Okunmaya Değer...

Ey Yar.. !
Hakka Giden Yolda Yalnız Yürünmezmiş..
Bana Cennet'e Kadar "EŞ"lik Edermisin..
:16:




Alıntı
 
Son düzenleme:
[TABLE="width: 100%"]
[TR]
[TD="width: 100%, align: left"]Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD="width: 100%, align: left"]
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD="width: 100%, align: left"]
[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD="width: 100%"] [/TD]
[/TR]
[TR]
[TD="width: 100%"][/TD]
[/TR]
[TR]
[TD="width: 100%"][/TD]
[/TR]
[TR]
[TD="width: 100%, align: left"]
Victor Hugo
[/TD]
[/TR]
[/TABLE]
 
Bi süre sonra anladım ki;
Vazgeçilmez olan sen değilsin...

-" Vazgeçmeyi bilmeyen benim... "

- Icarus
 
Son düzenleme:
‎"Söylesene" diyorum, "neden insanlar,
bilhassa kadınlar kimi zaman ansızın melankoliğe yakalanırlar?

Biyolojik mi bunun sebebi?

Kültürel mi?

Mistik mi?

Ekonomik mi?

Hormonlarımız mı?

bunu yapan, toplumsal koşullanmışlıklarımız mı?

Nedir ansısızın kadınlara gelen hüzün dalgalarının sebebi?"

Diyor ki bana: "Erkek genellikle güneş gibidir.
Ya batar ya çıkar. İktidar peşinde,
ya kazanır ya tepetaklak yuvarlanır.
Net, berrak, sade ve yalın.

Kadın ise ayın halleri gibidir.
Parlarken bile bir yanı karanlıkta kalır.
En görünür olduğu zamanlarda bile bir parçası bulutların ardında...
Kadın muammadır."


Elif Şafak/ Firarperest

cok guzel. elıf safak yıne dokturmus cok begenıyorum alıntılarını bu kadının. kıtapları komple dıyemem ama ıcınde oyle cumleler oluyor kı oturuyor ınsanın yuregıne.
 
Elimde olsa gelir miydim sana.
Yok yine gelmezdim.
Yine seçerdim çürük elma gibi kenara,
Çünkü benim yaşanmışlığım yok senin kadar!
Benim ellerim senin kadar ele dokunmadı,
Benim gözlerimin içinde seninkiler de olduğu kadar insan boğulmadı.
Kalbim hala ilk görüşte aşka inanacak kadar saf,
Ve bir insanın sana iyi niyetle yaklaşacağına inanacak kadar...
Keşke kalbinin derinliklerinde ne var öğrenebilseydim!
Bana dair değil korkma hemen!
Bana dair sende bir şeylerin olmadığından eminim zaten.

* Can Yücel

can yucel hayranıyım paylasımın ıcın tskler
 
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...

Yılmaz Güney


lıse defterlerımde yazardım bunu. vay be. cogu zaman anlamanı bılmeden yazdıklarımız paylastıklarımız sonra tecrube ederek okur hale gelmek.
 
"...her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. aşk bir milad demektir.
şayet "aşktan önce" ve "aşktan sonra" aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir.
birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir!"

Elif Şafak
 
gölge mavi huzur hüzün .. bir yaz aşkamındayım.. tir tir titriyor bedenim... bedenim çıplak... sensiz... üşüyorum... gel sevgili.. GÖLGEN dahi HUZUR verir bana.. tek istegim ne biliyor musun huzuru aradığım ama HÜZÜN ü getiren sevgili... tek istediğim bakışların.. tek istediğim MAVİlik.. tek istediğim kalbimin güneşi gözlerin....
 
Her silişimde sil baştan yazdığım...Beynimde Ezberim....Kalbimde Yasaklım....Dilimde Mühürümsün...Her sabah uyandığımda bulamadığım ama her yeni güne senle uyandığımsın...!!.. Benligimdeki ''sen'' sin..Buz keserken bile yüregim ''yaramsın'' Gönlümün ucurumda koparıp atamadığım tek ''dalsın'' Ve Varsa bu gözlerde ''Sevg...i'' Sebebi Sensin..Sebebim Sensin!!! Sorma nasıl, niye diye..!!..Ezberimsin
 
Sen...Yüzümdeki gülüşlerin,ellerimdeki terlemenin,yüreğimdeki deli atışın sebebi...Her gece uykum,her sabah güneşim.Yıldızım,ay'ım,akan kanım.Bitmeyen masalım.Bahçedeki çiçeğim,çiçekteki rengim.Gökyüzüm,denizim,mavim sen...
Sevdamın adresi,aşkımızın menzili,içkimdeki tat,yaşadığım hayat sen...Sebebim,niyetim,geleceğim,geçmişim,bilinmezl iğim,belirsizliğim,kararlılığım,kararsızlığım sen...Bitmez yolculuğum,sonsuzluğum.Sen,gözüm,elim,yüreğim.Bebe ğim sen...
Hani gidecek olsan,yollarına sererim tüm kır çiçeklerini.Bilirim basamazsın çiçeklere de yine kalırsın benimle.Üzülecek olsan,içim erir,kalırım öyle.SENİ ÜZEN BİŞEY BENİ BİN ÜZER İNAN.Kırıyorsam seni,bu benim dengesizliğimdendir,şaşırmışlığımdandır.Kendimle kavgalıyım ben.Bir yanım sana tutkun,bir yanım çok bencil.Kayboluşlara vuruyorum kendimi,seni üzdüğümü bilmeden.Her kayboluşum yara açıyor sende biliyorum.Ah ben,nasıl da vurdumduymaz olabiliyorum bazen...Bakma bana birtanem,içimdeki aşkın büyüklüğünü ölçme bunlarla.Seviyorum diyorsam seni,öyle. Seni bilirim ben,bir tek seni.Seni söylerim,seni duyarım her yerde ve her zaman.Sensiz olmaya gücüm yok artık,sensizliğe katlanmak benim harcım değil.Seni her şeyinle,ay parçası yüzünle,duruşunla,gülüşünle,bakışınla,konuşmanla,ç ocukluğunla,olgunluğunla,kızgınlığınla,şaşkınlığın la,güçlülüğünle,zayıflığınla kabul etmişim bi kere.NE DEĞİŞ,NE DE DEĞİŞTİR BENİ.Biz böyle sevdik birbirimizi.Seni sen yapan ne varsa kabulümdür hepsi.
Seni özlemek diye bir şey de var bu hayatta ve bu bazen öylesine dayanılmaz oluyor ki...YOKLUĞUNU YAŞAMAYI BECEREMİYORUM,ÜZGÜNÜM.İçimdeki ben, yokluğunda çekiliyor bir köşeye ve ben güçsüzlüğümle başbaşa kalıyorum.Katlanamıyorum anla,sensizliği 'yok' hükmünde sayıyorum.Sensizlik diye bir şey yok,öyleyse sensiz kalmak da yok.
Şimdi hangi denizin kıyısındaysan,hangi göğün altındaysan önce o sonsuz maviliğe sonra da başını yukarı kaldırıp yıldızlara bak.Aşkımı,yüreğimi,içimdeki seni mavilere yükleyip gönderiyorum,tut onu.Tut ve bırakma...Ben maviyi sende buldum,beni BAŞKA RENKLERLE KANDIRMA...

kıme aıt oldugunu bılmıyorum.
 
BAŞKALAŞAN AŞK

Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....
güzeldi..

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum
şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok,
Kanlıca'daki yoğurdu...

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık...
Yazar : YILMAZ ERDOĞAN
 
KIZIM BERFİN İÇİN
içimin gülen yüzü, hoşgeldin...

Berfinim,
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoşgeldin.

(adımın çapraz yazılması kimin
umrunda...
denize düşen yılana öykünür
biraz da...)

bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!

kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için

ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda
haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk

ama sızıverdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...

hoşgeldin berfinim...
kızım kızgınlığım...
bilmiyorduk daha,

objektiflerin objektif olmadığını,
ikimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı,
meğer doyurmak çok zormuş
içimizdeki hayvanı...

habersiz geldin, kusura bakma
ortalık biraz dağınıktı...
şimdi hemen toparlarız sanıyorduk,
olmamıştık daha...

işin zor kızım,
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin...
baban mı var, derdin var kızım...

hoşgeldin kızım,
içimin gülen yüzü, hoşgeldin...
Yazar : YILMAZ ERDOĞAN
 
MART DİYE BAHAR GELDİ

Adını savurur rüzgar,
Saçlarının niyetine.
Aşka küserim sonra,ülserim azar,
Azar azar düşer şakaklarıma mart akları.

Bak ne güzel erken bahar açmış ağaçlar,
Bir soğuk vursun da görsünler günlerini!

Adını savurur rüzgar,
Deneyimli bahar niyetine.
Ülserim azar,
Azar azar düşer saçlarıma mart akları.

Ben her bahar pişman olurum.
Erken açar baharlarım,
Soğuk vurur goncalarıma,
Toprak olurum.

Martı görünce kaçacak yaz ararım.
Ve gözlerimi kapatırım erken martı sesi duyunca.
Sanki kızım dilime vurmuş sanırım,
Giderken kapattığım kapının kilidi.

Ben her bahar pişman olurum.
Güneşe kanar baharlarım.
Yazar : YILMAZ ERDOĞAN
 
AŞKIMIZ

Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı;
gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.

Hiç düşündün mü belkiyi
Belki, eline en yakışan takı benim elim.
Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim...
Belki sen ve belki ben...

Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan
bir beyaz tutsaklık...
İnsan kendine iltica edebilir mi?

Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri..
Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı.
Yazar : YILMAZ ERDOĞAN
 
Ayrıldığımız Yerde Bekliyorum
En son dudaklarına kondurduğum busenin sıcaklığı hala aklımda, kaç yıl geçti üstünden… 10 yıl sonra bugün, tam burada bekle beni demiştin….


Bu fenerin dili olsa da anlatsa, kim bilir neler saklıyor içinde? Saatler boyu oturup konuştuğumuz, gülüştüğümüz, sessizce yan yana durduğumuz o anıları gizliyor belki döne döne yükselen merdivenlerinde.
Aşkımız en büyük şahidi değil mi bu fener? Sen ve ben ne çok sevmiştik birbirimiz. Birlikte ne çok eğlenirdik. Çocuklar gibiydik, belki de çocuktuk…
Şimdi yemeğe gitmeden, pahalı ve süslü mekanlarda kahve içmeden yürümeyen ilişkilere bakınca, ne kadar masum olduğumuzu görüyorum. Saatler boyu o fenerin altında, bazen soğuktan titresek bile hiç kalkmadan otururduk.
Ne çok şeyimiz vardı konuşacak, ne çok şeyimiz vardı anlatacak, aslında ne çok şeyimiz yoktu… Paramız yoktu mesela, cebimizdeki harçlıklarla ancak buluşmaya gelirdik ama umudumuz çoktu. Aşkımız vardı bir de! Yetmez mi?
Çok sevdim seni, çok… Bir daha hiç kimseyi sevemeyeceğim kadar çok… Sessiz, izsiz, sedasız, hasretle 10 yıldır hala seviyorum. Şimdi bugün, 10 yıl sonra tam bugün, söz verdiğim gibi son öpüştüğümüz bu yerde, fenerin altında bekliyorum.
Ayrıldığımız o gün; “10 yıl sürecek bu hasret ama tam 10 yıl sonra bugün burada bekle beni, ne olursa olsun geleceğim… İki elim kanda olsa da geleceğim. Ölmemişsem mutlaka geleceğim…” demiştin.
Biliyorum, ölmeseydin mutlaka gelirdin…

CANAN TAN yazar

sehıt olan ılk sevgılımın anısına paylasmak ıstedım. onu ugurladıgım, ılk ayrılıgı yasadıgımız otogarın yıkıldıgını gordum tam da bu yazıyı okudugum gun. ben yıkılmadım. ayakta durmaya calısarak yasıyorum yıllardır, ama o tıpkı o otogar gıbı yıkıldı yerle bır öldu bır kursun ıle yer yıgıldıgını ızledım........
 
Özlüyorum… Hepsi Bu….
Söyleyecek lafım yok, aslında çok ama susuyorum. Denizin dalgaları nasıl vuruyorsa kıyıya, öyle vuruyor hasret ömrüme; ben sadece seyrediyorum.

Karda izler bırakan hayvanlar gibi, avcıma izler bırakıyorum kalbimde demek ki! Yoksa sen nereden gelip bulabilirdin beni?
Unutmak istiyorum seni, unutmak iyidir diyorum içimden, sonra vazgeçiyorum. Aklımın her köşesine yayılmış anıları toparlıyorum. Bir kutuya koyup, anılarımın kütüphanesine kaldırıyorum. Zaten ne yapsam zaman çoğunu silecek, ben neden unutmak için uğraşıp duruyorum?
Yosunlu bir keder benimki, onca yıl sonra hafızamın orta yerinden fırlayıp kalbimin ortasına sıçrayan. Gri bir hüznü andıran bir anı bulutu… hepsi bu işte, sadece anımsamak…
Gülümseten hatırları tutabilsem keşke aklımda sadece, bütün kızgınlıklarımı, acılarımı, nefretimi, öfkemi yakıp yok edebilsem… Olmuyor!
Bazı anıları yakalamak için koştukça, benden daha çok uzaklaşıyor, daha hızlı kaçıyor. Bir zaman sonra vazgeçiyorum kovalamaktan. Her şeyi olduğu gibi kabul ediyorum.
Yaz akşamları geliyor aklıma. Mutfakta kızartma kokusu, balkona kurduğum rakılı sofralar ve seni sevişim el üstünde tutarak. Sonra gelmeyişlerin, ayrılışlarımız, kavgalarımız. Aynı balkonda sabaha kadar tek başına içtiğim kahveye damlayan gözyaşlarım…
Hepsini unutmak istiyorum çünkü iyi anılarımız da var, onlara haksızlık oluyor. Bir gece yarısı dans ediyoruz sigara dumanıyla boğulmuş ikinci sınıf bir lokalde. Çevremiz sarhoş, biz aşık. Hiçbir şey umurumuzda değil, dünya yansa bize ne?
Seninle her şeyi dibine kadar yaşadım ben. Sonuna kadar sevdim, ölümüne nefret ettim, öfkelendim, süründüm, aşık oldum, mutlu oldum. Ne varsa bir yürekte yaşanabilecek, hepsini seninle öğrendim. Sonrası… Sonrası hayat işte….
Akıp gidiyor günlerim kendi dinginliğinde. Mutsuz muyum? Hayır! Ama bazen bir kuş geliyor camın önüne veya bir yağmur damlası ve hiçbir ilgisi yokken, adın çıkıyor karşıma bir pastane tabelasında; işte o an, özlüyorum, hepsi bu….

candan ünal, candanmektuplar

canan tan dıye yazdıklarım da kendısıne aıttır. kusura bakmayın. buaralar canan tan okuyorum okadar sarstı kı benı dılıme dolanmıs.
 
Göz Göre Göre Gidiyorsun
Kayıp gidiyorsun ellerimden, göz göre göre, sesim çıkmıyor…. Ne diyebilirim ki? Gitme desem, gideceğini biliyorum, kal demek zaten kanıma dokunur; bir tek unutma diyorum, unutma bari!
Sonra, sonra uzun ve koyu bir sessizlik….
Geceler süren yalnızlıklar…
Yalnızlıklar boyu süren sessizlikler ve yine geceler…
Aklın almadığı ayrılıkları, kalbe nasıl anlatacaksın?
Dinlemiyor, üzülüyor.. Üzül diyorum!
Daha çok üzül ve tut yasını doyasıya çünkü başka türlü öğrenemeyeceksin ayağa kalkmayı.
Her ayrılık, ölüme benziyor.
Kırk gün yasını tutmadan, yürek acısını yaşamadan, için için kanamadan, o sevda bir türlü bitmiyor.
Zamandan önce doğmuş gibi acılarım, küflü yüzler görüyorum rüyalarımda
Yüzüme kapanıyor bütün kapılar, senden sonra ne geldiğini hatırlamaya çalışıyorum.
Gözyaşımla akıyor makyajım, yüzümün orta yerinde palyaço kılıklı siyahlıklar
Ve ben ancak sokakta üstünü kirletmiş bir çocuk kadar mutluyum.
Kuytu bir kalabalık arıyorum, içinde kaybolacağım
Ama hiçbir kanayan ruhu almıyor aralarına acımasız günahlar.
Göz göre göre kayıp gidiyorsun ellerimden
Gitme diyemem
Zaten gitsen ne fark eder?
Ben hem bu dünyada, hem ahrette, seninle sonsuz bir yolculuğa teşneyim.
Çok uzaklarda veya hiçlikte, nerede olursan ol, yine seni seveceğim
Ve yine ne zaman gitmek istesen, gitme demeyeceğim!
Candan Ünal
 
Seni Seviyorum O Kadar
Seni seviyorum işte, en basit, en sıradan, en yalın haliyle… Özellikle sıradanlaştırıp üstelik, hiç üstüne varmadan seviyorum. Çok özel sevdalarım oldu ve en çok onlar yaktı canımı diye, bu sefer sadece seviyorum.
Elimi vicdanıma koyup soruyorum, huzurlu mu diye? Gülümsüyor! Seni böyle sevmenin keyfi bir başka!
Ardına bakmadan, bir şey beklemeden, hiçbir şey eklemeden, usulca ve en sade haliyle; seni seviyorum. İçimi saran bu tuhaf duyguya başka isim aramak saçma geliyor. Aşk, tutku, ihtiras ya da her neyse sıfatları, hepsinden sıyırıp hislerimi, basitçe seviyorum.
Karmaşık, üstü süslenmiş, gereksizce sahiplenilmiş, kıskançlıklarla bezenmiş bir kalbin atışıyla değil; en yalın haliyle seviyorum.
Senden önce yaptığım tüm sevda yolculuklarından elimde kalanlara baktım. Hepsini bir bir sıraladım aklımın raflarına. En ihtiraslısından, en umarsızına hepsini inceledim, baktım, yazdım. Analdım ki; çoğu sadece sevmek olamamış. O yüzden hırçınlaşmış yüreğim…
Hep bir bekleyişe karışmış sevdam, hep bir karşılık beklemişim hissettiklerime. Ben ne kadar seviyorsam, o da o kadar sevsin demişim. Hatta o daha çok sevsin istemişim. Ben bir adım gelirsem, o bin adım gelsin diye beklemişim.
Sonunda yaprakları kurumuş çiçeğin, ömrü kısalmış çünkü o da hep benim gelmemi beklemiş. Direndiğimiz kadar eskimişiz, sonunda birbirimizi eskitmişiz.
O yüzden ben seni sadece seviyorum. Önünde, ardından bir şey beklemeden, yanında başka süsler istemeden…
Seni sen olduğun için değiştirmeden; kendimi kendim gibi senin için değiştirmeden; bütün doğru şartları sağlayıp gönlümün kalesinde, seni seviyorum basitçe….
Bir tek sen değilsin dünyada veya bir tek ben değilim son kalan, herkesin yeri doldurulur. Bunu bilerek ama asla hırpalamayarak ilişkiyi, senin senden başka suretin olduğunu bilerek üstelik, sadece seviyorum. Kaç kere sorsan aynı cevabı alırsın gönlümden: Seni seviyorum, o kadar!
Candan Ünal
 
Bütün Renklerim Sensin
Senden ne önce ne çok tozlanmıştı üstüm başım, çamura bulanmıştı kalbim biraz, ruhum hafif kara… Renklerim kirlenmişti düş gecelerde, yüreğim can çekişmekteydi.
Sonra nereden çıktıysan öyle birden bire, sen geldin! Geldin ve bir ömrün hesabını bir anda siliverdin. Ne alacağım kaldı, ne borcum!
Tozlarımı kaldırdın önce, yavaş yavaş, hiç acele etmedin. Halıya vurdukça daha toz kalkar ya havaya, her seferinde daha çok kirlendi elin, ses etmedin. Sonunda renklerimi görebildin.
O zaman daha çok gülümsedin ve “altından gökkuşağı çıkacağını biliyordum, o yüzden uğraştım” dedin. Oysa ben her an vazgeçmeni bekliyordum; ne kadar umutsuz olduğumu fark ettim.
Gerçekler bu diye kandırmışım kendimi yıllarca.. “Böyle işte insanın gerçeği, bunu kabul etmeliyiz. Kadın, erkek hepimiz kirlenmişiz, sorunluyuz ve gerçekten hiç sevemeyeceğiz” diye, sözüm ona mantığı kullanmışım.
Sonra nereden çıktıysan öyle birden bire, sen geldin! Bir yanın bahar bahçe, bir yanın güneş. Ben hep terk edeceğin o acı günü bekledim ama sen hiç gitmedin.
Çamura bulanmış kalbimi yıkadın sevdanla, zar zor nefes alıyordu oysa. Seninle yeniden çarpmayı becerdi. Bir ömrü böylece yazıverdin ellerinle, sadece farkında değildin. “Bu yüreğin herkesten daha büyük seveceğinden emindim” demiştin bir akşam vakti. Ağlamıştım!
Üstümden yılların bütün ağırlığını almayı becerdin, bir mucize gibiydin. Gökkuşağı gibi açıldı aklımın sihirli düşleri, morum, yeşilim, sarım, pembem artık sendin.
Bir sevişme sonrası, “sakın bütün renklerini bana verme, bazıları sende kalsın” dedin. Gülümsedim, kabul ettim, sırf sen öyle istediğin diye.
Oysa bütün renklerin temeli beyazdır ve sen benim beyazımsın, sadece seninle renklenir kalbim, ruhum, aklım, bedenim sevdiğim…..
Candan Ünal
 
Back
X