2012 Temmuz Anneleri Paylaşım Alanı

biraz uzun ama çok güzel bir yazı mutlaka okuyun yorumlarınızı bekliyorum cicişler

Ondokuzuncu yüzyıl ressamlarından Alman Christophe Haitzmann 5 Eylül 1875 tarihinde Meriazel Kilisesi'ne perişan bir halde geldi. Elinde bir kağıt ve karmakarışık korkunç şekillerle çizilmiş birkaç da resim vardı. Telaşlı, bunalımlı bir durumdaydı. Saçı sakalı uzamış, gözleri içine çökmüştü. Kilisenin kapısını açan rahip Antoine'a, titreyen bir sesle:
- Aziz peder Kilian, beni ancak siz kurtarabilirsiniz, dedi. Rahip Antoine, kendisinin kutsal peder Kilian olmadığını söyleyip onu manastırın başrahibine, Kilian'a götürdü.
Ressam Haitzmann, başrahibin önünde diz çöküp haç çıkardı. Ve telaşlı bir sesle şunları söyledi:
- Şeytanla bir anlaşma yaptım. Ruhumu satın aldı. Artık ben şeytanın oğluyum. Beni bir zayıf anımda yakaladı. Dünya nimetlerini vereceğini söyledi. Verdi de. Ancak büyük pişmanlık duyuyorum. Ruhum azap içinde. Şeytanın oğlu olmak istemiyorum artık. Günlerim işkence içinde geçiyor. Yalvarırım kutsal peder. Beni bu durumdan ancak sizin dualarınız ve kutsal Meryem anamız, İsa babamız kurtarabilir.
Peder Kilian:
- Sakin ol çocuğum, kutsal Meryem anamız, İsa babamız ve onların melekleri her zaman bizimle beraberdir. Onlar bizi şeytanın tüm kötülüklerinden korur.
Haitzmann, titreyen elleriyle bir kağıdı uzatıp Peder Kilian'a verdi. Kağıdın üstünde şunlar yazılıydı:

Ben Christophe Haitzmann, vereceği dünya nimetlerine karşılık şeytanın oğlu olmayı ve onun buyruklarını yerine getirmeyi kabul ediyorum.
2 Mart 1874
Ressam Christophe Haitzmann

Bu yazıyı gören peder Kilian, hafifçe ürperip haç çıkardıktan sonra Haitzmann'a:
- Derdini anlıyorum çocuğum. Şimdi birlikte odama gidelim ve bana bütün olup bitenleri anlat, dedi.
Peder Kilian'ın sade odasına geldiler. Burası odadan çok bir hücreyi andırıyordu. Ortada bir masa, masanın üstünde bir sürahi ve bir tek bardak vardı. Duvarın dibindeki tahta divanda ince bir yatak ve üstünde bir battaniye. Bütün bunlardan başka odanın tek mobilyası denebilecek bir de tahta sandalye.
Peder Kilian Haitzmann'ı sandalyeye oturttu. Kendi de divanın bir ucuna ilişip dinlemeye başladı. Haitzmann, başından geçenleri şöyle anlatıyordu:
- Uzun yıllar mutlu bir yaşamım oldu. Tablolarım iyi fiyatlarla satılıyor, bolluk ve refah içinde bir yaşam sürdürüyordum. Derken işlerim ters gitmeye başladı. Tek tablo satamıyordum. Bir gece son Bourbon şarabını da bitirince, belki sarhoşluktan, belki de yoksulluktan, yumruklarımı masaya, duvarlara vurup haykırıyordum:
- Lanet, duygularımızı zorlayan görünüşün göz kamaştırıcılığına,
Lanet, rüyalarımızda bizi aldatan ve bir ömür boyunca kandıran ün ve şan düşlerine,
Lanet, mal ve mülke, uşak ve hizmetçilere,
Lanet, eğlencelere, servete, kadınlara,
Lanet, üzümdeki büyüye,
Lanet, aşkın o derin hazzına,
Lanet, aşkın bunca hazları tattıktan sonra beni bu duruma getiren tanrıya, diyordum. Bu son söz bir kez ağzımdan çıkmıştı, ama sonradan da çok pişman olmuştum. Ne varki birden karşımda bir asilzade gördüm. Üstünde kırmızı işlemeli bir elbise, ipek bir manto vardı. Başındaki şapkası, horoz tüyüyle süsülüydü. Odamda dolaşıp benimle konuşurken belindeki kılıcı da saltanatla sallanıyordu. Kılıcın sapı altındandı. Ve üstünde zümrüt kakmalar vardı. Bana ben senin babanım, çağırdın, işte geldim. Yaşam sıkıntısı içinde olduğunu biliyorum. Senin hizmetine girmek, bir işaretinle durmadan dinlenmek koşmak isterim. Buna karşılık öte dünyada da sen bana aynı şeyi yapacaksın, benim hizmetime gireceksin. dedi. Şu karşılığı verdim:
- Öte dünya umrumda değil, ancak bu dünya yıkıldıktan sonra öteki dünya ortaya çıkabilir. Benim sevinçlerimin kaynağı bu dünyadır. Bu dünyadaki dertlerimden kurtulmak istiyorum.
Haitzmann zihnini yoklar gibi sustu. Bu sessizlik bir dakika kadar sürdü. Sessizliği ilk bozan peder Kilian oldu:
- Evet, Şeytanın ta kendisi karşına çıkmış çocuğum. Seni aldatmak için o uzun kuyruklu haliyle değil, bir centilmen olarak görünmüş. Peki sen ona ne karşılık verdin?
Ressam Haitzmann titrek bir sesle şeytanla konuşmasının devamını anlatmaya başladı:
Ona, bana ne verebileceksin? Lezzetle yenilen ve doyurmayan yemekler, elimde civa gibi kaynayan kırmızı altınlar, hep kazanılan kumarlar, yatağımda güzel kızlar istiyorum. Bunları gerçekleştirebilir misin? dedim. Sorumu şöyle yanıtladı:
- Böyle bir görev beni ürkütmez. Bütün bu isteklerini gerçekleştirebilir, sana hazineler sağlayabilirim.
Gerçekten de verdiği sözü yerine getirdi. Artık tablolarım satılıyor, ben de eski hayatımı, hatta eskisinden de iyi bir hayatı yaşabiliyordum. Bu mutluluk altı ay kadar, daha doğrusu dün geceye kadar sürdü. Dün gece korkunç anlar yaşadım. Odama önce Meryem anamız, sonra da İsa babamız geldi. Sen şeytanla anlaşma yaptın, şeytanın oğlu oldun. Ama bu dünyanın nimetlerine karşılık yaptığın anlaşma yüzünden cehennem ateşlerini unuttun deyip kayboldular. İşte o anda kendimi büyük bir azabın içinde buldum. Bir bataklıktaydım, ağzıma çamurlar giriyordu. Kurtulmak istedikçe aşağıdan birileri beni diplere çekiyordu.

Ressam Haitzmann beş ay manastırda kaldı. Başrahip ve tüm öteki rahipler, Haitzmann'la birlikte Meryem ana ve İsa tasvirlerinin önünde diz çöküp dua ettiler. Şeytanı kovalayan bütün dinsel Latince formülleri okudular, bütün işaretleri yaptılar. Kısacası gereken yerine getirildi. Ve ressam Haitzmann ruhu esenliğe kavuşmuş olarak Mariazel Manastırı'ndan ayrıldı.
Yedi ay kadar sonra, kilise arşivindeki kayıtlara göre, 1876 Nisan'ında, ressam Haitzmann yeniden manastıra geldi. Bu kez durumu eskisinden de kötüydü. Yarı çılgındı, hatta nerdeyse bir deliyi andırıyordu ve eskisi gibi elinde bir kağıt vardı. Kapıyı yine peder Antoine açtı, bu kez hiçbirşey sormadan ressamı başrahip Kilian'a götürdü. Yazıyı okudular:

Ben Haitzmann, verceği dünya nimetlerine karşılık şeytanın oğlu olmayı ve onun buyruklarını yerine getirmeyi kabul ediyorum.
4 Şubat 1876
Ressam Cristophe Haitzmann

Haitzmann şeytanla karşılaştığı sahneyi de resmetmişti. Kutsal peder Kilian, Haitzmann'ın verdiği küçük resimlere dikkatle baktı. Boynuzlu, kafasına yapışık uzun kulaklı, yarasa kanatlarına benzer kanatları olan bir canavar, ressam Haitzmann'a altın dolu bir kese veriyordu. Öteki resimde ise dans eden, eğlenen, birbirleriyle öpüşen insanlar ve önünde Burbon şarabı, bir kadınla kucak kucağa Haitzmann vardı.
Tıpkı eskisi gibi manastırın tüm rahipleri, kutsal peder Kilian, Haitzmann için ilahiler söylediler. Meryem anaya, Tanrının oğlu İsa'ya dua edip ressamın ruhunu şeytandan kurtarmak için gerekli tüm çabaları gösterdiler.
Yazık ki bu kez ne Meryem anası, ne İsa babası Haitzmann'ın elinden tutamamışlardı. Bunalımları ve hezeyanları gittikçe artıyor, bağırıp çağırıyor, tıpkı bir tiyatro oyuncusu gibi yalnız odasında söylevler çekiyordu. Kutsal pederler en sonunda onu bir hastaneye yatırmaktan başka çıkar yol göremediler.


Bu olaya manastır ve kilise arşivlerinde görevli, zamanına göre hayli ileri düşüncede olan R.Bayer Thorn'un bir mektubu üzerine Doktor Fernando el koydu. Belgeleri, ressam Haitzmann'ın kiliseye getirdiği resimleri, peder Kilian'la konuşma raporlarını inceledi. Ressamın anne babası hayatta olmadığı için komşularından dinleyerek onun yaşam öyküsünü öğrendi ve şu sade gerçeği ortaya çıkardı. Annesi bayan Lili Haitzmann bir tiyatro oyuncusuyla evliydi.
Çocuğu Cristopher'a hamile olduğu sıralarda kocası Dumker Haitzmann, Bavyera tiyatrosunda Goethe'nin Faust eserindeki şeytan Mefisto'yu oynuyor, akşam işinden erken çıkan kadıncağız, eve birlikte dönmeleri için pek çok geceler tiyatroda seyirciler arasında oturup oyunun bitmesini bekliyor, Faust'u defalarca izlemek zorunda kalıyordu. Karnıdaki bebeği onunla birlikte bu oyunu ezberlemiş; oyun, kişiliğini değiştirecek kadar bebeği etkilemişti. Yıllarca sonra tablolarının satılmaması yüzünden karşılaştığı bir yoksulluk onu birden anne karnındaki yaşama göndermişti. Tıpkı tiyatroda Mefisto rolünü, yani şeytan rolünü oynayan babası gibi o da kendini şeytanın çocuğu sanmaya başlamıştı. Babası tiyatroda Mefisto'yu oynarken o da bu oyunu defalarca seyreden annesinin karnından, aynı oyunu izliyor, ama bunun bir oyun olduğunu bilmeyip sonradan gerçek yaşamla karıştırıyordu.
Yedi sekiz ay süren bir psikanaliz tedavisinden sonra ressam Haitzmann eski ruh sağlığına kavuştu. Haitzmann'ın Bavyera müzesindeki tablolarına bakanlar, onun, resimlerde bulunan karışık dünyasının ve ikileminin nerden kaynaklandığını bilemiyorlar. Bir yanda uzun kuyruklu, eli uzun çatallı, kulakları asık ve sivri, ağzından yıldırım çıkan şeytanlar, bir yanda sevişen, içki içen, gülen ve eğlenen mutlu insanlar.
Tıpkı yaşamı gibi bu tablolar da Haitzmann'ın biri doğum öncesi anne karnındaki, biri de doğum sonrası gerçek yaşamdaki iki ayrı dönemin aynasıdır.
 


Canım seni çok iyi anlıyorum.bazen yaşanıyor böyle şeyler eşle aile arasında kalınan durumlar olabiliyor ve arada kalan genelde bu stresi yaşayan oluyor. iki tarafı idare etmek en zor olanı. baştan bende bilemiyordum ailemle ilgi veya eşimle ilgili olumsuz bulduğum şeyleri söylüyordum açıkça sonra anladım ki herkes birbirine karşı dolabiliyor dolayısıyla arada negatif bir elektrik oluşuyor. biraz politik olmak zorunda kalınıyor zor.
 

bencede politik olucam yoksa annem üzülüyor eşime tepkileniyor işte karmaşık bir dünya...yada deli numarasana yatıcam
 

Alman dili mezunu olduğum için hemen konuyu anladım canım Mephisto ile Dr.Faustus geldi aklıma
Hamilelik döneminde yaşadığımız her türlü iç huzursuzluk veya mutluluk bir şekilde yansıyacak bebeğimize çok dikkatli olmamız gerekiyor demek ki...
 

çok enteresan bir yazı. paylaşım için teşekkürler.

bu arada herkese hayırlı cumalar.
 
Bende bu politik olma işini yeni yeni kavradım valla hala amatörüm bu konuda. ne kocaya aile hakkında negatif bir şey iletmek lazım nede aileye kocanın olumsuzluklarını.gün geliyor bi huzursuzluk oldu mu onlar zaten böyleydi şu zaten şöyleydi diye insanı dolduruşa getiriyorlar....Akla gelen hep kötü yanlar oluyor haklı çıkacaklar ya.
Kafana takma Asillacığım bu böyle bir düzen ... biz en iyisimi evlatlarımızı düşünelim ruhumuzu şeytanlara değil meleklerimize satalım
 

dur bak birazdan birşey daha yazıcam dahada ilginç


Uzmanlar hamileliğin ikinci 3 aylık dönemi olan 3. ve 6. aylar arasında çocuğun zihinsel gelişiminin başladığını ve annenin heyecana bağlı ortamından etkilenen çocuğun, çeşitli uğraşlarından da etkilendiğini belirtiyorlar
Uzmanlar, anne karnındaki bebeğin, koşullama yöntemiyle yabancı dile, çeşitli sanatsal etkinliklere, bazı bilimlere yatkınlığı artırılabilir, düzenli uyku alışkanlığı kazandırılabilir görüşünde. Örneğin, hamileliğin 2. döneminde sürekli yabancı dil konuşan, dinleyen annenin çocuğunun o dile kolayca hâkim olabildiği; resime kendisini adayan annenin çocuğunun da resime karşı yetenek kazandığı saptanmış. Ayrıca matematik, fizik gibi bilimlerle ilgilenen annenin çocuğunun da bu bilimlere karşı başarılı olduğu görülmüştür" diyorlar.

Doğumdan sonra çocuğun uyku düzeninin ise hamilelik döneminde gürültülü ortamda bulunan, sesli müzik dinleyen anne adaylarının çocuklarında daha iyi olduğu, çocuğun gürültüden fazlaca etkilenmediği söyleniyor.

Hamilelik döneminde anneye verilen bu eğitimin doğumdan sonra da desteklenmesi gerekiyor. Anne, doğumdan sonra da çocuğunun kazanmak istediği yeteneği devam ettirmelidir. Örneğin, yabancı dil konuşma ve dinlemelerinin devam etmesi gerekir. Bu arada, hamilelik döneminde klâsik müzik ya da Türk sanat müziği dinleyen bir anne adayı, doğum sonrası, çocuğunun uyumasını istediği saatte aynı müziği dinleyerek uyku saatini ayarlayabiliyor.
 
günaydın kızlar...
umarım hepiniz iyisinizdir:))


canım buda çok güzelmiş..
anneannenin elleirne sağlık şimdiden... oğluşunda güzel günlerde kullanır:))
ben bunu pembe yapsam sanki bu kadar güzel olmayacakmış gibime geliyor.. ve ayıcıkla pembe alakasız olur sanırım..
ben ördeklerle kelebek arasında kaldım.. şimdi elimde örgüm var... bebek şekeri:))
bitince bunlara geçicem inş. çok teşekkür ederim ilgine...
 


canım günaydınn
naber nasılsın gittin mi kontrole yoksa bu akşammıydı
 
ewet canım haklısın artık susmak zamanı bende fena gaza geliyorum bazen artık sakin olucam kızımda biraz toydum bunu bari kurtarıyım mefisto ruhlulardan
 
asilla canım gerçekten değişik ve güzel bi paylaşım.. demekki napmıyomuşuz yavrularımızı strese sokmuyomuşuz
 
bana gelen bir maili paylaştım kızlar
Açıkça vatandaşın ve devletin nasıl soyulduğunun kısa ve çarpıcı hikayesi..

Genel bir kontrol için evimizin yakınındaki özel hastaneye gittim.

Hastene bankosunda Bağkur'lu olduğumu, SGK anlaşmaları olup olmadığını sordum.

TC kimlik no'mu sistemlerine girdiler, evet sizin bilgilerinizi görüyoruz,SGK'dan yararlanabilirsiniz dediler.

Genel kontrol için dahiliye gittim. Muayene ücreti olarak 30 TL nakit ödeme yaptım. Bana her ne fiş, ne fatura vermediler.

Doktor muayenesini yaptı, yapılması gereken tahlilleri çıkarttı, tekrar bankoya gittim.

Bu sefer tahliller için DİKKAT.. SGK'nın ödemesi dışında benim payım olarak 595 TL ödemem gerektiği söylendi, kredi kartımla ödememi yaptım.

Küçük bi kasa fişi ile kredi kartı pos fişini aldım. Tahliller iki gün sonra çıktı, doktora gösterdim. Her şey normal çıktı sevindik.

Bir an aklıma takıldı..BEN 595 TL ÖDEDİM, BANA YAPILANLARIN BEDELLERİNİ GÖREBİLDİĞİM BİR FATURA-İŞLEM DÖKÜMÜ BANA VERİLMEDİ dedim.

Muhasebeye gittim. Bana yapılan işlerin detaylarını gösteren fatura vemelerini talep ettim.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Normalde hiç istemeden zaten yasal olarak verilmesi gereken faturayı vermemek için ilginç sorular ve sorgulamalar başladı.

Niçin istiyorsunuz, size fatura veremeyiz, isterseniz yapılanları bedellerini elle yazalım verelim, bu fiş fatura demek zaten uygulama böyle fatura veremiyoruz...

Sergilenen bu tavır bende talebimde daha çok ısrarcı olmama neden oldu.. Sonunda sizi müdürümüzle görüştürelimle başka bir sürece geçildi.

Müdür de benzer şekilde neden, niçin fatura istiyorsunuz, biz detaylı faturayı size veremeyiz, biz bu tip faturayı kuruma-SGK'ya veriyoruz. dedi.

Bu tavır karşısında ısrarım ve beraberinde gerilim arttı. Sonunda tamam biz bir mali müşavirimize danışalım dediler..

Bir gün sonra tekrar aradım, fatura talebimi yeniledim. Buyrun gelin yardımcı olacağız dediler, gittim.

Ve...olana bakın !!!

''Sizden fazla ödeme alınmış dediler, normalde 30 TL olan muayene ücreti içinde bu tahlillerin yapılması gerekiyormuş.

30 TL muayene ücretinin 12 TL'si SGK tarafından, 18 TL si benim tarafımdan ödeniyormuş. ( BANA 30 TL ödetmişlerdi)

595 TL'lik tahlilinin 551'sini fazladan almışlar, meğersem sadece 44 TL'sini SGK değil ben karşılıyor muşum.

SONUÇ OLARAK; 595+30 = 625 TL olan masrafım meğersem 74 TL imiş..

Hastane özür dileyerek, 551 TL'yi kredi kartıma iade işlemini başlattılar.

Araştırdığımda gördüm ki; bu durum yaygın olarak uygulanmakta ve vatandaş ve devlet zarara uğratılmaktaymış.
 
Son düzenleme:
slm hanımlar çok uzunnnnn zaman oldu girmeyeli teknik aksaklıklardan dolayı :) okuyamadım geçmişi malum... herkes iyidir inşallah tabi bebişlerde ..öpüyorum sizi.
 
slm kızlar umarım herkesler iyidir.. ben çok heyecanlıyım yaa yarın oğlumu görmeye gidicez benim heyecanımla birlikte onunkide artıyor sanırım 2 gündür daha bi hareketli o da beni özlemiş galiba
 
 
canım sabah renkli ayrıntılımız vardı, akşamda bülent amcamızdayız:))
çok şükür herşey yolundaymış...

sen nasılsın?? bebişinn nasıl??


bülent amca:)))))))) çok hoşuma gitti ne güldüm:)))))))))
maşşallah kızımın minik arkadaşına:))) inş. hep öle gider
bizde iyiyiz çok şükür haftaya cuma bizimde kontrolümüz bakalım bişi çıkmaz inşallah
 

:))
evt bülent ve cenk amcalar:))
inş. canım çok teşekkür ederim...
seninde sonuna kadar iyi devam eder ve inş. minik kızını hayırlısyla alırısn kucağınaa:))
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…