Kategori: Sağlık

  • Her 4 kadından birinde var

    Her 4 kadından birinde var

    “Hormonal ve genetik değişikliklerin ve bunların beyin biyokimyası üzerindeki etkilerinin sonucu olarak migren, kadınlarda erkeklerden daha fazla”

    Kişinin yaşam dengesini bozan, sosyal ve çalışma yaşamını olumsuz etkileyen şiddetli baş Ağrısı migren, her dört kadından birinde görülüyor.

    Acıbadem Ankara Hastanesi Nöroloji ve Ağrı Uzmanı Doç. Dr. Ali Kemal Erdemoğlu, Türk toplumunda hekime başvurma nedenleri arasında en önde gelenlerden birisinin migren olduğunu belirterek, uzun süre geçmeyen şiddetli baş ağrısının kişinin sosyal yaşamdan kopmasına yol açan ciddi bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.

    Migrenin kadınlarda erkeklerden daha fazla görüldüğünü belirten Erdemoğlu, “Hormonal ve genetik değişikliklerin ve bunların beyin biyokimyası üzerindeki etkilerinin sonucu olarak migren, kadınlarda erkeklerden daha fazla görülür” dedi.

    Erdemoğlu, özellikle çalışan kadınların migren konusunda bilinçli olması gerektiğinin altını çizdi. Hastaların büyük kısmının migren olduğunun farkında olmadığını vurgulayan Erdemoğlu, “Her dört kadından birinin migren hastası olduğu ülkemizde, çalışma ve ev hayatının günlük yaşantıda neden olduğu değişiklikler, uyku problemleri, düzenli yemek alışkanlığının olmayışı ve iş hayatındaki gerilimler, çalışan kadınlarda migren atağı için daha uygun bir ortam sağlayabiliyor” diye konuştu.

    Erdemoğlu, kadınların baş ağrılarında genellikle hormonal değişimlerin etkili olduğunu ifade ederek, kadınlarda östrojen düzeylerinin migren oluşumu üzerinde belirleyici bir faktör olduğunu belirtti.

    “Düşük östrojen seviyesi baş ağrısına yol açıyor”

    Özellikle adet döngüsünde gerçekleşen hormonal değişimlerin, doğum kontrol hapı kullanımının, hamileliğin ilk üç ayında hormonlarda görülen değişikliklerin ya da menopoz döneminde dış kökenli östrojen kullanımının en sık görülen hormonal nedenli başağrıları olduğuna dikkati çeken Erdemoğlu, “Adet döngüsünü düzenlemede ve hamilelikte önemli roller oynayan östrojen ve progesteron hormonları, beyinde baş ağrısını tetikleyen bazı kimyasallara etki edebilmektedir” diye konuştu.

    Erdemoğlu, yüksek östrojen seviyesinin baş ağrılarına iyi gelirken, düşük östrojen seviyesinin baş ağrısına yol açtığını vurgulayarak, “Adetten önce östrojen seviyenizdeki düşüş baş ağrılarına yol açabilir. Başağrıları, adet öncesi sendromunun yaygın bir özelliğidir” bilgisini verdi.

    “Ergenlik sonrasında migren hastalarının dörtte üçü kadındır”

    Ergenliğe kadar migren istatistiklerinin, kızlar ile erkekler arasında düşük bir fark ortaya koyduğuna işaret eden Erdemoğlu, “Okul çağı çocuklarının yüzde 10’u migrenden yakınır. Ergenlik sonrasında migren hastalarının dörtte üçü kadındır. Kadınların menopoza girmelerinin daha muhtemel olduğu 50 yaş üzerinde bu ayrım daha eşit bir hale gelir” açıklamasında bulundu.

    Tedavide ilk adım başağrısı günlüğü

    Erdemoğlu, bazı kadınların ilk defa doğum kontrol hapı ya da diğer hormonal doğum kontrol yöntemlerini kullanmaya başladıklarında baş ağrısı çekebildiğini, baş ağrısı şikayetinin menopoza geçiş yıllarında sıklaştığını ve şiddetlendiğini, hormonal faktörlerin olumsuz etki yapabildiğini söyledi.

    Hamilelik döneminde baş ağrıları için ilaç dışı tedavilerin tercih edilmesi gerektiği uyarısında bulunan Erdemoğlu, emzirme döneminde de ilaç kullanımında dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.

    Migren tedavisinde ilk adımın başağrısı günlüğünün tutulması olduğunu dile getiren Erdemoğlu, şunları kaydetti: “Bu günlüğü tutmak ile hasta adet döngüsü +ile baş ağrısı arasındaki zamansal ilişkiyi daha iyi anlaşılır. Adet dönemi migren tedavisi; atak tedavisi, kısa dönem koruyucu tedavi ve kesintisiz koruyucu tedavi olmak üzere başlıca 3 grupta toplanır. Koruyucu tedavi için ‘hormonal tedavi’ ile östrojen hormonu dalgalanmaları engellenebilmektedir. Vücuda östrojen hormonu verilmesi ile vücut hormon yapımını durdurmakta ve bu şekilde sadece dışarıdan verilen hormonun etkisinde kalınmakta ve dalgalanma da durmaktadır. Hormonal tedavi 35 yaş üzeri ve sigara içen kadınlarda dikkatli kullanılmalıdır. Östrojenin bazı kanser tiplerini tetikleyebileceği de unutulmamalıdır.

    Migren bulunan kadınların oldukça büyük bir kısmı depresyondadır. Depresyonun migren gelişim riskini ve migren de depresyon riskini artırmaktadır.”

  • Günde Dört Fincan Yeşil Çay, Depresyona İyi Geliyor

    Günde Dört Fincan Yeşil Çay, Depresyona İyi Geliyor

    Yeşil çayın, “hayattan yeniden tat almayı” sağlayabileceği belirlendi.

    Çin’deki Şandong Üniversitesi’nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, günde dört fincan yeşil çay içenlerin depresyon belirtilerinin, bir fincan çay içenlere göre yarı yarıya azalabileceğini gösterdi.

    Psikolojik durumun belirlenmesi için yapılan testlerden sonra, birkaç hafta yeşil çay içen katılımcıların daha mutlu hissettiği görüldü.

    Araştırmacılar yeşil çayın keyif almaya ilişkin sinirleri harekete geçirdiğini belirtti.

    Depresyona giren kişilerde sinir hücreleri arasındaki iletişimin bozulduğunu söyleyen bilim adamları, yeşil çayda bulunan doğal kimyasalların, bu iletişimi güçlendiriyor olabileceğine dikkati çekti.

  • Reflüye zımba tedavisi

    Reflüye zımba tedavisi

    Bu yöntemle mide ile yemek borusu arasında olan gevşeme-kasılması bozulmuş bölüm, zımbalanarak daraltılıyor.

    Sık rastlanan reflü, ağızdan girilip mideye ulaşılarak, kansız, bıçaksız, ilaçsız tedavi edilebiliyor.

    Genel anestezi altında, hastanın önce yemek borusunun içinden mideye kadar uzanan silikon bir tüp (overtüp) yerleştiriliyor. Tüpün içinden mideye, tedavide kullanılacak endoskopik stapler-ultrason cihazı, optik sistem, vida ve zımbalardan oluşan özel bir endoskop sokuluyor ve mideye ulaşılıyor. Tıbbi adı “endoskopik fundoplikasyon” olan yöntemde doku kalınlıkları ultrasonografiyle sürekli ölçülerek önce vidalama, ardından da 3 ayrı yerden zımbalama işlemi yapılarak sorunlu alan daraltılıyor. Bölge daralınca mide içeriğinin, yemek borusuna kaçışı engellenmiş oluyor.

    Hasta 24 saatte taburcu oluyor

    Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Mehmet Gök, yöntemin hasta konforu açısından avantajları bulunduğunu söyledi. Ortalama bir saat 45 dakika süren işlemden 24 saat sonra hastaları taburcu ettiklerini belirten Dr. Gök, “Kullandığımız cihaz son derece gelişmiş robotik bir endoskop. Tek kullanımlık, dolasıyla enfeksiyon riski bulunmuyor. Hasta hızla toparlandığı gibi yutkunma zorluğuna yol açmıyor” dedi.

    18-60 yaş arası hastalara uygulanıyor

    Yöntem mide reflüsüne neden olan mide girişindeki valf yapısının bozukluğu veya valf kapak açıklığı (mide fıtığı) durumlarında onarım ve yeniden oluşturma için kullanılabiliyor. 18-60 yaş arasındaki hastalara uygulanan yöntemi, revize edilmiş 2014 model robotik cihazla dünyada ve Türkiye’de ilk uygulayan Dr. Gök, “Yöntem halen ABD, Almanya, Avusturya, İtalya ve Türkiye’de uygulanıyor” dedi.

  • Miyomlar kısırlık nedeni

    Miyomlar kısırlık nedeni

    Her dört kadından biri hayatının bir döneminde miyom şikayeti ile karşı karşıya kalabiliyor. Miyomun kısırlık riski yarattığını vurgulayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Faruk Buyru, bu riskin oluşmasında miyomun çapı ve sayısının etkili olduğunu belirtiyor.

    Prof. Dr. Buyru, “Bazı miyomlar gebe kalmayı zorlaştırabileceği gibi, düşük ve erken doğum riskini de artırabiliyor. Özellikle rahim içinde ve rahim duvarında yer alan miyomlar, kanamayla kısırlığa yol açabilir. Miyom çapı büyüdükçe ve sayıları arttıkça kısırlığa yol açma riski de artıyor. Rahim içinde yer alan miyomlar küçük bile olsa daha fazla sorun yaratıyor. Miyomların yol açtığı en büyük problemler; kanama, gebe kalamama, çevre dokulara baskı ve yoğun kanama sonucu ortaya çıkan kansızlık olarak sıralanıyor” diyor.

    Dikkat alerji kapıda

    Bahar ayları alerji ataklarının en fazla olduğu aylar. Bulunduğunuz bölgenin bitki örtüsünü gezen arılar, size alerji yapan polen ve bitki tozlarına karşı koruyucu maddeler içeren bal üretiyor. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Sağlıklı Yaşam Merkezi Direktörü Dr. Özgür Şamilgil bahar alerjilerinden korunmak için önerilerini sıraladı: “Polen ve bitki tozları sabah-öğle arası havaya daha fazla yayılıyor. Bu yüzden dışarıda spor yapacaksanız en uygun zaman öğleden sonrası. Evinizde mutlaka bahar temizliği yapın. Unutmayın, yastık ve yorganınızın beş yıl kullanımdan sonra, ağırlığının beşte biri akar, mayt, toz vb alerjenlerden oluşuyor. Bu da bahar temizliğinin önemini ispat ediyor.”

    Aktif cinsel yaşam için proteinden kaçmayın

    Protein ağırlıklı beslenmek libido seviyesini yükseltiyor. Günlük aldığınız kalorinin en az yüzde 25’inin proteinden sağlanması gerekiyor. Bu da günde en az 100 gram et, tavuk veya balık ile bir-iki bardak süt tüketerek sağlanabiliyor. Yani libidonuzu artırmak istiyorsanız günde en az üç köfte kadar et, tavuk veya balık ile 400 gram kadar süt, yoğurt veya ayran tüketmeniz gerekiyor.

    PÜF NOKTASI!

    Her gün düzenli olarak bir kase yoğurt yemek, Tip 2 diyabete yakalanma riskini yüzde 24 azaltıyor.

  • Boğaz ağrısı için bitkisel tedavi yöntemleri

    Boğaz ağrısı için bitkisel tedavi yöntemleri

    Dönem dönem, boğaz ağrısı ve boğaz enfeksiyonları ile ilgili sıkıntılar yaşarız hepimiz. Her seferinde antibiyotik ya da ilaç kullanmak da bizler için sakıncalıdır. Bu tür sorunları ne kadar doğal yöntemlerle çözersek, o kadar sağlıklı olacaktır. Boğaz ağrısı için doğal antibiyotik görevi görecek olana, sarımsak limonatası tarifi vermek istiyoruz.

    Üstelik sarımsak limonatası kullanımının yanı sıra, doğal boğaz spreyi yapımı konusunda da sizleri bilgilendireceğiz…

    Boğaz Ağrısı İçin Doğal Antibiyotik

    Doğal antibiyotik için, sarımsak ve altın mühür bitkilerini kullanacağız.

    Sarımsak Limonatası Tarifi: 2 diş sarımsağı ince ince doğrayın. 250 gr lık bir kavanozun içine koyun. Üzerine de kavanozun tamamını kapatacak kadar kaynar su ekleyin. Sarımsağı süzerek ayırın. Suya bütün bir limonun suyunu ekleyip, bal ile tatlandırın. Sıcak veya ılık tüketebilirsiniz.

    Altın mühür bitkisi de boğaz enfeksiyonları için oldukça faydalıdır. İyi bir antibakteriyel ve antienflamatuardır. Fakat son derece kötü bir tadı vardır. Bu sebeple altın mühür esansını kullanmanızı öneririz.

    Bitkisel Boğaz Spreyi Nasıl Yapılır?

    Ekinezya kökü, propolis, çördük otu yaprağı ve çiçeği, adaçayı yaprağı, sarı kantaron gibi bitkileri kullanarak bitkisel boğaz soreyi hazırlayabilirsiniz. Fakat bu kür gebeler ve emziren anneler için sakıncalıdır.

    Bu kürlerin yanısıra, uygulamanız gereken bir kaç öneri sunmak istiyoruz…

    * Boğaz ağrısı olduğu süre içerisinde, meyve suyu da dahil olmak üzere, şekerli gıda, içecek ve sütü tüketmeyin.
    * Boğaz şişliğini ve rahatsızlığı azaltmak için saat başı 1 bardak ılık suyun içerisine 1/2 çay kaşığı tuz karıştırarak boğaz gargarası yapın. Tuzlu su gargarası küçük çocuklar için bile çok faydalı; birazını yutsalar bile hiçbir zararı yok.
    * Çay, çorba ve bol su, boğaz ağrınız için son derece rahatlatıcıdır. Fakat bunları ılık olarak tüketmeniz gereklidir.
    * Bulunduğunu ortamı nemlendirmeniz de size faydalı olacaktır.

  • Vitamin takviyelerine dikkat

    Vitamin takviyelerine dikkat

    Vücut tarafından daha iyi emilebilmeleri için vitamin ve mineralleri alırken bazı püf noktalarına dikkat etmek gerekiyor.

    İşte vitamin tüketimiyle ilgili birkaç püf noktası:

    Genel olarak vitaminler kahvaltıdan sonra tok karnına alınmalı. Ancak B grubu vitaminleri alırken buna daha da fazla dikkat etmek gerekiyor. Çünkü B grubu vitaminler aç karnına alındığında mide bulantısı yapabiliyorlar.

    •  C vitamini akşam alınırsa uykusuzluğa neden olabiliyor.
    •  Çinko vücut tarafından gece daha iyi emiliyor.
    •  Vitaminlerin vücut tarafından daha iyi emilebilmesi için yağda çözünen A, E, D ve K vitaminlerini yağ içeren besinlerle birlikte alabilirsiniz. Suda çözünen diğer vitaminleri ise herhangi bir gıdayla birlikte tüketebilirsiniz.

    Son kullanma tarihine dikkat

    Unutmayın, bütün vitamin takviyesi paketlerinde son kullanma tarihi bulunuyor. Vitamin alırken mutlaka son kullanma tarihlerini kontrol edin. Son kullanma tarihi bulunmayan ya da tarihi geçmiş ürünleri satın almayın.

    B vitamini alın, kariyerinizde yükselin

    Özellikle yüksek stres altında çalışan kişiler için stresle başa çıkabilmek kariyerlerinde ilerlemeleri noktasında önem taşıyor. Çünkü şirket yönetimleri, stres altında bocalayan kişilere daha fazla sorumluluk vermekten kaçınıyor. İşte böyle bir durumda yeterli oranda B vitamini almak size yardımcı olabilir. B grubu vitaminler metabolizma fonksiyonlarının düzenlenmesine destek oluyor. Ayrıca, stres ve depresyonla başa çıkmanıza yardımcı oluyor. B grubu vitaminleri meyveler, sebzeler, kabuklu yemişler, baklagiller, tam tahıllar, ton balığı, yumurta ve süt ürünlerinden alabilirsiniz. Veya doktorunuza ya da diyet uzmanınıza B kompleks vitamine ihtiyacınız olup olmadığını danışabilirsiniz.

    Nasıl daha fazla vitamin tüketebilirim?

    1- Doğal şeyler yiyin. Canlı besinlerden aldığınız vitaminlerin haplardan aldığınızdan daha efektif olduğunu bilim adamları da söylüyor. Kabuklu yemişler, tohumlar, koyu yeşil yapraklı sebzeler ve meyveler harika vitamin kaynaklarıdır.

    2- Kalori-vitamin orantısını gözetin. Önemli olan sadece ne kadar çok vitamin aldığınız değil, bu vitaminleri ne kadar kalori karşılığında aldığınız. 1000 kalorilik bir yiyecekten çok az yaşamsal besin maddesi alabileceğiniz gibi, 100 kalorilik bir yeşil salatadan onlarca farklı vitamin alabilirsiniz.

    3- Rafine yiyeceklerden olabildiğince uzak durun. Beyaz un yerine tam buğday ununu, pirinç yerine bulguru ya da kahverengi pirinci tercih edin. Trans ya da doymuş yağları diyetinizden uzaklaştırıp zeytinyağına, kabuklu yemişlere ve tohumlara yönelin.

    Formsanté Dergisi

  • Bacak reflüsü

    Bacak reflüsü

    Reflü deyince aklınıza yalnızca mide geliyorsa, listeye bacakları da ekleyin. Bacaklardaki toplardamar hastalıklarının nedeni bacak reflüsü olabiliyor!…

    Bacaklardaki toplardamar hastalıklarının bir kısmında neden toplardamarlardaki reflüden, yani yukarı dönmesi gereken kanın bir kısmının aşağıya doğru kaçmasından kaynaklanıyor. Bacak reflüsü basit bir varis hastalığı şeklinde olabildiği gibi, daha kapsamlı toplardamar hastalıkları olarak da karşımıza çıkabiliyor.

    Her varis hastalık habercisi değil ama…

    Herkesin bacağında birçok toplardamar (ven) bulunuyor. Sağlıklı bir bacakta atardamarlarla gelen kan toplardamarlarla kalbe geri dönüyor ve bu geri dönüş derin toplardamarlar içindeki tek yönlü çalışan kapakçıklar sayesinde gerçekleşiyor. Ancak bacaklardan aşağı doğru inen kan, kimi zaman tekrar kalbe dönemiyor. Bu da toplumda varis hastalığının sebebi olarak bilinse de, bacaklarda yer alan yüzeysel toplardamardaki reflüden kaynaklanıyor. Bacak toplardamar (venöz) reflüsü olarak bilinen hastalık da bu aksamadan ortaya çıkıyor. Hastalığı bir örnekle açıklayan İstanbul Cerrahi Hastanesi Damar Cerrahisi Merkezi Başkanı Doç. Dr. Sadettin Karacagil, bacağında kırmızı ve yeşil birtakım damarlar görülmesine rağmen herhangi bir şikayeti olmayan hastaların bir kısmının damar ultrasonuyla yapılan muayenesinde yüzeysel toplardamarlarda (derinin 1-2 cm. altında) bacak reflüsünün görülebileceğini söylüyor: “Ayakta yapılan ultrason muayenesinde hastanın derin toplardamarından kalbe doğru giden kan, yüzeysel ve derin toplardamarların birleşme yeri olan kasık veya diz arkasında yüzeysel varisler nedeniyle aşağıya doğru kaçabiliyor. Bu kaçak da genellikle diz altında büyük varislerin oluşmasına neden oluyor. Ancak benzer belirtilere sahip bir başka varis hastasının damar ultrasonunda bu kaçak, yani reflü görülmüyor. Bu tip varislerde eğer kişinin ortaya çıkan damarlara dair estetik kaygıları yoksa, durum tıbbi bir sorun yaratmıyor.”

    Belirtilere dikkat!

    Ana yüzeysel toplardamarda ortaya çıkan geri kaçak (reflü) deri altında görünen ve özellikle diz altında yoğunlaşan varislere neden olduğu için birçok hasta görüntü ve endişe nedeniyle doktora başvuruyor. Bu tip varisleri olan hastaların birçoğunda ayakta kalma sonrası yalnızca diz altında yorgunluk, dolgunluk hissi ve ağrı olabiliyor. Bu ağrı ise yürüme ile azalıyor. İleri derece varisleri olan hastaların bir kısmında ağrı oluşmadığını da belirten Doç. Dr. Karacagil, bu durumun ciddi bir hastalık olmadığı anlamına da gelmediğini söylüyor: “Ağrı dışında, ayak bileklerinde kalıcı olan renk değişiklikleri de ortaya çıkabiliyor. Uzun süre ihmal edilmiş varisler sonucu ayak bileğinde varis ülseri ve kapanmayan yaralar oluşabiliyor. Nadir de olsa, varis damarları içinde pıhtı (tromboflebit) oluşursa, o alanda aniden ortaya çıkan kızarıklık, hassasiyet, şişlik ve sertlik oluşuyor. Tromboflebitin’nin acil olarak değerlendirilmesi ve tedavisi gerekiyor.”

    Ağrı ve ödemi önemseyin

    Bacak reflüsü, gün sonuna doğru artan ağrı ve hafif ödem dışında günlük yaflantıda ciddi bir problem yaratmıyor. Ayrıca ileri derecede bacak şişliklerinden veya dayanılmaz bacak ağrılarından da sıklıkla varis hastalığı sorumlu olmuyor. Günlük hayatı ciddi şekilde etkileyen bacak problemlerinde genellikle yandafl ortopedik problemler sorumlu oluyor. Damar ultrasonu ile yüzeysel toplardamarda reflü tespit edilen, fakat ayakta kalma sonrası diz altında ağrısı olmayan veya ayak bileklerinde renk değifliklikleri bulunmayan hastaların estetik kaygıları da yoksa bu reflünün mutlaka cerrahi olarak tedavisi gerekmiyor.

    Farklı nedenler reflüye yol açıyor

    Varis hastalığında, ana yüzeysel toplardamar reflünün kaynağını oluşturuyor. Bu tip hastalarda eğer klinik olarak gerekliyse (diz altında ayakta kalma sonrası ağrı, ayak bileklerinde renk değişiklikleri veya görünen büyük varisler) basit bir ameliyatla bu reflü kaynağı ortadan kaldırılıyor ve varise bağlı reflünün uzun dönemde yaratabileceği riskler (varis ülseri ve pıhtı gibi) gideriliyor. Bu sayede hastanın varis çorabı kullanması da gerekmiyor.

    Diğer önemli bir bacak reflüsü nedeni ise, ana yüzeysel damarda değil de, derin toplardamarlarda ortaya çıkan reflüden kaynaklanıyor. Bu tip reflü halk arasında, venöz yetmezlik olarak da bilinse de doğru tanımlamanın “Derin venöz yetmezlik” olduğunu söyleyen Doç. Dr. Karacagil, “Basit varis hastalığı da bir tip venöz yetmezlik olarak karşımıza çıkıyor. Oysa aralarındaki farkı, varis hastalığındaki reflünün yüzeysel toplardamarda olması oluşturuyor” diyerek sözlerine devam ediyor.

    Varisi olmayan insanlarda birçok nedene bağlı olarak (özellikle herhangi bir ameliyat sonrası uzun süre hareketsiz yatmak) derin toplardamarlarda birden pıhtı, yani “derin ven trombozu” oluşabiliyor. Erken tanı konularak mutlaka tedavi edilmesi gereken bu ciddi hastalıkta uygun bir tedavi uygulansa da, derin toplardamarlarda kanın aşağı kaçmasını engelleyen kapakçıkları tahrip oluyor ve kan derin toplardamarlar kanalıyla aşağıya doğru kaçıyor. Doç. Dr. Sadettin Karacagil, bu hastalarda reflüye bağlı kaçağın ayak bileğinde açık yaraya neden olmaması için uygun varis çoraplarının kullanılması gerektiğini, derin ven trombozu sonrası oluşan klinik tablonun basit varis hastalığından doğal seyri ve tedavisi açısından farklılık gösterdiğini söylüyor.

    Sabah ameliyat, öğleden sonra taburcu

    Geliflen teknoloji ve tıp alanındaki yenilikler, varise bağlı reflüsü olan kişilerin tedavisini de oldukça kolaylaştırıyor. Hastanın yaşam kalitesini düşürmeden, kısa sürede günlük yaşantısına dönebileceği tedavi yöntemlerinin kullanıldığını belirten Doç. Dr. Karacagil, 15-20 yıl önce sadece klasik açık cerrahi yönteminin (klasik stripping ameliyatı) kullanıldığını, 2000’li yıllara gelindiğinde ise varisli toplardamarı çıkartmadan yerinde bırakarak içini lazer veya radyo dalgası ile kurutma tekniklerinin kullanıldığını söylüyor. Bu geliflmelerin yanı sıra modern açık cerrahinin de geliştiğini, damar içi lazer veya radyo dalgası kullanmadan çok ufak kesilerle (kasıkta 1-2 cm., bacakta 2 mm’lik kesiler) reflü kaynağı olan toplardamarların çıkarılabilmesinin mümkün olduğunu vurgulayan Doç Dr. Karacagil; “Kendi adıma, son yıllarda modern açık cerrahiyi tercih ediyorum. Çünkü ameliyat sonrası dönemde ağrılar ve geçici morartılar bu yöntemde daha az görülüyor.” diyor. Modern açık cerrahi uygulamasında çıkarılacak ana yüzeysel damar kasıktan dize kadar ameliyat öncesi damar ultrasonu ile işaretleniyor. Bu sayede yapılan kesiler çok ufak oluyor ve daha iyi estetik sonuçlar doğuruyor. Sabah ameliyat olan hastalar, öğleden sonra taburcu olabiliyor ve günlük yaşantısına dönebiliyor. Nüks riskinin az olduğu modern açık cerrahide, hasta yalnızca ameliyatı takip eden üç hafta boyunca uyku saatleri dışında varis çorabı giyiyor. Bu sayede hem hastalıktan hem de ömür boyu varis çorabı giymekten kurtuluyor. Son yıllarda tercih edilen modern açık cerrahi yönteminde, ameliyat sonrası ağrı ve geçici morartılar daha az görülüyor.

    DİPNOT

    Bazı varis hastalarında deri altında görünen damarların drene olduğu toplardamarlarda, damar ultrasonu incelemesi sonrası kaçak (reflü) olmadığı belirleniyor. Bu hastaların estetik kaygıları varsa, görünen varislerin kurutulması için skleroterapi kullanılıyor. Çok ince minik iğnelerle anestezi yapılmadan damar içine bazı ilaçlar verilerek yapılan bu yöntemde genellikle birden fazla seans; ayrıca işlem sonrası 1-2 hafta varis çorabı kullanılması da gerekiyor. Çok yoğun kılcal damar veya ufak varislerin tedavisinde çok tatminkar sonuç vermesine rağmen nadiren deride tedaviye bağlı sıklıkla geçici olan renk değişiklikleri de oluşabiliyor. Ancak kılcal damarları olan, fakat dışarıdan görünmeyen toplardamarlarda reflüsü olan hastaların skleroterapi öncesi basit bir varis ameliyatı olmaları da gerekebildiğini belirten Doç. Dr. Sadettin Karacagil, reflüsü olan hastalarda sadece skleroterapinin iyi sonuç vermediğini; estetik amaçlı skleroterapi veya deri lazeri planlanan her hastanın damar ultrasonu ile incelenmesi gerektiğini de söylüyor.

    Formsanté Dergisi

  • Diş ağrısı nasıl geçer?

    Diş ağrısı nasıl geçer?

    Diş ağrıları geçici bir takım tedavi yöntemleri ve bitkisel tedavi uygulamaları ile geçirilebilir. Fakat bu etki çok kısa süreli olacak ve
    ağrılar mutlaka yeniden başlayacaktır. Bu ağrıların geçirilebileceği tek nokta bir diş hekimidir.

    Sizlere aşağıda bu konuda özellikle gece diş ağrıları ile karşı karşıya kalındığında neler yapılabilir hakkında bir kaç örnek verdik.
    Verdiğimiz bu örneklerin geçici imkanlar dahilinde yapıldığını ve bu imkanların diş ağrılarını sadece dindirdiğini bilmeniz çok
    önemlidir. Yapılan uygulamalar sıkça tekrarlandıklarında hem ağızda hemde vücudunuzda çeşitli hastalıklara neden olabilirler.

    Eğer sizin durup dururken dişiniz ağrımaya başladıysa, aslında bu durup dururken kesinlikle değildir. Ağrıların geçirilmesine
    yönelik olarak yapılan işlemler ise ileride daha büyük sorunların habercisi niteliğindedir. Ne kadar erken süreli davranarak bir diş
    hekimine giderseniz var olan sorunlarıda erkenden tedavi ettirebilirsiniz. Sizin gün içerisinde diş ağrıları ile en iyi mücadele
    yönteminiz ağızdan alınacak basit ağrı kesici ilaçlar olacaktır. Bu diğer yöntemler içerisinde en iyi olur.

    Yemek yerken dişim ağrıyor ?
    Yemek yerken ağrıyan diş bir çok nedenden şikayet ediyor olabilir. Bunlardan bazıları; çürükler, kırıklar, diş minelerin
    zedelenmesi, çenede oluşan bir takım problemler ve enfeksiyonlardır. Bu ağrıların bir çok nedeni olabilir. Çözüm yolu ise diş
    hekiminin yapacağı muayeneden sonra belli olacaktır. Sizin bu ağrıyı tesbit etmeniz ve tedavi etmeniz imkansızdır.

    Nasıl bir bebek acıktığında ağlayarak acıktığını belli etmeye çalışıyorsa, dişte aynı şekilde şikayetini dile getiriyor. Siz eğer
    bebeğe mama vermek yerine başka bir bölgesine müdahale ediyorsanız ağlamalar çoğalacaktır. Diş ağrılarınızın çoğalmasını
    istemiyorsanız yanlış müdahalelerde bulunmayın ve bu durumu bekletmeyin.

    Diş ağrıları neden olur ve nasıl geçer ?
    Diş ağrıları bir çok nedenden olabilir. Bunların baş nedeni ise bakımsız bırakılan dişlerdir. Günlük olarak bakımı yapılmayan ve diş
    hekimi kontrolünde olmayan dişler mutlaka bir gün ağrı oluşturacaktır. Diş ağrısı için en iyi tedavi yöntemi önceden alınacak
    önlemlerle, günlük olarak diş bakımınızı yapmanız, ağız gargarası ve diş hekimi kontrolleri en iyi diş ağrısı tedavileridir. Eğer geç
    kalınmıssa neler yapılabilir ?

    Ağrıyan dişiniz çürükse
    Genellikle dişler gece ağrımaya başlar. Aslında gübdüzde ağrıyan diş gece vücudun direncini kaybettiği ve dinlenme
    dönemlerinde kendini daha fazla belli eder. Bu durumda geceye denk gelmektedir. Eğer dişinize bir çürük söz konusu ise ve
    bu çürüğin tedavisinde geç kalınmıssa ilerleyen dönemlerde ağrılar daha da sıklaşacak ve o bölgede bir iltihaplanmaya neden olacaktır.

    – Diş çürüklerinizi öncelikli olarak fırçalamayı deneyiniz.
    – Eğer bir yemek artığı bu bölgede kalmıssa bu durum ağrıya neden olabiliyordur.
    – Yada diş ipini kullanın..
    – Eğer bu durumda dişinizin ağrısını geçirmediyse ağzınızı tuzlu su ile bir kaç dakika gargara yapın..
    – Tuzlu su sonrası yarım çay bardağı sirke ile suyu karıştırarak ağzınızı gargara yapın..
    – Bir diğer yöndem ise ezilmiş bir iki baş sarmısağı dişinizin üzerinde bekletebilirsiniz.
    – Basit ağrı kesici ilaçlarla geceyi atlatmayı deneyeceksiniz.

    Evde diş ağrısını geçirme
    Bitkisel tedavi olarak şiddetli diş ağrıları için en iyi yöntemlerden birisi karanfil yağı veya karanfil yaprağıdır. Diş ağrısını oldukça
    hafifleten karanfil yağını evinizde mutlaka bulundurun, ağrıyan dişe uygulayın. Karanfil yağını solunum yolu enfeksiyonu geçiren
    ve hamilelik döneminde olan bayanların kesinlikle kullanmaması gerekmektedir. Bitkilerin insanlar üzerinde etkileri kuşkusuz
    fakat fazla kullanılmaları vücutta bir takım etkilere neden olabilmektedir. Dikkatli ve bir uzmana danışılmadan kullanılmamaları
    gerekmektedir.

    Gece başlayan ağrılara nasıl müdahale edilebilir?
    Dişlerin üzerinde ve arasında kalan gıda artıkları diş fırçası ve diş ipi kullanarak temizlenebilir.
    Ağrıyan diş üzerine herhangi bir ağrı kesici ilaç ve kolonya gibi solüsyonların uygulanmaması gerekir. Kimyasal yapıları nedeniyle bu gibi ilaçlar dişetinde ve çevre yumuşak dokularda tahrişlere neden olabilir. Bu da diş ağrısının yanında ikinci bir ağrının oluşmasına yol açar.
    Eğer iltihap nedeniyle yüzde şişlik oluşmuşsa o bölgeye soğuk kompres yapılabilir.
    Diş hekimine gidilemeyecek durumlarda ağrı kesici alınarak ağrı önlenebilir.
    Ancak bu gibi müdahalelerin geçici çözümler üreteceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Ece Çalışkan, derin çürüklere müdahalenin gecikmesi durumunda dişin kurtarılamama ihtimalinin meydana gelebileceğini ifade ederek en yakın zamanda diş hekiminin ziyaret edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

  • Erken doğumları azalttı

    Erken doğumları azalttı

    Amerika ve Avrupa’da yapılan araştırmalara göre, kamuya açık alanlardaki sigara yasağı erken doğumların azalmasında etkili oldu.

    Bilim insanları, ciğerleri ve bağışıklık sistemi açısından pasif içicilikten en çok çocukların etkilendiğine dikkati çekerek, birçok ülkede kamuya açık alanlarda sigara yasağının getirilmesiyle, erken doğumlarda ve astım hastası çocukların sayısında yüzde 10 azalma olduğunu vurguladı.

    Kuzey Amerika ve Avrupa’da yapılan 2008-2013 yıllarını kapsayan 11 araştırmanın sonuçlarını değerlendiren bilim insanlarının çalışması, sigara yasağının yürürlüğe girdiği yılı takiben azalmanın görüldüğünü ortaya koydu.

    2012’de yayımlanan bir araştırma yasağın kalp-damar hastalıklarında yüzde 15, solunum yolu rahatsızlıkları nedeniyle hastaneye kaldırılanların sayısında yüzde 24 azalmayı sağladığını göstermişti.

    California Üniversitesi’nden uzmanlar Sara Kalkhoran ve Stanton Glantz, yüzde 10’luk azalmanın her yıl 7 milyar dolarlık tasarruf sağladığını belirterek, yasağın sağlığın bu kadar kolay iyileştirilmesi, tıbbi masrafların bu kadar çabuk ve büyük oranda azaltılmasına yardımcı olduğunu vurguladı.

    Araştırmanın sonuçları ”The Lancet” dergisinde yayımlandı.

    Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 16’sı sigara yasağının olduğu ülkelerde yaşıyor.

  • Gribi atlatamayanlara hızla iyileşme önerileri

    Gribi atlatamayanlara hızla iyileşme önerileri

    “Bir ay önce grip oldum ama öksürüğüm bir türlü geçmedi” , “Bu kez çok ağır grip oldum, ne yaptıysam geçmiyor”… Son dönemlerde en çok rastlanan, şikayetleri uzun süren ve arkasında inatçı öksürükler bırakan grip havaların soğuması ile hızla artış gösteriyor. Grip öncelikle belirtileri benzerlik gösteren hastalıklardan ayrılmalı ve doğru bir şekilde tedavi edilmelidir.

    “Bir ay önce grip oldum ama öksürüğüm bir türlü geçmedi” , “Bu kez çok ağır grip oldum, ne yaptıysam geçmiyor”… Son dönemlerde en çok rastlanan, şikayetleri uzun süren ve arkasında inatçı öksürükler bırakan grip havaların soğuması ile hızla artış gösteriyor.

    Grip öncelikle belirtileri benzerlik gösteren hastalıklardan ayrılmalı ve doğru bir şekilde tedavi edilmelidir.

    Soğuk algınlığı ile grip ayırt edilmeli!
    Yavaş yavaş gelişen halsizlik, hapşırık, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, boğaz ağrısı, balgamlı ya da kesik kesik öksürme, soğuk algınlığının belirtileridir. Soğuk algınlığı ayakta ve hafif olarak atlatılır.

    Grip belirtileri ise, aniden ortaya çıkar. Hasta sabah işe giderken iyidir, 3-6 saat içinde birden üşüme, aşırı halsizlik, yorgunluk, ateş yükselmesi ortaya çıkar. Yaygın vücut ve baş ağrısı, özellikle göğüste rahatsızlık (baskı, ağrı) hisseder. Yorgunluk tahammül edilmez boyutlara ulaşır, tabloya kuru karakterde bir öksürük eşlik edebilir.

    Virüsü alan kişi 3 gün içinde hasta olur!
    Hasta öksürdüğünde milyonlarca virüs havaya yayılır. Sağlıklı insanlar hava yoluyla virüsü alır. Eğer virüse karşı bağışıklığı yoksa 1-4 gün içinde hasta olur. Bu yolla, sinema, otobüs, okul, ibadet yerleri gibi insanların toplu bulunduğu yerlerde yüzlerce kişi hastalık kapabilir. Özellikle çocuklar okuldan kaptıkları mikrobu evlerine getirerek diğer aile bireylerine hastalığı bulaştırabilir. Virüs dış ortamda 2-8 saat varlığını sürdürebilir. Bu özellikle hasta bir kişinin dokunduğu yerlere (kapı kolu, telefon masa, merdiven korkulukları vs.) sağlıklı insanlar temas ettiklerinde virüsü alır. Ellerini ağızlarına, gözlerine götürdükleri zaman kendilerine virüsü bulaştırmış olur.

    Grip olduktan sonra yapılan aşı hastalığın iyileşmesinde etkili değil!
    Grip mevsimi başlamadan, özellikle risk altındaki gruplar başta olmak üzere 6 ay ve üzerindeki herkes aşılanabilir. Ekim ayı aşılanmak için en uygun aydır. Fakat grip mevsiminin Mayıs ayına kadar uzadığı düşünüldüğünde kış sezonu içinde de aşılama yapılabilir. Özellikle ilkokul çağındaki çocuklar, 65 yaş üzerindeki kişiler, bağışıklık sistemini bozan, şeker, akciğer, kalp, böbrek gibi ikincil bir hastalığı olan bireyler risk altındadır. Grip olduktan sonra yapılan aşıların hastalığın tedavisine bir katkısı yoktur. Aşı, aslında, etkisi azaltılmış grip virüsüdür. Bu nedenle, kişinin bağışıklık sistemini zayıflatarak, var olan hastalığı ağırlaştırabilir.

    Grip arkasında inatçı öksürük bırakabilir!
    Grip, uzun süre tedavisiz kaldıktan sonra geçse bile arkasında inatçı öksürük bırakabilir. Çünkü virüs hava yollarını hassaslaştırır. Hasta ısı değişikliklerinden, hava kuruluğundan, tozlardan daha kolay etkilenir ve öksürür. Bu nedenle gribin etkileri tamamen ortadan kalkana kadar istirahat edilmeli ve bu süreçte de beslenme düzenine özen gösterilmelidir.

    Gripte tedavi süreci de gribi önleyici tedbirler kadar önemlidir
    Öncelikle hasta olan kişiler evlerinde izole edilmeli ve tedavilerine hemen başlanmalıdır. Hastalar ancak ateşleri düştükten bir gün sonra işlerine dönebilir. Ayrıca tüm hastalara virüsü nasıl bulaştırdıkları anlatılmalı, neler yapmaları gerektiği söylenmelidir.

    Bunlara dikkat!
    Antiviral ilaçlar, gribin hem daha hafif hem de kısa sürede geçmesine yardımcı olur. Hasta şikâyetleri başladıktan 48 saat içinde doktor tarafından başlanması gerekir. Ayrıca virüsün başkalarına bulaşmasına da engel olur. Ülkemizde hem tablet hem de inhalasyon şeklinde kullanıma sunulmuş formları vardır.

    Yorgunluk, ağrı, burun akıntısı, öksürük gibi şikayetler için antigribal ilaçlar, ağrı kesiciler alınabilir.

    Hastalık hava ve temas yoluyla bulaştığından bunlara yönelik de tedbir ler alınması gerekir. Hastalar hapşırırken, öksürürken, sekresyonlarını temizlerken tek kullanımlık mendil kullanmalı, işlemde sonra hemen çöpe atmalı, ortalıkta bırakmamalıdır. Eğer hasta mendili yoksa kolun iç tarafını ağzını kapatmak için kullanabilir.

    Elleri sık ve kuralına uygun yıkamak virüs bulaşımını önemli ölçüde azaltır. Ellerimizi yıkarken sıvı sabun, kurularken de kağıt havlu kullanmaya özen göstermeliyiz.

    Gripte antibiyotikler, tedavide en son akla gelmesi gereken ancak komplikasyonlar ortaya çıktığında kullanılabilecek ilaçlardır.

    Özellikle doktora danışılmadan her gün alınan C vitamini gribi önlemenin yolu değildir. Zamanla vücutta tehlikeli bir birikime de yol açılabilir. Sadece kış döneminde alınması daha faydalı olur. Doğanın bize sunduğu zengin C vitamini kaynağını da unutmamak gerekir: Günde iki adet portakalın suyunu içmek C vitamini dopingi yapmanın en iyi yoludur.