Premature Bebekler Rahim ağzı yetmezliği yüzünden erken doğum yapan var mı??

37 haftadan önce gerçekleşen doğumlar prematüre doğum olarak adlandırılır. Bu haftadan önce doğan bebeklere de prematüre bebek denir.
süt için bayağı tüyolar vermişsin canımcım çok teşekkür ediyorum, bende bunları araştırıyorum bir süredir zaten, ama normal doğum yapınca daha çabuk gelir diye düşünüyorum, sonra sütün miktarına göre eksikli olursa takviye humana still alıcam aklımda canım.. göğüsümede bebe yağı sürüyorum sürekli şu anda yumuşak tutunca doğumdan önce çatlamıyormuş fazla, hayırlısıyla doğumdan sonrada göğüs kremi alıcam bende..
bugün dışarı çıktım, sürekli evde dikişte alınınca ne zaman doğum sancım başlıycak diye düşünüyorum,daha çok stres yapmaya başladım aylardır yapmazken.. biraz eşimle markete gittik bir saat kadar yürüyüş yapmış oldum birazda bebişe bez, ıslak mendil, şampuan falan aldım son hazırlıkları tamamlamış oldum..
 
TEKRARLAYAN GEBELİK KAYIPLARI
Tekrarlayan gebelik kaybı veya tıbbi literatürdeki ismiyle “Habituel abortus” veya eski Türkçe ile “Mükerrer düşükler” ; gebeliğin ilk üç ayında ard arda en az üç kez ortaya çıkan ve kendiliğinden olan düşüklere verilen addır.
Çiftlerin yaklaşık %2' sinde bu sorun vardır. Bu durumun tanı ve tedavisi üremeyle ilgilenen tıp dallarının en güç konularından birini oluşturur.
Düşük (abortus), gebeliğin en sık rastlanan komplikasyonudur. Aslında bazı aylarda kadınlar daha gebe olduklarını bile farkına varmadan, adet kanaması ile "sessiz düşük" yapabilir. Yani her döllenme, sağlıklı gebelikle sonuçlanmaz.
Bazen döllenme olur, fakat döllenme ürünü rahim içine yerleşmez ve sessizce, adet kanaması ile birlikte düşer. Bu durum sadece gebelik testleriyle anlaşılabilir. Biz buna “kimyasal gebelik” diyoruz.
Tekrarlayan Düşük Sebepleri
1. Uterus (Rahim ) yapısal bozuklukları ve serviks (rahim ağzı) yetersizliği
2. Endokrin (hormonal) bozukluklar
3. Enfeksiyonlar
4. Kromozomal bozukluklar
5. Otoimmün hastalıklar (Bağışıklık sistemi hastalıkları)
6. Çevresel ve diğer faktörler
olarak sıralayabiliriz.
Her birini ayrı ayrı ele almak gerekirse;
1) Uterus (Rahim) anatomik bozuklukları ve serviks (rahim ağzı) yetersizliği
Rahim ağzı yetersizliği özellikle gebeliğin 4. ve 6. ayları arasında rahim ağzının sancısız bir şekilde açılması ve gebelik zarlarının yırtılmasıyla fetusun (bebeğin) dışarı atılmasıyla ortaya çıkan durumdur.
Tedavisi genellikle cerrahidir. Üçüncü ayın sonunda rahim ağzına usulüne uygun şekilde dikiş konulabilir (McDonald ve Shirodkar ameliyatları).
Uterusun yapısal bozuklukları ise myomlar, rahim içi yapışıklıklar (adezyonlar), rahim içinde bir bölmenin olması (Uterin septum), çift rahim (Uterus didelfis) ve diğer şekil bozukluklarıdır.
Tekrarlayan gebelik kaybı olanlarda bu bozuklukların sıklığı %10-15'tir. Bu bozukluklar; ya damarlanmayı kötü yönde etkileyerek ya da uterus boşluğunun boyutlarını küçültüp değiştirerek, fetusun yerleşeceği bölgeyi uygunsuz hale getirmektedir.
Bu anormalliklerin cerrahi olarak düzeltilmesi düşük oranlarını azaltmaktadır.
2) Endokrin (hormonal) bozukluklar
En sıklıkla üç tür bozukluk tekrarlayan gebelik kaybı nedeni olarak akla gelmektedir. Bunlar;
Diyabet (Şeker hastalığı)
Tiroid bezi hastalıkları
Bir adet düzeni problemi olan “corpus luteum yetmezliği” dir.
Kontrol altındaki diyabet hastalığının düşük riskini arttırmadığı iyi bilinir. Yani gebe kalan bir diyabet hastasının kan şekeri iyi bir şekilde kontrol edilirse düşük ihtimali artmamaktadır.
Tiroid hastalığının gebelik kaybına neden olduğuna dair bilimsel kanıtlar yetersizdir. Bu nedenle tekrarlayan düşüğü olanlarda tiroid homonlarına bakılmasının şart olmadığı söylenmektedir.
Adet düzeniyle ilgili problemler çoğunlukla “ovulasyon” yani yumurtlamayla ilgili aksaklıklarda görülür. Özellikle gebeliğin devamı için gerekli olan “progesteron” hormonunun yetersizliğine yol açan bozuklukların tekrarlayan düşüklere neden olabileceği düşünülmektedir.
Adet düzeni ile ilgili problemlerin nasıl oluyor da düşüğe sebep olabildiğini daha iyi anlamak için normal fizyolojiyi anlatmakta fayda bulunmaktadır.
Yumurtlama olup yumurta atıldıktan sonra yumurtalıklarda kalan kalıntısal yapıya “Corpus luteum” veya renginden dolayı “sarı cisimcik” adı verilir. Corpus luteum’un görevi, döllenme sonrası gebeliğin devamını sağlamak amacıyla progesteron hormonunu üretmektir. Progesteron hormonunun görevi ise, yeni oluşan bir gebeliğin vücut tarafından reddedilerek atılmasını engellemektir.
Progesteron hormonunun salgılanma süresi, gebeliğin oluşmadığı durumlarda corpus luteum’un ömrü kadar, yani 14 gün olmasına rağmen gebeliğin oluştuğu durumlarda 3 aya kadar devam ederek daha sonrasında yerini plasentaya devreder.
Corpus luteum, gebelik oluşmasına rağmen daha kısa zaman içinde yaşlanır ve görevini plasentaya devredemeden yok olursa bu durumda “Corpus luteum yetmezliği” nden bahsedilir ve gebelik düşükle sonuçlanır.
Corpus luteum yetmezliğinin tanısı rahim iç zarından alınan biopsi (Endometrial biyopsi) ile konur.
Corpus luteum yetmezliğinin tedavisi ise eksikliğin ortaya çıkmaya başladığı dönemde progesteron hormonun ilaçlarla yerine konmasıdır. Bu tedaviye genellikle gebeliğin ilk üç ayında devam edilir.
3) Enfeksiyonlar
Virüs ve bakterilerin neden olduğu enfeksiyonların gebelik kaybına neden olabileceği düşünülmektedir.
Listeria monocytogenes, Toksoplasma türleri, Mycoplasma hominis, Ureaplasma urealiticum bu mikroorganizmalardan en sık görülenlerdir. Ne var ki bunların tek bir kez düşüğe neden olduğu bilindiği halde tekrarlayan düşük sebebi oldukları tam olarak kanıtlanamamıştır.
4) Kromozomal bozukluklar
Tekrarlayan düşüklerde çiftlerin %5'inde anne-babaya ait kromozomal bozukluk bulunmuştur. Bu sıklık genel toplumdakinden belirgin bir şekilde yüksektir.
Anne ile babanın taşıyıcı olduğu ve hastalık oluşturmayan genetik problemleri, gebelikte aşikar hale geçerek yaşamla bağdaşmayan düşüklerle sonuçlanabilmektedir.
Düşük tekrarını öngörmede çiftlerde genetik inceleme yapılması yardımcı olabilmektedir. Edinilen bulgular genetik danışmanlıkta dayanak oluşturmaktır.
Düşük materyalinin kromozomal analizi de tedavi yönteminin başarısızlığı araştırılırken yararlı olmaktadır.
5) Otoimmün hastalıklar (Bağışıklık sistemi hastalıkları)
1980'li yıllarda araştırmacılar anti-fosfolipid antikoru denen, vücutta normalden sapma sonucunda oluşan, savunma sisteminin düzenlenmesinde etkili olan fakat tam olarak tanımlanamayan bir faktörün uyarısıyla yapılan oluşumların tekrarlayan düşük nedeni olabileceğini öne sürmüşlerdir. Bu maddeler ile fetus ölümü arasında net ilişkiler saptanmıştır.
Bu maddelerin etki mekanizması; plasentanın yetersiz kanlanmasına yol açan damar bozuklukları oluşturmasıdır.
Bu tür hastaların bebek sahibi olabilmeleri için steroid tedavisi, düşük doz aspirin tedavisi “antikoagulan (pıhtılaşma engelleyici)” denen heparin adlı bir maddeyle tedavisi gerekebilmektedir.
6) Çevresel ve diğer faktörler
Gebelik kaybı anne yaşıyla artmaktadır. 35 yaş üzeri kadınlarda genç kadınlara oranla normal gebelik ihtimali büyük ölçüde azalır. 40 yaşın üzerindeki kadınlarda düşük riski %50'ye yaklaşır. Kadınlar bu riskler konusunda eğitilmelidir.
Kadınların işe başlamasının düşük riskini artırmadığı İskandinav ülkelerindeki çalışmalarda gösterilmiştir.
Bununla birlikte hastaların çalıştıkları yerde gebeliği riske sokacak kimyasallarla karşılaşmadıklarından emin olmak gereklidir.
Sigara ve alkol kullanımı düşük riskini artırmaktadır. Pasif sigara dumanının etkisi hakkında ise net bilgiler yoktur.
Psikolojik faktörlerin incelenmesi zor olduğu için tekrarlayan düşük nedeni olup olmadıkları net değildir.
Tekrarlayan Gebelik Kaybı Olan Hastaların İzlemi
Düşük riski, düşük sayısı arttıkça artar. Üst üste 4 düşükten sonra tekrarlama riski %50'ye kadar yükselmektedir.
Tekrarlayan gebelik kaybı olan hastayı ele alırken en önemli yaklaşım eğitim ve destektir.
Hastalar çoğunlukla herhangi bir bulgu olmasa da kaybın anne yaşıyla birlikte artacağı konusunda eğitilmeli, erken doğum ve dış gebelik gibi diğer gebelik komplikasyonlarının artmış riski altında olduklarını bilmelidirler.
Sağlıklı bir gebeliğin zarar görmesinin zor olduğu ve normalde rahim kramplarının artmasına neden olan cinsel ilişki ve egzersiz gibi aktivitelerin sağlıklı bir gebeliği bozmayacağını söylemek yararlıdır.
Genellikle 35 yaş altındaki kadınlarda üç düşükten, daha ileri yaştakilerdeyse iki düşükten sonra laboratuar çalışmaları yapılmalıdır. Bu laboratuar yükünü ve sağlık hizmetlerinin maliyetini belli oranda azaltmak içindir.
Bununla birlikte bazen bir çift uzun bir zaman beklemek isterken bir başkası tüm araştırma programının ilk düşükten sonra uygulanmasını isteyebilir.
Düşük yapan çiftler tam bir değerlendirme ile başarılı bir tedavi sonrasında gebe kalınca ilk üç ayda yoğun doktor desteğine ihtiyaç duyarlar.
Son yıllarda ortaya atılan “Trombofili” durumunda ise plasentaya giden kan akımı oluşan küçük tıkaçlar sayesinde düşmekte ve rahim içindeki bebek kaybedilmektedir. Bu durumun tespiti sonrası kanda pıhtılaşmayı önleyici bazı ilaçlar ve “metioninden fakir diyet” tavsiye edilmektedir.
Tekrarlayan gebelik kayıpları ile karşılaşan aileler, bunun bir kader olmadığına inanmalıdır. Bu inançla ve sabırla doktoru ile işbirliği içinde gerekli önlemler alınmalıdır. Nedene yönelik tedavi sonrası, başarılı gebelik oranlarının çok yüksek olabileceği (%90) unutulmamalıdır.
Yine, ultrasonografik olarak 8. gebelik haftasında kalp atımının saptanmasının düşük riski %3-5'elere düşmektedir. Alıntı (Melekler mekanı)
 
ERKEN DOĞUM

Her anne adayının korkulu rüyası erken doğum ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi Anadolu Sağlık Merkezi doktorlarına sorduk. Daha hamile kalmadan önce ve hamilelik başladıktan itibaren yapmanız gerekenleri uzmanlardan öğrenin...

Bebeklerin 9 ay 10 günü anne karnında geçirmesi en ideal durum olsa da, erken doğumlar görülebiliyor. Ve gelişmiş teknoloji ile tıb sayesinde artık daha çok prematüre bebek hayatta kalabilme şansına sahip… Yine de erken doğan bebekler gelişimlerini tamamlamadan dünyaya geldikleri için birçok sorun da beraberinde geliyor. Bebek ne kadar zamanında doğarsa sorunlar da o kadar azalıyor.

Bebeğin dünyaya hazır olabilmesi için, 40 hafta süren gelişim sürecini anne karnında tamamlaması gerekiyor. Bu nedenle 40 haftadan önce gerçekleşen doğumlar, gebelik haftaları azaldıkça, bebeğin yaşamı ve daha sonraki yıllardaki sağlığı için önemli bir risk oluşturuyor.

ERKEN DOĞUMUN ALT SINIRI NEDİR?
Bu konuda farklı doğum haftaları bildirilmesine karşın, Amerikan Kadın Doğumcular Birliği 20 ile 37. hafta arasında gerçekleşen doğumları "erken doğum" olarak nitelendiriyor. 20. haftadan öncekilere de düşük deniyor. 37. haftanın sonrası ise "miyadında doğum" olarak tanımlanıyor.
37. haftadan önceki doğumların teknik olarak erken doğum olarak adlandırılmasına rağmen, her erken doğumun tehlike içermediğini söyleyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. İbrahim Sözen, "Erken doğumdaki esas risk, bebeğin akciğer gelişiminin henüz tamamlanmamış olmasıdır” diyor. “Bebeğin solunumu ile ilgili riskler, 33. haftadan itibaren azalıyor. 35. haftadan itibaren akciğerlerinin oluşumu çok büyük oranda tamamlandığı için solunum önemli bir sorun teşkil etmiyor ve pratik anlamda rahatlıyoruz. 37. haftadan itibaren gerçekleşen doğumlar bebeğe ait başka risk faktörleri yoksa zamanında doğum gibi değerlendiriliyor."

ERKEN DOĞUMUN NEDENLERİ?
Erken doğum çok çeşitli nedenlerden dolayı meydana gelebiliyor. Bunlar çoğunlukla anneye bağlı nedenler… Bebeğe bağlı en önemli neden, anne karnındaki gelişim geriliği. Bebekteki birtakım anomaliler ise, gebeliğin daha erken aylarda düşükle sonuçlanmasına neden oluyor.
Öte yandan, bir kez erken doğum yapmış anne adayında bu durumun sonraki gebeliklerde tekrarlama riski yüzde 25-50 arasında.
Geçmiş gebeliklerinde 20 hafta civarında düşük yapmış ya da erken doğum yaşamış kadınlarda, yeni bir erken doğum riskinin 6 kat arttığına dikkat çeken Dr. Birgül Karakoç; "Erken doğumda yaş da önemli bir faktör. Bir kadın 18 yaş altında ya da 40 yaş üzerindeyse risk artıyor, ikinci önemli nokta ırk. Siyahlarda, Latin Amerikalı’larda risk biraz daha yüksek. Sigara içmek de gebe kadınlarda erken doğum riskini artıyor. Yapılan çalışmalarda günde 10 taneden fazla sigara içen kadınlarda erken doğum yapma ihtimalinin arttığı belirlenmiş. Ayrıca gebe kadının boyunun 150 cm'nin altında, kilosunun 50 kg'nın altında olması da erken doğum için risk oluşturan faktörler. Gizli ya da açık enfeksiyonlar da erken doğumu tetikliyor. İkiz ya da üçüz gebeliklerde, polihidramnioz tanısı konmuş anne adaylarında risk artmıştır" diyor.
Bunların dışında organik nedenlerin de erken doğum riskini artırdığının altını çizen Dr. Karakoç, "Rahim ağzından geçirilmiş bir cerrahi müdahale, rahim ağzının yakılması, dondurulması ya da rahim ağzının bir takım nedenlerden dolayı çıkarılması, servikste doğuştan varolan bozukluklar, annenin gebelik sırasında apandisit, böbrek veya over kist ameliyatı gibi bir takım ameliyatlar geçirmesi, rahim içinde oluşan miyomlar erken doğum riskini artıran faktörlerdir" diye konuşuyor.
Ayrıca annenin diyabet, bağ dokusu hastalıkları, astım, kalp hastalığı, yüksek tansiyon gibi sistemik nedenlere bağlı hastalıklarının bulunması da risk oluşturabiliyor. Bunun dışında rahimde birtakım yapı bozukluklarının, özellikle 20. haftadan sonra olan gebelik kayıplarının da önemli olduğunu ifade eden Dr. Karakoç, "Çift gözlü rahim olması ya da rahmin içinde septum denilen bir duvarın bulunması erken doğuma neden olabilecek faktörler. Bir de gebeliğe bağlı nedenler var. Preeklampsi denilen ve gebelikte ortaya çıkabilen yüksek tansiyonla birlikte giden anne ve bebekte ciddi problemlere neden olabilecek durum da erken doğum nedenidir. Plasentanın erken ayrıldığı abruptio durumlarında da erken doğum daha fazla görülür. Kansızlık da (anemi) erken doğumların, özellikle ülkemizde önemli bir nedenidir" diyor.
Gebelik sırasında yaşanan fizyolojik ve psikolojik stresin de erken doğum riskini artırdığına dikkat çeken Doç. Dr. Fatih Güçer ise, "Stres erken doğumu başlatan mekanizmalardan biri. Doğum da bir strestir, ama bunun dışında CRH denilen stres hormonunun da erken doğumu başlatan mekanizmalardan olduğu biliniyor. Hem psikolojik hem de fiziksel stres. Ağır kaldırmak, uzun yolculuklar, ani hareketler yapmak gibi… Çoğul gebeliklerde ve daha evvelden düşük ya da erken doğum yapmış kadınların bir sonraki gebeliklerinde yine böyle bir risk vardır. Ayrıca annenin kan sayımı düşükse bu da riski yükseltir" diyor.

YAŞAMA ŞANSI NEDİR?
Günümüzde 1000 gramın altında dünyaya gelen bebeklerin yaşam şansı, yüzde 85-90'lara ulaşmıştır. 1000-1500 gram arasındaki bebeklerdeki yaşam oranı yüzde 92-95 civarında seyretmektedir. Ancak, bugünkü teknoloji ile 23. haftanın altında gerçekleşen doğumlarda, en gelişmiş ülkelerin ileri teknolojik donanımı ve deneyimi kapsamında bile yaşam şansı yüzde 5-10 oranındadır.

IVF (TÜP) BEBEKLERİNDE RİSK
Yardımcı üreme teknikleriyle elde edilen gebeliklerde gebe kalma oranı çok yüksek olmasına rağmen, eve canlı bebek götürme oranı aynı derecede yüksek değil. Bu kayıpların bir kısmı düşük ya da erken doğum nedeniyle oluyor.
IVF bebeklerinde, erken doğum riski daha mı yüksek?
Op. Dr. Aytuğ Kolankaya, IVF'in erken doğum oranlarını yükseltmediğini söyleyerek şöyle konuşuyor: "Tek bebekleri karşılaştırdığınız zaman böyle bir ayrım yapmak mümkün değil. Tek bebeklerde ister tüp bebek olsun ister normal gebelik, hiçbir fark yok.
IVF bebeklerinde düşük veya bebek kaybetme oranı niye daha yüksek?
Çünkü anne yaşı genellikle daha yüksek. Anne yaşı ilerledikçe düşük riski doğal olarak artıyor. Ayrıca IVF gebeliklerinde çoğul olma riski, spontan gebeliklere göre daha yüksek.
Tüp bebek uygulamalarında yüzde 25'e yakın çoğul gebelik meydana geldiğini ifade eden Dr. Kolankaya; "İkiz gebelikler, tek gebeliklere göre erken doğum yönünden daha riskli. Tek bir gebeliğin canlı doğum onanı yüzde 95, ikiz gebeliğin doğurma oranı yüzde 90, üçüz gebeliklerde bu oran yüzde 67-68'lere iniyor. İkiz gebeliklerin yüzde 50'si, üçüz gebeliklerin ise yüzde 80'i erken doğuyor" diyerek anne adaylarını bilgilendiriyor.

ERKEN DOĞUM NASIL ÖNLENEBİLİR?
Erken doğumun önlenebilmesi için gebelik gerçekleşmeden önlem alınabileceğini söyleyen Dr. Güçer, "En önemlisi gebelikten evvel rahimde herhangi bir anormallik var mı yok mu bunun tespit edilip düzeltilmesi. Gebeliğin başında kan sayımının yapılarak, annenin ağır anemisi varsa, bunun demir takviyesi ile düzeltilmesi. Bunun dışında gebelikte olan patolojik akıntılarda gizli enfeksiyon aramak da erken doğumu önleyecektir. Biz hastalarımıza onları yormayacak, yürüyüş ve egzersiz tavsiye ediyoruz. 20-26. haftalarda rahim ağzı uzunluğuna bakıyoruz. Bu 3.5-4 cm’in altına indiyse veya hunileşme söz konusuysa, bu hastalar erken doğum riski altında demektir. O zaman bu hastalara rapor verip, dinlenmeye almayı tercih ediyoruz" diyor.
Erken doğumdaki esas risk, bebeğin akciğer gelişiminin henüz tamamlanmamış olmasıdır. Bebeğin solunumu ile ilgili riskler 33. haftadan itibaren azalır.
Dr. İbrahim Sözen, korunma için, daha önce erken doğum geçirenlere progesteron tedavisi yapılabileceğini belirterek, "2003 yılında New England Journal of Medicine'da yayınlanan bir çalışma sonunda gösterildi ki, daha önceki gebeliklerinde 34. haftadan önce doğum yapmış olan kadınlara haftalık progesteron hormonu enjeksiyonu yapıldığında, bu hormonun verilmediği benzer kadınlara kıyasla, bu kadınlarda erken doğum riskini çok azaltmış oluyoruz. 2004'ten bu yana kabul edilmiş bir tedavi. Daha önceden erken doğum geçirmiş kadınlara öneriyoruz" diyor.

AKCİĞER SORUNLARI
Öte yandan prematüre bebeklerde kalp, böbrek, akciğer sorunlarının görülme sebebi; organ sistemlerinin yeterince gelişmemesidir. Örneğin; akciğerleri oluşmuştur ancak akciğer torbacıklarının sayısı azdır ve havalanmayı sağlayan bu torbacıkların havayla dolup boşalması sağlanamaz. Yaniyaşamsal bir fonksiyon olan soluma bile, bu bebekler için güç bir iştir.

ERKEN DOĞUM NASIL TEŞHİS EDİLİYOR?
Erken doğumu doğru tespit etmek gerektiğine dikkat çeken Dr. İbrahim Sözen şu bilgileri veriyor: "Kadının doğum sancıları başladığında rahimde bir açılma görülmezse bu klasik anlamda erken doğum tarifine uymaz. Klasik erken doğumda hem düzenli kontraksiyonlar (sancılar) olur, hem de servikal (rahimağzı) değişim olur. Yani rahim ağzı açılıp, kısalmaya başlar. Sancıları olan kadınlarda erken doğumun olabilirlik riski fetal fibronektin testi ile belirlenebilir. Son derece hızlı ve kolay bir yöntem olan fetal fibronektin testinde vajenden smear testi yapar gibi bir sürüntü alınır. Eğer sonuç negatif çıkarsa, yani fetal fibronektin yok çıkarsa, o zaman yüzde 95 olasılıkla bu kadın önümüzdeki 14 gün içinde doğuma girmeyecek demektir. Kasılmalar durdurulduğunda güvenle evine gönderilebilir. Sonuç pozitifse, sorun var demektir. Ancak, pozitifin tahmin edici değeri o kadar yüksek değil. Dikkat edilmesi gereken bir gebe, anlamını taşır. Çünkü oradaki tahmin edicilik yüzde 60'larda kalmaktadır."
Özellikle ikiz gebeliklerde gebe kadının rahim ağzı uzunluğunun dikkatle incelenmesi gerektiğinin altını önemle çizen Dr. Aytuğ Kolankaya, "Biz yıllardır bu tür gebelikleri takip ettiğimiz için oldukça tecrübe sahibi olduk. İkiz gebeliklerde mutlaka 20. haftadan itibaren rahim ağzı uzunluğunu ölçmeye başlıyoruz. Çünkü ikiz gebeliklerdeki kaybın en önemli sebebi mekanik faktörler. Yani iki bebeğin rahim içinde yer alması sonucu, yer çekimi ile rahim ağzının açılması. Bu nedenle rahim ağzı uzunluğu bize önümüzdeki dönemlerde yaşanabilecek erken doğum riskini belirlememizi sağlıyor. Genelde Türk kadınlarında rahim ağzı 4 cm civarındadır. Rahim ağzı uzunluğu, 3 cm'nin altına indiğinde oldukça riskli olduğunu, 2,5 cm altında ise erken doğum riskinin neredeyse kaçınılmaz hale geldiğini görüyoruz" diyor.
Bu sonuçlar elde edildiğinde tedavi olarak mutlaka rahim ağzına dikiş konulması gerektiğini ifade eden Dr. Kolankaya, "Su kesesi açılmadan, sancılar olmadan sadece bir mekanik açılma söz konusu ise bu dikişler faydalı oluyor. Sancılar varsa, sancıları da ilaç tedavisiyle hastaneye yatırarak tedavi edebiliyoruz. Ama su kesesi açılmışsa, özellikle ikizlerde önde gelen bebeğin su kesesi açılmışsa doğumun gerçekleşmesi birkaç haftayı geçmiyor" diye konuşuyor.
Belli tetkiklerle hangi hastanın erken doğum riskinin daha fazla olduğu tesbit edilebiliyor.

ZİHİNSEL SORUNLAR OLUR MU?
Prematüre doğumlarda solunum sistemi ile birlikte; beyindeki sinir hücreleri ve nefesi düzenleyen merkez, gözlerdeki retina tabakası, sindirim ve bağışıklık sistemi gibi hemen hemen hiçbir sistem tam olarak olgunlaşmamıştır. Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yapılan tedaviler ve dışardan verilen destek ile gelişim sürecinde bu organların gelişimi amaçlanır. Ancak bu bakım, mutlaka tam teşekküllü bir hastanede sağlanmalıdır.

ERKEN DOĞUM TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
"Erken doğumun önlenmesinde ve tedavisinde hastanın şikayetlerinin dinlenmesi çok önemlidir" diyen Dr. Handan Namlı Gürpınar şöyle konuşuyor: “Hastanın belirtilerinin tam değerlendirilmesi yapılarak hangi hastanın erken doğum riskinin daha fazla olduğunu tesbit etmek mümkün. Erken doğum tedavisinin başarısının yüzde 80-90'ı koruyucu hekimlik yapmaya dayanıyor. Bu nedenle, özellikle çoğul gebeliği olanların düzenli periyodlarla değerlendirilmesi, semptomlar yönünden bilgilendirilmesi ve ultrason muyeneleri sırasında 18. haftadan sonra vaginal ultrasonla rahim ağzı uzunluğunun ölçülmesi, riskli olanlarda belli aralıklarla ölçümlerin tekrarlanması gerekirse; rahim ağzına dikiş (servikal serklaj), yatak istirahati, hiadrasyon ya da ağrıları önleyici ilaç tedavilerinin yapılması gerekir."
Doğum Uzmanı Dr. Ebru Füsun Akbay, erken doğumun tedavisinde değişik yaklaşım şekillerinin mevcut olduğunu söylüyor. 28. ve 34. hafta arasında erken doğum tehtidi olduğu zaman, bebeğin akciğerlerinin daha hızlı olgunlaşması için 24 saat arayla iki enjeksiyon kortizon iğnesi yapıldığını ifade eden Dr. Akbay; "Bu kortizonun özelliği bebeğe geçerek bebeğin akciğerlerinin daha hızlı olgunlaşmasını sağlamak. Eğer gerçek bir erken doğumsa, genellikle bunu ilaçlarla durdurmak mümkün olmuyor. Ancak elimizdeki ilaçlarla doğum olayını, erken doğum sancılarının başlamasından itibaren 48 saat kadar geciktirebiliyoruz. Böylece bebeğe en az iki gün kazandırıyoruz. Çünkü kazanılan her gün erken doğum için kardır. En yaygın kullanılan ilaçlardan biri damar yoluyla verilen magnezyum. Bu tedavilerin çoğu hasta hastanede yatırılarak yapılıyor." diyor.
Dr. Akbay, erken doğum riski olan kadına yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor: "Önce yatak istirahati veriyoruz. Beraberinde pelvik istirahat dediğimiz cinsel ilişki kısıtlaması yapıyoruz. Rahim ağzında bir açılma 3 cm'nin üzerindeyse ilaçla tedaviye başlıyoruz. Bazı erken sancılarda rahim ağzında açılma olmuyorsa, hastaya evde istirahat ve bol su içmelerini öneriyoruz. Çünkü susuz kalmak da erken doğum sancılarına neden olabilir. Eğer 33-34. gebelik haftasındaysa, böyle yapılabilir. Daha ileri vakalarda, hastanın daha sık sancısı varsa, rahim ağzında belirgin bir açıklık söz konusuysa erken gebelik haftalarında onları tercihen hastaneye yatırarak tedavi ediyoruz. Tedavi olarak yine yatak istirahati, damardan sıvı ve ilaç tedavisi veriyoruz, ilaçla tedavide magnezyum ve bir de ağızdan alınan kalsiyum kanal blokerleri veriyoruz. Bunlar düz kasları gevşeten ilaçlardır. Bunların çoğu bebeğe yan etkisi olmayan ama yan etkisini annede gösteren ilaçlar. En sık etkisi ateş basması ve bulantıdır. Uzun süre verilip de hastanın vücudunda birikirse, ilk etapta hasta gevşer, düz kaslarındaki gevşeme solunum kaslarını da etkilediği zaman hasta solunum sıkıntısı çekmeye başlar. İdrar miktarında azalmaya neden olur. Akciğerlerde su birikebilir, bazen bu da sıkıntı yaratabilir. Solunum sıkıntısı geliştiyse hemen magnezyum durdurulup, kalsiyum verilir ve oksijen tedavisine geçilir, idrar söktürücü verilir. Bu yüzden erken doğumun tedavisi bıçak sırtında yürür gibidir. Fazlası da zararlı, azı da tedavi etmez. Eğer hastanın sistit vajinit gibi enfeksiyonu varsa, mutlaka onlar antibiyotikle tedavi edilmelidir."
Sigara, kansızlık, düşük kilo ve çoğal gebelik gibi faktörler erken doğum riskini artırıyor.

İKİZLERDE ORAN ARTAR MI?
İkiz bebeklerin yüzde 80'i 'sınırda prematüre bebek' olarak; üçüz bebeklerin yüzde 100'ü 'prematüre bebek' olarak doğup; bu oranın yarısı 'prematüre bebek' yarısı 'sınırda prematüre bebek' olarak dünyaya gelmektedir. 34. haftanın altında doğan bebekler, solunum, beslenme, dolaşım ve enfeksiyon riski gibi problemler yaşayabilir. 30. hafta ya da 1000 gramın altında doğan bebekler için özel bir bakım gerekir. Bu bebekler, ağır beyin kanaması ile prematüreliğe özgü bir göz hastalığı nedeniyle körlük ve sağırlık riski taşıyabilir.

ERKEN DOĞUM NİYE ÖNEMLİ?
Dr. Ayşe Sokullu bu soruyu söyle yanıtlıyor: "Doğması gereken zamandan daha erken dünyaya gelen bebek hangi sorunlarla karşılaşıyor, sorusuna arayacak olursak 1,5-2 kilogramın altındaki bebekleri öncelikle solunum sorunları bekliyor. Çünkü akciğer gelişimi 28. haftadan sonra başlar, 32. haftadan sonra iyice olgunlaşır . 32. haftanın altında doğmuş bebeklerde solunum sorunu olma ihtimali yüksektir ve solunum cihazına bağlanmaları gerekebilir. Solunum cihazı bebeğin burnundan ya da ağzından takılan bir tüp aracılığı ile basınçlı hava ve oksijen verebilen bir cihazdır. Hayati bir destek sağlamakla beraber küçük prematürelerde ciddi stres kaynağı da olabilir. Yoğun bakım koşulları sağlandıktan sonra, tedavinin komplikasyonları ve prematüreliğin komplikasyonları birlikte gider. Solunum cihazlarının olası komplikasyonları dışında damardan verilen birtakım beslenme sıvılarının metabolik etkileri ve enfeksiyon riski ortaya çıkabilir. Bu aşamada doğru yaklaşımlar ve deneyim büyük önem taşır."
Dr. Cihan Berkarda, erken doğumda bebeğin karşılaşabileceği problemleri şöyle sıralıyor: "Eğer anatomik bir bozukluğu yoksa ve bebek anne karnında su eksikliğine bağlı, pozisyonel, ortopedik sorunlar olmadan sağlıklı doğmuşsa, uzun vadede kronik akciğer problemleri olabilir. Oksijen tedavisine bağlı körlüğe kadar gidebilen retina problemleri olabilir. Gerek tedavilere, gerekse gelişim bozukluklarına bağlı işitme problemleri olabilir. Nörolojik problemler de, yenidoğanı bekleyen risklerden biridir. Çünkü prematüre bebeklerin beyin kanaması veya beyinde oksjien hasarına veya oksijensizlik hasarına bağlı birtakım gelişme bozuklukları olabilir. Beyin dokusu kendini yenilemeyen bir doku olduğu için uzun vadede de, öğrenme bozukluklarından, hareket kusurlarına kadar giden geniş bir yelpazede sorunlar ortaya çıkabilir."
Erken doğum riskine karşı kadın hastalıkları-doğum uzmanları ve yenidoğan yoğun bakım ünitesinin birlikte çalışması gerektiğine dikkat çeken Dr. Sokullu; "Doğum ekibi bize bir erken doğum haberi verdiği andan itibaren, biz de gereken hazırlıkları yapıyoruz. Bebeğin ilk birkaç saati çok önemli. Doğduğunda ehil ellerde olması gerekiyor. Hemen tüpünün takılması, hemen solunum cihazına bağlanması ve bütün bunlar yapılırken hırpalanmaması gerekiyor. Bebek üzerinde gereksiz denemeler yapılmaması, prematüre bebekler üzerinde eğitim yapılmaması gerekiyor. Bizim hastanemizde en kötü durumdaki bebeğe en kıdemli hemşire bakar" diyor.

Preeklampsi'ye karşı multivitamin
Gebelik öncesi multivitamin kullanımı özellikle zayıf kadınlarda (vücut kitle indeksi 35kg/rrf'den az olanlar) preeklampsi gelişimi riskini azaltıyor. Preeklampsi olarak adlandırılan tablo; yüksek tansiyon, proteinüri, ödem ile seyreden ve gebelikte hem annenin hem de çocuğun gelişimini olumsuz olarak etkileyebilecek bir hastalık. Pensilvanya'da yapılan bir çalışmaya göre gebelikten 6 ay önce başlanan, haftada en az bir kez ve gebeliğin ilk 3 ayı boyunca düzenli multivitamin kullananlarda preeklampsi riski yüzde 71 oranında azalıyor. Gebelikten önce normal kilosunun üzerinde olanlarda (vücut kitle indeksi 25kg./nf'den fazla olanlar) ise multivitamin kullanımının preeklampsiye etkisi yok.

"Konizasyon" erken doğum riskini artırıyor
Rahimağzı kanserlerinin öncü lezyonlarının tedavisi için yapılan konizasyon işleminin erken doğum riskini artırdığı ortaya kondu. Avusturya Graz Üniversitesi'nde yapılan araştırmada konizasyon yapılmış ve yapılmamış iki grup kadının doğumları incelendi. Konizasyon yapılmış olan grupta erken doğum riskinin artmış olduğu ve bebeklerin doğum ağırlıklarının daha az olduğu belirlendi. Araştırma sonunda, "Konizasyon işlemi hayat kurtarıcı ve çok önemli bir işlem olmakla beraber; endikasyon olarak çok dikkatli olunmalı ve olası riskler hasta ile paylaşılmalıdır" görüşü dile getirildi.

Düşük riskinde baba yaşının etkisi
20. gebelik haftasından önce olan gebelik kayıpları düşük alarak adlandırılıyor. Bugüne kadar anneye bağlı nedenlerle ilgili bir çok araştırma yapılmasına karşın, baba faktörüyle ilgili araştırmalar sınırlı sayıdaydı. Spontan düşüklerde baba yaşının etkisini araştıran bilimadamları 1506 spontan düşük yapmış hasta ile, 12359 normal zamanında canlı
doğum yapmış hastanın datalarını karşılaştırdı. Sonuç olarak anne yaşı ve diğer faktörlerden bağımsız olarak, ilerlemiş baba yaşının spontan düşüklerde belirgin olarak etkili olduğu ortaya çıktı.
 
Bebeğin suyu erken gelirse (Erken membran rüptürü, EMR)
Hamileliklerin yüzde 10’unda görülen erken membran rüptürü yani bebeğin suyunun erken gelmesinin en büyük riski doğumu başlatmasıdır. Çoğu vakada erken membran rüptürüne enfeksiyonlar yol açar. Bundan dolayı hemen tedavi edilmesi gerekir.
Anne karnında bebeği dış travmalardan koruyan, hareket etmesini, solunum sisteminin gelişmesini ve sabit ısıda tutulmasını sağlayan amniyon sıvıdır. Bu sıvıya halk arasında bebeğin suyu denir. Amniyon sıvısını çevreleyen zarlara amniyotik membranlar denir. Amniyotik membranlar bebeği vajina ve serviksten yukarıya geçebilecek mikroorganizmalardan korurlar.

Amniyon kesesinin doğum başlamadan yırtılması ve suların gelmeye başlaması, bebeğin suyunun erken gelmesi yani erken membran rüptürü (EMR) olarak adlandırılır. Bu durum hamileliklerin yaklaşık %10'unda görülür. Bazı vakalarda aniden vajinadan sıvı boşalırken bazılarında sıvı boşalması belirgin değildir ve ara ara az miktarda gelebilir. Erken doğumun en önemli nedenlerin biri bebeğin suyunun erken gelmesidir.

Erken membran rüptürü nedenleri
Bebeğin suyunun erken gelmesinin kesin nedenleri bilinmiyor ancak çoğu vakada erken membran rüptürüne enfeksiyonlar neden olur. Bunun dışında en sık görülen nedenler şunlar:
• Annende beslenme bozukluğu
• Düşük sosyoekonomik düzey
• Annenin karnına gelen darbeler
• Anne adayının sigara içmesi
• Rahim ağzı yetmezliği
• Çoğul gebeliklerde veya polihidramniosda (amnion sıvısının çok fazla olması) görülen rahmin aşırı gerilmesi
• Plasentada anormallikler
• Amniosentez yapılması
• Rahim ağzına dikiş atılması
• Rahme ait anomaliler

Erken membran rüptürü belirtileri
Hamilelerde bebeğin suyunun erken geldiği durumlarda görülen en önemli belirti ani sıvı boşalması. Ancak bazı vakalarda zar rahmin üst kısmında yırtıldığından sıvı boşalması hafif idrar kaçırma gibi ortaya çıkabilir. Tanı koymak için anne adayına vajina muayene yapılır.

Erken membran rüptürü riskleri:
Anne adayı ve bebek için suyun erken gelmesinin en önemli riski bu durumun doğumu başlatması. Her vaka olmazsa genellikle suyun gelmesinin ardından 24 saat için doğum sancıları başlar. Erken membran rüptürü erken doğuma neden olduğundan bebeğin gelişimi açısından risk taşır.
En önemli ikinci risk ise zarın yırtılması ve sıvının boşalmaya başlaması ile birlikte bebeğin enfeksiyon kapma olasılığının artmasıdır. Bu durumlarda anne adayı yakından izlenir. Enfeksiyon oluştuğu takdirde ise antibiyotik tedavisine başlanır. Suyun geldiği vakalarda oluşan enfeksiyona koryoamnionit denir. Bu enfeksiyonun mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Aksi takdirde uterusa ve buradan anne adayının kanına geçerek hamilede ciddi enfeksiyonlara ayrıca fetüse ve fetüsün kanına geçerek ciddi enfeksiyonlara neden olabilir. Enfeksiyon tansının konduğu durumlarda hamilelik sona erdirilir.
Anne adayında ani ve bol su gelmesi kordon sarkmasına işaret edebilir. Böyle durumlarda kordon sıkışabilir ve bebeğin ölümüne bile sebep olabilir. Ayrıca suyun erken gelmesine plasentanın (dekolman plasenta) da ayrılması eşlik edebilir.


Erken membran rüptürü tanısı:
Bebeğin suyunun erken geldiğini teşhis etmek için farklı testler uygulanabilir. Bunlardan bazıları:
• Vajinal muayene ile rahim ağzından su gelip gelmediğine bakmak
• Rahim ağzında veya vajinadan gelen suyun bebeğe ait olup olmadığı gösteren ferning testi ve nitrazin testi
• Vajinal sıvıda AFP veya fetal fibronektin bakılarak uygulanan testler
• Ultrasonda bebeğin suyunun durumuna bakılması
Erken membran rüptürü tedavisi:
Hamilelikte 34. hafta tamamlanmamışsa bebekte akciğer olgunlaşmasını hızlandıracak tedaviler uygulanır. Ayrıca durum uygunsa bebeğin gelişimi tamamlanması için beklenir. Ancak bebek 34 hafta büyük ise akciğerleri geliştiğinden doğumun gerçekleşmesi sağlanır. Suyun gelmesinden sonra 24 saat içinde sancılar başlamazsa antibiyotik tedavisine başlanır ve suni sancı verilerek doğum başlatılır.
ALINTI
 
geçmiş olsun canım allah birdaha böyle acılar yaşatmasın,chnb arkadaşımız çok detaylı ve güzel bilgiler paylaşmış senin için..allah yardımcımız olsun..

canım kısalma yada açılma yok sadece kasılma vardı öylemi?benmi anlıyamadım yoksa..eğer bu ikisi yoksa korkma istirahat ve bol suyla geçer bence..ben 24+5 im..rahim ağzımda kısalma var sadece yatıp günde 3-4 lt su tüketiyorum yaklaşık 3 hafta oldu artmadı kısalmam..allah yardımcımız olsun
 
BerMel
başın sağolsun arkadaşım...
rabbim bir daha yaşatmasın...
ilk doğumda enfeksiyon neden olmuş diyeceğim ama ikincide enfeksiyon yokmuş...
demek başka sorunlarda olabilir...
bence ilk öncelikle rahimde bir sorun olup olmadığını araştırın...

nurcancım hoşgeldin canım
 
kızlar bişey sorcam size şimdi bazen böyle göbek deliğimin yan tarafı genelde yumruk gibi şişiyo ve geriliyo 30sn kadar sürüyo ağrı falan yok..dün toplam 6 kez oldu mesela bu kasılmamı yoksa bebeğin pozisyonuyla ilgili bişeymi?
 
yok canım ilk gittiğimde açılma vardı kasılmalardan dolayı sonra tedaviyle kasılmalar durdu şuan normal sadece yatıyorum kısalma nasıl oluyomuş ki...
amin canım aminnn

fadiğim hoşbulduk çok iyi oldu burayı tavsiye etmen
 
canım benim de çok bilgim yok ama şunu netten kopyalıyorum...

Gebelikte Karın Kasılması ve Sertleşmesi
Gün içerisinde özellikle 30. haftadan sonra bebek hareketleri esnasında 6-8 kez düzensiz aralıklarla olan ve şiddeti düşük kasılma ve karında serleşmeler hissedilebilir bu normal bir durumdur fakat kasılmalar ritmik bir periyoda girmeye doğru gidiyorsa bu erken doğumun habercisi de olabilir
Doğum eyleminin zamanından önce başlaması başta uterus kasılmaları olmak üzere anne adayı tarafından fark edilebilen çok çeşitli belirtiler verir. Bu belirtilerin her anne adayı tarafından bilinmesi gereklidir.
Erken doğumun gerçekleşmesi için temel şart uterus kasılmalarının olmasıdır. Kasılma olmadan serviks açılmaz. Kasılmalar bazı gebelerde kendini ağrıyla belli ederken bazı gebelerde hiç bir ağrıya yol açmayabilir.
Kasılmaların anne adayı tarafından saptanması:
Kasılmalarınızın olup olmadığını anlamak için avucunuzun içini karnınıza hafifçe dokundurunuz. Avucunuzun altında uterusun “toplanıyor” hissi yaratması kasılma belirtisidir. Bu esnada ağrı duyulması şart değildir. Bu kasılmaların sıklığını ve süresini ölçünüz. Saatte dört kez ya da daha sık ortaya çıkan kasılmalarda mutlaka doktorunuza haber veriniz.
alıntı...
 
Son düzenleme:
canım rahim ağzı önce kısalır sonra kasılmalarla açılır benim bildiğim,benim dr um kısalmış bi rahim ağzının yatarak en fazla yarım cm uzatabiliriz benim 1mm uzadı mesela,tek şart yatmam daha fazla kısalmaması gerek dedi,kasılmalar içinde dikkat ediyorum olursa ilaç başlıycakmış...ama anlıyamıyorum bi türlü kasılmam varmı yokmu?

sağol canım bende okudum aynen toplanıyor gibi oluyor fakat düzenli değil dün toplam 6 bugün 4 kez oldu..yarın doktora gidicem bakalım ne diycek..
 


Canım Fadik'in dediği gibi düzenli olupolmaması önemli. Bir de toplandığı zaman hastanedeyken ben karnımı okşuyordum, doktorum gördü ve öyle yaparsan rahimi uyarırsın demişti. Fazla karnına dokunmamanı tavsiye ederim.Önceden okuduklarımdan hatırladığım kadarıyla karın çatlamasın diye kremlerle ovmak da rahimi uyarıyor diye okumuştum. Sanırım
Edamecrin ve Yaren arasında geçen bir diyalogda. İstersen bubları da sorup doktoruna sonra bizi de aydınlatabilirsin. Herşey gönlünce olsun...
 
Canım öncelikle çok geçmiş olsun. Hepimiz benzer şeyler yaşadık. İnşallah bir daha tekrarlanmaz. Benim de kaybettiğim oğlumun adı Berat Tunca idi. İnşallah onlar bizlere cennette şefaatçi olacaklar. Sanırım buradaki herkesin en büyük tesellisi bu. Sana en büyük tavsiyem gerekli tüm testlerini yaptırman, teşhisini koydurman. Böylece önünü görebilirsin. Yoksa her an tedirgin geçirirsin yeni hamileliğini.
 

Canım benim artık hamileliğin keyfini çıkarma zamanı senin için. Bence bol bol gez. Ben hamile görünümümle dolaşmayı çok severdim. Herkesin güzel ilgisiyle karşılaşmayı; otobüste yer vermeler, bir şey yenildiğinde ikram etmeler... Malesf biz bunları çok az yaşayabiliyoruz diğer hamilelere göre. Artık endişesizce yaşa, yattığın ayları acısını çıkar. Gerçekten sen bunları çoktan hak etmiştin. Benim bu forumda en çok taktir ettiğim insanlardan biri oldun Sibelciğim. Her şey gönlünce olur inşallah...
 
Fadik nasılsın? Doktorları araştırabildin mi? Şu an herhangi bir ilaç kullanıyor musun?
 

benim kızımın adıda sümeyye canım...
onun cennette olacağını bilmek bana çok büyük bir teselli oluyor...
onlar için sorgu sual yok...onlar günahsız melekler...
hemde bizede şefaettçi olacaklar...

kızlar bu arada aklıma gelmİşken söyleyeyim...
ne kadar erken doğarsa doğsun bebeklere isim vermek lazımmış
...
 
Fadik nasılsın? Doktorları araştırabildin mi? Şu an herhangi bir ilaç kullanıyor musun?
sorma canım hala dr bakıyorum...
çok dr buldum ama hep karşı tarafta...
bu tarafta bulduklarımı bugün aradım ama pazar olduğu için mi bilmem kimseyi bulamadım...
canım senin arkadaşın dediği zeki şahinoğlunun muayeneside karşıdaymış galiba...
nette bir yerde adresini buldum ama karşıda işte.....
ama yinede arayıp bu tarafta muyene edip etmediğini soracağım...
bir kaç tanede dr daha var düşündüğüm onlarlada görüşmedim daha...
bir aksilik çıkmassa yarın bir bakacağım...

2 aydır forbiol (folik asit) kullanıyorum...
birde prolaktin biraz yüksektiya onun içinde ialç alıyorum...
in bu ay düşerse bırakacağım...
 

sağol canım.. ama yanlız ben değil her kadın hamileliği ve onun tadını çıkarmayı hak ediyor..Allah kimseye evlat acısıda, hasretide göstermesin, biz bunları çok yaşadık, dün kendi kendime oturunca ağlamaya başladım, normal doğuma karar verdim ama doğrumu yaptım, ya bebeğime doğumda birşey olursa, ya o anda yanlış bir hareketle ona zarar verirsem diye çok korkuyorum, acaba diyorum bazen sezeryan olsaydım bu hafta belkide doğumum olur biterdi..
 

canım onu benim doktorum değilde edanın doktoru söylemiş, ben banyo yaptıkça çatlamasın diye bebe yağı kullandım, son ayım biraz alt taraflarda oldu, bir aydır hemen kemen hergün sürüyorum zaten fazla çatlağım yok, ama yağı sürdüğümde karnımda uyarılma veya sertleşme hiç hissetmedim, hissetsem sürmezdim..
 

Merhaba Yaren58 cim..cok tesekkur ederim bilgin ve aciklaman icin
Bende aynen senin gibi dusunuyorum..ama iste herseyi 4 martta konuscaz tartiscaz ve cozumler dusuncez.Ve tabki konrtollerim falan olcak..hayirlisi ile ondan sonra kendimide iyi toparlarsam cesaretimi falan istiyorum tekrar bi cocuk.
CUnku cok icim aciyor..Hayirlisi insallah..cok sagok canim.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…