Blog

  • Fırında sebzeli biftek sarma tarifi

    Fırında sebzeli biftek sarma tarifi

    Fırında sebzeli biftek sarma nasıl yapılır? Fırında sebzeli biftek sarma malzemeleri nelerdir? Fırında sebzeli biftek sarma tarifi…

    Malzemeleri:
    300gr bifek (10 adet kadar kullanabilirsiniz)
    1 adet havuç
    1 adet kabak
    1 adet kırmızı biber
    1 adet yeşil sivri biber
    2 diş sarımsak
    Arzuya göre soya sosu

    Biftekleri marine etmek için:
    1 çay bardağı süt
    2 yemek kaşığı sıvıyağ
    1 çay kaşığı karabiber
    Biraz tuz

    Sosu için :
    1 adet soğan
    3 adet domates
    3 diş sarımsak
    1 tatlı kaşığı domates salçası
    Karabiber,tuz,şeker
    Kırmızı toz biber
    1 kahve fincanı sıcak su

    Yapılışı: Biftekleri bir gece önceden süt,sıvıyağ, karabiber ve tuzla marine edip buzdolabında bekletin. Beklettiğiniz kabın ağzını sıkıca kapatın.Biftekler hava almasın.Ertesi gün havuç,kabak ve biberleri jülyen şekilde doğrayın.Ayrı bir yerde tavaya 1 yemek kaşığı sıvıyağı koyun hafif ısınınca 3 diş doğranmış sarmısağı koyun ve üzerine havuçları ilave edip kavurun.Havuçlar hafif yumuşayınca kabaklarınızı ve biberlerinizi ekleyin ve beraber kavurun sonrada biraz karabiber ve soya sosunu ilave edin.Sebzeler soya sosunu çekince altını kapatın yalnız bu işlemi yüksek ısıda yapınki sebzeler ölmesin (soya sosu isterseniz kullanmayabilirsiniz)

    Sebzeler soğuyunca dolapta beklettiğiniz biftekleri çıkarın,her birinin içine yeteri kadar sebzelerinizden koyup biftekleri rulo yapın ve bir kürdanla tutturun. Sarma işleminiz bitince sebzeleri kavurduğunuz tavayı yıkamadan içine tereyağı ekleyin,ısınıncada sardığınız biftekleri içine koyup arkalı önlü kızartın.

    Sosu içinde ufak boy bir soğanı,domatesleri ve sarmısakları rendeleyin 1 yemek kaşığı sıvıyağ ekliyerek kavurun,kavururken içine salçanızı,tuz,karabiber,kırmızı tozbiber ve şekerinizi ekleyin.En sonda 1 kahve fincanı sıcak su ekliyerek sosunuzu bitirin.Kızarmış bifteklerinizin kürdanlarını yavaşca çıkarıp,bir fırın kabına dizin.Üzerine domates sosunuzu dökün,ağzını folyoyla kapatın ve 190 derece ısıtılmış fırında 1 saate yakın pişirin.Daha sonra fırında elma dilimli patatates pilav yada makarnayla ikram edin.

    NOT: Etlerinizi bir gün önceden marine ederseniz hem daha yumuşak hemde daha lezzetli olur.

  • Önce annene, sonra dünyaya güven

    Önce annene, sonra dünyaya güven

    Dünyaya gözlerinizi açtığınız andan itibaren annenizle aranızda kurulan güven bağı ne kadar güçlüyse hayat boyu yaşadığınız ilişkilerde de güvenli, mutlu ve istikrarlı bir birey oluyorsunuz.

    Bebeklikten itibaren duyduğumuz en temel ihtiyaçlardan biri de güven… Yaş ilerledikçe hayatın içinde özellikle de aşkta güven yine çok önemli bir yere oturuyor. Ve söz konusu güvenmek olunca bağlanma teorilerine göz atmak gerekiyor. Bir bebeğin annesine güvenip güvenmemesi üzerinde kurduğu ilişki biçimi ilerleyen yıllarda dünyadaki diğer insanlarla kurduğu ilişki biçimlerine yansıyor. Artık bir yetişkin olan o bebek, annesiyle (ya da bakım veren kişiyle) kurduğu ilişkinin aynısını karşısındaki kişiyle de kuruyor. Karşıdaki kişinin de bebeklikten getirdiği bir bağlanma tarzı olduğu düşünülürse karşılıklı güven duymanın hayli karmaşık bir mesele olduğunu anlamak zor değil. Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden görüşlerine başvurduğumuz Uzman Klinik Psikolog Asena Yurtsever güven ilişkisini daha anlaşılır olması açısından kumarhanelerdeki kollu makineler üzerinden anlatıyor: “Makineye jetonu atıyorsunuz, kolu çekiyorsunuz ve ödülü alıyorsunuz. Bir daha atıyorsunuz, yine geliyor. Bir daha, bir daha deniyorsunuz ve ödül hep geliyor. Bir de şöyle düşünün; ilk atışınızda ödül geliyor, ikinci kez atıyorsunuz ve bu sefer bir şey gelmiyor. Üçüncü denemede ödül yine geliyor ama sonraki beş denemede gelmiyor. İlk örnekte güvenli bir bağlanma varken ikincisinde saplantılı/kaygılı bağlanmadan söz edebiliriz. İlk örnekteki çocuk kendine güvenen, kendini seven, ilişkilerinde rahat, partneri ile uyumlu, bağımsız biri oluyor. İkinci örnekteki çocuk ise yetişkinlikte ilişkilerinde karşısındakinin onayına çok ihtiyaç duyan, çok yakınlık bekleyen ama yine de bir tarafıyla karşısındakine güvenmeyen biri… Kaçıngan bağlanmada ihtiyaçlarımız anne tarafından bazen doyuruluyor, bazen doyurulmuyor. İlişkilerde yakınlık arttıkça güvenmek daha da hassas bir konu haline geliyor ve en ufak hayal kırıklığında ilişkiyi kesmek gerekir diye düşünülüyor. Bu bağlanmada isteklerimiz sıklıkla görülmemiş ve doyurulmamış olduğu için ilişkilerimizde reddedilme korkusunu yoğun yaşıyoruz, partnerimizin uzaklaşması büyük bir korkumuz oluyor.” Birçok bağlanma çeşidi olmakla birlikte işin özünün gerçekten her seferinde güveneceğimiz bir insan aramamız olduğunu belirten Psk. Asena Yurtsever, “Tabii bu biraz da ideali aramak oluyor çünkü kimi zaman güvenimizi zedeleyen davranışlarla karşılaşıyoruz, aynı şekilde biz de birilerinin güvenini kırabiliyoruz. Karşımızdaki insanı çok seviyor olsak da bunu yapabiliyoruz. Mesela çok değer verdiğiniz bir arkadaşınızın desteğe ihtiyacı varken kendi hayatınızdaki başka sorunlar nedeniyle ona destek olamayabiliyorsunuz. Buna üzülüyorsunuz belki sonrasında telafi etmeye çalışıyorsunuz. Sonuçta hayat kimi zaman doyurduğumuz, kimi zaman doyuramadığımız ilişkilerle dolu” diyor.

    Hemen güvenenler

    Herkese güvenip sonra hayal kırıklığı yaşayanlardan mısınız? Bu durumda hayatının başlangıcından itibaren hep güvendiği, hiç zarar görmediği ilişkiler deneyimlediği için herkesle kurduğu ilişkinin de böyle olacağını zannedenlerden olabilirsiniz. Bu tabii ki annesi ile güvenli bağ kuranların ileride hep zarar göreceği anlamına gelmiyor. Psk. Yurtsever, “Güvenli bağlanmayı deneyimleyen çocuklar herkesin güvenilir olduğunu düşünebilir. Ancak yıllarla yavaş yavaş törpülenir ve kendilerini korumayı da öğrenirler. Her güven zedelenmesinde diğer ilişkilerinde varolan sıcaklık ya da güvenle yaralarını kapamaya çalışırlar ve kalp kırıklıklarının üstesinden kolayca gelirler” diyor.

    Hiç güvenmeyenler

    Bir de kimseye bir türlü güven duyamayanlar var. İlişkileri sürdürürken olmazsa olmazımız olan güven bazen içsel meseleler yani kendi bebekliğimizden getirdiğimiz bağlanma şekli nedeniyle, bazen de karşımızdaki kişiye bağlı olarak kırılabiliyor. Bazı ilişkilerde bir taraf diğeri için “Ne yaparsam yapayım o duvarı geçemiyorum, bana güvenmiyor” dediğinde bunun o kişinin içsel dünyası ile ilgili olduğunu düşünmek mümkün. Böyle kişiler ilişkide bir ayaklarını hep dışarıda tutmayı gerektiren bir pozisyonda oluyor. Psk. Asena Yurtsever, “Güvenemeyen insan için bu çok zor ve acı verici bir durum, yaşamayan insanın anlayacağı bir şey değil. Onların da elinde olsa başka bir şey yapmayı denerler. Boğulmamak için, var olabilmek için daha uzakta durmak zorunda kalan insanlar, yeni insanlarla karşılaştıklarında genellikle bir ayakları dışarıda duruyor” diyor.

    Hoşgörü de gerekiyor

    Sağlıklı bir kadın-erkek ilişkisinde güveni destekleyen başka unsurlar da var. Bunlardan birinin tolere edebilme gücü olduğunu belirten Psk. Asena Yurtsever, “Örneğin güven ilişkisinden olan bir çiftten biri bazen diğerine yeteri kadar destek olamıyor. Bu durumda kırılan kişinin diğerini affedip etmeyeceği, biraz esneklik gösterirse zarar görüp görmeyeceği ya da bu yaşananın karşı taraf ile ilgili bir ipucu olup olmadığı gibi faktörler ortaya çıkıyor. Bir ilişkide yaşanan sorun ‘aldatma’ ise bunlar çok büyük sorular olurken, eğer konu ‘hastayken bana çorba yapmadı’ ise başka sorular akla geliyor. Örneğin ‘bugün çorba yapmıyorsa yarın daha zor bir durumda bana destek olabilecek mi’ sorusu gibi… Dolayısıyla yaşanan olayın güveni ne kadar zedelediği, güveni kırılan kişinin içsel yapısı ve bu olayı ne kadar tolere edip edemeyeceği ilişkinin devamını belirleyen en önemli faktörler oluyor” diyor. Esneyebilmenin, hoşgörü göstermenin bir beceri olduğunu belirten Psk. Yurtsever, şöyle devam ediyor: “Bir güven ilişkisinde ideal olanı biliriz ama ayrıca şunu da biliriz ki her acıktığımızda annemiz saniyesinde koşup yemeği verememiştir, ben acı çekerek ders çalışırken o oturup televizyon izlemiştir. Bu hayat böyledir. Bunları görür, bilir, belli bir fikir geliştiririz ve bu sayede beklentimiz hayali düzeyde olmaz. Ama zamanında anne ile yeterince güven ilişkisi geliştiremediysek ideal ilişki hedefimiz artar, hayali beklentiler olabilir. Sonuç olarak sevgi, saygı ve güvene ilişkinin üç sacayağı olarak bakarsak; hoşgörü, esneyebilmek veya fedakarlık yapıyor olmak da yan konulardır ve ilişkide olumlu özelliklerdir.”

    Güven ve sevgi yoksa…

    İlişkide her şey tamsa, eşler birbirlerinin mutluluklarından mutlu oluyor, birbirlerinin başarıları ile gurur duyuyor ve karşılıklı destek oluyorlarsa büyük bir olay yaşandığında dahi ilişkinin yıkılma ihtimali azalıyor. Her seferinde kafalarda soru işaretinin oluştuğu ancak konunun üstünün kapatıldığı ilişkilerde ise bir olay her şeyin yıkılmasına neden olabiliyor. En baştan güven veya sevgi olmadan başlayan ilişkiler ya da yapılan evliliklerde ilişkinin ne kadar sürdürülebilir ve doyurucu olduğu konuları hep alttan alta akıyor. “Beni aldatır mı?” sorusu hep akılda oluyor ve akıl nereye akarsa güvenmeme ile ilgili mesele de oradan patlak veriyor. Ya da “İşten ayrılsam, uzun süre iş bulamasam bunu sorun eder mi?”, “İyi bir anne-baba olur mu?”, “Yeni bir ev alsam, taksitlerini de ben ödesem ileride evi benden almaya kalkar mı?” Yani ekonomik, cinsel, duygusal; hangi taraftan bakılırsa bakılsın güven ilişkisi olmadı mı bir ayak dışarıda, göz hep kapıda oluyor. O zaman da her şeyi kontrol etmeye, güçlü durmaya çalışan bir mizaca bürünülüyor.

    Her konuda güvenmek şart mı?

    Bu soruyu Psk. Yurtsever şöyle yanıtlıyor: “En doğru cevap şu; güven ihtiyacı kişinin kendi içinde bir ihtiyaç ve herkesin güvenmekle ilgili ihtiyacı da yine kişinin kendisi ile ilgili. Benim gerçekten diğer insanlara güvenmek ile ilgili sorunum varsa bunu bir soru işareti olarak kafamda taşıyorum zaten. İlişkimde de iş hayatımda da aile hayatımda da bu soru işareti var. Ben bebeklikten itibaren ne kadar güvenli bir bağlanma geliştirdiysem zaten güven duygusu otomatik olarak içimde var. Yani güvenimin kırılması için gerçekten bir sebep olmalı. O yüzden bir ilişkide güven kırıldıysa önce içsel yapıya bakmak, ‘Benim neye ihtiyacım var?’ diye sormak, sonra da ‘Dışarıdan ne geldi de ben böyle oldum?’ demek lazım. Yani güvenmek önce kişinin kendisiyle ile ilgili.”

    Kırılan güven tekrar nasıl sağlanabilir?

    “Aldatıldınız ya da çok ciddi bir sağlık sorununuz ortaya çıktı ve beklediğiniz bakımı göremediniz. Birincisi ne kadar büyük bir kırgınlıkla karşı karşıya olduğunuz önemli” diyen Psk. Yurtsever şöyle devam ediyor: “İkincisi kendi tamir etme mekanizmanız ne kadar devrede ve karşı taraf buna ne kadar izin veriyor? Örneğin bazı erkekler ya da kadınlar bir hata yaptıktan sonra derler ki ‘Bu hatayı yaptım ama bir daha yapmayacağım, elimden gelen desteği sana vereceğim.’ Gerçekten de verirler. Bu sırada güveni kırılan kişinin de çaba göstermesi, hata yapanın çabasına izin vermesi gerekiyor. Geçmişi sürekli gündeme getirmek, tekrar hata yapacak mı diye tetikte beklemek hatanın tamirini zorlaştırıyor. Yani güvenin tekrar kazanılması iki taraflı bir konu.”

    Erkeklere güvenilmez mi?

    Çok sık duyduğumuz bir klişe… Peki gerçeklik payı var mı? Psk. Asena Yurtsever şöyle diyor: “Aslında kadınlara güvenilmez ya da insanlara güvenilmez klişeleri de var. Çok savaş görmüş ve komşu ülkelere güvenemeyen bir toplumuz. Diğer yandan da arkadaşlık, dostluk, hoşlanmak, aşk, sevgi gibi duygularımızı çok farklı kelimelerle ifade edebilen, kendimize özgü inançlarımız olan insanlarız. Güvenilmemek ile ilgili böyle gerçeklikler var ama mikroya dönmek gerekirse annemizle ve ailemizle ilişkimize bakacağız. Orada ne öğrendiğimize bakacağız. Eğer içeride öğrenilen güçlü ise dışarıda öğrenilen bu klişeler çok anlamlı olmuyor. Tabii ki çok güvenli bir ailede büyüyüp sonrasında çok travmatik olaylar nedeniyle erkeklere güvenini kaybedenler de oluyor ama bu travmaları ile çalıştıklarında çok kolay atlatabiliyorlar.”

    Güveni besleyen davranışlar

    Yalancılık ve dolandırıcılığın olmadığı, sadakat ve dürüstlüğün var olduğu bir ilişkide dahi güveni besleyen bazı davranışlar var.

    Tutarlı olmak: Herkesin ister bilinçli ister bilinçdışı olsun, karşısındakini denediği bir mekanizması var. insanları tanıdıkça onlara güveniyoruz, güvendikçe onlara sevgimiz artıyor. Karşımızdaki ne kadar tutarlı davranırsa o kadar güvenilir kişi oluyor. Bir gün yaptığına gülerken ertesi gün aynı şeye kızan insana ne kadar güvenebiliriz? Ya da bir gün hoşgörülü davranıp sonraki 15 gün hoşgörülü olmayan birine… Yani tutarlı olmak güven duygusunu besliyor.

    Karşılıklı açıklık: Güvendikçe yaklaşıyoruz ve kendimizi karşı tarafa açıyoruz. Hep kapalı olan kişi ise “Sana hiç güvenmiyorum” mesajı veriyor. Oysa size güvenmeyen birine güvenmek doyurucu olmuyor.

    Formsanté Dergisi

  • Viskoelastik yatak mı, yaylı yatak mı?

    Viskoelastik yatak mı, yaylı yatak mı?

    Ömrümüzün neredeyse üçte birini alan uykunun sadece süresi değil, kalitesinin de önem kazanması, iyi uykunun önemli parçalarından biri olan yatak konusundaki tercihlerimizi de etkiledi.

    Viskoelastik mi?

    iskoelastik özellikli akıllı yatakları paket yaylı yataklardan ayıran en önemli özellik uzay teknolojisinin kullanılıyor olması. Uzay teknolojisi olarak kabul edilen basınç azaltıcı viskoelastik malzeme ilk olarak NASA tarafından astronotların uzay yolculuğu sırasında maruz kaldığı basıncı indirgemek için keşfedildi ve kullanıldı. Bu teknolojinin yatakta kullanılmasıyla geliştirilen viskoelastik akıllı yataklar özellikle sağlık, konfor ve rahatlık açısından bir bütünün arayışı içinde olanlara hitap ediyor. Akıllı yatakların üst kısmında kullanılan bu viskoelastik malzeme, basınç azaltıcı özelliğe sahip… İçeriğindeki hafıza hücreleri, vücut ile temas ettiği anda ısı ve ağırlığa bağlı olarak hareketlenmeye başlıyor. Bu hareketlenme, yatak vücudun şekline ve yapısına göre ergonomik hale gelene kadar devam ediyor. Basınç azaltıcı etki sağlayan hafıza özelliği ile akıllı yatak olarak adlandırılıyor. Vücuda tam uyum sağlayan bu yataklar, vücut üzerindeki basıncı azaltarak sağlıklı kan dolaşımına zemin hazırlıyor. Yataktaki istenmeyen dönme hareketlerini azaltarak uyku kalitesini de artırmaya yardımcı oluyor.

    Mükemmel destek için, kilo ve değişik tercihlere göre ideal yoğunluklarda üretildiğine ve aynı zamanda yoğun hava geçirgenliği için özel kesimli destek katmanına dikkat edilmesi gerekiyor.

    Yaylı yatak mı?

    Yatağın ana dolgu malzemesinin yaydan oluştuğu, vücuda destek ve yatağa esneklik sağlamak için çelik yay mekanizmasının kullanıldığı yataklar, yaylı veya paket yaylı yatak olarak adlandırılıyor. Bu sistemde üretilen yatakların öne çıkan özelliği ekonomikliği oluyor. Yaylar arasına deformasyonu engellemek için konulan destek süngerleri fazlalaştıkça yatağın sertliği artıyor. Yatak sertleştikçe ortopedik etkisinin arttığı yanılgısı da bundan kaynaklanıyor. Paket yay sistemleri ise daha yumuşak ve esnek olan çelik yayların küçük paketler içerisine konularak yatak içinde kullanıldığı sistemi oluşturuyor. Bu sistemde paketler birbirinden bağımsız yaylanma sağladığı için yaylı yataklara oranla daha ergonomik oluyor. Ayrıca vücudun bel, boyun, sırt ile kalça gibi değişik noktalarına farklı sertliklerde paket yay kullanılarak ekstra dayanıklılık ve esneklik sağlanabiliyor.

    Yaylı yataklarda sıkça karşılaşılan soft ortopedik, yarı ortopedik, full ortopedik gibi kavramların aslında yatağın ergonomisinden çok dayanıklılığına işaret ettiğini, ayrıca sert yatağın ortopedik yatak anlamına gelmediği bilinmeli. Paket yaylı yataklar, vücudun değişik bölgelerine farklı basınç uyguladığından yaylı yataklara oranla daha uygun ergonomi sunuyor. Buna karşın yaylı yataklar, paket yaylılara göre her zaman daha ekonomik oluyor.

    Sonuç

    Visko özellikli yataklar yatağın vücudunuzun özelliklerine göre tepki vermesini sağlıyor. Kişiye özel konfor sağladığı, daha iyi bir uyku deneyimi sunduğu ve uyku esnasında yatağın vücuda uyguladığı karşı basıncı engellediği için de yaylı veya paket yaylı yatakların önüne geçiyor. Ancak, uyku teknolojisinde hızlı gelişen yenilikleri ve getirilen uyku çözümlerini sınırlandırmak, kişiye özel en uygun desteği sunan yatağı belirlemek neredeyse imkansız. Bu nedenle kendinize en uygun yatağı bulmak için yatak ürünleri konusunda deneyimli firmaların yetkili satış uzmanlarına danışmanız öneriliyor.

  • Dünyanın konuştuğu Solotica artık Türkiye’de!

    Dünyanın konuştuğu Solotica artık Türkiye’de!

    Tüm dünyayı kasıp kavuran Brezilyalı renkli lens markası Solotica artık Türkiye’de. Gözlere en doğal rengi veren renkli lens markası Solotica, Optik Dünyası güvencesiyle ülkemizde satışa sunuldu.

    Renkli lens kullanıcılarının bir numarası olan Solotica hem medikal hem kozmetik alandaki doğal renkleriyle oldukça ilgi görüyor.

    Optik Dünyası aracılığıyla satışa sunulan Solotica renkli lensleri zengin renk seçeneğiyle göz dolduruyor. 1949 yılından beri göz ürünleri alanında üretim yapan Solotica firması Brezilya’nın en büyük kontakt lens üreticisi. Solotica, kozmetik renkli lenslerin yanında şeffaf lensler ve lens bakım ürünleri de üretiyor. Solotica renkli lenslerinin aylık ve yıllık olmak üzere farklı sürelerde kullanım seçenekleri bulunuyor. Göz yapınıza uygun olarak seçebileceğiniz Solotica renkli lenslerinin aynı zamanda hareli, haresiz ve çift hareli gibi seçenekleri de var.

    Göze mükemmel bir uyum sağlayarak göz rengiyle birleşen renkleriyle Solotica renkli lensleri, bu alanda en doğal sonucu ortaya çıkarıyor. Doğallığı sayesinde kimse kontak lens kullandığınızın farkına bile varmıyor. Solotica’nın en çok tercih edilen renkleri ise Mel, Topazio ve Quartzo…

    Renkli lens alanında dünyanın öncü markalarından olan Solotica, Türkiye’nin alanında öncü firmalarından Optik Dünyası ile güçlerini birleştirerek, Optik Dünyası’nı yetkili satış bayiisi olarak seçti. Ünlülerin de tercih ettiği Solotica renkli lensler hakkında merak ettiğiniz her şeyi www.solotica.com.tr adresinden öğrenebilir, sizin için en uygun rengi tüm renklerin ve yorumların bulunduğu Facebook hesabı www.facebook.com/SoloticaLensTurkiye adresinden inceleyebilirsiniz.

    Optik Dünyası güvencesiyle satışa sunulan Solotica renkli lenslerini ister perakende ister toptan şekilde almak için www.solotica.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

    Keyifli alışverişler dileriz!

  • Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    19. yüzyıl ve sonrasında toplumlardaki sosyal dokunun değişimi, çalışma şartlarının, kişiselrollerin farklılaşması ve ağırlaşması sonucu yorgunluk çok sık duyulan bir şikayetolmaya başlamıştır. Son yıllarda ülkemizde yapılan taramalarda 100 kişiden 55’içok yorgun olduğunu dile getirmektedir.

    Yorgunluk nedir?
    Yorgunluk için genel anlamda bir tanımlama yapmak zordur. Kişinin günlük aktivitelerinebaşlamak için kendinde yeterli gücü, enerjiyi bulamaması ya da rutin aktivitelerinin bitiminde tükenmişlik hissinin gelişmesi durumudur. Yorgunluk, subjektif, kişinin algılaması ile ilgili bir yakınmadır, bu sebeple kişisel farklılıklar gösterir.

    Halsizlik, isteksizlik, güçsüzlük, yıpranmışlık, sıkıntı gibi tanımlamalar benzer durumutanımlamak için sıklıkla kullanılır. Ancak, bazı hastalar egzersiz esnasındakinefes darlığını veya bacaklardaki ağrıyı yorgunluk olarak dile getirebilir. Bu durumda tarif edilen yorgunluk bizim sıklıkla kullandığımız tanımın dışında kalp – damar sisteminin hastalığının şikayet bulgusu olabilir. Bu sebeple güçsüzlük,
    yorgunluk gibi yakınmaların arkasında gerçekte anlatılmak istenenin ne olduğu netleştirilmelidir.

    Yorgunluk nedenlerinelerdir?
    Fizyolojik Yorgunluk
    Sağlık durumu normal olan kişilerde stres, yetersiz dinlenme, yetersiz uyku, diyetdeğişiklikleri veya aşırı aktivite durumunda görülür. Yaşlı hastalarda bu tipyorgunluk daha sıktır.

    Organik Yorgunluk
    Bu tip yorgunluk bazı hastalıklarla birlikte görülür. Orta ve ileri yaş hastalarda en sık karşılaşılan durumdur. Aile hikayesi, tam bir fizik muayene ve yapılan kan ve görüntüleme ile ilgili tetkikler sonrası nedeninin belirlenip, ilgili hastalığın tedavisi ile yorgunluk ortadan kaldırılabilir.

    Psikojenik Yorgunluk
    Genel olarak tüm yorgunlukların %50’sini oluşturur. En sık depresyonla birliktedir. Herhangi bir yaş gurubunda oluşabilir. Çoğunlukla gün içinde azalır. Duygu, düşünce ve stres durumuna paralel olarak şiddeti değişebilir.

    Kronik Yorgunluk Sendromu
    19. yüzyılda “Kronik Nervöz Tükenme” olarak tanımlanmıştır. Kronik yorgunluk sendromu büyük ihtimalle yüzyılımızın yaygın hastalığı olacaktır. Yaşlılarda nadirdir. Yorgunluğu olan hastaların %30’unda organik veya psikolojik sebep bulunmaz. Tanı koyulana dek idiyopatik kronik yorgunluk olarak değerlendirilir. Bu olgularda motivasyon azlığı konsantrasyon yetersizliği, güçsüzlük, irritabilite vardır. Sıklıkla psikomotor yavaşlama vardır.

    Yorgunluk bir hastalık mı, yoksa bir hastalık işareti midir?
    Yorgunluk çoğunlukla bir hastalık bulgusu olmakla birlikte kronik yorgunluk sendromu adıaltında hastalığın kendisi de olabilir. Yorgunluk her türlü bakteriyel, viral ya da parazitik enfeksiyonun, kansızlık ve benzeri kan hastalığının, karaciğer ya da böbrek hastalığının, kandaki vitamin ve mineral eksikliklerinin, hormonal hastalıkların, beslenme ve uyku bozuklukları sonucunda oluşabilir. Özellikle tiroit hormon yetmezliği, böbrek üstü bezi yetmezliği, büyüme hormonu yetmezliği ve hipoglisemi gibi hormonal sebepler erken dönemde gözden kaçabilir.

    Kronik yorgunluk sendromunun tanısı içinse; tam bir klinik değerlendirme sonrası tanımlanamayan devamlı ve tekrarlayan yorgunluğun yeni ve bilinen bir zamanda başlaması, devamlılığı, sosyal ve iş hayatındaki aktivitelerde yavaşlamaya yol açması gerekir. 6 ay üzerinde devam eden durumlarda bu sendrom düşünülmelidir.

    Yorgunluk hangi durumlarda masum bir halin ötesine geçerek tehlike işareti olabilir?
    Yorgunluk yakınması; daha önce yaşanılmayan ölçüde yoğunsa, günlük aktiviteleri sınırlıyorsa, beraberinde başka yakınmalar
    mevcutsa, takipte olduğunuz kronik bir hastalığınız mevcutsa ya da aile hikayesi veya vücut yapısı nedeniyle bazı organik hastalıklar açısından risk grubunda bulunuyorsanız ve kendi çabalarınızla geçmiyorsa zaman kaybetmeden bir hekimle görüşmelisiniz. Yakınmanın tehlikeye işaret edip etmediği bazı tıbbi araştırmalar sonucunda netleşecek bir durumdur. Pek çok sinsi seyirli kanserin ilk bulgusu yorgunluk olabilmektedir. Ve bu durumda kilo kaybı, beslenme bozukluğu ve hastalığın tutulma bölgesi ile ilgili pek çok ek yakınma sonradan tabloya eklenebilmektedir.

    Yorgunlukla kronik yorgunluk arasındaki farklılıklar nelerdir?
    KRONİK YORGUNLUK sendromu sürekli ve tekrarlayıcı seyreden, birçok sistemi etkileyen bir hastalığı tanımlamak için kullanılır. Tek bir sebebi yoktur. Bu hastalığın viral bir enfeksiyon tarafından çalışma dengesi bozulan beyin kaynaklı olduğu veya stres ve savunma sisteminde oluşan bozulmanın ve hedef sapmasının içinde olduğu bir durum olduğunu kabul etmeliyiz. Kronik yorgunluğun en ayırt edici özelliği yatak istirahati ile geçmemesidir. Bu sürecin sonucu bitkinliktir.

    Kronik yorgunluk sendromunu gösteren belirtiler hangileridir?
    Fiziksel Tükenmişlik Bulguları
    _ Başka bir nedene bağlı olmayan, istirahatle geçmeyen, 6 aydan uzun süren, ortalama günlük aktiviteyi en azından %50 azaltacak derecede, sürekli ve tekrarlayıcı fiziksel ve mental bitkinlik hissi.
    _Güçsüzlük, daha önce tolore edilebilen egzersizden sonra oluşan ve 24 saat ya da üzerinde devam eden bir durumdur.
    _Enerji kaybı
    _Yıpranma
    _Hastalıklara karşı daha hassas olma
    _Baş ağrıları
    _Bulantı
    _Kas krampları ve miyalji
    _Bel ağrıları
    _Denge kaybı
    _Sindirim sorunları
    _Uyku bozuklukları
    _Çabuk yorulma
    _Hafif ateş, üşüme
    _Boğaz ağrısı
    _Boyunda ağrılı lenf bezleri
    _Açıklanamayan genelleşmiş kas zayıflığı
    _Kaslarda katılaşma
    _Geçici eklem ağrıları
    _Farenjit
    _Bazı hastalarda gribal enfeksiyon benzeri durumlar

    Duygusal Tükenmişlik Bulguları
    _Işıktanrahatsızlık
    _Düşünmedezorluk
    _Gözönünde beneklerin uçuştuğu hissi
    _Depresyon
    _Umutsuzluk,unutkanlık
    _Evde,işte gerginlik- tartışma artışı
    _Kızgınlık
    _Netgörememe
    _Huzursuzluk,sabırsızlık
    _Nezaket, saygı gibi pozitif bulgularda azalma

    Zihinsel Tükenmişlik Bulguları
    _Doyumsuzluk
    _İşi
    bırakma
    _Kendine ve işine karşı negatif yaklaşım
    _Hafıza problemleri
    _İşi savsaklama

    Kronik yorgunluk daha çok kimlerde görülür?
    Kronik yorgunluk sendromu A tipi agresif dediğimiz hırslı, titiz, mükemmeliyetçi, çabuk sinirlenen, tez canlı kişilik yapılarında daha çok görülür. Kentsel yaşam ve çalışma yoğunluğunun sonucu olarak bu toplumun bireylerinde daha sıktır. Doktorlar ve diğer yardımcı sağlık çalışanlarında, yönetici kadrosunda çalışanlarda, ekonomi alanında çalışanlarda daha yoğun görülür. Kadın cinsiyet erkeklerden daha fazla risk altındadır.

    Kronik yorgunluğun giderilmesi için yapılması gerekenler nelerdir?
    Kronik Yorgunluk Sendromunun tanı amaçlı kan testleri yoktur.

    Tedavi planı:

    -Tatil
    -Egzersiz (kas gevşemesine yardımcı, hafif egzersizler)
    -Günlük istirahat sürelerini uzatma
    -İlaç
    -Vitaminler (günlük ihtiyaca göre)
    -Psikoterapi (hayat tarzı değişikliği)

    Yorgunluğa neden olan sağlık sorunları neler olabilir?
    1- Kan hastalıkları: kansızlık çeşitleri, kan kanserleri
    2- Kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları: koroner kalp hastalığı, kalp yetmezlikleri, kalp ritim bozuklukları, kapak hastalıkları, periferik atar ve toplardamar problemleri
    3- Solunum sistemi bozuklukları: uyku –apne sendromu, astım, KOAH gibi hastalıklar, akciğer kanserleri
    4- Sindirim sistemi hastalıkları: mide-bağırsak kanamaları, iltihabi bağırsak hastalıkları, karaciğer yetmezliği(siroz), hepatitler, kanserler
    5- Böbrek yetmezlikleri ve idrar yollarının böbreğin iltihabi ve kötü huylu hastalıkları
    6- Hormonal hastalıklar: tiroit hormonu yetmezliği, böbreküstü bezi yetmezliği, şeker dengesizliği (tip2 diyabet, hipoglisemi), büyüme hormonu yetmezliği, östrojen- testesteron hormonlarında dengesizlik
    7- Nörolojik hastalıklar
    8- Vitamin – mineral yetersizlikleri: B12, D vitamini yetersizliği gibi
    9- Enfeksiyon hastalıkları

    Kişinin yorgunluğunun kaynağını anlamaya yarayan tahliller hangileridir?
    Yorgunluğu olan hastada yapılacak tetkikler:

    1- Kan sayımı, sedimentasyon
    2- Karaciğer fonksiyon testleri
    3- Böbrek fonksiyon testleri
    4- Kan şekeri, tiroit hormonları
    5- Kandaki vitamin, mineral ve elektrolit düzeyleri
    6- Ek yakınmalarla ve muayene bulguları ile karar verilecek görüntüleme yöntemleri

    Alkol ve sigaranın yorgunluk üzerinde ne gibi etkileri vardır?
    İzin verilen dozların üzerinde alkol alımı karaciğeri yoracağından, sinir sistemini olumsuz etkileyeceğinden, bazı vitaminlerin (folik asit gibi) kan düzeyini düşüreceğinden ve şeker dengesini olumsuz etkileyeceğinden yorgunluğa yol açabilir. Sigara kullanımı yarattığı hava yolu kasılması ve yıpranmasından dolayı, solunumla alınan oksijen miktarını azaltır. Böylelikle dokuların yeterli oksijenlenmesi
    bozulur. Ortaya çıkan serbest radikaller ve benzeri maddeler doku yaşlanmasına ve yorgunluğa neden olur.

    Her iki madde de uzun vadede kalp damar hastalığı sebebi olduğundan diğer önemli bir yorgunluk nedeni de bu durumdur.

    Beslenme şekli yorgunluk nedeni olabilir mi? Kendini yorgun hissedenler nasıl beslenmelidir?
    Beslenme şekli yorgunluk sebebi olabilir. Et ve kuru baklagilden fakir bir beslenme demir ve vitamin B12 eksikliği nedeni ile kansızlığa dolayısıyla yorgunluğa neden olabilir. Yoğun yağlı ve karbonhidratlı beslenme şekli hipoglisemiye, diyabete eğilim yaratacağından ve kilo fazlası oluşturacağından yorgunluk yaratabilir. Meyve ve sebzeden fakir beslenme folik asit, c vitamini, potasyum gibi pek çok mineral, vitamin eksiğine neden olabilir.

    Sıvı alımımızın yeterli ve dengeli olması oldukça önemlidir. Kafein ve çay tüketimine dikkat edilmelidir. Bu içeceklerin her birinin günde 2 – 3 fincandan fazla tüketimi yorgunluk nedeni olabilir. Her gıda grubunun dengeli alımı beslenmeden kaynaklanacak yorgunluğun önüne geçecektir. Dengesiz beslenme ile sıkı diyetler oldukça önemli bir yorgunluk nedenidir.

    Kendini yorgun hisseden kişiler gün içinde neler yapmalıdır?
    Yorgunluğu olan insanlar:

    – Dengeli beslenmeli, fazla kilolarından kurtulmalı
    – Yaşamlarını tekdüzelikten çıkaracak uğraşlar edinmeli
    – Her sabah 10 – 15 dakika kas gevşetici egzersizler yapmalı
    – Uyku ritmine dikkat etmeli, günlük tempolarını düşürmeli
    – Tatil fırsatlarını değerlendirmeli
    – İş yerinde iş yükünü paylaşmaya yönelik çalışmalar yapmalı
    – Organik nedenler olabileceği ihtimaline yönelik hekim desteği alınmalıdır.

  • Sağlıklı detoksun ilk adımları

    Sağlıklı detoksun ilk adımları

    Detoksun kelime anlamı, vücutta biriken toksik maddelerin atılması ve uzaklaştırılmasıdır. Son zamanlarda sıkça duyduğumuz detoks serüvenleri ise bağırsakları boşaltmaktan ileriye gidermemekte ve hatta sağlığımızı tehdit eder boyutlara ulaşmaktadır. Sağlıklı bir insan için olması gereken en iyi detoks; zaman içinde yaşantısına devam ederken, spor ve beslenme alışkanlıklarında yapacağı küçük ayarlamalarla her gün adım adım olmalıdır. En gerçekçi ve yararlı detoks; sağlıklı beslenme, hareketli yaşam ve bol su tüketimi üçlüsü ile her gün adım adım yenilenmektir. Böylece vücudumuzu sarsmamış aksine canlandırmış oluruz.

    Sürekli detoksun adımları
    1-Bol bol dinlenin, düzenli uyuyun uykunuzu tam alın.

    2-Gün içinde mümkün olduğunca temiz ve açık havada bulunun, olabilecek maksimum ölçüde hareket edin.

    3-Bol bol su için.
    Günde en az 2-3 litre su tüketin. Bol su içmek detoksun vazgeçilmezidir. Su içmeye özen gösterin. Hassas su dengesini bozmamak için susamadan su içme alışkanlığı kazanının.

    4-Her içecek su değildir!
    Ayran ve taze sıkılmış meyve suları, su yerine kabul edilebilecek vücudunuzun su oranına destek sağlayacak içeceklerdir. Ayrıca sebze ve meyvelerin yapısındaki su da su ihtiyacını karşılamak da katkı sağlar. Ancak, çay, kahve, asitli içecekler ve alkollü içecekler sıvı ihtiyacını karşılamaz. Aksine vücuttan su atımını arttırır. Bu nedenle bu tür içeceklerin tüketiminde aşırıya kaçılmayın. Susuzluk hissedildiğinde ilk seçenek her zaman için su olmalıdır.

    5-Gün içinde 10 – 15 dakika direk güneş ışığı görüp D vitamini eksikliğine meydan vermeyin.

    6-Sağlıklı yeterli ve dengeli beslenin. En önemli öğün kahvaltıdır. Kahvaltı öğünü vücudumuzun çalışmaya başlaması ve gece boyunca azalan kan şekerinin dengelenmesi açısından oldukça önemlidir. Günde 6-8 öğün beslenin ve gün içinde dört saatten uzun aç kalmayın ki metabolizmanız yavaşlamasın.

    7-Sağlıklı yiyecekler tüketin. Beslenmenizde; dört ana besin grubu olan et ve çeşitleri, süt ve ürünleri, sebze-meyveler ve tahıl ürünleri her öğünde ihtiyacınızı karşılayacak miktarlarda olsun. Et grubundan kırmızı et, tavuk, hindi ve balık; süt grubundan süt, yoğurt, ayran ve cacık, tahıl ürünlerinden tam buğday ekmeği, tam çavdar ekmeği, bulgur, yulaf, kabuklu pirinç, patates; mevsim sebzelerinden lahana, brokoli, karnabahar, kereviz ve meyvelerden muz, elma, mandalina ve kivi sofranızda mutlaka bulunsun.

    8-Yeterli ve kaliteli protein alın. Vücuda gerekli olan azotun ve aminoasitlerin karşılanması için beslenme programınızda proteinin yeterli miktarda yer alması gerekir. Yetersiz veya fazla miktarda protein almak sağlığınızı olumsuz etkiler. Proteinin yetersiz alınması protein depolarınızın yıkılmasına sebep olur. Gereğinden fazla protein alımı ise böbreklerinizi zorlar ve bazı sağlık sorunlarına neden olabilir. Protein ihtiyacınızı sadece bitkisel protein kaynaklarından karşılamayın, kaliteli protein kaynakları olan hayvansal ürünlere de beslenmenizde yeteri kadar yer verin. Günlük protein ihtiyacının karşılanması için günde 2–4 porsiyon et ve et ürünleri, 3–4 porsiyon süt ve süt ürünlerinin beslenmenizde yer alması yeterlidir.

    9-Beslenmemiz yeterli ölçüde ve kalitede karbonhidrat içersin. Karbonhidratlar, protein koruyucu özellikleri ve vücutta elzem bazı öğelerin sentezinde kullanıldıklarından ötürü dengeli tüketilmesi gereken besin öğelerindendir.

    10-Akıllı yağlar kullanın. Gün boyunca yemekler, salatalar ve besinlerin içerisinde yer alan doğal yağlar ile karşılanan yağ ihtiyacı değişik yağ çeşitlerinden dengeli olarak karşılanmalıdır. Doymuş yağ gereksinimini, etler ve sütlerin içerisinde yer alan doymuş yağ asitleri ile karşılayabilir. Doymamış yağ asitleri tekli doymamış yağ asitleri olan omega-9 ve çoklu doymamış yağ asitleri olan omega-3 ve omega-6 yağ asitleri dengeli bir biçimde almak için haftada 2–3 kez balık tüketmek, yemeklerde ayçiçeği veya mısırözü yağı kullanmak ve salatalara zeytinyağı eklemek yeterli olacaktır. Yanmış yağlardan uzak durulmalı ve yiyecekler ızgara, haşlama ve fırında gibi sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmelidir.

    11-Pozitif olmalı, stresten uzak durmalı

    12-Alkolü mümkün olan en az düzeyde kullanmalısınız. Alkol, vitamin ve minerallerin vücutta etkin olarak kullanılamamasına neden olmakla birlikte, ödem yapar ve vücudunuzu yorar.

    13-Sigara kullanmamalı ve sigara içilen yerlerde bulunmayınız.

  • Pantolon seçimi ve kullanma tüyoları

    Pantolon seçimi ve kullanma tüyoları

    Kot pantolon giydiğinizde kusursuz görünmek için vücut ölçülerinize bakmalı ve bazı kurallara uymalısınız.

    İşte sizi daha güzel gösterecek pantolon seçimini yapmanın püf noktaları…

    – Günlük giyimde jean tercih ediyorsanız, klasik kesimleri seçin.

    – Bacak boyunuzun daha uzun görünmesi için uzun paçalı ve dar “kesimli modelleri tercih edin.

    – Koyu renk jean, her zaman daha havalı ve klasiktir. Açık renk tercih ediyorsanız da, en koyu tonu seçin. Her yıkamada rengi açılacaktır.

    – Bol kesimli jean sizi olduğunuzdan daha şişman gösterir.

    – Yuvarlak poponuz ve dar kalçalarınız varsa, streç jean tam size göre.

    – Düşük belli jean giydiğinizde, iç çamaşırınız da düşük belli olmalı.

    – En sevdiğiniz jean’in bakımına özen gösterin. Kuru temizlemeyle, jean’leriniz ilk günkü gibi kalır.

    – Jean pantolonda arka cep çok önemlidir. Küçük ve yukarıda olan cepler, popoyu olduğundan büyük gösterir. Standart cep boyunu tercih edin.

    – Yüksek belli olmayan, geniş paçalı jean’ler her vücut tipi için uygundur. Paçalar dizden aşağı doğru bollaşmalı, üst tarafı vücudunuza oturmalı.

  • Pratik güzellik tüyoları

    Pratik güzellik tüyoları

    Doğal güzellik ürünlerini büyük kozmetik mağazalarında aramak yerine, evdeki malzemelerden yapmaya ne dersiniz?

    Parfüm kalıcılığı için vazelin:
    En sevdiğiniz parfümün kokusu çok çabuk uçup gidiyor mu? O halde bir parça vazelinin içine sevdiğiniz parfümden sıkın ve karıştırın. Daha sonra parfümlü vazelini bileklerinizin ve dirseklerinizin iç kısmına sürün, uzun süre mis gibi kokun!

    Makyajı çıkarmak için zeytinyağı:
    Uzun süre kalıcı ve suya dayanıklı rujları dudaktan tam anlamıyla temizlemek biraz güç olabiliyor. Bir parça pamuğun üzerine zeytinyağı sürün ve dudaklarınızı hafif hareketlerle silin. Dudaklarınız hem nemlenmiş hem de temizlenmiş olacak.

    Parlak saç için elma sirkesi ve su:
    Saçlarınızın güçlü ve parlak olması için elma sirkesi ile soğuk suyu karıştırarak saçınıza sürebilirsiniz. Bu karışımı ayda bir kez uygulamanız yeterli olacaktır.

    Güçlü tırnaklar için limon:
    Çabuk kırılan ve sararmış tırnaklar için en doğal çözüm: limon. Haftada bir kez tırnaklarınıza limon sürün ve 10 dakika kadar bekletin. Ardından ılık suyla tırnaklarınızı durulayın. Kısa sürede daha güçlü tırnaklara kavuşacaksınız.

    Oje kurutmak için soğuk su:
    Oje sürdükten sonra soğuk su dolu bir kabın içine parmaklarınızı batırın ve birkaç dakika bekletin. Ojenizin ne kadar çabuk kurduğunu görünce şaşıracaksınız. Tabii bozulmadan pürüzsüz halde duran bakımlı tırnaklar sizi oldukça mutlu edecek.

  • Kozmetik peeling yerine…

    Kozmetik peeling yerine…

    Eğer haftada bir kimyasal ürünlerle peeling yapıyorsanız, önerilerimize kulak verin. Hem daha sağlıklı, hem daha çok güzellik vaat ediyor…

    *Kuru mercimek, pirinç, fasulye veya kabuklu yemişler cildi ovmak için mükemmeldir. Bir öğütücüde bunları çekin ve bir miktar sıvı (örneğin filtre edilmiş su, sıvı yağ, bal, ot çayı, yeşil çay) katarak krem kıvamına gelene kadar karıştırın.
    *Cildinize bir pamuk yardımı ile uygulayacağınız elma sirkesi fazla yağın parçalanmasını sağlar.
    *Tohumlar ve kabuklu yemişler cildi nazikçe temizler ve besin sağlar. Bir kahve öğütücüsünde iki yemek kaşığı veya daha fazla kavrulmamış organik ay çekirdeği, susam ve bademi öğütün. Eşit miktarda 1-2 yemek kaşığı suyla krem kıvamına gelene kadar karıştırın.
    *Buğday çimi ve yulaf da ciltteki ölü deriyi temizlemek için yumuşak bir temizleyici olarak kullanılabilir.

  • Karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemler

    Karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemler

    Her kadın, doğumdan sonra eski kilosuna ve vücut görünümüne kavuşmayı diler. Fakat ne yazık ki, özellikle hamilelik döneminde görülen karın sarkmaları, bu hayalin önünde bir engel olarak durur. Buna rağmen hamilelik öncesinde ve sonrasında alınacak birkaç önlemle düzgün bir karna sahip olmanız mümkün! Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Uz. Dr. Dilek Aytekin, karın sarkmalarına karşı alınabilecek önlemleri sizin için anlatıyor.

    Kilo Kontrolü sağlayın
    Hamile kalmadan önce ideal kilonuzda olmaya gayret edin. İdeal kilo tespitinizde Beden Kitle İndeksi’nden (BKİ) yararlanabilirsiniz. Normal bir BKİ’ye sahipseniz, hamilelikte 11,5–16 kg arasında kilo almanızı idealdir.

    Beslenmenize dikkat edin
    Hamile bir kadının, normal bir kadına göre günde fazladan 300 kaloriye ihtiyacı vardır. Bu da yaklaşık yüzde 15’lik bir artış, yani günlük 2300 kaloriye denk gelir. Fakat önemli olan, fazla miktarda yemek ve kilo almak değil, gerekli gıdaları dengeli ve yeterli miktarda almaktır.

    Egzersiz yapın
    Hamilelikte yaptığınız egzersizler, kontrollü kilo almayı sağlamasının yanı sıra, dolaşım sisteminizin daha iyi çalışmasına da katkıda bulunur. Düzenli egzersiz, doğum sonrasında da hızla toparlanmanızı sağlar ve aldığınız kiloları daha kolay vermenize yardımcı olur.

    Doğru Rejimi Uygulayın
    Doğum sonrasında, tıpkı hamileliğinizde olduğu gibi bebeğinizin ihtiyaçları ve vücudunuzun forma girmesi bir dengede tutulmalı, bu yönde beslenme rejimlerini uygulayabilirsiniz.