Blog

  • Göz kapağı estetiği

    Göz kapağı estetiği

    Göz kapağı estetiği sayesinde daha genç ve canlı görünmek mümkün… Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Barış Yeniad konuyla ilgili bilgiler verdi…

    Akşam’da yer alan habere göre göz kapaklarının estetik cerrahisi (blefaroplasti), yaşın ilerlemesine bağlı olarak üst ve alt göz kapağındaki fazla cilt ve yağ dokusuyla bazı kırışıklıkların giderilmesi amacıyla uygulanan en sık tedavilerden biridir. Ameliyat sonrasında yüzdeki yorgun ve yaşlı görünüm kaybolur. Bu ameliyat genellikle 30 yaşın üstündeki kişilere tavsiye edilir. Bazı durumlarda ailesel ve genetik özellikler nedeniyle daha erken yaşlarda da yapılır.

    İLK BİR AY GÜNEŞE DİKKAT!

    Göz kapaklarının estetik cerrahisi lokal anesteziyle uygulanır. Üst ve alt göz kapaklarının ameliyatı aynı anda veya ayrı ayrı uygulanabilir. Tedavi sonrası hasta eve gidebilir. Ameliyat sırasında üst göz kapaklarında fazla cildin alınmasında ölçüm çok iyi yapılmalıdır. Ölçüm yanlış yapılırsa ameliyat sonrasında göz kapaklarını kapatamama, fazla iz kalması veya asimetri görülebilir. İyi bir cerrahi müdahale sonrası iz kalmaz. Ameliyat sonrası soğuk buz uygulaması yaparak, şişlik ve morluk en aza indirilir. Bir haftalık istirahat ve sakin bir yaşam iyileşmeyi kolaylaştırır. Ameliyattan 5-7 gün sonra dikişler alınır ve 10 gün sonra makyaj yapılabilir. Kontakt lens kullanılabilir. İlk bir ay güneş ışığından korunmak önemlidir.

  • Turbo Detoks

    Turbo Detoks

    Umay Villa ikinci kitabı ‘Turbo Detoks’ta yer verdiği 1, 2, 3 ve 5 günlük detokslarla yağlarınızda kurtulmanıza yardım ediyor.

    Akşam’da yer alan habere göre işte kitaptan bir günde 0,5-1,5 kilo vermenizi sağlayacak bir günlük detoks diyeti…

    SABAH UYANINCA

    * Bir bardak limonlu su.

    KAHVALTI

    Chia tohumlu gojiberry için…

    * 1 çay bardağı laktozsuz süt ya da badem sütü

    * 1 yemek kaşığı chia tohumu

    * Akşamdan sütle chia tohumunu karıştırıp buzdolabına koyun ki şişsin. Sabah üzerine gojiberry’yi ekleyip yiyin.

    ARA ÖĞÜN

    * 5 yemek kaşığı yoğurt

    * 1 adet dilimlenmiş kivi

    Her ikisini karıştırıp yiyin.

    ÖĞLE YEMEĞİ

    Pancarlı detoks çorbası…

    * 1 adet kırmızı pancar

    * 2 adet havuç

    * 2 adet arpacık soğanı

    * 1 adet yer elması

    * 1 çay kaşığı karabiber

    * 1 çay kaşığı muskat

    * 1 yemek kaşığı sızma zeytinyağı

    Sebzeleri haşlayıp süzün. Ardından bir tencereye zeytinyağını koyup kavurun. Haşlanmış sebzeleri ekleyip biraz çevirin. Baharatları da ekledikten sonra blender’dan geçirin.

    ARA ÖĞÜN

    * Yeşil detoks içeceği

    * 2 adet tam ceviz

    Yeşil detoks için…

    * 1 adet yeşil elma

    * 1 adet salatalık

    * 1 ince dilim zencefil

    * 5 dal nane

    * 10 dal maydanoz

    Malzemelerin hepsini blender’a atıp karıştırın.

    AKŞAM YEMEĞİNDEN ÖNCE

    * 90 dakika tempolu yürüyüş veya 45 dakika interval kardiyo yapın. Kardiyo boyunca 0,5 litre suyu aralıklarla için.

    AKŞAM YEMEĞİ

    * 1 orta boy kâse brokoli veya karnabahar üzerine bir yemek kaşığı tane susam serpin

    * 12 kaşık yağsız yoğurt

    UYUMADAN ÖNCE

    * Bir bardak ılık limonlu su (Düşük tansiyonu olanlar limon suyunu ya az kullansınlar ya da hiç kullanmasınlar)

    GÜN BOYU İÇİLECEKLER

    1 litre zencefil suyu, 0,5 litre çubuk tarçınlı su, 1,5 litre normal su, 2 fincan beyaz çay, 2 fincan Türk kahvesi, rezene, adaçayı, papatya çayı tüketebilirsiniz.

    KİMLER DETOKS YAPMASIN?

    * Emzirenler

    * MS hastası olanlar

    * Aşırı zayıflar

    * Aşırı şişmanlar

    * Tansiyon problemi olanlar

    * Mide küçültme ameliyatı olanlar doktor onayı ile yapabilir

    * Kanser hastaları

    * Organ yetmezliği olanlar

    * Tip 1 şeker hastaları

  • Sedef sadece deri hastalığı değildir!

    Sedef sadece deri hastalığı değildir!

    Dünyada yaklaşık 125 milyon, Türkiye’de yaklaşık 2.1 milyon civarında sedef hastası olduğu tahmin edilmekte. Bu hastaların yaklaşık 1,5 milyonunda hastalık, orta ve yüksek şiddetli seyrediyor. Dünya Sedef Hastalığı (Psoriasis) Farkındalık Haftası dolayısıyla Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Emine Derviş ve Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. İlknur K.  Altunay görüşlerini paylaştı. Psoriasis, yani Türkçe’de bilinen adıyla sedef hastalığı, yaygın ve kronik bir hastalık. Hastalığın kronik olması sedef hastalarında bazen ümitsizliğe ve çaresizliğe neden olsa da, son yıllardaki gelişmelerle hastaların büyük bir kısmı rahatlıkla kontrol altına alınabiliyor.

    Sedef hastalığıyla birlikte deri döküntüleri dışında eklem tutulumu, kalp damar ve bağırsak hastalıkları, metabolik sendrom ve psikolojik sorunlar da görülebiliyor. Sedef, yarattığı psikolojik etkilerle birlikte değerlendirildiğinde psikosomatik bir hastalık olarak kabul edilebilir. Bu nedenle tedavisinde psikiyatrist ve dermatolog işbirliği büyük önem taşıyor. 

    26-30 Ekim Dünya Sedef Hastalığı (Psoriasis) Farkındalık Haftası dolayısıyla görüş bildiren Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Emine Derviş, sedef hastalığını şöyle tanımladı: “Sedef hastalığı, deride beyaz kabuklu, kırmızı döküntülerin görüldüğü kronik bir hastalıktır. Ortaya çıkışında genetik yatkınlık çok önemli olmakla beraber, geçirilen infeksiyonlar, kullanılan ilaçlar ve emosyonel stres hastalığı uyarabilmektedir. Hastalarda deri bulguları dışında eklem tutulumu, kalp damar hastalıkları, metabolik sendrom, bağırsak hastalıkları, psikolojik bozukluklar da görülebilir. Sedef hastalığının tedavisinde haricen ya da sistemik olarak birçok tedavi yöntemi başarıyla kullanılmaktadır. Tedaviler kişiye özel olup her hasta kendi bulgularına göre tedavi edilir. Uygun tedavi seçenekleri hekimle hastanın görüşmesi sonunda belirlenmelidir.”

    sedef_hastaligi

    Sedef, etkisi sadece deriyle sınırlı olmayan psikosomatik bir hastalıktır

    Psoriasis yani sedef hastalığının, psikolojik yönleriyle ele alındığında aynı zamanda psikosomatik bir hastalık olarak da kabul edilebileceğini belirten Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. İlknur  K.  Altunay şunları söyledi: “Özellikle depresyon ve stres gibi sorunlar bu hastalarda, toplum ortalamasından çok daha yüksek seviyede görülmektedir. Hastalığın kronik olması, neden olduğu estetik kaygılar, başta kaşıntı olmak üzere hastalık belirtileri, günlük yaşamın farklı alanlarındaki problemler ve tedavi başarısızlıkları umutsuzluk ve depresyona yol açarken; depresyon da bir kez oluştuktan sonra hastalığın daha ağırlaşmasına, hatta dirençli hale gelmesine neden olabilir. Ayrıca sedefli hastalarda stres ve hastalık ilişkisi de çift yönlüdür. Hastalık strese, stres de hastalığa yol açabilmekte veya hastalık ataklarına neden olabilmektedir.”

    Sedefin tedavisi var!

    Toplumda sedef hastalığının tedavisi olmadığına dair yaygın ve son derece yanlış bir inancın bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Emine Derviş şöyle devam etti: “Sedef hastalığının kronik, yani tekrarlayıcı olduğu doğrudur. Ancak hastaların moralini bozan “sedefin tedavisi yok” şeklindeki yaklaşım,  günümüz koşullarında kabul edilebilir değildir. Hastalar yaşam kalitelerini bozan bu hastalığı tedavi ettirme ve onunla barışık bir şekilde yaşamlarını devam ettirme imkanlarına sahip olduklarını bilmelidir. Bu nedenle Dünya Psoriasis Farkındalık Haftası’nı hastalarımızın ve çevrelerindeki kişilerin bu hastalık hakkındaki farkındalıklarının artması yönünde çok anlamlı buluyorum. Sedef hastaları, bu hastalığın tedavisi olduğunu unutmamalı ve en doğru bilgiyi alabileceği dermatolog hekimlerle işbirliği içinde olmalı. Dermatolog hekimler sizi hem deri bulguları hem de eşlik eden diğer sorunlar konusunda doğru bir şekilde yönlendirecektir. Sedefi tedavi edebileceğini söyleyen dermatolog dışı diğer kişilere itibar edilmemelidir. Bilimsel olmayan yöntemler sağlığa zararlı olabilir.”

    Sedef tedavisinde psikolog veya psikiyatrist desteği olumlu sonuç alınmasını kolaylaştırıyor

    Hastalığın uzun süreye yayılması ve hastalıkla stres arasındaki iki yönlü ilişki nedeniyle sedef tedavisinde psikiyatrist takibinin çoğunlukla gerekli olduğunu belirten Doç. Dr. İlknur  K.  Altunay “En ideali dermatolog ve psikiyatristin birlikte çalışmasıdır” dedi. “Ama olamadığı durumlarda yeterli donanıma sahip dermatolog ya da psikologlar da bunu başarabilir. Hastalığın uzun süreye yayılması ve fiziksel sıkıntıların neden olduğu negatif  psikolojik etkiler  hastaların yakın çevresini ve aile ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir. Bu durumlarda aile terapilerine dahi gereksinim duyulabilir.”

  • Türk anneler bebeklerini doğru besleyemiyor

    Türk anneler bebeklerini doğru besleyemiyor

    Annelerin en büyük kaygısı, bebeğini sağlıklı bir şekilde büyütmek. Ancak bu süreçte yapılan çok önemli hatalar, bebeğe büyük hasar veriyor. Türkiye’de ilk 6 ayda doğru beslenen bebeklerin sayısı sadece yüzde 10. Bu tabloya göre Türk anneleri dünya ortalamasının çok gerisinde yer alıyor. İşte araştırma sonuçlarına göre anne sütünün önemi ve en sık yapılan hatalar…

    Posta.com.tr dan Senim TANAY KARAKUŞ ‘un haberine göre…

    Anne sütü, hiç şüphesiz bebeğin beslenmesinde oldukça önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle pek çok sağlık otoritesi, bebeğe ilk 6 ayda sadece anne sütü verilmesini, 6. aydan itibaren ek gıdalara geçilmekle birlikte 2 yaşa kadar anne sütüne devam edilmesi gerektiğini tavsiye ediyor. Ancak buna rağmen birçok anne, bebeklerini “daha sağlıklı” büyütmek için hatalı yöntemlere başvurmayı tercih ediyor. Bunlar arasında anne sütünü erken kesmek, ek gıdaya çok erken başlamak gibi bebeğin metobolizmasında olumsuz etkiler yaratacak tutumlar da yer alıyor. Öyle ki bebeğine kilo alsın diye ciğer, çiğ köfte yedirenler bile var.

    bebek_beslenme

    Geçen günlerde, 40 yıldan bu yana anne sütünün özelliklerini araştıran Nutricia Anne Sütü Araştırma Merkezi’nin Hollanda’da bulunan merkezinde anne sütü ve emzirme üzerine oldukça önemli bilgiler paylaşıldı. Biz de toplantısı sonrası Danone Türkiye Entegrasyonu Genel Sekreteri Dr. Yalım Üner ile buluşup araştırmanın detaylarıyla ilgili konuştuk.

    İLK 100 GÜN ÇOK ÖNEMLİ

    Anne sütü bebekler için neden bir mucize?

    Her bir damla anne sütü içerisindeki binlerce farklı molekül, bir orkestranın müzisyenleri gibi uyum içinde birlikte hareket ederek bebeğin gelişimi için en uygun beslenmeyi sağlar. Anne sütündeki temel bileşenler; laktoz, yağ, protein, prebiyotikler, LCP’ler, nükleotidler, vitamin ve minerallerdir. Bu bileşenler de özellikle bebek dünyaya geldikten sonra gelişmeye devam eden bağışıklık sistemi ve beyin gelişimi için çok önemlidir. Doğum esnasında bu sistemler henüz olgunlaşmamıştır. Beyin ilk 3 yıl içinde olması gereken yapının yüzdew 80’ine ulaşacaktır. Bununla beraner bağışıklık sistemi de ancak yıllar içinde savunma işlevini yerine getirebilecek yapıya kavuşacaktır. İlk 1000 gündeki gelişim düzeyleri, hayatın devamında birey için çok çok önemli olacaktır. Bu dönemdeki bir sorun da daha sonra telafi edilemeyebilir.

    Anne sütü bebeğin özellikle bağışıklığına ne gibi katkılar sunuyor?

    Anne sütü bağışıklık sistemi güçlendiriyor, daha az hasta olmasını sağlıyor, fiziksel ve beyinsel gelişimine katkı sunuyor, bebeğin ilerleyen dönemlerde daha az kronik hastalıklara yakalanmasını sağlıyor, solunum yolu, mide-bağırsak, alerji gibi hastalıklar daha az görülüyor. Dış faktörlere duyarlı olan bebekler, anne sütünden aldıkları koruyucu antikorlar sayesinde hastalıklarla daha kolay mücadele edebiliyorlar. Anne sütünün prebiyotik içeriği bağışıklık sistemini geliştiren temel içeriklerdendir. Doğru prebiyotiklerin bağışıklık sistemin gelişiminde büyük payları olur. Dolayısıyla anne sütü formül mama ile desteklenmek istenildiğinde mamada da benzer prebiyotiklerin olduğu kontrol edilmelidir.

    bebek_bakimi

    TÜRK ANNELERİ DÜNYANIN GERİSİNDE

    Türkiye’de anne sütüne gerekli önem veriliyor mu? Araştırmalar ne diyor?

    Anne sütünün sayısız faydalarına karşın ülkemizde ilk 6 ayda yalnızca anne sütü ile beslenen bebeklerin sayısının giderek azalıyor. İlk 6 ayda, çoğu annemiz sadece anne sütü vermek yerine bebeklerin midelerinin yüzde 23’ünü katı gıda ile doldurmayı tercih ediyor. 6. aydan sonra da öğünlerinin çoğunluğunun katı gıda değil, anne sütü olması gerekirken maalesef durumun tam tersi olduğunu görüyoruz. Oysa anne sütü eşsiz bir besin ve tüm bebeklerin 2 yaşına kadar yeterli miktarda alması önerilmektedir. İlk 6 ayda doğru beslenen bebeklerin sayısı sadece yüzde 10. Dünya ortalaması ise yüzde 38. Çok gerilerdeyiz. Biz, bebeğe anne sütünü az veriyoruz. Yerine ise doğru sütü değil, katı besini koyuyoruz. 6-12 aylık bebeklerin midesinin yüzde 70’ini katı besinle dolduruyoruz. Bu çok yanlış! Ek besin miktarı 6.-9.aylar arasında 200 ml’i geçmemelidir. Yoksa yeterli süte yer kalmaz ki, Türkiye’deki durum da budur.

    Çoğu anne, bebeği kilo almadığı için “Sütüm yaramıyor” endişesine yapılıyor.  Gerçekten böyle bir durum söz konusu mu?

    Annenin sütünün yaramaması söz konusu olamaz. Miktarı az olabilir ama burada da anne asla kendisini kötü hissetmemeli ve süt vermeye devam etmelidir.

    ANNE SÜTÜNÜN YERİNİ HİÇBİR ŞEY TUTMUYOR

    Ek gıdaya erken başlama bebekte ne gibi sorunlara yol açar?

    Anne sütü ve verilebilecek ek besinlerle alınan besin bileşenleri birbirinden farklıdır. Anne sütü sadece besin bileşeni de değildir. Bu nedenle ülkemizde yaygın olarak yapılan yanlış, anne sütünün yerini ek besinin tutacağını düşünmek oluyor. Bu mümkün değildir. Basitçe düşünüldüğünde sütü ıspanakla telafi edemeyeceğini herkes bilir ama bebek beslerken bunu genellikle unutuyoruz.

    Emzirmenin bebeğe olan faydasının yanı sıra anneye sağladığı yararlar ne?

    Emziren anne emzirirken sütünün içeriğinde, günlük diyeti ile aldıkları dışında vücudundaki stoğundan da bebeğine besin aktarır. Dolayısıyla daha hızlı kilo verir. Kilo verebilmek için sert diyetlerin yapılmaması gereken bu dönemde, sağlıklı beslenmek ve emzirmek annenin doğum öncesi ölçülerine dönmesi için kolaylaştırıcıdır. Ayrıca emziren annenin bazı kanser türlerine daha az yakalandığı ile ilgili çalışmalar var.

    HER ANNENİN SÜTÜ BEBEĞİNE ÖZEL

    Emzirme-süt- bebek arasındaki ilişki nasıl işliyor? Her annenin sütü sadece kendi bebeğine mi özel?

    Anne sütü bebeğin gelişimi için en uygun beslenmeyi sağlar. Örneğin prematüre bebeği olan annenin sütü, zamanında doğan bir bebeği olan anneye göre farklıdır. Buna bakılıp erken ve zamanında doğan bebekler için üretilen mamalar da farklılaştırılmıştır. Her annenin sütünde kendi bebeğine özel canlı hücreler olduğu da bilinmektedir. Eğer mümkünse bu nedenle her annenin kendi bebeğini emzirebilmesi istenir. Ancak bu olamıyorsa annelerin suçluluk duymasına gerek yoktur. Hekiminden alternatif besleme yollarını öğrenebilir.

    GEREĞİNDEN FAZLA VERİLEN KATI GIDA ANNE SÜTÜNÜ KESEBİLİR

    Ülkemizde özellikle 3. aydan sonra,bir nedenle anne sütü azaldığında, annelerin bir suçluluk duygusuna kapılarak olduğu kadar anne sütünü vermeye devam ettiklerini ve kalan besin ihtiyacını katı besini artırarak karşıladıklarını görüyoruz. Ülkemizde yaygın olarak görülen bu uygulama, hem Sağlık Bakanlığımız hem de Dünya Sağlık Örgütü önerilerine göre yanlıştır. Süt eksikliği varsa bu sadece bebeğe uygun bir sütle tamamlanmalı, yerine sebze çorbası, mevye püresi verilmeye çalışılmamalıdır. Gereğinden çok verilmeye başlanan katı gıda anne sütünün daha da azalmasına neden olur ve kısır bir döngü sonucunda sütün bir süre sonra tamamen kesilmesine yol açar.

    Kaynak: posta.com.tr / Senim TANAY KARAKUŞ
  • Hangi Burç Nasıl Ayakkabı Giymeli?

    Hangi Burç Nasıl Ayakkabı Giymeli?

    Burçlara göre ayakkabı tercihi nasıl olmalıdır? sorusuna Kadınlar Kulübü olarak cevap veriyoruz.

    Hangi burç nasıl bir ayakkabı giymeli diye merak ediyorsanız bu yazı tam size göre. Nasıl bir tarz bir ayakkabı giyeceğinize karar veremediyseniz bu yazı size yardımcı olacaktır.

    HANGİ BURÇ NASIL BİR AYAKKABI GİYMELİ?

    KOÇ BURCU

    Koç burcuna gidecek olan tarz kesinlikle spor ayakkabıdır. Renkli ayakkabıları çok seven Koç için renkli spor ayakkabılar çok yakışacaktır.

    1koc_

    BOĞA BURCU

    Her zaman çekici görünmeyi seven Boğa için en ideal ayakkabı platform topuklu ayakkabılardır.

    İKİZLER BURCU

    Rahat olmayı seven İkizler için en ideal ayakkabı modeli sandalet tarzı ve düz bağcıklı ayakkabılardır.

    241987_809

    YENGEÇ BURCU

    Romantik takılan Yengeçler için en ideal ayakkabı modeli ince topuklu ayakkabılar ve ince modelli ayakkabılar çok yakışır.

    ASLAN BURCU

    İhtişamı kesinlikle arka plana atmayan Aslan için en ideal ayakkabı modeli gösterişli olandır.

    BAŞAK BURCU

    Detaycılıkta üstüne olamayan Başak için en ideal ayakkabı modeli klasik ayakkabılardır.

    gelin_ayakkabisi_secimi_h49582-1

    TERAZİ BURCU

    Rahatlığı elden bırakmayan Terazi burcu için rahat ve düz ayakkabılar idealdir.

    AKREP BURCU

    Çekici ve cazibeli olan Akrep için gösterişli ayakkabılar, yüksek topuklu ayakkabı modelleri ve diz üstü çizmeler biçilmiş kaftandır.

    YAY BURCU

    Eğlenceyi seven Yay için en ideal ayakkabı modeli düz, renkli ve rahat ayakkabılardır.

    babet-pullu-pembe

    OĞLAK BURCU

    Oğlak burcu görselliğe çok önem verir. Bu nedenle seçtiği ayakkabı gösterişli ve şık olmalıdır. Klasik ve modern tarz seçebilirler.

    KOVA BURCU

    Kova burçlarının hayal güçleri çok yüksektir. Bu nedenle Kova burçları için en ideal ayakkabı modeli asker desenli modeller ve özel tasarım yüksek topuklar yakışacaktır.

    BALIK BURCU

    Tercihini her zaman rahatlıktan yana kullanan Balık için orta topuklu ayakkabılar ideal olacaktır.

    Sizin ayakkabı tercihiniz nasıl?

    “Burçların Diğer Burçlarla Uyumu”

  • Süt dilimi tarifi

    Süt dilimi tarifi

    Süt dilimi tarifi süt dilimi tatlısı nasıl yapılır? Malzmeleri nelerdir?

    Süt dilimi tarifi

    MALZEMELER:
    4 yumurta
    1 su bardağı un
    2 yemek kaşığı kakao
    1.5 su bardağı şeker
    1 su bardağı yoğurt
    1 su bardağı sıvı yağ
    1 paket kabartma tozu
    1 paket vanilya

    Kreması İçin:
    2 paket krema ( 400 ml )
    2 paket krem şanti
    2 yemek kaşığı bal
    1-2 damla limon suyu

    sut_dilimi_tarifi

    HAZIRLANIŞI
    Fırın tepsinizin ikisine de yağlı kağıt kesip yerleştirin. Tepsi ebatlarında iki tane daha kesilmiş yağlı kağıdı da bir kenarda hazır tutun. Kremayı ve kremayı çırpacağınız kab buzdolabında olsun.
    Öncelikle yumurta ve şekeri 2 dakika beraber çırpın. Ardından sıvı yağı ekleyin tekrar çırpın. Yoğurdu da ekledikten sonra karışım iyice özleşene kadar çırpmaya devam edin. Un, kakao ve kabartma tozunu beraber karışıma eleyin. Tekrar karışana kadar çırpmaya devam edin.
    Karışımın yarısını yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye dökün ve kaşığınızın tersiyle yayın. Kenarları kıtır kıtır olmasın diye çok inceltmemeye çalışın. 225 derece fırında yaklaşık 12 dakika pişirin. Isı ve zaman durumu fırından fırına farklılık göstereceği için 10 dakika sonunda fırının yanından ayrılmayın.
    Pişen kekinizi dışarı alın ve diğer kekinizi fırına sürün. Çıkardığınız kekin üzerine kenarda kesip ayırmış olduğunuz yağlı kağıdı koyun. Ben kek tadını da almak istediğim için çok bastırmak istemedim ama siz daha ince olmasını istiyorsanız hafif hafif düzeltir gibi bastırın. Diğer tepside fırından çıkınca ona da aynı işlemi uygulayın. Soğuması için bir kenara ayırın.
    Kreması için gerekli malzemeleri buzdolabında soğuttuğumuz karıştırma kabına alın ve mikserin önce düşük sonra yüksek hızında krem şanti kıvamına gelinceye kadar çırpın. 10-15 dakika buzdolabında soğuması için bekletin.
    Keklerin tek tarafındaki yağlı kağıtları çıkarın. Bir tanesinin üzerine kremanın tamamını dökün ve spatulayla bütün yüzey yayın. Diğer keki üzerindeki yağlı kağıtla beraber, kremalı kekin üzerine dikkatli bir şekilde yerleştirin. Bu kısmı yardım alarak yaparsanız daha düzgün ortalayarak yerleştirebilirsiniz.
    Yağlı kağıdı sıyırmadan bu şekilde tepsiyi buzdolabına yerleştirin ve tercihen bir gece bekletin. İyice soğuyan keki buzdolabından çıkartın ve üzerindeki yağlı kağıdı sıyırın. Dört kenarından düzgün olmayan kısımlarını keskin bir bıçakla keserek çıkartın.
    Ben önce uzun kenarını altı eşit parçaya kesip, kısa kenarını da dörde böldüm toplam 24 süt dilimim oldu. Siz tam bir süt dilimi şekli isterseniz kısa kenarı üçe bölüp 18 parça elde edebilirsiniz.
    İçinde süt kreması olduğu için mutlaka buzdolabında muhafaza edin.
    AFİYET OLSUN

    Kaynak: facebook / Sütlü tatlılar..

  • Elma sirkesi kilo verdirir mi?

    Elma sirkesi kilo verdirir mi?

    Birçok diyet kilo verdirmek için günde 1 ya da 2 defa sade veya su ile karıştırılarak elma sirkesi tüketimi önermektedir.

    Birkaç çalışmayla bilimsel kanıtları var mı yok mu bakalım;

    Kilo vermede sirkenin etkilerine yönelik küçük çalışmalar vardır. “International Journal of Obesity” dergisinde yayınlanan bir çalışmada sirkenin lezzet ve tolerasyonuna bakılmıştır. 20-42 yaşları arasında 16-14 kişilik rastgele iki gruba ayrılan sağlıklı bireyde yapılmıştır. Bu bireylere 1-2 yemek kaşığı sirke yemek öncesi direkt olarak verildiğinde güçlü bir iştahsızlık oluşturmuş ve bulantı oluşmuştur. Araştırmacılar doğal bir iştah bastırıcı olan sirkenin önerilmesinin uygunsuz olacağı sonucuna varmıştır.

    Elma sirkesi kilo verdirir mi?
    Elma sirkesi kilo verdirir mi?

    Bioscince dergisinde yayınlanan 12 haftalık çalışmada vücut yağ kütlesi, vücut ağırlığı ve trigliserid düzeyleri üzerine sirkenin etkileri araştırılmıştır. 25-60 yaş arasındaki bireyler üç gruba ayrılmıştır. Obez olan bireylere 0, 15, 30 ml sirke içeren 500 ml içecek verilmiştir. Her grup 58 ya da 59 kişiden oluşmaktadır. Sirke tüketen grupla tüketmeyen gruba göre vücut ağırlığında, organ çevresi yağlanmada (visseral yağlanma) bel çevresi ve trigliserid düzeyinde önemli ölçüde düşüş sağlanmıştır. Araştırmaya katılan bireylerin katılımının az olmasına rağmen 15 ml sirkenin kilo vermede yararlı olabileceği sonucuna varılmıştır.

    Peki biz diyetisyenler elma sirkesini önerecek miyiz?

    Normal elma sirkesi tüketiminin (15 ml) hiçbir yan etkisi yoktur. Ayrıca elma sirkesi doğal pektin, potasyum, fosfor, kalsiyum minerallerini az miktarda da olsa içermektedir. Biz diyetisyenler danışanlara başarılı kilo kaybının olması için diyette porsiyon kontrolü, sağlıklı pişirme yöntemleri, sağlıklı atıştırmalıklara odaklanarak ayrıca danışanların besin etiketlerini okumaya yönlenditrebilirler. Elma sirkesinin tadı pek hoş olmadığı için ve bulantıya sebep olabileceği için salata sosu ya da marinelerde kullanılması ile de kilo vermedeki olumlu etkilerinden faydalanılabilir.

     

    Dyt. Yeter ÇELİK tarafından yazılmıştır.

  • Çocuklarda cinsel istismar ve psikolojik etkileri

    Çocuklarda cinsel istismar ve psikolojik etkileri

    Çocuklarda cinsel istismar ve psikolojik etkileri Çocuk istismarı bir çocuğa bir yetişkin tarafından fiziksel ya da psikolojik olarak kötü davranılmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını şöyle tanımlar: “Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek uygulanan tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir.”

    Çocuk istismarının birçok boyutu var; fiziksel istismar, duygusal istismar, ihmal ve cinsel istismar. Bu istismar çeşitlerinden en zor anlaşılan cinsel istismardır. Bunun nedeni kurbanın bunu çeşitli nedenlerden dolayı gizli tutması veya cinsel istismara uğradığını anlayacak yaşta olmamasından kaynaklanmaktadır.

    Çocuklarda cinsel istismar
    Çocuklarda cinsel istismar

    Cinsel istismar, genel tanım olarak, kişilerin başkaları tarafından cinsel olarak kötüye kullanılmaları, suistimal edilmeleri, istemedikleri halde başkalarının cinsel yönelimlerine hedef olmaları durumunu ifade eder.

    Çocuğun cinsel istismarı, kendisinden en az 6 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz amacıyla zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır.Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaşa göre dağılımları incelendiğinde; %30’unun 2-5, % 40’ının 6-10, %30’unun 11-17 yaş grubunda olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle, olguların %70’ini küçük yaş grubu oluşturmaktadır. İstismarcıların %96’sı erkek ve %80’i de çocuğun tanıdığı birisidir.

    Fiziksel zararla tehditler (çocuğun kendisine veya çocuğun ailesine), evden atılma korkusu, kendisine inanılmaması korkusu, utanma veya suçluluk gibi sebeplerle çocuk cinsel istismara uğradığını söylemekten kaçınabilmektedir.

     

    Cinsel istismara uğrayan çocuklarda,

    Cinsel nitelik taşıyan her şeye karşı olağan dışı bir ilgi gösterme veya bunlardan olağan dışı biçimde kaçınma

    Belli kişi ya da yerlere karşı belirgin bir korku sergileme

    Kendisine herhangi birinin dokunup dokunmadığı sorulduğunda beklenmedik ya da olağandışı bir cevap alma

    Fiziksel muayenelerden olağandışı biçimde ürkme ve kaçınma

    Uyku sorunları veya kabuslar

    Depresyon veya arkadaşlarından ya da ailesinden uzaklaşma

    Başka çocukları cinsel aktivitelerde bulunmaya sevk etme teşebbüsleri

    Mesane ya da bağırsak kontrolünü aniden yitirme

    Bedenlerinin kirli ya da hasarlı olduğuna dair ifadeler veya genital bölgelerinde bir sorun olduğu korkusu

    Okula gitmeyi reddetme

    Suça yönelme veya davranım bozuklukları

    Ketumluk

    Resimlerinde, oyunlarında, hayallerinde cinsel tacize ilişkin unsurlar

    Olağandışı saldırganlık

    İntihar davranışı görülebilmektedir.

    Çocuk Cinsel istismar
    Çocuk Cinsel istismar

    Çocuğun cinsel istismara maruz kalmasını önlemek için,

    Çocuklarınıza vücudun özel bölgelerinin doğru adlarını öğretin.

    Sadece yabancıların tehlikeli olduğuna odaklaşmayın. Unutmayın ki çocukların çoğunluğu tanıdığı ve güvendiği kişiler tarafından istismar edilmektedir.

    Çocuklarınıza fiziksel güvenlik ve hangi dokunmanın normal hangisinin normal olmadığını öğretin.

    Çocuklarınızı vücutları hakkında kararların kendilerine ait olduğunu konusunda bilinçlendirin. Başkalarının kendisine dokunmasını istemediğinde hayır demeye yüreklendirin, istismar amaçlı olmasa bile ve başkalarına dokunmamalarını söyleyin.

    Çocuklarınıza kendi bedenlerinin bölgelerine kendilerinin bakmalarını öğretin (Tuvalete, banyoya giderken, tuvalet kağıdı kullanırken vs). Böylece diğer yetişkin ve çocukların yardımına bağımlı olmazlar.

    Psk. Aslı ACAR

  • Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    İlişkiler hayattaki başarılarınızı belirler. İnsan çevresiyle ne kadar iyi ilişkiler kurarsa o kadar başarılı olur. Sosyal yaşantınız ,özel hayatınız işteki başarınızı belirleyen kıstastır. İlişkinizde ne kadar başarılı olduğunuzu mı merak ediyorsunuz? İşte bir ilişkide başarısız olduğunuzu öğrenmek için yazdığımız içeriğe bir göz atın deriz.

    Başarısız ilişkinin 7 belirtisi

    1.Küçümseme : Bir ilişki bu boyuta kadar geldiyse açıkça belirtelim ki düzelmesi zor bir vaka. Eğer ilişkinizde bu sinyalleri alıyorsanız oturup bir kez daha düşünün.  Tüm ilişkinizi olumlu ve olumsuz yönlerini gözden geçirin. Hayatınızdaki yerini belirleyin. Küçümseyen kişi hayatınızda olmasa çok şey mi kaybedersiniz ona odaklanın. Cevabı bulduğunuzda her şey çözülecektir zaten.

    2.Savunuculuk: Bir ilişkide savunuculuk başlamışsa eğer o ilişkide iletişim sorunu var demektir. İlişkinizde savunuculuğu o ya da siz yapıyorsanız birlikte konuşmanın eteğinizdekileri dökmenin zamanı gelmiş demektir.

    3.Uzaklaşma: Bir ilişkide bu sorun bazen iyi gelirken bazen de istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Karşınızdaki kişi sürekli sizden uzaklaşıyorsa ve tüm isteklerinizi geri çeviriyorsa sıkıntı büyük demektir.  Üzgünüz ama aranızdaki bağ gittikçe güçsüzleşiyor.

    angry couple sitting on sofa

    4.Güvensizlik: Tüm ilişkinin, birlikteliğin temeli aslında güvendir. Sizi siz yapan güven ve içtenlik duygusudur. En güzel ilişkiler bile ihanet söz konusu olduğunda yerle bir olabilir.

    5.Dürüst olmamak: İlişkinizdeki kişi sürekli yalan söylüyorsa ve affettiğiniz halde devam ediyorsa ilişkinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Ve neden yalan söylüyor bunun cevabı bulunmalı. Belki karşınızdakini yalana siz itiyor olabilirsiniz.

    6.Saygısızlık: İlişkinin temelini güven oluşturduğu gibi sevgi, saygıda bir ilişkide olmazsa olmazdır. Saygı kalmayan ilişkiye devam edilmesinin zarardan başka faydası yoktur.  Bir ilişkide saygısızlık belirtisi çıkmışsa eğer ciddi sorun var demektir.

    7.Kırgınlık: Kırgınlık eğer telafi edilmeyip sürekli üstünüze yükleniyorsa üzücü boyutlara taşınır. Bu buhranlı ortamdan sıyrılmak için kırıldığınızı belirtmeniz gerekir. Yani neticede oturup birlikte sorunu sonuçlandırmalısınız.

    Bir ilişkide bunlar eksikse ileride büyük sıkıntılar çıkması muhtemeldir. Bu belirtiler başarısız bir ilişkinin sinyalini verir. O nedenler ilişkinizin uzun ömürlü olmasını istiyorsanız sorunlar bu boyutlara taşınmadan konuşarak halledin. Peki sizin en büyük sorununuz nedir?

     

     

  • Vajinismus olduğunuzu nasıl anlarsınız?

    Vajinismus olduğunuzu nasıl anlarsınız?

    Vajinismus vajinal giriş denemeleri sırasında vajen kaslarının istemsiz bir şekilde kasılarak cinsel ilişkiye izin vermemesi olarak tanımlanır. Vajinismus toplum tarafından ilk gece korkusu, cinsel ilişkiye girememe olarak da isimlendirilir.

    Vajinismus sorunu yaşayan çiftlerin bir kısmı öncelikle neye uğradıklarına şaşırırlar. Daha önce başlarına böyle bir şeyin geleceğini hiç düşünmemişlerdir. Diğer bir kısmının ise daha önceden ilk gece korkuları vardır. Hatta evlenme tarihi yaklaştıkça korkularda buna paralel olarak artar. Çiftler neden böyle bir sorun yaşadıklarına bir türlü anlayamazlar. Diğer bir gurup çift ise ilk başta vajinismus sorunu yaşadıklarını kabullenmekte zorluk çekerler. Diğer bazı çiftlerde eşlerden her biri bir diğerini suçlayabilir.

    Cinsel ilişkiye girememe(vajinismus) sorunu yaşayan kişi derinden bir üzüntü duyar. Ve ilk başlarda sık sık ağlarlar. Vajinismus sorunu yaşayan tek çift olduklarını düşünürler. Her cinsel ilişki denemesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından kendilerine olan güvenleri sarsılır. Hatta bu problemi hiçbir zaman çözemeyeceklerine bile inanmaya başlarlar.

    Oysaki vajinismus cinsel terapiye mükemmel cevap verir. Cinsel ilişkiye girememe deneyimli bir cinsel terapist rehberliğinde kesinlikle çözülebilen bir cinsel sorundur.

    Siz vajinismus sorunu mu yaşıyorsunuz? Bunu anlayabilmek için aşağıdaki tipik belirtileri gözden geçirerek vajinimus olup olmadığınıza kendiniz karar verebilirsiniz

    vajinismus_belirtileri

    Cinsel ilişkinin hiç gerçekleşmemesi ya da ağrılı veya acılı olması.

    Cinsel ilişkiye girmekten korkma kaçınma ve ilişkiye girememe.

    O an geldiğinde vücudun tümünde ya da kalçalar ve bacaklarda kasılmaların olması.

    Sıklıkla bacakların kapatılması ve kendini geri çekme.

    Vajinismusun en temel belirtisi o an geldiğinde kişinin panik atak benzeri bir durum yaşamasıdır. Yani kişi eşini iter kasılır. Endişe korku kaygı duyar. Bilinç açık olsa da kontrolünü yitirir. Kontrol bilinç dışının eline geçer. Sanki kişi bilinç dışı tarafından negatif bir hipnoz transı haline getirilir. ( Keçe. 2008)

    O an geldiğinde korku, titreme, terleme, bunaltı veya bayılacakmış hissi yaşama.

    Cinsel ilişkide ağrı acı olacağı beklentisi.

    Cinsel ilişkinin ya hiç gerçekleşmemesi ya da kısmen (penis başı ya da penisin yarısının girişi) gerçekleşmesi.

    Her denemede aynı şeyle karşılaşma duvara çarpma ve girişin gerçekleşmemesi.

    O an geldiğinde vajinada ağrı acı hissetme.

    Başarısız cinsel ilişki denemelerinden sonra ağlama krizlerinin olması.

    Diğer bazı kişilerde cinsel ilişki gerçekleşse bile ilişkinin ağrılı ve acılı gerçekleşmesi.

    Kişinin cinsel ilişkiye girmeyi başarmayı çok istemesine rağmen bilemedikleri bir şekilde bir erteleme ve kaçınma davranışı ve tutumu göstermeleri.

    Bu sıkıntıları yaşayıp yaşamadığınızı gözlemleyerek vajinismus(cinsel ilişkiye girememe) sorunu yaşayıp yaşamadığınıza kendiniz karar verebilirsiniz. Çünkü ne yaşadığınızı en iyi siz bilebilirsiniz.

    Diğer taraftan yukarıdaki tipik belirtilerin hepsinin birden olması gerekmez. Örneğin vajinismus surunu yaşayan bazı danışanlarımın bayılma hissi ve korkusu yaşamalarına rağmen diğer bazılarında bu belirti hiç görülmez. Bazılarında o an geldiğinde titreme olurken bazılarında bu belirti hiç yoktur. Bazıları açık açık ağrı acı olacağından korkarken bazılarında bu korku yoktur ve sade o an geldiğinde kötü şeyler olacağından korkarlar.

    Eğer siz cinsel ilişkiye giremiyorsanız ya da kısmen cinsel ilişki gerçekleşiyorsa ya da cinsel ilişki ağrılı ve acılı oluyorsa ve o an geldiğinde bu belirtileri yaşadığınızı deneyimliyorsanız vajinismus (cinsel ilişkiye girememe) sorunu yaşıyorsunuz demektir. Bu sorunu yaşayan çiftlerin bazıları zamanla çözüleceğine inanıp zamanın akışına kendini bırakırlar. Bazı vajinismus kocaları bu sorunun eşlerin kafasında halledebilecekleri bir sorun olarak görüp eşlerinin kendi kafalarında bu sorunu zamanla kendi kendilerine çözeceklerine inanırlar.

    Diğer bazı grup çift her başarısız denemeden sonra artık yavaş yavaş deneme motivasyonlarını kaybederler. Yavaş yavaş denemelerin arası açılır deneme sayısı düşer ve zamanla hiç denememeye ve bu sorunu konuşmamaya başlarlar. Diğer bir grup çift ise paniğe kapılıp ne yapacağını şaşırır, acele ve hızlı tedavi arayışına girerler. Oysa bu yaklaşımların hiç birisi verimli ve doğru değildir. Yapılması gereken sakin olup biraz araştırıp bilgilenmek ve ardından yukarıdaki belirtilerin kendilerinde olup olmadığını ayırt etmeye fark etmeye çalışmalarıdır. Eğer vajinismus sorunu yaşadıklarını düşünüyorlarsa hiç vakit kaybetmeden bir çift olarak deneyimli bir cinsel terapiste başvurmalıdırlar. Çünkü vajinismus zamanla kendi kendine çözülmez. Ve kişide görülen kasılma ve kaçınmalar onun elinde değildir ve kesinlikle kontrolü dışındadır. Diğer taraftan vajinismus bütün kadın cinsel fonksiyon bozuklukları içerisinde cinsel terapiyle en mükemmel şekilde çözülebilen bir problemdir.

    O an geldiğinde kişinin kendini kasması kaçınması bacaklarını kapatması eşini elleri ile itmesi ve bir korku hali yaşaması kişinin kesinlikle kontrolü dışındadır. Bu nedenle çift birbirini suçlamamalıdır. Bir çift olarak birbirlerini destekleyerek bir cinsel terapist eşliğinde sorunun çözümü konusunda ilerlemek için ileriye yönelik adım atma konusunda karar birliğine varmalıdırlar.

    Vajinismus bir erteleme ve kaçınma rahatsızlığıdır. Çifti bugün olmaz yarın, bu hafta olmaz öbür hafta, bu ay olmaz öbür ay olur mantığı ile zaman kaybettirerek bir kısır döngünün içine sokar. Ne yazık ki bu geçen süre çiftin evlilik ilişkilerinin aleyhine işler. Zamanla cinsel ilişkiye girememe sorununa evlilik sorunları da eklenir. Çiftin yükü giderek ağırlaşır.

    Aynı zamanda vajinismus kişide özgüven sorununa neden olur. Özgüven kaybı hem kişinin zamanla bu problem hiç çözülmeyecekmiş gibi düşünmesine hem de evlilik problemlerine zemin hazırlar ve ilişkiyi yavaş yavaş olumsuz yönde etkilemeye başlar. Vajinismus çifti inanılmaz derecede üzen ve hırpalayan bir problemdir. İyi haber şu ki vajinismus çözümsüz değildir. Vajinismus cinsel terapi ile mükemmel bir şekilde çözülebilir bir problemdir.

    Acaba benim de iyi bir yaşantım olacak mı, bu sorunu çözebilecek miyiz? Diğer çiftler gibi keyifli bir cinsellik yaşayabilecek miyiz? diye kendinize soruyorsanız kesinlikle özlediğiniz bu yaşantıya kavuşacaksınız. Bunun için yapmanız gereken deneyimli bir cinsel terapiste başvurup onun rehberliğinde ilerlemenizdir.

    Biz Sentez Vajinismus Terapi Merkezi olarak çiftlerimize vajinismustan korkmamalarını mutlaka bir çözümün olduğunu bilmelerini ve terapi süreci boyunca bir çift olarak hareket etmelerini ve birbirlerini desteklemenin ne kadar önemli olduğunu bilmelerini tercih ve tavsiye ederiz.

    Kaynaklar:

    1- Keçe. Cem “Vajinismusun üstesinden gelmek “ütopyagrafik, 2008

    2-Kaplan.H.S., The New Sex Therapy, New York :Buruner/ Mazel,1974.

    3-Gillan. P.”Sex Therapy For Single people” Psycbology today.

    Shu.Güldane KAVGACI
    Aile ve Evlilik Terapisti & Cinsel Terapist

     

    Psk. Dan. Güldane KAVGACI tarafından yazılmıştır.