Blog

  • Eşimle iletişim kuramıyorum!

    Eşimle iletişim kuramıyorum!

    Çoğu eş Eşimle iletişim kuramıyorum diyor, iletişimsizlik mümkün değil ama doğru iletişim kurulamıyor olabilir.Bu terapide çok sık rastlanan bir durumdur. İletişim kurmak bir beceri değildir,doğuştan sahip olduklarımızla iletişimi kurarız. Fakat doğru iletişim bir beceridir ve istekli olmak ile bağlantılıdır. Doğru iletişim kurmayı bilmiyoruz değil, istemiyoruz. Doğru iletişim kurmayı öğrenebilirsiniz. Çoğu aile, terapiye farklı amaçlarla geliyor. Oysa ihtiyaçları olan şey doğru iletişim kurmayı öğrenmek. Sadece doğru iletişim çalışarak bile sorunlarının üstesinden gelebilen çok aile var.

    esler_arasi_iletisim
    Eşimle iletişim kuramıyorum!

    Peki neleri göz ardı ediyoruz da kurduğumuz iletişim doğru olmuyor?

    Doğru iletişim kurulabilmesi için olmazsa olmaz unsurlar, iki tarafında iletişime açık ve istekli olması.DOĞRU ZAMAN VE DOĞRU ORTAM.

    Eşiniz gün boyunca farklı yaşam olayları ile uğraşmış aklında yer eden çok farklı konular var iken, sizin aklınızdaki soruna odaklanamyor, dinleyemiyor ve dikkatini veremiyor olabilir. İki taraf içinde doğru zaman olmalı.

    Eşiniz sizinle özel ve romantik anlar yaşamak isterken, bir kaç önce size dediği ve sizin hoşlanmadığınız şeyleri konuşmaya çalışmak, açıklığa kavuşturmak istemek ne kadar doğru ortamda gerçekleşen bir iletişim şeklidir?

    Bahsedildiğinde bu unsurları bilmeyenimiz yoktur değil mi? Asıl konu bilmek değildir bu bilgileri hayatınıza entegre edebilmektir.

     

    Psk. Zehra MUTLU tarafından yazılmıştır.

  • Tüy sorunundan kurtulmanın acısız çözümleri

    Tüy sorunundan kurtulmanın acısız çözümleri

    Kadınların dertlerinden biri yüzündeki ve vücudundaki tüyler. Bu sorundan kurtulmak için ağda, jilet gibi yöntemler var da hepsinin şartı bir başka…

    Akşam Life’dan Pervin Dinçer’in yazısı…

    Özellikle yaz aylarının hızla yaklaştığı bugünlerde kıl, tüy sorunundan kurtulmanın daha acısız ve uzun süreli bir çözümü olmalı. Tam da bu noktada daha sağlıklı ve zararsız çözüm: Lazer epilasyon.
    Peki, son dönemlerde en çok tercih edilen lazer epilasyon ayrıntıları neler?

    Vücuttaki melaninin hedef seçildiği lazer epilasyonda, melaninin yoğun olduğu koyu ve kalın kıllarda başarı oranı oldukça yüksek. Melanin sadece kıl yapısında değil aynı zamanda cildimizin üst tabakasında da yer alıyor. Uygulamanın başarılı olmasını sağlayan diğer bir faktör ten rengimiz. Ten renginiz koyu ise cildin yüzeysel tabakasındaki melanin fazla olduğu için uygulamanın yan etki riski yüksek olabiliyor. Bu yüzden lazer epilasyon amacıyla verilen enerji de dağılacağından başarı oranı düşebiliyor.

    Yüz, kol altı, bikini ve bacak bölgeleri en çok tercih edilen bölgelerin başında geliyor. Lazer epilasyon yaptırmak isteyenlerin seanslardan önce ve sonra dikkat etmesi gereken durumları sıralayabiliyoruz. Uygulamadan önce solaryum ve güneşlenmekten kaçınmalısınız. Uygulama yapılacak bölgeye 3 hafta kökten alım işlemi yapmamalısınız.

    Son 6 ay içerisinde Reacutone kullanan kişilere lazer epilasyon uygulaması yapılmamalı.  Uygulama sonrası güneşlenmemelisiniz ama yüksek koruma faktörlü kremler kullanabilirsiniz. Uygulama sonrasında ılık duş alabilirsiniz ama kese, peeling gibi uygulamalardan önerilen sürelerde uzak durmak sizin avantajınıza olacaktır.

    Lazer epilasyon sayesinde yazın plajda utanmak, saklanmak ya da pareoyla dolaşmak zorunda kalmayacaksınız ama unutmadan bir tavsiye vereyim. Lazer epilasyon uygulamasında açık ten koyu kıla sahipseniz daha şanslı olduğunuzu söyleyebilirim. Çünkü en iyi başarı sizde alınıyor. Lazer epilasyon tıbbi bir uygulamadır, sadece sağlık kuruluşlarında yapılabilir, kuaför güzellik salonu, güzellik merkezi gibi yerlerde yapılamaz, tercihinizi yaparken bunları da göz önünde bulundurmanız tedavinizin yarıda kalmaması için önemli…

  • İki renkli bisküvi pastası tarifi

    İki renkli bisküvi pastası tarifi

    İki renkli bisküvi pastası tarifi

    Malzemeler:
    1 paket kakaolu puding
    puding için 3,5 su bardağı süt
    1 paket kakaolu petibör bisküvi
    1 paket sade petibör bisküvi

    HAZIRLANIŞI
    Pudingi ve sütü tencereye alarak karıştırarak pişiriyoruz. Sıcakken bisküvileri tek tek pudinge batırarak yan şekilde bir kakaolu bir sade olarak birbirine yapıştırıyoruz. Kalan pudingi üzerine dökerek soğuduktan sonra istediğimiz şekilde süslüyoruz. 1 saat buzdolabında dinlendirdikten sonra verev keserek servis yapıyoruz.

    iki_renkli_biskuvi_pastasi_tarifi

    Afiyet olsun..

    Kaynak: Sütlü Tatlılar / facebook.com

  • Seyahatte kilonuzu kontrol altında tutun

    Seyahatte kilonuzu kontrol altında tutun

    İster iş seyahati, ister yeni yerler keşfetmek için yapılan geziler olsun; kilosunu sabit tutmak ve sağlıklı olmak isteyenler için bu seyahatler bir kabus haline gelir. Her seferinde yeniden başlanan ve iki güne kalmadan bırakılan diyetler kişinin kilo verebileceğine dair inancını zayıflatır. Dengeli beslenmek kendinle ve hayatla barışık olmak iç dengeniz için üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Fazla yemek, sağlığınız için geri dönülemeyecek problemlere yol açabilir. Ya da seyahatte aldığı kilolarından kurtulup, bir an önce zayıflamak isteyen insanlar bazen sağlığını tehlikeye atma pahasına yo-yo diyetlerle sağlıklarını bozabilirler. California Rice Commission verilerine göre Amerikalı kadınların %50’si sürekli kilo alıp vererek yo-yo diyet yapmaktadır. Doktor tavsiyesi olmadan kullanılan tıbbi olmayan yöntemlerle ve en düşük kalorili diyetler ile zayıflasalar bile iş seyahati, gezi gibi araya giren durumlarda eski kilolarına yeniden geri dönüyorlar.

    Her gittiği seyahatten birkaç kilo alarak dönmek yerine, oluşturulan özel program ile fazla kilolarınızdan kurtulabilir daha aktif bir hayat biçimi edinebilirsiniz. Özellikle seyahatler de aktiviteyi arttırıp yiyecek tercihlerinizde doğru seçim yaparak seyahatinizden keyif alabilir ve kilo almadan eve dönebilirsiniz. Fazla besin tüketerek mideyi doldurmak çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Pişirme ve hazırlama yöntemlerine dikkat etmeniz çoğunlukla yeterli olacaktır.

    Kaçınmanız Gereken Pişirme Yöntemleri Ve Besinler:

    Fastfood, kızartmalar, hamur tatlıları, tuzlu, şekerli, yağlı hazır besinler, salam, sucuk, sosis, kavurma, sakatatlar.

    Seyahat Öncesi Yediklerinize Dikkat Edin:

    Seyahatte tatilin tadına varmak daha rahat olabilmek için 1 hafta önceden yediklerinize dikkat etmek tatilinizi sorunsuz geçirmeyi sağlar. Tatilden 1 hafta önce vücuttaki ödemi atabilmek için bazı kurallara uymak yeterli olacaktır.

    Günde 2 litre su için

    Çay, kahve gibi kafein içeriği yüksek olan içeceklerden uzak durun

    Asitli içecekleri tüketmeyin

    Tuz tüketiminizi çok azaltın

    Günde yarım saat tempolu yürüyüş yapın

    Günlük olarak ıhlamur, adaçayı ve rezene gibi bitki çaylarından 2-3 fincan tüketmeye çalışın.

    Kızartma ve yağlı besinlerden uzak durun.

    Tatlı tüketiminizi azaltın.

    Gittiğiniz yerdeki yeni Tatları Iskalamayın:

    Seyahatte beslenme düzeninizi sabahtan itibaren ayarlamalısınız. Eğer akşam besin tüketiminiz fazla olacak diye gün boyu tüm öğünlerinizi geçiştirirseniz akşam yemeklerinde üzerinizdeki kıyafetin sizi çok rahatsız ettiğini hisseder, istediğiniz gibi eğlenemezsiniz.

    Mutlaka sabah hafif bir kahvaltı yapın. Ara öğünlerde süt, yoğurt, meyve gibi besinler tüketebilirsiniz. Gün boyu tatlı tüketmeyin. Bu hakkınızı gece kullanırsınız. Sabah kahvaltısı ve ara öğünden sonra mutlaka hafif bir öğlen yemeği yiyin. Bu öğlen yemeği ½ porsiyon sebze, 1-2 kaşık pilav, 1 çay bardağı yoğurt ve bol salatadan oluşabilir. Öğle yemeği ile akşam yemeği arasında hafif bir kahvaltı yerleştirin. Bu sizin gezerken çok aç olarak masaya oturmanızı ve gereksiz yere, çok hızlı besin tüketmenizi engeller. Bu ara öğün çok önemlidir. Burada 1 tost ve ayran tüketebilirsiniz. Akşam yemeği için gittiğiniz yerdeki yöresel tatları kaçırmamalısınız bu kadarına hakkınız var.

    Açık Büfe Menü:

    Otellerin açık büfe mönüleri çok çeşitlidir. Bu menülerde yer alan bütün besinleri aynı miktarlarda tüketebilmeniz mümkün değildir. Açık büfe yapacağınız besin tercihlerinizi, et; sebze-meyve; süt-yoğurt; ekmek; yağ-şeker grupları olarak belirleyin.

    Açık büfe menüsünde bu sayılan besin gruplarının her birinden 1 çeşit birer porsiyon veya 2 şer çeşit yarım porsiyon şeklinde tercih yapabilirsiniz. Mesela 3 çeşit et yemeği varsa ve siz bunların hepsinden tatmak istiyorsanız o zaman 1 porsiyon et grubu hakkınızı 3’e bölerek yine bir porsiyon et grubuna tamamlayabilirsiniz. Aynı düzenlemeyi diğer besin grupları içinde gerçekleştirebilirsiniz. Öğle veya akşam yemeğinde yiyeceğiniz bir porsiyon pirinç pilavı, seyahat esnasında ihtiyacınız olan enerjiyi karşılamanıza yardımcı olacaktır. Pirinç, yoğun çalışma temposundaki sporcuların temel besin kaynaklarındandır.

    Besin gurupları için tercihlerinizi kullanırken seçtiğiniz besinleri kızartma ve yağlı olmamasına çok özen gösterin.

    Süt grubundan seçeceğiniz besinlerin içeriğinde mayonez ve fazladan yağ katılmamış olmasına dikkat edin. Meze seçimlerinizi yoğurtlu mezelerden yana kullanabilirsiniz.

    Tabağınızın yarısını mutlaka sebzeler, zeytinyağlılar ve salatalarla doldurmalısınız. Yine bu besin grubunu seçerken de çok yağlı soslar eklenmiş veya kızartılmış olanları tercih etmeyin.

    Tatlı olarak kesinlikle sütlü tatlı tercih etmelisiniz. Pirinçli muhallebi midenizi yormayacak tatlıların başında gelir.

    Hazımsızlık ve şişkinliğin önlenmesi için yemekleri yavaş yavaş yiyerek çok iyi çiğneyin.

    Yatmadan 1 saat önce besin tüketiminizi mutlaka sonlandırın.

    Seyahat Dönüşü:

    Seyahat dönüşü tüketilen besin miktarları ve çeşitleri çok fazla olduğundan kilo almamak için ertesi gün fiziksel aktivite artırılmalı, su tüketimine çok dikkat edilmeli, tuz tüketimi azaltılmalıdır. Gezi dönüşü ertesi günü kesinlikle düşük kalorili bir diyet uygulamayın. Normal beslenmenize devam edin. Sadece aktivitenizi artırmaya çalışın. Aktivitenizi artırmak kan şekerinizi kontrol altına alacak ve bir hafta önce fazla yüklenmenize rağmen yağlanmanızı önleyecektir.

    Dyt. Nesrin ERİŞ tarafından yazılmıştır.

  • Ödev İlkokul Çocuklarını Mahvediyor

    Ödev İlkokul Çocuklarını Mahvediyor

    Psikoloji ve nörobilim profesörü Harris Coopers’ın ev ödevleri üzerine yirmi beş yıl boyunca yaptığı çalışma ve analizlerin ortaya çıkardığı sonuç çok net: Ödev, ilkokul öğrencilerini mahvediyor.

    Cooper, Ödev İçin Savaşmak: İdareciler, Öğretmenler ve Ebeveynler İçin Ortak Zemin adlı kitabında ödev ve farklı sınıf seviyelerindeki başarı ilişkisi hakkında ayrıntılar sunuyor. Ödev, lise düzeyinde belli düzeyde bir fayda sağlarken, bu fayda ortaokul öğrencilerinde azalıyor ve Arizona Üniversitesi’nde eğitim profesörü olan Etta Kralovec’in de belirttiği gibi, “ilkokul düzeyinde ödev hiç fayda sağlamıyor.”

    Araştırmaya göre öğretmenlerin ilkokul öğrencilerine ödev vermemesi için pek çok sebep var:

    1. Ödev, çocukların okula karşı tavrını olumsuz etkileyebilir. Okula yeni başlayan çocukların önlerinde daha pek çok okul yılı vardır. Çocukları okuldan soğutmak, öğretmenlerin en son yapması gereken şey olmalı. Bunun yerine, küçük çocukların öğrenirken eğlenmesi gerekir.

    2. Zamanından önce verilen ödev, uzun vadede kişisel ilişkileri zedeleyebilir. Ödev, ebeveynlerle çocukların ilişkilerini güçlendirmeyi ve ebeveynlerin çocuklarının eğitimine katılmasını amaçlarken ilkokul çocuklarında bunun tam tersi bir etki yaratabiliyor. Bu yaştaki çocuklara, ödevlerinin anne-babaları tarafından hatırlatılması gerekiyor. Okulda uzun bir gün geçirmiş olan çocuklar yatmadan önce içinde kesinlikle “ders çalışmak” geçen bir cümle duymak istemiyorlar. Bu genellikle, ödev yapmanın gerçekten faydalı olduğu çok sonraki yılları bile etkileyebilecek üzücü mücadelelerle sonuçlanıyor.

    cocuklarin_odev_yapmamasi

    3. Ödev yanlış bir sorumluluk anlayışı veriyor. Ödevi savunan kimselere göre günlük ev ödevi çocukların sorumluluk sahibi olmasını sağlıyor ama bu ancak daha ileri yaşlarda geçerli. Anne babalar her akşam çocuklarına ödevlerini hatırlatmak zorunda kalırken bu amaç anlamını yitiriyor.

    4. Ödev yüzünden, çocuklara çocukluklarını yaşayabilecekleri daha az zaman kalıyor. Bütün öğrencilerin, özellikle de küçük olanların akşamlarını ve tatil zamanlarını daha fazla fiziksel etkinlikle, dışarıda oynayarak ya da arkadaşlarıyla spor yaparak geçirmeliler. Hem öğretmenler hem de ebeveynler, çocukları böyle etkinliklere daha fazla katılması için yüreklendirebilir.

    5. Çocukların okulda üretken olabilmesi için dinlenmeleri gerekir. İlkokulda verilen ödevlerle ilgili diğer problem, bu ödevlerin genellikle çocukların uyku vaktinden alması oluyor. Çocukların günde ortalama on saat uyuması gerekir. Ertesi gün okulda yüzde yüz varlık gösterebilmeleri için çocukların düzgünce dinlenmeye ihtiyacı vardır.

    Küçük öğrenciler için ödeve alternatif yollar

    Öğretmenlerle ebeveynlerin küçük öğrencileri ödeve boğmadan, onları öğrenmeye açık ve hevesli hale getirebilmelerinin pek çok yolu bulunuyor:

    1. Eğlence için okumaya heveslendirmek. Araştırmaya göre, ilkokul seviyesinde kitap okuma ödevden daha çok işe yarıyor. Ebeveynler ve öğretmenler çocukların ilgisini çekebilecek konularda ya onların okumasını isteyebilir ya da kendileri yüksek sesle okuyarak onların dinlemesini sağlayabilir. Bu etkinliği her çocuk için ayrı ayrı düzenlemek, tek tip bir ödeve göre daha fazla çaba gerektirecektir ama eğlence için okumanın faydaları hemen kendini gösterecektir.
    1. Günlük rutin işlerle öğrencilere sorumluluk kazandırın. Çocuklara sorumluluk duygusu kazandırma konusunda sadece ödevlere güvenmeyin, sabahları kalkıp hazırlanmak, yatağını yapmak, ev işlerine yardım etmek hatta bir evcil hayvanına bakmak gibi, onlara sorumluluk sahibi olmayı öğretebilecek daha pek çok günlük alışkanlık vardır.
    1. Onlara her an öğreniyor olduklarını öğretin. İlkokul öğrencileri sürekli öğrenirler bu yüzden ebeveynler ve öğretmenler çocuklara bu kavramı öğrettiklerinde, öğrenmek için ödev yapmak önemini yitirir.
    1. Onları bir müzeye götürün. Bir bilim ya da sanat sergisinde de çok şey öğrenilebilir. Daha önemlisi, bu şekilde edinilen bilgi ve deneyim başka bir şekilde edinilemez. Ebeveynler, çocuklarının ilgisini çekebilecek sergi ve etkinlikleri takip edebilirler.

    Kısacası, idareciler, ebeveynler ve öğretmenler yaratıcılık, sosyalleşme ve öğrenmenin bir araya getirildiği okul sonrası deneyimlerle ilkokul öğrencilerinin eğitimlerini ileri bir noktaya taşıyabilirler.

    Kaynak: lifehack.org/385878/research-finds-the-effects-of-homework-on-elementary-school-students-and-the-results-are-surprising

    Çeviri: egitimpedia.com

  • Ev  yapımı simit tarifi

    Ev yapımı simit tarifi

    EV YAPIMI SİMİT

    Malzemeler; 20-25 dakika 6-8 kişilik

    1 çay bardağı ılık süt
    1 çay bardağı ılık su
    125 gram tereyağı
    Yarım çay bardağı sıvıyağ
    1 yumurta
    1 paket instant maya
    1 tatlı kaşığı tuz
    2 yemek kaşığı dolusu şeker
    Aldığı kadar un (yumuşak bir hamur olacak)
    Üzeri için:
    Susam
    Pekmez

    Ev  yapımı simit tarifi
    Ev yapımı simit tarifi

    HAZIRLANIŞI
    *Tereyağını eritin ve soğumaya bırakın.
    *Derin bir kabın içine süt,sıvıyağ,şeker ve mayayı koyup elinizle karıştırın.
    *5-6 dakika bekletip kalan malzemeleri karışıma ilave edin.
    *Ele yapışmayan bir hamur yoğurun ve hamurun üzerini kapatıp 20 dakika mayalanmaya bırakın.
    *Hamurdan mandalina büyüklüğünde parçalar kopartın.
    *Resimde gördüğünüz gibi şekil verin.
    *Hazırladığınız simitleri önce pekmeze daha sonra susama bulayın. ( Ben pekmezi yumurta fırçasıyla üzerlerine sürdüm. Bol sürerseniz çok daha lezzetli oluyor.)
    *Yağlı kağıt serili fırın tepsisinde, önceden ısıtılmış 200 derece fırında pişirin.

    Afiyet olsun.

    Kaynak : Facebook / sütlü tatlılar

  • DHI saç ekimi kadınlar için de mümkün!

    DHI saç ekimi kadınlar için de mümkün!

    Elinizi saçlarınıza doğru attığınızda veya saç tararken normalden daha fazla saçın tarağınıza geldiğini gördüğünüzde ilk olarak ne düşündünüz? “ Saçlarım dökülüyor, yaşlanıyor muyum?” ya da “Bu bir hastalık belirtisi olabilir mi?”

    Peki ya size günümüz teknolojisiyle dikişsiz ve izsiz bir saç ekim teklif etsek? Evet evet hem de kadınlar için!

    Evet, günümüz teknolojisiyle artık bu mümkün. Peki ya DHI saç ekiminde izlenen aşamalar neler, belirtileri neler? Diye merak ediyorsanız, yazımızı okumaya devam edin!

    DHI (Direct Hair Implant) Nedir, Güvenilir Midir?

    DHI (Direct Hair Implant), saç köklerinin tek tek alınıp direkt ekildiği bir tekniktir.

    Bu tekniğin sağladığı en büyük avantaj saç ekimi sırasında dikiş ve kesi işlemi yapılmasına gerek olmamasıdır. Bu sayede en çok korkulan iz kalma riski de ortadan kalkar.

    Yani aslında sizlere şöyle özet geçelim, yarasız ve saç ekimi olduğu belli olmayan ve tamamen doğal saçları size sunuyoruz! Ee saç renginizi seçmenin zamanı gelmedi mi?

    saclarim-neden-dokuluyor-4

    “Saçlarımın Dökülmeye Nereden Başlar?”

    Kafa derisinde saç dökülme en çok tepe ve yan bölgelerde ortaya çıkar. Kafanın arka kısmı özellikle erkeklerde testosterona duyarlı bölge olduğu için kolay dökülmez. Bazı durumlarda farklı hastalıklar nedeni ile bu kısımda da saç dökülebilir. Bu nedenle saç ekimi işlemlerinde donör yani alıcı bölge olarak arka kısım kullanılır.

    DHI saç ekim tekniğinde aşamalar nelerdir?

    DHI saç ekim tekniğinde özel uçlu aletler kullanılır. Peki ya bu özel uçlu aletlerle saç ekim nasıl gerçekleşir? İşte DHI saç ekim tekniğinin aşamalarına birlikte göz atalım!

    1. Donör bölgeden alınan sağlıklı saç kökleri kanal ya da kök açılmasına gerek olmadan direkt dökülen kısımlara eklenir.
    2. Ekilecek kısımda herhangi bir kök ya da kanal açılmaması saç köklerinin daha sık aralıklarla ekilmesini sağlar. Bu sayede daha yoğun saç ekim işlemi yapılabiliyor, böylece daha doğal bir görünüm sağlanabiliyor.
    3. Saç ekimi işleminde ekilen saçların hepsi tutunmaz. DHI tekniğinde alınan greftler hiç bekletilmeden direkt ekildiği için canlılıklarını kaybetmez. Böylece tutunan saç köklerinin oranı da diğer tekniklere göre daha fazla olur.

     DHI tekniğinde kendime özel tasarım yaptırabilir miyim?

    Aslında birçok kişin aklında bu soru var. DHI saç ekimi tekniğinde kişiye özel tasarım yapılır. Çünkü elbette herkesin deri yapısı ve ne derece ilerlemiş olan saç dökülmesi bir değildir. Bunun yanı sıra günümüzde de 3D simülasyon tasarım cihazıyla yapılan saç tasarımıyla saçınızın ekim işleminden sonraki halini de 3 boyutlu görüntüleriniz üzerinden görebilir, saçlarınızın nasıl bir görüntüye sahip olacağını erkenden öğrenebilirsiniz.

    Saç ekim tasarımında çok önemli olan ön saç çizgisi bu cihaz sayesinde rahatlıkla çizilebilir. Ayrıca DHI tekniğinin sunduğu direkt ekim imkanıyla alınan saç köklerinin yönü de daha doğru belirlenir. İnce uçlu iğneler yardımı ile açılan küçük kanallar sayesinde saçın doğal çıkış yönü korunabiliyor. Saç köklerinin doğal saçla uyumlu olacak şekilde ekilmesi saçın şekillendirilebilmesi ve doğal görünüm için çok önemlidir.

    Sizin de saçınız seyreldiyse, saçların kazınmasından ve kafa derisinde açılan kanallar nedeni ile oluşan yaralardan çekiniyorsanız. Ve bu yüzden saç ekimi işleminden uzak duruyorsanız, DHI saç ekimi tekniği tam size göre. Unutmayın, eskisi gibi doğal ve gür saçlara kavuşmak hiç de hayal değil. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere,

    Sevgiyle kalın.

    Op. Dr. Güncel Öztürk

    Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı

     

  • Bir süreç olarak aşık olmak

    Bir süreç olarak aşık olmak

    İnsanlarda aşka dair çok büyük beklentiler yaratan bir bir kültürde yaşıyoruz. “İlk görüşte aşk”, “birbirleri için yaratılmışlar”, “bir elmanın iki yarısı” gibi ifadeler; romantik filmler, diziler ve büyük aşklarla ilgili hikayeler romantik ilişkilere dair deneyimlerden çok fazla bir beklentiye girmemize neden oluyor. Otto Rank’ın da dediği gibi insanlar dine atfedilenleri; yaşamlarına bir anlam ve amaç katmasını şu anda aşktan bekliyorlar. Peki aşkı nasıl tanımlayabiliriz?

    Aşkı başka birinin varlığına duyulan derin sevgi olarak tanımlayabiliriz. Freud’a göre aşk cinsel, fiziksel ve güdüsel dürtünün toplum tarafından kabul edilebilir hale getirilmesini sağlayan duygusal bir haldir. Aşkı en genel haliyle bireyin kendi kişisel benliği ve bağımsız kimliğini koruyarak kendi dışındaki bir kişi ile birleşmesine, yakınlaşmasına ve kişinin içindeki belirli kapasitelerin büyüyüp gelişmesine olanak yaratan bir paylaşım ya da etkileşim yaşantısı olarak ifade edebiliriz.

    Sternberg aşkın üç ana bileşeni olduğunu ifade eder. Bunlar yakınlık, tutku ve bağlılıktır. Bu birleşenlerin varlığı ya da yokluğu aşkın çeşitli şekillerini önümüze serer; sadece yakınlığın olduğu bir ilişkinin hoşlanma olarak nitelendirilebileceği gibi. Bu üç bileşenin olduğu aşkın mükemmele en yakın aşk olduğunu ifade eder.

    asik_olmak

    Aşık olmanın üç temel koşulu olduğunu ifade edebiliriz; aşık olma beklentisi yaratan sosyo-kültürel ortam, uygun bir aday(dış görünüş, kişilik, özgeçmiş ve değerler açısından) ve romantik aşk etiketine mazhar olan bir uyarı.

    Peki insanlar kime nasıl aşık olur? Bu konuda yapılan pek çok araştırma ve yazılan kuramlar birisine şans eseri aşık olmadığımızı, en bilinçsiz görünenin bile aslında pek çok elemeden geçtiğini gösteriyor. Freud’a göre romantik seçimlerimiz çocukluk yaşantılarımızdan oldukça fazla etkileniyor ve bu her cinsiyet için farklı özellikler gösteriyor. Freud’a göre ayrıca aşık olduğumuz zaman genelikle sevgimizi idealize ederiz. Partnerimizde mevcut olan ya da olmayan harika özellikleri görürken; başkaları için apaçık ortada olan olumsuzları ise görmeyiz. Bunun sebebi aşık kişinin ego idealini sevgiliye yansıtmasıdır. Yani hem süperegoda mevcut olan hem de breyin edinmeyi umduğu ve üstün bulduğu değerler sevgiliye yansıtılır ve ondan varmış gibi davranılır.

    Nesne İlişkileri Kuramına göre ise aşık olmak baskılanan, benlikten bölünmüş bir parçanın bilinçsizce eş olarak seçilmesidir. Örneğin çocukken sevilmediğini düşünen, hisseden bir kadın olasılıkla sevgisini göstermeyen bir erkek seçecektir. Bu duruma çocukluk yaşantısından getirilenler neden olur. Ancak çocuğun ebeveynle ilişkisi sıcak ve sevgi doluysa o kişi ailesinden ayrışır ve olgun, tatminkar aşk ilişkileri kurabilir hale gelir.

    Evrim kuramına göre ise romantik çekimdeki cinsiyet farklılıkları iki cinsin de varlıklarını sürdürebilmeleri için farklı gereklilikler olmasından ileri gelir. Erkeklerde evrim gençlik ve güzellik gibi kadının üreme yeteneğine ilişkin özellikler tercih etmesini gerektirirken; kadınlarda para kazanma potansiyeli ve statü gibi erkeğin kaynak edinme becerisine ilişkin özelliklerin tercih edilmesini gerektirir. Yani kadınlar kendilerine ve yavrularına bağlanacak ve onların geçimini sağlayacak bir erkek; erkeklerse yavrularını doğuracak bir kadın arar.

    İnsanların kime neden aşık oldukları ile ilgili kuramlardan bazıları bunlardır. Bunun dışında insanların nasıl aşık olduklarına yönelik de pek çok kuram ortaya atılmıştır. Bunlardan en önemlisi Bernard Murstein’e aittir. Buna göre aşık olmanın ilk aşaması “uyarı” dır. Bu aşamada en önemli etkiye dış görünüş gibi harici özellikler oluştururken; ikinci aşama olan “değer” aşamasında verilen önem değerler ve ilgi alanlarındaki benzerliğe kayar. Son aşama olan “rol” aşamasında ise çift, kimliklerine ilişkin rolleriyle bir çift olarak işlevsel olup olmadıklarını sorgular.

    Aşık olma sürecini iyi yansıttığını düşündüğüm bir diğer kuramda ise aşık olma dört aşamadan oluşur. Çekimaşamasında geçmiş deneyimlerden ve eşlerin fiziksel özelliklerinden etkilenilir. İnceleme aşamasıda ise eşler toplumsal ve duygusal uyumluluklarını gözden geçirirler. Üçüncü aşama olan kendiniaçma aşamasında partnerler arasında daha derindeki olumsuz ya da olumlu düşünceler ortaya çıkar ve yakınlık artar. Son aşama olan karşılıklı beklentiler aşamasında ise her iki taraf da karşıdakinin beklentilerini(ekonomik, duygusal, toplumsal ve cinsel) öğrenir ve bu beklentilere karşılık vermek için bilinçli bir çaba gösterir.

    Erich Fromm sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı olarak tanımlar. Ona göre sevmek bir sanattır. Romantik ilişkide iki varlığın bir olması ama yine de iki ayrı varlık olarak kalabilmeleri en sağlıklı olandır.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR tarafından yazılmıştır.

  • Yalan Söyleme Alışkanlığı Olan Çocuklara Nasıl Davranılmalı?

    Yalan Söyleme Alışkanlığı Olan Çocuklara Nasıl Davranılmalı?

    Çocukların yalan söylemelerinin birçok farklı sebebi olabilir. Sonucunda ne olacağını bilmedikleri bir tepki, korktukları bir olay, anne babadan ya da çevreden örnek alınan bir davranış, çocukları yalan söylemeye itebilir. Aynı zamanda çocukların hayal ve gerçeği zaman zaman birbirinden ayırt edememeleri ve kolaya kaçmak istemeleri de yalan söylemelerinin sebebi olabilir.

    Yalan mı, Masal mı?

    Öncelikle bir çocuğun ebeveynlerine ya da dışarıya anlattıklarının yalan mı yoksa bir masal mı olduğu tespit edilmeli. Hayal dünyaları çok geniş olan çocuklar, duyanları şaşkına döndürecek hikayeler üretebilirler. Yaratıcılığının en yoğun olduğu zamanları yaşayan çocuk, uydurduğu hikâyelerin gerçekliğine çoğu zaman kendi de inanır. İnandığı bu hikâyelere, anlattıkları kişilerin de inanması için hiçbir detaydan kaçınmayacak çocuğun bu davranışı, şiddetle ya da öfkeyle karşılanmamalıdır. Bu hareket çocuğun yaratıcılığını engelleyecektir. Bu sebeple anne-babaların ilk olarak dikkat etmesi gereken şey, çocuğun söylediklerinin yalan mı yoksa hayal üretimi mi olduğunu tespit etmektir.

    Anne Babalar Ne Yapmalı?

    Çocuğun yalan söylediğini tespit ettikten sonra anne-babaların üzerine düşen bazı görevler bulunuyor. Öncelikle çocuk yalanı kimlere söylüyor ve ne sıklıkla söylüyor bunu anlamalısınız. Eğer çocuğunuz size yalan söylüyorsa sizden korkuyor olabilir ve bunun altında sizin yanlış bir tavrınız yatıyor olabilir. Yalan söylediğini anladığınızda, çocuğa nasihat vermeden önce onu dinlemeli, anladığınızı belirtmeli, bu tavrının sonuçlarını tahmin edemediğini söyleyip doğurabileceği sonuçlardan bahsetmelisiniz. Son alarak da bu davranışı tekrarlamayacağı konusunda ona olan güveninizi hissettirmelisiniz.

    Yol Göstermek

    Çocuklara doğruyu söyleme konusunda yol göstermede en önemli görev yine anne-babalara düşüyor. Ufak çocuklara teatral ya da oyun oynarcasına, masal anlatırcasına bunu aşılamaya çaba gösterilebilir Çocuğa olan sevgi ve güven ona her fırsatta hissettirildiği sürece çocuk, ebeveynleriyle daha açık ve net konuşacaktır. Aynı zamanda aile içinde asla yalan söylenmemesi, çocukların o yaşlarda hayranı oldukları anne-babalarının yolundan gitmelerine katkı sağlayacaktır.

    Doktora Danışmak

    Eğer çocuğunuz sizinle konuştuktan sonra da yalan söylemeye devam ediyorsa bir uzmana danışmakta fayda var. 11 yaşın üzerindeki çocuklar artık yaptıkları ve söyledikleri şeylerin sonucunun iyi ya da kötü olacağını kendi başlarına analiz edebilirler. Eğer çocuk, sadece anne babasına değil etrafındaki herkese sebepsiz yere yalan söylüyorsa bir uzman desteği almaktan asla kaçınmamalısınız. Bu tür yalanlar, patolojik yalanlar olarak da adlandırılır ve konunun bir uzman tarafından daha derin ele alınması gerekmektedir.

     

    Kaynak: blog.gittigidiyor.com

  • Topuk ağrısı ankilozan spondilit habercisi

    Topuk ağrısı ankilozan spondilit habercisi

    Türkiye’de en sık görülen romatizmal hastalıklardan biri olan ankilozan spondilit özellikle 45 yaş altı kişilerde ortaya çıkıyor. Üç aydan uzun süren bel, sırt ve boyun ağrılarıyla kendini gösterebilen ankilozan spondilit hastalığı hakkında bilgi veren Erciyes Üniversitesi İç Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı, Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. Soner Şenel, istirahat sonrası görülen topuk ağrılarının bu hastalık için ayırıcı bir semptom olabileceğini belirtti. Zamanla, kemik dokuda büyümeye neden olan ve röntgen çekimlerinde topuk dikeni diye adlandırılan bulgunun ortaya çıkmasına neden olabilen ankilozan spondilit, zamanında teşhis ve tedavi edilmediği takdirde kalıcı kemik ve eklem hasarlarına neden oluyor. 

    Halk arasında iltihaplı bel-omurga romatizması olarak isimlendirilen ankilozan spondilit, önemli bir romatizma çeşididir. Türkiye’de en sık görülen iltihaplı romatizma türü olan ankilozan spondilit genellikle bel, sırt ve boyun ağrılarıyla ortaya çıkar. Toplumda ankilozan spondilitin tedavisi olmayan bir hastalık olduğu yönünde yanlış bir kanının bulunduğunu belirten Erciyes Üniversitesi İç Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı, Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. Soner Şenel, şunları söyledi: “Toplumun bu hastalık konusunda bilinçlenmesi çok önemli. Artık ankilozan spondilitin tedavisini daha etkin bir şekilde yapabiliyoruz ve hastaların hayat kalitesini yükseltebiliyoruz.”

    Sabahları şiddetlenen topuk ağrısına dikkat edilmeli

    Tüm ankilozan spondilit hastalarında olmasa da, çoğunda topuk ağrısı görüldüğünü vurgulayan Doç. Dr. Soner Şenel, topuk ağrısının önemli bir belirti olduğunu belirterek şunları söyledi: “Hastalık başlangıcı veya seyri esnasında, özellikle sabahları veya istirahat sonrasında topuk ağrısı ortaya çıkabilir. Özellikle 45 yaş altı, kilolu olmayan ve ağır fiziksel işlerde çalışmayan kişilerde görülen ve özellikle istirahat sonrası ortaya çıkan topuk ağrısı, ankilozan spondilit hastalığının önemli ve spesifik bulgularından kabul edilebilmektedir. Topuk ağrısı, hastalığın topuktaki entezis, yani tutunma bölgelerini etkilemesi sonucunda oluşmaktadır. Ankilozan spondilitte görülen topuk ağrısının nedeni, genellikle ayak tabanındaki kasların ve bacak arka grup kaslarının kalkaneus diye isimlendirdiğimiz topuk kemiğine bağlandığı yerdeki romatizmal tutulumdur. Zaman içerisinde ayak tabanındaki bu tutulum kemik dokuda büyümeye neden olmakta ve röntgen çekimlerinde topuk dikeni diye adlandırdığımız bulgunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla 45 yaş öncesinde topuk dikeni saptanan hastaların, topuk dikeninin nedeni konusunda mutlaka ankilozan spondilit açısından tecrübeli bir hekime, mümkünse romatoloğa ulaşmasını tavsiye ediyoruz. Ancak her topuk ağrısının romatizmal hastalık belirtisi olmadığını da unutmamak gerekir. İncinmeye, zorlamaya, ağır yük taşımaya ve uzun süre ayakta kalmaya bağlı mekanik stres nedeniyle de topuk ağrısı ortaya çıkabilir. Ayrıca kilolu kadınlarda da menopoz sonrasında, romatizmal kaynaklı olmayan topuk ağrısı görülebilir.”

    topuk_agrisi_neden_olur

    45 yaş altı kişilerde görülen uzun süreli bel, sırt ve boyun ağrılarının nedeni ankilozan spondilit olabilir

    Ankilozan spondilitin kadın ve erkeklerde aynı oranda görüldüğünü belirten Doç. Dr. Soner Şenel şöyle devam etti: “Semptomların 45 yaş altı kişilerde görülmesi özellikle önemlidir. Çünkü topuk dikeni menopoz sonrası kadınlarda ya da çok aşırı kilolu kadınlarda mekanik strese bağlı olarak da görülebilir. Ya da ilerleyen yaşlarda kireçlenmenin bir bulgusu olarak karşımıza çıkabilir. Ankilozan spondilitin teşhisi için fiziksel muayene gerekir. Sonrasında yan ayak grafisiyle topuk dikeni görüntülenebilir. Bazı hastalarda ağrı olmasına rağmen kemikte bir değişiklik oluşmadığı için röntgende topuk dikeni görünmeyebilir ama bu bir problem olmadığı anlamına gelmez. Hastanın ağrısı ve şikâyeti varsa, fizik muayene bulgusu varsa, bu da tek başına anlamlıdır. Bu hastalık kemiklerde büyümeye neden olduğu için, teşhis ve tedavide geç kalınması sonucunda omurga kemiklerinde, kalça kemiklerinde ve eklemlerde bozulmalar meydana gelebilir. Zamanla ilerleyen bu bozulmalarla hastaların hayat kalitesi çok düşer. Çalışmayı, ev işi yapmayı ve gündelik hayatı normal bir şekilde sürdürmeyi zorlaştırır. Bu nedenle özellikle 45 yaş altı kişiler, üç aydan uzun süren bel, sırt ve boyun ağrıları ve özellikle istirahat sonrası görülen topuk ağrısı yaşadıkları takdirde vakit kaybetmeden bir romatoloğa görünmelidir.”