Bu yazıda çocukları en derinden ve en çok etkileyen iki şiddet türünden ; aile içi şiddetten ve medyadaki şiddetin çocuklar üzerindeki etkilerinden söz etmek istiyorum.
Şiddet insanoğlu var olduğu günden beri var olan bir kavram.Kimine göre güç kimine göre acizlik göstergesi. Neyi gösterirse göstersin ve ne biçimde olursa olsun şiddet toplumsal ve bireysel yaşamda güven ve kişisel bütünlük açısından geri dönülmez izler bırakır.
Aile bireylerine yönelik fiziksel, psikolojik ve cinsel istismar, evdeki tüm canlılara gösterilen fiziksel ve psikolojik şiddet aile içi şiddetolarak adlandırılır. Aile içi şiddetin yaşandığı evlerde çocukların duygusal ve gelişimsel talepleri ve bazen fiziksel gereksinimleri yeterince karşılanamaz. Şiddet mağduru olan yakınlar bir çocuğun gereksinimlerini karşılayacak durumda değillerdir, çocuğun kendisi şiddet görüyorsa durum daha da tehlikeli boyutlardadır. Kendisine bakım veren ve şiddet gören kişinin çaresizliği, umutsuzluğu, yetersizlik duygusu çocuğa da yansır. Çocuk evin içinde kimseye güvenemez hale gelir. Şiddet uygulayandan korkar, ona öfkelenir ama duygularını ifade etmeye çoğu zaman çekinir, bazen de ona karşı çıkamadığı, diğer aile bireylerini koruyamadığı için kendini güçsüz, suçlu ve yetersiz, işe yaramaz hissedebilir. Şiddet gören kişi de çocuk için güvenilir değildir, kendini bile koruyamayan kişi çocuğunu nasıl koruyacaktır. Kimi zaman da çocuklar şiddete kendilerinin neden olduğunu düşünürler.Hatayı kendilerinde ararlar, suçluluk duygusuyla davranışsal tepkiler gösterirler. Saldırgan, sinirli olurlar. Mağduru veya tanığı oldukları şiddetin bizzat uygulayıcısı konumuna geliverirler.
Aile içi şidet gören veya tanıklık eden çocuklarda görülen bazı ortak şikayetlere göz atarsak;
· Aşırı endişe, korku, çabuk irkilme
· Psikosomtaik belirtiler( fiziksel şikayetler- karın ağrısı, baş ağrısı v.b)
· Alt ıslatma
· Özgüven azalması
· Dürtüsel davranışlarda artma
· Sinirlilik hali
· Okul başarısında düşme
· Yaşından küçük davranmaya başlama
· Uyku sorunları
· Çevreye ve/veya arkadaşlarına karşı ilgisizlik
· Yeme sorunları
· Sık sık ağlama
· Temel güven duygusunun azalması
· Dikkatini toplama güçlükleri
Aile içi şiddet yaşanan ortamlarda büyüyen çocuklar aile dışı dünyalarında da bildikleri tek yolla- şiddet yoluyla iletişim kurmaya çalışabilirler. Kendilerini daha sağlıklı ifade edecek bir yol bulmakta güçlük çekerler, sorun çözme becerileri pek fazla gelişemez. ıstediklerini tehditle- şiddetle elde etmeye, insanların ilgisini bu yolla çekmeye çalışırlar. Bu tür sorunların yaşandığı evde büyüyüp yetişen ergenlerde alkol ve uyşturucu madde kullanımıyla ilgili sorunlara daha sık rastlanır. Bazı çocuklar ise tamamen içlerine kapanırlar, üzüntülü, kaygılı, korkak, kendilerini toplumda ve özel ilişkilerinde ifade edemeyen bireyler olurlar.
Toplumda şiddetin giderek arttığı, yaygınlaştığı ve gündelik yaşamın neredeyse bir parçası haline geldiği günümüzde medyada izlenen şiddet, tek başına olmasa bile çocuklarımızı oldukça olumsuz yönde etkilemekte.
Medyada gösterilen şiddetin çocuklar üzerindeki etkileri çocukların yaşına, izlenen programa, aile bireylerinin o programla ilgili düşüncelerine, aile ortamına, çcuğun öznel koşullarına bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte bu şiddetten etkilenmemek olanağı yok.
Zaman zaman televizyondan nefret, kin , hırs pompalanıyor. Haberler, çizgi filmler , diziler yoluyla ölüm insanlara pazarlanıyor, yaşanan acılar reyting kavgasında öne geçmenin yolu olarak abartılarak neredeyse gözümüze sokuluyor. Haber adı altında şiddet neredeyse canlandırılarak satılıyor. Ve bunlar öylesine hızla akıp gidiyor ki bu hıza yetişemiyor, her olaya ilişkin duygumuzu yaşamaya-ifade etmeye zaman bile bulamıyoruz. Düşük bir farkındalıkla izliyor, düşünmeye vakit bulamadan algılıyoruz. Şiddetin ödüllendirildiği, kahramanlık olarak gösterildiği, çekici bir gerçekmiş gibi sunulduğu, şiddet kurbanının zayıf güçsüz olarak nitelenip aşağılandığı programlar giderek daha çok izlenir oluyor.
TV sadece şiddeti göstermekle kalmayıp yapısal şiddet üretiyor. Filmlerde izlediğimiz şiddetin çok azı gerçek yaşamda var aslında. Özellikle de kendi var etme mücadelesindeki çocuklarımız bu durumdan en çok ve en olumsuz şekillerde etkileniyor.
4-7 yaş grubundaki çocuklar, gerçekle hayaliyi tam olarak ayıramadıklarından televizyonda izledikleri şiddeti aynen uygulamaya kalkarlar. Şiddetin somut sonuçlarını tam olarak algılayamazlar. Bunun yanında bilinçaltı şiddet duyguları da artar. Şiddet giderek kendini ifade etmenin bir yolu haline gelebiilir. Bu yaş grubu çocukların izledikleri yayınlarda gördükleri korku, gerilim onları günlerce rahatsız edebilir. Kendilerini güvende hissetmeyebilirler, çok endişeli ve korkak olabilirler ve hatta bazı sahneler kalıcı endişe ve korku haline, ciddi uyku ve iştah değişikliklerine neden olabilir.
A.B.D de yapılan bir çalışmada, günde ortalama 2 saat çizgi film izleyen okul öncesi çocuklar yılda 10000 şiddet sahnesi izlemiş oluyorlar ve 500 sahnenin kişilikte agresyon-saldırganlık gelişimini arttırdığı çok bilinen bir gerçek. Bu yaş çocuklar tarafından şiddet ‘hoş’, ‘gerekli’ olarak değerlendirilebiliyor. 5 yaşındaki bir çocuk her gün TV izleyerek 15 yaşına geldiğinde 18000 cinsel taciz, saldırı, kavga, işkence yolu öğrenmiş oluyor.
Çocukluk döneminde izlenen her görüntünün, uyulan her sesin,karşılaşılan her durumun ileriki yaşamlarından mutlaka bir yansıması olacağını unutmamak gerekir- ister olumlu ister olumsuz. 7-12 yaş arası çocuklar iyi yönlendirildiklerinde televizyondan bir takım kazanımlar elde edebilirler. Şiddet içeren görüntüler bu yaş çocukların yaşamlarını etkilemekle birlikte iletişim-sosyal uyum üzerindeki etkileri çok da olumsuz değil. Uzun süre televizyon izlemenin getirdiği olumsuzluklardan daha önceki yazıda söz ettiğimiz için tekrar değinmeyeceğim. Sadece izlenen şiddetin çocuklarda yarattığına kısaca değinmek istiyorum. Çocuklar gerçek yaşamda haksızlığa uğradıklarında tv izler gibi seyirci konumunda kalıyorlar. Şiddet günlük, sıradan bir olay gibi algılanıyor. Davranışlarına-oyunlarına şiddet doğrudan yansıyor. Kahramanlar sorunları şiddetle çözüyor ve o yaşlarda modele, kahramana gereksinim duyan çocuklar da bu kahramanı model alarak ona benzer hareketleri tekrarlıyorlar ve bir de şiddeti mazur gösteren nedenler oluşturuluyor. ‘Şehri kötülerden kurtardı’ ‘ Ailesi böylece rahat etti’ ‘ıyilik için yapıyor ama’. Çocuklar amaç doğruysa her yolun mubah olduğu sonucuna varabiliyorlar.
Reklamlar yoluyla çalışmak, erdemli olmak gibi insani değer yargılarına önem vermenin yerini sadece tüketerek mutlu olmak almaya başlıyor. ınsanlar sadece alabildikleri oranda var olabileceklerine inanıyorlar. Bu inanç maddi olarak daha kısıtlı olan ve diğerlerine özenen çocuklarda şiddeti ve saldırganlığı körükleyen bir halde alabiliyor. Reklamda gördüğü her şeyi alamayan aile kendini kötü hissederken çocuklar da reddedilmiş ve dolayısıyla yoksun bırakılmış hissedebiliyorlar. Her gördüğü alınanlarsa hiç bir şeyden tatmin ve mutlu olmamayan ve hep daha fazlasını isteyen bireyler haline gelebiliyorlar. Kırgın, yoksun ve mutsuz bireylerin sayısındaki artış doğrudan şiddeti de körükleyebiliyor.
Dr.Özlem MESTÇıOĞLU
Psikiyatrist
Şiddet insanoğlu var olduğu günden beri var olan bir kavram.Kimine göre güç kimine göre acizlik göstergesi. Neyi gösterirse göstersin ve ne biçimde olursa olsun şiddet toplumsal ve bireysel yaşamda güven ve kişisel bütünlük açısından geri dönülmez izler bırakır.
Aile bireylerine yönelik fiziksel, psikolojik ve cinsel istismar, evdeki tüm canlılara gösterilen fiziksel ve psikolojik şiddet aile içi şiddetolarak adlandırılır. Aile içi şiddetin yaşandığı evlerde çocukların duygusal ve gelişimsel talepleri ve bazen fiziksel gereksinimleri yeterince karşılanamaz. Şiddet mağduru olan yakınlar bir çocuğun gereksinimlerini karşılayacak durumda değillerdir, çocuğun kendisi şiddet görüyorsa durum daha da tehlikeli boyutlardadır. Kendisine bakım veren ve şiddet gören kişinin çaresizliği, umutsuzluğu, yetersizlik duygusu çocuğa da yansır. Çocuk evin içinde kimseye güvenemez hale gelir. Şiddet uygulayandan korkar, ona öfkelenir ama duygularını ifade etmeye çoğu zaman çekinir, bazen de ona karşı çıkamadığı, diğer aile bireylerini koruyamadığı için kendini güçsüz, suçlu ve yetersiz, işe yaramaz hissedebilir. Şiddet gören kişi de çocuk için güvenilir değildir, kendini bile koruyamayan kişi çocuğunu nasıl koruyacaktır. Kimi zaman da çocuklar şiddete kendilerinin neden olduğunu düşünürler.Hatayı kendilerinde ararlar, suçluluk duygusuyla davranışsal tepkiler gösterirler. Saldırgan, sinirli olurlar. Mağduru veya tanığı oldukları şiddetin bizzat uygulayıcısı konumuna geliverirler.
Aile içi şidet gören veya tanıklık eden çocuklarda görülen bazı ortak şikayetlere göz atarsak;
· Aşırı endişe, korku, çabuk irkilme
· Psikosomtaik belirtiler( fiziksel şikayetler- karın ağrısı, baş ağrısı v.b)
· Alt ıslatma
· Özgüven azalması
· Dürtüsel davranışlarda artma
· Sinirlilik hali
· Okul başarısında düşme
· Yaşından küçük davranmaya başlama
· Uyku sorunları
· Çevreye ve/veya arkadaşlarına karşı ilgisizlik
· Yeme sorunları
· Sık sık ağlama
· Temel güven duygusunun azalması
· Dikkatini toplama güçlükleri
Aile içi şiddet yaşanan ortamlarda büyüyen çocuklar aile dışı dünyalarında da bildikleri tek yolla- şiddet yoluyla iletişim kurmaya çalışabilirler. Kendilerini daha sağlıklı ifade edecek bir yol bulmakta güçlük çekerler, sorun çözme becerileri pek fazla gelişemez. ıstediklerini tehditle- şiddetle elde etmeye, insanların ilgisini bu yolla çekmeye çalışırlar. Bu tür sorunların yaşandığı evde büyüyüp yetişen ergenlerde alkol ve uyşturucu madde kullanımıyla ilgili sorunlara daha sık rastlanır. Bazı çocuklar ise tamamen içlerine kapanırlar, üzüntülü, kaygılı, korkak, kendilerini toplumda ve özel ilişkilerinde ifade edemeyen bireyler olurlar.

Toplumda şiddetin giderek arttığı, yaygınlaştığı ve gündelik yaşamın neredeyse bir parçası haline geldiği günümüzde medyada izlenen şiddet, tek başına olmasa bile çocuklarımızı oldukça olumsuz yönde etkilemekte.
Medyada gösterilen şiddetin çocuklar üzerindeki etkileri çocukların yaşına, izlenen programa, aile bireylerinin o programla ilgili düşüncelerine, aile ortamına, çcuğun öznel koşullarına bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte bu şiddetten etkilenmemek olanağı yok.
Zaman zaman televizyondan nefret, kin , hırs pompalanıyor. Haberler, çizgi filmler , diziler yoluyla ölüm insanlara pazarlanıyor, yaşanan acılar reyting kavgasında öne geçmenin yolu olarak abartılarak neredeyse gözümüze sokuluyor. Haber adı altında şiddet neredeyse canlandırılarak satılıyor. Ve bunlar öylesine hızla akıp gidiyor ki bu hıza yetişemiyor, her olaya ilişkin duygumuzu yaşamaya-ifade etmeye zaman bile bulamıyoruz. Düşük bir farkındalıkla izliyor, düşünmeye vakit bulamadan algılıyoruz. Şiddetin ödüllendirildiği, kahramanlık olarak gösterildiği, çekici bir gerçekmiş gibi sunulduğu, şiddet kurbanının zayıf güçsüz olarak nitelenip aşağılandığı programlar giderek daha çok izlenir oluyor.
TV sadece şiddeti göstermekle kalmayıp yapısal şiddet üretiyor. Filmlerde izlediğimiz şiddetin çok azı gerçek yaşamda var aslında. Özellikle de kendi var etme mücadelesindeki çocuklarımız bu durumdan en çok ve en olumsuz şekillerde etkileniyor.
4-7 yaş grubundaki çocuklar, gerçekle hayaliyi tam olarak ayıramadıklarından televizyonda izledikleri şiddeti aynen uygulamaya kalkarlar. Şiddetin somut sonuçlarını tam olarak algılayamazlar. Bunun yanında bilinçaltı şiddet duyguları da artar. Şiddet giderek kendini ifade etmenin bir yolu haline gelebiilir. Bu yaş grubu çocukların izledikleri yayınlarda gördükleri korku, gerilim onları günlerce rahatsız edebilir. Kendilerini güvende hissetmeyebilirler, çok endişeli ve korkak olabilirler ve hatta bazı sahneler kalıcı endişe ve korku haline, ciddi uyku ve iştah değişikliklerine neden olabilir.
A.B.D de yapılan bir çalışmada, günde ortalama 2 saat çizgi film izleyen okul öncesi çocuklar yılda 10000 şiddet sahnesi izlemiş oluyorlar ve 500 sahnenin kişilikte agresyon-saldırganlık gelişimini arttırdığı çok bilinen bir gerçek. Bu yaş çocuklar tarafından şiddet ‘hoş’, ‘gerekli’ olarak değerlendirilebiliyor. 5 yaşındaki bir çocuk her gün TV izleyerek 15 yaşına geldiğinde 18000 cinsel taciz, saldırı, kavga, işkence yolu öğrenmiş oluyor.
Çocukluk döneminde izlenen her görüntünün, uyulan her sesin,karşılaşılan her durumun ileriki yaşamlarından mutlaka bir yansıması olacağını unutmamak gerekir- ister olumlu ister olumsuz. 7-12 yaş arası çocuklar iyi yönlendirildiklerinde televizyondan bir takım kazanımlar elde edebilirler. Şiddet içeren görüntüler bu yaş çocukların yaşamlarını etkilemekle birlikte iletişim-sosyal uyum üzerindeki etkileri çok da olumsuz değil. Uzun süre televizyon izlemenin getirdiği olumsuzluklardan daha önceki yazıda söz ettiğimiz için tekrar değinmeyeceğim. Sadece izlenen şiddetin çocuklarda yarattığına kısaca değinmek istiyorum. Çocuklar gerçek yaşamda haksızlığa uğradıklarında tv izler gibi seyirci konumunda kalıyorlar. Şiddet günlük, sıradan bir olay gibi algılanıyor. Davranışlarına-oyunlarına şiddet doğrudan yansıyor. Kahramanlar sorunları şiddetle çözüyor ve o yaşlarda modele, kahramana gereksinim duyan çocuklar da bu kahramanı model alarak ona benzer hareketleri tekrarlıyorlar ve bir de şiddeti mazur gösteren nedenler oluşturuluyor. ‘Şehri kötülerden kurtardı’ ‘ Ailesi böylece rahat etti’ ‘ıyilik için yapıyor ama’. Çocuklar amaç doğruysa her yolun mubah olduğu sonucuna varabiliyorlar.
Reklamlar yoluyla çalışmak, erdemli olmak gibi insani değer yargılarına önem vermenin yerini sadece tüketerek mutlu olmak almaya başlıyor. ınsanlar sadece alabildikleri oranda var olabileceklerine inanıyorlar. Bu inanç maddi olarak daha kısıtlı olan ve diğerlerine özenen çocuklarda şiddeti ve saldırganlığı körükleyen bir halde alabiliyor. Reklamda gördüğü her şeyi alamayan aile kendini kötü hissederken çocuklar da reddedilmiş ve dolayısıyla yoksun bırakılmış hissedebiliyorlar. Her gördüğü alınanlarsa hiç bir şeyden tatmin ve mutlu olmamayan ve hep daha fazlasını isteyen bireyler haline gelebiliyorlar. Kırgın, yoksun ve mutsuz bireylerin sayısındaki artış doğrudan şiddeti de körükleyebiliyor.
Dr.Özlem MESTÇıOĞLU
Psikiyatrist
Son düzenleme: