Sabah soğukta elde simit,
Kuğulu’nda beklemektir Ankara.
Sakarya’nda bira,
Tunalı’nda salata,
Arjantin’in de yemek,
Bahçeli’nde nargilendir Ankara.
Bazen yalnız başına kalmaktır,
Güven parkında ya da bilmediğin,
Bir topluluğun içinde
Sesini yükseltmektir Kızılay da.
El ele dolaşmaktır Armada'nda ya da Karum da.
Bazen hiç gitmemektir dikmen yokuşuna
İzlemektir Atakule de akşamını Ankara.
Bitirmektir günü,
Tahta sesindeki kokoreçle çiftlikte,
Son bir sigarayla Ankara.
YA DA
Ankara; kışın soğukta donmak, yazın sıcakta kavrulmaktır.
Ankara; Sakaryada içmektir ama gece 12 yi geçirmeden son otobüs yada metroya yetişme telaşıdır.
Ankara; Koskoca... bir yalnızlığı, bir çok yalnız insanla sanki yalnız değilmişsin gibi yaşayarak kendini kandırmaktır.
Ankara yazın ilk sıcaklarda kaçıp tatile gitmektir ve tatil hiç bitmesin demektir.
Ankara; İnsanları hapseden bir labirenttir, gri ve donuk binalardan oluşan.
Ankara; Dışarıda şarıl şarıl yağmur yağarken musluktan su akmamasıdır, Ankara; Hiç bitmeyen kaldırım ve asfalt yenilemeleridir.
Ankara; Otoban kenarında mangal yapmaktır.
Ankara; Kızılayda sevgilinle gezerken etraftan böğüren ve küfreden insanları duymazdan gelmektir.
Ankara; Bir cafe yada barda arkadaşınla canın sıkılınca değişiklik yapalım diyip başka mekana gitmektir. Vs vs vs.....
hangisini tercih ederseniz....ama Ankaranın sevilme nedeni Ankaranın kendisi değildir hiçbir zaman içinde barındırdığı onu şehir yapan yaşanmışlıklar ve insanlardır....tek başına güzel değildir Ankara....İstanbul gibi değildir mesela ruhu yoktur ona ruh veren besleyen insanlardır ...
İstanbul....o da artık stres yüklü huzuru bulmak çok zor...sadece vakit geçiyor hemde inanılmaz hızlı
en azından benim için...o yüzden ben ikisini de almayayım :)))