Kilo vermek istiyorsunuz, deniyorsunuz ancak her seferinde açlık krizleri yaşıyor ve açlığınıza yeniliyorsanız dikkat!…
Akşam’dan Nil Şahin Gürhan’ın yazısı…
Kilo vermek istiyorsunuz, deniyorsunuz ancak her seferinde açlık krizleri yaşıyor ve açlığınıza yeniliyorsanız önerilerimi okumanızı tavsiye ederim.
SAĞLIKLI ATIŞTIRMALIK YİYİN
Sabah uyandıktan sonra bir saat içinde ya kahvaltı yapın ya da küçük bir parça sağlıklı atıştırmalık alın. Yani yarım ya da bir su bardağı süt veya yoğurdun yanında bir avuç ceviz ya da badem gibi yağlı kuruyemişleri tercih edebilirsiniz.
Ya da bir dilim peynirle bir dilim ekmek tüketebilirsiniz. Böylece akşamdan itibaren enerji almayan metabolizmanıza enerji vererek hem aşırı açlık oluşmasını önlemiş hem de metabolizmanızı bir an önce çalıştırmaya başlamış oluruz.
ARA ÖĞÜNLERİ UNUTMAYIN!
Yemekler arasındaki öğünleri de atlamamaya dikkat edin. Ana öğünle ara öğünleriniz arası 2–3 saat olsun. Maksimum 4 saat enerji almadan kalmalısınız. Yemek yedikten sonra 4. saatte sindirim tamamlanır ve vücudumuzda metabolik havuz dediğimiz enerji havuzuna enerji akışı durur. Ancak metabolik havuzdan enerji kullanımı devam eder, enerji ihtiyacı buradan sağlanır. Sağlıklı, dengeli, yeterli ve düzenli beslenirseniz metabolik havuzunuza enerji akışını sürekli ve kaliteli sağlamış olursunuz. Böylece metabolizmanız maksimum düzeyde çalışabilir. İşte sürekli bir şeyler yiyip zayıf kalanların sırrı bunda gizlidir.
ÇOK SU İÇEN ÇOK KİLO VERİR
Gün içinde sürekli su için çünkü su, midemizi doldurarak kısa süreli tokluk oluşturmakta etkilidir. Ayrıca yeterli su alımı, kan ve lenf dolaşımını sağladığı için daha dinç ve enerjik olmanızı sağlar. Ne kadar çok ve sürekli su içerseniz kilo vermeniz o kadar kolay, fazladan kilo almanız da o kadar zor olur.
Taze sebze mutlaka olmalı
Sabah, öğlen ve akşam ana öğünlerinizde taze sebze veya taze meyve mutlaka olsun. Böylece ana öğünlerde metabolizmanızı güçlendirici enzim ve taze vitamin almış olursunuz. Mevsiminde tüketilen taze sebze ve meyveler vücudumuzun iklime uyumunu sağlar. Aynı zamanda enerjimizi yükseltir.
Her şeyden önemlisi yemeğinizi yavaş yiyin ve iyi çiğneyin, amacınız lezzete odaklanmak olsun.
İpek kirpik yöntemiyle kirpik uzatıcılar kalıcı olarak aplike edilerek gözlerin daha anlamlı ve buğulu görünmesini sağlayabilirsiniz.
Akşam’dan Yasemin Miras’ın yazısı…
Hanımlar bu hafta sizlere muhteşem bakışların sırrı olan ipek kirpik hakkında detaylı bilgiler vermek istiyorum.
İpek kirpik nedir?
İpek kirpik yöntemiyle kirpik uzatıcılar kalıcı olarak aplike edilerek gözlerin daha anlamlı ve buğulu görünmesini sağlayabilirsiniz. İpek kirpikler doğal kirpiklerin uzunluğunu ve kalınlığını artıran, sadece profesyonel ve bu konuda eğitim almış uzmanlar tarafından uygulanan bir yöntemdir. Doğal bir görünüm kazandırmak için tek tek kirpik bazında uygulanan, ipek ve vizon kaplamayla hazırlanan ince tüyler, üst gözkapağının doğal kirpikleri üzerine yerleştiriliyor. Yaklaşık 8 -15 milimetre arasında uzunluğundaki kirpikler, göz tipine uygunluk göstermeleri için, çeşitli kalınlık, şekil ve renkler de mevcuttur. Doğru uygulandığında kesinlikle zarar vermiyor.
Uygulanan kirpikler ne kadar dayanır?
Öncelikle hassas gözlerde alerji testi uygulamadan işlem yapılmamalı. Dikkatli kullanıldığında ipek kirpikler, doğal kirpiklerin büyüme sürecine göre, onlarla birlikte dökülmeden önce yaklaşık 3- 4 hafta dayanıyor. Kirpikler sürekli büyüdüğünde, iki ila dört haftada bir dökülen yapay kirpiklerin yerinin doldurulması gerekiyor. Aylık bakımlarda dökülen uzatıcılar tekrar ilave ediliyor. Bu bakımlar altı ay yapılabilir. Daha sonra doğal kirpikleri mutlaka en az iki ay boyunca dinlendirmeliyiz. İpek kirpiklerin daha uzun dayanması için yağlı makyaj temizleyiciler yerine su bazlı yıkama köpükler ve jeller tercih edilmeli.
Uygulama hangi aşamalardan oluşuyor?
İşlemin tamamlanması yaklaşık 60 – 90 dakika arası gibi bir zaman alabilir. Öncellikle özel bir köpükle yüzü temizlememiz gerekiyor. İşlem sırasında gözlerde makyaj kalıntıları olmamalı. Temizleme aşaması hijyen açısından çok önemli aynı zamanda makyaj kalıntıları kirpiklerin dayanıklılığı olumsuz etkiler. İpek kirpikleri uygularken gözaltına yara bandı değil, o bölge için özel tasarlanmış hassas kolajen jel petler kullanılmalı. İşlem sırasında müşteri herhangi bir rahatsızlık veya batma hissetmemeli, uygulama bitinceye kadar da gözlerini açmadan kapalı tutmalı. Kullanacağımız ipek kirpiklerin uzunluğu ve kalınlığı doğal kirpiklerle orantılı olarak seçilmeli. Çok olanlar çok zayıf ve ince bir yapıya sahipse kalın ve uzun ipek uzatıcıları uzun vadede kaldıramaz ve kirpikler birbirine karışır. Seçtiğimiz uzatıcılar iki gözün eşit olması için paralel şekilde (bir sağ bir sol) tek tek gözkapağına değmeden yapıştırılır. İşlem tamamlandığında yapıştırıcının kuruması için gözleri açtırmadan (kapalı vaziyette) 5-10 dakika bekletmemiz çok önemli.
Kadın Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Müzeyyen Uyanık, kadınlarda adet kanamasının kesilmesi anlamına gelen menopoz dönemiyle ilgili önemli açıklamalar yaptı..
Takvim’de yer alan habere göre menopoz döneminin ortalama 40 yaş sonrası kadınlık hormonunun azalması ile başladığını ifade eden Uyanık, sigara kullanan kadınların menopoza daha erken yaşlarda girdiğini aktardı.
Menopoza giriş yaşının genetik durum ve sigara gibi faktörlerden etkilendiğinin altını çizen Uyanık, “Menopoz yaşı Türkiye de 47-49 iken, dünyada 51-55 yaşları arasındadır. Sigara kullanıldığında ortalama 2 yıl olarak menopoz yaşı geriye gitmektedir”ifadelerini kullandı.
Kadınlar kulübü editörleri olarak araştırdık, bikini bölgesi beyazlatma “vajina beyazlatma” resimli makalemizi, genital bölge kararmasından muzdarip kadınlar için hazırladık. Size bildireceğimiz tavsiyelere uyarak bu derdinize son verebilirsiniz. Genital bölge kararması kadınların kabusu olup, güzelliklerine gölge düşürebiliyor.
Özellikle koyu ten rengine sahip kadınlarda görülen bikini bölgesi kararmasının çeşitli nedenleri vardır. Terleme, cilt sorunları, jiletle traş olma, yanlış epilasyon bu nedenlerden bazılarıdır. Bikini bölgesini beyazlatıcı bitkisel çözümler vardır, bunları uygulayarak bu sorunumuzdan kurtulabiliriz.
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.
Genital Bölge Beyazlatma Yöntemleri
Bikini Bölgesi Beyazlatma
Polyester Kilotlar
Bu kumaşlar terlemeye neden olup, bikini bölgesinin hava almasını engelliyor.
Böylece genital bölge kararmasına kapı açılmış oluyor.
Size önerimiz mümkün mertebe pamuklu giysileri tercih edin.
Jilet
Bikini bölgesinin traş edilmesi, hatta epilasyon bile genital bölge kararmasına yol açabilir.
Size önerimiz ağda uygulamanız.
Biraz acılı bir yöntem olabilir ama temizdir ve uzun süre tüy sorunuyla karşılaşmamınızı da sağlar.
genital bölge kararması
Deodarantlar
Genital bölge kokusundan parfümlerle, bu bölge için kullanılan
özel kokularla kurtulacağınızı düşünüyorsanız,
bunun sağlıksız bir yöntem olduğunu söylemeliyiz.
Bu kimyasallar bikini bölgesinde kararmaya neden olabiliyor.
Aynı şekilde bazı tüy dökücü kremlerde kararma sorununa yol açabiliyor.
Pişik
Kilolu kadınlarda daha sık görülen pişik sorunu, baldırların birbirine sürtmesiyle
bikini bölgesinde koyulaşmaya neden olabiliyor.
Zayıflayıp, sağlıklı bir görüntüye kavuşmak yapılacak en doğru iştir.
Limon
Terleme de genital bölge kararması nedenlerindendir.
Banyodayken, bir dilim limonla kararmış cilde 2-3 dakika boyunca masaj yapın.
Limon burda birikmiş olan ölü hücrelerden teni arındırır ve karartıyı kısa sürede beyazlatır.
Şayet bikini bölgesinde tahriş söz konusuysa limon uygulamasını tavsiye etmeyiz.
Zeytinyağı ile masaj
Yatmadan önce bikini bölgenize zeytinyağı ile masaj yapın.
Bu masaj genital bölgedeki karartıyı azaltacak ve cildi yumuşatacaktır.
Zeytinyağı ayrıca terlemes nedeniyle oluşmuş cilt döküntülerinide giderecektir.
bikini bölgesi kararması
Zerdeçal ve limon maskesi
Bu maske genital bölge beyazlatıcı doğal çözümlerdendir.
Mutfağınızda bulunan malzemelerle kolayca bu bitkisel maskeyi hazırlayabiliriz.
1 tatlı kaşığı zerdeçal tozuna birkaç damla limon suyunu ekleyin.
İsterseniz buna 1 tatlı kaşığı yoğurdu da katabilirsiniz.
Bunu karıştırın banyo yapmadan 10 dakika önce maskeyi bikini bölgenize sürün.
Kısa sürede çözüme kavuşmak için haftada üç kez bu açıcıyı uygulayın.
Küçük alanları bile bu yöntemlere daha geniş ve ferah gösterebilirsiniz. Sadece ufak dokunuşlar yeterli.
Küçük ortamlar içinizi mi daralttı? Haydi şimdi değişimin tam zamanı o halde. Bu dokunuşlar evinize yeni bir huzur katacak. İşte ufak dekorasyon hileleriyle evinizde büyük etkiler bırakmanın yolları..
Yaşam alanınız küçükse evdeki dağınıklık içinizi daha da daraltacaktır. Bu nedenle evinizi dağınık bırakmamaya özen gösterin aksi takdirde evinizi küçük göstermekten öteye geçemezsiniz. Evinizi ferah göstermek için eşyalarınızın derli toplu olduğundan emin olun.
Evinizde Ayna Kullanın
Dar mekanlarda en iyi çözüm yolu evde ayna kullanmaktır. Dar alanları ferah ve geniş gösteren küçük bir hiledir. Evin en azından en dar odasında kullanırsanız etkisini göreceksiniz.
İkili Oda Tarzına Geçin
Son dönemlerde oldukça moda olan ikili oda yani Amerikan mutfak tipi yaşam alanlarınızı hem ferah gösterecek hem de modern bir yapı oluşturacaksınız. İkili oda tarzı için salonla mutfağını birleştirin ve farkı yaşayın.
Televizyon Ünitesini Duvara Monte Edin
Yaşam alanlarınız oldukça darsa eşyalarla daha da sıkıştırmanın hiçbir anlamı yok. Eğer televizyonu kullandığınız oda darsa televizyonu direk duvara monte ettirin ve televizyon ünitesini ortadan kaldırın. Böylece eviniz daha geniş duracaktır.
Eşya Seçimine Özen Gösterin
Eviniz darsa ve bu sizi rahatsız ediyorsa evinizdeki eşya seçiminize dikkat etmeniz gerekiyor. Özellikle dar alanlar için çok amaçlı olabilecek eşyalar seçmeye özen gösterin. Eşya tercihiniz odaya uygun olsun ki göze batmasın. Çok renkli eşyalar evi küçük gösterir unutmayın.
Odalarınızın Rengini Doğru Seçin
Dar yaşam alanları için en önemli nokta aslında odanın rengidir. Odalarınızda tercih ettiğiniz renk evin kaderini belirler. Eviniz küçükse açık tonlu renkler tercih etmelisiniz. Ve farklı renkler kullanacaksanız eğer renk uyumu mutlaka olmalı. Böylece karışık ve dağınık bir görüntü oluşmamış olacak.
Kadınlar Kulübü olarak sizlere eviniz için pratik öneriler sunduk. Sizin öneriniz nedir?
Prefabrik Ev Alırken Nelere Dikkat Etmeli? Prefabrik, parçaları önceden hazırlanıp birleştirilerek oluşturulan konuttur. Duvar, kapı ve diğer ekipmanları fabrikasyon olarak üretilir ve yerleştirileceği beton üzerine monte edilir.
Ekonomik ve depreme dayanıklı olmaları sebebiyle tercih edilen prefabrik evlere ilgi dün geçtikçe artıyor. Ülkemizde maalesef 17 Ağustos depremiyle birlikte bilinmeye başlanan prefabrik yapılar aslında özellikle kır ve tatil yerleri için uygun bir yapı biçimidir. Peki prefabrik ev nasıl alınır?
Prefabrik evler, imarlı arsalara yapılabilir. Tıpkı diğer konutlarda olduğu gibi, arsanın ev imarı alınmış olmalıdır.
Prefabrik Ev Yaptırmayı Düşündüğünüz Arsayı Alırken Nelere Dikkat Etmeli?
Her arsaya prefabrik ev kurulamayacağı için arsayı alırken imarlı olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Bunun yanı sıra arsanın altyapı ihtiyaçlarının ne durumda olduğunu öğrenin. Belediyenin altyapı hizmetlerinden faydalanabileceğinize emin olmalısınız.
Sahip Olduğunuz Tarlaya Prefabrik Ev Yaptırabilir misiniz?
Tarlanın yola cephesi olması gerekir. Kadastrol cepheli tarlalarda yüzde 5 imar izni vardır ve en fazla 250 metreli ev yapılabilir.
Ruhsat İşlemleri Nasıl Yapılır?
Ruhsat işlemlerinde her belediyenin farklı uygulamaları vardır. Detayları öğrenmek için prefabrik evi kurmak istediğiniz ilçenin belediyesine danışmanız gerekir. Ardından prefabrik evi yapacak firmadan statik hesap dosyası ve mevcut projeyi almalısınız. Son olarak da ruhsat işlemlerine başvurmalısınız.
Kaç Kere Yapı Ruhsatı Alınır?
Yapı ruhsatı bir kere verilir. Ruhsat alındıktan sonra 5 yıl içinde projenin tamamlanması gerekir. Fakat süre uzatılabilir.
Prefabrik Evi Yapacak Firmayı Seçerken Nelere Dikkat Etmek Gerekir?
Firmanın güvenilirliği ve sunduğu hizmeti inceleyin. Üretim teknikleri de önemlidir. Firmanın daha önce yaptığı projeleri de incelemelisiniz.
Prefabrik Ev için Konut Kredisi Kullanılabilir mi?
Prefabrik ev için konut kredisi veren çeşitli bankalar var. Hangi bankaların bu hizmeti sunduğunu bankalara giderek öğrenebilirsiniz.
Prefabrik Evin Maliyeti Nedir?
68 metrekarelik 2+1 prefabrik evin fiyatı 18 bin 500 TL. Bu rakam 155 metrekarelik prefabrik evlerde 55 bin TL ve 98 metrekare tek katlı evlerde 30 bin TL oluyor.
Prefabrik Ev Yaptırırken Ek Masrafla Karşılaşılır mı?
Prefabrik evin temel masrafları şunlardır: İmar izni ve ruhsatlar için ilgili belediyeye ödenen miktar, su basmanı, zemin betonu dökülmesi işlemi, montaj gideri (işçilerin konaklama ve yemekleri), ince işçilik (mutfak, banyo takımları, parkeler, zemin döşemeleri vs.) ve nakliye masrafı.
Tek katlıdan çift katlıya, villa tasarımından ahşaba kadar pek çok prefabrik yapı vardır. Bir prefabrik evin ömrü 40-70 yıl arasında değişmektedir. Prefabrik ev yaz-kış kullanılabilir.
Boşanma ve çocuk ilişkisi… Boşanma öncesinde ve boşanma sırasında en büyük kavga çocuk üzerinden yapılır. Bu yoğun gerginlik içinde çocuk kendini ebeveynlerinin çekişmesinin ortasında bulur. Bu yetmiyormuş gibi ebeveynler çocuğu da kaybetme kabusu etrafında ya da haklı olma kaygısı güdümünde çocuğu taraf tutmaya zorlarlar. Bu bir çocuk için en zor şeydir. Çünkü çocuk hem anneye hem babaya bağlıdır ve ikisini de sever.
Boşanma ve çocuk ilişkisi
Çocuğu taraf tutmaya zorlamaları yetmiyormuş gibi boşanmadan sonra sorunlarını çocuk üzerinden sürdürürler. Eşlerden biri ve her ikisi birbirlerini kötüleyerek haklı çıkmaya çalışır.
Ebeveynlerden biri çocuğu diğer ebeveyne göstermeyerek cezalandırma ya da öç alma yoluna gider. Burada asıl zararı gören kişinin çocuk olduğunu gözden kaçırırlar.
Bazı babalar eşinden ayrıldıktan sonra çocuktan da uzaklaşıp aylarca çocuğu görmeyebilirler. Diğer bir grup baba çocukla bağlarını koparmaz ve ilişkiyi kesmez. Bu ebeveynler çocuğu kendi tarafına çekebilmek için çocuğun her dediğini yapar gerekli gereksiz pahalı hediyeler alır. Özellikle çocuktan ayrı yaşayan eş çocuğa aşırı sevgi gösterileri ve armağanlara boğarak kendini rahatlatmaya çalışır bu çocuğa iyi gelmez.
Yukarıda sayılan durumlar acının fazla olduğu boşanma öncesi, boşanma aşaması ve boşanma sonrası en tipik ebeveyn davranışlarıdır. Bu nedenle ebeveynler yaşanan acı ve kaosun kendilerini tepkisel davranışlara sürükleyeceğini bilerek daima yavaş hareket etmeleri gerektiğini düşünmelidirler. Bu noktada ebeveynlerin, çocukların gözü ile duruma bakmaya çalışmaları yardımcı olabilir. Çocuklar varoluşları gereği annelerinin ve babalarının daima onları koruyacağına ve asla yanlış yapmayacağına inanırlar. Çocuğu taraf tutmaya çalışmak ona acı vermek ve duygularını içine atmasından başka hiçbir işe yaramaz.
Boşanmanın kendisinden çok boşanma öncesi, sırası, ve sonrasında anne ve babanın birbirleri ile ve çocukla olan etkileşimlerinin çocuğun boşanmaya nasıl bir tepki vereceğinde en önemli nokta olduğunun altını ne kadar çizsek azdır.
Boşanma ve çocuk ilişkisi
Boşanmaya çocuğun tepkileri:
Çocuklar boşanmayı zor kavrayıp zor kabul ederler. Boşanmada çocuklar ailelerinde olan değişikliğin farkındadır. Bu değişikliği düzeltmek için ellerinden bir şey gelmemesi onlara çok acı verir.
Ailenin dağılması çocuklarda da bir çok değişik duygusal tepkiye yol açar. Çocuklar ileriki dönemlerinde bu duyguları tekrar yaşayabilirler. Çocuğun bu olumsuz duygularla baş edebilmesi için onların ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bunun için yetişkinlerin yardımına ihtiyaç duyarlar. Çocukların duygularının dışarı çıkmasına izin verilmezse çocukta depresyon, konsantrasyon bozukluğu, kaygı uyum bozukluğu gibi sorunlara dönüşebilir. Tam bu noktada ebeveynler de acı duyarken çocukların sorunlarını dinlemeyi başarmada güçlük yaşarlar. Muhtemelen kendi kendilerini teselli etmekte güçlük çekiyorlardır.
Çocuklar genel olarak boşanmaya karşı bazı belirli tipik tepkiler gösterirler. Eğer ebeveynler bu tepkilerden haberdar olurlarsa çocuklarına daha iyi yardım edebilirler. Neler olabileceği konusunda önceden haberdar olmalarında fayda vardır.
KORKU: Ailenin dağılmasından sonra çocuk korkuya kapılır. Bu korku çocuğun yaşına göre değişir. Okul öncesi yaştaki çocuklar, yanında kalan ebeveyninde terk edeceğinden yiyecek, giyecek gereksinimlerinin karşılanmamasından, uzakta olan ebeveyni göremeyeceğinden, eskisi kadar sevilmeyeceğinden korkabilirler. Bu korkularını ağlamak, ebeveyne yapışmak ya da daha önceki gelişim basamaklarından birine geri dönmek şeklinde olabilir. Ebeveynler çocukların bu korkularını dışarı çıkarmalarına yardımcı olacak sorular sorarak onların neden korktuklarını anlatmasına yardımcı olmalıdırlar.
YALNIZLIK: Boşanmadan sonraki süreçte ailenin önceki iklimi hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır. Çocuklar giden ebeveynin yokluğunu hisseder. Çocuklar daha fazla tek başına zaman geçirmek zorunda kalırlar. Çünkü diğer ebeveynden gelen destek kesilmiştir. Kalan ebeveyn işleri tek başına yapmak ve çok çalışmak durumundadır.
REDDEDİLME: Küçük çocukların boşanmanın yetişkinleri ilgilendiren bir şey olduğunu kavramaları zordur. Anne ve babaları birbirini artık istemediklerine göre kendisini de reddedeceklerini düşünebilirler. Bu nedenle ebeveynler boşanma kararını çocuklarına açıklarken boşanmanın çocuklarla olan ilişkiyi asla etkilemeyeceğini altını çizerek vurgulamalıdırlar.
SUÇLULUK: Çocuklar her şeyin nedeninin kendileri olduğunu düşünme eğilimlerindedirler. Eğer daha iyi çocuk olsalardı bunun olmayacağına inanırlar. Hatta suçluluk duyguları o kadar kabarır ki durumu düzeltmenin kendi davranışlarına bağlı olduğuna kadar işi vardırabilirler. Ancak çocuklar bu suçluluk duygularını yetişkinler gibi kelimelerle ifade edemezler. Ancak davranışlarla belli ederler. Ancak davranışlarla olumsuz şeyleri kendi üzerine alıyorlarsa bu çocuğun suçluluk duygusu yaşadığına dair bir ipucudur. Bu nedenle çocuğa boşanma açıklanırken bunun kendileri ile bir ilgisinin olmadığı, sadece anne ve babanın ilişkisi ile ilgili olduğu ve boşanmanın geçici bir durum olmadığı tekrar ailenin bir araya gelmesinin mümkün olmadığı çocuğa açıklanmalıdır. Çocuklarla konuşurken seçilen kelimelere ve cümlenin anlamına dikkat edilmelidir. Şunu şunu yapmasaydın bu bu olmazdı gibi açık uçlu cümleler çocuğun suçluluk duygusunu tetikleyebilir.
ÜZÜNTÜ: Çocukların boşanmaya gösterdikleri en yaygın tepki üzüntüdür. Çocuklar giden ebeveynin ardından uzun süre yas tutabilirler. Bir ebeveynin çocuğun hayatındaki yerini hiç kimse dolduramaz. Çünkü çocuk bir ebeveynin onun günlük hayatında yok olmasını hisseder ve ailenin bir arada olduğu günlere özlem duyar.
Ağlamak ve üzgün görünmek çocuğun üzüntüsünün bir belirtisi olsa bile az konuşmak, içine kapanmak, hırçın davranmak, karamsar resim çizmek, hayal kurmak, daha önce hoşlandıkları aktivitelerden kesilmek, öfkeli davranışlar göstermek şeklinde üzüntülerini belli ederler.
Çocukların üzüntüleri ile baş edebilmelerine yardımcı olmanın en iyi yolu onlara duyguları ile ilgili konuşma olanağı sağlamaktır. Bu nedenle ebeveynler çocukların üzüntülerini hafifseyip görmezden gelmemelidir. Bu konuyu konuşmanın onları daha çok üzeceği yanılgısına kapılmamalılar. Bu konuda ebeveynler kendi duygularını çocukları ile paylaşarak üzüntünün dile getirilişine ön ayak olabilirler. Çocuğun üzüntülü hali gözlendiğinde uzman desteği almaları yerinde olur.
ÖFKE: Çocuklar boşanmaya duydukları öfkeyi yaşlarına ve kişilik özelliklerine göre farklı şekillerde dışa vururlar. Erkek çocuklar bağırıp çağırarak, saldırgan davranışlarda bulunarak öfkelerini dışarı vurur. Yaşça büyük çocuklar bilişsel seviyeleri daha iyi geliştiklerinden ve muhakeme yetenekleri arttığından öfkelerini boşanmadan sorumlu tuttukları ebeveyne yönlendirebilir. Ebeveynlerin çocuğun öfkesini kabul etmeleri kısa vadede en iyi yapacakları şeydir. Ayrıca yürüyüş spor gibi fiziksel aktiviteleri artırarak öfkeyi dışarı çıkış yolları bulmalıdır. Öfkelerini içlerine kapanarak belli eden çocuklara duygularını söze dökme konusunda cesaret verilebilir. Çocuğun öfkesi görmezden gelinmemeli, öfkenin yanlış olduğu izlenimi verilmemeli, davranışlarını bastıracak tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
GERİLEME: Bazı küçük çocuklar anne ve babasının ayrılmasına parmak emme, yatağa işeme, tutturma, vurma, aşırı düşkünlük, eskiden sevilen bir oyuncağa ya da nesneye tekrar yapışma gibi gelişimlerinde tamamladıkları herhangi bir aşamaya geri dönerek tepki verebilirler.
UYKU SORUNLARI: Çocuklar uykusuzluk, endişe, kabus görme gibi tepkiler verebilirler. Çünkü çocuk için uyku bilinmeyen bir şey anlamına gelebilir. Yatağa gitmeyi reddedebilirler. Ebeveyn çocukların uyku düzenlerini aksatmamaya özen göstermelidir. Akşamlar ve gece ile ilgili eski düzeni değiştirmemeye özen gösterilmelidir.
Anneyi babayı bir araya getirme fantezisi:
Boşanmanın üzerinden yıllar geçse de bazı çocuklar hala onları bir araya getirme hayalleri kurabilirler. Bu normal bir tepki olmakla çocukların bu tür hayalleri elden geldiğince beslenmemeye çalışılmalıdır. Hatta boşanan eşlerden biri üstü kapalı olarak çocuklara böyle sınyeller verebilir. Bunun olmaması durumunda çocuk tekrar hayal kırıklığı yaşar. Ya da küçük çocuklar, çocukların iyiliği için etkileşimlerine çeki düzen verdiklerinde bu durum çocuk tarafından tekrar barışıldığı şeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle anne ve baba gerçek durum neyse açık ve net cümlelerle bunu çocuğa ifade etmelidir.
Ayrıca çocuklar boşanmaya, okul sorunları, yeme sorunları, fiziksel sorunlar gibi çok değişik şekillerde reaksiyon verebilirler.
Boşanma çocuğu hayatında en önemli olan iki insanın ayrılmasına tanık olmakla yüz yüze bırakır. Çocuk bundan böyle annesi ve babası ile ayrı ayrı beraber olmak zorundadır. Bu durum ister istemez çocukta umutsuzluk ve güvensizlik oluşturur. Ancak bu çocukların her iki ebeveyni de sevmelerine ve onlarla vakit geçirmelerine izin verildiği ve teşvik edildiği takdirde çocuklar boşanmanın yol açtığı durumdan kurtulurlar ve yeni hayatlarına daha kolay uyum sağlarlar.
Çocuklara açık veya zımmi olarak bir ebeveyni sevmelerinin diğer ebeveyni sevmedikleri mesajı verilmemelidir. Bu çocuğun kafasını karıştırır. Çocuk kendi algılamasını sorgulamaya başlar. Diğer taraftan bu çocuklar bir ebeveyni sevdikleri için diğeri tarafından reddedileceklerinden korkabilirler. Bu da onların güvensizliğini artırdığı gibi bir ebeveyne yapışmalarına yol açabilir. Diğer ebeveyni de kaybetmemek için kendi benliklerinden ödün vermek zorunda hissedebilirler.
Çocuğa güvende olduğu ve sevildiği mesajını vermenin en kolay ve en etkin yolu ebeveynlerin davranışları ile sürekli onları sevdiklerini belli etmeleridir. Örneğin bol bol kucaklamak, öpmek, sırtlarını sıvazlamak ve onlarla konuşurken sürekli gözlerinin içine bakmak. Bu çocuğunuza duygu düşünce ve gereksinimlerinin önemsendiği hissini verir.
Ne kadar çabalanırsa çabalansın bazen boşanma kaçınılmazdır. Boşanma hayat yolculuğunda önemli hayat olaylarından biridir. Eğer boşanma kaçınılmaz olmuşsa yapılacak een iyi şey durumu olduğu gibi kabul edip evlilik ilişkisinde olmayan şeyleri oldurmaya uğraşmak; karı kocalık rollerinin bittiğini ancak ebeveynlik rollerinin devam ettiğini benimseyip ilişkilerin ve aradaki etkileşimin ibresini anne ve babalık rollerine çevirmek ve bu rollerin hakkını vermek şeklinde yeni bir yolculuğa çevrilmeye kendine izin vermektir.
Shu. Güldane KAVGACI Aile ve Evlilik Terapisti & Cinsel Terapist
Vajinismus cinsel ilişki denemesi sırasında vajina kaslarının cinsel ilişkiye izin vermeyecek şekilde istemsiz olarak kasılmasıdır. Vajinismus, İlk gece korkusu cinsel ilişkiye girememe olarak ta tanınmaktadır.
Vajinismus (cinsel ilişkiye girememe) cinsel birleşmeyi çoğu zaman tamamen engeller. Bu nedenle diğer evlilik sorunları ve cinsel sorunlar gibi göz ardı edilemeyecek bir sorundur.
Vajinismus hem çiftin evlilik ilişkilerini hem de çiftin ebeveynlerini etkiler. Çünkü evlilik birliğini tehdit edici olarak algılanır ve çiftin bebek sahibi olmalarını engeller.
İlk cinsel deneyim başarısızlıkla sonuçlandığında çift bunu düğün yorgunluğuna yorar ve balayında olur diye düşünürler balayı hayalleri kurmaya başlarlar ancak balayında da aynı şey olur. Cinsel ilişki gerçekleşmez. Bu seferde evimize gidince daha rahat oluruz diye diye düşünürler denerler ancak yine cinsel ilişki gerçekleşmez. Bu kez çift şaşırır, karışık duygular yaşamaya başlar ve giderek bir sorunla karşı karşıya olduklarını anlarlar. Her denemenin başarısızlıkla sonuçlanması giderek umutlarını ve cesaretlerini kırar, zaman geçtikçe öz güvenleri sarsılmaya ve başaramama korkusunu yaşamaya başlarlar.
Kadın cinsel birleşmede acı duyacağı, kanama olacağı ya da kötü bir şeyler olacağı korkularına ilaveten başarısız birleşme girişimlerinden sonra suçluluk, yetersiz hissetme, aşağılanma ve ümitsizlik duygularına kapılabilir. Giderek işe yaramazlık ve yetersizlik duygularını derinden deneyimlemeye başlar.
Kadın eşi kaybetme korkusu, eşin kendini aldatabileceği düşüncesi, hatta sorunun uzun süre devam etmesi halinde evliliğini kaybedeceği korkusu yaşamaya başlayabilir.
Kadın kendi içinde bu sorunlarla boğuşurken erkek eşte bundan nasibini alır. Erkek eş kendisinin istenmediğini, reddedildiğini, sevilmediğini düşünerek eşe öfke duyabilir. Kendi içinde bu sorun sürekli bir anlam bulma çabası içerisindedir. Eşinin fiziksel bir rahatsızlığı olduğunu ya da kendisinin yanlış bir şeyler yaptığını ya da tekrar yanlış yapma korkusu yaşayabilir Hatta bazı vajinismus kocalarının kafası öylesine karışır ki kendisinde bir problem olduğunu düşünerek bir üroloğa gider. Bu kafa karışıklığının etkisi ile ne yazık ki alkolle deneme lokal anesteziler kullanma gibi yanlış vajinismus tedavilerine yönelerek vakit kaybedenler olur.
Bu karmaşa içinde çift huzursuzlanmaya başlar ve dolayısıyla cinselliğe karşı ilgileri giderek azalma eğilimine girer. Ve evlilik ilişkileri de bozulmaya başlar. Evin içinde herkes havadan nem kapar bir konuma gelir. Birbirlerine karşı hoşgörü ve anlayışları zayıflar.
Bazı vajinismus çiftleri sorunu hiç konuşmazlar. Sanki böyle bir sorun yokmuş gibi hayatlarına devam ederler. Ancak hayatlarında bir eksiklik olduğunu her iki eşte pek ala bilir ve bunun burukluğunu kendi içinde yaşar. Çoğu çiftte koca kadının problemin çözümü için atılımda bulunmasını tedavi arayışı için bir girişimde bulunmasını bekler. Ancak işin en ilginç yanı kadın da kendi içinde kocadan bu problemin çözümü için bir destek ve yardım bekler. Ancak kocadan bu destek bir türlü gelmeyince daha da üzülür ve kendi içine kapanır. Kocanın bunu umursamadığını hatta kendisini pek de istemediğini bile düşünmeye başlayabilir. Aynı şekilde adam da eşinin kendisini istemediğini ve çözüm konusunda pek de istekli olmadığını düşünür.
Bazen çift böyle bir problemin başlarına gelmesini kabul edemez. Neden benim başıma geldi? diye sürekli sorgular. Kabullenmeleri zaman alır. Erkek kadını kadında erkeği suçlar. Her biri sorunun diğerinden kaynaklandığını düşünür.
Diğer bir gurup çiftte vajinismusa inat eder gibi daha da bir birlerine yaklaşıp yaşadıkları bu sorunun evlilik ilişkilerini olumsuz yönde etkilemesine hiç izin vermezler. Böylece ileriye yönelik ortak kararlar alırlar.
Çiftin ailelerinin bu durumu bilmesi durumu daha da karmaşık bir hale getirir. Ne yazık ki halen kültürümüzde ilk geceye ait çarşaf beklentileri vardır. Ayrıca yakın akraba, arkadaş çevrelerinden çocuğunuz olmuyor mu? ya da ne zaman olacak? beklentileri çifti daha da izole bir hayat yaşamaya mahkum eder. Ailelerde baskı, sürekli sorgulama gündemdedir. Genellikle kadının ailesi erkeği, erkeğin ailesi kadını suçlar. Ailelerden biri evliliğin bitirilmesi gerektiği yönünde görüş bildirebilir. Ya da her iki eşin ailesi gidilecek yer alınacak tedavi konusunda çifti sıkboğaz edebilir Sanki çiftin sorunları kendine yetmiyormuş gibi birde aileleri ile uğraşmak zorunda kalırlar
İlk cinsel ilişki deneyiminin başarısızlıkla sonuçlanması genellikle yorgunluğa, düğün stresine ve gerginliğine bağlanır. Bir sorun olarak algılanmaz. Ancak her denemenin başarısızlıkla sonuçlanması çiftleri bir sorunla karşı karşıya oldukları ile yüz yüze getirir.
Vajinismus bir çiftin evlilik ilişkisinin gündemine bir kez oturduktan sonra çiftin mahremiyet sınırlarını zorlamaya başlar. Bu konuyu aile büyüklerine açma ya da saklama konusunda bir gidip gelme ve dolayısı ile gerilim yaşarlar. Diğer taraftan bu konu çiftin mahremiyet sınırlarında kalması gereken bir konudur. Bazı çiftler tepkisel olarak aile üyelerinden birine bu konuyu açarken diğer bir grup çift her şey yolundaymış gibi bir yaşam sürdürmek zorunda kalırlar. Ancak evliliklerinde/ilişkilerinde bir şeylerin eksik olduğu düşüncesi içlerini kemirir.
Her başarısız cinsel ilişki deneyiminden sonra çiftin morali daha da bozulur. Bazıları bu yüzden sürekli tartışırken diğer bir gurup çift bu konuyu hiç dile getirmez. Her bir eş bunu kendi içinde yaşamaya başlar. Zaman geçtikçe cinsel ilişki denemelerinin arası açılmaya başlar. Bunun arkasından denemeler tamamen kesilebilir. Artık her denemelerinin sonunda neyle karşılaşacaklarını deneyimlemişlerdir. Belli bir aşamadan sonra bu sorunun hiç çözülmeyeceğine bile inanmaya başlarlar.
Bütün bunların sonucunda çift üyelerinden birinde ya da her ikisinde cinsel ilgi ve isteklerinde azalma, erkekte sertleşme ve erken boşalma görülebilir. Birbirlerine uygun olmadıklarını düşünebilirler.
İlk başlarda bazı vajinismus kocaları sorunun çözümünü eşinden bekler. Daha doğrusu eşinin kafasında halledebileceği bir problem olarak görür. Çözüm olmadıkça eşine gücenmeye başlar. Ancak zaman geçtikçe bunun eşinin elinde olamadığını fark eder ve bu aşamadan sonra tedavi arayışlarına girişir. İlk başlarda kocanın sorunun doğasını anlayamamasından kaynaklanan bu tutumu kadını gücendirir ve üzer, anlaşılmadığını hisseder ve daha da içine kapanabilir.
Diğer bir gurup erkek eşini daha da üzmemek için her şey yolundaymış gibi davranır. Hatta bazı kocalar tedavi sürecinde daha da utanacağını düşünerek adeta eşini koruyan bir tavır sergileyerek işi zamana bırakmanın en iyi yol olduğunu düşünürler. Bu yaklaşım zaman kaybetmelerine neden olduğu gibi çifttin problem yokmuş gibi davranmalarına hizmet eder. Sonuçta bu durum aralarında konuşamadıkları önemli bir problem olduğu için bir birbirlerine yönelik duygu geçişini yavaşlatabilir veya engelleyebilir.
Vajinismus uzun süre devam ederse evlilik problemlerine yol açabilir. Çiftin evlilik duygusu çift olama duygusu geliştirmelerini zora sokar. Eğer kriz iyi yönetilmezse ailelerde bu işe müdahil olursa bazen boşanmaya kadar varabilir
Diğer taraftan evliliklerde bir evlilik güveni, ilişki duygusu çift için ne kadar önemliyse, çift arasında aynı derecede önemli olan cinsel güven duygusu diye bir şey de vardır. Cinsel güven duygusu bir çift ilişkisinin sağlıklı yürütülebilmesi için en az evlilikte ki güven duygusu kadar önemlidir.
Vajinismus (cinsel ilişkiye girememe) sorunu yaşayan çiftlerde ne yazık ki cinsel güven duygusunun gelişmesi zora girer. Bu nedenle vajinismus terapisi çiftin cinsel güven duygularının gelişmesi için aynı zamanda çok önemli bir fırsattır.
Vajinismus çözümsüz değildir. Vajinismus konuya hakim deneyimli bir cinsel terapist rehberliğinde cinsel terapi ile kesinlikle çözülebilen bir kadın cinsel fonksiyon bozukluğudur. Çiftlere sorunu açıkça konuşmalarını birbirlerinin duygularını anlamaya çalışmalarını ve sorunun çözümü için birbirlerini desteleyerek ileriye yönelik kararlar almalarını, üzülmemelerini, ilişkilerini hırpalamamalarını vajinismusun tedavisi olduğunu bilmelerini özellikle belirtmek isterim.
Çift vajinismus sorunu yaşarken ne kadar zorlanmış olursa olsun vajinismus terapisi sonucunda çiftlerden “biz asıl şimdi evlendik “ demelerini duymak ve çiftin gözlerindeki o pırıltıyı görmek bir cinsel terapist için değeri dünyada hiçbir şey ile ölçülemeyecek kadar kıymetli, son derece ödüllendirici ve keyif vericidir.
Shu.Güldane KAVGACI Aile ve Evlilik Terapisti & Cinsel Terapist
Anne- kız iletişiminde neler yapılmalı, nelerden kaçınılmalı?
İki taraf da birbirinin sevgisinden emin olmalı.
Suçlayıcı bir tavırla iletişim kurmaktan kaçınılmalı, aşırı kontrolcü tavırlarla kızına yaklaşmamaya özen göstermeli.
Anne kızına sorunlarında yanında olduğunu gösterirken, bir arkadaş gibi değil anne olduğunu hissettirerek davranmalı.
Anne kızına karşı iyi bir dinleyici olmalı.
Kızlar anneleriyle yaşadıkları olumsuzlukları ve onlardan gelen eleştirileri kişisel almayarak ılımlı olmaya çalışmalı.
Annenin kızına iyi bir rol modeli olması, gelecekte kızının cinsel kimliğini, rolünü etkileyeceğinden bu konuda dikkatli olunmalı.
Anne hep kaygılı ve korkularla dolu olarak kızına yaklaşırsa, kızının gelecekteki hayatı da olumsuz etkilenecektir.
Annenin çatışmalı durumun farkına varması ve duygularının da farkında olması lazım.
Sorun çözümünde hep şimdi ve burada ne olduğu tartışılmalı, geçmişteki sorunların üzerinde durulmamalı.
Sabırlı olmak, ruhsal ve duygusal bağlılığı artırmak gerekir. Küçük adımlar atmak, değişiklikleri bir anda yapmamak büyük önem taşıyor.
Anne kız ilişkisinde daha fazla konuşma var, çok detay işin içine girdiğinden çatışma oluyor. Bu nedenle duygular iyi tahlil edildikten sonra çok gerekli ve önemli bulunan konular konuşulmalı.
Siz de tıp bu kadar ilerlemişken hala neden kanser olduğunuzu sorguluyor musunuz? Dr Taner Akman açıkladı. Peki neden kansersiniz?
Hayatında hep şeker oldu. Çayı, kahveyi şekersiz içmedin. Kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın. Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun. İçinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. İçinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin. Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin. Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun, 150 kilo oldun ama durmadın.
Palm yağı, ayçiçek yağı, Mısır özü yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın. Tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin.
Paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. Salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın. Hazır almak kolayına geldi. Pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
İnsanlar 4000 yıldır misvak vb. doğal malzemelerle diş fırçalarken sen gittin 35 açılı sentetik diş fırçasını ağzına soktun. O da yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin. Bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleri de o macunlarla çürüttün.
Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücut ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın. Çamaşırlarını boraks ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.
Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin. Deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hem de tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
Evde basitçe kostik ve zeytin yağını karıştırıp kalıplara dökmek ve kendi doğal sabununu yapmak dururken, gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her Sabah yüzünü bedenini yıkadın. Her gün bu daha da iyi diye pazarlanan o şampuan zehirleriyle saçını yıkadın.
Evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine, temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin. O su buharlaştıkça soludun ve akciğer kanseri oldun.
Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın. Bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları temizlesen bile gitmez bunu unuttun. Soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. (O kadar kandırıldın ki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın.)
Yaşamını mahveden büyük şehirde egzoz gazı solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.
Resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. Radyoaktif olan wi-fi (kablosuz ağ) vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarı da kucağından indirmedin. Yatarken cep telefonunu hep başucunda tuttun ama uçak moduna almayı akıl etmedin.
Hem çocuğunun odasına hem de kendi yatak odana gece lambası koydun ve geceleri açık tuttun. Bağışıklık sisteminin gelişmesini ve kanserden korunmayı sağlayan melatonin hormonunun gece uyurken zifiri karanlıkta üretildiğini hiç duymadın ya da duydun ama boşverdin.
Doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin ve adına da “doğal beslenme” dedin.
Üzerinde “organik” yazan her gıdayı gerçekten organik sandın bunlara normalden fazla para bile ödedin ama bir gıdanın gerçekten organik sayılabilmesi için gerekli standartlar nelerdir ve aldığın organik(!) ürün gerçekten de organik midir hiç merak edip araştırmadın incelemedin.
Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalarla kaplı kaplarda pişirdin yedin. En önemlisi de mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları da yediğini unuttun.
Denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.
Fast food’un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, üç katlı hamburgerleri yuvarlıyordun.
Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. Kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
Sobayı attın ve evine klimayı ve bilimum elektrikli ısıtıcıyı soktun.
Toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun. Sonuç; sokaktaki her on kişiden üçü kanser. Sen de ya bu üç kişiden birisin ya da tüm bu saydıklarımı ısrarla yapmaya devam edersen, bir süre sonra dördüncüsü de sen olacaksın…
Hadi seni geçtik de kardeşim, peki ya çocuğunun suçu ne?”