Zayıflar Ülkesine Giden Gizli Geçit

Yazagelen

Guru
Kayıtlı Üye
23 Temmuz 2010
5.518
3.922
398
İstanbul
Bir varmış, bir yokmuş...
Dünya ikiye ayrılırmış: Zayıflar ve şişmanlar.

Zayıflar kendilerine özel saklı bir ülkede yaşarlarmış. Her şeyleri varmış, istedikleri kadar kıyafetleri, gülen yüzleri... Zayıflar Ülkesi, onu çevreleyen birkaç dağın ortasındaki geniş bir ovada kuruluymuş. Ovanın ortasında bir de göl varmış. O kadar zengin bir ülkeymiş ki burası evler altından yapılırmış ve herkes kendi evinde mutlu mesut yaşarmış.

Şişmanların kendilerine özel bir ülkesi yokmuş. Orda burda dağınık halde yaşarlarmış. Ne üstlerine giyecek kıyafetleri, ne de paraları varmış. O kadar mutsuzlarmış ki hiçbir şey yapmak istemezlermiş. Ne etraflarındaki diğer şişman komşularını ziyarete giderlermiş, ne de yaşadıkları dağın ardında ne olduğunu merak ederlermiş. Tüm şişmanların yaptığı tek hareket etraftaki ağaçlarda yetişen lezzetli pasta ve kekleri, börekleri toplamak ve onları yemekmiş. Bu yüzden bütün şişmanlar zamanla hasta olur ve daha saçları ağaramadan ölüp giderlermiş.

Şişmanlar arasında dolaşan kadim bir efsane varmış. Bu efsane insanların mutlu ve sağlıklı yaşadığı Zayıflar Ülkesi denen saklı bir yerden bahsedermiş. Eskiden oraya giden bir sürü yol olduğunu ama şimdi sadece bir tane kaldığını, onun da dağlardan birinin altındaki gizli bir geçit olduğu söylenirmiş. Şişmanların bir çoğu bu efsaneyi adı üstünde bir efsaneden öte görmezlermiş. Efsanenin gerçek olduğuna inanlar da geçiti bulmanın imkansız olduğunu düşündükleri için hiçbir şey yapmaz; sadece yerlerinde oturup yaşadıkları hayattan şikayet etmeye devam ederlermiş.

Derken bir gün, henüz hasta olmamış genç neslin şişmanlarından biri bu Zayıflar Ülkesi'ni bulmayı kafasına koymuş ve yollara düşmüş. Genç şişman efsanede anlatıldığı gibi dağların altında gizli geçitler aramaya başlamış ve bir sürü geçit bulmuş da... Ama hangi geçite girse yol ya bir uçurumla kesilir, ya da önü kayalarla kapalı olurmuş. Genç şişman pes etmemiş, aramış, aramış... Zaman ilerlemeye devam etmiş ve bir gün bir geçit daha bulmuş. Geçitin üzerine gömülü bir taşta şu yazılar kazılıymış:

"Uzun yollardan geçip de hoşgeldin dost!
Zayıflar Ülkesi'ne giden geçide geldin.
Bu yol zorludur, sonu mutluluktur.
Ama bir kere yola girdin mi, geri dönüşü yoktur.
Varsa cesaretin, gözün kararmışsa,
Bir adım at geçitten içeri ve bırak kapı senin için kapansın,
Bildiğin dünya artık arkanda kalsın.

Unutma dost,
Dağların ortasında, serin gölün kıyısında,
Altın evinde bekliyoruz seni"

Genç şişman durmuş, bir süre düşünmüş. Sağ tarafındaki dağın yamacında kalan fındıklı çikolata ağaçları ona göz kırpıyormuş. Geçite doğru yürümüş, daha önce gördüğü diğer geçitlerin aksine, bu geçit karanlıkmış, bir metre içersi bile görünmüyormuş. Bir an tereddüte düşmüş. Sonra durup artık iyice büyümüş olan göbeğine ve yorgun tombul bacaklarına bakmış. O an orada kararını vermiş ve fındıklı çikolata ağaçlarıyla vedalaşma gereği bile duymadan geçitten içeri adımını atmış. O adımını atar atmaz da arkasında bir gümbürtü kopmuş. Şişman dönüp bakmış ve içeri girdiği aralığın artık kapanmış olduğunu görmüş. Derin bir iç çekmiş ve yola koyulmak için hazırlanıp bir adım daha atmış. Sonra etrafı biraz aydınlanmış. Bir adım, bir adım daha derken; geçidin içi her adımda daha da aydınlanmış ve sonunda içeriye gün ışığı girmiş gibi olmuş.

Günler geçmiş, genç şişman yürümüş. Aylar geçmiş, genç şişman yürümeye devam etmiş. Bu geçitte de ağaçlar varmış. Tıpkı geldiği yerdeki ağaçlara benziyormuş bunlar. Ama bu ağaçların meyveleri daha farklıymış; daha küçük boyda, daha az şekerli, daha az yağlıymış. İlk başta alışması kolay olmamış ama zamanla bu meyvelerin kek ve pastalardan daha lezzetli olduğunun farkına varmış ve onları severek yemeye başlamış. Yol kimi zaman yokuş halini almış, kimi zaman derin suların içinden yüzüp geçmesi gerekmiş. Kimi zaman önünü kapatan küçük kayaları kaldırıp atmış. Bu zaman içerisinde göbeğinin eridiğini, tombul bacaklarının inceldiğini pek fark etmemiş.

Çoooook uzun zaman, çoooook uzun aylar sonra bir gün yürüdüğü yolun ilerisinde tuhaf bir görüntü görmüş, altın ışıltısını andıran bir şey... Hem korkmuş, hem heyecanlanmış; adımlarını daha da hızlandırmış. Sonra anlamış ki ilerde geçit bitiyor, bir açıklığa varıyormuş. Bu açıklığın ortasında bir göl ve gölün çevresine dağılmış bir sürü altından ev varmış. Genç koşmaya başlamış, koşmuş, koşmuş... O koştukça altın evlerinin çevresinde neşeyle konuşup eğlenen kalabalık onu fark etmiş ve karşılamak için geçitin çıkış kapısı etrafında toplanmışlar. Genç, yolun sonuna gelmiş. Önündeki neşeli yüzlere bakmış, tam çıkmasına bir adım kala durmuş, geçitin içindeki son derin nefesini almış ve sonra onu bekleyen yeni dünyasına ilk adımını atmış.

İşte bu okuyacağınız günlük, o gencin geçitte neler yaşadığını anlatıyor.

Yaş ortalarda ama ruh hala gençken ikinci ve öyle ya da böyle sonuncu başlangıç:
28 Ağustos 2020 : 94
4 Eylül 2020: 91,6
11 Eylül 2020: 90.8
18 Eylül 2020: 90.1
25 Eylül 2020: 89.9
2 Ekim 2020: 90.6 (Tartılma saati değişikliği yüzünden)
9 Ekim 2020: 90.1
16 Ekim 2020: 89.7
23 Ekim 2020: 89.2
 
Son düzenleme:
Merhaba!

Döndüm dolaştım, bir sürü yol denedim ve en sonunda bir günlük tutmaya karar verdim.

88 ile başladı ilk maceram, sonra 68'e kadar ilerledim. Derken, al-ver al-ver, 79 ile bu son macerama başladım. Bu defa son olduğunu biliyorum çünkü kapı kapandı ve geri dönüş artık yok.

Aslında cuma günü başladım bu son rejimime, yani üç gün öncesi... Üç günde yol da kat ettim tabi ve şu an cuma gününden daha zayıf bir halde yazıyorum bu yazıyı... Ama kilo takibimi sadece cumadan cumaya yapacağım.

Genel olarak hazır yiyeceklerden ve o kek ağaçlarından uzak durmaya çalışıyorum. :) Eliptik bisikletim var ve mümkün olduğunca onu kullanarak spor yapıyorum. Ayrıca dün oluşturulmuş bir de ödül cetvelim var. :) Her kilo başına bir ödülüm olacak ve tabi ki hiçbiri yiyecek değil. :)

İşte bu son rejimimi, şişman olmakla zayıf olmak arasındaki bu geçitte yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak ve kendimi de bir şekilde bir yere hesap vermek zorunda hissetmek için bu günlüğü açtım. Bu süreçte neler yediğimi, nasıl sporlar yaptığımı ve günlük hayatımda şişman ya da zayıf olmakla ilgili başıma gelenleri okuyabilirsiniz. :)
 
Az önce bir iş görüşmesinden geldim; olumlu gibiydi... Aklımdaki tek problem işin doğası gereği dış görünüşün önemli olması... Başlayabilmek için görüşmem gereken tek bir kişi kaldı, ne zaman görüşeceğim belli değil. Yani işin özeti, önümde nispeten uzun bir zaman olduğunu düşünüp spora iyice asılmam lazım ki adamın karşısına böyle kocaman çıkmayayım.

Boyum 1.65, cuma günkü kilom 79. Kısaca: Of, of, of...
Ama olsun. Belli mi olur, bakarsın son adamla görüşmeme daha 2 hafta vardır ve o 2 haftada tekrar 70'leri zorlarım.
Öyleyse hemen bugünün sporunu yapmaya gideyim ben. Hatta o spor süresini de biraz uzatayım.

Siz siz olun, yumurtanın kapıya dayanmasını beklemeden kiloları verin. Yoksa benim gibi dar zamanda çok kilo vermeniz gerekir. Yok düğündü, yok önemli biriyle buluşmaydı, yok havuza gitmeydi... Bahaneler saymakla bitmez. Ama kilolar bir gidince gelsin düğünler gitsin eski arkadaşlarla piknikler; hiçbir şeyden korkumuz olmaz.

Korkusuz ve ince günlerin şerefine biraz bisiklete binme zamanı şimdi. :)
 
Bu arada kendimden pek bahsetmediğimi fark ettim. İşte benden kesitler: :)

26 yaşındayım. İstanbul'da yaşıyorum. Pek çok hedefim var, hepsini gerçekleştirmek için çalışıyorum ve biliyorum ki hepsi gerçekleşecek. :)
Her konuda olumlu olmayı tercih ediyorum çünkü her şey o zaman daha kolay oluyor. O an yaşadığım hayatın keyfini çıkarmaya çalışıyorum.

Kilo almaya 9 yaşında başladım, şişman olmaya ise 10.
10 yaşımda 40 kiloydum, 11 yaşımda 50, 12'imde 60, 13'ümde 70, 14'ümde 80 kiloydum.
15 yaşıma gelip de lise 1'e başladığım zaman "90 olmayacağım" dedim. Evet, 90 olmadım ama 88 oldum. :)

Sonunda lise 2'de bir gün, aynı sınıfta olduğum bir kız tüm sınıfın önünde içime çok oturan ve beni darmadağın eden bazı sözler söyledi. Bir olayın üzerine "Zaten o kilolarla hiçbir zaman yerinden kıpırdayamayacaksın." dedi bana. Bundan önce de benzer şeyler duymuştum, bundan sonra da duydum ama o söz ilk ciddi rejimimin başlangıcı oldu ve 8 ayda 88 kilodan 72 kiloya indim. Lise 3'e geçtiğimde bana o lafları söyleyen kız ve arkadaşları nasıl zayıfladığımın sırrını öğrenmek için peşimde dönmeye başladılar. :)

Derken üniversite geldi çattı, yurt kantinlerinin meşhur hamburgerleri ile tekrar 88 oldum. Sonra okulu bitirip de bir işten kazandığım ilk maaşımı aldığım zaman doğruca bir diyetisyene gittim ve tekrar 72'ye düştüm.

Anlayacağınız 72 benim kilit rakamım oldu, onun altına sadece bir kere inebildim. Ama şimdi tekrar ineceğim o rakamın altına, hem de bu defa bir daha çıkmamacasına... Çünkü bu defa rejimi yarım bırakmayacağım ve hedefime ulaşacağım.

İşte benim hikayem, çoğunuzunki ile neredeyse aynı... Ama bu da benim hayatımın özeti işte.
Bunu yazmadan bu günlüğe başlayamazdım, öyle değil mi?
 

yazınıza bayıldım,edebiyatçı olmalısınız,ancak bu kadar güzel anlatılabilirdive başarılar
 
inanır mısınız bende kilo almak için çabalıyorum yazınıza bayıldım, çok güzel anlatmışsınız
 

Topiğin hayırlı olsun canım inşallah en kısa sürede zayıf olucaz hepimiz
 
Bugün yazılan topikler çok az olduğu için size sormak istiyorum bende günlük tutmak istiyorum ama nasıl topic açacağımı bilmiyorum.yardımcı olurmusunuz:))
 
Bu işe girişince asla unutmamamız gereken bir şey var: Bu yolda yalnızız.

Ne eşimizden-sevgilimizden, ne anne-babamızdan, ne arkadaşlarımızdan bize fayda yok. Tabi eğer onlarda zayıflama yoluna baş koymuş birer şişman değillerse...

"Benim önümde yeme, bana yemeklerden bahsetme, haydi gel her gün yürüyüş yapalım." cümleleriyle adeta yalvarsak da nafile... Tek başımızayız. Evinizde lezzetli yemekler bir şekilde yine pişecek, abur cuburlar ve tatlılar bir şekilde kapı eşiğinden içeri girecek. Bugün bizle spor yapan kişi yarın çok yorgun olduğunu söyleyecek. O yüzden hiçkimseye değil, kendimize güvenelim. Karşımıza çıkan ve rejimimizi darmadağın edebilecek durumları bize kurulmuş birer bubi tuzağı gibi, mistik güçlerin sabotajı gibi görelim ve onlara pay vermeyelim. İlk ısırığı almayalım mesela çünkü biliyoruz ki çok azımız ilk ısırığın devamını gerçekten de getirmiyor.

Spora asla bir günden fazla ara vermeyelim. Hoşumuza gitmediği günlerde de, kendimizi çok tembel hissettiğimiz günlerde de sporu atlamayalım. Belirlediğimiz asgari çalışma saatinin altına düşmeyelim.

Bir de bu sürece yardımcı olabilecek bir önerim daha var. Kilo vermek kendimizi iyi hissettiriyor, değil mi? Güzel hissettiriyor. Sağlıklı hissettiriyor. Öyleyse bu ruh halini destekleyecek başka şeyler de yapalım. Kendimizi bakıma alalım. Kremlerimizi eksik etmeyelim, varsa siyah noktalarla-sivilcelerle savaşalım, arada sırada evde otururken de hafif bir makyaj yapalım ve aynayı kendimizi görebileceğimiz bir yere koyalım. Hoşumuza giden yeni takılar alalım. Aklımıza gelen başka ne varsa yapalım. Böylece kendimizi daha güzel hissedecek ve bu duyguyu arttırmak için de rejime daha çok sarılacağız. Rejime ne kadar çok sarılırsak da o kadar çabuk hedeflediğimiz kiloya ulaşacağız.
 
yazınıza bayıldım umarım gideriz zayıflar ülkesine tez zamanda :)) dukan diyetinden umutluyum ben, yıllar önce lahana diyeti çıkmıştı onu da yapmıştım ömrüm diyet yapmayla geçiyor ama yine incecik bir kız olamadım
 

Teşekkürler. :)
Ömrünü bu yolda geçirmişler olarak tez zamanda gitmeliyiz bence de... :)
Dukan'ı önermem ama tabi yine de siz bilirsiniz. Benim dukan yapıp da zararını görmüş tanıdıklarım var. Ama yulaf kepeğini öneririm. Krepte kullanırdım yulaf kepeğini, gayet tok tutar.
 
harika bir yazı olmuş
günlüğünüzü keyifle takip edicem
başarılarrrr
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…