvayı bilmiyorsanız ve de anlamak istiyorsanız istanbul'a gelmeniz gerekiyor.
 
Bu soruyu geç
Öğrencinin biri sınavda soruları yanıtlamak için zar atıyormuş 1 gelirse A iki gelirse B... 5 gelirse E vs. 6 geldiği zaman tekrar zar atıyormuş. Bir atmış altı gelmiş, bir daha atmış yine altı gelmiş, bir kaç defa daha atmış yine altı gelince:
-Bu soru çok zor bu soruyu geçeyim, demiş.


--------------------------------------------------------------------------------

Haksızlık
Öğretmen, iki öğrencisine kızar ve yüzer kez isimlerini yazmalarını söyler. Öğrencilerden biri itiraz eder:
-Ama haksızlık bu.
-Neden haksızlıkmış?
-Onun adı Ali, benimki ise Hasan Hüseyin


--------------------------------------------------------------------------------

Düşünüş Biçimi
Matematik öğretmeni ilkokul çocuklarına sormuş :
-Ağaçta 5 kuş var.Birini vurdum kaç kaldı.
Ahmet hemen :
-Hiç kalmaz.Çünkü sesten hepsi uçar, demiş.
Öğretmeni bunun üzerine :
-Olmaz öyle şey, diye cevap vermiş.
Burası matematik dersi.5 taneden biri vurulursa 4 tane kalır.Ama düşünüş biçimini beğendim.
Ahmet fena halde hırslanmış :
-Bende birşey sorabilirmiyim öğretmenim, demiş.
Sor bakalım.
-3 kadın dondurma yiyor, biri ısırarak, biri yalayarak, biri emerek yiyiyor.Bunlardan hangisi evli.
Öğretmen kızarıp bozarmış.Sonunda :
-Bilemem, demiş.
-Emen mi?
Ahmet cevabı yapıştırmış :
-Yoo, parmağında alyansı olan.Ama düşünüş biçiminizi beğendim.


--------------------------------------------------------------------------------

Harfin Adı
Birinci sınıf öğretmeni öğrencilerden birine sordu :
-Bu harfin adı ne?
Üzülerek karşılık verdi çocuk :
-Harfi tanıyorum da adını çıkartamadım şimdi
 
Önce kaçanları
Akil hastanesinden iki deliyi salivereceklermis. Doktorlar kendi aralarinda
"Sunlara son bir test yapalim da gorelim akillari baslarina gelmis mi."demisler.
Bunun uzerine iki deliyi bir masa basina cagirmislar. Masanin uzerine bir kavanoz dolusu siyah zeytin, bir kavanoz dolusu da canli hamambocegi dokmusler ve
"Buyrun beyler, yiyiniz." demisler.
Delirlerden bir tanesi hemen zeytinlere saldirmis, otekisi araya girmis,
"Once kacanlari yiyelim, oburleri nasil olsa duruyor!"


--------------------------------------------------------------------------------

Bir kedi daha
Akıl hastanesinden kaçan iki deli, karşıdan gelen bekçiyi görünce iri gövdeli bir çınarın arkasına saklandılar.Bekçi,onların ayak seslerini işitmişti.Sordu:
- Kim o?
ıçlerinden biri kedi gibi miyavladı.
Bu başarılı miyavlamadan sonra bekçi yürüyüp gidiyordu ki,delilerin ayakları altındaki yapraklar hışırdadı.Bekçi geri dönüp yine seslendi:
- Kim var orada?
ıkinci deli cevap verdi:
- Bir kedi daha.


--------------------------------------------------------------------------------

Masraf kapısı açtı bile
İki deli, yolda giderken bir direksiyon bulunca çok sevindiler.O sevinçle saatte 160’la uzunca bir süre yol aldıktan sonra benzicinin önünde durdular. Arabayı süren;
- Yüz bin liralık dedi.Süper olsun.
Benzinci ikisini de tepeden tırnağa süzdükten sonra ;
- Gidin işinize be ! diye bağıdı.Sizin civatalarınız gevşek !
ıkincisi , araba kullana’a dödü
- Gördün mü! Araba masraf kapısı açtı bile!


--------------------------------------------------------------------------------

Deli duvara oturmuş.Elindeki oltanın ucu sokağa sarkmış....
Yoldan geçen soruyor;
- Orada balık mı tutuyorsun sen?
- Hayır alık tutuyorum.
- Tutabildin mi bari ?
- çook ... Seninle 23 oldu !
 
Gozlerim bozuk
Goz Doktoru:
- Su tablodaki harfleri okur musunuz?..
Cafer:
- Siz bana okur musunuz?.. Benim gozlerim bozuk da..


--------------------------------------------------------------------------------

Gelmedik zaten
- Doktor beni morga mi goturuyorsunuz?..
- Evet.
- Ama ben daha olmedim ki...
- Olsun biz de daha gelmedik zaten...


--------------------------------------------------------------------------------

Anca buldum
Doktor telefonda yakaladigi hastasina:
- Tahliller belli oldu, demis, sana bir kotu, bir daha kotu haberim var.
- Nedir kotu haber?
- Maalesef 1 gunluk omrunuz kaldi.
- Peki daha kotu haber nedir?
- Size 24 saattir ulasmaya calisiyorum, anca buldum...


--------------------------------------------------------------------------------

Parmagin kirik
Temel doktora gitmis.
- Hastayim doktor, cok hastayim, vucudumun her yeri agriyor, nereme dokunsam sizim sizim sizliyor, dokuluyor...
Doktor:
- Nasil hastalik o, tum vucudunu saran, agritan?
Temel parmaginin ucuyla kafasina dokunmus.
- Ay ay ay...
Sonra gogsune parmagini basmis ve yine aciyla bagirmis. Sonra beline, yine acidan allak bullak olmus, sonra bacaklarina... Temel parmagini neresine dokundursa agriyla irkiliyormus... Doktor daha fazla dayanamamis.
- Ver bakayim su elini, demis; Bak oglum senin parmagin kirik...


--------------------------------------------------------------------------------

Rontgende rotus
Temel cok iyi bir doktordur" demis Cemal..
"Nereden biliyorsun" demisler.
"Gecen yil cok pahali bir ameliyat olmam gerekiyordu, param yoktu, rontgende rotus yapti."


--------------------------------------------------------------------------------

İyileştirmiş
"Doktor Temel yirmi yildir sariliktan tedavi ettigi adamin Cinli oldugunu anlamis.."
"Ben bu fikrayi biliyordum zaten" demis, Halit Agabey.. "Neresi muthis?.."
"Muthis olan tarafi adami iyilestirmis" demis Cenk..


--------------------------------------------------------------------------------

Öksurayrum
Adamın biri dahiliyeciye gitmis. Doktor ona neyinin oldugunu sormus.
-Öksurayrum, demiş.
-Ne zamanlar öksürüyorsun?
-Tuvalette oturayurken kapiyu tiklattiklari zaman


--------------------------------------------------------------------------------

Ya bunuyor ya AIDS
Doktor Temel, Cemal'in karisini muayene etmis,
- Karin ya bunuyor ya da Aids.
- Nasil anlayacagiz?..
- Ankara'ya gotur birak, kendi kendine donecek olursa onunla yataga girme.


--------------------------------------------------------------------------------

Babalarin yarışı
Cocuklar oturmus birbirlerine babalarinin ne kadar "hizli" oldugunu anlatiyorlarmis.. Biri demis ki:
- Benim babam ok attiktan sonra kosup hedefe oktan once variyor...
- O da birsey mi, demis ikinci cocuk... Benim babam tabancasini atesliyor ve hedefe kursundan once yetisiyor...
- O da birsey mi, demis ucuncu cocuk... Benim babam devlet hastanesinde doktor... Mesai 5'de bitiyor benim babam eve 3:30'da geliyor.


--------------------------------------------------------------------------------

Bir baskasi fisekledi...
Bronson gecenlerde aile doktoruna giderek:
- Doktor baba oldum, demis, peki 77 yasinda baba olunur mu?
- Olunur, demis doktor..
- Nasil olunur?
- Bunu size bir av oykusuyle izah edeyim. Ava gittiniz. Karsiniza bir ayi cikti. Tetigi bastiniz. Ates almadi. Cunku namluya fisek koymayi unutmussunuz. Fakat ayni anda ayi kanlar icinde yere serildi. Bu nasil olur?
- Demek bir baskasi fisekledi doktor...
- Iyi bildiniz...


--------------------------------------------------------------------------------

Kocalik vazifesi
Adam doktorun karsisinda biraz da mahcup bicimde:
- Maalesef artik kocalik vazifelerimi yerine getiremiyorum, demis, bir cinsel gucsuzluk icinde hissediyorum kendimi. Acaba benim durumuma bir care bulunabilir mi?..
Doktor:
- Viagra, demis, duymadiniz mi Viagra diye bir hap cikti. Tahtakale'de tanesi 20 dolardan satiliyor. Hemen Viagra'ya muracaat...
Adam mutluluktan ucarak cikmis muayenehaneden. Dogru Tahtakale'ye... Tesaduf bu ya...
Doktor bir hafta sonra ayni adama yolda rastlamis...
- Ne oldu beyefendi nasil sonuc? Kariniz artik memnun mu?
- Bilmem, demis adam, daha eve gitmedim ki


--------------------------------------------------------------------------------

Benim doktorum da ayni
Bunalima giren rahip, ruh doktoruna gitti. Doktor, uzun uzun dinledi ve tedaviyi soyledi:
"Birkac gun icin uzerinden bu elbiseleri cikar.. Alelade insanlar gibi giyin. Buyuk sehre git. Keyfince yasa.."
Rahip atladi gitti Londra'ya.. Guzel yemekler yedi, guzel filmler, muzikaller izledi. Sonunda bir gece bir topless bara ugradi..
Masanin basina bikinisinin sadece alti olan bir harika sarisin geldi..
"Ne icersiniz peder?.."
Rahip panikledi..
"Nereden anladiniz?" diye sordu telas icinde..
"Bakin" dedi garson kiz.. "Ben Rahibe Teresa.. Benim doktorum da ayni.."


--------------------------------------------------------------------------------

Iyi ki jinekolog degilim
Simdi fevkalade sosyetik bir kokteyl.. Dr. Gurel smokinleri icinde iki kat yakisikli.. Agzindan da bal akiyor ya.. Etrafi her zamanki gibi genc ve guzel hanimlarla cevrili..
Bunlardan biri "Ah doktor, disim oyle agriyor ki gunlerdir" demis.. Sonra yakalamis doktorun elini.. Agzina dogru cekmis.. Cekmekle de kalmamis.. Sokmus doktorun parmagini agzina.. Sol tarafa kaydirmis. Isaret parmagini azi disine dogru zorla uzatiyor.
- Iste burasi.. Tam burasi.. Oyle agriyor ki?..
Doktor parmagini kadinin agzindan kurtarmaya calisirken soyleniyor?..
- Hanimefendi, iyi ki jinekolog degilim..


--------------------------------------------------------------------------------

Bulamiyorduk ki yapalim
Adamin biri bir gun sehrin, hatta belki de ulkenin en meshur, her nasilsa, bayan olan, cinsel konularda uzman hekime gitmis muayene olmaya. Neyse bizimki doktorun karsisina cikmis, utana sikila, ancak "benim cinsel iliskilerde sorunum var" deyebilmis. Tabii ki bizim meshur ve ayni zamanda cok basarili bayan doktor demis " merak etme, ben bu tur sorunlari cok gordum, hemen hepsi duzelir vs " daha sonra da bir ilac vermis 1 hafta kullanip kontrole gelmesini emretmis. Bizim adam, bir hafta sonra gelmis, demis" doktor hanim benim sorunda hic bir degisiklik olmadi" doktor sasirmis, demis baska ilac ekleyelim bakalim, bir hafta sonra tekrar gel. Adam bir hafta sonra gelmis, demis " hic bir degisiklik yok". Bizim doktor iyice sasirmis, demis sunu da kullan bakalim tekrar gel kontrole. Adam yine gelmis haftasina, demis " yok bir degisiklik". Bizim doktor iyice sasirmis, kafayi yiyecek, demis " ben hic boyle vaka gormedim, gel beni yap, gormek istiyorum nasil beceremiyorsun. Adam acmis takim taklavati, baslamis bizim doktor hanimin arkasinda gidip gelmeye: bizim doktor iyice saskin, dondurmus kafasini, demis " hani beceremiyordun, bal gibi yapiyorsun"; adam demis" doktor hanim bulamiyorduk ki yapalim"...


--------------------------------------------------------------------------------

Benimkilerin uzerine
Kadin gogsunden rahatsizmis. Doktora gitmis. Doktor sikayetini dinledikten sonra;
- Buyrun, surada soyunun hanimefendi, demis.
Kadin "Utanirim" demis, "rica etsem, isiklari kapatabilir misiniz?"
Doktor isigi kapatmis. Birkac dakika sonra;
- Elbiselerimi nereye koyayim Doktor Bey?.. diye sormus kadin...
Doktor da yanitlamis:
- Benimkilerin uzerine lutfen...


--------------------------------------------------------------------------------

Dilinizi cikarin
Hekim sikayeti dinledikten sonra kiza donmus:
- Soyunun, demis...
- Fakat doktor, demis kiz, hasta olan ben degilim, annem...
Doktor anneye donmus:
- Dilinizi cikarin bakayim hanimefendi...


--------------------------------------------------------------------------------

Sira sizin sorununuzda
Genc, guzel ve cici kiz, bazi ufak tefek genclik sorunlarindan dolayi bir ruh hekimine gitmeye karar vermis. Guvenli olmasi icin yasli basli birini arastirmis. Bulup randevu almis. Hekimin odasina adeta ayaklarinin ucuna basarak ve biraz da urpererek girmis. Masasinda birseyler okuyan hekim genc kizi gorunce asabi bir sesle:
- Buyrun soyunun, demis...
Kiz uzerindeki ceketi cikarmis:
- Soyunun soyunun...
Genc kiz ruhsal tedavi icin soyunmaya gerek olmadigini biliyor ama...
Karsisindaki ne de olsa hekim. Ustelik sesi otoriter....
Genc kiz sonunda bir sutyen, bir kulot kalmis. Hekim:
- Hadi kizim sabaha kadar seni mi bekleyecegim, diye gurleyince kizcagiz uzerindeki son iki parcayi da cikarip atmis. Ayni anda hekim uzerine atlamis kizin. Oracikta irzina gecmis. Genc kiz henuz olayin sokunu yasarken ahlaksiz hekim giyinmis ve demis ki:
- Benim sorunum cozuldu, sira geldi sizin sorununuzu cozmeye. Anlatin bakalim derdinizi...


--------------------------------------------------------------------------------

Fazla zamanim yok
Adamin biri doktora gitmis
-Doktor bey benim erken bosalma sorunum var demis.
Doktor da -Oooo..Ne kadar iyi benim de zaten fazla zamanim yoktu demis..


--------------------------------------------------------------------------------

Ama Howard, sen...
Uzun ve yorucu bir ask ve sevisme seansindan sonra, doktor, az otesinde uyuklayan hastasina bakarken, birden fena halde sucluluk duygusuna kapilmis. Panikler gibi olunca, icini rahatlatmak icin kendi kendine soylenmeye baslamis..
"Sakin ol, Howard, sakin ol.. O kadar da dert etme kendine.. Bu dunyada hastasi ile sevisen ilk ve tek doktor sen degilsin.. Pek cok doktor yapmistir bunu.."
Tam o sirada kalbinin derinliklerinden vicdaninin sesini duymus:
"Ama Howard, sen veterinersin.."


--------------------------------------------------------------------------------

Roberto Rafsancani
Uluslarasi bir tip kongresi icin dunyanin dort bir yanindan doktorlar, Los Angeles'in en luks otelinde toplanmislar. Gunduz kongre.. Gece otelin barinda yarenlik.. Isini bilenler icin, sonu odalarda bitebilecek avlanma firsati..
Yakisikli doktor, barda hafif hafif ickisini yudumlayan muhtesem afeti gorunce fena heyecanlanmis, "Tanrim ne doktorlar yaratiyorsun" diye.. Kadin ben diyeyim Sharon Stone.. Siz deyin Raquel Welch.. Yanindaki tabureye suzulmus hemen.. Lafa baslamamin en kolay yolu, ortak meslekleri..
"Siz ne uzmanisiniz" diye soze girmis yakisikli..
Duraksamadan yanit vermis, Doktor afet..
"Ben penis uzmaniyim.."
"Anlamadim" diye kucuk dilini yutarak sozunu kesmis yakisikli..
"Uzmanlik dalim penistir benim" diye devam etmis, doktor afet.. "Dunyayi dolasip, cesitli milletlerin penislerini inceliyorum. Sonra da bunun, kadinin tatminindeki etkilerini.."
Yakisiklinin saskin saskin baktigini gorunce, biraz daha aciklamis, Doktor afet..
"Simdi bakin.. Italyan ve Iran erkekleri kadinlari cildirtmalari ile unludur.. Neden mi? Italyan erkeginin penisi ince ama uzundur. Derinligine uyarir. Vajinal orgazma ulastirir kadini. Iran erkegininki ise, kisa ama kalindir. Birlesme aninda klitorise baski yapar.. Bu da klitoral orgazm saglar.."
Bir an duraklamis Doktor afet..
"Neler konusuyoruz boyle.. Daha tanismadik bile.. Benim adim Marylin Taylor.. Ya sizinki.."
Ayaga kalkip saygi ile egilmis yakisikli:
"Roberto Rafsancani!.."


--------------------------------------------------------------------------------

Sira kulaklarinizda
Bir hanimefendi doktora gitmis.. Checkupa.. Yani yillik kontrola..
"Doktor" demis.. "Ben fevkalade saglikli bir kadinim. Bir tek kusurum var.Gaz kaciriyorum.. Durmadan gaz kaciriyorum.. Evde.. Iste.. Kilisede.. Otobuste, asansorde, super markette..Durmadan kaciriyorum.. Ama fazla da sikayetim yok. Kendime hic sorun yapmiyorum bunu.. Cunku benim kacirdigim gazin ne kokusu var, ne de sesi cikiyor.."
Doktor, bir hap yazmis kadinin recetesine.. "Bu haplardan gunde uc tane al, haftaya gel gene beni gor" diye..
Ertesi hafta kadin hisimla girmis doktorun muayenehanesine.. "Doktor" demis.. "Hey doktor.. Gecen hafta verdigin haplardan sonra, kacirdigim gazlar les gibi kokmaya basladi.."
Doktor "Guzel" demis.. "Cok guzel.. Sinuslerinizi tedavi ettik demek. Simdi sira geldi, kulaklariniz uzerinde calismaya.."


--------------------------------------------------------------------------------

Elalemin seyiyle
Karadenizlinin biri koyden hic disari cikmamis. Bir gun Almanya'dan bir akrabasi kendisini ziyarete geliyor ve hediye olarakda bir elektrikli testere birakip gidiyor. Adam testerenin nasil calisacagini dusunurken fisi goruyor ve prize takiyor. Kucaginda testere aleti kurcalarken birden dugmeye basiyor ve testere adamin takimi kesip goturuyor. Arkadaslari adamida takimida alip hastaneye goturuyorlar. Adam doktora yalvariyor neolur bunu dik diye doktor parcayi eline aliyor bakiyor ve hastaya bunun olmasi imkansiz diyor. Karadenizli doktora o zaman beni oldurun doktor diyor. Herneyse tam o sirada genc bir hasta getiriyorlar. O adamda can cekismekde. Doktor Karadenizliye diyorki: bak eger bu hasta eger yasamazsa belki bununkini sana uydururuz diyor. Bir sure sonra yeni gelen hasta oluyor ve takimi bizim Karadenizliye monte ediyorlar. Aradan 3-4 ay zaman geciyor doktor bizim Karadenizliyi merak ediyor ve koyune gitmeye karar veriyor. Neyse adresten bizimkinin evini buluyor kapiyi calinca karsisina bizim karadenizlinin karisi cikiyor. Doktor durumu izah edip operasyonun sonucunun nasil oldugunu soruyor. Kadincagiz basliyor aglamaya: Hic sormayin doktor bey diyor, bizimki her gece bana sirtini donup yatiyor, o sizin yaptiginiz hic bir ise yaramiyor diyor. Doktor uzuntu ile evden ayriliyor. Koy meydanina geldiginde bir bakiyor bizim Karadenizli nese icinde arkadaslariyla kahvede tavla oynamakta. Doktoru gorur gormez firliyor ve doktora sariliyor: Doktor bey hayatimi kurtardiniz diyor. Doktor sasiriyor: Nasil olur simdi sizin evden geliyorum, karin sende hic bir kipirdanma dahi olmadigini soyledi diyor. Karadenizli doktora donuyor: Askolsun doktor diyor, elalemin seyiyle kendi karimizi yapacak degiliz ya diyor.


--------------------------------------------------------------------------------

Ikincide cok terliyorum
Seksenlik kari - koca saglik kontrolundan gecmek icin doktora gitmis gecenlerde. Doktor once beyefendiyi muayene etmis. iyi bulmus. O arada sormus:
- Seks hayatiniz nasil gidiyor...
Seksenlik ihtiyar hafifce icini cekmis;
- Birinci sefer gayet normal oluyor doktor bey, yalniz ikincide cok terliyorum...
Doktor saka mi yapiyor diye ihtiyarin suratina soyle bir bakmis. Adam cok ciddi. Daha sonra hanimefendiyi almis muayeneye... O da turp gibi. Hala meraklar icinde olan doktor bu defa hanimefendiye sormus:
- Esiniz birinci seferde bir anormallik olmadigini ancak ikinci seferde terledigini soyluyor, demis, gercekten boyle mi oluyor?
- Evet boyle oluyor ama ben bunda anormallik gormuyorum...
- Neden?
- Canim yilda zaten iki defa yatiyoruz... Birincisi ocakta ikincisi temmuzda... Temmuzda haliyle terliyor insan...


--------------------------------------------------------------------------------

Acamadik iste
Seksenlik ihtiyar tutmus yirmi bes yaslarinda bir taze ile evlenmis. Vakit gecirmeden bir cocuk yapmaya niyetlenmisler. Tabii ki once bir doktora danismakta yarar var... Tavsiye uzerine bu alanda uzman bir doktorun yolunu tutmuslar.
Doktor kisa bir muayeneden sonra bir sperm testini uygun gormus. Dedenin eline bir kavanoz tutusturmus:
- Su kapali bolmeye gecin, demis, orada bu kavanozun icine bir miktar sperm birakip kavanozu bana getirin... ihtiyar adam denileni yapmis. Biraz sonra bolmeden sikintili sesler, ahlamalar, uflamalar duyulmus... Doktor ile genc gelin icerde ne olup bittigini merak ederken dede basini disari uzatmis:
- Doktor bey acaba karim da buraya gelebilir mi?
- Elbette, demis doktor...
Genc kadin da bolmenin arkasina gecmis. Bu defa sesler ikilesmis... Yine ahlamalar.. Uflamalar... Yeni evli cift neden sonra yorgun bir bicimde bolmenin arkasindan cikmis. Yasli adam kavanozu umutsuz bir sekilde hekime uzatmis. Hekim kavanoza bakmis:
- Ama bu kavanoz bos...
- Evet, demis yasli adam, olmadi...
- Neden olmadi?
- Olmadi iste... Sag elimle denedim olmadi... Sol elimle denedim olmadi.. iki elimle denedim olmadi... Karim iceri gelip her iki eliyle denedi yine olmadi. Bir ara disleriyle denedi o da fayda vermedi. Sonucta kavanozu acamadik iste doktor bey...
 
Melih GÖKÇEK'in konuk oldugu bir televizyon programinda

canli

yayina

katilan bir hayat kadininin sözleri:

"Melih BEY iyi günler, biz, bizim kerhanede 100 tane o***, senin

gibi

bitane o****çocugu doguramadik !!! " demesi.







-------- Kahramanimiz 'Seda SAYAN' yine bi sabah elleri belinde,

programini

sunuyor. O sirada bir canli baglantg olur ve...

Seda SAYAN: - AAlooo kiminle görüsüyoruz ?

Mustafa: - Ben Mustafa

Seda SAYAN: - Naber lan Mustafa ?

Seda SAYAN: - Nerden ariyosun bizi Mustafa ?

Mustafa: - Sisli'den.

Seda SAYAN: - Ne is yapiyon lan Mustafa?

Mustafa: - Belediye baskaniyim... (Mustafa SARIGÜL)







-------- Ismet Badem bir

basketbol maçinda seyircilerin arasina çikar ve

bir

kizla röportaja baslar;

BADEM: - Sizin gibi güzel bayanlari salonlarda görmekten çok mutlu

oluyorum. Basketbola bu ilgi nereden?

KIZ: - Ben Efes kizlarindan biriyim zaten.

BADEM: - Aaa öyle mi çiplak degilsin ya taniyamadim.

Bu diyalogdan sonra anlatim masasinda olan Murat Murathanoglu

kopmustur

ve ekranlari basinda izleyen milyonlarin söylemek istediklerine

tercüman

olmustur.

MURATHANOGLU: - Ya Ismet, bir de sana bu is için para veriyorlar

degil

mi?







-------- Esra Ceyhan'in programinda da böyle anlardan çok

yasanmistir.

Söyle ki:

Yeni piyasaya çikmis birini konuk etmistir Esra hanim, sohbet

ederler,

Esra hanim her zamanki gibi baslar yalakaliklarina: - Kasetiniz

çok güzel

olmus, geçen hafta aldim, evde arabada her yerde dinliyorum

demesi

üzerine yeni yetmenin: - Kasetim daha çikmadi haftaya çikacak

demesi

veeee ...







-------- Müslüm Gürses filminden bir sahne; Müslüm Gürses kadini

kollarindan

tutmus, sarsa sarsa sormaktadir;

MUSLUM: - Seviyor musun?

KADIN: - Hayir!!

MUSLUM: - Seviyor musun?!!!!

KADIN: - Hayirrr!!!!!!

MUSLUM: - Seviyor muusuunnnnn!!!!!!!!

KADIN: - Eveett!!

MUSLUM: - Yalannnnn!!! (deyip kadina bir tokat atmistir.)







-------- Sokakta kurban kesen insanlarla röportaj yapan NTV

muhabirinin

bir

vatandasimizla yasadigi diyalog:

- Burada saglik açisindan elverissiz kosullarda beklettiginiz bu

etleri

yemeyi düsünüyor musunuz?

- Yok, bacim, ese dosta dagitacagiz...







-------- Jean Claude Van Damme'in BBG evine girmesi. Akabinde

oradaki bir



yarismaciyla diyalogu:

VAN DAMME: - Do you speak english?

03 HEDE: - Maybe!







-------- Reha Muhtar'in tavanda yürüyen sirk cambazi ile konusurken

ekranda

kendi görüntüsünü ters çevirtmesi ve röportaji 2-3 dakika boyunca

bas

asagi yapmasi...







-------- Mustafa Denizli'nin ATV de bizim stadyumu sundugu dönemde,

hakemligi

yeni birakan Erman Toroglu'nu anons ederken "Tartismasiz

Türkiye'nin en

büyük düdügü" demesi ve Erman Toroglu'nun afallamasi...







-------- Bir Cevizkabugu programi, konuk Zekeriya Beyaz;

ZB: - Simdi, sayin cevizkabugu...

HC: - Cevizoglu efendim.







-------- Reha Muhtar telefondaki adama firça atiyor.

- Bütün bunlari nasil yaptin ha? Ccevap ver??

- Bakin efendim, söyle izah edeyim...

- Sus konusma, hala utanmadan izah ediyorsun... Cevap versene??!



- ......??







-------- Arena'da Ugur Dündar'in firin sahibine, "Bakin beyefendi

tavani

yok

buranin, pislik ürüyor burayi, bu böcekler nereden geliyor peki

temizse?" diye sordugunda, "Bu böcek nerden geliyor biliyor musunuz

Ugur

Bey, siz egitimli insanlarsiniz bu böcek ülkemize ilk kez

Afrika'dan muzun

içinde geldi" diye cevap verdigi an.







-------- Yine bir Reha Muhtar programi:



REHA MUHTAR: - Kaza nasil oldu anlatir misiniz?

MAGDUR (kaza sonrasi yatakta yatmaktadir. ) : - Kamyon karsi

yoldan bizim

tarafa geçti ve kafadan çarpti.

REHA MUHTAR: - Peki o sirada ne düsündünüz?

MAGDUR: - Valla pek birsey düsünemedik Reha Bey.

REHA MUHTAR: - Anliyorum ama o sirada düsündügünüz ilk sey neydi?

MAGDUR: - Bir ?ey düsünemedik, zaten çok kisa sürede oldu.

REHA MUHTAR:

-Yani efendim, o orta seridi asip üstünüze gelirken,

akliniza ne geldi?

MAGDUR: - Hatirlamiyorum.

REHA MUHTAR: -Peki efendim.







-------- Acun firarda programinda, Acun'un yurtdi?inda bir barda

önüne

gelen

kiza sarkintilik yapip yilisan bir tipi gösterip, "Görüyorsunuz

sayin

seyirciler magandalik sadece Türklere özgü degil, Avrupa'da da

magandalar var" demesi, ardindan o kisinin gelip, "Abi nasilsin?

Ben de

Türküm" demesi...







-------- Satanist hikâyelerin revaçta oldugu günlerde, abuk TV

programlarinin

birinde, Izmir de satanist oldugunu iddia eden bir arkadasla,

röportaj

yapan muhabir arasindaki diyalog:

MUHABIR: - Peki siz gerçekten bakire kizlari mi kurban ediyor

sununuz?

SATANIST: - Yok be abi, Izmir de bakire kiz ne arar!!!







-------- CNN Türk'te Çigdem

ANAT'in "Ajans 13.00"te yayina girdiklerini

fark

etmeyerek, yönetmenin "Sen mi gircen yoksa Ankara mi? " diye

sormasina,

ANAT'in "Si*** et Ankara'yi simdi" demesi ve bunun yayin aninin

ilk

girisinde ekranda çinlamasi...
 
Utanmak

Küçük Murat anne ve babasinin yatak odasina oldukça münasebetsiz bir
zamanda girmisti. Gördügü manzara karsisinda sok oldu ve bagarmaya
basladi.
- Utanin, utanin. Su halinize bakin bir de beni parmagimi emiyorum diye ruh
doktoruna görürmüstünüz...

Merakli Papaz

Papazi yemege götürmüsler. Bir ara tuvalete gitmis. Masaya döndügünde
herkesin kendine bakip gülümsedigini farketmis. Anlatmislar:
- Tuvaletteki çiplak ve orasinda yaprak olan kadin heykelinin yapragini
kaldirinca yemek salonunda ziller çaliyor.


Düzine
Kadinin ayni hastanede on ikinci dogumundan sonra doktorlar :
- Bu kez rahminizdeki dikisler için gümüs tel kullandik, demisler. Kadin :
- Keske dikenli telle dikseydiniz, diye hayiflanmis...


Tiryakinin Drami
Adamin biri eczaneye gitmis ve bir adet prezervatif istemis.
- On ikilik paket halinde, demis tezgahtaki kiz, tek vermiyoruz.
- Olsun, bir tane ver, paketin toplam fiyatini ödeyeyim.
- Niçin ama, diye sormus kiz.
- Birakmaya çalisiyorum da...


Dinamit
- Vücudumun dinamit gibi oldugunu düsünüyor musun?
diye sordu adam mükemmel görünümlü kiz arkadasina. Kiz cevap verdi :
- Olabilir, ama ne yazik ki fitili küçük...


Ilgi
Ünlü tiyatro oyuncusu Sacha Guitry, genç ve güzel bir hanima ilgi duymus.
Hanim naz etmis :
- Kalbimin sahibi var.
- Yavrum, demis Guitry, ben o kadar yüksege çikmak niyetinde degilim...


Kadinlar Için
Kayserili Pire Memet, istasyonda çok sIkIsInca, gözü hiçbir seyi görmez olup
kadinlar tuvaletine girmeye kalkmis.
Bir hemserisi önüne geçmis :
- Ne yapiyorsun... Burasi kadinlar için.
Uçkurunu eline almis olan Pire Memet :
- Bu dakadinlar için! deyip içeri dalmis.


Sabaha Karsi
Harun la kapi komsusu oturmus muhabbet ediyorlardi :
- Aman komsum, dedi, karinla sevisirken perdeleri kapatmayi unutmayin. Dün
gece karsi apartmandakiler hep sizi seyretti.
- Atiyorsun! Dün gece arkadaslarla meyhanedeydim. Sabaha karsi döndüm
eve!..


Camci
Adamin biri birgün evine geliyor ve karisini yatakta çirilçiplak buluyor.
Karisina :
- Kadin bu ne hal?.. diye soruyor.
Kadin tuhaf tuhaf bakinca, etrafi aramaya basliyor ve gardropta çirilçiplak bir
adam buluyor. Adama :
- Sen dekimsin diye sorunca, adam :
- Abi ben camciyim, diyor...
Koca :
- Ne camcisi ulan?..
Adam :
-Ne yani abi simdi bir harf için tartisacak miyiz?


Viagra
Adam doktorun karsisinda biraz da mahçup biçimde :
- Maalesef artik kocalik vazifelerimi yerine getiremiyorum, demis, bir cinsel
güçsüzlük içinde hissediyorum kendimi. Acaba benim durumuma bir çare
bulunabilir mi?..
Doktor :
- Viagra, demis, duymadiniz mi Viagra diye bir hap çikti. Tahtakale de tanesi
20 dolardan satiliyor. Hemen Viagra ya müracaat...
Adam mutluluktan uçarak çikmis muayenehaneden. Dogru Tahtakale ye...
Tesaduf bu ya, doktor bir hafta sonra ayni adama yolda rastlamis...
- Ne oldu beyefendi sonuç nasil? Kariniz artik memnun mu?
- Bilmem, demis adam, daha eve gitmedim ki...


Tarzan ve Sex
Ceyn ormanda Tarzan la ilk karsilastiginda ondan cok etkilenir ve yasamini
sürdürüs sekli üzerine uzun bir sohbete dalar. Sonunda konu cinsellige gelir ve
Ceyn sorar :
- Peki, seks konusunu nasil hallediyorsun?
- Seks, ne olmak?
Bunun uzerine Ceyn detayli bir sekilde anlatir. Tarzan :
- Haaa, ben agaç deligi kullanmak.
Ceyn, bunun yanlis oldugunu söyler ve dogrusunu göstermek için soyunur.
Çirilçiplak kalinca yere uzanir, bacaklarini ayirir ve :
- O is için dogru yer burasidir, Tarzan.
Tarzan da soyunur, Ceyn e yaklasir ve Ceyn in orasina korkunç bir tekme atar.
Ceyn aciyla firlar, dakikalarca inler.
Sakinlestikten sonra sinirle Tarzan a döner ve sorar :
- Neden yaptin bunu Tarzan?
- Tarzan kontrol etmek; içerde ari var mi...


Striptiz
Kiz stiriptiz barda çalismaya baslar ve bu ilk isi oldugundan çok heyecanlidir.
Sahneye çiktigi anda seyirciler alkislamaya baslar... Kiz müzik esliginde
üzerindekileri yavas yavas çikartmaya baslar. Seyirciler çilginca alkislamaktadir.
Önce gömlek gider. Seyirci hala çilginca alkislamaktadir. Etegini çikarttiginda
alkis sesleri biraz azalir. Sütyen çiktiginda alkis sesi biraz daha azalir. En son
don çiktiginda ise salonda neredeyse tek bir alkis sesi duyulmamaktadir.
Kiz birden tereddüte düser, sahneye yakin bir adama yaklasir ve sorar :
- Beni begenmediniz mi? Neden alkislamiyorsunuz?
- Ne begenmemesi ? Bayildik ama tek elle nasil alkislayalim?


Mor Göz Özcan
Özcan okula hep tek gözü mor gelirmis. Ögretmeni 1 gün dayanamamis sormus:
- Oglum neden gözün mor senin?
- Hocam babam dövüyor beni.
- Neden?
- Gece uyumuyorum diye.
- E oglum madem uyuyamiyorsun o zaman uyuyor taklidi yap.
Ertesi gün Özcan okula bu sefer iki gözü mor gelmis. Ögretmeni sormus hemen:
- Oglum ne oldu? Dedigimi yapmadin mi?
- Yaptim hocam. Babam beni yatirdi. Ben de uyuyor gibi yaptim. Sonra babam
anneme "Ben geliyorum" dedi. Annem, babama "Ben de geliyorum" dedi. Ben de
"Durun nereye gidiyorsunuz ben de geliyorum" dedim. Babam kalkti bana iki
tane patlatti...


Patlýcanlar
Köylü adam ve karisi yetistirdikleri sebzeleri arabaya yüklemis satmaya
götürüyordu. Yola henüz çikmislardi ki kadin :
- Aliiiii. Hele bi öpsene beni.
Adam, arabayi durdurdu, karisini yanagindan öptü, yola devam ettiler. Az sonra
kadintekrar seslendi :
- Aliiii, bi de bu yanagimdan öp gayri...
Araba yine durdu, karisini öbür yanagindan da öptü, tekrar yola koyuldular.
Derken kadin :
- Aliiiiii. Birazda su bacagimi oksasan ya...
Adam, "Ya sabir" çekerek bir daha durdurdu arabayi. Kadinin bacagini biraz
oksadi, yine yola koyuldular. Aradan çok az zaman geçtikten sonra kadin :
- Aliiiii. Öteki bacagimi de oksar misin?
derken adam gürledi :
- Kalk len patlicanlarin üzerinden geç domateslerin oldugu yere otur..


Yanýmda Kiliyordu
Memleketin tekinde 3 kere camiye gitmeyeni idam ediyolarmis. Ama bu arada
idam edilmeden önce 3 dilegini yerine getiriyolarmis. Adamin teki 3 kere
gitmemis. Idam edilmeden önce sormuslar
- 1. dilegin ne?
- Vezirin karisi ile yatmak istiyorum...
Vezir "Olmaz" dese de padisah; "Mecbur" demis. Daha sonra :
- 2. dilegin ne?
- Padisahin karisi ile yatmak istiyorum...
Padisah "Hayir" demis. Ama herkes itiraz edince mecbur kalmis. Sonra :
- Son dilegin ne?
Adam,bir vezire bakiyomus, bir padisaha. Vezir bakmis sakata geliyoruz :
-Ben bu adami sanki camide gördüm gibi geldi...
Padisah hemen lafa atilmis :
- Ne gibisi olm, Yanimda kiliyordu namazi...


Yanlýþ Anladýnýz
Bir bayan cafede dondurma yiyormus. Adamin teki yanina gelmis söyle demis :
- Afedersiniz size bir sey soracagim ama yanlis anlamayin.
Kadin :
- Buyrun sorun..
- Bir kere yalaya bilirmiyim?
Kadin dondurmayi uzatmis.
- Bakin!Yanlis anladiniz...


Gerdek
Genç çift evlenirler ancak maddi durumlari düzelene kadar damadin ailesinin
evinde kalmaya karar verirler. Evde damadin annesi, babasi ve 10 yasindaki
kiz kardesi vardir. Genç çift gerdege girer, sabah olur, herkes kahvalti için
onlari beklemektedir ancak bir türlü kahvaltiya gelmezler. Ufak kardes :
- Ben niye inmediklerini biliyorum.
Babasi :
- Sus senin aklin böyle seylere ermez!..
Saatler geçtigi halde, bizim yeni evlilerden ses seda çikmaz. Baba merak içinde
evin içinde volta atip durmaktadir. Küçük kiz yine atilir :
- Ben niye inmediklerini biliyorum.
Ancak baba yine azarlar ufakligi ve beklemeye devam ederler. Saat aksam 8
oldugunda küçük kiz babasinin yanina gider ve :
- Baba vallahi benbiliyorum...
Artik meraktan çatlamak üzere olan adam dayanamayip :
- Söyle bakalim, niçin çikmiyorlar odadan?
- Aksam abimle yengem gerdege girerken, yengem benden krem istemisti.
Bende yanlislikla japon yapistiricisi vermisim...

:Roflol: :Roflol:
 
ALDATMIŞ

Kahveye iriyarı, öfkeli bir adam girdi; olanca sesiyle bağırdı:

— Ahmet kim?

Kimse ağzını açmadı. Gelen adam bir daha bağırdı:

— Ahmet hanginiz? Çabuk karşı*
ma çıksın!

Sonunda ufak tefek, çelimsiz biri yerinden kalktı:

— Benim.

Kabadayı, yumruklarım sıkıp onun üstüne atıldı, pestilini çıkanncaya kadar dövdü. Kahvedekiler yerle*rinden kımıldamıyorlar, neredeyse soluk bile almıyor* lardı.

Kabadayı gittikten sonra dayak yiyenin başına üşüş* tüler:

— Hastaneye götürelim mi?

Yerde kanlar içinde yatan adam, bir iki yutkunduk*tan sonra konuşabildi:

— Nasıl kandırdum enayiyu. Benim adım Temel.
Amma nasil inandırdum oni!..
EVİN YOLU

Neyzen Tevfık, Aksaray'da bir ev kiralar.

Yeni taşındığı sıralar, gece eve dönerken ara sokak içindeki evini bulmakta güçlük çekmektedir. Bir gece,

karşısına çıkan bekçiye:

— Bekçi baba, der, Neyzen Tevfık buralarda bir yer*
de oturuyor. Sen evini biliyor musun?

Bekçi, "bana kül yutturamazsın" dercesine bakıp ce* vap verir:

* Neyzen Tevfik sensin, a beyim.
* Ben sana Neyzen Tevfik ben miyim? diye sorma*
dım ki... Neyzen Tevfik'in evini sordum!

BİLGİSİZLİĞİN SONU

Gençliğinde din bilgisi alamamış, cahil fakat iyi ni* yetli bir kişi, hayli yaşlan* dıktan sonra, durumundan pişman olarak din dersi al*maya başlamış. Bir caminin

imamı ona din dersi vermeyi kabul etmiş. Adam 40 ya* şından sonra başlamış sıfırdan öğrenmeye.

Ama daha ilk günlerde Subaşı'nın dikkatini çekmiş. Subaşı şehrin emniyet ve huzurundan sorumlu ya... Osmanlı Devleti zamanında bunlar sokakları kontrol eder, şüpheli gördükleri insanları sorguya çekerler. Köyden yeni gelmiş, henüz şehre alışamamış bu garip adam da dikkati çekmiş ve yakalanmış... Subaşı'nın hu* zuruna çıkınca da büsbütün şaşırıp abuk sabuk konuş*maya ba,şlamış. Subaşı hiddetle çıkışmış adama:

— Sen Müslüman mısın?

Adam şaşkınlık ve korku içinde, biraz da bu işin so* nunu düşünerek aklı dağınık bir halde cevap vermiş:

* Müslümamm.
* Müslümamm olur mu? Müslümamm elhamdülil*
lah, diyeceksin be adam... Müslüman olduğundan dola*
yı Allah'a şükretmek yok mu? diyerek daha bir kızmış
ve biraz fazlaca da şüphelenmeye başlamış. Adam bu
kadar basit bir şeyi bilmiyor, var bunda bir bit yeniği
demiş...
* Madem Müslümamm diyorsun. Söyle bakalım İs*
lâm'ın şartı kaçtır?

Adam, herhalde dinlediği hikâyelerin ve masalların da etkisiyle şaşırarak:

— Kırktır efendim, demiş.

Subaşı'nın hiddeti son haddine çıkmış ve demiş ki:

— Bu adam galiba bizi aldatıyor. Müslümamm dedi
ama, daha onun şartının kaç olduğunu bile bilmiyor.
Yatırın falakaya...

Adamı falakaya yatırmışlar. Tabanının altına ver et* mişler sopayı. Kalktığında ayaklarının üzerine basacak hali yokmuş. Şiddetli bir acıyla kıvranarak ve topallaya* rak, iki gözü iki çeşme ders almaya başladığı camiyi bulmuş.. Hoca onu bu perişan vaziyette görünce:

* Bu ne hâl? diye sormuş.
Adam başına gelenleri anlatmış,
* Ah hocam, demiş. İslâm'ın şartını sordular. ,


Hoca atılmış birden:

* Beştir deseydin keşke...
* Aman hocam, demiş adam. Hiç beş der miyim?
Ben 40 dediğim halde bu kadar dövdüler. Bir de Allah
korusun, beş deseydim, öldürürlerdi herhalde...

KİMDEN YANAŞIN?

Temel ile Cemal, kahvede oturmuş sohbet ediyorlardı. Temel birden sordu:

— Ula Cemal,
tenhada pi domuza
rastlasan ne edersun
de pakayum?

* Tüfeğimle ateş ederum oğa!
* Ya tüfeğin yoğsa?
* Kafasına sopayla vururum daa...
* Peçi ya sopan da yoğsa?
* Pıçağumla öldirurum oni.
* De pakayum yanında pıçağın da yoğsa?
* Ula Temel de pakayum bağa. Sen penden yana
musun, yoksa domizdan yana mu?


HERİFİN ADI

Hitler Almanya'da Başbakan olduğun* da, yıl 1933'ü gösteriyordu. Kısa bir sü* re sonra, öyle "iyi günler" falan gibi se* lamları kaldırıp, Alman selamı işte bu* dur deyip, "Heil Hitler (yaşasın Hitler)" diye bağırtmaya başladılar Almanları. Metazori. Başka selamlar vatan hainliği sayıldı.

Ünlü komedyen Karl Valentin akşam vakti her zaman uğradığı meyhanesinde yedi—içti.. Borcunu ödedi. Kalktı, gidecek. Herkes me* rak içindeydi, nasıl veda edecek diye. Valentin kapıya yaklaşıp herkese doğru dönerek elini kaldırdı ve bağır* dı: "Heil..." Sonrası yok. Herkes bakıyor ve düşünüyor. Bir daha bağırdı: "Heil..." yine o kadar.. Düşünüyor. So* nunda dayanamadı ve dedi ki:

— Yahu, herifin ismini unuttum!

GEMİYİ DURDURAMAZLAR

Amerika'da, Robert Fulton'un Clarment adındaki ilk buharlı gemisi, Hudson Nehrinde ilk seferine hazırlanı* yordu.

Nehrin 2 yakasında, bu tarihi hadiseyi görmek için, onbinlerce insan toplanmıştı.

Seyircilerden biri kötümser yaşlı bir çiftçiydi.

— Gemiyi yürütmeyi asla başaramıyacaklar, diyordu.

Fakat, neticede gemi çalıştı, sür'ati de gittikçe arttı. Hızı arttıkça, geminin bacasından çıkan duman koyu- laştı.

Nehrin 2 sahilindeki halk bu büyük başarıyı çılgınca alkışladılar.

Kötümser yaşlı çiftçi ise gördüklerine inanmazcası- na başım 2 yana sallıyarak:

— Ama, gemiyi asla durduramazlar, diyordu.
KORKUTMA BEDELİ

Dişçi, müşterisine:

* Bu diş çekimi için siz*
den iki misli ücret almak zo*
rundayım hanımefendi.
* Neden doktor bey?
* O kadar yaygara yaptınız ki, bekleme odasındaki
müşterilerimden ikisi çığlıklarınızı duyunca hemen kal*
kıp gittiler.

BABA MESLEĞİ

İngiliz yazarlarından Bernard Shaw, bir akşam, İn* giltere kraliçesinin bir ziyafetinde bulunuyordu.

Bir aralık kendini beğenmiş genç bir Lord, ona:

— Babanız küçük bir terzi idi, değil mi? diye küçüm* ser bir tavırla sordu.

Shaw:

* Evet, diye cevap verdi. Lord:
* O halde siz de ne diye terzi olmadınız? diye soru*
sunu yeniledi.

' Shaw gülümseyerek Lord'a:

* Babanız herhalde centilmen bir adamdı, değil mi?
dedi.
* Ona ne şüphe, cevabını alınca sözlerine şöyle de*
vam etti:
* O halde, siz de neden centilmen bir adam olma*
dınız?

HEPSİ BİRDEN

Bektaşi'nin biri cömertli* ği ile meşhur bir zengin ile tanıştı, ahbap oldu. Bektaşinin fakirliğini öğrenen zengin:

— Sana para mı vere* yim, bir at mı hediye edeyim, bir tarla mı ba* ğışlayayım, beğen be* ğendiğini... diye sordu.

Bektaşi:

— Parayı cebime yerleştirir, atıma biner, tarlama gi* derim, dedi.

TANIMIYORMUŞ

Temel ile Cemal çok samimi arkadaştılar. İçtik* leri su dahi ayrı gitmeyen bu iki arkadaş bir gün para yüzünden birbirleriyle mahkemelik olurlar.

Yargıç mahkeme salo*nunda karşısında Temel ile

Cemal olduğu halde durumu açıklar. Temel'in arkada* şından 6orç para aldığı halde geri vermediğini söyler. İddianame okunur, şahitler birbiri ardınca dinlenir ve söz Temel'e gelince:

— Ha pen pu uşaktan borç para almadum. der.

Cemal bir arkadaşına, bir de yargıca baktıktan son* ra:

— Ha sen penden para almadin mi?der.
Temel anlamsız gözlerle baktıktan sonra:

* Hacim peğ, pen pu adami tanımayrum çi, ondan
para alayum... der.
* Ha sen penu tanimay misun?
* Tanimayrum tabii...

Cemâl, "Allah kahretsin!" gibilerden sağ elini yuka* rıdan aşağıya salladıktan sonra:

— Peçi öyleyse, pen de senu heç tanimayrum... der.


NEDEN YEMEZSİN?

Nasreddin Hoca Akşehir'e yeni geldiği sıralar parasız kalmış. Karnı da aç... Sokak* larda dolaşırken bir fırın görmüş. Yeni çıkan ekmek*lerin kokusuna dayanamayıp fırına girmiş, tezgâhın başın* daki adama sormuş:

— Bu ekmeklerin hepsi senin mi?

— Benim.

— Be adam, madem ki bu kadar mis gibi kokan ek*
meğin var, ne diye oturup da yemezsin!
İPTAL

İş adamı sekreterine:

* Hafta sonundaki bütün randevularım iptal edildi
mi kızım? dedi.
* Ettim, beyefendi. En çok da Leman Hanım üzül*
dü. Cumartesi günü onunla evlenecektiniz ya...

BOŞUNA MI?

Temel ölüm döşeğindedir. Karısı Fadime'yi yanına çağırır:

* Fadime, hizmetçi kızla aldatiyordum seni, beni
affet. Hakkım helal et.
* Bileyirum, boşina mi zehirledum seni sanaysun?

TEMEL VE FADİME

Temel, karısı Fadime ile dargındır. Ayrı odalarda yat* maktadırlar. Konuşmak zorun* da oldukları şeyleri yazılı ola* rak birbirlerine anlatmaya çalı*şıyorlardı. Bir akşam Fadime yatağına yatacağı zaman dola* bının yanında küçük bir pusula bulur. Pusulayı Temel yazmıştır. Şöyle demektedir:

— Sabah penu saat peşte uyandurasın...

Ertesi sabah saat sekizde uyandığı zaman Temel ya* nındaki masanın üzerinde şu pusulayı görür:

— Temel, haydi kalk saat peşe celeyi...

NİÇİN BALIK TUTAMIYORMUŞ?

Bir Batılı Alman ile bir komünist Rus, sınırın iki ya*nında balık avlıyordu.

Alman birbiri ardınca balık tutarken, Rus'un oltasına bir tek balık bile gelmiyordu.

Nihayet Rus nehrin karşı yakasındaki Alman'a ses* lendi:

— Sen balık tutarken aynı nehirden, ben neden hiç
bir balık tutamıyorum?

Alman biraz düşündükten sonra cevap verdi:

— Belki senin tarafında, balıklar ağızlarım açmaktan
korkuyorlardır.
ÇOK YAŞA

Diktatörün biri, nutuk vermek üzere halkı kentin stadyumu* na çağırmıştı. Tam mikrofon başına gelmişti ki, ön sıralar* dan birindeki dinleyici aksırdı.

— Kim hap sırdı? diye sordu.

Cevap alamayınca, muhafız kıtasına emir verdi:

— Ön sıra!

İlk sıradakiler yaylım ateşine tutuldular. Diktatör yine sordu:

— Kim hapşırdı?

Yine cevap yok. Yine yaylım ateş...

İlk on beş sıradakilerin hepsi öldü. Aynı soruyu on altıncı sıradakilere sorunca, çelimsiz bir adam yerinden kalkıp korka çekine:

— Ben hapşırdım Sayın Başkanım, dedi.
Diktatör, aradığını bulmanın rahatlığı içinde:

— Çok yaşa! dedi. Ben de "çok yaşa" demek için
sormuştum zaten.

MUAYENE..

Temel tedavi için İstanbul'a gelir ve dok* tora gider.

Muayenehanede doktor Temel'e soyun* masını söyler. Temel soyunur ancak uzun sü* redir yıkanmadığı için ter kokmaktadır.

Doktor sinirlenir:

* Arada bir yıkansanız fena olmaz.
* Bileyrum doktor, memleçetteki doktor da öyle
söyledi, ama pen cene eyi bir doktora cöruneyum diye
celdum.

TAM İSABET!

İçtihad dergisini yayımlayan Abdullah Cevdet'in bir şiirindeki:

* Ben bu vatanın öksüzüyüm
dizesi, dizgi yanlışı sonucu:
* Ben bu vatanın öküzüyüm
biçiminde çıktı.

Abdullah Cevdet buna pek öfkelenmişti. Önüne ge* lene dert yanıyordu. Babıâli yokuşundan inerken Süley-

man Nazif e rastladı. Uzun uzun yakındıktan sonra sor* du:

* Ne dersin bu işe?
Süleyman Nazif cevabı yapıştırdı:
* Tam isabet, tam isabet!..

SAYI

Akıl hastanesini gezmekte olan gazeteci, bir koğuşta rastladığı hastaya sordu:

— Burada kaç kişisiniz?

Karşısındaki, elini "boş ver" anlamında salladıktan sonra:

— Asıl, dedi, siz dışarda kaç kişisiniz?

NEREDEN KARDE Şİ OLUYORMU Ş ?

Adamın biri Hükümdarın kapıcısına gelir ve ona:

— Anne-baba bir kardeşin geldi, demesini söyler.

Hükümdar, içeri girmesine izin verir. Aralarında şu konuşma geçer:

* Nereden kardeşim oluyorsun sen?
* Adem ile Havva'dan.
* Ona bir dirhem verin.


* Anne-baba bir kardeşine bir tek dirhem mi veri*
yorsun?
* Adem ile Havva'dan olan her kardeşime bir dir*
hem verecek olsaydım, sana bu kadarı bile düşmezdi...

KUŞ SANMIŞ!

Saf köylü, şehre iş için gel* miş. Bir evin penceresinde gördüğü papağanın renk renk tüylerine hayran oluyor.

— Allattım... Ne güzel ya*
ratıkların var... diyor.

Tam o sırada papağan konuşmaya başlıyor:

— Ne bakıyorsun?

Köylü, neye uğradığını şaşırıyor:

— Kusura bakma hemşerim. Seni kuş sandım da...
NİÇİN ALKIŞLIYORLAR?

Bir gün Einstein'la, meşhur komedyen Charlie Chaplin otomobille Hollywood'dan geçiyorlardı. Gören herkes onları alkışlıyorlardı.

Charlie, Einstein'a dönerek:

— Bakınız, dedi, ikimizi de alkışlıyorlar.

Sizi anlamadıkları için, beni de anladıkları için alkış* lıyorlar.

ZEKA

Cemal İstanbul'a yeni gelmiştir. Şe* hirde bir kilisenin çanını vakitli vakit* siz çalarken görür. Temel'i bulur ve sorar:

— Ulaa Temel, ha pu kilisenin çanu niye çalayuuu...

Temel düşünür ve:

— Görmeyi misun Çemaal, birisu ip unu çekeyu da
ondan çalayuuu... der.
DÖVE DÖVE ZINDIK ETMEK REVA MI?

Harun Reşid'in huzuruna, zındık olduğu söylenen bir adam getirirler.

Harun:

— Sen zındık imişsin, doğru mu? diye sorar.
Adam inkar eder. Harun:

* Hayır, sen zındıksın! dedikten sonra, ikrar edince*
ye kadar dövülmesini emreder. Adam:
* Sultanım! Bir putperest huzurunuzda müslüman
olsa, kaftan giydirerek iltifat ettiğiniz halde; bir müslü-
manı döve döve zındık etmek haktan reva mıdır? der.
Bu söz, Sultan'ın hoşuna gider, adamı affederek serbest
bırakır.


YANIYOR

Temel, pencereden kom* şusu Cemal'e seslenir:

— Ula uşak, ineklerunun
arasunda pipo, nargile içeni
var midur?

* Ula öyle şey olur mi?
* Öyleysa ahirun yanayi!

ZOR GÖREV

Bütün parasını ortaya süren adam, pokerde kaybetti. Kaybedince kalp krizi geçirip oluverdi. Masadakiler, haberi ölenin karısına kimin vereceğini tartıştılar. Gö*rev, içlerinden birinin üzerine kaldı.

O da ölenin karısını buldu, anlatmaya başladı:

* Kocanız pokerde...
Kadın atıldı:
* Bütün parasını ortaya koydu, değil mi?
* Koydu ve...
* Hepsini de kaybetti, öyle mi?
* Kaybetti, hanımefendi.
* Allah canını alsın o herifin!
* Aldı, hanımefendi.


MISIR UNU

Temel reis, deniz kazasından sonra tek başına, terk edilmiş bir adaya düşer.

Aradan yıllar geçer ve yine kaza sonucu genç ve güzel bir kız yüzerek adaya çıkar. Genç kız, kendisini karşıla* yan Temel reise anlamlı an* lamlı güler;

* Herhalde yıllardır hasretini çektiğin şeye kavuşa*
caksın şimdi.
* Uyy, yoksa mısır un imi ceturdun yanında?

NİÇİN FENER TAŞIYORMUŞ?

Adamın biri, bir gece, elinde fener, omuzunda kova ile bir âmâya rast gelir. Âmâ yakınlardaki bir ırmağa varıp kovayı doldurmuş geri dönmektedir.

Kendisine:

— Sen âmâ (gözleri görmeyen) bir adamsın. Gece ile
gündüz senin için birdir. Niçin fener taşıyorsun?

Âmânın cevabı ibretli olur:

— Ey boş kafalı adam! Feneri senin gibi kalbi âmâ
(kör) olanların karanlıkta bana çarpıp ta su kabımı kır*
mamaları için taşıyorum...
:Roflol:sırnaşık şey
 
KAYSERİLİ

Okuma-yazma bilmediğini önce* den söyleyenlerden birinin, bilenler tarafına geçtiğini gören kumandan bağırır:

— Sen neden o tarafa geçiyorsun
oğlum?

Acemi er gayet ciddi bir ağızla:

— Kumandanım, der. Okumam
yazmam yok ama Kayseriliyim!...
BANA SOR

Bir adamın gayet huysuz bir hanımı varmış. Kadın bir gün Cenazesini kaldıracakları vakit imam, âdet gereği:

— Ey cemaat! Şu hatunu nasıl bilirsiniz? deyince, adam imama:

Be hocaefendi! Cemaat ne bilsin, onu bana sor!

demiş.
SİZDEN AVANAK KİMSE YOK

Napolyon Bonapart, ki Avusturya İmparatorunun damadı idi, bir gün o taraftan fena bir haber alır. Kayın* pederine öfkesinden hanımı Maria'ya:

— Baban çok avanaktır, der. İmparatoriçe, fransız-

çayı iyi bilmediğinden, "avanak" manasına olan fransız- ca kelimeyi anlayamaz, hazır bulunan başbakandan bu kelimenin manasını sorar. O, iki tarafı da gücendirme* mek için:

— Dirayetli demektir, der.

Bir kaç gün sonra, imparatoriçenin başkanlığı altın*da hususi bir meclis kurulur. Mühim bir madde müza* kere olunduğu sırada kraliçe başbakana:

— Bu işin düzeltilmesi himmetinize bağlıdır, çünkü
içimizde sizden avanak kimse yoktur! der.
FOTOĞRAF

Temel, ahırda ineklerin arasında fotoğrafım çektirir ve yirmi yıldır gurbette olan dayısına yollar. Res*min arkasına da şöyle yaz* mıştır:

— Ortada, işaretleduğum penum!
KIRKAYAK

Lüks bir Mersedes Temel'e çarpar. Temel'in bacağı kırılır. Hastanede mersedesin sahibi hem özür diler hem de uzlaşma önerir.

Temel:

— Olur efendu, der. Bağa bir beşyüzmilyon pango-

not verursen vazgeçerum davadan.

* Yahu ne yapıyorsun ben milyarder miyim?
* Ha sen milyarder değilsun da ben kırkayak mi-
yum?

TİCARETE DÖKMENİN ANLAMI YOK

Köyden şehire göçmüş cahilin biri, camiye pek gitmediği gibi, za*man zaman din adamları aleyhinde de lâflar edermiş. Bir ğün, ondan alacaklı ve bakkal dükkânı sahibi olan hoca bunu sıkıştırmış:

* Ula Memo! Sen müslüman
değil misin?
* Elhamdülillah müslümanım.
* Niye öyleyse, namaz kılmı*
yorsun?
* Kılacağım.
* Oruç?
* Tutacağım.
* Karma iyi davranacak mısın?
* Davranacağım.
* Komşularla da iyi geçinecek misin?
* Geçineceğim.

— Borçlarını da ödeyecek misin?

Sözün buraya gelmesine fena halde sinirlenen Memo:

— Hoca efendi, hoca efendi! demiş. îşi ticarete dök*
menin âlemi yok.
KAZA

Polise bir ihbar gelir. Te* mel ile Dursun kaza yap*mıştır. Polis olay yerine geldiğinde görür ki, ara* balar sapasağlam, Temel ile Dursun'un ağzı burnu dağılmış. Polis sorar:

— Anlat Temel. Olay na* sıl oldu?

— Komserum... Hava sisli olduğundan kafamı pencereden çıkarmış öyle gideyirdum. Meğersem Tur* sun da karşidan öyle geleyirmuş...
ATINI ALSIN

Temel komşusunun atını almış, uzak bir Karadeniz köyüne gitmiş. Atı uygun bir yere bağlayarak düğün evine çıkmış. Kendisi gibi uzaktan gelen diğer davetli* ler de atlarım Temel'in atının yanına bağlamışlar. Ak* şam üzeri düğün dağıldığında, Temel atım alıp geri dö* necek amma acaba hangi at kendisinin, bir türlü karar verememektedir. Bu arada diğer atların sahipleri de

orda toplanıp dönüş hazırlıkları içindedirler. Temel'in işi acele olduğu için bir an evvel gidecek, fakat atını ta- nıyamıyor. Bir an düşünür ve tabancasını çeker:

— Uyy uşaklar ha puriye pakın, herkes atinu alsun, pen penum atimu vuracağum daa...

Bunun üzerine oradakiler hemen atlarına binerek uzaklaşırlar. Temel'e de kendi atı kalır ve bir yanlışlık yapmaktan kurtarır kendini.
AT

Küçük Temel dert yanıyordu:

* Babacığım, bizim
öğretmen atları tanımıyor!
* Nasıl olur, bir öğ*
retmen atı bilmez olur
mu?
* Bir at resmi çizip gösterdim. Bana, "Bu da ne*
yin nesi?" diye sordu.

BÜYÜKANNE

Kendisini çok genç zanneden, zannettiğinden daha genç görünmeğe çalışan bir kadının oğlu, anasından gizli evlenir. Bir kaç sene sonra karısı vefat eder. İki ço* cuğu geride kalır. Adam çocuklarını alıp anasına getirir ve elini öperek:

* Anneciğim! Nasılsa cahilliğime uyup bir halttır
ettim. Rica ederim, bu çocukların hatırı için kabahatimi
affet! diye yalvardığı sırada, çocuklar da:
* Büyükanne! diyerek kadının boynuna sarılırlar.
Kadın, oğluna der ki:
* Haydi senin kabahatini affedeyim, lakin çocukla*
rın bana "büyükanne" demelerini affedemem!

AL BU KIZU

* Ula Cemal, al pu kizu. Biluyrum
cüzel değil ama çok zengindur. Cüzel-
liktan sağa ne? Sabah işe cit, akşam
karanluğu dön. Gece yüzinu da cör-
mezsun. Hafta sonu da seyahata çik.
* Eyi çok eyi uşah, ha nüfus sayimi
olduğu cun ne edeceğim?

PALAVRA

Temel kahvede palavraları bir biri peşisıra sırala* maktadır.

— Pizum sülale Yusuf Peygambere kadar dayanır.
Dinleyenlerden Cemal'in sabrı taşar:

* Ola çok ataysun. Seni biraz daha dinlesek sülale*
min Nuh'un gemisine bindiğunu söyleyeceksun.
* Yok demem oyla pişey, çünki pizum gendi taka-
muz varimiş. Tufanda pinmuşuk.


ZAMANE

Yaşlı dede torunu* nu çocuk parkına götü*rürken, önlerinden çok güzel bir araba geçti.

Dede:

— Bak düt düt ge*
çiyor, diye çocuğa ara-.
bayı gösterdi.

Çocuk:

— Dede, dedi, o senin düt düt dediğin sekiz silin*
dirli, otomatik vitesli seksen model bir Mercedestir.
YARIŞ ATI

Kocasının ceplerini karış* tırırken bir kağıt parçası buldu kadın. Üzerinde "Leyla" yazıyordu, bir de telefon numarası vardı. Akşam, kağıdı göstererek sordu Kadın kocasına:

— Bu kimin numarası?

— Aaa, bilmiyor musun, ünlü yarış atı bu. Bu hafta
ona oynadım.

On gün sonra koca işten eve dönünce, karısı:

— O ünlü yarış atı Leyla var ya, dedi. İşte o aradı se*
ni bugün.

DÜNYAYA GELMEK

Çocuklar aralarında bebekle* rin nasıl dünyaya geldiğini ko* nuşuyorlarmış.

* Biri; "Bizim ailede çocukları leylekler getirir," demiş.

Diğeri, "Bizde lahana tarlasında bulurlar. Onur, mahzun mahzun konuşmuş;

— Bizim maddi durumumuz iyi değil, o yüzden be* bekleri annem kendisi yapıyor.
AMORTİ

Karadeniz ilkokullarından birinde tarih dersi yapılı* yordu. Öğretmen dersi anlattıktan sonra öğrencileri te* ker teker sözlüye kaldırmaya başladı. Sıra Temel'e gel*diğinde sordu:

* Bil bakalım. İstanbul'un fethi hangi tarihte oldu?
* 1553...

Öğretmen büyük kızgınlık içinde bağırır.

— Bilemedin, 1453. Otur...

Temel bu cevap üzerine öğretmenin gözünün içine baka baka büyük bir hayret ifadesiyle şöyle der:

— Olir mi öğretmenum. Son içi rakamu pildum.
Amorti yok midur?..

İNANMAK

Temel doktora gidip midesinin ağrıdığını söylemiş.

— Doktor muayene etmek için
"soyun" demiş Temel'e...

Temel şaşırmış, kızmış:

— Bana inanmıyor musunuz
doktor bey?!.
KAN TER İÇİNDE

Temel'in üstü başı kan içinde kahveye girdiğini gö* ren arkadaşları hayretle sordular:

* Hayrola Temel, nedir bu halin?
* Hiç ya bizim kaynatayı gömdük de...
* Yaa, başın sağolsun. İyi de bu kanlar ne oluyor?
* Ha onu sormayın... Gömerken bayağı direndi de...

DOSTLARIMIN ELİNDEN BENİ KURTAR

Dostlarının olur olmaz zamanda yaptığı ziyaretlerden illallah getiren bir Bektaşi, Allah'a şöyle yalvarmış:

— Allahım, sen beni dostlarınım elinden kurtar, düşmanlarımla nasıl olsa ben başa çıkarım!

MALİYETİNE

Hırsız, çaldığı elbiseyi satmak için gittiği pazarda, elindekini bir başkasına çaldırmış. Akşam eve döndüğünde hanımı sormuş:

— Elbiseyi kaça sattın? Hırsız gülümseyerek:

— Maliyetine, demiş.
İMZA

Adamın biri, kendisi hakkında kötü sözler söyleyen birine haddini bildirmek için evine kadar gider. Fakat, evde bulamaz. Öfkesinden kapıya büyük harflerde "EŞ- ŞEK" yazıp geri döner.

Birkaç gün sonra o kişiden şöyle bir yazı alır:

— Bize gelmişsin. Kapıya attığın imzadan anladım!..
UCUZ ELBİSE

Temel lüks bir mağazaya girmişti. Tezgâhtar kıza,

— Bana bu dükkândaki en ucuz el*
biseyi gösterin lütfen! dedi.

Cevap şöyleydi:

— Üzerinizdeki efendim! KAYSERİLİ

Okuma-yazma bilmediğini önce* den söyleyenlerden birinin, bilenler tarafına geçtiğini gören kumandan bağırır:

— Sen neden o tarafa geçiyorsun
oğlum?

Acemi er gayet ciddi bir ağızla:

— Kumandanım, der. Okumam
yazmam yok ama Kayseriliyim!...
BANA SOR

Bir adamın gayet huysuz bir hanımı varmış. Kadın bir gün Cenazesini kaldıracakları vakit imam, âdet gereği:

— Ey cemaat! Şu hatunu nasıl bilirsiniz? deyince, adam imama:

Be hocaefendi! Cemaat ne bilsin, onu bana sor!

demiş.
SİZDEN AVANAK KİMSE YOK

Napolyon Bonapart, ki Avusturya İmparatorunun damadı idi, bir gün o taraftan fena bir haber alır. Kayın* pederine öfkesinden hanımı Maria'ya:

— Baban çok avanaktır, der. İmparatoriçe, fransız-

çayı iyi bilmediğinden, "avanak" manasına olan fransız- ca kelimeyi anlayamaz, hazır bulunan başbakandan bu kelimenin manasını sorar. O, iki tarafı da gücendirme* mek için:

— Dirayetli demektir, der.

Bir kaç gün sonra, imparatoriçenin başkanlığı altın*da hususi bir meclis kurulur. Mühim bir madde müza* kere olunduğu sırada kraliçe başbakana:

— Bu işin düzeltilmesi himmetinize bağlıdır, çünkü
içimizde sizden avanak kimse yoktur! der.
FOTOĞRAF

Temel, ahırda ineklerin arasında fotoğrafım çektirir ve yirmi yıldır gurbette olan dayısına yollar. Res*min arkasına da şöyle yaz* mıştır:

— Ortada, işaretleduğum penum!
KIRKAYAK

Lüks bir Mersedes Temel'e çarpar. Temel'in bacağı kırılır. Hastanede mersedesin sahibi hem özür diler hem de uzlaşma önerir.

Temel:

— Olur efendu, der. Bağa bir beşyüzmilyon pango-

not verursen vazgeçerum davadan.

* Yahu ne yapıyorsun ben milyarder miyim?
* Ha sen milyarder değilsun da ben kırkayak mi-
yum?

TİCARETE DÖKMENİN ANLAMI YOK

Köyden şehire göçmüş cahilin biri, camiye pek gitmediği gibi, za*man zaman din adamları aleyhinde de lâflar edermiş. Bir ğün, ondan alacaklı ve bakkal dükkânı sahibi olan hoca bunu sıkıştırmış:

* Ula Memo! Sen müslüman
değil misin?
* Elhamdülillah müslümanım.
* Niye öyleyse, namaz kılmı*
yorsun?
* Kılacağım.
* Oruç?
* Tutacağım.
* Karma iyi davranacak mısın?
* Davranacağım.
* Komşularla da iyi geçinecek misin?
* Geçineceğim.

— Borçlarını da ödeyecek misin?

Sözün buraya gelmesine fena halde sinirlenen Memo:

— Hoca efendi, hoca efendi! demiş. îşi ticarete dök*
menin âlemi yok.
KAZA

Polise bir ihbar gelir. Te* mel ile Dursun kaza yap*mıştır. Polis olay yerine geldiğinde görür ki, ara* balar sapasağlam, Temel ile Dursun'un ağzı burnu dağılmış. Polis sorar:

— Anlat Temel. Olay na* sıl oldu?

— Komserum... Hava sisli olduğundan kafamı pencereden çıkarmış öyle gideyirdum. Meğersem Tur* sun da karşidan öyle geleyirmuş...
ATINI ALSIN

Temel komşusunun atını almış, uzak bir Karadeniz köyüne gitmiş. Atı uygun bir yere bağlayarak düğün evine çıkmış. Kendisi gibi uzaktan gelen diğer davetli* ler de atlarım Temel'in atının yanına bağlamışlar. Ak* şam üzeri düğün dağıldığında, Temel atım alıp geri dö* necek amma acaba hangi at kendisinin, bir türlü karar verememektedir. Bu arada diğer atların sahipleri de

orda toplanıp dönüş hazırlıkları içindedirler. Temel'in işi acele olduğu için bir an evvel gidecek, fakat atını ta- nıyamıyor. Bir an düşünür ve tabancasını çeker:

— Uyy uşaklar ha puriye pakın, herkes atinu alsun, pen penum atimu vuracağum daa...

Bunun üzerine oradakiler hemen atlarına binerek uzaklaşırlar. Temel'e de kendi atı kalır ve bir yanlışlık yapmaktan kurtarır kendini.
AT

Küçük Temel dert yanıyordu:

* Babacığım, bizim
öğretmen atları tanımıyor!
* Nasıl olur, bir öğ*
retmen atı bilmez olur
mu?
* Bir at resmi çizip gösterdim. Bana, "Bu da ne*
yin nesi?" diye sordu.

BÜYÜKANNE

Kendisini çok genç zanneden, zannettiğinden daha genç görünmeğe çalışan bir kadının oğlu, anasından gizli evlenir. Bir kaç sene sonra karısı vefat eder. İki ço* cuğu geride kalır. Adam çocuklarını alıp anasına getirir ve elini öperek:

* Anneciğim! Nasılsa cahilliğime uyup bir halttır
ettim. Rica ederim, bu çocukların hatırı için kabahatimi
affet! diye yalvardığı sırada, çocuklar da:
* Büyükanne! diyerek kadının boynuna sarılırlar.
Kadın, oğluna der ki:
* Haydi senin kabahatini affedeyim, lakin çocukla*
rın bana "büyükanne" demelerini affedemem!

AL BU KIZU

* Ula Cemal, al pu kizu. Biluyrum
cüzel değil ama çok zengindur. Cüzel-
liktan sağa ne? Sabah işe cit, akşam
karanluğu dön. Gece yüzinu da cör-
mezsun. Hafta sonu da seyahata çik.
* Eyi çok eyi uşah, ha nüfus sayimi
olduğu cun ne edeceğim?

PALAVRA

Temel kahvede palavraları bir biri peşisıra sırala* maktadır.

— Pizum sülale Yusuf Peygambere kadar dayanır.
Dinleyenlerden Cemal'in sabrı taşar:

* Ola çok ataysun. Seni biraz daha dinlesek sülale*
min Nuh'un gemisine bindiğunu söyleyeceksun.
* Yok demem oyla pişey, çünki pizum gendi taka-
muz varimiş. Tufanda pinmuşuk.


ZAMANE

Yaşlı dede torunu* nu çocuk parkına götü*rürken, önlerinden çok güzel bir araba geçti.

Dede:

— Bak düt düt ge*
çiyor, diye çocuğa ara-.
bayı gösterdi.

Çocuk:

— Dede, dedi, o senin düt düt dediğin sekiz silin*
dirli, otomatik vitesli seksen model bir Mercedestir.
YARIŞ ATI

Kocasının ceplerini karış* tırırken bir kağıt parçası buldu kadın. Üzerinde "Leyla" yazıyordu, bir de telefon numarası vardı. Akşam, kağıdı göstererek sordu Kadın kocasına:

— Bu kimin numarası?

— Aaa, bilmiyor musun, ünlü yarış atı bu. Bu hafta
ona oynadım.

On gün sonra koca işten eve dönünce, karısı:

— O ünlü yarış atı Leyla var ya, dedi. İşte o aradı se*
ni bugün.

DÜNYAYA GELMEK

Çocuklar aralarında bebekle* rin nasıl dünyaya geldiğini ko* nuşuyorlarmış.

* Biri; "Bizim ailede çocukları leylekler getirir," demiş.

Diğeri, "Bizde lahana tarlasında bulurlar. Onur, mahzun mahzun konuşmuş;

— Bizim maddi durumumuz iyi değil, o yüzden be* bekleri annem kendisi yapıyor.
AMORTİ

Karadeniz ilkokullarından birinde tarih dersi yapılı* yordu. Öğretmen dersi anlattıktan sonra öğrencileri te* ker teker sözlüye kaldırmaya başladı. Sıra Temel'e gel*diğinde sordu:

* Bil bakalım. İstanbul'un fethi hangi tarihte oldu?
* 1553...

Öğretmen büyük kızgınlık içinde bağırır.

— Bilemedin, 1453. Otur...

Temel bu cevap üzerine öğretmenin gözünün içine baka baka büyük bir hayret ifadesiyle şöyle der:

— Olir mi öğretmenum. Son içi rakamu pildum.
Amorti yok midur?..

İNANMAK

Temel doktora gidip midesinin ağrıdığını söylemiş.

— Doktor muayene etmek için
"soyun" demiş Temel'e...

Temel şaşırmış, kızmış:

— Bana inanmıyor musunuz
doktor bey?!.
KAN TER İÇİNDE

Temel'in üstü başı kan içinde kahveye girdiğini gö* ren arkadaşları hayretle sordular:

* Hayrola Temel, nedir bu halin?
* Hiç ya bizim kaynatayı gömdük de...
* Yaa, başın sağolsun. İyi de bu kanlar ne oluyor?
* Ha onu sormayın... Gömerken bayağı direndi de...

DOSTLARIMIN ELİNDEN BENİ KURTAR

Dostlarının olur olmaz zamanda yaptığı ziyaretlerden illallah getiren bir Bektaşi, Allah'a şöyle yalvarmış:

— Allahım, sen beni dostlarınım elinden kurtar, düşmanlarımla nasıl olsa ben başa çıkarım!

MALİYETİNE

Hırsız, çaldığı elbiseyi satmak için gittiği pazarda, elindekini bir başkasına çaldırmış. Akşam eve döndüğünde hanımı sormuş:

— Elbiseyi kaça sattın? Hırsız gülümseyerek:

— Maliyetine, demiş.
İMZA

Adamın biri, kendisi hakkında kötü sözler söyleyen birine haddini bildirmek için evine kadar gider. Fakat, evde bulamaz. Öfkesinden kapıya büyük harflerde "EŞ- ŞEK" yazıp geri döner.

Birkaç gün sonra o kişiden şöyle bir yazı alır:

— Bize gelmişsin. Kapıya attığın imzadan anladım!..
UCUZ ELBİSE

Temel lüks bir mağazaya girmişti. Tezgâhtar kıza,

— Bana bu dükkândaki en ucuz el*
biseyi gösterin lütfen! dedi.

Cevap şöyleydi:

— Üzerinizdeki efendim!
:Roflol:sırnaşık şey
 
ZENCİ

Pazarlı, köye gi* derken yolda bir zenci* ye rastlar ve sorar:

— Hemşerum,
Pazarli misin?

* Yok,
* Hemşinli?
* Yok..
* Rizeli?
* Yok..
* Anladum onun için boylesun...

İLANIN SONU

Gazetede çıkan ilan şöyleymiş:

— Bir müdür aranıyor. Yüksek tahsilli, İngilizce ve
Fransızca bilir, askerliğini yapmış, 35 yaşından küçük,
boyu 1.85'den yukarı ve bekâr olması gerekir.

Bir adam başvurmuş:

* Ben, yüksek tahsil şöyle dursun, ortayı bile yarıda
bıraktım. İngilizce de bilmem, Fransızca da... Askerliği*
mi yapmadım. Yaşım, 45'den yukarı... Boyum da 1.65
ancak... demiş.
* Eee, demişler, ne demek istiyorsunuz?
* Yani bu ilan verdiğiniz müdürlük işi var ya... Bu
iş için bana güvenmeyin demeye geldim.


EHLİYET

Temel ehliyetsiz araba kullanmaktadır. Birgün trafik polisi Temel'i durdurur ve ehliyetini ister. Temel ehliyet almak için daha önceden çok uğraşmış, bir türlü alama*mıştır. Ehliyetsiz çalışmak zorunda kalmıştır. Temel bu uğraşılarını da ima ederek şöyle der:

— Uyy memur pey, siz bağa ehliyet vermeduzçi, is-
teyisunuz?..
HÜSNİYE TEYZE

Hüsniye teyze evin önünde oy* namakta olan 5 yaşındaki Os* man'ı görünce:

— Oğlum anan evde midir?

— Hee, benim yatağımda
uyuyor.

* Niye kendi yatağında değil de senin yatağında?
* Aslında beni uyutuyor.

ÖĞRENCİ TEMEL

Öğretmeni, geç kalan öğrenci Temel'e çıkışmış:

* Sabah sekizde sınıfta olmalıydun?
* Uyy.. pen yokken önemli pi şey mi oldi, hocam?!.


DİREĞİN SONU

Deliler, akıl hastanesinin yük* sek bayrak direğine, birer birer tırmanıyorlar. Her çıkan deli, te* pedeki bir noktaya bakıp kahka* halarla gülüyor ve aşağı iniyor.

Asistan doktor da sonunda merak etmiş, tırmanmış ve dire* ğin tepesine yapıştırılmış bir kâ* ğıt üzerine yazılı şu 2 kelimeyi okumuş:

— Direğin sonu.
T" HARFİ

Temel, arkadaşı Cemal'e sorar:

* Baş harfi "P" ile başlayan bir yemek adı söyler
misun?
* Pırasa.
* Pilemedun.
* Pirzola.
* Değul.
* Piliç.
* O hiç değul.
* Tamam buldum, Pilav.
* Hayır o da değul.
* Pilemeyeceğim, sen söyle pakayım.
* Pamya...


YANINDAN GEÇER GİDERİZ

Temel, İngiltere'den, Trabzon'a gelen konuğa şehri gezdiriyor- muş. İngiliz misafir, çevreyi ge* zerken birkaç Türkçe sözcük öğrenmeye çalışıyormuş. Bir ağacın yanından geçerken Temel'e sormuş:

— Biz İngilizce buna "tree" de* riz, siz ne dersiniz?

Temel hemen cevabı yapıştırmış:

— Biz birşey demeyiz, yanından geçer gideriz.

KÖYÜN YABANCISI OLUNCA...

Nasreddin Hoca daha önce hiç uğramadığı bir köyden geçiyormuş. Bir köylü yanma yaklaşmış:

— Efendi, bugün gün* lerden ne?

Hoca, yorgunluğun et* kisiyle hangi gün olduğunu bir türlü çıkaramayınca:

-— Bu köyün yabancısıyım, demiş. Buranın günlerini bilmem.



BİR ALTIN BORÇ

Tenasuha, yani ruhun insan öldükten sonra bir hay* vanın veya başka bir insanın bedenine girip tekrar dün* yaya döndüğüne inanan Arap şairlerinden biri arkada* şına şaka olarak:

— Bana bir altın ver, dünyaya öbür gelişimde sana
yüz altın vereyim, demiş.

Arkadaşı, ona, inancına uygun şu karşılığı vermiş:

— Önce sen, öbür gelişte insan geleceğine dair bana
bir kefil göster, ben de bir altını sana vereyim. Ya köpek
veya maymun olarak dünyaya gelirsen, 100 altını ben
kimden alırım...

SEÇİM YASAĞI

Rusya'da seçim yapılıyordu.

Adamın biri eline verilen zarfı açmak isteyince, gö*revli sandık başı memuru atıldı:

— Hey, ne yapıyorsun?

— Bir şey yaptığım yok. Sadece kimi seçtiğimi bil*mek istedim de...

Memur gülerek başını salladı:

— Olmaz öyle şey. Seçimin gizli olduğunu bilmiyor
musun?

MİLLİ MARŞ

Trabzon'da 95-96 sezonunun şampiyonluk maçı yapılmak* tadır. Stat tıklım tıklım. Büyük heyecan ve stres var. Trab- zon'luluk ruhu kabarmış, fut* bolcular seremoniye çıkmışlar ve Milli marşı herkes olanca gücüyle okurken Oflu Ömer yanında Tellioğlu Fuat'ın du* daklarını kıpırdatma zahmetinde bile bulunmadığını görünce bozulur, dirseğiyle dürterek uyarır:

* Ula Fuat, niye söylemiysun millu marşimuzi?
Fuat fısıldayarak cevap verir:
* Ula penum sesum küzel teğildur da ondan, der.

HA BU YAŞTAN SONRA...

Temel ile Fadime hayli zamandan beri birlikte yaşıyorlarmış. Fadime ev* lenmek istiyor, fakat Temel buna pek yanaşmıyormuş. Yıllar böyle sürüp gitmiş.

Bir gün Fadime, Temel'e açılmış:

— Temel artık evlenek derim, ne
dersin?

Temel umutsuz başını sallamış:

— Ha bu yaştan sonra bizu çim alur Fadime?

KEDİ

İki deli, akıl hastanesinin duvarını sessizce aşıp, hende*ğe gizlendiler.

Hışırtıyı duyan bekçi ba* ğırdı:

— Kim var orada?

Delilerin biri çok akıllıca bir kedi taklidi yaptı: "Miyaaaauuv..."

Bekçi uzaklaştı, deliler sürünerek uzaklaşmaya çalış* tı, ama yine hışırtılar duyuldu.

Bekçi tekrar gelip bağırdı:

* Kim var orada?
Cevap ikinci deliden geldi:
* Bir kedi daha.

KISA DONEM

Temel askerlik görevini denizaltında yapıyordu. Fa*kat kısa bir süre sonra köyüne döndü. Yakınları Temel'e böyle erken dönmesinin sebebini sordular.

Temel şöyle cevap verdi.

— Beni daha fazla alıkoymak istemediler. Çünkü geceleri yatarken pencereleri ardına kadar açıyordum.

DOĞRU SÖZE NE DENİR?

Kadının kocası hastaymış. Bir*denbire durumu ağırlaşmış. Telâ* şa kapılan kadın hemen bir dok*tor çağırmış.

Doktor hastayı inceden inceye muayene ettikten sonra dışarı çıkmış. Kadın hemen yanına ko* şup sormuş:

* Durumu nasıl doktor? Çok mu kötü? Can mı çe*
kişiyor yoksa?
* Telaşlanmayın hanfendi. Üzülecek bir şey yok,
maşallah turp gibi.
* İyi ama, öyleyse nesi var doktor bey?
* Nesi mi var?.. Ha bakın, doğrusunu isterseniz onu
ben de anlayamadım. Ama merak etmeyin, otopside an*
larız!..

ÖLÜMDEN KAÇILMAZ

Saf bir adam, koşa koşa Hazret-i Süleyman'ın sara*yına gelir. Yüzü sararmıştır. Hazret-i Süleyman sorar:

* Efendi ne oldu?
* Adil hükümdar... Bugün Azrail bana öyle hışımla
baktı ki... Rüzgara emret. Beni alıp Hindistan'a götür*
sün. Belki oraya gidersem canımı alamaz...


Hazret-i Süleyman, rüzgara emretti. Rüzgar, hemen adamı alıp Hindistan'a götürdü. Biraz sonra da, Azrail'e sordu:

— O zavallı adama ne sebeple hışımla baktın? Bana
anlat...

Azrail:

— Ey Allahın elçisi, dedi. Ben ona hışımla bakma*
dım. Onu yol uğrağında görünce, şaşırdım. Çünkü Allah
bana, "Bugün git, onun canını Hindistan'da al", buyur*
muştu. Halbuki onun yüz kanadı olsaydı, bugün Hindis*
tan'a gidemezdi, dedi...
DALKAVUK

Paşa hazretleri, kona* ğında yemek yerken patlı* can musakkayı çok be* ğenmiş:

— Yahu, demiş... Şu
patlıcan üzerine yemek
yoktur... Nesi olsa yenilir.
Yanındaki dalkavuk he*
men atılmış:

— Evet, Paşa hazretleri, patlıcan gibi sebze yoktur.
Nesi olsa yenilir...

Bir kaç gün sonra, sofraya patlıcan kaynıyarık gelin* ce Paşa kızmış:

— Yahu, demiş. Şu patlıcan da bir şeye benzese,

yenilecek şey değil...

Dalkavuk hemen söze atılmış:

— Haklısınız Paşa hazretleri, berbat bir şeydir. Şunu
nasıl yerler anlamam...

Paşa, kaşlarını çatmış:

— Ulan, iki gün önce patlıcanı övüyordun. Şimdi ise
yerin dibine sokuyorsun!..

Dalkavuk, yerlere kadar eğilerek:

— Aman Paşa hazretleri, ben patlıcanın değil, zatı-
alinizin dalkavuğuyum...
TİLKİ

Tilki, bir gün başı*nı alır, gezmeye çı* kar. Köyün mey* danına varır. Bir duvara çıkar, çev* reyi seyre dalar. Oradan geçen köy muhtarı şaşırır:

— Aaa, bir tilki!..

Köyün hocası camiye giderken duvardaki tilkiyi gö-

rür:

— Aaa, tilkiye bak!..

Bakkal da oradan geçerken bağırır:

— Hay Allah bir tilki!..

Kahvedekiler merak edip dışarı çıkarlar. Onlar da tilkiyi görünce şaşırırlar:

* Tilkiyi gördünüz mü?
* Vallahi bir tilki bu!..

Kalabalık çoğalıp sesler uğultuya dönüşünce tilki or* mana kaçar. Dişi tilkiye:

— Bugün öğle vakti köye indim. Orada herkes beni
tanıyor, ben hiçbirini tanımıyorum...
ŞAKA

Laz'ın biri, takasının içinde oturmuş, Allah'a yal* varmaktadır:

— Allahum, bu cün tut*
tuğum ilk paluğu pi fakire
vereceğum, der.

Ve lâz oltasını atarak beklemeye başlar. Neden sonra oltayı çeker. Bakar ki bir de ne görsün? Ucunda koskocaman bir balık!

— Haçan hiç pu da fakire verulur mu daa!

Birden balık bir çırpınışta oltadan kurtulur ve denize atlar. Lâz üzgün ve şaşkın:

— Allahum, ben şakacıktan demuştum daa... der.


TAMAMDIR

Temel, veznedardan bir demet pa* ra almış ve saymaya başlamış. Ye- diyüz bin liraya kadar saymış:

— Buraya kadar tamam çıktı, bun*dan sonrası da tamamdur... diyerek yürümüş gitmiş...
ÇOK ŞÜKÜR

Sarhoş bir Karadenizli, bir ayağı yolda, bir ayağı kaldırımda aksaya aksaya yürüyordu. Duru* mu gören polis yaklaşıp sordu:

— HemşerimL Bu kadar sar*
hoş olmak için ne kadar içtin?

— Ne münasebet memur
bey... Sen penum sarhoş oldu*
ğumdan emin misun?

— Kaldırımda nasıl yürüyordun? Bir ayağın sette,
diğeri yerde... Ancak sarhoş böyle yürür!

Karadenizli sevinçle ellerini yüzüne götürdü:

— Sağolun memur bey! Penu o kadar rahatlattınız
ki... Doğrusu kendimi topal zannedeydum...

HEY GİDİ GENÇLİK HEY

Hoca bir gün ata binmek ister, bir türlü binemez.

* Hey gidi genç*
lik hey, diye ah çeker.
Sonra etrafına bakı-
mp kimse olmadığını
görünce de;
* Hadi hadi... ben senin gençliğini de bilirim, der.

NİYE GİRMEMİŞ?

Doktor, beş akıl hastasını, boş banyonun önüne götürdü ve emretti:

— Haydi, girin suya ve başla* yın yüzmeye!

Biri hariç, hepsi doktorun em* rine uydular, boş banyonun içine doldular, kulaç atmaya başladılar...

Doktor, banyoya girmeyen delinin yanma yaklaştı. Gülümseyerek:

— Galiba sen iyileştin Ahmet, niye yüzmedin?
Deli boynunu büktü:

— Belki kızacaksınız ama doktor bey, yüzme bilmi*
yorum ben de, ondan.
sırnaşık şeyjeyyar:Roflol::Roflol:
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…