- 31 Mayıs 2009
- 5.117
- 3.419
- 373
- 41
- Konu Sahibi sedosbilal
-
- #4.121
Allaha yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten nehyeder, zâlimin elini tutup zulmüne mani olur, onu hakka döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah Teâlâ kalblerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrâiloğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder.
(Ebû Dâvûd, Melâhim, 17)
Kendimce yeni kararlar alıyorum bu aralar. Sünnetlere daha çok dikkat etmek, daha çok misvak kullanmak, daha az yemek, gördüğüm yanlışları zorda olsa söylemek gibi. Bir kaç gün evvel dışarı çıkmıştım. Bize yakın bir markete girdim. Market çalışanlarından bir kızın kıyafeti dikkatimi çekti.
Başında mendil kadar bir başörtüsü. Vücuduna yapışan, kalça kısmını bile tam örtmeyen bir kazak, ayakta bir çizme ve kot kilotlu çorap(strech pantalon). Yanındaki bir beyle gayet rahat tavırlar içinde konuşuyordu.
Adam yanından ayrılınca, kızın yanına gidip, elimi omzuna koydum:
Canım dedim. Sana bir şey söylesem kızar mısın?
Biraz şaşkın ve tedirgince süzdü beni: istemeyerek kızmam herhalde dedi.
Ona, başörtüsü ve ayağındaki pantalonun birbirlerine zıt olduğunu, bu kıyafetin İslama uygun olmadığını anlattım.
Bu herkesin kendi bileceği bir iş dedi. Yani Sana ne demek istedi. Evet dedim, herkesin kendi bileceği bir iş olabilir ama ben müslümanım ve müslüman kardeşimi uyarmak zorundayım. Bu tür kıyafetleri giyenler için Peygamberimiz Giyinmiş çıplaklar diyor ve onların cennetin kokusunu alamayacağını buyuruyor.
Ben bunları biliyorum, ama markette uzun etekte giyilmiyor dedi. Bir kaç cümle daha edip ayrıldık. Ortanca oğlum yanımdaydı. Anne bence anlamadı dedi. Bende olsun yavrum, ben görevimi yaptım dedim. Sonra beni çok etkileyen bir söz söyledi: Ama anne böyle olanlar o kadar çok ki
Çoğumuzun hayatında ki islam, kimliğinde yazılı olandan öteye gidemiyor malesef. Toplumu yetiştirecek anneler, İslamdan çok uzaktalar. Tesettür bilincini içselleştiremedik. Hem örtülü, hem cazibeli nasıl olunur, bunun uğraşını veriyoruz. Allahı kandırmaya, vicdanımızı rahatlamaya çalışır gibi bir halimiz var sanki. Ahiretten biraz çalıp, dünyamızı mamur edelim, dünya tam olsun ama küçük göz boyamalarla Ahirette elimizden gitmesin istiyoruz.
Ne kolay yaşıyoruz. Ne ucuz
Son zamanlarda yaygınlaşan güya örtünme şekilleri, modalaştırılan, içi boşaltılan tesettürün toplumdaki bir yansıması. Müslüman kadın da artık ne giyineceğini, nasıl örtüneceğini kataloglardan, yeni trendlerden öğreniyor. Mevsime göre başörtüsü modelleri çıkıyor. Tesettür modasını anlatan dergiler kızlara modern örtünme şekilleri hakkında tüyolar veriyor.
60′lı yıllarda ilk kez taytı modaya kazandıran(!) kızıl haçta gönüllü olarak çalışan, erkek ve kadın giyim mağazalarına Adem ve havva ismini veren Pierre Cardin, tesettür modasını takip eden kızlarımız tarafından çok tutuluyor ve bu firmanın P logolu eşarpları müslüman kızların başında arz-ı endam ediyor. Pierre Cardinin topluma kazandırdığı Tayt çılgınlığı, şimdilerde kızlarımızın bacaklarında kot tayt olarak hayat buluyor. Nasıl da yakışıyor ama! Başta güya eşarp, bacakta tayt, ayakta bir karış topuklu ayakkabı. Ne oradan, ne buradan, arada kalmış, kimliksiz, şahsiyetsiz bir görüntü meydana geliyor.
Etraf başörtülü yarı çıplaklardan geçilmiyor
Tesettürle başkaları değil ama başörtülüler fena halde dalga geçmekte.
Arkadaş zor geliyorsa çıkar kafandaki örtüyü. Sana zorla taktıran mı var?
Bir salaşlık, bir derbederlik.
Sanki kafasındaki iki kılı kapatınca hatun kişi, bütün vazifelerini tamamlamış gibi vücudunu orta yere saçıveriyor. Göbekler, göğüsler, kalçalar orta yerde.
En baştakilerdeki bozulma bütün toplumu etkilemekte. VIP kadınlardan başlayan bir dezenformasyon.
Tesettürün bozulmasında en büyük suçlu erkekler. Onlar açık bayanlara, televizyonun edepsiz çıplaklarına hayranlıkla bakarken, hanımları da; o aptal beylerini ellerinde tutabilmek için açılma yarışına girdiler.(Mine Alpay Gün)
Yıllardır tesettürlü hanımların yanlış giyimleri tartışılıyor. Önceleri pantalon giymesi, bele oturan pardesüler, renkli eşarplar tartışılırken şimdilerde göbeği açık kıyafetler ve strech pantalonlardan bahsediyoruz. Var mı bunun daha ötesi, düşünmek bile istemiyorum.
Böyle giyinen, tesettürü basitleştiren, belki de bilmediği için bunları yapanlardan müslümanlar olarak sorumluyuz. Asla banane diyemeyiz. Sorumluluktan kaçan inanç ucuzluğu bize yakışmaz.
Her birimiz fırsatını bulduğumuz ilk anda, en uygun ortamlarda, olması gerekeni tebliğ etmeyi boynumuza bir borç bilmeliyiz. Yazılar, iç sıkıntıları, üzülmeler, kendi aramızda konuşmalar yetmiyor. Toplumun düzelmesinde bir fayda sağlamıyor. Peygamberleri düşünün, dışlandılar, horlandılar, meczup dendi onlara. Kolay mı Müslüman olmak? Sıcak yerlerimizde oturarak cenneti kazanmak kolay mı?
Allahın dinini ayakta tutmak hepimizin asli vazifesi olmalı.
Müslümanım diyen, hayatında Allah ve Rasulünü söz sahibi yapan herkese bir çağrıda bulunuyorum. Önce kendimizi düzeltelim. Tavır ve kılık kıyafetimizde İslama uymayan ne varsa değiştirmeye, yerine doğru olanı koymaya gayret edelim. Başımız dik olsun. Sonra İslamı, tesettürü yanlış anlayan, yanlış giyinen kardeşlerimizi uyaralım. Lütfen susmayalım! Otobüs durağında, yolculuk esnasında, hastane koridorunda yanımızda duran bu haldeki kardeşlerimize yanlış yaptığını güzel bir dille hatırlatalım. Tepki gösterebilir, azarlayabilir, sana ne diyebilir. Olsun varsın. Ne kaybederiz ki? Belki kafasında bir soru işareti belirir. Belki sizin gibi birilerini gördüğünde yine aynı tepkiyi alır mıyım endişesi yaşar ve kendini düzeltme yoluna gider.
Ama biz susarsak, görmemiş gibi yaparsak, normalmiş gibi davranırsak onlar yaptıklarından rahatsızlık duymayacaklar. Cahil cesareti ile yanlışlar yapmaya, toplumda istisnalıktan çıkıp genel olmaya başlayacaklar. Biz azınlıkta kaldığımız zaman insanlar üzerindeki tesirimiz azalacak.
Sadece tesettür değil, Allahın dinine aykırı olan, toplum düzenini ifsad etmeye sebep olan her yanlışı elimizden geldiği kadar düzeltmeye çalışalım. Komşumuzun, arkadaşımızın günahlarına susarak ortak olmayalım. Banane dediğiniz küçük şeyleri bile Ahiret gününde hesaba çekildiğiniz konular olarak bulabiliriz.
Onlar birbirlerini, yaptıkları fenalıktan alıkoymazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı. (Maide süresi 79)
Çünkü bir din daha yok. Bir peygamber daha gönderilmeyecek. Bu din bizim yaşantılarımızda,dillerimizde,kalplerimizde hayat buluyor. Biz ayakta tutamazsak, kadrini bilemezsek, Allahın bizi yok edip, dinini yaşatacak bir toplum yaratmaya gücü yetmez mi?
BU YAZI ÇOK HOŞUMA GİTTİ,PAYLAŞMAK İSTEDİM...
(Ebû Dâvûd, Melâhim, 17)
Kendimce yeni kararlar alıyorum bu aralar. Sünnetlere daha çok dikkat etmek, daha çok misvak kullanmak, daha az yemek, gördüğüm yanlışları zorda olsa söylemek gibi. Bir kaç gün evvel dışarı çıkmıştım. Bize yakın bir markete girdim. Market çalışanlarından bir kızın kıyafeti dikkatimi çekti.
Başında mendil kadar bir başörtüsü. Vücuduna yapışan, kalça kısmını bile tam örtmeyen bir kazak, ayakta bir çizme ve kot kilotlu çorap(strech pantalon). Yanındaki bir beyle gayet rahat tavırlar içinde konuşuyordu.
Adam yanından ayrılınca, kızın yanına gidip, elimi omzuna koydum:
Canım dedim. Sana bir şey söylesem kızar mısın?
Biraz şaşkın ve tedirgince süzdü beni: istemeyerek kızmam herhalde dedi.
Ona, başörtüsü ve ayağındaki pantalonun birbirlerine zıt olduğunu, bu kıyafetin İslama uygun olmadığını anlattım.
Bu herkesin kendi bileceği bir iş dedi. Yani Sana ne demek istedi. Evet dedim, herkesin kendi bileceği bir iş olabilir ama ben müslümanım ve müslüman kardeşimi uyarmak zorundayım. Bu tür kıyafetleri giyenler için Peygamberimiz Giyinmiş çıplaklar diyor ve onların cennetin kokusunu alamayacağını buyuruyor.
Ben bunları biliyorum, ama markette uzun etekte giyilmiyor dedi. Bir kaç cümle daha edip ayrıldık. Ortanca oğlum yanımdaydı. Anne bence anlamadı dedi. Bende olsun yavrum, ben görevimi yaptım dedim. Sonra beni çok etkileyen bir söz söyledi: Ama anne böyle olanlar o kadar çok ki
Çoğumuzun hayatında ki islam, kimliğinde yazılı olandan öteye gidemiyor malesef. Toplumu yetiştirecek anneler, İslamdan çok uzaktalar. Tesettür bilincini içselleştiremedik. Hem örtülü, hem cazibeli nasıl olunur, bunun uğraşını veriyoruz. Allahı kandırmaya, vicdanımızı rahatlamaya çalışır gibi bir halimiz var sanki. Ahiretten biraz çalıp, dünyamızı mamur edelim, dünya tam olsun ama küçük göz boyamalarla Ahirette elimizden gitmesin istiyoruz.
Ne kolay yaşıyoruz. Ne ucuz
Son zamanlarda yaygınlaşan güya örtünme şekilleri, modalaştırılan, içi boşaltılan tesettürün toplumdaki bir yansıması. Müslüman kadın da artık ne giyineceğini, nasıl örtüneceğini kataloglardan, yeni trendlerden öğreniyor. Mevsime göre başörtüsü modelleri çıkıyor. Tesettür modasını anlatan dergiler kızlara modern örtünme şekilleri hakkında tüyolar veriyor.
60′lı yıllarda ilk kez taytı modaya kazandıran(!) kızıl haçta gönüllü olarak çalışan, erkek ve kadın giyim mağazalarına Adem ve havva ismini veren Pierre Cardin, tesettür modasını takip eden kızlarımız tarafından çok tutuluyor ve bu firmanın P logolu eşarpları müslüman kızların başında arz-ı endam ediyor. Pierre Cardinin topluma kazandırdığı Tayt çılgınlığı, şimdilerde kızlarımızın bacaklarında kot tayt olarak hayat buluyor. Nasıl da yakışıyor ama! Başta güya eşarp, bacakta tayt, ayakta bir karış topuklu ayakkabı. Ne oradan, ne buradan, arada kalmış, kimliksiz, şahsiyetsiz bir görüntü meydana geliyor.
Etraf başörtülü yarı çıplaklardan geçilmiyor
Tesettürle başkaları değil ama başörtülüler fena halde dalga geçmekte.
Arkadaş zor geliyorsa çıkar kafandaki örtüyü. Sana zorla taktıran mı var?
Bir salaşlık, bir derbederlik.
Sanki kafasındaki iki kılı kapatınca hatun kişi, bütün vazifelerini tamamlamış gibi vücudunu orta yere saçıveriyor. Göbekler, göğüsler, kalçalar orta yerde.
En baştakilerdeki bozulma bütün toplumu etkilemekte. VIP kadınlardan başlayan bir dezenformasyon.
Tesettürün bozulmasında en büyük suçlu erkekler. Onlar açık bayanlara, televizyonun edepsiz çıplaklarına hayranlıkla bakarken, hanımları da; o aptal beylerini ellerinde tutabilmek için açılma yarışına girdiler.(Mine Alpay Gün)
Yıllardır tesettürlü hanımların yanlış giyimleri tartışılıyor. Önceleri pantalon giymesi, bele oturan pardesüler, renkli eşarplar tartışılırken şimdilerde göbeği açık kıyafetler ve strech pantalonlardan bahsediyoruz. Var mı bunun daha ötesi, düşünmek bile istemiyorum.
Böyle giyinen, tesettürü basitleştiren, belki de bilmediği için bunları yapanlardan müslümanlar olarak sorumluyuz. Asla banane diyemeyiz. Sorumluluktan kaçan inanç ucuzluğu bize yakışmaz.
Her birimiz fırsatını bulduğumuz ilk anda, en uygun ortamlarda, olması gerekeni tebliğ etmeyi boynumuza bir borç bilmeliyiz. Yazılar, iç sıkıntıları, üzülmeler, kendi aramızda konuşmalar yetmiyor. Toplumun düzelmesinde bir fayda sağlamıyor. Peygamberleri düşünün, dışlandılar, horlandılar, meczup dendi onlara. Kolay mı Müslüman olmak? Sıcak yerlerimizde oturarak cenneti kazanmak kolay mı?
Allahın dinini ayakta tutmak hepimizin asli vazifesi olmalı.
Müslümanım diyen, hayatında Allah ve Rasulünü söz sahibi yapan herkese bir çağrıda bulunuyorum. Önce kendimizi düzeltelim. Tavır ve kılık kıyafetimizde İslama uymayan ne varsa değiştirmeye, yerine doğru olanı koymaya gayret edelim. Başımız dik olsun. Sonra İslamı, tesettürü yanlış anlayan, yanlış giyinen kardeşlerimizi uyaralım. Lütfen susmayalım! Otobüs durağında, yolculuk esnasında, hastane koridorunda yanımızda duran bu haldeki kardeşlerimize yanlış yaptığını güzel bir dille hatırlatalım. Tepki gösterebilir, azarlayabilir, sana ne diyebilir. Olsun varsın. Ne kaybederiz ki? Belki kafasında bir soru işareti belirir. Belki sizin gibi birilerini gördüğünde yine aynı tepkiyi alır mıyım endişesi yaşar ve kendini düzeltme yoluna gider.
Ama biz susarsak, görmemiş gibi yaparsak, normalmiş gibi davranırsak onlar yaptıklarından rahatsızlık duymayacaklar. Cahil cesareti ile yanlışlar yapmaya, toplumda istisnalıktan çıkıp genel olmaya başlayacaklar. Biz azınlıkta kaldığımız zaman insanlar üzerindeki tesirimiz azalacak.
Sadece tesettür değil, Allahın dinine aykırı olan, toplum düzenini ifsad etmeye sebep olan her yanlışı elimizden geldiği kadar düzeltmeye çalışalım. Komşumuzun, arkadaşımızın günahlarına susarak ortak olmayalım. Banane dediğiniz küçük şeyleri bile Ahiret gününde hesaba çekildiğiniz konular olarak bulabiliriz.
Onlar birbirlerini, yaptıkları fenalıktan alıkoymazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı. (Maide süresi 79)
Çünkü bir din daha yok. Bir peygamber daha gönderilmeyecek. Bu din bizim yaşantılarımızda,dillerimizde,kalplerimizde hayat buluyor. Biz ayakta tutamazsak, kadrini bilemezsek, Allahın bizi yok edip, dinini yaşatacak bir toplum yaratmaya gücü yetmez mi?
BU YAZI ÇOK HOŞUMA GİTTİ,PAYLAŞMAK İSTEDİM...