Herkeze merhaba yağmurlu bir konya sabahından,umarım herkez için güzel,eğlenceli bol aşklı ve bol paralı bir gün olur.hayat zaten yeterince zorken umarım herşeyi zorlayan şeyler sizden uzak oluryerimseniben herşeyin bize üstten baktığı bi dünyada dünyayı nasıl görmek istiyorsak öyle bir konum bulmamız gerekir kendimize zira bir karıncanın açısıyla görmek dünyayı ve ya bir dağın ufkundan seyreylemek herşeyi ikiside sizin seçtiğiniz yerle alakalı.dün iclal aydının bi yazısı geldi aklıma onu ararken daha güzel bi yazı buldum okumak isteyenlere buyrun diyorum
İçindeki üzüm taneleri...
--------------------------------------------------------------------------------
Pıtır pıtır döküldü gözyaşları birden...
Şaşırdım kaldım... Hay Allah! Görseniz, o gözyaşları nasıl da iriydi...
Küçük bir çocuğun gözünden bu yaşlar nasıl dökülür?
“Neden ağlıyorsun peki?” dedi Feriha ablası...
“Annemi özlüyorum çünkü, biliyorum ben şimdi hata yapıyorum çünkü annem çalışmak ve bize bakmak zorunda. Annem bu iş için çok uğraşıyor, çok sabretti ve bunu yapmak zorunda, ağladığım için özür dilerim ama annemi özlüyorum ben...” dedi.
Feriha abla “Lütfen Lâliş, bırak bunları annen söylesin. Sen annene kızmakta, bunları hissetmekte haklısın. Sen üzüldüğünde dile getirmezsen işte böyle birden ağlamaya başlarsın. Duyguların taşar...” dedi.
“Ama annemi üzmek istemiyorum ben, çünkü o çalışmak zorunda” dedi bir daha Lâl...
“Bak yine aynı şeyi yapıyorsun. Sen bir çocuksun, annen bir yetişkin. Sen annene duygularını onun yerine düşünmeden anlat. Anne ile çocuğun bazen çatışması da iyidir. Sen içindeki gerçek duyguları paylaşmazsan içindeki o tatlı üzüm taneleri sirkeye dönüşür... Bu yüzden insanlar içlerindeki her şeyi dışarı çıkarabilmeli... Duygularını ifade edebilmeli” diye cevapladı Feriha hanım...
Ben sessizlik içinde, kalbim buruşarak dinledim onları...
***
Dışarı çıktığımızda yağmur vardı ve İstanbul’a çoktan karanlık çökmüştü.
Taksiye bindiğimizde kızım elime sıkı sıkı yapışmıştı. Koltuğumun altına büzüşüp yanağını göğsüme bastırdı. “Anne sanki beni hıçkırık tutmuş gibi.. Hep içimi çekmek istiyorum ama uykum da geldi” dedi.
“Rahatladın çünkü, içini döktün, hafifledin” dedim...
Saçlarını okşarken gözyaşlarını düşündüm... O ağlamasın, o üzülmesin, o mutlu olsun diye çabalarken aslında o gözyaşlarını kendim büyütmüşüm diye düşündüm...
Ah! Çalışan anne olmak...
Senede birkaç kez birbirimizi daha iyi anlayabilmek için bir danışmana gidiyoruz. Açıkçası kendi anneliğimi kontrol ettiriyorum, itiraf edeyim. Daha iyi bir ebeveyn olmaya çalışırken hatam var mı yok mu anlamaya çalışıyorum..
Kızım büyümüş... İçine atan genç bir kadın olacak korkarım... Danışmanımız da bizimle aynı fikirde olmalı ki size ödev veriyorum dedi. “Haftada bir gün içinizdeki her şeyi birbirinize anlatacaksınız... Karşımdaki kırılır diye saklamak yok!”
***
İçimizdeki tatlı üzüm taneleri... Söylenmemiş ne çok şey var... Hepimizin içindeki asma bahçesi başlangıçta nasıl da yeşildi değil mi...
O tatlı üzüm taneleri...
Söylenmemiş, dile dökülmemişse, sevgi bile sirkeleşiyor zamanla evet...
Ama...
En güzel üzümlerin en kuru, en taşlı, en cefa çektiren toprakta yetiştiğini biliyor muydunuz...