Kategori: Sağlık

  • Depresyona İyi Gelen 7 Yiyecek

    Depresyona İyi Gelen 7 Yiyecek

    Depresyon Türkiye’de 2 milyon kişiyi tehdit eden bir duygu bozukluğudur. Kadınlar Kulübü editörleri olarak araştırdık, uzmanlar tarafından depresyondan kurtulmak için önerilen Depresyona İyi Gelen 7 Yiyecek yazımızı sizler için hazırladık
    Bu durum, üzgün ve umutsuz ruh halinin maksimum halidir.
    Öyle ciddi bir sorundur ki kişinin düşüncelerini, duygularını, davranışlarını, ruh ve beden sağlığını etkiler.Depresyonun belirtileri, umutsuzluk, düşük enerji, ruhsal travma, iştah kaybı, ilgisizlik, devamlı uyku hali vb durumlardır.Uzmanlar depresyona yatkınlığın genetik kökenli olduğunu bildiriyorlar.
    B vitamini eksikliği ve omega 3 eksikliği de depresyon sebebidir.
    Kadınların depresyona girme oranı erkeklerden %70 daha fazladır. Size bildirdiğimiz bu yiyecekleri doktorunuza danışmadan asla tüketmeyin.

    Sarı Kantoran
    Sarı kantoran orta ve hafif şiddette depresyonu tedavi edebilmesi ile bilinen popüler bir yöntemdir.
    Antidepresanlar gibi etki göstermesini sağlayan hiperisin ve hiperforin kimyasal bileşenleri içeri, bu maddeler mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin salgılanmasını sağlayıp, kişiyi depresyondan kurtarır.Birkaç yemek kaşığı kurumuş sarı kantaron otunu kaynamış suya atın ve bırakın 10 dakika demlensin. Günde 2 kez bu çaydan için.
    Ruh haliniz düzelene kadar devam edin.

    Kakule
    Kakule vücudunuza detoks uygular, hücrelerinizi gençleştirir, ruh halinizi tedavi ederek, sizi depresyondan kurtarır.
    1 bardak sıcak suya, yarım tatlı kaşığı kakule ekleyip, günde 1 kez için.
    Banyo suyunuza bir miktar kakule yağı koymak ve bu suyun içinde günde yarım saat kalmakta gerginliğinizi alacaktır.

    Safran
    Safran içeriğindeki yüksek miktarda karotenoid ve B vitamini ile, serotonin oranını yükselterek, mutluluk hormonu salgılar.
    Etnofarmakoloji Dergisi’nde yayınlanan bir çalışmaya göre safran orta dereceki depresyondan kurtarmakta, depresyon hapları kadar etkilidir.
    Hem de depresyon haplarının kimyasal zararlarına maruz kalmadan!

    Kaju
    C vitamini yönünden zengin olan kaju sinir sisteminine olumlu sinyaller gönderir.
    Kaju’da depresyonla mücadele eden magnezyum, triptofan ve Vitamin B6 bulunur.
    Ilık süte, bir fincan kafu fıstığını toz haline getirip, günde bir kez için.
    Sütle içmek istemezseniz, ara öğün olarak bir avuç kaju fıstıkta yiyebilirsiniz.

    Balık Yağı
    Araştırmalar, depresyondaki insanların omega 3 oranlarının düşük olduğunu gösteriyor.
    Balık yağı, beynin sağlıklı işleyebilmesi için gereken omega 3 yağ asitlerinden yüksek oranda içerir.
    Depresyonla mücadele etmek için günlük diyetinize 1 adet balık yağı hapı ekleyin.Bu yağı eczaneden temin edebilirsiniz.
    Doğal yönden bu yağı almak isterseniz somon, sardalye hamsi, keten tohumu, soya ürünleri gibi omega 3 zengini gıdalarla beslenebilirsiniz.

     

    Depresyona İyi Gelen 7 Yiyecek
    Depresyona İyi Gelen 7 Yiyecek

    Bal
    Balda bulunan doğal şeker, depresyon duygusuyla savaşmada etkilidir.
    Ayrıca bal, yıpranmış sinirleri tamir eder.
    Sabah ve akşam olmak üzere günde 2 kez birer tatlı kaşığı bal yiyin.

     

    Depresyona İyi Gelen 7 Yiyecek
    Depresyona İyi Gelen 7 Yiyecek

    Elma
    Elma B vitamini, potasyum ve fosfor açısından zengin bir meyvedir.
    Tüm bu besinler, beyindeki zarara uğramış hücreleri tamir ederek, sizi depresyondan kurtarır.
    Katı meyve sıkacağından sıkarak veya günde 1 elma yiyerek depresyondan kurtulabilirsiniz.

    Depresyona İyi Gelen 7 yiyecek
    Depresyona İyi Gelen 7 yiyecek

    Tavuk
    Vücudumuz serotonin ve dopamin gibi mutluluk hormonları üretmek için B6 vitaminine ihtiyacı vardır.
    Bu vitamini tavuk yiyerek karşılayabiliriz.
    Tavuğu haşlarayarak, çorbalarınıza katarak, fırında pişirerek tüketebilirsiniz.
    Kızarmış olarak yenmesini ve derisini tüketmeyi tavsiye etmeyiz, bu şekilde yemek kolestrolünüzü artırır ve kötü kolestrolde depresyonun baş sorumlularındandır

    Bildirdiğimiz doğal depresyon tedavilerine ilaveten size önerimiz, iyi dinlenin, uykunuzu güzel alın, gezin, eğlenin, sosyalleşin. Şayet hiç bir şey size deva olmuyor, depresyonunuz gittikçe şiddetleniyorsa hemen bir doktora görünün.

    İlgili Konular

    Depresyonun En Yaygın Belirtileri Tıklayınız

    Depresyona İyi  Gelen Çaylar Tıklayınız

  • Ağrı kesici ve antibiyotikler ani ölüm riskine yol açabilir

    Ağrı kesici ve antibiyotikler ani ölüm riskine yol açabilir

    Bazı ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve antibiyotikler, vücutta reaksiyon yaratarak, bir kaç dakika veya saat içinde ani ölümle sonuçlanabilen ciddi alerjik sorunlara yol açabiliyor.

    Çocuk Alerji Ve Astım Akademisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Alerjisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nermin Güler yaptığı açıklamada besin, ilaç veya arı zehri gibi alerjiye neden olabilen maddelerin vücuda girmesini takiben bir kaç dakika veya saat içinde aniden ortaya çıkabilen ve ölümle sonuçlanabilen çok ciddi bir hastalık olduğunu söyledi.

    Deride yaygın döküntü, kaşıntı, kızarıklık; dilde ve dudaklarda şişlik, nefes almada zorluk, bulantı, kusma ve kan basıncında ani düşme ile kendini gösteren anafilaksi durumunda hastanın hemen sağlık kuruluşuna götürülmesinin hayati önem taşıdığına dikkati çeken Prof. Dr. Güler, bunun alerjik reaksiyonların en ağırı, en hızlı gelişeni ve en dramatik sonuçlar doğurabilen hali olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Güler, ilaç ve gıdaların anafilaksiye en sık yol açan ajanlar olduğunun altını çizerek, “İlaçlardan da en sık Ağrı kesicilerin ve antibiyotiklerin anafilaksiye sebep olduğu bilinmektedir. Bunlar dışında önemli bir anafilaksi nedeni de arı ve diğer böcek sokmalarıdır” dedi.

    Prof. Dr. Güler, anafilaksi durumunda hemen tanı konularak tedavinin yapılması gerektiğini, aksi takdirde ölüm riskinin çok yüksek olduğunu ifade ederek, “Eğer klinik olarak tanınması gecikirse ve gerekli dikkat gösterilmezse kalp-damar veya solunum sistemi yetmezliğinden ölüm gerçekleşebilir. Doktorların çoğu, meslek hayatlarının bir noktasında bu en korkutucu tıbbi acil durum ile karşılaşırlar” diye konuştu.

    ANAFİLAKSİ ÇOCUKLARDA BESİNLERE BAĞLI NEDENLERLE GELİŞEBİLİYOR
    Anafilaksi sıklığının gittikçe arttığını kaydeden Prof. Dr. Güler, şöyle konuştu: “Yanlış tanılar, yetersiz bildirimler ve yanlış klinik kodlamalar nedeni ile değişik toplumlarda farklı sonuç elde edilmektedir. Elimizde bulunan bilgilere baktığımızda ömür boyu görülme hızı yüzde 0,5 ile 3 arasındadır. Sıklık artışının nedenleri bilinmemektedir. Küçük çocuklarda, özellikle besinlere bağlı anafilaksinin beklenenden çok fazla artmakta olduğu görülmüştür. Bu arada maalesef ölümcül anafilaksi vakalarının da artmakta olduğuna inanılmaktadır. Çocuklarda en sık neden genellikle besinler iken, erişkinlerde daha çok ilaçlar sorumlu olmaktadır. Hangi gıdanın en sık anafilaksi nedeni olduğu daha çok bölgeye göre değişmektedir, tüketilen gıdalar farklı olabilmektedir. Böcek ısırıkları içinde ülkemizdeki en önemli etkenler bal arıları ve eşek arılarıdır. Böcek ısırıkları ile gelişen sistemik alerjik reaksiyonların sıklığı çocuklarda yüzde 1 civarındadır ve bu tip anafilaksiler çok erken başlangıç gösterirler.

    ÇİFTLİK HAYATI ASTIM ve ALERJİDEN KORUYOR
    Çiftlik hayatının alerjiden koruduğunu, bunun çok sayıda yapılan araştırmalar sonucu edinilmiş bir bilgi olduğunu belirten, Prof. Dr. Güler, büyükbaş hayvanların bulunduğu çiftliklerde Yaşayan çocukların astım alerjiden korunduğunu geçirdiklerini söyledi. Küçük çocuklarda, özellikle besinlere bağlı anafilaksinin beklenenden çok fazla arttığını, bunun nedeninin her ne kadar çeşitlilik gösterse de, sıklığının yaşa göre değiştiğini belirtti.

    KÖY HAYATI BİR ÜMİT IŞIĞI OLABİLİR
    Büyükbaş hayvanların bulunduğu çiftliklerde yaşayan çocukların astım ve alerjiden korunduğunu belirten Prof. Dr. Güler, sözlerine şöyle devam etti: “Çiftlik hayatı alerjiden koruyor. Bu çok sayıda yapılan araştırmalar sonucu edinilmiş bir bilgidir. Bütün araştırmalar da çiftliklerin koruyucu etkisinden bahsediliyor. Hiçbir araştırma hayır korumuyor dememiştir. Ama bu çiftliklerde büyükbaş hayvan yoksa koruyucu etki pek yok. Büyükbaş hayvanların olduğu çiftliklerde onların dışkılarında çıkan o mikroplar çocukların vücutlarına adeta bir antrenman verir ve o zayıf mikroplar insanı hasta edici mikrop değildir ama milyonlarca mikrobun içinde vücut savaşmayı öğrenir ve bağışıklık sistemi alerji yerine doğal ortamla savaşacak bir statü geliştirir ve gelecekteki astımlar alerjiler çiftliklerde büyüyen çocuklarda çok daha az buna gayret etmemiz lazım. Çocuklarımızın yaz tatillerinde ayakları toprağa basacak çiftlik hayvanlarının olduğu yerlere götürülecek. Yeni bir hayat böyle kurulacak yavaş yavaş. Kaybetmekte olduğumuz bazı şeyleri yeniden kazanmaya gayret edeceğiz. Demek ki köy hayatı bir ümit ışığı olabilir.”

  • 2014 Tüp bebek fiyatları ne kadar?

    2014 Tüp bebek fiyatları ne kadar?

    Tüp bebek tedavi merkezleri kişilere uyguladıkları tedavi karşılığında hastalardan değişen fiyatlar almaktadır. Tüp bebek tedavisi hastalar hem maddi, hem manevi açıdan fedakarlık gerektiren bir süreçtir. Neredeyse 100 çiftten 15 tanesinin yardımcı üreme tedavisi olarak tüp bebek uygulaması yaptırmak durumunda olduğunu düşünülürse, bunun birçok insanı ne kadar çok ilgilendirdiği anlaşılabilir.

    Tüp bebek tedavileri maliyetleri yüksek tedavilerdir. İlaçların fiyatları, merkezlerin kişiye sunduğu imkanlar, doktorların deneyimleri ve geri kalan her şey tedavinin maliyetini arttırmaktadır. Ve her merkeze göre bu değişmektedir. Bundaki en önemli etken, merkezlerde uygulanan teknoloji farklılıkları ve hastanenin hastaya gösterebileceği imkanlardır.

    2014 yılında tüp bebek maliyeti değişti mi?

    Tüp bebek tedavisinin maliyeti bu sene, yani 2014 senesinde de geçmiş senelere nazaran büyük bir artış göstermemektedir. 2014 yılının en büyük farklı SGK’dan tüp bebek tedavi raporu alan hastalar için oldu. Önceleri SGK’dan tüp bebek raporu alan hastalar, kliniklere 800 tl ile 1500 tle arası bir fark ödemekteydi. Fakat 2013 senesinin sonunda özel hastanelerinin ücret farkı %200′ye çıkabilecek kadar ücret farkından dolayı fark ücreti 2500 tl olmuştur. Özel tüp bebek tedavi kliniklerinde ücretli hasta maliyeti 4000-5500 tl arası değişebilmektedir.

    İlaçlar, testler gibi ek ihtiyaçlar da eklendiği bu fiyat 6000-9000 tl’ye kadar çıkabilmektedir.Ultrason muayenesi, yumurtalıkların takip edilmesi için 2-3 kere yapılır. Yumurta takibi de yumurtaların özel kataterlerle kısaca OPU uygulanarak alınması tüp bebek fiyatlarının içinde dahil olan hizmetlerdendir. Buna, yumurtaların laboratuvar ortamında döllenmesi (IVF), döllenen embriyoların anne adayının rahmine transfer edilmesi de dahildir.

    Devletin 2014 yılında tüp bebek tedavisine desteği ne kadar?

    Tüm Dünya’da çok yaygın şekilde uygulanan tüp bebek tedavisi maliyeti, kimi ülkelerde 10 bin dolar kadar tutabilmektedir.Ancak Türkiye’de tüp bebek tedavisi ücret merkezden merkeze değişebilse de genellikle ve yaklaşık olarak 3 bin tl kadardır. Tedavide kullanılan ilaçlarla da beraber bu fiyat 5 bin tl gibi bir fiyatla tamamlanabilir. Adaylar eğer sağlık güvencesine sahip ise, bağlı olduğu kuruluştan faydalanabilir. Fakat öncelikle adayların sağlık bakanlığına bağlı olan bir kurumdan tüp bebek tedavisine uygun olduklarını gösteren bir rapora ihtiyaçları vardır.

    Sağlık kurumundan raporu olan adayların bağlı oldukları kurum tüp bebek tedavisi masraflarının 1.120 TL kadar bir kısmını karşılayarak adaylara yardımcı olabilmektedir.Tüp bebek uygulaması bittikten sonra tüp bebek tedavisi için alınan uygunluk raporu sayesinde bağlı olunan kuruma bildirilerek kurumun üstlenmiş olduğu miktar adaylara geri ödenir. Şayet, baba adayında sperm bulunamamış ve bu sebeple cerrahi işleme gerek duyulmamış ise, uygulamanın ücreti yine kısmi bir şekilde adayın bağlı olduğu kuruluş tarafından ödenir. İlaçların maliyeti ise, anne adayı tedavi sırasında ilaç kullanmış ise, ilaç raporu sayesinde bağlı olunan kuruma gidilerek ilaç ücretinin %80 kadar bir miktarını geri alabilme şansına sahiptir.

    Tüp Bebek Tedavileri SGK Tarafından Nasıl Karşılanır?

    SGK tarafından tüp bebek maliyetlerinin bir kısmı karşılanmaktadır. Tüp bebek yöntemi, bazı şartların yerine getirilmesi halinde SGK tarafından karşılanmaktadır. Bunlar:

    Yapılan tıbbi tedaviler ardından normal şekillerde bebek sahibi olamadığının ve yalnızca yardımcı üreme tedavi yöntemleri sayesinde bebek sahibi olabileceğine ilişkin sağlık kurulu raporu olması.

    Anne adayının 23 yaşını doldurmuş, 40 yaşından gün almamış olması,

    Tedavinin uygulandığı merkezin Sağlık Kurumu ile sözleşmeli olması,

    En az 5 yıldır genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla sorumlu olunan kişi olup, 900 gün genel sağlık sigortası prim gün sayısının olması

    Son 3 yıl içinde diğer tedavi yöntemlerinden netice alınamamış olduğunun kurumla sözleşmeli sağlık hizmeti sunucusu sağlık kurulları tarafından belgelenmesi, kanıtlanması.

    gibi şartlar yerine getirilerek gerekli kuruluşlardan rapor alınabilir, maliyetin karşılanması sağlanabilir.

  • Uzmanlardan diş macunu uyarısı

    Uzmanlardan diş macunu uyarısı

    Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmet Duran, aşındırıcı maddeler içeren diş macunları veya toz halindeki parlatıcıların hem dişlerin aşınmasına hem de diş etinin çekilmesine neden olduğunu söyledi.

    Duran, çay, kahve veya kola gibi gıda maddelerini tüketenlerin dişlerinde lekeler oluştuğuna dikkati çekerek, bunların mutlaka temizlenmesi gerektiğini anlattı.

    Sigaranın da lekeye neden olan maddelerin başında geldiğine işaret eden Duran, “Sigara içen bireylerin dişlerinde sarı, daha sonra kahverengiye dönen birtakım lekeler olur. Bu lekeleri uzaklaştırmak, tamamen diş hekimlerinin tedavisiyle olmalıdır ama bu, tek başına çözüm değil çünkü o lekeyi yapan alışkanlıklarınız halen devam ediyorsa çok kısa süre sonra tekrar oluşacaktır” diye konuştu.

    Lekeye neden olan maddeleri tüketen veya kullanan kişilerin 6 ayda bir hekime dişlerini temizletmesi gerektiğini kaydeden Duran, her temizliğin diş minesinde kayba yol açtığının unutulmaması gerektiğini vurguladı.

    “Ağzınızın kapanışı bile değişebilir”

    Temizliğin sıklaştırılması halinde minenin bir süre sonra tamamen kaybolacağına dikkati çeken Duran, şöyle dedi:

    “Bu da ilerleyen dönemde dayanılmaz ağrılarınıza neden olabilir. Piyasada diş macunları anti tartar, anti smoker gibi isimler altında satılmakta. Bu macunları siz çok fazla kullanırsanız ve fırçanın üzerine çok fazla macun koyarsanız, dişlerin mine tabakasının yavaş yavaş aşınmasına sebep olursunuz. Belki dişleriniz beyaz olur ama ilerleyen dönemde inanılmaz ağrılar çekebilirsiniz. Bir müddet sonra dişin madde kaybına bağlı ağzınızın kapanışı bile değişebilir.

    İçinde aşındırıcı bulunan diş macunları veya piyasada toz halinde satılan parlatıcıları aldığınız zaman unutmayın ki bunlar hem dişinizin aşınmasına hem de diş etinin çekilmesine neden olacaktır.”

    Bireylere diş fırçalama konusunda çeşitli uyarılarda bulunan Duran, “Hangi macunu kullanırsanız kullanın, miktarını fazla tutmamanızı tavsiye ediyoruz. Nohut tanesi kadar macunun yeterli olduğuna inanıyoruz. Günde 3 defa yapılan fırçalamayı düşünürseniz, macunun miktarının çok olması ve fazla bastırmanız belli süre sonra diş eti çekilmesine ve minenin uzaklaştırılmasına yol açar” ifadesini kullandı.

    Duran, diş sağlığında önemli konunun mekanik temizlik olduğunu, uygun şekilde yapmak koşuluyla misvak da kullanılabileceğini sözlerine ekledi.

  • Balın Muhteşem 8 Faydası

    Balın Muhteşem 8 Faydası

    Sizlere balın 8 muhteşem faydasından bahsedeceğiz.

    Bal tabiatın bize armağanı, lezzetli, sağlıklı, besleyici muhteşem bir gıdadır.
    Eski mağara resimlerine baktığımızda bal yapan arılar ve bal toplayan insanlar görürüz,balın tarihinin ne kadar eski olduğunu burdan da gözlemleyebiliriz.
    Balın insanların ilk besin kaynaklarından biri olduğu söylenebilir.
    Bozulmayan yapısı nedeniyle çok değerli bir besin olarak yüzyıllar boyu insanlık için fayda kaynağı olan bal, farklı dinler tarafından da önemsenmiş ve kutsal kabul edilmiştir.
    Sizlere balın 8 muhteşem faydasından bahsedeceğiz.

    Balın Muhteşem 8 Faydası

    Enerji Verir
    Doğal yoldan enerjinizi artırmak istiyorsanız, günlük diyetinizde bal muhakkak olsun.
    Bal, kafeinin size vereceği enerjiyi daha etkili ve sağlıklı bir biçimde verir.
    Enerjik kalmak adına, kahve içip, vücudunuza gereksiz kafein yüklemesine yapacağınıza, size önerimiz şeker yerine çayınıza bal eklemeniz.
    İçeceğiniz sulara da ekleyebilirsiniz.
    Özellikle, zorlu egzersiz uygulamalarından önce bal tüketmek, enerji kazanmak için mükemmel bir seçenektir.

    Balın muhteşem 8 faydası
    Balın muhteşem 8 faydası

    Ağız Kokusuyla Savaşır
    Bal ağız kokusundan kurtulmakta çok etkilidir.
    Bir bardak ılık suya 1 tatlı kaşığı süzme bal ekleyip için, ağız kokusundan kurtulacaksınız.

    Daha kaliteli uyku için bal yiyin!
    Uykuya dalmakta zorluk çekiyorsanız, bal size yardımcı olacaktır.
    Bir bardak ılık süte, biraz bal ekleyin ve yatmadan bunu için.
    Bal sizi sakinleştirip, relaks hale getirecek, ve uykunuzu güzel almanızı sağlayacaktır.

    Balın muhteşem 8 faydası
    Balın muhteşem 8 faydası

    Yaraları İyileştirir
    İyileşmeyen bir yaranız varsa, bu bölgeye bir miktar bal sürün ve biraz kalsın böylece.
    Hatta üzerini bandajlıyabilirsiniz.
    Bal antibakteriyel özelliği sayesinde şişliği ve ağrıyı alır.
    Deneyin ve farkı görün.

    Kilo Vermenize Yardımcı Olur
    Bal, istenmeyen kilolarınızdan kurtulmakta çok etkilidir.
    Bir talı kaşığı balı, bir bardak sıcak suya ekleyin, ve üzerine bir tatlı kaşı elma sirkesi ekleyip, aç karına tüketin,
    kısa sürede kilo verecek, özellikle göbek bölgesindeki yağlarınızdan kurtulacaksınız.

    Akşamdan kalanlara birebir
    Gece geç saatte alkol aldınız ve alkolü vücudunuzdan atmak istiyorsunuz,
    bal bu noktada imdadınıza yetişiyor, karaciğerinizi alkolden temizliyor.
    Balı portakal suyuna ekleyip için veya yoğurdun yanında tüketin ve bu faydasını görün!

    Bağışıklık Sistemini Güçlendirir
    Bal özellikle llimon ile tüketildiğindei bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı güçlü antioksidanlar sağlar.
    Eğer sık ​​sık mikroplara maruz kalan bir yerde veya bir alanda çalışmak durumundaysanız, her gün çayınızı limon ve bal ekleyerek için.
    Çocuklarınıza da bu çaydan içirebilirsiniz.
    Çocuğunuz 1 yaşın altında ise, onlara bal vermekten kaçının.

    Boğaz Ağrılarınızı Geçirir
    Bal boğaz ağrılarını geçirmek için büyük bir şifa kaynağıdır.
    Ve balın en yaygın kullanımlarından biridir.
    Bal ve limon kullanın. Bal ve limonu karıştırarak sıcak bir bardak suyun içine ekleyin.
    Ve bu suyla gargara yapın.
    Bal boğazınızı kaplar ,yumuşatır, antibakteriyel ortam sağlar, limon da balgamın azaltılmasına yardım eder.

     YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

     

  • Teflondaki Tehlike 2015’te Bitiyor!

    Teflondaki Tehlike 2015’te Bitiyor!

    Günümüzün vazgeçilmezi olan teflonların her gün bir zararı daha tespit ediliyor. Teflondaki tehlikenin ne boyutta olduğu her geçen biraz daha anlaşılıyor
    Teflon tavalar yüksek sıcaklıkta ısıtıldığında 15 farklı gaz salınımı yapar. Bu gaz çıkışı havaya yayılıp, canlılara zarar veriyor.
    Bu tavaları kullananlarda , baş ağrısı, ateş, bulantı gibi gribte görülen rahatsızlıklar görülebiliyor.
    Çoğu insan bu durumu üşütmüşüm bundan oldu diye düşünüyor.
    Teflon tava yapımında kullanılan C-8 ve PFOA gibi elementler hayvanlar üzerinde test edildiğinde kanser ve doğum kusurları gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı görülmüştür.
    2005 yılında Çevre Koruma Kurumu (EPA) düzenlediği panelde teflonlarda bulunun PFOA maddesinin insanlarda kanser oluşumunu tetiklediğini, bu kimyasalın kansere neden olduğunu bildirdi.

    Teflon’u keşfeden ve dünyaya sunan ve en büyük teflon üreticisi olan DuPont firmasına birçok dava açıldı şimdiye kadar.
    2003 nisan ayında, Amerikan Çevre Çalışma Grubu(EWG) ve Çevre Koruma Kurum(EPA) DuPont firmasına karşı harekete geçti, ve fabrika çalışanlarının kan değerlerine bakıldı,
    fabrika çalışanlarının kanlarında bulununan kanserojen madde olan PFOA maddesinin çok yüksek olduğu tespit edildi, böylece teflonun kansere yol açtığı bir kez daha
    kanıtlanmış oldu. DuPont firmasında çalışan 7 hamile kadından doğan 2 bebek doğum kusurlarıyla doğunca, 2005 aralıkta bu firmaya dava açtılar ve firma 16.5 milyon dolar para cezasına
    çarptırıldı.

    Du Pont firması teflonların kullanınımın sağlıklı ve güvenli olduğunda ısrarlı, fakat 2015 yılından itibaren, teflon yapımında kullanılan PFOA maddesini artık tencelerinde kullanmayacaklarını bildirdi.
    Du Pont teflonların zararlı etki yapmasında tüketiciyi sorumlu tutuyor, ve bilinçli bir şekilde teflonları kullanmadıklarını bildiriyor.
    Firmanın önerisi, teflonla yemek yaptığınızda çok yüksek ısıda yemeği yapmayın, orta veya düşük seviyede ısıyı açın, teflon tavanın dibinin kazınmamış olmalı,
    yani eğer üstündeki tabaka kalkmış, kazınmış yada yıpranmış ise hele hele altındaki metal gözüküyorsa o teflon tavayı derhal atın, içinde asla yemek saklamayın,
    böylece teflon size zarar vermeyecektir.

    Teflonlara alternatif olarak emaye, porselen, aluminyum, dökme demir tencere gibi pekçok sağlıklı alternatif mevcut, hem bu tencereler yüksek ısıya dayanıklı ve en önemlisi kanserojen değiller!

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Hamilelikte dondurma yemek zararlı mı?

    Hamilelikte dondurma yemek zararlı mı?

    Hamileler tarafından özellikle yaz aylarında en sık merak edilen ve sorulan konulardan birisi dondurma tüketimi konusudur. Hamileler dondurma yiyebilir mi? Hamileler dondurma yemeli mi, yemek zorunda mı? Hamilelikte dondurma anne karnındaki bebeğe zarar verir mi? Dondurma bebeğin üşümesine sebep olur mu, dondurma fazla yiyince bebek üşür mü? gibi çok çeşitli formlarda sorular hamileler tarafından merak edilebilmektedir.

    Özet olarak: Dondurma hamileler ve diğer insanlar için belirli miktarda tüketildiğinde zararsız olan en masum tatlı besinlerden birisidir. Ancak her besin gibi gereğinden fazla tüketildiğinde başta aşırı kilo alımı olmak üzere çeşitli zararları da beraberinde getirebilir. Hamileler açısından içerdiği maddeler veya soğuk olmasından ötürü özel bir önem arzetmez, hamilelere özel bir zararı yoktur. Dondurma diğer insanlar için nasıl değerlendiriliyorsa hamile kadın ve karnındaki bebek için de aynı şekilde değerlendirilir.

    Dondurma yersem bebek üşür mü? Bebeğe zarar verir mi?
    Nadiren hamile kadınlar tarafından merak edilen bir sorudur? Alınan bütün yiyecekler ve içecekler öncelikle annenin midesine, barsaklarına geçer, barsaklarda sindirim sonucu emilen maddeler annenin kanına geçer ve anne kanından da plasenta (bebeğin eşi) yardımıyla bebeğe gerekli maddeler iletilir. Yani hiçbir yiyecek veya içecek direk olarak bebeğe gitmez veya rahime gitmez. Dolayısıyla soğuk veya sıcak yiyeceklerin rahim ve bebek etrafında etki oluşturması bebeği üşütmesi veya sıcaklatması imkansızdır. Zaten anne tarafından alınan besinler soğuk veya sıcak olsa da mideye ulaştıktan kısa süre sonra normal vücut ısısına ulaşır.

    Hamilelerin dondurma tüketiminde dikkat etmesi gerekenler:
    – Haftada 1-2 kereden fazla dondurma tüketilmemelidir, aşırı kalori alımından dolayı anne ve bebeğin normalin üzerinde kilo almasına neden olabilir.
    – Bir seferde 1-2 kaşıktan fazla miktarda tüketilmemelidir.
    – Hamileler kalsiyum ihtiyacını süt ve yoğurt gibi süt ürünlerinden karşılamalıdır, dondurmadan değil.
    – Besin zehirlenmesi gibi durumlarla karşılaşmamak için son kullanma tarihi geçmemiş ve hijyen kurallarına uyan güvenilir yerlerden alınarak tüketilmelidir.
    – Pastörize edilmemiş sütlerle yapılan dondurmalardan listeria enfeksiyonu meydana gelebilmektedir! Buna dikkat edilmelidir.
    – Yediğiniz dondurmanın artan kısmını buzdolabında veya derin dondurucuda saklayarak daha sonra tekrar tüketmeyin. Bu şekilde bakteri üremesi ve enfeksiyonlar meydana gelebilir. Satın aldığınız dondurmayı bir seferde tüketin.

  • En Güçlü Doğal Antibiyotikler

    En Güçlü Doğal Antibiyotikler

    Tıbbi antibiyotiklere başvurmadan, size önerimiz, uzmanlar tarafından tavsiye edilen en güçlü doğal antibiyotikleri denemenizdir. Tıbbi antibiyotikler başta çok işe yarar gibi gözükür, onlar sayesinde hastalıklarımızı atlatırız fakat her aldığımız antibiyotik bağışıklık sistemine vurulan darbedir.
    Antibiyotikler, böbreklere, bağırsaklara, ve vücudun diğer organlarına hasar verebilecek etkenler içerir. Ve bir süre sonra vücudumuz aldığımız antibiyotiğe bağışıklık kazanır, yeniden hasta olduğumuzda bu antibiyotik etki etmemeye başlar.Fakat En Güçlü Doğal Antibiyotikler, vücudunuza zarar vermeden, hatta size yarar sağlayarak sağlığınıza kavuşturur.

    En Güçlü Doğal Antibiyotikler

    En Güçlü Doğal Antibiyotikler | 1
    Sarımsak
    Yoğurtların vazgeçilmezi olan ve alıştınız mı vazgeçilmez bir sos maddesi olan sarımsak, bilinen en güçlü doğal antibiyotiklerdendir.
    Sarımsak, penisilin gibi tıbbi antibiyotiklerin içerisinde bulunan allicin maddesinden bolca içerir.
    Sarımsak Allicin, Ajoen ve Diallyl-sülfür bileşiklerinden oluşur. Bu maddelerin, tıbbi antibiyotikler kadar etkili olduğu kanıtlanmıştır.
    Yapmanız gereken her gün bir diş sarımsağı hap gibi yutmaktır.Küçük küçük kesip yutmak, bir diş olarak yutmaktan daha etkilidir.
    Sarımsak özellikle kullak enfeksiyonu için de faydalıdır. Pediatri ve Adölesan Tıbbı arşivlerinde yeralan bilgiye göre sarımsak, kulak ağrısını kesiyor. Bu ilacı şöyle
    yapmak mümkün birkaç diş sarımsak ile bir tatlı kaşığı zeytinyağını kısıt ateşte 5 dakika ısıtın, ara ara karıştırın ki yanmasınlar, ve soğuyunca, bu sıvı karışımı ağrıyan kulağa damlatın. en_guclu_dogal_antibiyotikler_2_balBal
    Bal güçlü bir antiseptik, antibiyotik ve antibakteriyerldir. Bal bilinen en güçlü doğal antibiyotiklerdendir
    Ayrıca bal pekçok vitamin ve mineral içerir. Araştırmalar balın, antibiyotiğe dirençli bakteriler karşısındaki antibakteriyel faaliyetini sürdürdüğünü bulguladılar.
    Hergün 1 tatlı kaşığı bal yemek bağışıklığınızı güçlendirecek, hastalıklara karşı size direnç sağlayacaktır. SteviaÇay Ağacı Yağı
    Çay ağacı yağı geniş spektrumlu antiseptik ve antibiyotiktir.
    Deri enfeksiyonları için en iyi tropikal ilaçlardandır hatta, İkinci Dünya Savaşı sırasında askerler tarafından dezenfektan olarak kullanılmıştır.
    Kullanım şekli: Günde bir defa bir çay bardağı suya 2-3 damla damlatılarak içilir.
    Cilt Enfeksiyonları için günde 2-3 kez Çay Ağacı Yağı uygulamanız tavsiye edilir. en_guclu_dogal_antibiyotikler_4_elma_sirkesiElma Sirkesi
    Doğal elma sirkesi, A,C, E gibi vitaminlerden, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerden içeren eşi bulunmayacak kadar faydalı bir gıdadır.
    Çalışmalar elma sirkesinin dkan basıncını düşürmede, bazı kanser türlerini önlemede, kilo vermede gibi pek çok alanda etkili olduğunu göstermiştir.
    Elma sirkesinin antiseptik özelliği ile harici mikroplarla, antibiyotik özelliği ile de vücut için enfeksiyonlarla savaştığı araştırmacılarca bildirilmiştir.
    Bu doğal antibiyotiği salata ve yemeklerimizde çeşni ve aroma sağlamak için kullanabilirsiniz.
    Ayrıca her sabah aç karnına1 tatlı kaşığı elma sirmesi, 1 tatlı kaşığı bal 1 bardak ılık su karışımını içmek kısa sürede yağlarınızın yakımını böylece kilo vermenizi sağlar. en_guclu_dogal_antibiyotikler_5_kekik_yagi

    Kekik Yağı
    Kekik yağı elenoik asit içerir,antibiyotik ve antiviraldir.
    Sarımsakta olduğu gibi, antibiyotiğe dirençli enfeksiyonların tedavisinde kullanılan
    alternatif tıp mamülüdür. Suyla karıştırılmış kekik yağı ile gargara yapmak boğaz ağrılarını giderir, hap şeklinde almak ise bağışıklığı güçlendirip, enfeksiyonlardan
    kurtulmanızı sağlar.Bronşit, nezle, grip, solunum yolu rahatsızlıklarında, diş eti iltihapların da kullanılabilir. Yara ve yanıklarda antiseptik olarak kullanılır.
    Kullanım şekli: Haricen; cildinize masaj şeklinde uygulayabilirsiniz. Ayrıca bir çay bardağı suya 1-2 damla damlatılarak gargara yapılır.

     

    teaYeşilçay
    Yeşilçayın pek çok faydası vardır fakat doğal antibiyotik özelliği en mühimidir.
    Northwestern Üniversitesi ‘nde yapılan araştırmalarda, yeşil çayın içerisinde bulunan bazı bileşiklerin antibiyotik özellik gösterdiği belirtildi.
    Yeşil çay, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, enfeksiyonlara karşı vücudun savunma sistemini destekliyor, ve kısa sürede hastalıklardan kurtulmanızı sağlıyor.
    Günde birkaç fincan içmek bile sağlığınıza büyük yarar getirecektir.

     en_guclu_dogal_antibiyotikler_probiyotikProbiyotikler
    Yararlı bakteriler vücudumuzun güçlü savunumu, güçlü bağışıklık demektir. Tıbbi antibiyotikler bağırsaklardaki yararlı ve zararlı antibiyotikleri öldürürler.
    Faydalı bakteriler öldüğünde ishal, kabızlık gibi mide ve bağırsak sorunları ortaya çıkıyor, bunların kısa sürede düzelmesini sağlamak amacıyla probiyotikler kullanılmalıdır.
    Probiyotikler floranın normale dönmesini ve bağışıklığın tekrar kazanılmasını sağlıyor.
    Probiyotik içeren yoğurtlar işinizi görecektir.

    İlgili Konular

    Antibiyotik Tedavisi Görürken Yoğurt Yiyin! Tıklayınız

    Antibiyotiklerin Yan Etkileri Nelerdir? Tıklayınız

    Doğal Antibiyotik Tarifi Tıklayınız

    Antibiyotikten 100 Kat Güçlü Çorba Tarifi Tıklayınız

     YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

     

  • Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen göz kuruluğu, yaklaşık yüzde 35 oranında gözleniyor. 40 yaşın üstündeki kadınlarda daha sık rastlanan göz kuruluğu, hava kirliliğinin yüksek olduğu büyük şehirlerde daha yüksek oranlarda görülüyor. Uzun süre bilgisayar veya televizyon başında ekrana bakmak, yaşın ilerlemesi, çevresel faktörler, menopoz, klimalı ortamlar, kontakt lens kullanımı, göz ameliyatları, sigara kullanılan ortamlarda bulunmak da göz kuruluğunun artmasına neden olabiliyor.

    Göz kuruluğu, özellikle akşam geç saatlerde bulanıklık veya gözlerde yorgunluk ya da sabah uyanınca gözü açmada zorlanma, gözlerde yanma batma şeklinde kendini gösteriyor.

    Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda ilerleyen yaşla birlikte azalıyor. Oysa insan ömrünün uzamasıyla ileri yaşlarda da net görmeye ihtiyaç duyuyoruz. Teknolojinin gelişmesiyle insanların günlük faaliyetleri değişiyor. Eskiden görme ihtiyacı uzağı veya ince ayrıntıları fazla gerektirmezken, günümüz yaşantısında bilgisayar, televizyon, HD yayın, 3D yayın gibi giderek artan sayıda ortamda net görmeye ihtiyacımız var.

    kurugozEstetikle gençleştirilemeyen tek şey
    Estetik boyutuna şöyle vurgu yapıyor: “Estetikle her şeyi gençleştirebilirsiniz, bir tek göz hariç. Çünkü iki göz kapağı arası sürekli havayla temas ettiği için seneler içinde giderek sararıyor. ‘Gözlerimin parlaklığı azaldı’ sık kullanılan bir deyimdir. Gözyaşı yapısı sağlıklı olanlarda bu parlaklık azalması daha geç oluşuyor. Vücudumuzda havayla temas eden iki önemli yer var. Ağzımız ve göz kapağı aralığımız. Sağlıklı ve yeterli gözyaşınız yoksa enfeksiyonlara da daha açık hale geliyorsunuz. Konjonktivit, alerji, kirpik dibi iltihabı gibi birçok hastalığa daha yatkın oluyorsunuz.”

    Kuru göz belirtileri nelerdir?
    Gözlerinizde aşağıdaki belirtiler varsa göz doktorunuza başvurmalısınız.
    • Kuruluk
    • Kaşıntı
    • Yanma, batma
    • Yabancı cisim hissi
    • Işığa duyarlılık
    • Aşırı gözyaşı
    • Bulanık görme veya geceleri görmede zorluk
    • Yorgunluk

    Kimlerde kuru göz oranı daha yüksektir?
    • Yaşlanma: Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda, ilerleyen yaşla birlikte azalır. Kuru göz semptomları hormonal değişimlere bağlı olarak özellikle kadınlarda daha sık görülmektedir.

    • Çevresel faktörler: Nemi düşük, sıcak veya rüzgarlı ortamlar, radyasyon veya kimyasal maddelere maruz kalma, yüksek yerlerde bulunma kuru göze neden olabilir.

    • Menopoz: Kuru göz her yaş grubunu etkileyen bir hastalık olmakla beraber, menopoza bağlı hormonal değişimler sebebiyle genelde kadınlarda daha sık gözlenmektedir.

    • Klimalı ortamlar: Klima kullanımı ortamın kurumasına neden olarak gözyaşının buharlaşmasını hızlandırmakta ve Kuru göze yol açmaktadır.

    • Kontakt lens kullanımı: Kontakt lens kullanımı gözyaşının daha hızlı buharlaşmasına neden olacağından Kuru göze yol açmaktadır.

    • Göz ameliyatları: Operasyonlara bağlı olarak göz yüzeyi ve gözyaşı bezleri etkilenmekte ve Kuru göz belirtileri ortaya çıkabilmektedir.

    • Yoğun bilgisayar kullanımı: Gözyaşının göz yüzeyine yayılmasını sağlayan “göz kırpma” hareketinin sıklığı, yoğun bilgisayar kullanımında azalmaktadır. Daha az göz kırpma da buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olmaktadır. Sadece bilgisayar değil, TV ekranı karşısında uzun saatler geçirme ya da uzun süreli okumalarda da göz kırpma sayısının azalmasına bağlı olarak kuru göz oluşabilmektedir.

    • Sigara kullanımı: Sigara dumanındaki maddeler göz yüzeyini olumsuz yönde etkilemektedir.

    • Romatizma: Bağışıklık sistemi ile ilişkili romatizmal hastalıklarda gözyaşı salgılayan bezler de etkilenmekte ve kuru göz tetiklenmektedir.

    • Hastalıklar ve tedavide kullanılan ilaçlar: Hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet, tiroid (guatr), alerji ve depresyon gibi çeşitli hastalıklar ve bu hastalıklarda kullanılan ilaçlar kuru göz hastalığını tetikleyebilmektedir.

    • Göz tansiyonu: Bu rahatsızlığın tedavisinde kullanılan göz damlaları göz kuruluğuna yol açabilmektedir.

    Günlük yaşamda rahat etmek için yapılacaklar:

    • Otomobil, uçak gibi yerlerde havalandırma doğrudan gözünüze gelmesin.
    • Uyuduğunuz oda nemli olsun.
    • Güneşli ve rüzgarlı havalarda mutlaka koruyucu güneş gözlüğü takın.
    • Bilgisayara belli bir seviyede karşıdan ışık ve klima rüzgarı gelmesin.
    • Kuru göz bulgularınız varsa bol su için.
    • Özellikle bilgisayar kullanırken daha az göz kırpma buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olur. Bilgisayar başındayken gözlerinizi sık sık kırpıştırmayı unutmayın ve zaman zaman uzağa bakarak gözlerinizi dinlendirin.

  • Embriyolar artık fotoğraflardan seçiliyor…

    Embriyolar artık fotoğraflardan seçiliyor…

    Artan süreme sorunları sebebiyle tüp bebek tedavisi günlük hayatımıza girdi. Bununla beraber çoğul gebelikler ve bunlara bağlı gelişen komplikasyonlar da artınca 2010 yılında sağlık bakanlığı hastalara transfer edilen embriyo sayısını sınırlayıcı bir kanun çıkardı.

    Buna göre 35 yaş altındaki hastaların ilk iki seferde tek embriyo transfer etmek zorunlu. Tek embriyo transferi ile düşen gebelik şansını kompanse etmek için mühendisler işe koyuldular ve yaşama şansı en yüksek embriyoyu seçecek; döllenmenin ilk anından transfere kadar gelişimini dakika dakika izleyecek aletler yaptılar. (Bu aletlerden birini görmek üzere Eurofertil’e davet edildiğimde bilimkurgusal bir ortamda kavanozlara koyulmuş bebekler göreceğimi zannettim.) Beni karşılayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Hakan Özörnek ile tüp bebek tedavisinin detaylarını ve kısırlığın artış sebeplerini konuştuk…

    Embriyo transferine neden kota geldi?
    2010’dan önce Türkiye’de yapılan her iki tüp bebekten biri çoğul gebelikti. İşin doğrusu ne kadar çok transfer yaparsanız gebelik ve çoğul gebelik ihtimali o oranda artar. Çoğul gebeliklerin sonucunda erken doğma, kuvöz ihtiyacı hatta ölümler sıklıkla gözlemlendi. Sağlık Bakanlığı da bu yüzden yönetmeliği değiştirerek transfer edilen embriyo sayısına bir kota koydu. Belçika’da ve Amerika’da şu yaş gurubuna şu kadar embriyo transfer edilmeli diye tavsiyeler var ama son karar yine doktorda. Kuzey Avrupa ülkelerinde çok uzun zamandır tek embriyo transfer ediliyor. Lakin bu ülkelerde istediğin kadar deneme hakkın var. Devlet hepsini karşılıyor. İstersen on defa dene.

    Bizde durum ne?
    Devlet iki denemeyi karşılıyor; olmadıysa gerisini karşılamıyor. Embriyo kalitesi kötü olan hastalarda, belirli bir noktaya gelebilmeleri için birden fazla transfer gerekiyor. Embriyo kalitesi için belirli bir kanun yok. Bize gelen hastaların çoğu bir daha bu tedavi masraflarını denkleştiremeyeceğini söylüyor. Eğer laboratuar şartlarınız kötüyse bunu dengelemek için embriyo sayısını arttırıyorsunuz. Ve sayılabilen bir şey olduğu için başarıyı kanıtlamak durumundasınız. Tabii bu yönetmelik çıktıktan sonra iş şu noktaya geldi; tamam tek embriyo transfer edelim ama hangisini edelim? Tabii ki en iyisini.

    En iyi yumurtayı nasıl seçiyorsunuz?
    Eski tip seçimde yumurtalar bir dolabın içinde 37 derecede bekler; biz de her gün bir defa dışarı çıkartıp hangisinin daha iyi durumda olduğuna bakarak seçeriz. Şimdi yeni bir cihaz var: Embryoscope. Yapay rahim gibi düşünülebilecek bu cihaz ısı, nem, ışık vs. şartlar bakımından anne rahimini birebir taklit ediyor. Yumurta ve spermin birleştirilmesi ile elde edilen embriyolar anne adayına transfer edilinceye kadar 5 gün boyunca bu cihazın içinde korunuyor. İçerideki mikro kameralar da dakika dakika embriyoların gelişimlerini fotoğraflayarak dışarıya görüntü aktarıyor. Gelişimini takip etmemizi ve başarı şansı en yüksek olanı seçmemizi bu sağlıyor. Eski yönteme göre daha uzun süreli ve sağlıklı bir sonuca ulaşıyoruz bununla.

    Seçtiğiniz yumurtada daha sonra kromozom bozuklukları vs. çıkmayacağını biliyor musunuz?
    Ben bunu hastaya şöyle anlatıyorum: Biz en yakışıklısını seçiyoruz zeki olduğuna dair bir bilgimiz yok. “24 sure” denilen bir test var şu anda. Daha önce de bu tip testler vardı ama bu kadar iyi değildi. Önceki testlerde biz bunların 5 ila 9’una bakabiliyorduk. Ve diyorduk ki 9’u iyiyse diğerleri de iyidir çünkü teknik o kadardı. Bu test ile artık 46 kromozomun 46’sına da bakabiliyoruz.

    Üreme sorunları yaşayan herkes tüp bebekle çocuk sahibi olabiliyor mu? Yani garantili bir yöntem mi?
    Günümüzde en başarılısı bu. Dolayısıyla daha az başarılı yöntemleri hastalara önermiyoruz. Şöyle örnek vereyim; tüp bebekten bir önceki tedavi aşılamadır. Aşılamanın başarısı ’tir. Tüp bebeğin başarısı aynı grup hastalarda %60. Kendi aramızda bunu ciddi anlamda tartışıyoruz.

    Aşılama nedir?
    Kadının yumurtlaması sağlanır. Erkekten alınan spermin iyisi kötüsünden ayrılır ve iyileri rahim içine verilir. Tüp bebekte ise yumurtayı alırsınız, dışarıda döllersiniz görür ve takip edersiniz. Ondan sonra beğendiğinizi transfer edersiniz. Bu tabii ki daha meşakkatli. Kitaplar şöyle yazar önce sen üç kere aşılama yap gebe kalmıyorsa, tüp bebek yap. Bizim kendi aramızdaki tartışma da şu: tıpta hiç bir tedavi yok ki % 85 başarısızlığa rağmen hastalara önerilsin.

    Kanser Tedavisinden Önce Yumurta Dondurtun

    Erken yaş kanserlerinde de artış var. Bu sebeple yumurta dondurmak için size gelenler de var mı?
    Genç yaş kanserlerde artık %90 üzerindedir sağ kalım. Kanser vakaları da artıyor. Radyoterapi veya kemoterapi ile tedavi ediliyor; fakat o insanların anne olma şansı ortadan kalkıyor.

    Ya da baba…
    Erkeklerde spermin yeniden üretilme şansı var. Yani her kemoterapi alanın spermleri bitmez. Ama kadınlar belli bir depoyla doğarlar. Bir kadın hiçbir zaman yeni bir yumurta üretmez. Tedavilerde depo ortadan kalkıyor. Özellikle onkolojide çalışan arkadaşlara diyoruz ki tedaviye başlamadan önce mutlaka hastanın yumurtasını donduralım; çünkü bu teknoloji son iki senedir elimizde var. Fakat orada şöyle bir handikap var “Tanıyı bugün koydum yarın tedaviyi başlıyor.” Biz yumurta hangi seviyede olursa olsun toplayıp laboratuarda olgunlaştırdığımız bir program uyguladık. Sonra tüp bebek yapıyorduk. Aynı şey bu hastalara da uygulanabilir. Diyelim ki kanser bugün bulundu cumartesi tedaviye başlanacak. Cuma günü hasta bize gelir. Yumurtalar hangi seviyedeyse toplarız; sonra tüp bebek yaparız. Bunlar çok vaka olmadığı için deneysel kabul ediliyor.

    Peki dondurulmuş yumurtayı ne kadar süre muhafaza edebiliyorsunuz?
    Yüz sene saklayabiliriz. Hiçbir şey olmaz. Yani kanuni bir sınırlaması yok. Embriyo dondurulduğunda ise ancak beş sene saklayabiliriz.

    Nasıl muhafaza ediliyor?
    196 derecede sıvı azotun içinde saklıyoruz.

    İran’da Spermle Nikah Kıyılıyor

    Bizde başkasının yumurtasıyla hamile kalmak gibi bir şans var mı?
    Kanunen yasak. Yunanistan’da yaptıranlar var. Esas Kıbrıs’ta yapılıyor.

    Nedir buradaki problem?
    İki problem var. Biri etik düşünülebilir. Yani başkasının yumurtası, farklı bir gen vs. İkincisi de hukuki olarak ciddi düzenlemelere ihtiyaç var.

    Kimin çocuğu olduğuna dair karışıklık mı yaşanıyor?
    Amerika’da yaşanmış olaylar var. Bu, göz korkutuyor. Nakil yumurtayla doğan çocuk geliyor 22-23 yaşına. Mahkeme kararıyla annesinin veya babasının kim olduğunu bulabilir. Bakıyor ki kadın milyoner. Mirastan pay istiyor. İkinci de: Diyelim ki yumurtanız yok ve bir kız kardeşiniz var. Kardeşiniz yumurta bağışına gönüllü oluyor ama çocuk doğunca “İçim rahat değil. O çocuk benim çocuğum, ben onu alacağım”diyor. DNA testi ile mahkemeye gidiyor ve çocuğu alıyor. Bu örnekler yüzünden Türkiye buna bulaşmak istemiyor.

    Dini etki de yok mu sizce?
    Mesela sperm donasyonu İran’da serbest. Peki nasıl? Kadınla sperm arasında bir nikah kıyıyor. Sperm veriliyor, boşanıyorlar. Böylece her şey kitabına uygun oluyor.

    Paris’te erkek kalmayacak
    Kısırlık özellikle erkeklerde ciddi artışta. Sperm çevresel faktörlere çok duyarlı bir hücre. Elli sene öncesiyle bugünkü sperm ortalamaları arasında ciddi bir düşüş var. 2010 yılında Dünya Sağlık Örgütü sperm sayısı normalde yirmi milyonken on beş milyona düşürdü. Biz on sekiz milyonu kısır kabul ediyorduk. Sağlık Örgütü dedi ki bu sayıyı kısır kabul edersek herkes kısır sayılacak. Dolayısıyla erkek kısırlığında böyle bir artış var. Sebep yaşam tarzımız. Yaşama stresi, egzoz gazı, ozon deliği ve yediğimiz neredeyse her şeyin içinde katkı maddesi var. Mesela domates yiyorsunuz içinde fitoöstrojen var. Hepimizin cebinde cep telefonu önünde laptop. Bir elektromanyetik alanda yaşıyoruz. Bütün bunlar sprem kalitesini olumsuz etkiliyor. Paris’te bir çalışmada 2023’te Paris’te normal spermli erkek kalmayacağını açıklamışlar.

    20 ile 35 arası çocuk doğurma zamanı
    Kadınlarda yaşam süresi 80 yıl. 1950’lerde 50’de ölüyorlarmış. Dolayısıyla insan ömrünü öyle planlıyor. Yani ben 80 yıl yaşarsam daha geniş bir zamanım var ona göre planlayayım. Sonra da gazetelerde 50’sinde doğurdu, 60’ında tüp bebek yaptı haberleri çıkıyor. Bir ara yaparız çocuk, düşüncesi var ama bu çok yanlış. Çünkü çocuk doğurma süresini 20 ile 35 yaş arasına yerleştirmek gerekiyor. İnsan bünyesi buna göre ayarlanmış. Bizim topluma “Kırkına da gelsen çocuk sahibi yaparız” düşüncesi empoze etmemiz yanlış.

    Dr. Hakan Özörnek